Murat tarafından yazılmış tüm yazılar

Bediüzzaman Padişaha Nasıl Boyun Eğmedi?

Saray’da bir tören düzenlenmişti. Dönemin padişahı Sultan Reşat’tı. Bu törene zamanın diğer âlimleriyle birlikte o da davet edilmişti. Bediüzzaman, bu davete, kendisine özel yerel kıyafetiyle katılmak istedi: Ayağında çizmesi, belinde kuşağı ve hançeri, başında da ucunu omuzlarına kadar sarkıttığı sarığı. Ona, hiç olmazsa bu tören süresince diğer âlimler gibi cübbe giymesini rica ettiler. Israrlar üzerine, bir cübbe giyerek Saray’a öyle gitti.

Şeyhülislâm, âlimler, bakanlar, yüksek rütbeli komutanlar ve üst düzey memurlar “saçak” öpeceklerdi. Padişahın oturduğu tahtın yan tarafından ipekten yapılmış bir kumaş sarkıtılmıştı. Saçak öpme merasimi başladığında, kimi bu saçağı, kimi padişahın eteğini öpüyor, kimi de baş eğip gerisin geri çekiliyordu.

Sıra Bediüzzaman’a gelmişti. Bediüzzaman yerinden çıktı, dik ve vakur adımlarla yürüyerek Padişahın önüne kadar geldi. Eli göğsünde “Esselâmü aleyküm” diyerek selâm verdi ve Sultan Reşat’ın önünden geçerek gitti.

Padişah şaşırmıştı. Bu eşi benzeri görülmemiş bir şeydi. Yanındaki paşaya sordu: “Kim bu adam paşa? Beni mahalle muhtarı mı sandı? Niçin böyle selâm etti?

Paşa eli önünde bağlı bir halde: “Efendim, bu zâtın lakabı Bediüzzaman, ismi Said’dir. Çok yüksek bir ilmi vardır. Çok da izzetlidir. Feleğe baş eğmeyen biridir.

Sultan Reşat kısa bir süre düşündü. Durumu kavramıştı. Zaten âlimlere büyük saygısı ve sevgisi olan biriydi. Böyle bir âlim ise onun daha çok ilgisini çekmiş, takdirini kazanmıştı. Herkesin duyabileceği bir şekilde şunları söyledi Sultan Reşat:

Ben şimdiye kadar ilmin izzetini koruyan pek az insan gördüm ve tanıdım. Gerçek âlim, işte böyle olmalıdır.

Bu olaydan sonra Bediüzzaman’la Sultan Reşat samimi iki dost oldular ve pek çok şey paylaştılar.

Ömer Faruk Paksu

Ya İlâhi

Yüce Allah’ın adıyla, başlayalım her söze
Ebediyen zeval olmaz, O’na ağlayan göze

O ilâh ki esirgeyen ve de bağışlayan Zat
O’na açılan ellere, vermektedir kat be kat

O ilâh ki dergâhına, geleni boş çevirmez
Adalet ile hükmeder, zulmedenleri sevmez

O ilâh ki hep var idi, var olacak her zaman
O’dur âlemlerin Rabbi, O’dur Rahim ve Rahman

O ilâh ki darda koymaz, O’na şükredenleri
Cennetine dâhil eder, O’nu zikredenleri

O ilâh ki ezelidir, O’nun için son yoktur
Âlemlere rahmet eder, çünkü rahmeti çoktur

Ya ilâhi günahkârım, affeyle günahımı
Kıyamet gününde kırma, kolumu, kanadımı

İnandım ki ilâh sensin, hüküm yalnız senindir
Bağışlamak Sana mahsus, hata yalnız benimdir

Ya ilâhi hatalıyız, yakma bizi narınla
Bize rahmini ihsan et, yandır bizi nurunla

Gönüllere sevgi veren, Yüce Rahman adındır
Âlemleri kucaklayan, lütfünle rahmetindir

Rahmedersin mahlûkata, rızık ikram edensin
Rızan için sevenlere, sevgiyi lütfedensin

