Kategori arşivi: Günlük Paylaşımlar

Cuma Duası – Cumanız Mübarek Olsun

Tazarru ve Niyaz

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

اَلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَىاَلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ

İlâhî!

Günahlar beni dilsiz etti, isyanımın çokluğu sebebiyle rüsva oldum. Büyük gafletim sebebiyle sesim kısıldı. İşte ben, seyyidim ve senedim Şeyh Abdülkâdir Geylânî’nin dilinden, onun makbul, kapıdaki vazifeliye âşinâ nidasıyla, Senin rahmet kapını çalıyor ve mağfi¬ret kapında sesleniyorum:

Ey rahmeti her şeyi kuşatan, ey her şeyin melekûtu elinde olan, kendisine hiçbir şeyin zarar ve yarar vermediği, hiçbir şeyin kendisine galebe çalamadığı, kendisinden kaçıp kurtulamadığı, hiçbir şeyin kendisine ağır gelmediği ve hiçbir şeyin yardımına muhtaç olma-yan, hiçbir şeyin kendisini başka bir işten alıkoyamadığı, hiçbir şeye benzemeyen ve hiçbir şeyin kendisini âciz bırakamadığı Zat!

Beni tamamen bağışla, öyle ki beni hiçbir şeyden hesaba çekme!

Ey her şeyi perçeminden tutan, herşeyin anahtarlarını elinde bulunduran!

Ey her şeyden önce var olan Evvel, her şeyden sonra bakî kalan Âhir, her şeyin üzerinde Zahir, her şeyin ardındaki Bâtın, herşey üstünde Kahir!

Beni tamamen bağışla, Sen herşeye kadirsin.

Ey herşeyi bilen Alîm, herşeyi kuşatan Muhît, herşeyi gören Basîr, herşeyi müşahede eden Şehîd, herşeyi görüp gözeten Rakîb, herşeye incelikleriyle vâkıf Latîf, herşeyden hakkıyla haberdar Habîr!

Bütün günah ve hatalarımdan dolayı beni bağışla, öyle ki beni hiçbir şeyden hesaba çekme! Sen herşeye kadirsin.

Allahım! gafletten ve kötü arzularımdan Senin Celâlinin izzetine ve İzzetinin celâline, saltanatının kudretine ve kudretinin saltanatına sığınıyorum.

Ey kurtuluş isteyenlerin sığınağı! Beni şeytanî arzulardan kurtar, beşerî pisliklerden temizle, Peygamberin Muhammed’i (s.a.v.) sıddîkiyet muhabbetiyle bana sevdirmek suretiyle beni gaflet pasın¬dan ve cehalet vehimlerinden ârî eyle. Öyle ki benlik yok olsun, herşey Allah’ın minnet denizinde Allah’ın nimetine gark oimuş, Al¬lah’tan alıkoyan her meşguliyete karşı Allah’ın kılıcıyla muzaffer, Allah’ın inayetiyle mahzûz, Allah’ın himayesinde mahfuz olarak Allah için, Allah ile Allah’a, Allah’tan olsun.

Ey nurların Nuru, ey sırların Alimi, ey gecenin ve gündüzün müdebbiri, ey Melik, ey Azîz, ey Kahhâr, ey Rahîm, ey Vedûd, ey Gaf¬far, ey gaybları hakkıyla bilen, kalpleri ve gözleri halden hale koyan, ey ayıpları örten, ey günahları affeden, Günahlarımı affet; sebepler kendisi için daralmış, kapılar yüzüne kapanmış, hak ehlinin yolunda yürümesi zorlaşmış, bir kazanç elde edemeden günlerini ve nefsini gaflet meydanlarında harcamış olan şu kuluna merhamet et!

Ey dua edildiğinde icabet eden, ey hesabı hızlı gören! Ey Kerîm, ey Vehhâb! Hastalığı büyük, şifası zor, çaresi zayıf, imtihanı kuvvetli, Senden başka penâhı ve ümidi kalmamış olan şu kuluna merhamet et!

İlâhî!

