Kalem tarafından yazılmış tüm yazılar

Şifa Kaynağımız “Kur’ân”

Kur’ân-ı Azîmü’ş-Şân’ın maddî ve mânevî hastalıklara şifâ olduğunu yüce Rabbimiz Kitab-ı Kerîminde beyan buyurmaktadır.

Kur’ân öncelikle Küfre, şirke, imansızlığa, zulme, adaletsizliğe, her türlü şüphe, evhâm ve vicdansızlığa karşı bir şifâ kaynağıdır… Kur’ân hidâyet rehberidir.

Kime şifâdır? Kimin için hidâyettir? Kur’ânın ifadesiyle mü’minler için…

Bu davete uyanlar bu şifayı soluyanlar, gerçek mânevî hazzı tatmakta ve gerçek mutluluğu yaşamaktalar… Çünkü Kur’ân kırk vecihle mu’cize olması sebebiyle ve hiçbir kitapta bulunmayan özellikleriyle beşeriyetin en büyük ve kapanmaz bu yaralarını tedavi etmiştir ve ediyor.

Onun kapısına baş vuranlar, Tabîb-i Ekberden en büyük ve müessir reçeteyi almaya hak kazanırlar.

İmân ve intisapla Mâlikini tanıyan ve mâbûdunu bulan, vahşetten, dehşetten, şiddetten, hiddetten kurtulur. Korkularını yener, evhâmını dağıtır, şüphelerden bertaraf olur.

Kur’ânın hangi âyeti hangi maksatla okunursa, o cihette fayda verir.

Bediüzzaman Hazretleri bu konuyu eserlerinde ifâde buyurmuştur. “Huz mâ şi’te Limâ şi’te “ ‘Yani istediğin her şey için Kur’ân’dan her ne istersen al’ ifade ettiği ma’na, o derece doğruluğuyla makbûl olmuş ki, ehl-i hakîkat mâbeyninde durûb-i emsâl sırasına geçmiştir. Âyât-ı Kur’âniyede öyle bir câmiiyyet var ki, her derde devâ, her hâcete gıdâ olabilir…”(Sözler, 25.söz, 5. Lem’a, 1.Işık)

Kur’ânın maddî ve mânevî hastalıklara şifâ olduğuna dâir yüce Rabbimizin âyetlerinden bir kaçına bakmamız yeterlidir.

يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءَتْكُمْ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَشِفَاءٌ لِمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنِينَ

Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdeki dertlere bir şifâ ve mü’minler için bir hidâyet ve rahmet olan Kur’ân geldi.“ Yûnus Sûresi, 10/ 57)

وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنِينَ ۙ وَلَا يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إِلَّا خَسَارًا

Biz Kur’ândan öyle âyetler indirmekteyiz ki; O, mü’minler için şifâ ve rahmettir; zâlimlerin ise yalnızca hüsrânını artırır.” (İsrâ Sûresi, 17/82)

Hz. İbrâhîm (as):

وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ

Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur.” (Şu’arâ, 26/80) derken şifâyı doğrudan Cenâb-ı Hak’tan istemektedir.

Kur’ân, psikolojik, sosyal, rûhî, ailevî, ferdî her türlü hastalıklara şifâdır. Ve bu tür hastalıkların tedavisinde Kur’ândan istifâde etmek gerekir.

Bu demek değildir ki, maddî hastalıklarımız için doktora baş vurmayalım, ameliyat olmayalım, tedbirlerimizi almayalım, sağlıklı yaşama kurallarına uymayalım, diyetlerimizi yapmayalım, meşrû dairede sportif faaliyetlerde bulunmayalım. Allah Resûlü (sav)’in “ Ey Allah’ın kulları tedâvî olunuz” emrine ittibâ etmeyelim. 

Bu tür fiilî dualarımızı yaparak şifayı Allah’tan istemek gerekir. Yoksa ne ilaç şifa verir, ne de doktor…

Hatta, gafletle Hakîkî Şifâya muktedir olanı unutup, sonuçları sebeplere verirsek, Allah muhâfaza şirke düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalırız. Mü’min; yediğinden, içtiğinden, yuttuğundan, kullandığından gafil olmamalı, Müsebbibü’l-Esbâbı dâima hatırda, gönülde ve dilde tutmalıdır.

Gerçek Şâfi, şifâ veren Allah’tır.

Hz. Eyyup (as) uzun zaman devam eden ağır hastalığına karşı Kur’ânda geçen (Enbiyâ Sûresi, 83) ve Bediüzzaman Hazretlerinin ikinci Lem’ada “mücerreb ve te’sirli” olarak nitelendirdiği o meşhur duasını okur, Rabbinden yardım ister, Cenab-ı Hak duasını kabul eder, Hz. Eyyub’a ayağını yere vurmasını emreder. O da ayağını yere vurur, anında yerden su fışkırır, bu sudan hem içer, hem de bütün vücudunu yıkayarak sağlığına kavuşur.

