Etiket arşivi: Muhammed Numan Özel

Asâ-yı Mûsâ Risalesi Diyanet İşleri Yayınları Tarafından Baskısı Yapıldı

Asâ-yı Mûsâ Risalesi

Diyanet İşleri Yayınları Tarafından Baskısı Yapıldı

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
Bu acib asırda ehl-i iman, Risale-i Nur’a; ve ehl-i fen ve mekteb muallimleri “Asâ-yı Musa”ya şiddetle muhtaç oldukları gibi, hâfızlar ve hocalar dahi “Zülfikar”a şiddetle muhtaçtırlar.
Evet meselâ i’caz-ı Kur’anî bahsindeki ekser âyetlerin medar-ı şübhe ve itiraz olmuş aynı yerlerde, i’cazın lem’aları ve Kur’an’ın güzel nükteleri isbat edilmiş.
Umum Risale-i Nur Şakirdleri namına
Said Nursî
* * *
Asa-yı Musa ( 5 )

islamiyet inancının dışında kalan “dalalet, şirk, İktezathu’t-tabiat” gibi fikirlere karşı imani meselelerin izahı ile tehvid inancı yani kainatın tek yaratıcısı olduğuna ve bunun da ALLAH’tan başkasının olmasının imkansız olduğunu akli ve mantıki çerçevede ispatı üzerinde yoğunlaşmıştır.

imani ve İslami meselelerde şüpheye ve inkâra düşenler için ”lazım ve tiryak” olduğunu ifade etmektedir.

Felsefi değil Dini bir bakış açısı ile etrafımızdaki varlıkları inceler Asa-yı Musa.

Ayrıca, ibadet, gençlik, ölümden sonra diriliş ve âhiret inancı ile dünyadaki mutluluk arasındaki ilişkiler de ele alınıyor.

•           Beş vakit namazın ehemmiyeti.
•           Allah’ın emirlerine uymanın, yasaklarından kaçmanın lüzumu.
•           Gençlik taşkınlıklarından sakınmanın ehemmiyeti.
•           İnsanı alâkadar eden daireler ve onlardaki vazifeleri.
•           Herbir fen ve ilmin kendi lisanıyla Allah’ı tanıttırdığı.
•           Allah’ın isimlerinin âhireti iktiza ettiği.
•           Cehennem’e dair bir-iki şüpheyi izahla beraber, âhirete imanın insanın şahsî ve içtimaî hayatına ait faydaları.
•           İmanın altı esasının birbirinden ayrılmayacağının izahı.
•           Kur’andaki âyet tekrarlarına gelen itirazlara cevap.
•           Meleklere imanın meyveleri.
gayet kuvvetli izahlarla beyan edilmektedir.
Eserin basılmasını tebrik ederim, ancak DİB YAYINLARININ diğer eserlerine göre fahiş sayılabilecek bir rakamla raflarda yer alması okuyucular için hüzün verici bir sebeptir.
Aynı eser diğer yayınlarda 150 tl gibi makul bir rakamla okurla buluşurken ve 5ciltlik başka bir tefsirin -DİB BASKISI OLAN- 406TL den okuyucuya sunulması akla başka soruları da getirmiyor değil.
DİB YAYINLARINDAN TALEBİMİZ ESERİN MAKUL OLARAK OKUYUCUYA SUNULMASI VE BASKISI TÜKENEN ESERLERİNDE BİR AN EVVEL BASILMASIDIR.
Muhammed Numan ÖZEL

 

www.NurNet.Org

Kasa, Masa Ve Mürekkep

Kasa, Masa Ve Mürekkep

 

Şimdiye kadar Risale-i Nur Hizmetiyle meşgul olup tam manasıyla muvaffak olamadığımız hususunda noksaniyetimiz ve tedenniyatımız, sû-i ahvâlimiz dört sebepten gelmiş: [1]

1. Risale-i Nurun düsturlarına adem-i müraat-ı ahkâmından,

2. Bazı müdahinlerin [2] keyfemâyeşâ hareket etmek istemeleri ve sû-i tefsirinden,

3. Zâhirperest âlim-i cahilin veyahut cahil-i âlimin taassubât-ı nâbemahallinden,

4. Sû-i tâli’ cihetiyle ve sû-i intihap tarîkıyla müşkilü’t-tahsil olan Avrupa mehasinini terk ederek, çocuk gibi hevâ ve hevese muvafık zünub ve mesâvî-i medeniyeti tûtî gibi taklittendir ki bu netice-i seyyie zuhur ediyor. Memurîn hakkıyla vazifesini îfâ etse, memur olmayan ilcaat-ı zamana muvafık sa’y etse, sefahete vakit bulamayacaktır. Bu iki kısmın herhangisinde bir fert, sefahete inhimak gösterdi ise, bu, heyet-i içtimaiye içinde muzır bir mikrop suretine giriyor.”