Ya ilâhî Rahim sensin, rahmeyle müminlere
Cennetini nasip eyle, mümin ins ve cinlere

Senin sonsuz merhametin, kuşatmış her zerreyi
Yüce sevgi ve şefkatin, doldurmuş yer küreyi

Kâinat senin mülkündür, hakiki Melik Sensin
Hükmedersin âlemlere, onları yönetensin

Bir ömürlük misafiriz, sonra göçer gideriz
Bizi bekleyen mekâna, burdan uçar gideriz

Tanyeri senin kulundur, ister merhametini
Bütün cümle mahlûkata, bahşeyle rahmetini

Ahmet Tanyeri – Diyarbakır

www.NurNet.org

Cevşen Delail-in Nur’da Zikredilen Salâvatların Faziletleri

Nebiy-i Zişan’ın (sas)makam-ı Mahmud’u ilahi bir maide ve rabbani bir sofra hükmündedir. Evet, tevzii edilen lütuflar, feyizler, nimetler o sofrada akıyor. Resul-u zişan’a (sas) okunan salavat-ı şerifeler o sofraya edilen davete icabettir. (Mesnevi-yi Nuriye)

1.Salavat: Salavat-ı Münciye; Âlemce meşhur ve gayet mücerreb ve umum aktapların mergubu bir salavat-ı şerifedir. (Salaten Tüncina salavatı)

2.Salavat: Bu salavat-ı şerifenin üç defası on bin salavat-ı şerife otuz bin salavat-ı şerife kıymetinde olduğunu ehl-i hakikat ve keşf haber vermişler.

3.Salavat: Bu mübarek salavat-ı şerifenin bir defa okunması otuz bin salavat-ı şerifeye mukabil denilmiştir.

4.Salavat: Gavs-ı Azam Abdulkadir Geylani(ks) hazretlerinin pek çok ehl-i keşfin ittifakıyla bin salavat-ı şerifeye mukabil daimi virdi ve meşhur bir salavatıdır.

5.Salavat: Seyyid Ahmed Bedevi’nin(ks) binler salavat-ı şerife kıymetinde bir salavatıdır. Ve âlem-i manada Resul-u Ekrem(asm)’ın işaretiyle en yüksek bir salavat-ı şerife olduğunu ehl-i keşf beyan etmişler.

6.Salavat: Aktab-ı Erbaa’dan (dört büyük kutuplar) biri olan Seyyid İbrahim Dessuki’(ks)nin gayet meşhur ve üç defası bin salavat-ı şerife kadar kıymetli bir salavatıdır.

7.Salavat: Seyyid taifeteyn ünvanıyla meşhur-u âlem, gavs-ı ekmel ve Kutb-u Azam Cüneyd-i Bağdadi’nin (ks) ehl-i tahkikçe bin salavat-ı şerife kıymetinde olduğu beyan edilen uzun bir salavat-ı şerifenin hülasasıdır.

8.Salavat: Salavat-ı meşyeşe namıyla meşhur ve Şazeli tarikatının evrad-ı meşhuresinden, müteaddid şerhleri bulunan gayet manidar bin salavat-ı şerife kıymetinde bir salavattır.

9.Salavat: Sıddık-ı ekber ahfadından Muhammed Hanefi(ks) namında bir kutb-u azamın gayet azim ve kıymettar bir salavat-ı şerifesidir.

10.Salavat: Maddi manevi şifa için gayet mücerreb bir ilac-ı manevi gayet kıymettar bir salavat-ı şerifedir.

11.Salavat: Münferice ve nariye namıyla meşhur çok kıymettar ve vüsul-u matlub(herhangi bir murad)için mücerreb bir salavat-ı şerifedir. (4444 defa okunur. Salat-ı Tefriciyye diye de bilinir.)

12-13-14-15. Salavatlar: Gayet meşhur ve kısa ve kıymettar ve mütedavil salavat-ı şerifelerdir.

16.Salavat: Bu salavat-ı şerife kısalığıyla beraber bin salavat-ı şerife kadar kıymetli olduğu beyan edilmiştir.

