Kadir tarafından yazılmış tüm yazılar

Namazdan Sonra Yapılan Tesbihatın Delili Var mı?

Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahu Ekber ve Lailahe illallah kısımları sahih hadis kitaplarında geçer. Daha sonrası ise aslı sünnete dayanmakla beraber lafızların hepsi dayanmayabilir ama bu “sünnete muhaliftir” anlamına gelmez. En azından zikirdir, zikir de Allah’ın sarih bir emridir.

NAMAZ TESBİHATI İLE İLGİLİ BAZI AYET VE HADİSLER:

“En güzel isimler Allah’ındır. O isimlerle ona dua edin.” (Âraf Suresi, 7:180)

Tesbihat, Üstadımızın çok ehemmiyet verdiği dua, zikir ve tesbihlerden ibaret, kaynağını Peygamberimiz (A.S.M) ve İslam âlimlerinden alan çok sevaplı bir ibadettir. Nisa suresinin yüz üçüncü ayetinde Cenab-ı Allah şöyle buyurmaktadır. “Namazı kıldıktan sonra; ayaktayken, otururken ve yan yatarken Allâh’ı anın.” 

Üstad Hazretleri çeşitli sohbetlerinde:

“Namazın sonunda tesbihat, namazın tohumu, çekirdekleri hükmündedir.’ “Tesbihatta, ´Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahu Ekber’ derken kalbi hüşyar bir mü’min o vakitte namaz kılan, ´tesbihat eden milyonlar mü’minler cemaatı arasına manen girer, onlarla beraber söyler. Hatta daha ileri gitse bütün zaman ve mekânlardaki mü’minlerle beraber olarak, ortada Resûl-i Ekrem (a.s.m.) sağında enbiyalar, solunda evliyalar ve bütün müminler beraber tesbihat edebilir” demiştir.

Bu kadar sevablı bir ibadeti kaçırmamak ve şirketi maneviyede yer alabilmek için farz namazlarından sonra bu tesbihatların yapılması çok önemlidir. Bu çalışmada hadislerden bir kısmı bulunmakta ve bu ibadette bulunan çoğu duaların peygamberimiz tarafından da yapıldığını görmekteyiz.

HADİSLER:

Bir gün başta Ebu Zer olmak üzere Muhacirlerin fakirleri Peygamberimize gelerek şöyle dediler:

“Ya Resulallah! Varlık sahipleri yüksek dereceleri ve daimi nimetleri alıp gittiler. Çünkü onlar da bizim gibi namaz kılıyorlar, oruç tutuyorlar. Ancak onlar sadaka veriyor biz veremiyoruz, onlar köle azâd ediyor, biz edemiyoruz.”

Peygamberimiz onlara şu müjdeyi verdi:

“Ben size bir şey öğreteyim mi? Onunla sizi geçenlere yetişir, sizden sonrakileri de geçersiniz. Hem hiçbir kimse sizden daha faziletli olamaz; meğerki sizin yaptığınız gibi yapmış olsunlar. “Her namazdan sonra otuz üç kere “Sübhânallah”, otuz üç kere “Elhamdülillah”, otuz üç kere “Allahuekber” derseniz tamamı doksan dokuz eder; yüzün tamamında da ‘Lâilâhe illallâh vahdehûlâ şerîke leh, lehü’l- mülkü velehü’l- hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr’ derseniz, günahlarınız denizin köpüğü kadar da olsa bağışlanır.”(Müslim-Mesacid, 146)

“Şeytan, namazda iken her birinize gelir, “Şunu şunu hatırla” der, ve namazdan çıkıncaya kadar devam eder. (Bu hatırlatmaların neticesi olarak) kişi bu tesbihatı terk bile eder.”(Tirmizi Daavât, 25)

“İmanınızı “Lâ ilâhe illâllah” ile yenileyiniz.” (Müsned, 2:359; Hâkim, el-Müstedrek, 4:256; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 1:52)

“Resülullah buyurdular ki: “Allah’ın celalinden zikrettiğiniz tesbih (Sübhanallah), tehlil (Lâ ilahe illallah) ve tahmid (elhamdülillah) cümleleri Arş’ın etrafında dönüp dururlar. Onlar tıpkı arı oğulu uğultusu gibi uğultu çıkararak, sahiplerini andırırlar. Sizden biri, Arş’ın civarında kendisini andırtan birisinin olmasından hoşlanmaz mı?”

