Etiket arşivi: şiir

Ahmed Şahin Hoca Efendiye (Şiir)

Dinin ahkâmını etraflıca bilen,                   

Bildiğini okuyuculara  veren ,

Lazım olanları önümüze seren,

Mü’minlere Sünnet yolunu gösteren,

Mümtaz bir şahsiyet Ahmed Şahin Hocam.

 

ahmed şahin okuyucu mektuplarını incelerkenDavasına bağlı tasannu’dan kaçan,

Her halükârda nur-u marifet saçan,

Yazısıyla bizlere ufuklar açan,

Ana ihtiyaçlarımızla  uğraşan,

Mümtaz bir şahsiyet Ahmed Şahin Hocam.

 

Hayatında iki günü eşit yapmaz,

Onun fetvası doğrudur asla sapmaz,

Bütün ahkâmı bilir, değil tek namaz,

Durmaz kalemiyle bize eder vaaz,

Mümtaz bir şahsiyet Ahmed Şahin Hocam.

 

Ahmet hocam mü’minlere inci dizer,

Bazı kere çok hoş  vecizeler düzer,

Muhtaç olunan nasihatleri sezer,

Yazılarıyla halkın önüne serer,

Mümtaz bir şahsiyet Ahmed Şahin Hocam.

 

Hocam talebeyken Nur’ları tanımış,                

Sonra hizmete, bildiğini eklemiş,

Sivrilmeme hâli herkesçe sevilmiş,

Tüm cemaatlerce kabul görebilmiş,

Mümtaz bir şahsiyet Ahmed Şahin Hocam.

 

Şükür apartmandaki derse çok gittim,

Hocamın susmasına hayret ederdim,

Ben onun sukut ilminden çok ders aldım,

Bildiği hâlde konuşmazdı, hayrandım,

Mümtaz bir şahsiyet Ahmed Şahin Hocam.

 

Çok şükür hocamın malûmatı düzgün,

Müslümanların haline durur üzgün,

Müşkülatımızla uğraşır gece gün,

Aynı hizmet aşkı onda dün ve bugün,

Mümtaz bir şahsiyet Ahmed Şahin Hocam.

 

Hocam, otuz-kırk yıl yazıyor çok yerde,

Derman oluyor bir çok manevi derde,

Çünkü bilmeye cehlimiz büyük perde,

O bizle konuşur kitap ve gazetede,

Mümtaz bir şahsiyet Ahmed Şahin Hocam.

 

Bu zat çok ihtiyacımızı giderir,

Yaşadığımız bu devri  iyi bilir,

Manen çok bilgiler elimize verir,

Gazeteyle ayağımıza gönderir.

Mümtaz bir şahsiyet Ahmed Şahin Hocam.

 

Süleymaniyede Müezzinliğinen

Hocamızı tanıyan ve çok takdir eden

 

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.Org / www.AlbNur.com

Hak Din İslam

Hulasa-i kâinat olan mucize insan,

İman esasların tümüne etmeli iman.

 

Sonra iman cevheri ona olur hirzu-can,

Bundan sonra insan olur hakanlara hakan,

 

Bu insan ancak o zaman rahat olabilir,

Oh çekerek kalp ve gönülden sevinebilir.

 

Evet  iman İslam’la takviye edilirse ,

O cevher amelle meyvesini verir ise.

 

O zaman insanın içi ve dışı olur şad,

Her zaman o kimse iyilikle edilir yad.

 

Şüphesiz hak din dır ki bize bahşetti hayat,

Yoksa bu hayata tercih edilirdi vefat.

 

Onsuz büyük tehlike kaplar Adem oğlunu,

O zaman insana gelmez acıların sonu.

 

İnsanı kurtarmak için Allah`tan indi nur,

Ancak o şeriat sefahati keser der dur.

 

Bu zamanda tek kurtuluş nurlara bağlanmak,

Yoksa dalalet girdabından çok zor kurtulmak.

 

Ey! Gamlı gönül, sen gururu bırak da kurtul,

Allah’tan gelen hak dini yaşa ve huzur bul.

 

Çünkü seni  mutlu etmek tir Hakkın muradı.

Ne yazık ki! Gafil anlamaz dinde ki tadı,

 

Allah’a şükür, O din ile bize verdi el,

Ona dayan ve önündeki engelleri del.

 

Ger emelinse burada ak yüzle yaşamak?

Ve med hu senayı hak edecek bir iz bırak.

 

Gel teşekkür et, Hak’tan inen İslamiyet’e,

O zaman dünyan uzanır ta ebediyete.

