Etiket arşivi: metot

Risale-i Nur Okuma Metodları

risale-i-nur-okuma-metotlari-dr-levent-bilgi1. Günde 17 sayfa Risale-i Nur okumakla bir senede külliyatı bitirebiliriz.
2. Dünya ve ahiret saadeti, huzuru için her gün 24 saatten bir saatimizi tefekkürle okumaya ayırmalıyız. 
3. Günlük okumalarımız herhangi bir şekilde aksarsa, hafta sonları mutlaka açığı kapatmalıyız.
4. Risale okumalarımızı asla ertelememeliyiz. Nefis, “Sonra okurum, boş vaktimde okurum” diye bizi kandırıp okumalarımızı devamlı erteletme çabasındadır. Bu “sonra”lar kabire kadar asla bitmez. Erteleye erteleye yıllardır Risale-i Nur’u tanıdığı halde bir defa bile Külliyatı bitirmeyen nice okuyucu vardır. 
5.Günlük ne kadar okuduğumuzu çizelgelere yazarak tesbit etmeli, kendi kendimizi kontrol etmeliyiz.
6. Her ay sonunda 30 gün içinde ne kadar risale okuduğumuzun muhasebesini yapmalıyız. 
7. Her yıl sonunda bir yıl boyunca ne kadar Risale okuduğumuzu düşünmeli, yıllık okuduklarımızı bir yere kaydetmeliyiz.
8. Risale-i Nur okudukça, hayata dair gerçekleri daha iyi algılarız. Şahsi dünyamızdaki yeteneklerimiz Risale-i Nur ile gelişecektir. 
9.Risale-i Nur’u hayati bir imtihana hazırlanma hassasiyeti içinde çalışmalıyız.
10.İdeal risale çalışması masa başında, elimizde kağıt ve kalem ile, notlar alıp, işaretler koyularak yapılan çalışmalardır. 
11.Anlamadığımız veya kafamıza takılan veya yeni keşifler olabileceğini hissettiğimiz yerleri başkalarıyla istişare etmeliyiz.
12.Önce nefsimize okumalıyız.
13.Genel olarak Risale-i Nur Külliyatında neyin nerede hangi konunun hangi risalede, hangi konu başka bir konuyu destekler öğrenmeliyiz.
14.Risale-i Nur’un genel haritası kafamızda daima bulunmalı. Her risalenin karakteristik ana hatları bilinmeli. 
15. Risale-i Nur’u, Risale-i Nur ile anlamaya, açıklamaya çalışmalıyız.
16. Risale-i Nur okumalarımızda akıl ikna edilmelidir ki, kalp tatmin olsun. Akıl midesinde hazm olunmayan bilgi kalbe giderse giderse onu tatmin etmez. 
17. Risale-i Nur’u kafalarımıza bilgi yığınları doldurmak için değil, hayata, düşünceye dair usul, metot çıkarmak için okumalıyız.
18. Risale-i Nur’u daha iyi kavrayabilmek için kendimizi ciddi, hatta insafsız denemelere tabi tutarak, sınırlarımızı zorlamalıyız. 
19. Okuduklarımızı sindirebilmek için gün boyu her fırsatta hatırlamalı, yaşadıklarımıza tatbik etmeye çalışmalıyız.
20. Hatırlamak, yaşamak için okuyalım, unutmak için değil. 

Risale-i Nur Okuma Metodları Kitabından Dr. Levent Bilgi

Peygamberimizin Teblig Metodu Nasıldır?

Peygamberimiz, irşadında ve ikazında hiddet ve şiddet göstermezdi. Muhataplarını samimî bir hava içerisinde karşılar, onlara şefkat ve merhametle nasihatte bulunurdu.

“Habîbim! İnsanları rabb-i teâlânın yoluna hikmetle (açık delillerle ve güzel vaazlarla) dâvet et. Ve onlarla muhkem ve güzel mukaddimelerle, mülâyim ve tatlı sözlerle mücadele et (ki dâvetin hüsn-i tesir hâsıl etsin).” (Nahl Sûresi, 125)

Peygamberimiz bu ve benzeri ayetleri örnek alarak müminleri ilim ve hikmetle irşat eder, bu irşadını delillere dayandırırdı.