Kur’ân kulûbe kût ve gıda ve ukûle kuvvet ve gınâdır ve rûha ma’ ve ziyâ ve nüfûsa devâ ve şifâ olduğundan usandırmaz.” (Sözler, 25.Söz, 2.sûret, 4. Nokta)

Kur’ân mâdem bir rahmet kaynağıdır. Ona yapışan, her derdine bir devâ, her zulmete bir ışık, her ümitsizliğe karşı bir dayanak noktası bulabilir.

Özellikle sûrelerin başlarında bulunan ve harekesiz ve kesik kesik konan “Hurûf-i mukataa” üzerinde İslâm âlimleri ehemmiyetle durmuşlardır. Kur’ân-ı Kerîmde 29 sûrenin başında 14 değişik şekilde bulunmaktadır. Bu harfler ve sûreler şunlardır :

Elif, lâm, mîm: Bakara, Âl-i İmrân, Ankebût, Rûm, Lokman ve Secde sûresi

Elif, lâm, râ : Yûnus, Hûd, Yûsuf, İbrâhîm ve Hicr Sûresi

Elif, lâm, mîm, râ : Ra’d sûresi

Kâf, hâ, yâ, ayn, sâd: Meryem sûresi

Tâ, hâ: Tâhâ sûresi

Tâ, sîn, mîm: Şuarâ ve Kasas sûresi

Tâ, sîn: Neml Sûresi

Yâ, sîn: Yâsîn Sûresi

Sâd: sâd Sûresi

Hâ, mîm: Mü’min, Fussilet, Zuhruf, Dûhân, Câsiye ve Ahkâf Sûresi

Hâ, mîm, ayn, sîn, kâf: Şûrâ sûresi

Kâf: Kâf Sûresi

Nûn: Kalem Sûresi

Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, İşârâtü’l-İ’câz Tefsîrinde, Hurûf-i Mukattaât bölümünde şu tesbiti yapmaktadır : “ Sûrelerin başlarındaki hurûf-i mukattaa, İlâhî bir şifredir. Beşer fikri ona yetişemiyor. Anahtarı, ancak Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdadır.

Bilindiği, gibi Kuran’da, 29 sure 1 ya da 1’den fazla sembolik harfle başlar. “Mukattaa harfleri” olarak bilinen bu harfler, aynı zamanda başlangıç harfleri olarak da adlandırılırlar. Arapçadaki 29 harften 14 tanesi, mukattaa harflerini oluşturur.

Mukatta’at hakkında, Arap dilinin bütün kelime ve formlarını yansıttığı gerçeği ile birlikte düşünüldüğünde, İbn Hazm, Zemahşerî, Râzî, İbn Teymiyye, İbn Kesîr gibi âlimler şu kanaate ulaşmışlardır:

Mukatta’at, insan kavrayışının ötesindeki bir âlemde (Gayb) oluşturulmasına rağmen, harfler ile temsil edilen olağan insan konuşmasının sesleri aracılığıyla insanlara aktarılabilen, Kur’ân vahyinin taklit edilemez, olağanüstü, benzersiz tabiatını yansıtmayı amaçlamaktadır.

Bu harflerin anlamını Allah’tan başka kimse bilmez. Hz. Ebûbekir’in: “Allah’ın her Kitâbda bir sırrı vardır. Kur’ân’daki sırrı da sûrelerin başlarında bulunan harflerdir“, “Her Kitabın bir özü vardır. Kur’ân‘ın özü de bu hece harfleridir” dediği rivayet edilir. Kendisine bu harflerin anlamı sorulan Şa’bî de: “Bunlar Allah’ın sırrıdır. O sırrın ardına düşmeyin” demiştir.

Bu harfler, bir nevi bilimsel şifrelerdir.

Kur’an, Levh-i Mahfuz dediğimiz ilâhî ilim kompitürünün kod numaraları mahiyetindedir.

Sırlarla dolu olan bu harflerde Allah’ın izniyle hastalıklarımıza şifâ bulabiliriz. Bir evde veya herhangi bir mekânda okunduğu takdirde, şifâ niyetine olmasa bile Cenâb-ı Hak o şifrelerden şifâ halkeder.

Kur’ân’dan maddî/mânevî açıdan istifade hususunda da örnek ve rehber olan Peygamberimiz (sav) bu konuda da bizzat kendi uygulamalarıyla ümmetine ders veriyor.

Peygamberimiz bazı sûreleri özellikle kendi hastalığına karşı okuduğu gibi, aile fertlerinden birisi hasta olunca da okurdu.

Peygamberimizin muhtereme hanımı Hz. Aişe (r.anha) diyor ki:

Ailesinden birisi hastalandığı zaman Resûlullah (a.s.m.) Muâvizeteyni (Felak ve Nâs Sûrelerini) okuyarak onun üzerine üflerdi. Vefatı öncesinde yakalandığı hastalığında bu sureleri okuyup onun üzerine üflemeye ve kendi eliyle meshetmeye başladım. Çünkü onun elinin bereketi benim elimden daha fazlaydı.” (Müslim, Selam:50)

Bütün ehl-i îmânın hastalıklarına ve hastalarına Şafi-i Hakîkîden şifâlar niyaz ediyoruz.