Risale-i Nur’a en büyük darbe Risale-i Nur su-i istimal ve su-i tefsir edilerek vurulabilir. Bunu bilen zındıka komitesi de Risale-i Nuru hem esasatını hem de imani bahislerini tetkik ederek nereden vurabiliriz şeklinde çalışmaktadır.

Hakikatleri hem doğru hem de yanlış yani batıla hizmet edecek şekillerde tefsir ve tevil ederek insanları yavaş yavaş Risale-i Nurla vurmaya çalışıyorlar. İstikametli hizmetin esaslarını alıp inceden inceye içini boşaltmaya ve sadece okunan, kitaplarda yazılı bir veciz ifade olarak kalması için çok desiselerle entrikalar çeviriyorlar.

Hizmetimizin içine ya masası, kasası olan adamları sokuyor veya bazı mürekkep yalamış insanları sokarak etiketiyle çevresine şakşakçıları doldurmakta. Bunlar da hakikaleri eğip büküp kuşa çevirmeye veya eski kendi malumatlarını da işin içine katarak adeta bir nevi Risalelere ilmî israiliyat bulaştırıyorlar.

Bu sebeple bazı kasa, masa sahibi olan, mürekkep yalamış ve ağzı laf yapan kimselere karşı her nur talebesini müteyakkız olmaya davet ediyorum. Daima, dikkat lafzı dimağlarda kendini göstermeli.

Safi olarak Risale-i Nur ile iştigal etmek, gıl u gıştan azade olarak dimağı gubardan silkeleyerek meşgul olmak lazım. Ta ki müdahinlerin tatlı kelamlarına aldanmayalım.

Müdahinlerin hizmetlerimiz içinde bir şekilde çoğalması da başka sıkıntıları da gün yüzüne çıkartmakta. Bu müdahinler, menfaat görecekleri, nemalanacakları yer ve kimseleri iyi teşhis ve tesbit ederler. Dolayısıyla hizmet-i nuriyeyi şahsi menfaatlerine alet ederek akla hayale gelmez şeylere Risale-i Nur ve cemaati alet edilebilir.

Kim olursa olsun basiretimizi açık tutmalıyız. Yapılan işler, icraatlar şayet külliyatın esasatına ters düşüyorsa bir değil bin defa düşünmemiz gerekmektedir.

İşin garibi de müdahinlerdeki cerbeze de işin başka bir garabetidir. Bu mevzuda sarf-ı kelam edilecek çok şey var. Ama Hizmet Düsturlarıyla hareket etmek ve Esasat-ı Nuriyeyi Nurlardan ihdas ederek hareket etmek elzemdir.

Selam ve dua ile.

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Bu kısım Divan-ı Harb-i Örfiden bilmana olarak iktibas edilmiştir.
[2] Dalkavuk. Yüze gülen. Birisini yalandan yüzüne karşı medh eden. Menfaat koparmak için dostluk eden.

Kaynak: RisaleHaber

www.NurNet.org

Neşriyat Hizmetinin Önemi

Neşriyat Hizmetinin Önemi

 

Neşriyat sahasındaki hizmet gerçekten çok elzemdir. Çünkü görsel ve metinsel olarak yapılan neşriyat hizmetinin milyonlarca insana ulaşabilme imkanı hasıl olmaktadır. Ki bu neşriyat faaliyeti sadece belli bir zamana değil kuşaklar arası bile ulaşabilmektedir.

Bu ve daha fazlasının farkında olan üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin en büyük neşriyat hizmeti ise, ilk olarak 1926’da nefyedildiği Burdur’da “Nurun ilk Kapısı” eseriyle başlamış olup esas neşir ve te’lifat zamanı ise 1927’de bir bahar mevsiminde sürgün edildiği Barla’da başlamaktadır.