Resulullah Haris Et-Temimiye şöyle buyurmuştur:

“Akşam namazını kıldığın zaman yedi defa ‘Allahümme ecirnâ minen nâr’ de. Şayet bu duayı okur, o gece ölürsen, Cenab-ı Hak seni cehennemden uzak kılar. Aynı şekilde sabah namazını kıldıktan sonra okur, o gün ölürsen yine cehennemden azat edilmiş olarak yazılırsın.”

İbnu Abbâs anlatıyor: “Resülullah teşehhüdden sonra şunu okurdu: “Allahümme inni eûzü bike min azâbi cehennem ve eûzü bike min azâbi’I-kabri ve Eûzü bike min fitneti’d-Deccâl ve eûzü bike min fitneti’I-mahyâ ve’I-memât. = AIIahım, ben cehennem azabından sana sığınırım. Kabir azabından da sana sığınırım. Deccal fitnesinden de sana sığınırım, hayat ve ölüm fitnesinden de sana sığınırım.” (Ebu Dâvud, Salât 184)

Hz. Büreyde anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), bir adamın şöyle söylediğini işittim:“Allah’ım, şehâdet ettiğim şu hususlar sebebiyle senden talep ediyorum: Sen, kendisinden başka ilah olmayan Allah’sın, birsin, Samedsin (hiçbir şeye ihtiyacın yok, her şey sana muhtaç), doğurmadın, doğmadın, bir eşin ve benzerin yoktur.” Bunun üzerine Efendimiz buyurdular: “Nefsimi kudret elinde tutan Zât’a yemin olsun, bu kimse, Allah’tan İsm-i Âzàmı adına talepte bulundu. Şunu bilin ki, kim İsm-i Âzamla dua ederse Allah ona icâbet eder, kim onunla talepte bulunursa (Allah ona dilediğini mutlaka) verir.” (Tirmizî, Daavât 65, Ebû Dâvud, Salât 358)

Kim Sabah vakti üç kere ‘Eûzü billâhi’s-semîi’l alîmi mine’ş-şeytânirra-cîm’ der ve haşir suresinin sonunda üç ayeti okursa, Allah Teâlâ o kimse için akşama kadar dua ve istiğfar etmek üzere yetmiş bin melek vazifelendirir, o gün ölürse şehit olarak vefat eder. Kim bu ayetleri akşam vakti okursa aynı mükâfat ve dereceye ulaşır” (et Tâc,4;22)

“Yüce Allah Bakara Suresine iki ayetle nihayet vermiştir. Onları okuyana mükâfatını Arş-ı Âlâdaki hazinesinden verecektir. Onları öğrenin, hanımlarınıza ve çocuklarınıza da öğretin.”

Ebû Ümâme anlatıyor: Allah Resûlüne “En ziyade dinlenmeye (ve kabule) mazhar olan dua hangisidir?” diye soruldu. “Gecenin sonunda yapılan dua ile farz namazların ardından yapılan dualardır!” diye cevap verdi.” (Tirmizî, Daavât 80.)

