Kategori arşivi: Günlük Paylaşımlar

Rüştü Tafral Ağabeyin Üstada Yazdığı Mektup

Rüştü Tafral Ağabeyin Üstada Yazdığı Mektup
Çok aziz müşfik Üstadım Hazretleri !
Evvelen: Şuhuru-u Selase;Leyle-i Kadir ve bayramlarınızı ruh-u canımla tebrik eder eşrat-ı makbuleye mazhar dualarınıza amin der Zülfikar-ı maneviyeyi kullanan ellerinizden hurmetle öperim.Arz ediyorum.
Kur’an-ı Hakim’in ayinedarlığında bulunup o envar-ı muazzamadan alem-i insaniyete aksettirdiğiniz nur ehl-i iman için muzmer hakaik-ı kevniyenin vuzuhan görülmesine ziya ve hakaik-ı gaybiyenin bakiyane müşahedesine dürbün;insanlık mertebelerinin a’la-yı iliyyin derecelerine sür’atle nurdan bir zat buyuruyor ve bid’alar zulumatı içinde ve istilası anında cadde-i Kur’aniyeyi gösteren ve güneş altında birer projektör olmuştur. Ve tadadla bitmez.
Tavsifinden bizzarure aciz kaldığımız meziyetleri havi külliyatından bizi ayıracak beşeri kuvvet yoktur.Allah ebediyyen siz Üstadımızdan razı olsun.
Evet, Üstadım Hazretleri! Nur külliyatı kainatın manasını;hilkatın gayesini ve marziyatı ilahiyeyi Kur’an hazinesinden öğretiyor.Bu külliyat canımız;cananımız;ona hizmet etmek en büyük gayemizdir.
Duanıza çok muhtaç ve müştak talebeniz
Rüşdü Tafral
Bütün udebaların tavsifinden aciz kalacakları Nur külliyatı hakkında söz söylemekten çekiniriz. Siz üstadım Hazretlerine dersimden bir nebze arz ederim.
Üstadın cevabı mektubu ;
Aziz kardeşimiz Rüşdü,
Güzel mektubunuzu hasta olan Üstadımıza okuduk.Size çok selam ve dua ediyor. Siz de Üstadımıza dua ediniz.Elhamdülillah, nurların futuhatı hertarafta fevkalededir.Hatta Mısır’da Hutbe-i Şamiye yirmibeşbin nüsha olarak basılmış.Şam radyosu da bayramın birinci günü yirmi dakika kadar Risale-i Nur’dan ve Üstadımızdan bahs etmiş.Bunları müjde olarak yazıyoruz.
Orada bulunan cümle kardeşlerimize pek çok selam ederiz.
Kardeşiniz
Tahiri, Zübeyr,Ceylan
Kaynak: Yozgatnur66
www.NurNet.Org

Berat gecesi vesilesiyle M. Said Özdemir’in Nur camiasına tebriknâmesi

Berat gecesi vesilesiyle M. Said Özdemir’in Nur camiasına tebriknâmesi 

Aziz, sıddık, fedakar, kahraman kardaşlarımız;
Evvela binler selam ile gelen Leyle-i Beratınızı ve gelecek Ramazan-ı Şerifinizi bütün ruh-u cânımızla tebrik ederiz.

Risale-i Nurlara kavuşmakla dünyanın en bahtiyar insanlarısınız, Risale-i Nurlar herkese nasib olmaz. Risale-i Nurlar kime verilmişse ona en büyük bir hayır en büyük mükafat verilmiştir. Risale-i Nur bu dalaletli ve sefahatli asırda Kur’ân-ı Azimüşşanın hârika mücizelerle dolu bir hazinesi, bir eczanesidir. “Bu asırdaki bütün manevi hastalıkların devası, ilacı Risale-i Nura konmuştur.” diye olan bu kelam Üstad tarafından söylenmiştir.
Risale-i Nurları okuyarak ve okutarak insanların dünyevi ve uhrevi saadetlerine vesile oluyoruz yinede Üstad Risale-i Nur hakkında şöyle demiştir.
Mâdem biz böyle sarsılmaz ve en yüksek ve en büyük ve en ehemmiyetli ve fiat takdir edilmez derecede kıymetdar ve bütün dünyası ve canı ve cânânı pahasına verilse yine ucuz düşen bir hakîkatın uğrunda ve yolunda çalışıyoruz; elbette bütün musîbetlere ve sıkıntılara ve düşmanlara kemâl-i metanetle mukabele etmemiz gerektir. (Denizli Lahikası)
Ve mâdem biz, hakkalyakîn derecesinde yakînî bir kat’i kanaatımız var ki, biz öyle bir hakîkata hayatımızı vakfetmişiz ki, Güneşten daha parlak ve Cennet gibi güzel ve saadet-i ebediye gibi şirindir. (Denizli Hayatı)

Risale-i Nurla meşgul olmanın, okumanın, okutmanın ve yazmanın faidelerini Üstad Hazretleri Emirdağ Lahikasında şöyle beyan etmiştir.