İrşadında ve ikazında hiddet ve şiddet göstermezdi. Muhataplarını samimî bir hava içerisinde karşılar, onlara şefkat ve merhametle nasihatte bulunurdu. Doğruyu ve gerçeği anlatmakta daima tatlı dili, güzel sözü tercih ederdi. Zihinlerde meydana gelen şüphe ve tereddütleri büyük bir sabır ve anlayışla giderirdi. Muhataplarına itibar eder ve onları ikna etmek için fesahat ve belâgatla tane tane konuşurdu. Sorulan sualler yersiz de olsa tebessümle karşılar, ciddiye alırdı. Vaaz ve nasihatlerindeki tesirin en büyük bir sebebi de insanların kusurlarını bağışlayıp, onları affetmesiydi. Hattâ en çok sevdiği amcasını ve daha birçok akraba ve sahabelerini şehit eden ve ettirenleri Mekkenin fethi sırasında affetmişti. Hâlbuki, o gün bütün güç ve kuvvet elindeydi. Onları dilediği gibi cezalandırabilirdi.

İşte böyle büyük ve yüksek seciyelerle etrafındaki insanların ruhlarına tesir etti ve onların nüve halindeki kabiliyet ve yeteneklerini uyandırdı, inkişaf ettirdi. Onları insanlık semâsının birer yıldızı haline getirdi. O asrı perdeleyen cehalet sislerini kaldırdı. Âlemin şeklini değiştirdi. İnsanlar arasında adalet, muhabbet, yardımlaşma gibi yüksek seciyeleri hayata geçirdi. Kişisel ve sosyal hayatı tehdit eden bütün hastalıklara karşı şifalı ilâçlar getirdi ve Allahın izniyle insanlık âlemini tedavi etti.

Tebliğ mesleğinin yolu, “Acz, fakr, şefkat ve tefekkür” yoludur. Bu dâvâ, iman kurtarma dâvâsı. İnsanları âhir zamanın dehşetli fitnelerinden sıyırıp, ulvî gayelere yönlendirme dâvâsı. Beşeriyeti, nefsin, şeytanın ve akıl almaz derecede bozulmuş içtimaî havanın tesirinden kurtarıp, ona kulluğun zevkini tattırma dâvâsı. Bir insan bu yüksek ideali, bir İlâhî lütuf olarak yakalayabildiği takdirde, ilk yapacağı şey, bu zor işi başarmaktaki aczini ve fakrını itiraf ile Rabbinin kudretine ve rahmetine istinat etmek olacaktır.

Acz ve fakr, kulun iki zâtî hassası; insanın en bâriz özellikleri. Nitekim Fâtiha Sûresini okurken, mealen, “yalnız sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz” diyerek âlemlerin Rabbi olan Rabbimize sığınır, dünyevî olsun, uhrevî olsun her işimizde O’ndan medet bekleriz. İşte iman ve Kur’an hizmetinin erleri de insanların kalplerinde hidayetin sümbüllenmesi için bütün güçleriyle çalışmakla birlikte bu büyük neticeyi kendi kuvvet ve kudretleriyle elde edemeyeceklerini bilerek acz ve fakr ile Allah’ın dergâhına iltica ederler.

Üçüncü adım, kendilerini cehenneme hazırlayan âsi ve günahkâr insanlara acımak ve yardımlarına bir doktor hassasiyeti ve bir anne şefkatiyle koşmak. Ve dördüncü adım, bu işi hikmet dairesinde yürütmek.

Millî şairimiz, Merhum Mehmet Âkifimizin,

Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı. Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı.” beytiyle ortaya koyduğu büyük ideal, Risale-i Nur Külliyatında kemâliyle tahakkuk etmiştir. Neden ve niçinlerle dolu bu asrın çarşısında, ancak hem akla, hem de kalbe hitab eden, dâvâsını hem sevdiren, hem de ispat eden bir külliyat revaç bulabilirdi ve buldu da.

Bu tespitlerden birincisi İslâm’ı gerek kendi vatandaşlarımıza, gerekse bütün bir insanlık âlemine ulaştırabilmemiz için en büyük şartın, Kur’an ahlâkıyla ahlâklanmak olduğunu ders verir. Diğeri ise, iman ve Kur’an hakikatlerini muhtaçlara ulaştırabilmek için iktisadî yönden kalkınmak gerektiğini tespit eder.