Fadâle İbnu Ubeyd anlatıyor: “Resûlullah dua eden bir adamın, dua sırasında Hz. Peygamber’e salat ve selam okumadığını görmüştü. “Bu kimse acele etti” buyurdu. Sonra adamı çağırıp: “Biriniz dua ederken, Allahu Teâlâ’ya hamd u senâ ederek başlasın, sonra Peygamber’e salât okusun, sonra da dilediğini istesin.” buyurdu. (Tirmizî, Daavat 66, Ebû Dâvud, Salât 358)

RİSALE-İ NUR’DA TESBİHAT VE ÖNEMİ:

Risalelerde geçen tesbihat ile ilgili kısımları istifadenize sunuyoruz.

“Ve teşrik-i mesai sırrıyla ve her has Nurcu, umum Nurcuların mânevî kazancına hissedar olmasıyla, mânen binler dille ibadet ve dua ve istiğfar ve tesbihat yapmaya hakikî uhuvvet ve ihlâs ile mazhariyetinizi rahmet-i İlâhiyeden niyaz ediyoruz ve öyle de ümit ediyoruz.” (Emirdağ Lâhikası-II)

“Kardeşlerimizden birisinin namaz tesbihatında tekâsül göstermesine binaen dedim: Namazdan sonraki tesbihatlar tarikat-ı Muhammediyedir (a.s.m.) ve Velâyet-i Ahmediyenin (a.s.m.) bir evradıdır. O noktadan ehemmiyeti büyüktür.

Sonra, bu kelimenin hakikati böyle inkişaf etti:

Nasıl ki, risalete inkılâp eden velâyet-i Ahmediye (a.s.m.) bütün velâyetlerin fevkindedir. Öyle de, o velâyetin tarikatı ve o velâyet-i kübranın evrad-ı mahsusası olan namazın akabindeki tesbihat, o derece sair tarikatların ve evradların fevkindedir.

Bu sır dahi şöyle inkişaf etti ki: Nasıl zikir dairesinde bir mecliste veyahut hatme-i Nakşiyede bir mescidde birbiriyle alâkadar heyet-i mecmuada nuranî bir vaziyet hissediliyor. Kalbi hüşyar bir zat namazdan sonra sübhânallah, sübhânallah deyip tesbihi çekerken, o daire-i zikrin reisi olan zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâmın müvacehesinde yüz milyon tesbih edenler, tesbih elinde çektiklerini mânen hisseder. O azamet ve ulviyetle sübhânallah, sübhânallah der. Sonra o serzâkirin emr-i mânevîsiyle, ona ittibaen elhamdülillâh, elhamdülillâh dediği vakit, o halka-i zikrin ve o çok geniş dâiresi bulunan hatme-i Ahmediyenin (aleyhissalâtü vesselâm) dairesinde yüz milyon müridlerin elhamdülillâh, elhamdülillâh’larından tezahür eden azametli bir hamdi düşünüp içinde elhamdülillâh ile iştirak eder, ve hâkezâ Allahu ekber, Allahu ekber ve duadan sonra lâ ilâhe illâllah, lâ ilâhe illâllah otuz üç defa o tarikat-ı Ahmediyenin Aleyhissalâtü Vesselâm halka-i zikrinde ve hatme-i kübrasında o sabık mânâyla o ihvan-ı tarikatı nazara alıp o halkanın serzâkiri olan zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâma müteveccih olup “Elfü Elfi Salatin ve Elfü Elfi Selamin aleyke yâ Rasûlallah” der, diye anladım ve hissettim ve hayalen gördüm.
Demek tesbihat-ı salâtiyenin çok ehemmiyeti var. (Kastamonu Lahikası)

“Biz, onların bütün tazyik ve sıkıntı vermelerine karşı, imân-ı tahkiki kuvvetiyle ve sırrıyla kabre iman ile girmek ve şirket-i mâneviye ile her birimiz, yüzer lisanla dua ve tesbihat ve â’mâl-i saliha yapmak olan iki kudsî ve cihandeğer kıymetli ve medar-ı sürûr kazancımızla mukabele edip, geçmiş zahmetlerin sevaplarını ve mânevi lezzetlerini ve gelecek meşakkatlerin hazırda yokluğunu düşünerek, yalnız hazır saatteki musibete karşı, sabır içinde şükretmeliyiz.” (Sirâcü’n-Nûr)