Risale-i Nur’un temel eserleri belki yüzde 80’lik bir kısmı, “kalabalık şehirlerden uzaklaştırıp, böyle ücra bir köye atılarak ruhunda mevcud hamiyet-i İslâmiyenin feveran etmesine mani’ olmak, onu konuşturmamak, söyletmemek, İslâmî, imanî eserler yazdırmamak, âtıl bir vaziyete düşürüp dinsizlerle mücahededen ve Kur’ana hizmetten men’etmek” [1]için sürgüne gönderildiği Barla’da olmuştur.[2]

Harf inkılâbı neticesi bir gecede bütün milletin cahil bırakıldığı ve Kur’ân harfleriyle matbaala

rda eski harflerimiz olan Osmanlıca olarak kitap bastırmanın yasak olduğu bu devirde, Said Nursi’nin elle yazılarak çoğaltılan risalelerinin toplam sayısı 600.000 oldu.

Bu, gerçekten muazzam bir neşir faaliyetiydi; “iman tekniğe meydan okudu”[3] Bu dönemde telif edilen Sözler, Mektubat, Lem’alar ve Şuâlar gibi 4 temel risaleler,[4] dinsizlik fikirleri karşısında Kur’ân’ın mucizevî bir tefsiri olarak zuhur etti. Ve Barla’dan nebean eden bu nurun aks-i sadası artık dünyada çınlamaktadır.

Barla, Kastamonu ve Emirdağ lahikaları adı altında yayınlanan, kendisine ve talebelerine ait mektuplar ise, bu eşsiz Kur’ân tefsirini tamamlayan ve Nur mesleğinin prensiplerini, usulünü yani metodolojisini ortaya koyan önemli neşriyat halkalarını teşkil etti. Yani teori ve pratik arasındaki ilişkileri ortaya koymaktadır.

“Matbuat [basın-yayın-medya] âlemi ile tezahüre başlamak, ders vermek zamanı gelmiştir[5] sözünü de bu yıllarda söylemişti Üstad. Ayrıca yine bu yıllarda hazırlanan Tarihçe-i Hayat’taki “İnşaallah, bir zaman gelecek, Risale-i Nur Külliyatı radyo diliyle muhtelif lisanlarda okunacak ve zemin yüzünü geniş bir dershane-i Nuriyeye çevirecektir” [6] ümit ve temennisi de dikkat çekici. Bunu ancak taassuptan uzak ve backraundu çok geniş olmasıyla o zamanlarda söyleyebilir.

-“Risale-i Nur, bu mübarek vatanın manevi bir halaskarı olmak cihetiyle, şimdi iki dehşetli manevi belayı def etmek için matbuat âlemiyle tezahüre başlamak, ders vermek zamanı geldi veya gelecek gibidir zannederim.

O dehşetli beladan birisi: Hıristiyan dinini mağlup eden ve anarşiliği yetiştiren şimalde ç

ıkan dehşetli dinsizlik cereyanı, bu vatanı manevi istilasına karşı Risalei’n-Nur, sedd-i Zülkarneyn gibi bir sedd-i Kur’âni vazifesini görebilir ve âlem-i İslâmın bu mübarek vatanın ahalisine karşı pek şiddetli itiraz ve ithamlarını izale etmek için matbuat lisanıyla konuşmak lazım gelmiş diye kalbime ihtar edildi.

Ben dünyanın halini bilmiyorum. Fakat Avrupa’da istilakârâne hükmeden ve edyan-ı semaviyeye dayanmayan dehşetli cereyanın istilasına karşı Risale-i Nur hakikatleri bir kale olduğu gibi, alem-i İslamın ve Asya kıt’asının hal-i hazırdaki itiraz ve ithamını izale ve eskideki muhabbet ve uhuvvetini iade etmeye vesile olan bir mucize-i Kur’âniyedir. Bu memleketin vatanperver siyasileri çabuk aklını başına alıp Risale-i Nur’u tab ederek resmi neşretmeleri lâzımdır ki, bu iki belaya karşı siper olsun.