 

Yoksa zararını hiç tasavvur edemezsin,

Cehenneme girmeden acısını bilmezsin.

 

Öte yandan cennet saadeti elden gider,

Hak dini yaşamayan, çok büyük zarar eder.

 

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.Org / www.AlbNur.com

Allah’ın Kulu

Ey Allahın kulu! Sakın isyankâr olma!

Zaman kötüdür, dinini  elinden salma,

Pişmanlık günü geliyor, günaha dolma,

Eğer dolar isen yarın olursun pişman.

 

Hücrelerden seni insan yapana sarıl,

O cehennem ateşini düşün de ayıl,

Sen âsilerden  değil, âbidlerden sayıl,

Günahlardan korun, yoksa olursun pişman.

 

Rabbin şerefli mahluk seni çıkarmışken,

Hak etmeden bu şeref sana verilmişken,

Günahlardan tevbe et ki silinsin leken,

Etmezsen hesap gününde, olursun pişman.

 

Benlikten kaç, mütevazi olmaya çalış,

Müminlerin suçunu görmemeye alış,

Bilirim demekten kurtul, bilene danış,

Yoksa o hesap gününde olursun pişman.

 

İsyankarlar gibi yapmazsan, ona övün,

Vaktini boşa harcama oku ve düşün,

Uzak görme yolda hesap verilecek gün,

O günü uzak görenler olurlar pişman.

 

Durma çalış ki, faydan herkese dokunsun,

O hale gel ki adın iyilikle okunsun,

Her an takipte sin, bu söz aklında dursun,

Düşün ve hakkı bul, yoksa olursun pişman.

 

Sen mütevazi bir hayat yaşa ve kurtul,

Kullara değil yalınız Allaha ol  kul,

Çıkmaz yollara girmeden doğru yolu bul,

Eğer bulamazsan o gün olursun pişman.

 

Dedelerin İslam’a numune olmuşlar,

Sana, ne kadar güzel bir isim takmışlar,

Küçük yaştayken bile Kur’an okutmuşlar,

Kur’ana uymazsan yarın olursun pişman.

 

Ey Kadirin Abdi çalış, İslami yaşa,

Eğer yaşamazsan vurdun başını taşa,

Rabbin rızası peşine git koşa koşa,

Allah yolunda koşarsan olmazsın pişman.

 

Günahtan Ateşten korunur gibi korun,

Didin ve yaşayışınla güzel örnek sun,

Senden çıkan gıpta sesini herkes duysun,

Doğru yolda koşarsan olmazsın perişan

 

Unutma ki müthiş bir devrisin yaşayan,

Günahlar hücum ediyor gafletten uyan,

Bütün şerlere karşı Allah’ına dayan,

Ona dayanmazsan, sonra olursun pişman.

 Allahtan ümidini kesmeyen: KADİRİN âbdi

 

Abdulkadir Haktanır

www.NurNet.Org / www.AlbNur.com

 

Sezai Karakoç’un Eserlerinde Şehir Düşüncesi

Uzasan, göğe ersen,

Cücesin şehirde sen;

Bir dev olmak istersen,

Dağlarda şarkı söyle!

(Necip Fazıl)

   Çağımızın büyük düşünür ve şairlerinden biri de Sezai Karakoç’tur. O, sadece bir şair değil, çok yönlü eserler ortaya koymuş bir yol göstericidir. Bir dava adamıdır.

   S.Karakoç birçok yazısında şehirden, ideal bir şehrin nasıl olması gerektiğinden söz ederek büyük İslam  şehirlerine göndermelerde bulunur. Bu konuda şehir –uygarlık ilişkisine vurgu yaparak, ”kent” başlıklı yazısında şöyle der: ”Kentlerle, uygarlıklar arasında,varoluşları ve varoluşlarına anlam veren eşyayı ve zamanı yorumlama yönünden adeta bir kan bağı vardır. Uygarlıkların ,siteleri vardır mutlaka. Kentler ve sitelerse uygarlıksız olamaz… Kent, site, Medine doğurma düzeyine varmamış bir uygarlık, henüz tam bir uygarlık olamamış demektir. Kent ve uygarlık adeta özdeş düşünülmüştür eski uygarlıklarca. Onun içindir ki Medine ve medeniyet, aynı kökten gelir.”(1)

   Doğu kenti ve Rönesans sonrası batı kenti konusunda şu değerlendirmeyi yapar: ”İşte bunun içindir ki doğunun ipek kentinin karşısına, çelikten dev gökdelenler kentini koydu batı. Nasıl ki bütün bir Asya’yı aşıp Avrupa’ya ulaşan İpek Yolu’nun yerini de demiryolları ağı aldı… Batı kentinde fabrikalar katedrallerin yanında yükseldi. Fabrikalardan yükselen dumanlar, batının sadece maddi hayatını değil, manevi ufkunu da bulandırdı.”(2) Karakoç’a göre sonraları doğu kentleri de, batı kenti taklidine dönüştü.