“Aziz, sıddık kardeşlerim, Şimdi zuhr namazını kıldım. Tesbihat içinde siz hatırıma geldiniz ki, her biri hem kendini, hem hanesindeki akrabasını düşünmekle mahzun olur. Birden kalbe geldi ki: Madem eski zamanlarda âhiretini dünyasına tercih edenler, hayat-ı içtimaiyenin günahlarından kurtulmak ve âhiretine hâlisâne çalışmak niyetiyle mağaralarda, çilehanelerde riyazetle hayatlarını geçirenler bu zamanda olsaydılar, Risale-i Nur şakirtleri olacaktılar. Elbette şimdi, bu şerait altında, bunlar onlardan on derece daha ziyade muhtaçtır ve on derece fazla fazilet kazanıyorlar ve on derece daha rahattırlar. ” (On Üçüncü Şua)

“Ve hattâ camiime ve ibadetime tecavüz edildi. Şâfiîlerce, tesbihat içinde kelime-i tevhidin tekrarı sünnet iken, bana terk ettirilmeye çalışıldı.” (Yirmi Sekizinci Mektup)

“İ’lem eyyühe’l-aziz! Kelime-i Tevhidin tekrarla zikrine devam etmek, kalbi pek çok şeylerle bağlayan bağları, ipleri kırmak içindir. Ve nefsin tapacak derecede sanem ittihaz ettiği mahbuplardan yüzünü çevirtmektir. Maahaza, zâkir olan zatta bulunan hâsse ve lâtifelerin ayrı ayrı tevhidleri olduğuna işaret olduğu gibi, onların da, onlara münâsip şerikleriyle olan alâkalarını kesmek içindir.” (Mesnevî-i Nuriye, Hubab)

“Eğer talebe ise; her sabah mütemadiyen ismiyle bazen hayaliyle dahi yanımda hazır nazır olur,hissedar olur.

Eğer kardeş ise; Birkaç defa hususi ismiyle ve suretiyle dua ve kazancımda hazır olup hissedar olur. Sonra umum ihvanlar içinde dahil olup, rahmet-i İlahiyeye teslim ediyorum ki, dua vaktinde “ihvetî ve ihvanî” dediğim vakit onların içinde bulunur. Ben bilmezsem rahmet-i İlahiye onları biliyor ve görüyor.

Eğer dost ise; ve feraizi kılar, kebairi terk ederse umumiyeti ihvan itibariyle duamda dahildir.

Bu üç tabaka dahi, beni manevi dua ve kazançlarında dahil etmek şarttır. “(Mektubat, Yirmi Altıncı Mektup)

“İ’lem eyyühe’l-aziz! Zikreden adamın, feyz-i İlâhîyi celb eden muhtelif lâtifeleri vardır. Bir kısmı, kalb ve aklın şuuruna bağlıdır. Bir kısmı da şuursuz, yani şuurlara tâbi değildir. “Min haysü lâ yeş’ur” husûle gelir. Binaenaleyh, gafletle yapılan zikirler dahi feyizden hâli değildir. “ (Mesnevî-i Nuriye, Hubab)

“Namazın mânâsı, Cenâb-ı Hakkı tesbih ve tâzim ve şükürdür. Yani,

• Celâline karşı kavlen ve fiilen Sübhânallah deyip takdis etmek;

• hem, kemâline karşı lâfzen ve amelen Allahu ekber deyip tâzim etmek;

• hem, cemâline karşı kalben ve lisanen ve bedenen Elhamdü lillâh deyip şükretmektir.

Demek, tesbih ve tekbir ve hamd, namazın çekirdekleri hükmündedirler.