İsmail Aksoy

www.NurNet.Org

Rızık, Bol Kazanç ve Bereket Duası

Allah(cc), ilmi isteyene zenginliği istediğine verir.

Kişi büyük teknesiyle yirmi çalışanıyla denize açılır boş elle dönebilir, başka bir kişi eline aldığı kazmayla bir fidan dikeyim dediği yeri kazarken bir küp altına rastlaması muhtemeldir.

Örneklerden de anlaşılacağı gibi çok çalışan zengin, az çalışan fakir olur diye bir şey yok. Allah dünyada kuluna bir şey vermek istiyorsa onu bir sebebe bağlamıştır.

Hazreti İbrahim (as) hanımı Hacer validemizi ve oğlu İsmail(as)’i Mekke çöllerine bıraktığında, Allah(cc) Hacer validemize kütüğü sallaması karşılığında hurma verdi, yine İsmail(as) yere vurması ile zem zemi verdi. İsteseydi hiç açlık, susuzluk hissi vermez, yahut onları bol bereketli bir yere bıraktırırdı.

Çiftçi önce sabanla toprağını sürerek Allah’ın rahmet kapısını çalacak, gerekli işlemleri yerine getirdikten sonra elini açıp Allah’dan isteyecek.

Cenab-ı Hak her yerde hazır ve nâzırdır. İnsanın yaptığı her duayı işitir ve cevap verir. Fakat insanı insandan daha çok düşündüğünden, derdini ve asıl ihtiyacını iyi bildiğinden; neyin hayrına, neyin zararına olacağını ezelî ilim ve hikmetiyle bildiğinden, insanın istediğinin aynısını verebildiği gibi, bazen daha iyisini verir, bazen de zararlı olacağından hiç vermez. Bunun için insanın, “Allah, benim her istediğimi vermiyor” demeye hakkı yoktur.

Müslüman rızkı hırs ile istemeyecek, rızkını hırs ile isteyenin rızkında darlık olur, sebeplere müracaat ettikten sonra tevekkül ile isteyip bekleyecek, böyle hareket ederse rızıkta bolluk meydana gelir.

Risale-i Nurlarda Bediüzzaman Hazretlerinin bu cümleleri çok manidardır.

Her milletten ziyade hırs ile dünyaya yapışan ve aşk ile hayat-ı dünyeviyeye bağlanan Yahudi Milleti pek çok zahmet ile kazandığı, kendine faidesi az, yalnız hazinedarlık ettiği gayr-ı meşru bir servet-i ribaî ile bütün milletlerden yedikleri sille-i zillet ü sefalet, katl ü ihanet gösteriyor ki: Hırs maden-i zillet ve hasarettir.

Hırs sebeb-i hasarettir ve vesile-i haybettir.

Eğer malı çok seversen, hırs ile değil, belki kanaat ile malı taleb et, tâ çok gelsin.

Şu hâdisatın sırrı şudur ki: Nasılki bir ekmeğin vücudu, tarla, harman, değirmen, fırına terettüb eder. Öyle de: Tertib-i eşyada bir teenni-i hikmet vardır. Hırs sebebiyle teenni ile hareket etmediği için, o tertibli eşyadaki manevî basamakları müraat etmez; ya atlar düşer veyahut bir basamağı noksan bırakır; maksada çıkamaz.

Peygamberimizin (asm) “Eğer siz Allah’a hakkıyla tevekkül ederseniz, kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırır.” Buyurmuştur.

Tevekkül hiçbir zaman çalışmayı, sebeplere teşebbüs etmeyi men etmez. Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de buyurmuştur:“Doğrusu, insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.”,

Nimeti vereni bilmek manevi bir şükürdür.

Her nimetin kıymeti bilinmeli.

İsraf etmemeli.

Namazları tadili erkan ile kılmalı.

Peygember efendimiz(sav)“Bir adamı namazın rüku ve secdesini hafifletir (tadili erkanı terk eder) görürseniz, onun çoluk çocuğuna acıyınız.”buyurmuştur.

Tesbihatı (33 sübhanellah, 33 elhamdülillah, 33 Allahü Ekber) okumayı asla terk etmemeli.

Zekatını vermeli.

Sabah vakti uyanık olmalı. Peygamber efendimiz(sav) “Sabah uykusu rızka manidir.”buyurmuştur.

Vakıa suresini okumaya devam etmek.

Peygamber efendimiz(sav) “Kim ki vakıa süresini her gece okursa ona ebediyen sefalet isabet etmez, kim ki bu sureyi her sabah okursa ona ebediyen fakirlik yaklaşmaz.”buyuruyor.