Bu iki yaramızı tam kabul ile tedavisine çalışmamız gerek. Bundan gaflet ederek, geçici ve kararsız siyasî formüllere bel bağladığımız sürece, sürünmeye devam edecek ve bununla da kalmayıp, İslâm’ın muhtaç gönüllere ulaşmasına perde ve engel olmanın mesuliyetini de çekeceğiz.

Her müslüman üzerine düşen görevi yapmakla sorumludur. Bir insanın toplumda bulunduğu konum ona bazı sorumluluklar yükler. Her müslüman da o kunumuna göre sorumlu olur. Bu konuya bir hadisi şerifle bakabiliriz: “Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz yetmezse dilinizle, ona da gücünüz yetmezse kalben buğz ediniz.” buyuruluyor.

Herkes her durumda bu hadisi kendine göre yorumlayamaz. Mesela, yolda bir kötülük görsek, onu elimizle düzeltmeye kalksak ve o kişiye zarar versek, o adam da davacı olsa, bu durumda bize de ceza tatbik edilir. Öyleyse hadisi şerifin manasını nasıl anlamalıyız?

El ile düzeltmek vazifeli insanların, yani devletin ve emniyetin görevi, dil ile düzeltmek alimlerin vazifesi, kalben buğz etmek ise diğerlerinindir.

Bu nedenle bir Müslüman önce İslamı hakkıyla yaşamalıdır. Sonra eğer zarar vermeyecekse uygun ve tatlı bir dille anlatmalıdır. Bundan sonrasını da Allaha bırakmalıdır.

Nasıl ki ağaç yetiştirmek isteyen bir kimse şu konulara dikkat eder: Tohum ıslah edilmiş, tarla ekime elverişli, mevsim ekim zamanı ve ekenin de sahasında uzman olması şarttır. Bu açıdan bozuk bir tohumu, sert ve elverişsiz bir tarlaya, uygun olmayan bir mevsimde, hiç ekimden anlamayan bir kimsenin yapması her şeyin boşa gitmesine neden olacaktır. Bu özeliklere sahip olan bir bahçıvan görevini yaptıktan sonra, tarladan çiçeklerin ve güllerin çıkması için tarlanın içine girmeye ve onu ağaç yapmaya kalkışmaz. Üzerine düşeni yapar ve sonucu Allah’a bırakır.

Aynen bunun gibi, doğru İslamiyeti ve İslamiyete layık doğruluğu yaşamak ve anlatmak gerekir. İslama uygun olmayan düşünce ve fikirleri İslam diye anlatmak hem İslama, hem anlatana hem de anlatılana zarar verecektir.

İslam ve iman tohumlarının atıldığı muhtaç gönüllerin de ona hazır olması gerekir. Henüz bunlara hazır olmayanlara anlatmak bazen zarar bile verebilmektedir.

Ayrıca tebliğin mevsimi de çok önemlidir. Ortam, şahsın halet-i ruhiyesi, beklentileri gibi durumlar da önemlidir. Mevsiminde ekilmeyen her tohum zayi olabilir.

Diğer taraftan islamı tebliğ eden kimsenin de onu nasıl anlatacağını, kırmadan dökmeden uygun bir ifade tarzıyla akıl, kalp ve gönüllere nasıl serpileceğini bilecek donanıma sahip olmalıdır. Uzaman bir doktor gibi ehil olmalıdır.

Bu özelliklere sahip olan bir Müslüman üzerine düşenleri yaptıktan sonra o gönüllerde iman ve İslam güllerinin açılmasını Allah’a bırakır, Allah’ın vazifesine karışmaz.

Mehmed KIRKINCI / www.mehmedkirkinci.com

İsteyen Herkes 2 Ayda Hafız Olabilir!

Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hatice Şahin, isteyen herkesin programlı bir çalışma sonucu 2 ayda Kuran-ı Kerim’i ezberleyerek hafız olabileceğini söyledi.

