Etiket arşivi: Çetin Kılıç

Evlilik Sürecinde Yapılan Hatalar

Evlilik iki bireyin biz olabilme sanatıdır.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye’de son 10 yılda 6 milyon 90 bin 212 çift de evlendi,1 milyon 151 bin 591 çift boşandı.
Gençler kendi aralarında ana babalarının haberi olmadan evleniyorlar.
Aileler; Gençler konuşurken, gezerken günaha girmesin düşüncesiyle nişanla beraber dini nikâh kıydırıyor.
Gençlerin arkadaşlarını şahit göstererek kıydıkları gizli nikâhlar, ileriki günlerde her iki tarafıda çok zor duruma sokmaktadır. 
Nikâh İlân edilmeli, denklik olmalı, mehir olmalı, en önemlisi anne babanın rızası olmalı.
Anne baba seni büyütsün yetiştirsin, tahsil için okula göndersin, sen onlara sorma tenezzülünde bile bulunma evlen, sonrada mutlu olacağını zannet.
Görücü usulü evlenmeyi çağ dışı buluyorlar, oysa birinde sizleri tanıştıranlar arkadaş çevreniz, birinde ise annen baban veya yakın akraban, hangisi güvenli? Hangisinin tavsiyesinin daha doğru olma ihtimali yüksek?
Hayatı paylaşmaya karar veren çiftlerin hem evlilik öncesinde hem de ileride sıkıntı yaşamamaları için alışverişte daha tutumlu davranmaları gerekmektedir.
Düğün alışverişleri, ağır bir yük getirmemeli, nişanlılık süresi haddinden fazla uzun olmamalı.
Düğün alışverişi adı altında abartılarak alınan birçok şey neredeyse bir kere bile kullanılmıyor.
Unutulmamalıdır ki, alınan evlilik kararı, gelenek ve göreneklere uygun olduğu kadar keseye de uygun olmalıdır.
“Tabi ki isteyeceksin, istemek en doğal hakkın” 
“Bana bu kadar mı değer veriyorsun?” gibi sözler süreci zorlu hale getirmektedir.

Ailenizi veya çevrenizdeki insanları mutlu etmek için evlenilmediği gibi, başkaları için de düğün yapılmamalıdır. Kendiniz için düğün yapın.

Evlenip mobilyacıları gezeceğinize dünyayı gezin.

3-5 parça tencere tava takımına neredeyse bir ev kirası kadar para verildiğine şahit oluyoruz.
1 milyar civarında insanın açlıkla karşı karşıya olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Yılda 10 milyon insan açlıktan ölüyor, durum böyle iken hayatın boyunca görmediğin akrabaları binler lira harcayarak eğlendirmeye çalışmak hangi mantıkla izah edilebilir?
Eskiden çeyiz serilir evlenecek gençlerin yakınları buradaki eksikleri görür ve imkânları nispetinde tamamlamaya çalışırlardı.
Şimdi ise” görün beni” mantığıyla hazırlanmış lüzumsuz, gereğinden çok fazla, hiç kullanılmayacak bir sürü şey.
Kına gecesi yapmak, stüdyoda yapmacık, şekilden şekle girilen fotoğraflar
çektirmek, bir gece giyilecek gelinlik-damatlığa tonla para bayılmak.
Hangi birini sayayım be kardeşim ayağını yorganına göre uzat.
İsraf haramdır.
Allah mesut ve bahtiyar etsin.

Çetin KILIÇ

İsraf

Yiyiniz içiniz fakat israf etmeyiniz!
Çünkü Allah israf edenleri sevmez.(a’raf süresi)
Cimri olma, israf da etme!(İsra 29)
İsraf etme! İsraf edenler, şeytanların kardeşleridir.(İsra 26, 27)
İktisat eden zenginleşir, israf eden fakirleşir.(hadisi şerif)
“Suyu israf etmeyin geleceği tüketmeyin”
“Bir damla sen kurtar dünya çöl olmasın”
“Damlaya damlaya yok olur”
“Göl olsun çöl olmasın”

İsraf, malı helak etmek, faydasız hâle getirmek, dine ve dünyanın mübah olan işlerine faydalı olmayacak şekilde sarf etmektir.
İsraf, yüce dinimiz tarafından haram kabul edilmiş bir fiiliyattır.