Müslüman, Kazancın da helal olmasına dikkat etmeli,akrabalarını ziyaret etmeli,evine misafir kabul etmeli, Allah’ın verdiğine rıza gösterip tevekkül ve kanaat etmeli.

Başta Peygamber(sav) ve din büyüklerimizin rızık ve bereket için okunmasını tavsiye ettiği ayet hadis ve dualardan bazıları şunlardır;

“Allâhümme ikfînî bi helâlike an harâmike, ve emnî bi fazlike ammen sivâke”

“Bismillâhi alâ nefsî ve mâlî ve dînî. Allâhümme raddınî bi kazâike, ve bârik lî fi mâ kuddira lî, hattâ lâ uhibbe ta’cîle mâ ahharte, ve te’hîra mâ accelte.”

“Allâhümme innî eûzü bi vechike’l-kerîm, ve is-mike’1-azîm, mine’l-küfri ve’1-fakri”

“Allâhümme raddmî bi kazâike ve bârik lî fi mâ kuddira lî hattâ lâ uhibbe ta’cîle mâ ahharte ve lâ te’hîra accelte”

“Verzükna ve ente hayrur razikin.”

“Allahümme’kfini bi-helalike an haramike veğnini bi-fadlike ammen sivake

“Allahü latifün bi ibadihi yerzüku men yeşaü ve hüvel kaviyul aziz.”

“İnnallahe hüver razzaku zul-kuvvetil metiyn.”

“Allahu ekberu kebira vel hamdüllillahi kesira ve sübhanallahi bükraten ve esila. Ya rezzakü rizkan kesira”

“Ma Şa Allah ve la havle ve la kuvvete ve la kudrete illa billahil aziym.”

“Hasbiyallahü la ilahe illa hu aleyhi tevekkeltü ve hüve rabbül arşil azim.”

“Bismillahirrahmanirrahim.

Allahümme Rabbi Cebraile ve İsrafile ve Mikaile ve Azraile ve İbrahime ve İsmaile ve İshaka ve Yakube vet Tevrate vez Zebure vel İncile vel Furkanel Azim.

Velahavle ve la kuvvete illa billahil azim.

La ilahe illa hüvel melikül haggul Mübin.

Ya Allah ya hayyu ya gayyum Muhammedin Resullullah sadikul va’dül emin.

İnnallahe hüverrezzakul zül kuvvetil metin.

Ya Allah, Yarabbi, Ya hayyu Ya gayyum Ya Zel Celali vel ikram.

Esselüke Allahümme Bismikel azimel azam en terzugni rızgen helalen tayyiben bi rahmetike ya Erhamerrahimin”

Akşam namazının ardından 11 defa “La ilahe illallahu vahdehu la şerike leh. Lehü’l mülkü ve Lehü’l hamdü yuhyi ve yümitü ve hüve Hayyun la yemutü biyedihi’l hayr ve hüve ala küllişey’in kadir.

Gün içinde 313 kez Ya Allah, Ya Fettah, Ya Rezzak, Ya Latif, Ya Vedud esmalarını okumak
Enterzukanî helâlen tayyiben

Alahümme in kâne rızkunâ fissemâi enzilhu

Ve in kâne fil ardi ezhirhu ve in kane ba’iden karribhu

Ve in kâne kâriben yessirhü

Ve in kâne kalîlen kessirhü

Ve in kâne kesîren ihfazhü bilbereketi

Bismillahirrahmanirrahim
Ve mey yetekıllâe yec’âl lehü mahrecen. Ve yerzükhü min haysü lâ yahtesib, ve mey yetevekkel alâllâhi fe hüve hasbüh, innallâhe bâligu emrih, kad cealallâhu li külli şey’in kadrâ. Ve mey yettekıllâhe yec’âl lehü min emrihi yüsra. Ve men kudira aleyhi rizkuhu felyünfik mimma âtahüllah, lâ yükellifüllahü nefsen illâ mâ âtâhâ, seyec-alüllahü ba’de usrıy yüsra.

Zariyat suresi celilesi okumak.

Hayırlı bol kazanç elde etmek için bu duaları okumaya devam edilmelidir.

Allah (cc) dualarınızı kabul etsin tesirini halk etsin hakkımızda ne faydalı ise onu versin ne zaralı ise uzak etsin Peygamberimiz(sav)’in istediği hayırları bizlerede versin korunmak istediği şerlerden bizleride muhafaza etsin.Amin

Derleyen:

Çetin KILIÇ

www.NurNet.Org

Kaynaklar;
Kuranı kerim meali
Risalei nur külliyatı
Sorularla islamiyet

Cuma Hutbesi “Güneşin Doğduğu En Hayırlı Gün Cuma”

İslam’ın şeâirinden olan Cuma namazını eda etmek üzere bu kutlu mabette bir araya gelen aziz kardeşlerim! Cumanız mübarek, gününüz hayırlı olsun!