Ondandır ki, namazın harekât ve ezkârında, bu üç şey her tarafında bulunuyorlar. Hem ondandır ki, namazdan sonra, namazın mânâsını tekid ve takviye için, şu kelimât-ı mübareke, otuz üç defa tekrar edilir; namazın mânâsı şu mücmel hülâsalarla tekid edilir. ” (Sözler, Dokuzuncu Söz)

“DÖRDÜNCÜ MESELE: “Ceddidû îmâneküm bi Lâ ilâhe illâllah” ın hikmetini soruyorsunuz… Onun hikmeti çok Sözlerde zikredilmiştir. Bir sırr-ı hikmeti şudur ki:

İnsanın hem şahsı, hem âlemi her zaman teceddüt ettikleri için, her zaman tecdid-i imana muhtaçtır. Zira insanın herbir ferdinin mânen çok efradı var. Ömrünün seneleri adedince, belki günleri adedince, belki saatleri adedince birer ferd-i âher sayılır. Çünkü, zaman altına girdiği için, o ferd-i vahid bir model hükmüne geçer, her gün bir ferd-i âher şeklini giyer.

Hem insanda bu taaddüt ve teceddüt olduğu gibi, tavattun ettiği âlem dahi seyyardır. O gider, başkası yerine gelir. Daima tenevvü ediyor, her gün başka bir âlem kapısını açıyor. İman ise, hem o şahıstaki her ferdin nur-u hayatıdır, hem girdiği âlemin ziyasıdır. Lâ ilâhe illâllah ise, o nuru açar bir anahtardır.

Hem insanda madem nefis, hevâ ve vehim ve şeytan hükmediyorlar; çok vakit imanını rencide etmek için, gafletinden istifade ederek, çok hileleri ederler, şüphe ve vesveselerle iman nurunu kaparlar.

Hem zâhir-i şeriate muhalif düşen ve hattâ bazı imamlar nazarında küfür derecesinde tesir eden kelimat ve harekât eksik olmuyor. Onun için, her vakit, her saat, her gün tecdid-i imana bir ihtiyaç vardır.”  (Mektubat, Yirmi Altıncı Mektup)

Sorularla Risale

 

Hindistan’da Bediüzzaman Rüzgârı Esiyor…

Hindistan’da Bediüzzaman Rüzgârı Esiyor…

İmam Rabbani’nin diyarı, dünyanın en büyük 7. coğrafyası ve en kalabalık 2. nüfusuna sahip muazzam ülke Hindistan’dayız… Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri “Hindistan, İslâm’ın müstaid bir veledidir” demişti… İşte şimdi İstanbul İlim ve Kültür Vakfı, üç yıldır devam eden, her yılın Şubat ayında geleneksel hale gelen ve Hindistan’ın çeşitli üniversiteleri ile ortaklaşa gerçekleştirilen Risale-i Nur çalışmaları kapsamında, bu yıl da dört ayrı üniversitede dört ayrı konferans, panel ve toplantı düzenliyor.

Üstadımız “Eğer İmam-ı Rabbanî Ahmed-i Farukî bugün Hindistan’da hayattadır diye ziyaretine bir dâvet vuku bulsa, bütün zahmetlere ve tehlikelere katlanarak ziyaretine gideceğim” ifadesini kullanmıştı. Bugün onun talebeleri, İmam Rabbani’nin emaneti Hindistan’a, Bediüzzaman’ın emaneti Risale-i Nur’la gidiyor…

Jamia Millia Islamia, Risale-i Nur Çalışmaları Toplantısı, 10 Şubat 2014, New Delhi