17-18. Salavat: Bu salavat-ı şerife ve arkasındakiyle beraber Eski Said’in Yeni Said’e (ks) inkılap edeceği zamanda hatıra gelmiş. On üç senedir halâvetini kaybetmediğinden ve usanç vermediğinden ve ondan sonra keşf edilecek esrar-ı Kur’aniye’ye işaret ettiğinden, sair meşhur evliya salâvatları derecesinde olmasa da, bir cihette onlara benzer hükmünde olduğu zannıyla buraya yazıldı. (Said Nursi)

*Ya vedud ya vedud ya vedud ile başlayan salavatın altında yazılacak dua, aslında salavattan olmayıp Peygamber-i zişan (sas)efendimiz Hazret-i Hasan ve Hazreti Hüseyin’e (ra) talim buyurmuşlar. İçinde İsm-i azam bulunması muhtameldir. Ahfad-ı resule (asm) talim olunan dua budur.

19.Salavat: Şah-ı Nakşibendi(ks) hazretlerinin gayet nurlu ve nurani beş cümlesidir. Nur manasını ifade eden kıymettar bir salavattır.

20.Salavat: Bu salavat-ı şerife hem Gavs-ı Azam’ın (ks) hem Şah-ı Nakşibendi’nin (ks) her iki mübarek zatın (üstadın) gayet camii ve gayet kıymettar bir salavat-ı şerifeleridir.

21.Salavat: Bediüzzaman hazretlerinin(ks) yirmi bir adet mucizat-ı katiyye-i Ahmediyyeye (asm) işaret eden gayet kıymettar ve şirin ve zevkli bir salavatıdır.

22.Salavat: Gayet zevkli ve canlı ve kibar-ı evliyaullahın mergubu, Farisi bir salavat-ı şerifedir.

23.Salavat: Kibar-ı evliyaullah’ın merğubu ve Bediüzzaman (ks) hazretlerinin bir salavatıdır.

24.Salavat: Buseyri(ks) âlem-i manada Kasidey-i Bürde’yi Resul-u Ekrem (asm) efendimize okuduğu zaman, gelecek salavat-ı şerifenin yarısını okumuş, yarısını hatırlayamamış olduğundan, Resul-u Ekrem (asm) Efendimiz (ala habibike hayril halki küllihim) diye salavat-ı şerifeyi tekmil etmiş. Gayet kıymettar bir salavat-ı şerifedir.

25.Salavat: İmam-ı Ali (ra)’ın Risale-i Nur-a işaret ettiği Kaside-i Celcelutiye-yi meşhuresinin ahirinde gayet kıymettar zikr ettiği bir salavat-ı şerifedir.

Ahmed Tahiri Bitlisli / cevaplar.org

Yarım Şekerin İsrafı

Son derece iktisatlı ve tutumlu bir hayatı vardı. Elbisesi, kullandığı eşyalar, yediği içtiği şeyler hep bu tarzdaydı. Kesinlikle bir şeyi israf etmez, aksini yapan talebelerini de hemen uyarırdı. Bir tek lastik ayakkabıyla yıllarca idare eder, bir gömleği yırtılınca yama yapar yine giymeye devam ederdi. Yemesi içmesi de böyleydi. Bir ekmeği 15 günde bitirir, bir-iki zeytini veya bir yumurtayı da ona katık ederdi. Çok sade ve iktisatlı bir çizgide hayat sürerdi.

Barla’da kaldığı günlerde hizmetini gören talebelerinden birisi de Sıddık Süleyman’dı. Bir gün uzaktan misafirleri gelmişti. Sıddık Süleyman’a, “Kardeşim misafirlerimize çay ikram edelim” dedi. Sıddık Süleyman, odun ateşinde küçük demlikle çayı demledi, getirdi. Misafirlere dağıtmaya başladı. Çayları dağıttıktan sonra, yarım tane kesme şeker artmıştı.