Yine böyle bir Cuma günüydü. Peygamber Efendimiz (s.a.s), günlerce süren meşakkatli hicret yolculuğunda nihayet Medine’ye yaklaşmıştı. Medine’nin yakınında bulunan “Rânûnâ” denen yere ulaştığında öğle vakti girmişti. Rahmet Elçisi, coşkuyla kendisini karşılamaya gelen kalabalığa hutbe irad etti ve ilk Cuma namazını kıldırdı. Bu hutbede Peygamberimiz (s.a.s), ashabı nezdinde hepimize şöyle buyurdu: “Kendiniz gitmeden önce âhirete salih ameller gönderiniz. Allah’a yemin olsun ki, her biriniz dünyaya veda edeceksiniz. Sonra Allah, ‘Resûlüm sana dinimi tebliğ etmedi mi? Sana mal vermedim mi? İmkan bahşetmedim mi? Dünyadayken ahiretin için ne hazırladın?’ diye soracak… Öyleyse herkes gücü nispetinde kendini cehennem ateşinden korusun. Yarım bir hurmayı infakla ya da güzel bir sözle dahi olsa bunu yapsın.”1

Kardeşlerim!

Bugün Cuma. Bugün haftalık bayram günümüz. Bizler, her Cuma büyük bir sevinç yaşarız. Tarifi imkansız bir coşku ve heyecanın tadına varırız. Zira Cuma, haftalık dirilişimize, hayata yeniden tutunmamıza vesile olan müstesna bir gündür. Cuma, hayatın türlü hengâmesinde bunalan ruhlarımızın sükunete kavuştuğu gündür. Türlü zorluklar içinde bitap düşen gönüllerimizin durulup kendini bulduğu kıymetli bir zaman dilimidir.

Kıymetli Kardeşlerim!

Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de, “Ey iman edenler! Cuma günü ezan okunduğunda namaz için koşun ve alışverişle meşguliyeti bırakın. Bilesiniz ki bu, sizin için daha hayırlıdır.”2 buyurmuştur. Bu yönüyle Cuma, gündelik meşgalelerden, her türlü dünyevi kaygıdan sıyrılarak Yüce Allah’ın huzuruna duruşumuzun adıdır. Nasıl ki günde beş vakit namazımızda Rabbimize olan teslimiyet ve sadakatimizi gösteriyorsak Cuma namazında da bu kararlılığımızı perçinleriz. Her Cuma kulluk ahdimizi yenileriz.

Hafta boyunca yaptığımız ibadet ve iyiliklerimizi bu buluşmada Rabbimize adeta yeniden arz ederiz.

Aziz Kardeşlerim!

Bizim için bir muhasebe zamanıdır Cuma. Gidişatımızı yeniden gözden geçirme, bilerek ya da bilmeyerek yüklendiğimiz günahlardan arınma anıdır. Cuma, duaların geri çevrilmeyeceği bilinciyle Allah’a yakarışın, O’nun engin rahmeti ve merhametine sığınmanın tam da vaktidir.

Birlik ve beraberliğimizi, kardeşlik ve muhabbetimizi gür bir sedayla haykırdığımız gündür Cuma. Bizler, genciyle yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle Cuma namazında aynı inançla, aynı niyetle, aynı ideallerle camilerimizde toplanırız. Peygamber makamı bu minberlerden yankılanan hutbeleri can kulağıyla dinleriz. Sevincimizle hüznümüzle yeniden kaynaşırız. Hep birlikte Allah’a kul olmanın, kardeş olmanın, paylaşmanın, dayanışmanın hazzını iliklerimize kadar yaşarız.

Aziz Müminler!

Peygamberimiz (s.a.s)’in ifadesiyle güneşin doğduğu en hayırlı gündür Cuma.3 Bu yüzdendir ki Cuma, Yüce Dinimiz İslam’ın sembollerinden biridir. Cuma rahmettir. Cuma berekettir. Cuma huzurdur. Şu kadar var ki; inancımızda her bir saniyemiz, her bir günümüz değerlidir. Çünkü zamanı yaratan da, bizlere emanet olarak lütfeden de Yüce Rabbimizdir. Ve Allah katında zamana ne atfedildiğinden, günlerin nasıl isimlendirildiğinden daha önemlisi vaktin nasıl değerlendirildiğidir. Her bir nefesimizi Rabbimizin rızası doğrultusunda tüketip tüketmediğimizdir. Kısacık ömür sermayemizi ebedi bir kazanca dönüştürüp dönüştüremediğimizdir.

Kıymetli Kardeşlerim!

Son zamanlarda sıkça duyduğumuz “Kara Cuma” ifadesi, müminler olarak hepimizi rahatsız etti. Zira bizim inancımızda bütün günler Allah’ındır. Her günün sabahı, aydınlık bir geleceğe uyanıştır. Bir inancın sembolünü hedef alan ve mensuplarını yok sayan böylesi saygısız ifade ve yaklaşımların bizim geleneğimizde yeri yoktur. Bir dinin kutsalının çılgınca ve sınırsızca bir tüketim anlayışına alet edilmesi asla kabul edilemez bir durumdur.