Acaba bu yirmi sene zarfında iman-ı tahkikiyi pek kuvvetli bir surette bu vatanda neşreden Risale-i Nur olmasaydı, bu dehşetli asırda, acip inkılap ve infilaklarda bu mübarek vatan, Kur’ân’ını, imanını dehşetli sadmelerden tam muhafaza edebilir miydi?[7]

-“Bu zamanda Nurlarla hizmet-i imaniye, her tarafta ilânatla ve muhtaç olanların nazar-ı dikkatlerini celb etmekle olur. İşte, hapsimizle, Nurlara nazar-ı dikkat celb olunur, bir ilânat hükmüne geçer. En ziyade muannid veya muhtaç olanlar onu bulur, imanını kurtarır ve inadı kırılır, tehlikeden kurtulur ve Nurun dershanesi genişlenir.[8]

-“Din nasihatten ibarettir. Nasihatte tesir lâzım. Tesir de hamiyet-i İslâmiyenin heyecanı ve vicdanların ihtisasına vabestedir. Biz de, cazibedar olan unvan-ı İttihad-ı Muhammedî ile herkesin vicdanına karşı bir pencere açıyoruz. Volkan gibi ceraid-i diniye ile nasayih-i diniyeyi, o mütehassis ve müteheyyiç vicdanlara yağdırmak istiyoruz. Bu teşebbüsata mâni olanlara deriz ki: Şems ve kamerin ziya ve nurundan tevellüt eden bazı mazarrat-ı cüz’iye için tulûlarına muhalefete kalkışan mecnunlar gibi, Şeriat-ı Gara ve ma’kesi olan İttihad-ı Muhammedî, bazı cüz’î ağrazların karışmasıyla tecellilerine mâni oluyorsunuz. Bir mazarrat-ı cüz’î için menfaat-i umumiye-i âlem ihmal olunmaz.[9]

-Risale-i Nur dairesine giriniz. Çünki bu asırda Risale-i Nur, bütün tehacümata karşı mağlub olmadı.[10]

-Bu memleketin vatanperver siyasîleri çabuk aklını başına alıp Risale-i Nur’u tab’ederek resmen neşretmeleri lâzımdır ki, bu iki belâya karşı siper olsun.

Acaba bu yirmi sene zarfında imân-ı tahkikîyi pek kuvvetli bir surette bu vatanda neşreden Risale-i Nur olmasaydı bu dehşetli asırda, acib inkılâp ve infilâklarda bu mübarek vatan, Kur’ân’ını ve imanını dehşetli sadmelerden tam muhafaza edebilir miydi?[11]

-Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri öyle müşkül ve ağır vaziyetler altında Risale-i Nur Külliyatını telif ediyor ki, tarihte hiçbir ilim adamının karşılaşmadığı zorluklara mâruz kalıyor. Fakat, sönmeyen bir azim, irade ve hizmet aşkına malik olduğu için, yılmadan, yıpranmadan, usanıp bıkmadan, bütün kuvvetini sarf ederek emsalsiz bir sabır ve tahammül ve feragat-ı nefis ile, bu millet ve memleketi komünizm ejderinden, mason âfâtından, dinsizlikten muhafaza edecek, eden ve etmekte olan ve âlem-i İslâmı ve beşeriyeti tenvir ve irşadda büyük bir rehber olan bu harikulâde Risale-i Nur eserlerini meydana getiriyor.[12]

-Risale-i Nur, bu Anadolu memleketine, belâların def’ine ehemmiyetli bir vesiledir. Sadaka nasıl belâyı def ediyor onun intişarı ve okunması küllî bir sadaka nev’inde semâvî ve arzî belâların def’ine çok emâreler ve çok hâdiselerle tebeyyün etmiş. Hattâ Kur’ân’ın işaretiyle tahakkuk etmiş.

Ve yazmasını ve intişarını men etmek zamanlarında dört defa zelzelelerin başlaması ve intişarıyla durmaları ve Anadolu’da ekser okunması İkinci Harb-i Umumînin Anadolu’ya girmemesine bir vesile olduğu Sûre-i Ve’l-Asr işaret ettiği, bu iki ay kuraklık zamanında mahkemenin Risale-i Nur’un beraatine ve vatana menfaatli olduğuna dair kararını Mahkeme-i Temyiz tasdik ederek tam bir serbestiyetle Risalei Nur’un intişar ve okunmasını beklerken, bütün bütün aksine olarak men edilmesi ve mahkemedeki risalelerin sahiplerine iade edilmemesi ve bizi de o cihetle konuşmaktan men etmeleri cihetiyle, belâların def’ine vesile olan bu küllî sadaka-i mâneviye karşı çıkamadı, günahımız neticesi kuraklık başladı.[13]