Hindistan’ın en büyük üniversitelerinden birisi olan ve geçtiğimiz yıl 2. Uluslararası Hindistan Bediüzzaman Konferansı’nın ev sahipliğini yapan Jamia Millia Islamia’da Türkiye, Ürdün, Irak, Cezayir, Malezya, ABD ve Hindistan’dan birçok akademisyenin katılacağı “Risale-i Nur Çalışmaları Beyin Fırtınası” toplantısı yapılacak ve vakıf ile üniversite arasındaki muhtemel işbirliği imkânları konuşulacak. Bu toplantıya, Bediüzzaman Hazretlerinin talebesi ve  vakfımızın başkanı Mehmet Fırıncı Ağabey, Risale-i Nur Külliyatı’nı Arapçaya tercüme eden İhsan Kasım Salihi, Türkiye’nin tanınmış hocalarından birisi olan Ali Katıöz Hoca, vakfımız icra kurulu başkanı Prof. Dr. Faris Kaya’nın katılımlarının yanı sıra Cezayir’den Ennur dergisi editörü Prof. Dr. Ammar Djidal, Prof. Dr. Aşrati Süleyman, Ürdün’den Dr. Mamoun Jarrar, yine Türkiye’den Doç. Dr. İshak Özgel, vakfımız icra kurulu üyesi Cemil Şanlı ve onlara eşlik eden yerli ve yabancı akademisyenler katılacaklar. Konuşulacak konular arasında, JMI’da Nursi üzerine çalışan öğrenciler, gelecekteki faaliyetler ve İslam Araştırmaları Bölümünün akademik dergisinde ‘Risale-i Nur özel sayısı’ çıkarılması da bulunuyor.

Aligarh Muslim University, Uluslararası Risale-i Nur Konferansı, 11-13 Şubat 2014, Aligarh

Aligarh Muslim University ve İstanbul İlim ve Kültür Vakfı tarafından ortaklaşa gerçekleştirilecek olan 3. Uluslararası Hindistan Bediüzzaman Konferansı’nın bu yılki konusu : “İlim, İman ve Ahlak: Risale-i Nur Perspektifi” olarak belirlendi. Bu konferansa gönderilen 200 tebliğ özeti içerisinden 105′i kabul edildi. 3 gün boyunca devam edecek konferansta toplam 8 ülkeden bilim insanları Risale-i Nur’u konferans başlığı çerçevesinde çeşitli perspektiflerden inceledikleri tebliğlerini sunacaklar. Konferansın açılışı Aligarh Muslim University’nin iki bin kişilik kapasitesi olan en büyük salonunda gerçekleştirilecek. Açılışa çeşitli üniversite rektörlerinin yanı sıra birçok ilim insanı ve öğrencinin katılması bekleniyor. Şu anda konferans hazırlıkları kapsamında Aligarh Muslim University’de 90 kişilik bir gönüllü organizasyon heyeti çalışmalarını devam ettiriyor.

Detaylar ve Program: http://www.iikv.org/en/3rd-international-nursi-studies-conference-programme

Jawaharlal Nehru Üniversitesi, Bediüzzaman’ı Anlamak Paneli, 13 Şubat 2014, New Delhi

Hindistan’ın en tanınmış üniversitelerinden birisi olan, sadece doktora ve master seviyesinde öğretim veren Jawaharlal Nehru Üniversitesi ile İstanbul İlim ve Kültür Vakfı tarafından ortaklaşa organize edilen “An Introduction to Bediüzzaman Said Nursi” paneline yüzden fazla doktora ve master öğrencisinin yanı sıra akademisyenlerin de katılması bekleniyor. Prof. Dr. Aslam Islahi’nin moderatörlüğünü yapacağı panelde, Suudi Arabistan’dan Dr. Furkan Aydıner, ABD’den Dr. Özgür Koca ve JNU’dan Dr. Khaldoon Sobh birer konuşma yapacaklar.

Detaylar: http://www.iikv.org/en/panel-an-introduction-to-said-nursi-jawaharlal-nehru-university-new-delhi

Darul-uloom Nadwatul Ulama, 14-15 Şubat 2014, Lucknow

On binlerce öğrencisi olan ve Hindistan’ın en büyük medreselerinden birisi olarak tanınan Darul-uloom Nadwatul Ulama’da iki günlük bir sempozyum düzenlenecek. Sempozyum dâhilinde, bu medresede, Nur Risalelerinin ders kitabı olması veya müfredata girmesi için özel bir toplantı yapılacak. Dünyanın çeşitli ülkelerinden yukarıda da isimleri geçen Risale-i Nur üzerine yoğun çalışmalar yapmış akademisyenler de bu toplantıya katılacaklar.