   “Ahiret ve şehir” başlıklı yazısında, gerçek şehirlerin, öteden bir iz taşıması gerektiğini vurgulayarak, çağımızda şehirlerin özellikle dünyanın büyük şehirlerinin sürekli olarak anlamlarını yitirdiğini belirtir. Şehir nüfuslarının çığ gibi artışı, onları daha fazla şehirleştirmediğini bilakis anlamlarının kaybolmasına neden olduğunu söyler. Hızlı kent yıkılışı ve çöküşünün batıdan çok doğuda gerçekleştiğini belirterek, batıda şehirlerin büyük bir nüfus akımına uğramadığını, tarihi yapıların ve tabii görünümlerin aynen korunmasına büyük önem verilmesinden dolayı ilk bakışta değişmiyor gibi görünse de değiştiklerini, Londra’nın eski Londra, Paris’in eski Paris, Tokyo ve Peki’nin, eski Tokyo ve pekin, Leningrad’ın eski Petersburg olmadığını hatırlatır.(3)

    Şehirlerimiz arasında anlam ve madde olarak en büyük yıkımın İstanbul’da gerçekleştiğini belirterek şöyle der: ”Çeşmelerinin suyu akmaz, duvarlarındaki yazıları kimse okuyamaz. Öyle camileri vardır ki cami olarak kullanılmaz. Gittikçe İstanbul ile aramıza buzlu bir cam giriyor,  Biz onu anlayamıyoruz, o bizi ve görüşemiyoruz.”(4)

   “Kentlerin işi ebedilikle uğraşmaktır ve bu yönde bir metafizik oluşturmaktır. Onun için kimi şehirler yeryüzünde cennet olmak iddiasında idiler, Kimi şehirlerse, cennetin habercisi, gölgesi olmak niyetinde. Kimi hep cenneti arar gibiydi, kiminin gözleri gökyüzündeydi hep, kimi şehirler uçacak gibiydiler. Kimileri taşın, mermerin ve tuğlanın, kimi ahşabın, kimi altın ve gümüşün şehirleri idiler. Şimdi de çeliğin ve çimentonun.”(5)

   “Şehirlerimiz, yeniden şehirleştirilmeli” başlıklı yazısında; köylerden ve kasabalardan şehirlere olan büyük akışın, esas şehri adeta boğan bir gecekondu kentleşmesi haline getirdiğini, köy ve kasabalarımızdaki ev, tarla, bağ ve bahçelerin bakımsızlığa terk edilerek, buralarında anlamını kaybetmesine neden olduğunu söyler. Ayrıca şehirlerdeki anarşi ve terör olaylarının sebepleri araştırılırken, çarpık kentleşmenin de göz önünde bulundurulması gerektiğini vurgular.(6)

    Çeşitli yazılarında ve parti programının “şehirleşme-konut-ulaştırma” bölümünde, çözüm önerilerinden bazıları şöyle sıralanabilir:

*Mümkün olduğunca, insanların kendi yerleşim yerlerini terk etmemeleri için,kendi yörelerinde iş sahibi olmaları ve öğrenim görebilmelerine imkan sağlanmalı..

 *Fabrikalar, büyük iş yerleri, daha çok meskûn olmayan ve tarıma elverişsiz bölgelerde yapılmasına özen gösterilmeli…

 *Şehirlerin dev köylere dönüşmemesi için, devletin kültür müesseselerini çoğaltması, farklı köy ve kasabalardan gelen insanların birbiriyle kaynaşmasını sağlayacak kurumların oluşturulması…

 *Şehirlerin temiz tutulması ve şehirli bir insanın nasıl olması gerektiği hakkında,devletin televizyon vb. kitle iletişim araçlarıyla halkı aydınlatması.

* Şehirlerin fazla betonlaşmaması ve tarihi dokunun korunması için azami gayret gösterilmesi.

 *Tarihi değeri olan şehirlere mümkün olduğu ölçüde dokunulmayıp,yanında yeni şehirler kurularak ihtiyaçların giderilmesi..