Kardeşlerim!

Zihinlerde olumsuz bir algı oluşmasına sebep olacak bu tür gayretler karşısında müminler olarak bizlere düşen, dinimize ve değerlerimize sımsıkı sarılmaktır. Bugün insanlığa karşı en önemli görevimiz, Yüce Dinimiz İslam’ı, hidayet rehberimiz Kur’an’ı, Âlemlere Rahmet Peygamberimizi en iyi şekilde temsil etmektir, doğru tanıtmaktır. Unutmayalım ki biz bu uğurda gayret ettiğimiz müddetçe Allah’ın yardımı da bizimle beraber olacaktır.

1 İbn Hişâm, Sîret, III, 30.
2 Cum’a, 62/9.
3 Müslim, Cum’a, 18.

Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Cuma Hutbesi “Mevlid-i Nebi” (24.11.2017)

Salât ve Selâm Senin Üzerine Olsun Ey Allah’ın Resûlü! Salât ve Selâm Senin Üzerine Olsun Ey Allah’ın Habibi! Salât ve Selâm Senin Üzerine Olsun Ey Âlemlere Rahmet Nebi!

Kardeşlerim!

Önümüzdeki Çarşamba’yı Perşembe’ye bağlayan gece hep birlikte Mevlid-i Nebi’yi idrak edeceğiz. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Muhammed Mustafa (s.a.s) Efendimizin dünyayı teşriflerini bir kez daha coşkuyla kutlayacağız. Geceniz şimdiden mübarek olsun. Yüce Rabbimiz, Resûl-i Ekrem Efendimize duyduğumuz derin hürmet ve muhabbetimizi hiçbir zaman eksik etmesin. Bizleri onun yolundan, sünnet-i seniyyesinden bir an olsun ayırmasın.

Aziz Müminler!

Ümmeti olma bahtiyarlığına erdiğimiz Resûlullah Efendimiz, insanlığa sorumluluk ve görevlerini yeniden hatırlatan son peygamberdir. O bizlere; hayata ve ölüme, maziye ve istikbale dair mümince bir bakışı öğretmiştir. Teslimiyet ve sadakati, hak ve hakikati, insaf ve vicdanı, adalet ve fazileti, sabır ve hoşgörüyü bizzat yaşayarak göstermiştir.

Kardeşlerim!

Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in ümmeti olarak bizlere düşen ilk vazife, onu doğru tanıyıp doğru anlamaktır. Onu doğru tanıyıp doğru anlamak ise öncelikle yaratılışın gaye ve hikmetini, insanî ve ahlâkî değerleri, onun hayat anlayışını, şefkat ve merhamet yüklü bakışını anlamaktan geçer. Peygamberimizi doğru tanımak, hayat kitabımız Kur’an-ı Kerim’i daha iyi anlamaya vesile olacaktır. Zira Yüce Kitabımız, Peygamberimizle yaşanan bir hayata dönüşmüştür.

Kıymetli Kardeşlerim!

Yüce Rabbimiz, “Andolsun, Allah’ın Resülünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çokça zikreden kimseler için güzel örnekler vardır.”1 buyurmuştur. Peygamberimiz (s.a.s) de kendisinin rahmet ve tövbe peygamberi olduğunu belirtmiştir. 2

Bu âyet-i kerime ve hadis-i şerif bizlere göstermektedir ki; Peygamberimizi doğru anlamakla birlikte bizlere düşen asıl vazife, onun bizlere yaşayarak öğrettiği Kur’an-ı Kerim’i hayatımıza doğru yansıtmaktır. Peygamber Efendimizin örnekliğini, güzel ahlakını kendimize şiar edinmektir. Onun gibi örnek bir mümin, iyi bir insan olmak için gayret göstermektir. Onun gibi sadakatli bir eş, hayırlı bir evlat, şefkatli bir dede, merhametli bir baba olmaya çalışmaktır. Onun gibi emin bir komşu, candan bir kardeş, vefalı bir akraba olarak tanınmaktır.

Aziz Kardeşlerim!

Bugün insanlık, Peygamberimiz (s.a.s)’in güzel ahlakına, eşsiz örnekliğine her zamankinden daha fazla muhtaçtır. Zira insanlık, huzursuzluk girdabında, zulüm ve haksızlıkların karanlığında savrulmaktadır. Resûlullah Efendimizin idealleri, varlık ve insan tasavvuru tam olarak kavranamadığı için özellikle İslam coğrafyasında terör, şiddet, savaş ve vahşet kol gezmektedir. Peygamberimizin öldürmeyi değil yaşatmayı esas alan anlayışı bir kenara bırakıldığı için İslam diyarlarında her gün nice insan acımasızca katledilmektedir.

Kardeşlerim!