Hatice Şahin, Sakarya Üniversitesi (SAÜ) İlahiyat Fakültesi’nde düzenlenen konferansta Kur’an’ı Kerim’i kısa sürede ezberlemek ve hıfzı uzun süreli devam ettirmek için kendisinin uyguladığı yöntem hakkında bilgi verdi. Önerdiği yöntemin klasik sistemde uygulanan yöntemle aynı olduğunu ancak sistematik olarak bunu daha geliştirdiğini ifade eden Şahin,“Tavsiye ettiğim yöntem doğru uygulandığında hafızlık süresinin kısalması kendiliğinden oluşuyor. İsteyen herkese yöntemi ayrıntılı olarak verebiliriz. Ancak zaman herkes için değişebilir.” dedi.

Kendisinin klasik sistemle hafız olduğunu, geliştirdiği yöntemi 3 yıl 4 aydır uyguladığını ifade eden Şahin, bu süreç içerisinde 60 kadar öğrenci mezun ettiğini dile getirdi. Şahin, bu öğrencilerin 53 gün, 59 gün, 2.5 ay, 3 ay, 4 ay gibi kısa sürelerde hafızlıklarını bitirip yüzde 95′inin Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yaptığı hafızlık sınavında başarılı olduğunu kaydetti. Şahin, kendisinin program sayesinde hafız olmayı düşünenlerin rehberliğini ve takibini yaptığını dile getirdi.

Şahin, bu sistemde ezber metodunun doğru yapılmasının çok önemli olduğunu, ezberlemeyi kolaylaştırmak amacıyla, zihnin çalışma mekanizmasının dikkate alınması gerektiğini vurguladı. Bütüne nazaran parçaların ezberlenmesinin daha kolay olacağından ona uygun bir şekilde ezber yapılması gerektiğini dile getiren Şahin, ana hatlarıyla 5 başlıkta topladığı yöntemi şöyle açıkladı:

“1-Hafızlık sürecinin birinci dönem hafızlık hazırlık aşaması ve ikinci dönem hafızlık olmak üzere iki dönem halinde yapılması. Hangi dönemde ne yapılacağının ayrıntılı bir şekilde bu yöntemde belirtilmektedir.

2-Tekrarların yapılmasında bazı hususlara dikkat edilmesi gerekmektedir. Tekrarların gelişi güzel zamanlarda yapılması, ezberi korumaya yetmeyecektir. Dolayısıyla hafızlık esnasında olduğu gibi, ezberi koruma sürecinde de zihnin çalışma sistemi dikkate alınarak oluşturulan tekrar aralıklarının hazırlanan programlarda belirtilen şekilde düzenlenmesi, ezberi koruma çabasına yardımcı olacaktır.

3-Vakitlerin düzenlenmesi çok büyük bir öneme arz etmektedir. Ezber koruma amacıyla yapılacak tekrar vakitlerinin hangileri olması gerektiği yeni yöntemde açıkça ayrıntılı bir şekilde belirtilmektedir.

4- Hafızlığın uzun süreli korunması ile ilgili bazı programlar verilmektedir.

5-Yöntemin başarılı olması için belirtilen hususlar dışında bazı unsurlar daha bulunmaktadır. Bunlar arasında nelerle beslenmek gerektiği, yemek öğünlerinin nasıl düzenleneceği, sosyal aktivitelerin nasıl ve ne şekilde yapılacağı, rehberlik dersleri ve bu derslerde işlenecek konular gibi hususlar bulunmaktadır. ”

53 GÜNDE HAFIZ OLDU

Hatice Şahin’in uyguladığı program sayesinde Ankara Rıfat Mualla Şahin Kız Kur’an Kursu öğrencisi 20 yaşındaki Tuğba Kılıç ise 53 günde hafızlığını tamamladı. Uyguladığı teknikle kısa sürede hafız yetiştiren ve tekniği Diyanet tarafından dikkatle takip edilen Hatice Şahin’in öğrencisi olan Kılıç, hafızlık belgesini Çankaya Müftüsü Abdurrahman Binbir’den almıştı.

