RİSALE-İ NUR HİZMETİNDE NASIL EHİLLEŞİRİM!

RİSALE-İ NUR HİZMETİNDE NASIL EHİLLEŞİRİM!

İşin ehli, işini kural kaideye göre yaparak ehilleşmiştir. İşin kaçamaklarına uyarak veya üstün körü suhre gibi yaparak değil!

“NE GELİYORSA BAŞIMIZA SAFDİLLİKTEN, SAFDİLLERDEN GELİYOR!

 Üstadımız, Risale-i Nur’un meslek ve meşrebini lahikalarda sarihan ve vazıhan ve mücmel olarak yazmıştır. Meslek ve meşreb düsturlarıyla kâlen, hâlen, ilmen ve kalemen meşgul olan ve ihlasla cehd eden, vartaya düşmez. Sair usullerle çalışılırsa varta-i azime düşebilir.

Kâlen meşguliyet: Konuşmalarımızın Risale-i Nur’a uygun olmasına cehd etmeliyiz.

Fiilen meşguliyet: Hatt-ı hareketimizin Risale-i Nur’a muvafık olmasına cehd etmeliyiz.

Kalemen meşguliyet: Risale-i Nur’u medh ederek, kalemle yazmalıyız.”[1]

Her işin bir ehli vardır. Şayet usulüne uygun olarak yapmak istiyorsa bir insan ehlini arar, kendi felsefesine, düşüncesine göre hareket etmez. Nitekim hevaya göre hareket mesuliyet getirir insanın başına.

“Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun.”[2] (Nahl Suresi, 43.) İlim sahipleri, “Verrasihune fil ilmi/İlimde derinlik sahibi” (Al-i İmran Suresi, 7.) ve “Muhakkak ki Allah, bu ümmete her yüz sene başında dinini yenileyen bir müceddid gönderir.” (Ebû Dâvûd, Melâhim, 1.) hadis-i şerife göre müçtehid ve müceddidlerdir. Öyle ise, hakiki, sadık, samimi, dürüst, müttaki bir dindar, içtimai, siyasi yol haritasını kendisi belirlemez, ilim sahibine, otoritesine, yani müceddide sorar.

  • “Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun.” (Nahl Suresi, 43.)
  • İlim sahipleri, “Verrasihune fil ilmi/İlimde derinlik sahibi”[3] ve
  • “Muhakkak ki Allah, bu ümmete her yüz sene başında dinini yenileyen bir müceddid gönderir.”[4] hadis-i şerife göre müçtehid ve müceddidlerdir.

Öyle ise, hakiki, sadık, samimi, dürüst, müttaki bir dindar bir insan içtimai, siyasi meslelerde kendi başına hareket edemez meselelerini, ilim sahibi olan müceddide sorar. Tabi herkesin gözünde kendi âleminde bir müceddid / müçtehidi vardır. Maddi meseleler bir şekilde hal olur; ama manevi meselelerdeki hata / ihmaller manevi mesuliyetleri de akabinde getirecektir. Yani kimi manevi önder seçeceğine insan hassas olarak davranmalıdır. Bir yerden peynir bile alacakken bazı yerlere içeriğine bakıp hassas davranan insan manevi meselelerde cesur davranıp başına buyruk hareket etmesi tam bir felakettir.

  • Risale-i Nur Külliyatı “bir mürşid-i a’zam, bir müceddid-i ekber olarak konuşuyor…”[5]

Buna biz safdiline inanmış da değiliz. Bunu makamı ve ilmi olan bir çok kimse de ifade etmektedir. Mesela Eski fetva Emini Ali Rıza Efendi[6] şunu ifade etmektedir.

  • “Bedîüzzaman, şu zamanda din-i İslâma en büyük bir hizmet eylediğini ve eserlerinin tam doğru olduğunu; ve böyle bir zamanda ve mahrumiyet içinde tam bir feragat-ı nefs ettiğini ve onun Risale-i Nur’u müceddid-i din olduğunu kat’iyyen tasdik ederim. Cenab-ı Hak onu muvaffak eylesin, âmîn!”[7]
  • Risale-i Nur, bu zamanın bir mehdisi ve müceddididir.[8]

Biz Risale-i Nur Külliyatını okuyanlarca Bediüzzaman Said Nursi ahirzamanın fıkh-ı ekberini elinde tutacak olan Mehdi-i Azamdır. Eserleri olan Risale-i Nur külliyatı namındaki telifatı sadece iman dersi değil, içtimai meselelerde de ders verir ve bir muslih olarak ders verir. Bu suretle Bediüzzaman hazretlerinin tebliği eserleri durana dek devam edecektir. Zaten fertler gelip geçer eserleri baki kalmaz mı? Derler ya sen kuşu değil uçuşunu hatırla.

Bediüzzaman Hazretlerinin;

İmani ve İslami eserleri: Sözler, Lemalar, Mektubat, Şualar, Mesnevi-i Nuriye, İşarat-ül İ’caz olarak..

İçtimai Hayata dair: Münazarat, Hutbe-i Şamiye, Divan-ı Harb-i Örfi, Sünuhat, Tuluat, İşarat, Emirdağ, Kastamonu, Barla lahikaları ve bunlardan terkip edilmiş olan Beyanat ve Tenvirler, Şualar. Ve bu reçetelerin yekünu Eski Said Dönemi Eserleri olarak Asar-ı Bediiyye namıyla tab edilmektedir.