Bugün Peygamber Efendimiz (s.a.s)’e karşı yapılabilecek en büyük ihanet, onun mübarek adının bir takım karanlık düşüncelere alet edilmeye çalışılmasıdır. İnsanlığa takdim ettiği yüce değerler kullanılarak güç ve çıkar devşirilmesidir. Mümin gönüllerdeki tertemiz peygamber sevgisi ve muhabbetinin hayasızca istismar edilmesidir. Unutulmamalıdır ki; Peygamberimizin sünneti ve sireti, örnek hayatı, bizlere miras bıraktığı yüce değerler, müminler olarak hepimize emanettir. Rabbimiz, bizleri bu emanetlere sahip çıkan emin kullarından eylesin.

Aziz Müminler!

Bugün yavrularımızı kendilerine emanet ettiğimiz, nesillerimizin yetişmesinde büyük emekleri olan öğretmenlerimizin günüdür. Değerli öğretmenlerimizin gününü kutlarken aynı zamanda yarın da “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü” olduğunu hatırlatmak istiyorum. Bu günler vesilesiyle Peygamberimizin ilme, alime ve kadına verdiği değeri asla unutmamalıyız. Üzerimize düşen görev ve sorumluluklarımızı ihmal etmemeliyiz.

Hutbemi istiklal şairimizin Peygamberimize yönelik şu dizeleriyle bitirmek istiyorum:

Dünya neye sahipse, onun vergisidir hep,
Medyun ona cemiyeti, medyun ona ferdi,
Medyundur o masuma bütün bir beşeriyet,
Ya Rab! Bizi mahşerde bu ikrar ile haşret!

1 Ahzâb, 33/21.
2 Müslim, Fedâil, 126.

Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Cuma Günü Duası

Allah( cc), Cuma süresinde mealen şöyle buyuruyor;

Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında hemen namaza gidin ve alışverişi bırakın.

Peygamberimiz (sav) efendimiz de;

Güneşin doğduğu günlerin en faziletlisi,en üstünü cuma günüdür. Çünkü Âdem o günde yaratılmış, o günde cennete yerleştirilmiş ve o günde cennetten çıkarılmıştır.” buyurmuştur.

Cuma günü insanlar için büyük bir bayram günüdür.

Allah Cuma gününü Müslümanlara haftalık ibedet günü olarak nasip etmiştir.

Allah’ın cennette cuma gününe tekabül eden ve “yevmü’l-mezîd” denilen günde, kullarına kendisini ziyaret fırsatı vereceğini, bunun için onlara tecelli edeceğini bildirilmiş.

Peygamber efendimiz(sav) bir hadiste de bu günde yapılan duaların kabul edileceği bir anın bulunduğunu haber vermiştir.

Esmâ-i hüsnâ arasında ism-i a‘zamın, Ramazanın son on günü içinde Kadir Gecesinin gizli tutulması gibi, duanın kabul edilme saatinin de insanların bütün gün boyunca Allah’a yönelmeleri için gizli tutulduğu ifade edilir.

Bu günü önemsemeden üç cuma namazını terk eden kimsenin kalbinin mühürleneceği bildirilmiştir.

Cuma günü;

  • Boy abdesti almak.
  • Bıyıkları kısaltmak.
  • Tırnak kesmek.
  • Bedeni temizlikleri yapmak. 
  • Misvak veya fırça ile dişleri temizlemek.
  • Güzel elbise giymek.
  • Güzel koku sürünmek.
  • Camiye erkenden gitmek.
  • Kehf sûresini okumak.
  • Camileri temizlemek.
  • Kabir ziyaretinde bulunmak.
  • Sabah namazında Secde ve Dehr sûrelerini, cuma namazında ise Cum‘a ve Münâfikūn veya A‘lâ ve Gāşiye sûrelerini okumak.
  • Çokça dua ve zikir yapmak.
  • Hazrerti Peygamber (asm)’e salâtü selâm getirmek sünnettir.

Cuma günü sabah namazından önce, “Estagfirullahelazim ellezi la ilahe illa hüvel hayyel kayyume ve etubü ileyh” okunmalı.

Cuma günü kabirler ziyeret edilmeli.

Cuma gecesi Yasin süresi okumalı.

Cuma günü ve gecesi Duhan süresini okumalı.

Kendisine Cuma namazı farz olan her Müslümanın alışverişini bırakıp namaza gitmesi farzdır.

Özürsüz Cuma namazına gitmemek haramdır. 

Peygamber efendimiz (sav);

Allahü teâlâ, bugünden itibaren kıyamete kadar size Cuma namazını farz kıldı. Adil veya zalim bir imam zamanında küçümseyerek veya inkâr ederek Cuma namazını terk edenin iki yakası bir araya gelmesin! Böyle bir kimse tevbe etmezse, onun namazı, zekatı, haccı, orucu ve hiçbir ibadeti kabul olmaz.” buyurmuştur.