Darul-uloom Nadwatul Ulama: http://www.nadwatululama.org/index.php

Elhamdulillah bu günlerde Hindistan’da gündem Risale-i Nur… Bu güzel gelişmelerle Üstadımızın “Hindistan, İslâm’ın müstaid bir veledidir” sözleriyle ne anlatmak istediğini daha iyi anlıyoruz… ve yine Üstadımızın bir sözü ile bitiriyoruz:

“Bizim vazifemiz hizmettir, netice Cenab-ı Hakk’a aittir; biz vazifemizi yapmakla mecbur ve mükellefiz.”

http://www.iikv.org/

AZİZ HATIRASINA…

Mustafa Sungur Ağabey’in Ruhu İçin 01 Aralık  Pazar Günü Mevlid Okutulacak

Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin önde gelen talebelerinden Mustafa Sungur ağabey için vefatının birinci yıldönümünde mevlid okunacak….
Arslanbey Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından düzenlenen Mevlid, Mustafa Sungur ağabeyin vefat yıldönümü olan 1 Aralık Pazar günü öğle namazını takiben Fatih Camiinde okunacak.
Bediüzzaman Hazretlerinin hayatta olan talebelerinin de katılacağı mevlide, yurdun dört bir yanından geniş katılım bekleniyor.
Türkiye’nin meşhur hafız ve mevlidhanlarının katılacağı Mevlid, çeşitli televizyon kanalları ve internet vasıtasıyla da canlı olarak yayınlanacak.

“VI. Dini Yayınlar Kongresi” 29 Kasım’da başlıyor…

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından altıncısı düzenlenecek “VI. Dini Yayınlar Kongresi” 29 Kasım 2013 Cuma günü İstanbul Grand Cevahir Kongre Merkezi’nde başlayacak. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in katılımıyla gerçekleşecek ve üç gün sürecek kongrenin ana teması “İslam-Sanat ve Estetik” olarak belirlendi.

Dini Yayınlar Genel Müdürlüğü tarafından organize edilen kongrede, yayıncılık alanındaki gelişmeleri takip etmek, yayın hizmetleri için kısa, orta ve uzun vadede hedefler ve yeni projeler oluşturmak, konunun uzmanlarından istifade etmek, kendi bilgi ve tecrübelerimizi özel sektör ile paylaşarak dini yayıncılık alanındaki gelişmelere katkı sağlamak hedefleniyor.
“İslam-Sanat ve Estetik” ana teması altında ‘Dinler ve Estetiğin Keşfi’, İslam Sanatının Tarihsel Serüven,’, ‘İslam ve Edebiyat’, ‘İslam ve Mimari’, ‘İslam ve Musiki’, ‘İslam ve Görsel Sanatlar’, ‘Geleneksel Türk-İslam Sanatları’, ‘Din ve Sanat Konulu Neşriyat’, ‘İslam, Sanat ve Estetik Konulu Yayıncılıkta Gelecek İçin Perspektifler’ konularının oturum başlıkları halinde değerlendirileceği kongrenin son oturumuna Diyanet İşleri Başkanı Görmez başkanlık edecek.
Dokuz oturum halinde gerçekleştirilecek kongreye, alanında uzman pek çok akademisyen, sanatçı, araştırmacı ve yayınevi temsilcisi katılacak. Kongrede ele alınacak konuların, ‘İslam, Sanat ve Estetik’ konulu dini yayınlara ve bu konuda yapılacak akademik çalışmalara önemli katkılar sağlaması bekleniyor.www.diyanet.gov.tr