Beş türlü ibâdet
1— En mühim bir mücahede olan ehl-i dalâlete karşı ma’nen mücahede etmektir.
2— Üstadına neşr-i hakîkat cihetinde yardım sûretiyle hizmet etmektir.
3— Müslümanlara îman cihetinde hizmet etmektir.
4— Kalemle ilmi tahsil etmektir.
5— Ba’zan bir saati bir sene ibâdet hükmüne geçen, tefekkürî olan bir ibâdeti yapmaktır.

Beş türlü de dünyevî faidesi var
1— Rızıkta bereket.
2— Kalbde rahat ve sürur.
3— Maişette sühulet.
4— İşlerinde muvaffakıyet.
5— Talebelik faziletini almakla, bütün Risâle-i Nur talebelerinin has dualarına hissedar olmaktır.

KALEMLE NURLARA HİZMET VE SADAKATLE TALEBESİ OLMANIN İKİ MÜHİM NETİCESİ VARDIR:
1— Âyât-ı Kur’âniyenin işâretiyle, îmanla kabre girmektir.
2— Bütün şâkirdlerin ma’nevî kazançlarına, Nur dâiresindeki şirket-i ma’nevîye sırriyle, umum onların hasenatlarına hissedar olmaktır.
Hem bu talebesizlik zamanında, melâikelerin hürmetine mazhar olan talebe-i ulûm-u diniye sınıfına dahil olup âlem-i berzahta -talii varsa, tam muvaffak olmuşsa- Hâfız Ali ve “Meyve”de bahsi geçen meşhur talebe gibi; şüheda hayatına mazhar olmaktır.
Allah-u Teala’nın bu kadar ikram ve ihsanı karşısında Risale-i Nurları bütün dünya insanlarına duyurmak, okumak ve okutmak suretiyle insanların dünya ve ahiret saadetlerine vesile olmak bizim en büyük gayemiz, arzumuz ve emelimizdir.
İşte bu mübarek Berat gecesinde bize verilen ilahi nimetlere karşı bu mübarek geceyi ibadetle, zikirle, namazla, Kur’anla ihya etmek suretiyle hamd ve şükrümüzü ifa etmeliyiz.

Bu gecede iki berat bize ihsan edilecek inşallah.
Birincisi: Risale-i Nurları çok okumak ve okutmak suretiyle iman diploması olan cennete girme beraatını almak.
İkincisi: Takva ve haramlardan kaçmak suretiyle cehennemden kurtuluş beraatını almaktır.

Şuanda yaşadığımız bu pek azgın olan bu dinsizlik devri, Risâle-i Nurun umûmîyet kesbeden neşriyatiyle yıkılmış; ehl-i Îmanın ma’nevî ve maddî (bilhassa ma’nevî) hayatına tatbik edilen istibdat zincirleri parçalanmıştır. Risâle-i Nur, dinsizliğin belini kırmış ve temel taşlarını târumar etmiştir.
Risâle-i Nurdan tahkikî îman dersi alan ve gittikçe ziyâdeleşen Nur Talebelerinin îmanları inkişaf etmiş, îmanî bir şehamet ve İslâmî bir cesarete sâhib olmuşlardır. Nasılki, cesur bir kumandan yüzlerce askere lîsan-ı hâliyle cesaret verir ve nokta-i istinâd olursa; aynen öyle de Risâle-i Nur şahs-ı ma’nevîsinin mümessili olan Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri başda olarak, tahkikî îman dersleriyle îmanları kuvvetlenen yüz binlerce, şimdi milyonlarca Nur Talebeleri, ehl-i îmana bir nokta-i istinâd ve bir hüsn-ü misâl olmuşlardır. Nur Talebelerinin bu îman kuvvetleri ve dinsizliğe karşı kahramanca mücadeleleri, halkın üzerinde çok te’sir yapmış ve bir intibah (uyanıklık) husule getirmiştir. Böylelikle, milletin içindeki korku ve evhamları da Risâle-i Nurla izale etmişler, vatan ve millete umûmî bir cesaret, ümid ve ferahlık husule getirip müslümanları yeisden kurtarmışlardır.