“Bunu ne yapayım?” diye düşünürken, o yarım şekeri boş bir bardağa atıverdi. Bunu gören Bediüzzaman’ı bir sıkıntı bastı, çok üzülmüştü.

Kardeşim,” dedi. “Yirmi kişiye daha çay verseydin de böyle yapmasaydın, o zaman ruhum bu kadar sıkılmazdı. Çünkü sen iktisat etmedin.

Ömer Faruk Paksu

Yaptıklarınla Gururlanma

Bir çok insan vardır, yaptığı ile gururlanan. Bir çok insan vardır, yaptığı ile övünen. Bir çok insan vardır, yaptıklarından dolayı insanları küçümseyen.

Bir çok insan vardır, başardıklarını nefsinden bilen. Bir çok insan vardır, Allah’ın ona nasip ettiğinden bihaberdir. Ve çok az insan vardır, yaptığı bütün güzellikleri Allah’tan bilen.

İnsanın yaptığı güzel ve mükemmel şeylerle gururlanmaya ve kendini övmeye hakkı yoktur. Çünkü başardığı iş her ne olursa olsun, o işi nasip eden ve o işin olması için sebepleri yaratan yüce Allah’tır. Meselenin daha güzel anlaşılması için bir ressam örneğini verelim.

Çok ünlü bir ressam, muazzam güzellikte bir tablo yapmış olsun. Ondan sonra bu tablosunu sergilemiş olsun. Sergiye gelen insanlarda tabloyu beğenip, tablonun çok mükemmel olduğunu söylemiş olsunlar. Bu gelişmelerden sonra, tabloyu yapanın kendini üstün görmeye ve gururlanmaya hakkı var mıdır? Hayır, hakkı yoktur.

Çünkü;

1- Tabloyu yapma yeteneğini ona Allah vermiştir.

2- Tabloyu yapmayı Allah nasip etmiştir.

3- Kağıt ve kağıdın ham maddesi olan ağacı yaratan Allah’tır.

4- Kalemi, fırçayı ve boyayı yaratan Allah’tır.

5- Ressamı yaratan Allah’tır.

6- Ressamın o tabloyu yapmak için kullandığı;

a- Gözü yaratan Allah’tır.

b- Ellerini yaratan Allah’tır.

c- Duygularını yaratan Allah’tır.

d- Aklını yaratan Allah’tır.

e- Ayaklarını yaratan Allah’tır.

f- Hislerini yaratan Allah’tır.

7- Ressamın o tabloyu yapmak için esinlediği görüntüyü yaratan Allah’tır.

8- Ressamın o tabloyu yaparken tükettiği oksijeni ve havayı yaratan Allah’tır.

9- Ressamın o an ayakta durması için destek olan iskelet sitemini yaratan Allah’tır.

10- Ressamın o an yaşıyor olmasını nasip eden Allah’tır.

11- Ressamın fırçayı hareket ettirmesini nasip eden Allah’tır.

12- Ressamın o anda vücudunda meydana gelen milyonlarca olayı (solunum, kan akışı, vitamin dengesi…) düzenleyen ve onların doğru çalışmasını sağlayan Allah’tır.

Kısacası bir zerre dahi Allah’ın izni olmadan hareket edemez ve kendi başına bir şey yapamaz. Bir zerre için bu böyle olursa koca insan için böyle olmaması hiç mümkün müdür? Hayır, asla mümkün değildir. O zaman insanın yaptığı güzele şeylerle övünmeye hakkı yoktur. Sadece ve sadece Allaha şükür etmelidir.

Ey Nefsim, Ey ressam efendi ve Ey kabiliyetli kardeşlerim dikkat edelim, şeytanın ve nefsimizin oyununa gelmeyelim. Aklımızı başımıza alalım ve her daim Allah’a şükredelim.

Yüce Rabbim hak yol olan Kur’an’dan ve hazreti Muhammed Mustafa a.s.m’ın Sünnetinden bizleri ayırmasın ve güzellikler yurdu olan ebedi Cenneti nasip etsin. Amin…

Bahattin Doğan

www.NurNet.org