-Sizin bu defa neş’eli, güzel mektuplarınız, Risalei Nur’un serbestiyeti ve matbaa kapısıyla intişarı hakkında beni çok mesrur eyledi ve kahraman Tahirî’nin yine bu ehemmiyetli işte çalışması için buraya gelmesi, beni şiddetle dünyaya bakmaya sevk etti. Kalben dedim: Madem kardeşlerim bu derece istiyorlar, çaresini arayacağız.[14]

Netice-i Kelam: teknolojinin gelişmesiyle matbuat lisanı çeşitleri oldukça artmış ve ulaşılması kolay hale gelmiştir. Daha az gayretlerle çok daha fazla insana Risale-i Nur hakikatlerini ulaştırmak mümkün. Teknoloji kullanılarak matbuat lisanıyla ders vermek artık daha kolay. Çağa uygun her türlü imkânı kullanarak matbuat lisanıyla ders vermede Üstad Hazretleri ve Talebeleri bize en büyük örneği teşkil ediyor. 

“Ulûm ve fünunun en parlağı olan belâgat ve cezalet, bütün envaıyla âhir zamanda en mergub bir suret alacaktır.” [15]işte bu hakikatin bir vechi de matbuat lisanıyla konuşmaktır.

 

Buraya instagram linkimizi bırakıyorum:

https://www.instagram.com/risaleinurdan.vecizeler/

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

________________________________

[1] Tarihçe-i Hayat (152)
[2] Barla, ehl-i imanın manevî imdadına gönderilen Risale-i Nur Külliyatı’nın te’lif edilmeye başlandığı ilk merkezdir. Barla, Millet-i İslâmiyenin, hususan Anadolu halkının başına gelen dehşetli bir dalalet ve dinsizlik cereyanına karşı, Kur’andan gelen bir hidayet nurunun, bir saadet güneşinin tulû’ ettiği beldedir.

Barla, rahmet-i İlahiyenin ve ihsan-ı Rabbanînin ve lütf-u Yezdanînin bu mübarek Anadolu hakkında, bu kahraman İslâm Milletinin evlâdları ve Âlem-i İslâm hakkında, hayat ve mematlarının, ebedî saadetlerinin medarı olan eserlerin lemaan ettiği bahtiyar yerdir. Tarihçe-i Hayat s. 151

[3] Tarihçe-i Hayat (632)
[4] Bkz. Tarihçe-i Hayat s. 682
[5] Mektubat s. 482
[6] Tarihçe-i Hayat s. 163
[7] Mektubat s. 482
[8] Lem’alar s. 266
[9] Asar-ı Bediiyye / Makaleler, s. 540
[10] Tarihçe-i Hayat (482)
[11] Mektubat s. 482
[12] Tarihçe-i Hayat s. 161
[13] Emirdağ Lâhikası-l s. 33
[14] Emirdağ Lâhikası-l s. 82
[15] Sözler s. 264

 

Kaynak: RisaleHaber

www.NurNet.org

 

Tac ve Hil’ate Giden Yol

Biz unutsak da, bizi asla unutmayan iki hakikat var: Ahirete açılan yol ve yol üstündeki ölüm hakikati. Ne yoldan dönme ne de ölümle taçlanan dünya yolunda bu tacı giymemek söz konudur.

Bu yolda yürürken şu ikaza dikkat etmeliyiz: “Hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işarette, bir öpmekte batma! Dünyayı yutan büyük letaiflerini onda batırma. Çünki çok küçük şeyler var, çok büyükleri bir cihette yutar.”[1]

Her şeyimize dikkat etmeliyiz. Her şey içinde ve istikametinde hareket ederken ölüm tacını giymeye gafil yakalanmamalıyız. Çünkü gaflet ile ve fısk ile giyilen bu tac ve hil’at insana esefler, pişmanlıklar getirecektir.

Dünya hayatında tac ve hil’ata giden yol asla süt liman olmamıştır ve olamaz da. Maddi ve manevi sarsıntılar daima olmuştur. Çünkü nefs-i emaremiz her an devrededir ve teyakkuz halindedir. Biz gaflete dalarsak sarsıntıların yarıkları ve zelzelelerin yıkıntıları altında kalırız.