Risâle-i Nuru gaye-i hayat edinen bir Nur Talebesi, yüz adam kuvvetinde olduğu ve yüz nâsih kadar îman ve İslâmiyete hizmet ettiği, ehl-i hakîkatça müsellem ve musaddakdır. Nur talebeleri; dinsizliğin şa’şaalı taarruzlarına, tantanalı yaygaralarına, zulümlerine, hapislerine; üstadları gibi, kıymet vermeden, korkmadan, lüzumunda canlarını, mallarını, evlâd ve iyâllerini dahi çekinmeden Risâle-i Nurla îman ve İslâmiyete hizmet uğrunda feda etmişlerdir. Nur Talebeleri, tek bir şeyi gaye edinmiştir: “Îmanlarını kurtarmak niyetiyle Risâle-i Nuru okumak ve Rızâ-yı İlâhî için îman ve İslâmiyete Risâle-i Nurla hizmet etmek.” Bu gayelerinde muvaffak olmak için, her şeylerini bu hizmete hizmetkâr yapmışlardır.
Evet; Nur Talebeleri, Ümmet-i Muhammediyeyi sahil-i selâmete çıkaran bir sefine-i Rabbânîyenin hademeleri olduklarına inanmışlardır. Hayatta en büyük gayeleri, Kur’ân ve îmana hizmet ederek, Ümmet-i Muhammedin refah ve saadet içinde yaşamasına vesîle olmakdır. (Barla Hayatı)

Son olarak Üstadımızı Emirdağı’ndaki ziyaretimizde vedalaşacağımız anda;
– Said, sana son vasiyetimi söylüyorum. Hizmeti düşünmeyiniz. Cenab-ı Hak kudretiyle, kuvvetiyle bu Hizmet-i Kur’âniyeyi bütün dünyaya yayacaktır. Hatta en muhaliflere dahi bilerek veya bilmeyerek yaptıracaktır.
– Sizin yegane düşüneceğiniz şey;
*Uhuvvet
*Muhabbet
*İttihad
*Tesanüd.

Size dua eden ve duanızı isteyen
aciz kardeşiniz M. Said Özdemir

 

* * *

Aziz, sıddık kardeşlerim, bu Medrese-i Yusufiye’de ders arkadaşlarım!Bu gelen gece olan Leyle-i Berat, bütün senede bir kudsî çekirdek hükmünde ve mukadderat-ı beşeriyenin proğramı nev’inden olması cihetiyle Leyle-i Kadr’in kudsiyetindedir. Herbir hasenenin Leyle-i Kadir’de otuzbin olduğu gibi, bu Leyle-i Berat’ta herbir amel-i sâlihin ve herbir harf-i Kur’anın sevabı yirmibine çıkar. Sair vakitte on ise, şuhur-u selâsede yüze ve bine çıkar. Ve bu kudsî leyali-i meşhurede onbinler, yirmibin veya otuzbinlere çıkar. Bu geceler, elli senelik bir ibadet hükmüne geçebilir. Onun için elden geldiği kadar Kur’anla ve istiğfar ve salavatla meşgul olmak büyük bir kârdır.
Said Nursî
* * *بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّهِ وَ بَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَائِمًا سَلَّمَكُمُ اللّهُ فِى الدَّارَيْنِ

Elli senelik bir manevî ibadet ömrünü ehl-i imana kazandırabilen Leyle-i Beratınızı ruh u canımızla tebrik ederiz. Herbiriniz, şirket-i maneviye sırrıyla ve tesanüd-ü manevî feyziyle kırk bin lisanla tesbih eden bazı melekler gibi; herbir hâlis, muhlis Nur şakirdlerini kırkbin dil ile istiğfar ve ibadet etmiş gibi rahmet-i İlahiyeden kanaat-ı tâmme ile ümid ediyoruz.

Kaynak: Nur.gen.tr
www.NurNet.Org

Mübarek Berat Gecesi Tebriği

Pek Aziz ve Muhterem kardeşim! Cenabu Hakka hadsız şükür olsun ki bizleri Kendisine âbd Habibine ümmet, Kur’ana talebe eyledi ve bu hal üzere verdıği emanetini alıncaya kadar bizleri muhafaza eylesin Amin.

Biz âcizu fakirleri Âlemlere Rahmet olarak gönderilen bir Peygambere ümmet eyledıği için ne kadar şükretsek azdır. Çünkü O Zat a.s.m. olmasaydı 1300.000 çeşit mahlukatın tepesine çıkamazdık. Bu dünyaya gelmenin ana gayesini öğrenemezdik, ağlayanlardan olup gülemezdik. Hiçlik derelerinde yuvarlanma inancı içerisinde yuvarlanıp gidecektik. Önümüzde bizlere vaad olunan sonsuz mutlulukları görüp kalp pasımızı silemezdik. Onun vasıtasıyla Kur’anın ahkamını öğrenip, nefis şeytan ve iki ayaklı şeytanların şerrinden kurtulma ümidini elde edemezdik. Yani O zat a.s.m. olmasa idi Eflak olmayacaktı, insanın önü bukadar nimetle dolmayacaktı, dünyamız olmayacaktı insane olmayacaktı.