Cuma namazından sonra, yedi defa ihlas ve muavvizeteyn [yani iki Kul euzüyü] okuyan kimseyi, Allahü teâlâ, bir hafta, kazadan, beladan, kötü işlerden korur.

“Yalnız Cuma günü oruç tutmayın! Bir gün öncesi veya bir gün sonrası ile tutun”

“Cuma gecesi iki rekat namaz kılıp, her rekatta bir Fatiha, bir Âyet-el Kürsi, 15 İhlas okuyup selam verdikten sonra bana bin salevat okuyan, beni rüyada görür”

“Allahü teâlâ, Cuma günü ölen mümine kabirde azap etmez” buyuruyor

Cuma vakti saatinde okunacak dualar; 

Cuma günü ikindi namazı ile güneş batmasına kadar olan zaman diliminde dua edilmesi tavsiye ediliyor. 

”La ilahe illa ente ya hannanü ya mennanü ya bedias semavati vel erdi ya zel celali vel ikram”

Cuma namazından sonra okunacak dua;

“Allahümme yâ ganiyyü, yâ hamîdü, yâ mübdiü, yâ mu’îdü, yâ rahîmü, yâ vedûd. Eğninî bihalâlike an harâmike ve bifadlike ammen sivâke.” 

Abdullah bin Ömer buyurdu ki”Hâceti olan bir kimse çarşamba, Perşembe ve Cum’a günleri oruç tutsun. Cuma günü temizlenip namaza gitsin. Az veya çok sadaka versin. Namazdan sonra şu düâyı okursa Allahü teâlâ’nın izni ile duâsı kabûl olur.

Hazreti Ömer’in duası şöyle “’Allahümme innî es’elüke bismike bismillâhirrahmânirrahîm. Ellezî lâ ilâhe illâ hû. Âlimül ğaybi veşşehâdeti hüverrahmânürrahîm. Ve es’elüke bismike bismillâhirrahmânirrahîm.

Ellezî lâ ilâhe illâ hüvel hayyül kayyûm. Lâ te’huzühû sinetün ve lâ nevm. Ellezî meleet azametühüsse-mâvâti vel arde. Ve es’elüke bismike bismillâhirrahmânirrahîm. Ellezî lâ ilâhe illâ hüve ve anet lehül vücûhü ve haşe’at lehül ebsâru ve veciletil kulûbü min haşyetihi en tusalliye alâ Muhammedin ve en tu’tînî hâcetî.

Cuma günü okunacak dilek duası

Cuma günü akşam ezanına 45 dakika kala

“Ya Meliki Muktedir sin Allah’ım bana yardım et” ismini (100) defa tekrarlamalı.

Hasta olanlar Cumâ günü namazdan önce abdestli, elbisesi temiz ve kalbinden dünyâ düşüncelerini çıkarmış olarak iki yüz kerre “Yâ Allahü el-mahmûdü fî fiâlihi” demeli.

Ey seçkin kulun Muhammed”in Rabbi!

Ey Cennet ve Cehennemin Rabbi!

Ey peygamberlerin ve hayırlıların Rabbi!

Ey Sıddîklar ve iyilerin Rabbi!

Ey küçüklerin ve büyüklerin Rabbi!

Ey tohumların ve meyvelerin Rabbi!

Ey güllerin ve çiçeklerin Rabbi!

Ey nehirlerin ve ağaçların Rabbi!

Ey açıklananların ve gizlenenlerin Rabbi!

Ey gece ve gündüzün Rabbi olan Allah”ım!

Seni Arşının taşıyıcılarını, bütün meleklerini ve bütün yaratıklarını şahid tutarak ve bütün peygamberlerinin, bütün evliyalarının, bütün kevnî ve Kur”anî ayetlerinin, bütün masnuatının, kainatın zerrat ve mürekkebatının, bütün bu sayılan şehadetleri içine alan habibin Muhammed”in(sav) ve Senin Kur”an”ının şehadetiyle hepimiz şehadet ediyoruz ki:

Sen Vacib-ül Vücud, Vahid ve Ehad, Ferd ve Samed, Hakk ve Mübîn, Hayy ve Kayyum, Alîm ve Hakîm, Kadîr ve Mürîd, Semi”, Basir ve Mütekellim olan Allah’sın. En güzel isimler Senindir. Şehadet ederiz ki, Senden başka İlah yoktur,mülk yalnızca Senindir. Hamd de Sana mahsustur. Senden mağfiret diliyor ve Sana tevbe ediyoruz.

Hem şehadet ederiz ki, Hz. Muhammed(ASM) alemlere rahmet olarak gönderdiğin kulun, Peygamberin, Habibin ve Resulundür. Ona, Aline ve Ashabına sonsuza kadar salat ve selam eyle! Âmîn, âmîn, âmîn!

Allah kabul etsin,Cumanız mübarek olsun.

Çetin KILIÇ

www.NurNet.Org

kaynak:
kuranı kerim meali
risalei nur küll,yatı
sorularla islamiyet