  • “Risale-i Nur talebesi; imanî bahisleri okur, ehl-i salat ve takva olur, fakat başka cereyanlara aldanabilir. Eğer, meslek ve meşrebe dair mevzuları, lahikaları okursa, aldanmaz.”[9]

Sadece imani bahisleri okuyanlarda çeşitli içtimai meselelerde keşmekeşler olabilir çünkü üç sac ayaklı olan hizmetin sadece bir kısmını esas alarak hayatına devam ediyor. Böyle bir keşmekeş yaşamaması ancak keramet olur zaten. Bu sac ayak İmani bahisler, Lahikalar ve Müdafaalardır.

İmani ve İslami meselelerde Risale-i Nur Külliyatının bahislerine kimse itiraz etmemektedir ve edemezde, çünkü iman, mâl-i umumîdir. Her taifede muhtaçları ve sahipleri vardır.”[10]

  • Bizlerin bu zamanda ihtiyacı, tahkik-i imandır. Akıl, ruh ve kalbimizi, bütün manevi cihazatımızı nur-u imanla doldurmalıyız. Çünkü insanın 30-40 yaşlarına kadar kabiliyet ve istidatları alışkanlık haline gelir. Bu yaşa kadar nur-u imanla meşgul olmak elzemdir.”[11]
  • “Lâhika Mektupları: Lâhikalarda geçen siyasi mektuplar, şahsa değil umuma yazılmıştır. Üstadımızın hususi neşrettiklerine nazaran, çok kısa, hatta bir satır olarak umuma neşrettiği mektuplar vardır. Mektuplar ihtiyaca binaen yazılmıştır.”[12]
  •  Lahikalardaki mevzuular, aynen bu zamandakilere de hitap eder.”[13]
  • Üstadın Mektupları: Üstadın 2 çeşit mektupları vardır. Biri hususi… Diğeri: Kıyamete kadar Nur talebelerini herbir mes’elede tenvir edecek mektuplardır.

Üstad bu ikincileri ayırmış ve neşretmiştir. Bu mektupları kim okursa, ona hitap ediyor, yoksa eskiden yazılmış, hususi mektup değildirler. Onun için, Nur Talebelerine hitap ederken “Aziz, Sıddık,.. kardeşlerim” diyor. Ben de bu mektupları okuduğumda veya okunduğunda “Lebbeyk Üstadım” diyorum.”[14]

  • “Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi; Risale-i Nur eserlerinde ve Lahika mektuplarında, Risale-i Nur’un meslek ve meşreb düsturlarını sarihan, vazıhan, mücmelen vâ’z ve beyan etmiştir.
  • Nur Talebeleri; Risale-i Nur eserlerini ve Lahikaları devamlı okuyarak ve bilhassa ameli ve tatbiki hakikatları not edip (halen, kalen, fiilen ve kalemen) bu Kur’anî düsturlarla amel ederse veya ihlasla amil olmaya cehd ederse; Kur’anî, imanî ve mücahidane (Nur-u Kur’an hizmeti) olan Risale-i Nur hizmetinde, ömrü boyunca muvaffak olur. Ve bu muvaffakiyetinde bilerek veya bilmeyerek herhangi bir varta’ya düşmez. Sair şeylerin usulleriyle hareket etme varta-i azimine düşerek, ömür dakikalarını zayi etmez ve ettirmez…”[15]
  • “Hiçbir müfsid [bozguncu, yoldan çevirici] ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür [veya gösterir cerbeze sahibi olduğu için]. Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette [hayatta, hizmette..] geziyor…”[16]

Siyasi ve içtimai meselelerde ortaya çıkan keşmekeşlerin en temel sebebi bu kaideleri tatbik etmemektir.

Hülasa: Hiç kimse kendi indi, hissi, şahsi, hevesi, nefsi, nakıs, konjonktürel, siyasi görüş ve yaklaşımlarını Risale-i Nur Hizmetine, Bediüzzaman Hazretlerine izafe etmeye, amiyane tabirle yamamaya sahip değil! Hizmetin prensipleri hizmet içindedir. Harici metodlarda aramak veya ihdas etmek nurculuktan feragat etmek demektir. Ben bu sözleri yazıyorum gene mihenge vuracak olan bu satırları okuyanlara aittir.

Selam ve dua ile..

Muhammed Numan ÖZEL


[1] Bir dava adamından notlar (118)
[2] Nahl Suresi (43)
[3] Al-i İmran Suresi, (7)
[4] Ebû Dâvûd, Melâhim (1)
[5] Tarihçe-i Hayat (60)
[6] Son dönem Osmanlı ulemasının önde gelen isimlerindendir. Medrese eğitimini en üst seviyeye kadar tamamlandıktan sonra birçok görevde bulunmuş ve İstanbul’da Fetva Eminliği de dahil, çok önemli mevkilerde hizmet vermiştir. O da çağdaşları gibi tarihimizin üç önemli devrini yaşamıştır. (1861-1943)
[7] Tarihçe-i Hayat (307)
[8] Barla Lahikası (146)
[9] Bir dava adamından notlar (130)
[10] Emirdağ Lahikası-1 (180)
[11] Bir dava adamından notlar (101)
[12] Bir dava adamından notlar (102)
[13] Bir dava adamından notlar (116)
[14] Bir dava adamından notlar (148)
[15] Bir dava adamından notlar (127)
[16] Münâzârât (49) / Hizmet Rehberi (161)