Delil mi istersin işte:“ Levlake levlake lema halektül eflak” ( Sen a.s.m. olmasa idin Eflaki yaratmazdım) Hadisi kudsisi te’yid ediyor. İşte bulunduğumuz Mübarek Üçaylardaki mübarek Regaib gecesini geçirdik, İnşaallah ellerimiz boş dönmemiştir. Ondan sonraki Mübarek Gecelerden olan Mirac Gecesi idi, İnşaallah O mübarek gecede de ellerimiz boş dönmemiştir.

Allah Mirac Gecesinde O Zat’ı mümareki Ümmetinin isteklerini yerine getirmek için, dertlerini dinlemek için ve kullarına gaybi alemlerden haber verdirip, Nelerden razı olup nelerden olmadığını bildirmek için Cenabu Hak Mî’rac gibi uruci Subhaniyesine O Zati a.s.mı.da’vet edip Saâdeti ebediyeyi kazanma yollarıni yine O Mübarek Zatla a.s.m. bizlere talim eylemiş, Ve Hadisi şerifte: „Recep Allahın Ayı, Şaban Benim ayım, Ramazan ayıda Ümmetimin ayıdır müjdesini vermesi, Bu mümarek üç aylar ve içerisinde bulunan mübarek geceler biz günahkarlara büyük hazineler teşkil etmektedir.

İşte Bulunduğumuz bu Mübarek Geceye Berat Gecesi namı verilmektedir. Beratın manası mahkemede suçsuz kurtulma manasını taşır Allah cümle Ümmeti Muhammedi Afvına mazhar eyleyip bu mübarek geceye nail olduğumuzun sevinci içerisınde olup, sizlerinde bu mübarek gecenızi tebrik ve tes’îd ederken bütün Alemi İslama vesile’i rahmet olmasıni temenni ve niyaz ederim, zalımların pençesi altinda inim inim inleyen din kardeşlerimize dahi bu mübarek gece vesile’i necat olmaları için O Kudreti Sonsuz olan Allahımıza el açıp yalvaralım bu mübarek gece hürmetine ve Aleyhissalatu vesselam hürmetine dualarımız Kabul olur İnşaâllah. Çünki hem rahmet hemde “Güzel ahlaki tamamlamak için gönderilen”

Berat Gecesi Namazı –I

Şaban ayının on beşinci gecesi kılınacak olan namaz ; yüz rekattır. Bu namazın her rekatında, Fatihadan sonra on kere ihlas süresi okunur. Yüz rekat kılan kişi bin defa ihlas süresini okumuş olur.
Bu namaza hayır namazı da denmiştir. Geçmiş büyükler bu namazı toplu halde cemaatle de kılmışlardır. Bu namazın çok fazileti olduğu gibi, hesaplanamayacak kadarda çok sevabı vardır.

Hasan-ı Basri Rahmetullahı Aleyh’den gelen rivayete göre:
“Otuz sahabeden dinledim, bu namaz için şöyle dediler: “Her kim bu namazı, berat gecesi kılar ise. Allah-u Teala’nın yetmiş rahmet nazarı ona ulaşır. Her nazarda, kendisinin yetmiş ihtiyacı yerine gelir. Bunların en küçüğü, Allah-u Teala’nın mağfiretidir.