Haliyle, sarsıntıları durdurmanın ve mani olmanın imkânı yok. Adetullah şekli, nizamı, kaidesi böyle. Bazı tedbirler almak, dahası yaşanan ânî ve bilhassa kitlevî günah girdapları karşısında hazırlıklı olmak ve tedbir almak bizlerin elinde.

Evet, tedbir ve hazırlık noktasında, Rabbimiz tarafından insanın ihtiyar ve iradesine bir hisse, bir paye, bir mesuliyet verilmiştir. Hülasa, zararı azaltmak ve asgarî seviyeye indirgemek için azami derecede hassasiyet göstermemiz icap eder. Aksi halde, ceremesi de semeresi de büyük olacaktır.

Öte yandan, ölüme her an hazır olmak gibi, temel bir kulluk görevimiz var.

Asıl vazifesini ve mükellefiyetlerini unutan, yahut ihmal eden insan, dünyada manen huzursuzluklarla va ukbada da büyük hasarla karşı karşıya kalıyor.

Ölüm tacına hazırlıksız şekilde yakalanıp hil’atini gafletle giymek facirliktir.

Allah, bizlere iki cihanda da huzurlu, güvenli ve istikametli bir hayat nasib eylesin.

“Elbette en bahtiyar odur ki: Dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın, malayani şeylerle ömrünü telef etmesin, kendini misafir telakki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin, selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediyeye girsin.”[2]

“Madem her yer misafirhanedir; eğer misafirhane sahibinin rahmeti yâr ise, herkes yârdır, her yer yarar. Eğer yâr değilse, her yer kalbe bârdır ve herkes düşmandır.”[3]

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Lem’alar (136)
[2]Şualar (472)
[3] Mektubat (73)

Kaynak: RisaleHaber

MAHALLEDE SEFERBERLİK İLAN  EDİLMİŞTİR!

MAHALLEDE SEFERBERLİK İLAN  EDİLMİŞTİR!

 KONU: Sapkın fikir akımları

“İnsanlar hiç imtihân edilmeden, (sâdece) “Îmân ettik!” demeleriyle (kendi hâllerine) bırakılıvereceklerini mi sandılar?”[1]

Müslüman olarak yaşamak ve itikad ve amelini muhafaza etmekle mümkündür. İnsan hayatı boyunca hem hayatının idamesi, devamı hem de manevi hayatının sağlıklı bir şekilde devam ettirmesiyle mesuldür.

İman ettikten sonra, imanın getirmiş olduğu hem bir manevi rahatlık hem de mesuliyetler başlamaktadır. Bizler Müslüman bir aileden doğmakla İslamiyeti araştırtmak ve merak etmek mevzuunda pek ihtiyaç hissetmiyoruz toplumsal olarak.

Müslümanları, dinden uzaklaştırmak için bir çok felsefi akım akın akın Türkiye’de faaliyet göstererek bu coğrafyanın evladını dinsiz, ateist, deist.. yaparak cehenneme ehil olacak bir hale sukut ettirmek için var güçleri ve yeni tarzlarda saldırılarını, hamlelerini devam ettirmektedirler.

Bu komitelerin özelliklerini Risale-i Nur Külliyatından şu şekilde okuyabiliriz.

  • “ecnebi hesabına
  • ve küfür
  • ve ilhad namına
  • bu milleti ifsad
  • ve bu vatanı parçalamak fikriyle,
  • Kur’an hakikatına
  • ve iman hakikatlarına her vesile ile hücum eden
  • ve çok şekillere giren
  • bir gizli ifsad komitesi..
  • kendilerine perde yaptıkları insafsız ve dikkatsiz memurlar
  • Müslüman kisvesindeki propagandacıları..”[2]

 

  • “din, ahlâk ve an’ane aleyhinde olup pek müdhiş bir tahribat [yapan]
  • umum dünyaya karşı müfsid, yırtıcı [olan]
  • rejim-i küfrîsi [sahibi]
  • devletler mabeyninde tedbir aldıran
  • ve bununla beraber haricî, gizli ifsad komiteleri de bu vatan aleyhinde müdhiş bir herc ü merce çalıştıkları [kesin olduğu]

bir zamanda.. Risale-i Nur o tahribatçı cereyanı durduran Kur’anî ve imanî bir seddir..

 İman hizmetinin manevî, uhrevî faidelerinden kat’-ı nazar, dünyevî, millete ait mühim bir faidesini vaktiyle Üstadımız şu suretle ifade etmiştir ki, zaman bunun ne kadar doğru olduğunu göstermiştir.