    Sezai Karakoç sadece ülkemizdeki şehirleri değil İslam dünyasındaki birçok şehre de yazılarında yer verir. Örneğin ”İslam’ın üç Atlısı “ yazısında İslam dünyasındaki derin uykuya dikkat çekerek uyandırmaya çalışır. Üç metafizik kamçısının olmasını dilemekte. Bu kamçılardan birini, oruç atlısının çıkması için Şam’ın sırtına, ikincisini, namaz atlısının çıkması için Bağdat’ın sırtına, üçüncüsünü de, Kutsal savaş atlısının çıkması için İstanbul’un sırtına indirirdim der. Ama İslam şehirlerinin uyanmadığını ve bir bir işgal edilmesinden dolayı duyduğu üzüntüyü, dile getirir ve Bağdat için Ağıt yazar.

   “ Ey İmam-ı Azam, Abdülkadir Geylani, Cüneyd-i Bağdadi, Hallac-ı Mansur ve Halid-i Bağdadi şehri! Ne yaman talihin varmış! Şimdi yakılıp yıkılıyorsun.

    Ey kutlu şehir! Alınyazın Kerbelaya komşu olman yüzünden mi bu kadar yanıktır? Ciğerin kavrulmuş gibi, birden ateşin içine ,bu acı hatıra yüzünden mi düştün yoksa?

    Sen bin bir gece masallarının şehrisin…

    Ruhumuza geçmiş olan ulu şehir! Maneviyat şehri, kutsallığı en derinden hisseden şehir! Sana atılan her bomba, inan ki kalbimizi en can alıcı yerinden yaralıyor. Seninle beraber yaralanıyoruz ey Bağdat! Seninle beraber ölüyoruz.

    Ama seninle beraber dirileceğiz.”(7)

    Diğer şehirlerimizin aynı akıbete uğramamsı için Allaha dua ediyor. İslam dünyasının bir an önce uyanmasını dileyerek konuyu “Gül Muştusu” şiirinden bir bölümle tamamlamak istiyoruz.

……………………………………………………………

Günahlarımızı kül edecek ateş harmanını

Verim yağmuru insin ülkemize

Mekke’ye, Medineye, Şam’a

Kudüs’e ,Bağdat’a, İstanbul’a

Semerkand’a ,Taşkent’e ,Diyarbekir’e

Yetiş peygamber imdadı yetiş

Yetiş Allah’ın izniyle

…………………………………………………..(8)

Hazırlayan: Nizamettin Yıldız

………………………………………………………………………………………………….

Dipnotlar

1.S.Karakoç,İnsanlığın dirilişi,5.baskı,S.52

2.a.g.e

3.S.Karakoç,Diriliş Muştusu,2.baskı,S.93

4.S.Karakoç,Farklar,4.baskı,S.109

5.Diriliş Muştusu

6.S.Karakoç,Çağ ve İlham IV

7.Fizik Ötesi Açısından Ufuklar ve Daha Ötesi III,S.103

8.Gün Doğmadan,10.baskı,S.403

Namaz (Şiir)

Cin ve insanların en büyük işi

olan Namazımızı kılmayalım mı?

İster erkek olduk isterse dişi,

İbadetimizi yapmayalım mi?

Büyük imtihanı kazanmak için,

Var olduğumuzu bilmeyelim mi?

Geldik nimetlere şükretmek için,

Biz şükredenlerden olmayalım mi?

Bizi, şuurlu bir insan yapanı,

Kimdir o arayıp sormayalım mı?

Yaratıcımızı bulduktan sonra,

Şükrümüzü ifa etmeyelim mi?

Kur`ân’da mükerrer emir var iken,

O emre biz kulak asmayalım mi?

Uzun yolculuğumuza çıkar iken,

Seccade almadan yola çıkılır mi ?

Her yanda cenazeyi görür iken,

Bizde öleceğiz demeyelim mi?

Sonsuz dertlerimizi saymak için,

Rabbin Huzuruna çıkmayalım mı?

İhtiyaçlarımızı saymak için,

Allaha kıyama durmayayım mı?

Madde telâşından kurtulmak için,

Birazda manaya dalmayalım mı?

Kulluğun şuuruna ermek için,

Rükû ve secdeye varmayalım mı?

Sayısız nimetleri bahşedene,

Muhabbetle minnet etmeyelim mi?

Sonsuz bir mutluluk bize va’d Edene,

Severek ibadet yapmayalım mı?

Sorulacak ilk soru namaz iken,

Namazlı bir mümin olmayalım mi?

Namazsızın hesabi zor olacak,

Biz bunu nazara almayalım mı?,

Cehennemde insan la taş yanacak,

Bundan dersimizi almayalım mı.?

Abdülkadir Haktanır / 25. 06. 1985