Berat Gecesi Namazı -II
Berat gecesi kılınan namazlardan biride iki rekat olarak kılınır.
Birinci rekatta Fatiha okunduktan sonra kısa bir sure okunarak rükuya gidilir. Rükudan doğrulur ve secdeye gidilir. Secdede uzun sure kalınır, bu konuda belli bir tahdit yoktur, ne kadar dayanabilirsen.
Ikinci rekatta da aynı şekilde Fatihadan sonra kısa bir sure okunur. Ilk rekatta olduğu gibi secdeye gidildiğinde yine uzun sure secdede kalınır. Gücünüzün yettiği kadar. Secdeden kalkılır tahiyatta okunacaklar okunur ve selam verilir. Selam ile birlikte eller dua için alemlerin Rabbine kalkar…
Bu namaz hakkında Hz. Aişe Radıyallahu Anhum’a validemiz, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir.
-“Ya Aişe, bu gecenin nasıl bir gece olduğunu bilir misin? Bende
-“En iyisini, Allah ve Resulü bilir.” Dedim. Şöyle buyurdu:
-“Bu gece şaban ayının yarısıdır. Dünya işleri ve kulların işleri bu gece Yüce Hakka arz edilir. Bu gece cehennemden azat edilenlerin sayısı; kelb kabilesinin koyunları sayısı kadardır. Bu gece bana izin verir misin”?
-“Olur” dedim. Kalkıp namaza durdu. Ayakta durması hafif oldu. Fatiha suresini okudu; sonra da küçük bir sure okudu. Gecenin yarısına kadar secdede kaldı. Daha sonra ikinci rekata kaktı. Ayakta iken, birinci rekatta okuduğu kadar bir şey okudu. Sonra yine secdeye vardı. Bu secdede dahi, tan yeri ağarıncaya kadar kaldı. Secdede o kadar kaldı ki, bunun için Yüce Allah ruhunu aldı sandım. Bana gelmesi uzayınca, kendisine yaklaştım. Hatta ayaklarına elimi sürdüm. Hareket ettiğini görünce rahatladım. Secdesinde şöyle dediğini işittim:
“Azabından affına sığınırım. Dargınlığından rızana sığınırım. Senden sana sığınırım. Şanın yücedir. Sen kendi zatını övdüğün gibi, seni övemem…”
Sonra kendisine sordum: “Ya resulullah, bu gece secdende bir şeyler okuduğunu duydum. Bunları daha önce okuduğunu hiç duymamıştım. Böyle demem üzerine, bana sordu: “Sen onları öğrenebildin mi”? Bu sorusuna karşılık: “Evet” deyince, şöyle buyurdu:
“Onları hem sen öğren, hem de başkalarına öğret.”

Sizi Allah için seven size dua edip sizden dua bekleyen kardeşiniz

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org

Sadık Nur Talebesinin Külliyattaki Yeri

“Hakiki olmayan bazı bîçare dostlarımı o suretle çektiler, manen onları tehlikeye attılar.”       Mektubat Sh: 412

«Ben, kendimi seyyid bilemiyorum. Bu zamanda nesiller bilinmiyor. Halbuki âhir zamanın o büyük Şahsı, Al-i Beyt’ten olacaktır. Gerçi mânen ben Hazret-i Ali’nin (R.A.) bir veled-i mânevîsi hükmünde ondan hakikat dersini aldım ve Al-i Muhammed Aleyhisselâm bir mânâda hakiki Nur Şakirdleri’ne şâmil olmasından, ben de Al-i Beyt’ten sayılabilirim. Emirdağ 1.Sh:26

(Bu meseleyi Prof.Ahmet Akgündüz Kardeşimiz geçen sene halletti.)

Risale-i Nur, tahkikî iman dersleri verir. Şakirdlerini her türlü fenalıktan alıkoyar. Kalblere doğruluk aşılar. Onu hakkıyla anlayan, artık fenalık yapamaz. Onun içindir ki, bugün memleketin her tarafındaki Risale-i Nur talebeleri, asayişin manevî muhafızı hükmündedirler. Şimdiye kadar hiçbir hakiki Nur Talebesinde asayişe münafi bir hareket görülmemiş, âdeta Nur talebeleri zabıtanın manevî yardımcısı olmuşlardır. Risale-i Nur talebelerinin rıza-i İlahîden başka, a’mal-i uhreviyeye müteveccih olmaktan gayrı düşünceleri yoktur. Şu halde Risale-i Nur’a garazkâr tertibler hazırlayanlar, perde arkasındaki malûm din düşmanlarından başka kimse değildir. İşarat-ül icaz sh: 228

“Hayat-ı içtimaiye-i insaniyenin hususan millet-i İslâmiyenin üss-ül esası: Akrabalar içinde samimane muhabbet ve kabile ve taifeler içinde alâkadarane irtibat ve İslâmiyet milliyetiyle mü’min kardeşlerine karşı, manevî, muavenetkârane bir uhuvvet ve kendi cinsi ve milletine karşı fedakârane bir alâka ve hayat-ı ebediyesini kurtaran Kur’an hakikatlarına ve nâşirlerine sarsılmaz bir rabıta ve iltizam ve bağlılık gibi hayat-ı içtimaiyeyi esasıyla temin eden bu rabıtaları inkâr etmekle ve Şimaldeki dehşetli anarşistlik tohumunu saçan ve nesil ve milliyeti mahveden ve herkesin çocuklarını kendine alıp karabet ve milliyeti izale eden ve medeniyet-i beşeriyeyi ve hayat-ı içtimaiyeyi bütün bütün bozmağa yol açan kızıl tehlikeyi kabul etmekle ancak Nur şakirdlerine medar-ı mes’uliyet cemiyet namını verebilir. Onun için hakiki Nur şakirdleri çekinmeyerek Kur’an hakikatlerine karşı kudsî alâkalarını ve uhrevî kardeşlerine karşı sarsılmaz irtibatlarını izhar ediyorlar. O uhuvvet sebebiyle gelen her bir cezayı memnuniyetle kabul ettiklerinden, mahkeme-i âdilenizde hakikat-ı hali olduğu gibi itiraf ediyorlar. Hile ile, dalkavukluk ile ve yalanlarla kendilerini müdafaaya tenezzül etmiyorlar. Şualar Sh:393