..bu memleketin, bu vatan ve milletin saadet-i hayatiye ve ebediyesi noktasında [dikkat edilip tedbirlerinin alınması gereken] iki müdhiş cereyan var:

Birisi: Şimalde çıkan dehşetli dinsizlik [komünizm] cereyanı..

İkincisi: Bin seneden beri İslâmiyet’in kahraman bir ordusu ve bayraktarı olan Türk milletine âlem-i İslâm’ın adaveti..”[3]

 Bediüzzaman Said Nursi, eserleri olan Dirayet tefsiri[4] olan Risale-i Nur Külliyatında[5] tüm bu sapkın fikirlerle mantık sahasında kıyasıya bir mücadeleye girişmiştir. Ateizm ve komünizm’in ana omurgasını çökerterek imha etmiştir, Kur’an ve Sünnet nuruyla[6] buna Allah’ın izni ve adetullahın[7] gereğince hareket ederek muvaffak olmuştur.

Çünkü her daim kulağında “Tevfik isterseniz, kavanin-i âdetullaha tevfik-i hareket ediniz. Yoksa tevfiksizlik ile cevab-ı red alacaksınız.”[8] İkazı çınlamaktadır üstad Bediüzzaman Hazretlerinin.

“Doğrusu dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir. Eğer iman eder ve sakınırsanız Allah size mükâfatınızı verir..”[9]

 

“Ey insanlar! Allah’ın vâdi gerçektir, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı (şeytan) da Allah hakkında sizi kandırmasın!”[10]

Şüphesiz ki, bu hayatın imtihanları herkes için geçerlidir. Yani gün herkese 24 saat sene 365 gün.. dünya tüm cazibesiyle insanların karşısında arz-ı endam etmektedir.

 

“Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçilerin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çer çöp olur. Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah’ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir.”[11]

Sapkın fikir akımları asla ülkemizi boş bırakmamaktadır ve bırakmaya da niyetleri yoktur. Çünkü üst nedendir bilinmez bu coğrafyadan çok iyi beslenmekte ve sürekli tip tip aktörler bulması gösteriyor ki buralar onlar için münbit bir zemin.

Sapkın fikirler hem sırayla hem de aynı zamanda satranç oynamakta. Yeri geliyor birbirinden çok farklı görünüyor yeri geliyor beraber hareket ediyor. Bu da gösteriyor ki kuklalar farklı; ama kuklacı aynı.

Lgbt sapkınlığı bir zamanlar komünizm ve ateizmin sahasında kendini gösteriyor.

“bir kıvılcım Avrupa içerisine sür’atle yayılarak büyük bir yangın halini aldığından, bütün milletler seferî vaziyetinde bulunduğundan Türkiye de kısmî seferberlik yaptı.”[12]

 

“küfr-ü mutlak yangınının mahallemizi sardığı ve kızıl kıvılcımlarının saçaklarımıza sıçramak üzere..”[13]

İslam toprakları olan günde 5 vakit tevhidlerin minarelerimizden yankılandığı topraklarımızı ve gençlerimizi bu sapkınlıktan korumak için tüm mahalleli seferber olup elinden geleni yapmalıdır. Başka yazılarımda belirttiğim gibi yeni bir döneme giriliyor ve kapı aralandı. Hem transhümanizm hem de saz ekibi olan diğer sapkın akımlar yani izm’ler tevhid sadalarını susturmak için sahada.

 Bakın sokaklarımıza yatak kıyafetiyle gezen gençler var. Bu gençler uzaydan inmedi buralara. Tebliğ ve irşat hizmetlerinin aksatılması ve önem verilmemesi veya yeterli kadar yapılamaması toplumsal çıplaklık ve edepsizliği arttırdı. Bu gençler birinin kızı, kardeşi, yeğeni neticede.

Elhasıl: tevhid sancağının dalgalanması için gençlerimizden başlayarak tüm toplumumuza İslami ve milli kimliklerimizi aşılamak ve benimsetmekle mükellefiz. Aksi taktirde dinsiz, milliyetsiz, kimliksiz, cinsiyetsiz, cibilliyetsiz, karektersiz bir topluma evrilecektir vatanımız.