Sana arz ediyorum derdimi, hüznümü ve şikayetimi. İlâhî! hüccetim hacetim, azığım ise ihtiyacım ve çaresizliğimdir.

İlâhî!

Senin cömertlik denizlerinden bir damla beni kandırır, Senin af nehirlerinden bir zerre bana yeter.

Yâ Vedûd yâ Vedûd yâ Vedûd!

Ey Yüce Arş’ın sahibi, ey Mübdi’ ve Muîd, ey her dilediğini yapan Fa’âlun limâ yürîd!

Arşının rükünlerini kaplayan Vechinin nuru hürmetine, bütün mahlûkâtına hükmeden kudretin hürmetine, herşeyi kaplayan rah¬metin hürmetine istiyorum . Senden başka ilâh yok, ey Muğîs, bi¬ze imdad et! Ömrüm boyunca işlediğim bütün günahlarımı ve dili¬min hatalarını rahmetinle bağışla ey Erhamu’r-Râhimîn…

Allahım! Efendimiz Muhammed’e öyle bir salât ve selam eyle ki, onunla bizi her türlü tehlikelerden ve âfetlerden koru; bütün hacet¬lerimizi gider, her türlü kötülükten bizi temizle, bütün günahlardan ve hatalardan dolayı bizi bağışla.

Yâ Allah, ey duaları kabul eden! Müddet-i hayatımda ve ölümümden sonra, her an bu dilediklerimi kat kat fazlasıyla ihsan et. Milyon kere salât ü selâm, bunun kat kat fazlası Efendimiz Muhammed’e, O’nun âline eshabına, ensâr ve etbâ’ına olsun. Bu salavatın her birini, benim müddet-i ömrümdeki günahkar nefeslerim adedince çoğalt. Bu salavatın her birisi hürmetine beni affet rahmetinle ey merhamet edenlerin en merhametlisi! Amin!..
Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.

( Bediüzzaman Said Nursi Hz.(RA)’ın Arapça Orijinal Duanın Tercümesidir )

Nurnet.org

SUİZAN

Suizan etmekte ne kadar da korkusuz davranıyoruz değil mi? Ahirette yaptığımız her kötülüğün hesabını vereceğimizi bildiğimiz halde, suizan etmekte nasıl oluyor da bu kadar fütursuz olabiliyoruz?
Ben, insanda zannın şöyle geliştiğini düşünüyorum: Kişi gördüğünü, duyduğunu, kendi kalp, ruh ve karakter tezgâhından geçirip aklına gönderir, aklı kabul ederse buna inanır ve zannetmeye başlar. İnandığı şey kötü ise suizan, iyi ise hüsnüzan olur. Şu ayrıntıya da dikkat çekmek istiyorum ki kişi duyduğunu yada gördüğünü, kalp, ruh ve karakter kalitesine göre işler, yapılabilir olarak gördüğünü aklına gönderir. Yani kötü kalpli, kirli ruhlu, zayıf karakterli olan, suizan eder; iyi kalpli, temiz ruhlu, güçlü karakterli biri de hüsnüzan eder.
Suizannını kişi içinde bırakmaz, açığa vurursa; yani başka kişilerle paylaşırsa iftira günahına, en iyi ihtimalle gıybet günahına girmiş olur. Her iki ihtimalde de kul hakkına girmiş olur. Günahını ikiye katlamış olur.
Edebiyat hocamın yaklaşık olarak on yıl önce suizan ile ilgili anlattığı bir hikâyeyi içine kendi üslubumu ve fikriyatımı katarak anlatmak istiyorum. Şöyle ki:
Bahar aylarında, sıcak bir günde, hikmet ehli, hakperest bir Kadı ve yardımcısı Kâtibi ile geniş kırlar ve türlü türlü çiçeklerin bulunduğu bir yere, tefekkür ve tenezzüh için gitmişler. Çiçekler arasında gezip, Allah’ın yarattığı sanat eserlerine bakıp “ne güzel yaratılmışlar, sübhanallah, berekellah” diye diye gezerken yanlarından koyunlu kuzulu bir sürü geçmiş. Sürünün yaşlı çobanı da arkadan gelmiş. Çoban, kadıyı görünce tanımış, selamlaşmışlar ve sürü ve çoban bir tarafa; Kadı ve Kâtibi bir tarafa gitmişler.
Çoban, koyun ve kuzuları ile beraber ilerlerken bir an gözü uzakta duran iki kişiye ilişmiş. Biraz dikkat edince yerde bir kadın ve bir adamın olduğunu görmüş. Namüsait bir durum, deyip atlamış atına, koşmuş tek nefeste Kadıya. Mevzuyu açmış, anlatmış olanları heyecan, hayret ve korkuyla. Kadıyı da yanına alarak gitmişler o iki kişinin olduğu yere. Çobanın anlattığı iki kişi uzakta belirmeye başlayınca parmağını uzatıp işaret ederek eklemiş çoban “görüyorsunuz dimi kadı efendi rezilliği?!”
Kadı dur hele, iyice yaklaşıp bir anlayalım demiş ve yanlarına biraz daha yaklaşmışlar ki birde ne görsünler.
Yerde yatan bir kadın üstünde de bir adam.
Tam yanlarına gelince yerde yatanın yaşlı, bayılmış bir kadın olduğunu üzerin de duran adamında genç bir çocuk olduğunu fark etmişler ve kötü bir durum olmadığını anlamışlar.
Genç çocuk, Kadı, Kâtip ve Çobanı görünce “Sizi, bize Allah gönderdi, annem sıcaktan bayıldı, başına güneş geçmesin, gölge olsun diye duruyordum öylece, çaresizce; çok dua ettim biri gelsin diye, çok şükür sizler geldiniz.” demiş ve yaşlı kadın böylece kurtulmuş.
Velhasılıkelam, “Bazen her şey göründüğü gibi değildir.”
Rabbim bizleri suizan etmekten, suizan edilmekten ve suizan etmekten korkmayan insanlardan muhafaza etsin!
Selam ve dua ile..
Halil İbrahim DEDE
11/06/2015 – Çorlu

