Etiket arşivi: Nurcular

“Fazilet Naşiri” Ne Demektir? Kimler “Fazilet Naşiri” Olabilir?

“Gözün nuru, nur-u imanla ışıklanırsa ve kavîleşirse, bütün kâinat gül ve reyhanlarla müzeyyen bir Cennet şeklinde görünür. Gözün gözbebeği de, balarısı gibi, bütün kâinat safhalarında menkuş gül ve çiçek gibi delillerinden, burhanlarından alacağı ibret, fikret, ünsiyet gibi usare ve şıralarından vicdanda o tatlı, iman balları yapar.”

İman nuruyla bakan bir gözün önünde kâinatın nasıl bir güzellik içinde belireceğini tasvir eden bu satırların kendisi de o güzellikten bir nasip almış ve tekrarına doyulmayacak bir letafet kazanmıştır. Bu satırlar, hiç şüphe yok ki, onu yazan kalem sahibinin içindekini aksettirmekte ve onun gördüğü kâinatı tasvir etmektedir. Ve bu güzellik, bu satırların kâğıda dökülüşünden yıllarca sonra, Risale-i Nur talebelerinin ruhlarında yansımaya başlamış ve bu eserlere meftun olan binlerce, belki de milyonlarca kişinin hayatlarını güzelleştirmiştir.

Risale-i Nur’dan iman dersini alan bir mü’min, muhakkak ki, kâinata “gül ve reyhanlarla müzeyyen bir Cennete” bakar gibi bakar. Fakat burada ihmal etmememiz gereken birşey vardır:

Kâinat denen o Cennet bahçesindeki güzellikler arasında bir Nur talebesinin gözüne ilk çarpan güzelliklerden birisi, hattâ birincisi, bu Nur deryasından feyiz alan ağabey ve kardeşleridir. Çünkü Risale-i Nur’un iman dersleri bir taraftan kâinattaki güzellikleri Nur talebesinin gözleri önüne sererken, diğer taraftan da o gözlerin sahibindeki güzellikleri meydana çıkarır ve başka gözlerin önüne serer. Ve bu güzellikler de, tıpkı kâinatın diğer güzellikleri gibi, herkesten önce Risale-i Nur talebeleri tarafından fark edilir.

Birbirinin faziletine naşir olanların cemaati

Bu hakikatin en parlak örnekleri, Risale-i Nur’un telif edilmeye başladığı yıllardan itibaren Bediüzzaman’ın etrafında kenetlenen insanların arasında yaşanmıştır. Onların mektuplarında birbirlerinden bahsederken kullandıkları tabirlere ve tariflere bakan kimse, bu insanların sadece etrafında birleştikleri dâvâya değil, aynı zamanda birbirlerine de sarsılmaz bir sadakat, ivazsız bir hürmet ve tarifsiz bir muhabbetle bağlanmış olduklarını görecektir. Gerçekten de onlar, Üstadlarının “Birbirinizin faziletlerine naşir olunuz” emrini can ü gönülden benimseyerek kendilerini insaniyet mertebelerinin en yüksek zirvelerine taşıyan asil bir ruh haletini sergilemişler ve arkadan gelenlere bu bakımdan tam bir hüsn-ü misal olmuşlardır.

Eskiyi küçümsemek kimin işi?

Birbirinin faziletlerine naşir olan insanların meydana getirdiği bir topluluğu mağlûp edebilecek bir kuvvet tasavvur etmek pek zordur. “İnsan-ı kâmil” ismiyle anılmaya lâyık bir manevî şahsiyet, ancak böyle bir topluluğun teşkil ve temsil ettiği şahsiyet olabilir. Ancak öyle bir topluluğu vücuda getirmek de herkesin harcı değildir; zira kendisinin değil de kardeşlerinin faziletleriyle iftihar etmek gibi bir iş, “ben”lerinden soyunmuş insanlar ister.

Kendilerinde fazilet tevehhüm edenlerden beklenebilecek şey ise, bilâkis, başkalarının faziletleri yerine kusurlarını görmek ve kendi “faziletini” bu suretle görünür hale getirmeye çalışmaktır. Kendilerinin hiçbir payı olmaksızın bugünlere kadar gelmiş bir kudsî hizmete sonradan dahil olup da evvelkileri beğenmemek, onları eksik ve hatâlı bulmak, insanların onlar hakkındaki hüsnüzanlarını kırmaya mâtuf söz ve davranışlar sergilemek, Risale-i Nur’dan ders alan bir iman hizmetkârından beklenebilecek davranışlar değildir. Bu tür tavır ve davranışlar, önü alınmadığı veya kendilerine karşı yeteri kadar teyakkuz gösterilmediği takdirde, sızdığı bünyede yayılarak o vücudu fesada uğratmak istidadını taşıyan habis bir tümör olarak görülmelidir. Şunu kesin ve tarihî bir gerçek olarak söyleyebiliriz:

Bu iman hizmetinin bugünlere kadar gelmesinde emeği geçen Nur kahramanları arasında hiçbirisi, diğer kardeşlerini küçümseyerek, hakir görerek, tenkit ederek bu işi başarmış değildir. Bundan sonra bu hizmete bir katkısı olacak olan kimseler, yine evvelkilerin güzel ahlâkıyla bezenmiş Nur kahramanlarından başkası olmayacaktır.