Hazreti peygamber efendimiz(sav) akan dereden abdest alırken dahi israf edilmemesini istemiş.
“Bir Çinli tabağında bir tek pirinç tanesi bıraksa, bir milyar adet pirinç zayi ,olacak binlerce dönüm arazi emek boşa gidecek”.

Ülkemizde durum bundan farklımı? Hayır.
(İsraf konusunun sadece ülke sınırlarıyla geçerli olmadığını hatırlatmak isterim.)

Adam evinin önüne havuz yapmış serinlesin eğlensin diye, oysa Afrika ülkelerinin çoğunda insanlar sabah erken saatte yollara düşüp saatlerce sıra bekledikten sonra iki bidon suyla evine akşam karanlığında anca gelebiliyor.

Lavaboya döktüğünüz bir litre kızarmış yağ 800 bin litre suyu kirletiyor. 
Bir şişede topla, yağları toplayan yerler var belediye, muhtarlık, okul lokanta oraya götür, duyarlı ol, medeniyet böyle bir şey.
Prof. Dr. Yusuf Demir, Türkiye’de tarımda kullanılan yaklaşık 33 milyar metreküp suyun yaklaşık 19 milyar metreküpünün israf edildiğini ve ülkenin su fakiri olma sınırına doğru ilerlediğini söyledi.

Tarım topraklarında üretilen gıdanın yüzde 28’i israf ediliyor. Afrika ülkelerin birinde idrarını yapamıyor diye doktora getirilen bebeğin , susuz kaldığından dolayı rahatsızlandığını anlayan doktorun gözyaşları hiç aklımdan çıkmıyor. 

Profesör Orhan Kural anlatıyor; Bir gün Afrika’da açlıktan ölmek üzere olan köpeğe elimizdeki sandviçlerden attım köpek yarısını yiyememişti ki bir çocuk koşarak geldi, köpeğin ağzından sandviçi kaptı kendi yemeğe başladı.

Bulgaristan göçmeni bir amcanın evinin bahçesinde yağmur sularını topladığını görmüştüm. Bu suyla ileriki günlerde bahçeyi suluyorum, temizlikte kullanıyorum demişti.Tebrik ettim böyle yapmakla Allah’ın çok hoşuna giden bir şey yapıyorsunuz dedim daha çok sevindi.

Bir otobüs yolculuğunda karşılaştığı olayı köşesine taşıyan bir gazeteci şöyle yazmıştı. “Önümdeki koltukta oturan bayan bebeğine yoğurt besledi, önce bebeğinin üzeri batmasın diye önüne bir peçete serdi, küçücük plastik kapta olan yoğurdu yanında bulunan plastik kaşıkla bebeğine yedirdi,  ağzını ve ellerini ıslak mendille sildikten sonra, bütün bunları bir poşete koydu. Yoğurt 20 gram çöp 220 gram.”

Ayakta yemek yenilen yerlerde böylesi israfa her zaman şahit olmak mümkün. Teyzem elmayı soyuyor, portakalı sıkıyor, narı sıkıyor. Yapma güzel teyzem, asıl faydalı yerini atıyorsun, ilaçlanmış diye çekincen varsa biraz sirkeli suda beklet. Hem çekirdeklerini de atma.

Bir gazete haberinde okumuştum, adam topladığı tohumları çamura bulamış boş arazilere atmış, yüzlerce binlerce meyve ağacı yetişirmiş.
Lüzümsuz yanan ışığı boşa akan suyu kapayarak faturaları pekâlâ düşürebiliriz. “İşten değil dişten artar” atalarımız böyle demiş.

Ekmek israfında rekorlar kitabına gireceğiz nerde ise ,çöpe atılan ekmek sayısı 4 milyon 600 bin adet, bu günlük 3 milyon 500 bin tl demek, bu para ile 171 bin okul yapılabiliyor.