“Birinci Hassa: Bana mensub her şeye malları gibi tesahub ediyorlar. Bir Söz yazılsa, kendileri yazmış ve te’lif etmiş gibi zevk alıyorlar, Allah’a şükrediyorlar. Adeta cesedleri muhtelif, ruhları bir hükmünde hakiki manevî vereselerdir.”   Barla L. Sh: 21

“Hulusi Bey benim yegâne manevî evlâdım ve medar-ı tesellim ve hakiki vârisim ve bir deha-yı nuranî sahibi olacağı muhtemel olan biraderzâdem Abdurrahman’ın vefatından sonra, Hulusi aynen yerine geçip o merhumdan beklediğim hizmeti, onun gibi îfaya başlamasıyla…”                                         Barla L. Sh:22

(Şu fıkra, hakiki ve birinci bir kardeşimiz olan Hakkı Efendi’nindir)       Barla 46

“Sıddık, fedakâr, hakiki âhiret kardeşiniz ve hizmet-i Kur’aniyede kuvvetli arkadaşınız ve tarik-ı Hakta ve ebed yolunda enîs yoldaşınız. BarlaL.Sh:238

“Kardeşim Hulusi Bey’in vazifesini; biri de, evlâd-ı maneviyem ve biraderzâdem ve bir dehâ-i nuranî sahibi olmak pek muhtemel olan Abdurrahman’ın vazifesi de size ilâve edildi.O benim hakiki bir vârisim idi. Yazdıklarımı ve malımı kendi malı telâkki ederdi, öyle de sahib oluyordu. Sen de bundan sonra yazı ve sözleri, senin hocanın yazısı diye tutma; kendi malın ve senin sözlerindir bil, öyle sahib ol.”   Barla L. Sh:249

“Çünki o dersler, ulûm-u imaniyeden olduğu için, bir insan yalnız kendi nefsine dinlettirse yeter. Bahusus siz daima bir-iki hakiki kardeşi de bulursunuz.” Barla L. Sh:260

“Çünki Risale-i Nur ve hakiki şakirdleri, elli sene sonra gelen nesl-i âtîye gayet büyük bir hizmet ve onları büyük bir vartadan ve millet ve vatanı büyük bir tehlikeden kurtarmağa çalışıyorlar.”   Emirdağ 1 Sh:21

“Risale-i Nur’un hakiki ve hakikatlı bir şakirdi bulunan ve

Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın kâtibi, bu defa yazdığı mektubda, haddimden bin derece ziyade hüsn-ü zannına istinaden, bir hakikat soruyor.” Emirdağ 1 Sh:70

“Risale-i Nur’un imanî hakikatlarına gösterdiği hüccetler, hiç bir cihette vesveselere meydan vermediği gibi, kanaat vermek cihetinde kerametlere, keşfiyatlara hiç ihtiyaç bırakmıyor.Onun verdiği iman-ı tahkikî, keşfiyat, zevkler ve kerametlerin çok fevkinde olmasından, hakiki şakirdleri öyle keramet gibi şeyleri aramıyorlar.” Emirdağ

“Aziz, sıddık kardeşlerim ve hakiki vârislerim!”                 Emirdağ 1 Sh: 95

“Sâniyen: ikinci gün, çok ziyade merak ve alâka peyda ettiğim dâr-ül fünun gençlerinin, üniversite talebelerinin namına, Şimdiden dokuz tane hakiki Nurcu ve küçük Salahaddin’ler ve Abdurrahman’lar nev’inde dâr-ül fünunun tenvirine ciddi çalıştıklarını bildiren bir mektub aldım.”   Emirdağ 1 Sh: 192

“Al-i Beyt’in muhabbeti, Risale-i Nur’da ve mesleğimizde bir esastır. Ve Vehhabîlik damarı, hiçbir cihette Nur’un hakiki Şakirdlerinde olmamak lâzım geliyor.” Emirdağ 1 Sh: 204

“Eğer vefattan sonra bu hakiki ve hakikatlı vârislerin eline bu malım geçse, dünya malı gibi bir derece taksim olur; derecesine göre herbirisi maldan bir kısmına hakiki mâlik olur,

umumuna mâlik olamaz.”   Emirdağ L. Sh:216

“Risale-i Nur’un hakiki ve sâdık şakirdlerinin mabeynlerindeki düstur-u esasiye olan iştirak-i a’mal-i uhreviye kanunuyla ve samimi ve hâlis tesanüd sırrıyla herbir hâlis, hakiki şakird bir dil ile değil, belki kardeşleri adedince diller ile ibadet edip istiğfar ederek bin taraftan hücum eden günahlara, binler dil ile mukabele eder “ Kastamonu L. Sh: 96