Bu rol model konusunda tüm mahallede seferberlik ilan ediyorum. Esnafı, amiri, memuru bu seferberliğe katılmak zorundadır.

Unutmayın! Kaybetmeye en yakın olanlar kendilerini galip görenlerdir.

Lgbt içindeki sapkınlıklar için Kur’an-ı Kerim ayetleri diyor ki,

“İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lûtîliği, Eşcinselliği lanetliyor.”

 

Hz. Peygamber (s.a.v.), kadına benzemeye çalışan erkekleri ve erkeğe benzemeye çalışan kadınları lanetle anmış.”[14]

“Alemlerin içinde erkeklere mi gidiyorsunuz? Ve Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyorsunuz? Siz sınırı aşan kavimsiniz.”[15]

“Lût”u da (peygamber gönderdik). Kavmine dedi ki: “Sizden önceki milletlerden hiçbirinin yapmadığı fuhşu mu yapıyorsunuz!” / “Çünkü siz, kadınları bırakıp da cinsel tatmin için erkeklere yanaşıyorsunuz. Doğrusu siz taşkın bir milletsiniz.” /Kavminin cevabı, “Onları (Lût ve arkadaşlarını) memleketinizden çıkarın! Çünkü onlar fazla temizlik taslayan insanlar!” demelerinden başka bir şey olmadı. / Biz de onu ve karısı dışındaki aile fertlerini kurtardık.

Karısı geride kalanlardan (kâfirlerden) idi. / Ve üzerlerine dehşetli bir yağmur (taş) yağdırdık. İşte gör günahkârların sonunun ne olduğunu!”[16]

 

Selamve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

 


[1] Ankebût Suresi 2. Ayet Meali | Hayrat Vakfı

[2] Şualar ( 288 )

[3] Emirdağ Lahikası-2 ( 196 )

[4] Risale-i Nur, bu asrın ihtiyacına tam cevab veren yegâne tefsir-i Kur’anî olduğu, enaniyetini hakka feda eden faziletperver İslâm üleması tarafından tasdik ve fevkalâde bir şekilde takdir ve tahsin edilmiş ve edilmektedir. Tarihçe-i Hayat ( 697 )

[5] o risaleler ki, herbiri başlı başına menba’ları ve mecraları ayrı fakat bir bahr-i muhit-i ummana dökülen nehirler gibidir. Sonsuz olan bu nehirlerin, hangisine varsa nasıl doyuncaya kadar su içmez? El ve yüzlerini temizlemek isteyenler, nasıl oluyor da bu enhardan istifade etmez? Veyahut arazilerini iska için cedveller yaparak hangi tarafa götürülse, azîm cemaatler nasıl tefeyyüz etmez? Barla Lahikası ( 94 )

[6] Âlem-i İslâmda Ehl-i Sünnet ve Cemaat denilen ehl-i hak ve istikamet fırka-i azîmesi, hakaik-i Kur’aniyeyi ve imaniyeyi istikamet dairesinde hüve hüvesine Sünnet-i Seniyeye ittiba’ ederek muhafaza etmiş.. Mektubat ( 342 )

Ÿ Ehl-i Sünnet ve Cemaat olan Ehl-i Hak mezhebinden ayrılmamak ve Kur’an’ın çetin ve metin kal’asına girerek Sünnet-i Seniyenin muktezasına tevfik-i hareket eylemekle kurtulmağa muvaffak olunaca[k].. Barla Lahikası ( 152 )

[7]  (Sünnetullah da denir.) Tabiatta canlı cansız bütün varlıkların nasıl hareket edeceklerini belirliyen Allah’ın emirleri, O’nun koyduğu değişmez düzen. Meselâ oksijenle hidrojenin birleşmesinden su meydana gelir. Işık, geldiği açıya eşit bir açı ile yansır ki, bunlar birer âdetullahdır. “Âdetullah” yerine “tabiat kanunu” demek yanlıştır.

[8] Tarihçe-i Hayat ( 58 ) aynı mana için Bkz. Muhakemat (152)

[9] Muhammed / 36| Diyanet Meali

[10] Fâtır / 5| Diyanet Meali

[11] Hadîd / 20 | Diyanet Meali

[12] Kastamonu Lahikası (61)

[13] Emirdağ Lahikası-1 ( 133 )

[14] Buhari, Libas (61-62)

[15] Şuara, (26/165,166)

[16] A’râf, (7/80-84)