Risalei Nurlarda Bediüzzaman Hazretleri israfı şöyle anlatmaktadır.
“Hâlık-ı Rahîm, nev-i beşere verdiği nimetlerin mukabilinde şükür istiyor. İsraf ise şükre zıttır, nimete karşı hasâretli bir istihfaftır. İktisat ise, nimete karşı ticaretli bir ihtiramdır. 
Evet, iktisat hem bir şükr-ü mânevî, hem nimetlerdeki rahmet-i İlâhiyeye karşı bir hürmet, hem kat’î bir surette sebeb-i bereket, hem bedene perhiz gibi bir medar-ı sıhhat, hem mânevî dilencilik zilletinden kurtaracak bir sebeb-i izzet, hem nimet içindeki lezzeti hissetmesine ve zâhiren lezzetsiz görünen nimetlerdeki lezzeti tatmasına kuvvetli bir sebeptir. İsraf ise, mezkûr hikmetlere muhalif olduğundan, vahîm neticeleri vardır.”

Çetin KILIÇ

Kaynak:
Risalei Nur Külliyatı
Prof Yusuf Demir
Prof Orhan Kural
İstatiki bilgiler

Kudüs

Hz. İbrahim ve Hz. Lut’un Filistin bölgesine gelip yerleşmelerinden itibaren bu bölgenin tümü mübarek kabul edilmiştir.
Bereketli kılınan bu bölgenin mübarek olarak kabul edilmesinin nedeni, Cenab-ı Allah’ın hikmetiyle buradan pek çok peygamberin gelip geçmesi ve burada vefat edip defnedilmesinden ileri gelmektedir.
Hz. Peygamber(sav) “Ziyaretler ancak üç mekâna yapılır. Mekke’deki Mescidu’l-Haram’a, Medine’deki benim bu mescidime ve Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya.” buyurmuştur. 
Resulullah(sav)’ın bu hadisi ile bu üç belde İslam’da kutsal ilan edilmiş ve bunların dışında kutsiyeti olan başka bir dördüncü şehirden söz edilmemiştir. Ancak Şam ve İstanbul da hadislerde zikredildiklerinden bir bakıma kutsiyetlerine işaret edilmiş beldelerdir.
 
En önemli ibadetlerinden biri olan namazın Mescid-i Aksa’ya yönelerek kılınması İslam’ın ilk kıblesinin bulunduğu Kudüs şehrinin önemini açıkça gösterir. Müslümanlar bu ilk kıblenin kutsiyetini idrak ederek tarih boyunca buraya sahip çıkılması gerektiğinin bilinciyle hareket etmiş ve bu mukaddes beldeyi her zaman koruyarak tevhit inancının bayrağı altında bulunması gerektiğine inanmışlardır. Kudüs ebediyen İslam’ın ilk kıblesi olma özelliğini koruyacak ve Müslümanlar buraya sahip çıkmak zorunda olduklarını hep idrak edecek ve bu beldenin Haçlı veya Yahudiler tarafından işgal edilmesi hâlinde tarihte olduğu gibi mutlaka kurtarılması gereğine inanarak çalışacaklardır.
Kudüs Yahudilerin değil, Hz. Âdem’den bu yana gelen tevhidin temsilcisi peygamberlerin mirasıdır.
Cenab-ı Allah bu kutsal toprakların daima salih kimselerin yönetiminde kalmasını irade buyurmuş, fasık ve zorbaların hâkimiyetine geçen bu toprakların tekrar peygamberlerin veya peygamber mirasçılarının eline geçmesini istemiştir. Bunun için de sık sık bu bölgeye peygamberler gönderip onları uyarmıştır. Hz. Musa’dan sonra gelen ve İsrailoğullarına mensup birçok peygamberin (Davud ve ardından Süleyman’ın) bu topraklarda Allah’ın şeriatıyla güçlü bir devlet olarak hükmetmelerinin sebebi budur. Davud öncesinde de Allah İsrailoğullarını tekrar küfre karşı cihat etme hususunda imtihan etmiş ve onlara Talut’u hükümdar olarak belirlemişti. Fakat onlar yine itaat etmeyip isyan ederek bu mukaddes topraklar uğruna savaşmaktan kaçınmışlardı. İşte bütün bu olaylar çerçevesinde, (Davud ve Süleyman’dan sonra) bu kutsal mekân ve toprakların mutlaka mümin ve muvahhidlerin yönetiminde olması gerektiğini anlıyoruz. Kâfir ve müşriklerin bu topraklar üzerinde velayet hakları olmamalıdır. Özellikle daha sonra Zekeriya ve Yahya’yı öldüren kitlenin bu topraklar üzerinde velayet hakkına sahip olamayacakları açıktır.
Yahudiler bu topraklara Hz. Musa zamanında sahip çıkmayıp, “Git, sen ve Rabbin savaşın…” demişler ve bu kutsal mekânları korumaya yanaşmamışlardır. Bu tutumlarının sonucunda da kutsal topraklar ellerinden alınmıştır.
Cenab-ı Allah, salih bir kulu ve habibi olan son peygamber Hz. Muhammed (sav)’e bu kutsal mekânı teslim etmek ve bu yerlerin kıyamete kadar onun ve ümmetinin elinde kalmasını temin etmek için onu İsra ve Miraç vasıtasıyla alıp oraya götürmüştür. İsra olayında bir devir teslim merasimi vardır. Cenab-ı Allah, İsra ve Miraç gecesinde bu mekânı bütün peygamberlerin ruhlarının şahitliğiyle Resulullah (sav)’a teslim etmiş, o da bu mübarek şehri ümmetine bir miras olarak devretmiştir. Burada Cenab-ı Allah’ın bu devir ve teslimden sonra bu mukaddes şehir ve mescidi, peygamberlerini katleden ve yeryüzünü fesada boğan bir milletin elinden alarak Resulullah’a teslim ettiği gayet açıktır.
İşte bundan dolayı biz Müslümanlar inancımız gereği Hz. Peygamber’in İsra ve Miraç mekânı olan bu yere büyük bir kutsiyet izafe edip buranın ebedi kutsiyetine inanırız. 
Bu mirasa sahip çıkmak maksadıyla Kudüs, 638 yılında Hz. Ömer tarafından Bizanslıların elinden alınarak İslam devletinin topraklarına dâhil edilmiştir.
Hz. Peygamberin 23 yıllık peygamberlik süresinde 14 yıl boyunca namazlarını Mescid-i Aksa’ya yönelerek kıldığı bu mukaddes mekânın -etrafı mübarek kılınmış mescit ve kutsal şehir Kudüs’ün- işgal altında olması bütün ümmet için bir zuldür. 
 