“Bazı melaikenin kırkbin dil ile zikrettikleri gibi; hâlis, hakiki, müttaki bir şakird dahi, kırkbin kardeşinin dilleriyle ibadet eder, necata müstehak ve inşâallah ehl-i saadet olur. Kastamonu: 96

“Sâniyen: Bundan evvel müjdeli hatırada, «Herbir halis ve hakiki müttakî şakird, kardeşleri adedince diller ile ibadet edip istiğfar eder» fıkrasına, yine bir ihtar ile bu gelen cümle ilâve edilsin. Cümle de budur: «Risale-i Nur dairesine, sadakat ve hizmet ve takva ve içtinab-ı kebair derecesiyle, o ulvî ve küllî ubudiyete sahib olur. Elbette bu büyük kazancı kaçırmamak için takvada, ihlasta, sadakatta çalışmak gerektir.»     Kastamonu L. Sh: 97

“Isparta’nın Hâfız Ali’si (Kâtib Osman) elhak ikinci bir Hüsrev olduğuna, benim de kanaatım geldi. Cenab-ı Hak onu ve Mehmed Zühdü gibi çok fedakârları ve Risale-i Nur’un hakiki sahiblerini Isparta’ya ihsan eylesin, âmîn.   Kastamonu L. Sh: 100

“Dehşetli esbab altında Risale-i Nur’un şimdiye kadar fütuhatı ve zındıkların ve dalâletlerin savletlerini kırması ve yüzbinler bîçarelerin imanlarını kurtarması ve her biri yüze ve bine mukabil yüzer ve binler hakiki mü’min talebeleri yetiştirmesi, Muhbir-i Sâdık’ın ihbarını aynen tasdik etmiş ve vukuat ile isbat etmiş ve inşâallah daha edecek.” Kastamonu L. Sh: 107

“Bunun tabiri, aynı günün aynı tecrübe saatinde, Kur’an’ın Hizb-ül Ekber’i -ümid edilmediği bir vakitte, malûm Asiye Hanım’ın hanesinde etrafı tezyin edilen Hizb-ül Ekber’i -yüz senelik bir güzel kab içinde, o kabın üstünde sırma ile padişahların mühim fermanlarında turra-i şahane işlenmiş olduğunu gördük. Üstadımız dedi ki: Ferman geldi diye Kur’an çıktı. Şimdi de, Kur’an’ın Hizb-ül Ekber’i geldi. Üstünde ferman turrası bulunduğundan, Risale-i Nur’un hey’etine beşaretli ve medar-ı feyz ü terakki bir Ferman-ı Rabbanî hükmüne geçeceğini rahmet-i İlâhiyeden bekliyoruz. Bu tabirden sonra ikinci günü, sizin çok kıymetdar hediyeniz,   hakiki     tabirini güneş gibi meydana çıkardı. Risale-i Nur talebelerinden ve daimî hizmetçilerinden Emin ve Küçük Hüsrev olan Feyzi” Kastamonu L. Sh:116

“Hem iştirak-i a’mal-i uhreviye düsturuyla, herbir şakirdine, her bir günde binler halis lisanlar ile edilen makbul duaları ve binler ehl-i salâhatin işledikleri a’mal-i salihanın misil sevablarını kazandırıp, her bir hakiki, sâdık ve sebatkâr şakirdini amelce binler adam hükmüne getirdiğini; kerametkârane ve takdirkârane İmam-ı Ali’nin (Radıyallahü

Anhü) üç ihbarı ve keramet-i gaybiye-i Gavs-ı Azam’daki (K.S.)

tahsinkârane ve teşvikkârane beşareti ve Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın kuvvetli işaretiyle, o halis şakirdler ehl-i saadet ve ashab-ı Cennet olacaklarına müjdesi pek kat’î isbat ederler. Elbette böyle bir kazanç, öyle bir fiat ister.   Kastamonu L. Sh: 122

“Gayet dikkatle ve şeytancasına, şakirdlerin hakiki kuvvetleri olan tesanüdünüzü bozmağa çalışıyorlar.”   Kastamonu L. Sh:152

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Cuma Duası – Cumanız Mübarek Olsun

Hz.Ali(RA)’ın Duası:

Allah’ım! Sadece tertemiz bir kalple Allah’ın huzuruna çıkan hariç mal ve evlatların -insana- hiçbir yararı olmadığı günde senden aman diliyorum.