YOĞUN BİR ÇALIŞMA PROGRAMI VARDI

Sıkı bir çalışma içerisine girdiklerini ve yemeği dahi 10 dakikada yiyerek çalışmaya devam ettiklerini söyleyen Kılıç, “Sabah namazından öğleye kadar bir önceki gün ezberlediğim sayfaları tekrarlayıp yeni sayfalara çalışıyordum. 12.00-13.00 saatleri arası uyuyorduk. Bu uyku bizi çok iyi dinlendiriyordu. Akşamüstü sadece 1 saat dinlenip gece geç saatlere kadar yine ezber yapıyordum.” diye konuştu.

Risale-i Nur Sistemli ve Yazarak Okunmalı!

Eşsiz bir imanî hakikatler hazinesi” olan Risale-i Nur’u okuyup anlamayı ve hayatınıza rehber yapmayı hedef edinmişseniz, şahsî okumayı en verimli hâle getirmek için geceyi gündüze katarak çırpınmalısınız.

İşte böyle kudsî bir gayenin heyecanıyla yanıp tutuşuyorsanız münferit okumada en üst verimi alabileceğiniz bir formül tavsiye edeceğiz.

Risale-i Nur’u, bir defter kalem alarak, lügat ve diğer yardımcı kaynaklarla birlikte, tıpkı bir okul dersi çalışır gibi okumalısınız.

Hatırlayın: Lisede, üniversitede iken yarınki imtihana nasıl delice çalışıyordunuz! Bazen tek derse günlerce çalışıyor, deftere problemler çözüyor, kitabın kenarına notlar alıyordunuz. Kim bilir kaç geceyi uykusuz geçiriyor, belki ders çalışırken kitabın üzerine uyuyakalıyordunuz. Ama kazanan siz oldunuz ve başardınız.

Risale-i Nur, bir ders kitabının size kazandırdığından çok daha fazlasını vereceği için tıpkı bir okul imtihanı gibi onu okuyup anlamaya çalışmalısınız.

KİTAP, DEFTER VE KALEM

Bunun için hemen bir defter edinin. Mümkünse kaliteli, ciltli ve okuduğunuz kitabın sayfa sayısıyla orantılı bir defter olsun.

Diyelim ki Sözler’i okuyorsunuz. Masanın başına geçtiniz. Şu anda dünyanın en mühim bir işini çalışıyorsunuz. Karşılığında para ve makam kazanmayacaksınız. Ama imanınızı kurtaracak ve Cenneti kazanacaksınız. Meseleyi olabildiğince ciddî tutun ve sıkı sarılın.

Kitabın ilk sayfasını açtınız. Birinci Sözden başladınız. Hemen defterinize de bu başlığı yazınız. Önce normal okuyup, anlamadığınız kelimeleri deftere kaydedin. Sonra lügat yardımıyla kelimelerin karşılığını bulup yerleştirin. Tekrar başa dönüp anlayarak okuyun. Okurken aklınıza gelen güzel mânâları defterinize yazın.

Eğer zaten sayfa altında kelime anlamları olan bir kitaptan okuyorsanız, buna gerek kalmayabilir. Ancak yine de bir kelimenin geniş mânâlarını öğrenmek istiyorsanız not alabilirsiniz.

Tabiî aklınıza gelen soruları ve anlamadığınız noktaları da not edin. Bunları çözmek için başka yardımcı kaynaklara yönelin. Çözemezseniz, daha çok okuyan, bilen birisine sorun. Müsaitseniz hemen o anda telefon açın ve cevabını kaydedin. Bu sırada yeni öğrendiğiniz kelimeleri kartlara yazın ve her gün birini, evinizin görebileceğiniz bir yerine asın. Girip çıkarken okuyun. Böylece her gün yeni bir kelime öğrenmiş olacaksınız.

BİR ÖRNEK: HURUF-U MUKATTAA

Elbette her okuduğunuz yer Birinci Söz gibi olmayacak. Daha ağır ve çetrefilli konulara gireceksiniz.

Sözgelişi; İşârâtü’l-İ’câz’ı okuyorsunuz. Huruf-u mukattaaya dair olan bölümdesiniz. Âdeta her kelime demir leblebi, metin içinden çıkılmaz bir zorlukta… Kim bilir şevkiniz kırılıyor, moraliniz bozuluyor, “İşte burayı anlayamam” diye düşünüyorsunuz.