Kudüs 1099 yılında  Haçlı ordularınca işgal edilmiş ve 88 yıl  işgal altında kalmıştır.
Selahaddin el-Eyyubi 1187 yılında Kudüs’ü kuşattığında Beytü’l-Makdis’e beslediği sevgi sebebiyle bu mübarek beldeyi savaş felaketinden korumak istemiş.
Kutsal şehrin surlarını yıkmak, binalarını yok etmek ve en ufak bir taarruzla şehre zulüm yapmaktan çekiniyordu. Bu nedenle barış yoluyla şehri teslim almaya çalıştı. Bunun için şehre elçiler gönderip, “Kudüs’ün Allah’ın kutsal saydığı beldelerden biri olduğuna büyük bir inancım vardır. Sizin de kutsallığına inandığınız bu beldeye muhasara ve savaşın gerektirdiği yollarla hücum etmek ve girmek istemiyorum.” dedi.
Kutsal mekânlar, salih kulların sahipliğinde kutsallıklarına paralel olarak korunurlar. Temennimiz, İslam dünyasındaki uyanış ve direniş hareketlerinin güç kazanması, bu kutsal mekânların tekrar Allah’ın kendilerinden razı olduğu salih kulların eline geçmesidir.
Siyonistlerin amaçları, Mescid-i Aksa’yı yıkıp batıl itikatlarınca kutsal sayılan Siyon mabedini diğer adıyla Süleyman heykelini Mescid-i Aksa’nın yerine dikmek istiyorlar.
Eğer Müslümanlar sorumluluklarının gereğini yerine getirmezlerse bu tehdit devam edecek.
Bu dava ,sadece Filistinli Müslümanlara emanet edilmemiştir. Bu Mescid, Allah Rasulü’nden, Hz. Ömer’den ve Selahaddin-i Eyyubi’den bütün Müslümanlara bir emanet olarak bırakılmıştır.
Müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksa bunca yıldır Siyonist katiller güruhunun elinde tutsak ve mahzun kalmamalı
Artık bütün bir İslam dünyasının sesini yükseltmesinin tam zamanıdır. Bu işgal sona ermeden İslam dünyasının başını dik tutması mümkün değildir!
Ey iman edenler! Allah’a ve Peygamberine hıyanet etmeyin ve bile bile size emanet edilen şeylere hıyanet 
etmeyin.
Kudüs ya da Mescid-i Aksa davası, sadece bir avuç toprak ya da hükümranlık,egemenlik meselesi değildir. Bu dava, bir inanç, bir akide davasıdır.
Bu sorumluluk, savsaklanabilecek ya da ertelenebilecek bir sorumluluk değildir, mutlaka yerine getirilmesi gereken bir sorumluluktur. Peygamber Efendimizin bir Hadis-i Şerifinde, bir İslam beldesi işgal edilirse, o beldedeki işgali kaldırmak için cihad etmek, her Müslüman’ın üzerine farz-ı ayın olduğunu buyurmaktadır. Bu Hadis-i Şerif de göstermektedir ki, her Müslüman’ın, işgal altında bulunan ve özellikle de Mescid-i Aksa ya da Kudüs’ün işgalden kurtarılması için mücadele etmesi, tıpkı namaz gibi üzerine farz ayn bir görevdir. 
Büyük İslam Kumandanı Selahaddin-i Eyyubi “Kudüs ve Beytü’l-Makdis, Mescid-i Aksa, Haçlıların işgali altında bulunduğu müddetçe ben nasıl olur da gülebilirim, nasıl olur da sevinebilirim ve istediğim gibi nasıl olur da yemek yiyebilirim? Hele hele, gözüme uyku nasıl girebilir?” demiştir.
Ey Rabbimiz! Kudüs’ü küffâr elinden kurtar. Mü’minleri aziz eyle, şu zilletten cümlemizi halâs eyle. Bu necip milletimizi tekrar o mübârek beldelere hadim eyle… Korktuklarımızdan emin eyle, kâfirlerin şerrinden bir an önce insanlarımızı kurtarıp halâs eyle. Sen bizim Mevlâmızsın, kâfirlere karşı bize zaferle yardım eyle. Dinine yardım edenleri muzaffer eyle. Müslümanlara eziyet edenleri perişan eyle.
Amin.
Derleyen: Çetin Kılıç
Kaynaklar:
ALİ KAÇAR
Prof. Dr. Ahmet Ağırakça 
Metin Duymaz