Kadere itiraz

Kendi ene’leri etrafında pervane olanların hiç anlamadıkları ve anlayamayacakları birşey varsa, o da, geniş ölçekte Müslümanların, dar anlamda da Nur talebelerinin selefleri hakkında izhar ettikleri hürmet ve muhabbettir. Bir kudsî dâvânın kendilerine kadar ulaşmasında emekleri geçmiş insanlara Kaderin lâyık gördüğü mümtaz mevkii havsalalarına sığıştıramayanlar, aslında Kader-i İlâhîyi hedef alan itirazlarını o insanlara yöneltirler ve sivri dillerinin yakıştırdığı yaftalarla onları gözden düşürmek isterler. Çünkü o kadar parlak ışıkların altında kendi sönük fenerlerinin kimseyi etkilemeyeceğini herkes kadar onlar da bilmektedirler. Bu konuda verilebilecek pek çok örnek vardır; ancak onları zikrederek belirli adreslere yönlendirme yapmaktan ziyade, bu hususu devamlı hatırda tutulması gereken bir hayat gerçeği olarak zikretmek daha yerinde olur. Çünkü şimdi görülen vak’alar, türünün tek örneği olarak kalmayacaktır. Birtakım sinelerde kıskançlık duygularının harekete geçmesine sebep olmak da büyük dâvâların değişmez kaderidir.

Ümit Şimşek

www.yazarumitsimsek.com

Risale-i Nur’lar, “Yunanistan Kitap Fuarı”nda..

Elhamdülillah, 8-11 Mayıs arasında 11 cisi düzenlenen Uluslararası Selanik kitap fuarına ikinci defa Risale-i Nurları tanıtma fırsatımız oldu… Dört gün süren fuara birçok yerli ve yabancı yayın evleri katıldı. Yediden yetmişe halkın yoğun ilgi gösterdiği fuara sadece Kur’an, Risale-i Nuru ve tercümelerini sergilediğimiz standımıza da ilgi oldukça yoğundu.

Birkez daha, fuara katılmanın önemini yaşıyarak tecrübe etmiş olduk. Birkez daha, İman ve Kur’an hakikatlerinin Yunanistan gibi bir ülkede ne kadar az bilindiğini ve ne kadar yanlış bilindiğini gördük. Ve birkez daha, bizlerin bu hakikatlere muhtaç olanların ulaşmasına ne kadar çok gayret etmemiz gerektiğini gördük.

Bazı gençlerin bizlerin bu hakikatlerden bahsederken hayranlıkla dakikalarca dinlemeleri, bazı yaşlıların (emekli üniversite öğretim görevlilerin) bizlere saatlerce tarihin ve gerçeklerin ne kadar saptırıldığı anlatıp, aslında halkların birbirini daha çok tanımaları ve tanıtmaları gerektiğini bu yüzden de bizlerin orada bulunmamızın çok önemli olduğunu vurgulamaları, Yunan halkı tarafından çok tanınan ve sevilen bir din görevlisinin bir öceki fuarımızda ona hediye ettiğimiz yunanca risalelerini bu bölgedeki en önemli dini kütüphanelerinden birine hediye ettiğini ve oradaki islami bölüme yerleştirdiğini bildirmesi, bir bayanın gelip bizlere “Siz bana bir önceki fuarda Hastalar Risalesi (yunanca) diye bir kitap hediye etmiştiniz. Onu defalarca okudum ve çok istifade ettim ve birçok arkadaşlara okuttum. Size teşekkür etmeye geldim!” demesi… Bir başka bayanın ise “Bunlar ne kitabı?” sorusuna karşı bunların Kur’an tefsiri olduğunu söyleyince “Nihayet sonunda Kur’anı da okuyabilecez, onu da okumanın zamanı çoktan gelmişti zaten!” demesi, ve bunun gibi daha birçok öğrenci, memur, doktor, esnaf, öğretim görevlileri, din görevlileri, farklı ülkelerin konsolosluk ve kültür ataşeleri ile, güzel anların yaşanması bizlere bu fuarların önemini gözümüzün önüne serdi.

İnşaallah bizler de tüm ehli hakikatın duaları ile bir sonraki fuarlara şimdiden daha çok tercümeler ile hazırlanıp, bu hakikatlerin muhtaç olanlara ulaştırılması için Cenab-ı Erhamürrahim’inden yardımı, istikamet vermesi, ve muvaffak edip mahçup etmemesi için cümlenizin dualarını bekliyoruz.

Kaynak: www.NurNet.Org