Zalimin -hasretle- ellerini ısıracağı ve “keşke ben Resulullah’a -itaat- yolunu tutsaydım” diyeceği günde senden aman diliyorum. Günahkârların yüzlerinden tanınacağı, saçları ve ayaklarından tutulacağı günde senden aman diliyorum. Babanın oğul yerine ve evladın da baba yerine cezalandırılmayacağı günde senden aman diliyorum.

Ve doğrusu Allah’ın vaadi haktır. Zalimlere mazeretlerinin bir fayda sağlamayacağı, onların Allah’ın rahmetinden uzak ve kötü bir menzilde olacağı günde senden aman diliyorum. Hiç kimsenin kimse üzerinde güç sahibi olamayacağı ve yetkinin yalnız Allah’a has olacağı günde senden aman diliyorum.

İnsanın kardeşinden, annesinden, babasından, karısından ve evlatlarından kaçacağı ve herkesi meşgul edecek bir işle uğraşacağı günde senden aman diliyorum. “Suçlu o günün azabından -kurtulmak için- eşini ve kardeşini, kendisini barındıran, içinde yetiştiği tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini vermek ister. Hayır -hiçbir zaman bu imkanı bulamayacak-! O -cehennem ateşi-, alevlenen bir ateştir. Deriler kavurur, soyar.” Bu günde senden aman diliyorum.

Mevlam, ey mevlam! Sen mevlasın ben ise bir kulum; kula mevladan başka kim merhamet eder? Mevlam, ey mevlam! Sen -varlığımın- sahibisin, ben ise sahip olunan; sahip olunana sahip olandan başka kim merhamet eder? Mevlam, ey mevlam! Sen azizsin, ben ise zelil; zelile azizsen başka kim merhamet eder? Mevlam, ey mevlam! Sen yaratansın, ben ise yaratılan; yaratılana yaratandan başka kim merhamet eder? Mevlam, ey mevlam! Sen yücesin, ben ise hakir, hakire yüce olandan başka kim merhamet eder? Mevlam, ey mevlam! Sen güçlüsün, ben ise zayıf; zayıfa güçlüden başka kim merhamet eder? Mevlam, ey mevlam! Sen zenginsin, ben ise yoksul; yoksula zenginden başka kim merhamet eder? Mevlam, ey mevlam! Sen bağışta bulunansın, ben ise sail; saile bağıştan bulunandan başka kim merhamet eder? Mevlam, ey mevlam! Sen dirisin, ben ise ölü; ölüye diriden başka kim merhamet eder? Mevlam, ey mevlam! Sen bâkisin, ben ise fâni; faniye bakiden başka kim merhamet eder? Mevlam, ey mevlam! Sen ebedisin, ben ise geçici; geçiciye ebediden başka kim merhamet eder? Mevlam, ey mevlam! Sen rızıklandıransın, ben ise rızıklanan; rızıklanana rızıklandırandan başka kim merhamet eder? Mevlam, ey mevlam! Sen cömertsin, ben ise cimri; cimriye cömertten başka kim merhamet eder? Mevlam, ey mevlam! Sen afiyet verensin, ben ise -derde- tutulan, derde tutulana afiyet verenden başka kim merhamet eder? Mevlam, ey mevlam! Sen büyüksün, ben ise küçük; küçüğe büyükten başka kim merhamet eder? Mevlam, ey mevlam! Sen hidayet edensin, ben ise sapan; sapana hidayet edenden başka kim merhamet eder? Mevlam, ey mevlam! Sen rahmansın, ben ise merhamet edilecek olan; merhamet edilecek olana rahmandan başka kim merhamet eder? Mevlam, ey mevlam! Sen güç sahibisin, ben ise imtihan edilen; imtihan edilene güç sahibinden başka kim merhamet eder? Mevlam, ey mevlam! Sen kılavuzsun, ben ise yolunu şaşırmış; yolunu şaşırmışa kılavuzdan başka kim merhamet eder? Mevlam, ey mevlam! Sen bağışlayansın, ben ise günahkâr; günahkâra bağışlayandan başka kim merhamet eder? Mevlam, ey mevlam! Sen galipsin, ben ise mağlup; mağlubu galipten başka kim merhamet eder? Mevlam, ey mevlam! Sen eğitensin, ben ise eğitilen; eğitilene eğitenden başka kim merhamet eder? Mevlam, ey mevlam! Sen yücesin, ben ise alçak ve düşük; düşük birisine yüce olandan başka kim merhamet eder? Mevlam, ey mevlam! Rahmetinin hakkı için bana merhamet eyle.

Bağışının, lütfünün ve fazlının saygınlığı için benden razı ol. Ey bağış, ihsan, fazl ve nimet sahibi! Rahmetinin hakkı için -duamı kabul buyur-, ey merhametlilerin en merhametlisi! Amin.

Nurnet.org