Yılbaşı ve Dinimiz İslam

Peygamber(sav) Efendimiz ;”Andolsun ki, sizden öncekilerin yoluna karış karış, kulaç kulaç uyacaksınız. Öyle ki, onlar keler deliğine girseler siz de gireceksiniz

Dedik ki; “Ey Allah’ın Rasulü, Yahudi ve Nasranileri mi kastediyorsunuz.

– Kim olacaktı?” diye cevap verdi.” 

Bediüzzaman Hazretleri; “Ey bu vatan gençleri! Frenkleri taklide çalışmayınız. Âyâ, Avrupa’nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adâvetten sonra, hangi akılla onların sefahet ve bâtıl efkârlarına ittibâ edip emniyet ediyorsunuz? Yok, yok! Sefihâne taklit edenler, ittibâ değil, belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşlerinizi idam ediyorsunuz. Âgâh olunuz ki, siz ahlâksızcasına ittibâ ettikçe, hamiyet dâvâsında yalancılık ediyorsunuz. Çünkü şu surette ittibâınız, milliyetinize karşı bir istihfaftır ve millete bir istihzâdır” buyurmuştur.

Dinimiz İslam, güneşe ve ateşe tapan milletlere benzemememiz için güneş doğarken, zevâlde iken ve batarken namaz kılmayı yasakladığı gibi, ateşe karşı namaz kılmayı da yasaklamıştır. 

Biz Müslümanlar, yine Yahudilere benzememek için Muharrem ayı orucunda 9 ve 11. günlerdede oruç tutarak farklılığını ortaya koyuyor, taklit eden olmuyoruz.

Peygamber (sav) efendimiz, ümmetinin kendi varlığını muhafaza etmesini emredip, taklitçilik derekesine düşmeyi menetmiştir.