Hayır! Yanılıyorsunuz. Okuma yazma bilen herkes, orayı anlayabilir. Yapacağınız şeyler şunlardır:

1– Önce Kur’an’ı açıp “Elif-Lâm-Mim, Yâ-Sin, Nun” gibi, mukattaa harflerini tek tek yazın. Kaç yerde ve ne şekilde geçiyor, kaydedin. Bunlar zaten surelerin başında olduğu için bulmak zor değildir. Yüz on dört surenin başına bakın, onları bulursunuz.

2– Anlamadığınız kelimeleri deftere yazın. Burada geçen, mehmuse, mehcure, şedide, rahve gibi harf grupları birer terimdir ve özel anlamları vardır. Bunlar Kur’an harflerinin özelliklerine göre gruplandırılmış hâlidir. Bunların mânâları ve hangi harfler olduğu lügatte açıklanıyor zaten. Oradan not edin.

3– Bundan sonra yapacağınız, risalede verilen hükümleri doğrulamak olacaktır. Yani orada anlatılan yönteme göre siz de harfleri sayacak, gruplandıracak ve Kur’an’ının bir mucizesine şahit olacaksınız.

AT SIRTINDA YAZILDI MASA BAŞINDA OKUYORUZ

Müthiş bir i’caz nüktesini, az bir gayretle keşfedeceksiniz. Belki biraz zamanınızı alacak, olsun! Bediüzzaman, bir bilgisayar yardımıyla yapılabilecek bir hesabı, savaşta, at sırtında yazmışken, bize ne oluyor ki masamızın başında okumayalım?

Günler geçecek ve peş peşe kitaplar bitecek, defterler dolacak. Sakın bu defterleri hor kullanmayın, bir kenara atmayın, iyi koruyun. Çünkü yıllar geçse de bunlara ihtiyacınız olacak ve belki de yararlanmak isteyenlere vereceksiniz. Meselâ, çocuklarınıza veya torunlarınıza… Çektiğiniz zahmete değmez mi?

Bu tür çalışmaya giriştiğinizde yine “kolaydan zora” doğru bir sıralama izleyebilirsiniz. Günler geçtikçe sizi hayran eden bir başarıyla karşılaşacaksınız. Artık bir merdiven çıkar veya tuğlaları üst üste koyar gibi bir gelişme izleyeceksiniz. Meselâ, bir kitap bitirdiğinizde artık bazı kelimeleri deftere hiç yazmayacaksınız; çünkü öğrendiniz! Belki de geçen yıllara yanacaksınız.

“Madem kendim bu kadar derin mânâları anlayabilecekmişim, neden bunca geçen zamanımı tam değerlendiremedim?” diye düşüneceksiniz.

Evet, ne kadar yansanız yeridir. Ama madem geçen geçmiş; siz bugüne ve geleceğe bakın… Hiç değilse bundan sonrasını hakkıyla değerlendirin.

“BİLEN ANLATSIN, ÖĞRENELİM” KOLAYCILIĞI

Genelde hazıra alışan bir yapımız var. Havalecilik, “Başkası düşünsün” anlayışı, sadece dünyevî işlerde değil, burada da geçerli… “Bir bilen anlatsın, biz de anlayalım” diye düşünürüz. Biz bilemeyiz, o daha bilgilidir. İyi de, daha iyi bileni her zaman yanımızda bulabilir miyiz? Kim her gün bize gelip ders verebilir, yardımcı olabilir? Hem daha iyi bilen kişi, bu seviyeye nasıl gelmiş, ne yapmış, nasıl okumuş?

Bazen de ciddî bir okuma anlama faaliyetine girişmek için birinin bizim elimizden tutmasını bekleriz. Belki aylar, yıllar geçer, o birisi gelip bizim elimizden tutmaz ve hakikatler denizine bizi uçurmaz.

Oysa şuna kesin inanın: Yaratıklar içinde size en büyük yardımı yine kendiniz edeceksiniz. En büyük desteği, kendinizden göreceksiniz. Sizin içinize yerleştirilen kabiliyetler öylesine güçlü ve değerlidir ki, onları iyi kullanırsanız, hayal edemediğiniz bir zirveyi zorlarsınız. Yapacağınız tek şey, ihlâsla girişmek; arkası gelir…

Cemil TOKPINAR

cemil@e-namaz.com