Peygamber (sav) efendimiz Namaza davet konusunda ne Yahudilerin yaptığı gibi boru çalınmasını, nede Hıristiyanlara ait çan çalınmasına razı olmamış Bilal Habeşi hazretlerine Ezanı Muhammedi’yi okutarak davetin yapılmasını emretmiştir.

Peygamberimiz (sav)Efendimiz Medine’ye göç edince, burada iki bayram kutlanıyordu,bunları değiştirdi ve yerlerine Ramazan ile Kurban bayramlarını tebliğ etti. 

Başka dinlerle ilişkisi veya sembolik değeri bulunan âdet ve uygulamaları Müslümanlara yasakladı,

İslâm’ın korunmasını olumsuz etkileyen bir davranış, bir kültür değişimi ve kültür taklidi haramdır.

Müslüman ilmiyle, irfanıyla, yüksek ahlâkiyle ve dindarlığı ile herkese örnek olur, herkes ona uymaya özenir. O ise kimselere özenmez. Çünkü dinimiz İslam bizlere yeterince malzeme sunmuş, ihtiyaçlarımızı karşılamıştır.

Hristiyan alemiyle birlikte noel kutlamak büyük günahlardan biridir. 

Aynı maksatla o günlerde tebrikleşmek ve hediyeleşmek, yine aynı maksatla hindi vb. almak, yemek, ziyafet çekmek, aynı maksatla bu tür kutlamalara katılmak caiz değildir.

Müslümanların bu tür davranışlardan kaçınması gerekir. Kendi millî ve dinî günlerimiz var. Her şeyden önce bu dinî ve millî âdetlerimizi yaşatmalı, çocuklarımıza öğretmeliyiz. Hepimiz Müslüman’ız elhamdülillâh. Müslümanlığımızın icabını yaşamalı zamanın kötülük ve fitnelerine karşı koymalıyız.

Yılbaşı kutlaması, noel ağacı süslemesi, noel babanın hediye bırakması gibi âdetler, toplumumuzda kültürel tahribata ve kimlik bunalımına yok açmakta, yeni yetişen kuşakları kendi öz değerlerinden koparıp, batının hayat tarzına alıştırmakta, sonra da onların değer ve inanç esaslarına sıcak bakmaya ve giderek onları benimsemeye götürebilmektedir. 

Peygamber (sav) Efendimiz: “Kim bir millete benzemeye çalışırsa, o da onlardandır.” buyurmuşlardır.

Şeklî benzeşme, i’tikâdî benzeşmeye götürebilir. 

Yılbaşı gecesinin manası, sayılı ömür senelerinin birinin daha bitmesi, ölümün biraz daha yaklaşılması, gençlik günlerinin tükenip, ihtiyarlığın gelmesi demektir,o gece bunlar tefekkür edilse daha iyi olur.

Dinimizde noel ve yılbaşı kutlamalarının yeri yoktur. Bu yılbaşının biz Müslümanlar için, resmi ve milletlerarası bir takvim başlangıcı olmaktan başka hiçbir kıyamet ve değeri asla yoktur.

Hıristiyan gibi yılbaşını kutlamak, yılbaşı eğlenceleri tertiplemek, millî ve dinî değerlerimizi yaralar. Cemiyet ahlakımızı bozar. Dinsizlik ve manevi yoksulluğu arttırır.

Allah(CC) sizleri ve bizleri kendisine hakkıyla kulluk edenlerden eylesin. Amin

Çetin KILIÇ

www.NurNet.Org

Kaynak:
Risalei Nur külliyatı
Celal Yıldırım, İslam Fıkhı
Sorularla İslamiyet
Ârifan Dergisi
Dinimiz İslam

Rızık, Bol Kazanç ve Bereket Duası

Allah(cc), ilmi isteyene zenginliği istediğine verir.

Kişi büyük teknesiyle yirmi çalışanıyla denize açılır boş elle dönebilir, başka bir kişi eline aldığı kazmayla bir fidan dikeyim dediği yeri kazarken bir küp altına rastlaması muhtemeldir.

Örneklerden de anlaşılacağı gibi çok çalışan zengin, az çalışan fakir olur diye bir şey yok. Allah dünyada kuluna bir şey vermek istiyorsa onu bir sebebe bağlamıştır.

Hazreti İbrahim (as) hanımı Hacer validemizi ve oğlu İsmail(as)’i Mekke çöllerine bıraktığında, Allah(cc) Hacer validemize kütüğü sallaması karşılığında hurma verdi, yine İsmail(as) yere vurması ile zem zemi verdi. İsteseydi hiç açlık, susuzluk hissi vermez, yahut onları bol bereketli bir yere bıraktırırdı.

Çiftçi önce sabanla toprağını sürerek Allah’ın rahmet kapısını çalacak, gerekli işlemleri yerine getirdikten sonra elini açıp Allah’dan isteyecek.

Cenab-ı Hak her yerde hazır ve nâzırdır. İnsanın yaptığı her duayı işitir ve cevap verir. Fakat insanı insandan daha çok düşündüğünden, derdini ve asıl ihtiyacını iyi bildiğinden; neyin hayrına, neyin zararına olacağını ezelî ilim ve hikmetiyle bildiğinden, insanın istediğinin aynısını verebildiği gibi, bazen daha iyisini verir, bazen de zararlı olacağından hiç vermez. Bunun için insanın, “Allah, benim her istediğimi vermiyor” demeye hakkı yoktur.

Müslüman rızkı hırs ile istemeyecek, rızkını hırs ile isteyenin rızkında darlık olur, sebeplere müracaat ettikten sonra tevekkül ile isteyip bekleyecek, böyle hareket ederse rızıkta bolluk meydana gelir.

Risale-i Nurlarda Bediüzzaman Hazretlerinin bu cümleleri çok manidardır.

Her milletten ziyade hırs ile dünyaya yapışan ve aşk ile hayat-ı dünyeviyeye bağlanan Yahudi Milleti pek çok zahmet ile kazandığı, kendine faidesi az, yalnız hazinedarlık ettiği gayr-ı meşru bir servet-i ribaî ile bütün milletlerden yedikleri sille-i zillet ü sefalet, katl ü ihanet gösteriyor ki: Hırs maden-i zillet ve hasarettir.

Hırs sebeb-i hasarettir ve vesile-i haybettir.

Eğer malı çok seversen, hırs ile değil, belki kanaat ile malı taleb et, tâ çok gelsin.

Şu hâdisatın sırrı şudur ki: Nasılki bir ekmeğin vücudu, tarla, harman, değirmen, fırına terettüb eder. Öyle de: Tertib-i eşyada bir teenni-i hikmet vardır. Hırs sebebiyle teenni ile hareket etmediği için, o tertibli eşyadaki manevî basamakları müraat etmez; ya atlar düşer veyahut bir basamağı noksan bırakır; maksada çıkamaz.

Peygamberimizin (asm) “Eğer siz Allah’a hakkıyla tevekkül ederseniz, kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırır.” Buyurmuştur.

Tevekkül hiçbir zaman çalışmayı, sebeplere teşebbüs etmeyi men etmez. Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de buyurmuştur:“Doğrusu, insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.”,

Nimeti vereni bilmek manevi bir şükürdür.

Her nimetin kıymeti bilinmeli.

İsraf etmemeli.

Namazları tadili erkan ile kılmalı.

Peygember efendimiz(sav)“Bir adamı namazın rüku ve secdesini hafifletir (tadili erkanı terk eder) görürseniz, onun çoluk çocuğuna acıyınız.”buyurmuştur.

Tesbihatı (33 sübhanellah, 33 elhamdülillah, 33 Allahü Ekber) okumayı asla terk etmemeli.

Zekatını vermeli.

Sabah vakti uyanık olmalı. Peygamber efendimiz(sav) “Sabah uykusu rızka manidir.”buyurmuştur.

Vakıa suresini okumaya devam etmek.

Peygamber efendimiz(sav) “Kim ki vakıa süresini her gece okursa ona ebediyen sefalet isabet etmez, kim ki bu sureyi her sabah okursa ona ebediyen fakirlik yaklaşmaz.”buyuruyor.

Müslüman, Kazancın da helal olmasına dikkat etmeli,akrabalarını ziyaret etmeli,evine misafir kabul etmeli, Allah’ın verdiğine rıza gösterip tevekkül ve kanaat etmeli.

Başta Peygamber(sav) ve din büyüklerimizin rızık ve bereket için okunmasını tavsiye ettiği ayet hadis ve dualardan bazıları şunlardır;

“Allâhümme ikfînî bi helâlike an harâmike, ve emnî bi fazlike ammen sivâke”

“Bismillâhi alâ nefsî ve mâlî ve dînî. Allâhümme raddınî bi kazâike, ve bârik lî fi mâ kuddira lî, hattâ lâ uhibbe ta’cîle mâ ahharte, ve te’hîra mâ accelte.”

“Allâhümme innî eûzü bi vechike’l-kerîm, ve is-mike’1-azîm, mine’l-küfri ve’1-fakri”

“Allâhümme raddmî bi kazâike ve bârik lî fi mâ kuddira lî hattâ lâ uhibbe ta’cîle mâ ahharte ve lâ te’hîra accelte”

“Verzükna ve ente hayrur razikin.”

“Allahümme’kfini bi-helalike an haramike veğnini bi-fadlike ammen sivake

“Allahü latifün bi ibadihi yerzüku men yeşaü ve hüvel kaviyul aziz.”

“İnnallahe hüver razzaku zul-kuvvetil metiyn.”

“Allahu ekberu kebira vel hamdüllillahi kesira ve sübhanallahi bükraten ve esila. Ya rezzakü rizkan kesira”

“Ma Şa Allah ve la havle ve la kuvvete ve la kudrete illa billahil aziym.”

“Hasbiyallahü la ilahe illa hu aleyhi tevekkeltü ve hüve rabbül arşil azim.”

“Bismillahirrahmanirrahim.

Allahümme Rabbi Cebraile ve İsrafile ve Mikaile ve Azraile ve İbrahime ve İsmaile ve İshaka ve Yakube vet Tevrate vez Zebure vel İncile vel Furkanel Azim.

Velahavle ve la kuvvete illa billahil azim.

La ilahe illa hüvel melikül haggul Mübin.

Ya Allah ya hayyu ya gayyum Muhammedin Resullullah sadikul va’dül emin.

İnnallahe hüverrezzakul zül kuvvetil metin.

Ya Allah, Yarabbi, Ya hayyu Ya gayyum Ya Zel Celali vel ikram.

Esselüke Allahümme Bismikel azimel azam en terzugni rızgen helalen tayyiben bi rahmetike ya Erhamerrahimin”

Akşam namazının ardından 11 defa “La ilahe illallahu vahdehu la şerike leh. Lehü’l mülkü ve Lehü’l hamdü yuhyi ve yümitü ve hüve Hayyun la yemutü biyedihi’l hayr ve hüve ala küllişey’in kadir.

Gün içinde 313 kez Ya Allah, Ya Fettah, Ya Rezzak, Ya Latif, Ya Vedud esmalarını okumak
Enterzukanî helâlen tayyiben

Alahümme in kâne rızkunâ fissemâi enzilhu

Ve in kâne fil ardi ezhirhu ve in kane ba’iden karribhu

Ve in kâne kâriben yessirhü

Ve in kâne kalîlen kessirhü

Ve in kâne kesîren ihfazhü bilbereketi

Bismillahirrahmanirrahim
Ve mey yetekıllâe yec’âl lehü mahrecen. Ve yerzükhü min haysü lâ yahtesib, ve mey yetevekkel alâllâhi fe hüve hasbüh, innallâhe bâligu emrih, kad cealallâhu li külli şey’in kadrâ. Ve mey yettekıllâhe yec’âl lehü min emrihi yüsra. Ve men kudira aleyhi rizkuhu felyünfik mimma âtahüllah, lâ yükellifüllahü nefsen illâ mâ âtâhâ, seyec-alüllahü ba’de usrıy yüsra.

Zariyat suresi celilesi okumak.

Hayırlı bol kazanç elde etmek için bu duaları okumaya devam edilmelidir.

Allah (cc) dualarınızı kabul etsin tesirini halk etsin hakkımızda ne faydalı ise onu versin ne zaralı ise uzak etsin Peygamberimiz(sav)’in istediği hayırları bizlerede versin korunmak istediği şerlerden bizleride muhafaza etsin.Amin

Derleyen:

Çetin KILIÇ

www.NurNet.Org

Kaynaklar;
Kuranı kerim meali
Risalei nur külliyatı
Sorularla islamiyet