Halil İbrahim DEDE – Facebook

NurNet.Org

Ramazan ve Oruç

Aziz ve muhterem Müslümanlar!
Rahman ve Rahim olan Rabbimize sayısız hamd ü senalar olsun ki, biz âciz, zayıf ve fakir kullarını evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennemden kurtuluş ayı olan mübarek şehr-i Ramazan’a kavuşturdu.

Mü’min ve Müslüman olarak Allah emrettiği için oruç tutuyoruz. Oruç tutmanın hem dünya, hem âhiretimiz için pekçok faydası ve hikmeti vardır. Orucun nefsin terbiyesine bakan hikmetlerinden bâzılarını sizlere arzetmek istiyorum. Şöyle ki:

Nefis insanı daima kötü şeylere sevkeder. Kötülükleri yapmak ister. Kendini hür ve serbest telâkki eder. Hatta mevhum bir Rububiyet ve keyfe mâyeşâ (istediği gibi) hareketi fıtrî olarak arzu eder. Bu dünyada Allah’ın nimetleriyle terbiye olunduğunu düşünmek istemiyor. Helâl ve haramı seçmeden hayvan gibi yutmak, sınırsız hürriyet içinde yaşamak ister. Böyle bir nefs-i emmâre herkeste bulunur.

İşte bu nefsi oruçla terbiye etmek lâzımdır. Ramazan-ı Şerifte en zenginden en fakire kadar herkesin nefsi anlar ki: Kendisi mâlik değil, memlûktur. Mal ve mülk Allah’ındır. İnsan Allah’ın eseri, O’nun mülkü, kulu ve köiesidir. Hür değil, istediği gibi hareket edemez. Emrolunmazsa en âdî ve en rahat şeyi de yapamaz. Elini suya uzatamaz. İnsanın nefsi oruç tutarken anlar ki, hakikî vazifesi şükürdür. Hak’tan gelen emirleri dinlemek ve itaat etmektir.

Muhterem kardeşlerimi Sevgili Peygamberimiz (sav) hadîs-i şerifte bizi îkaz ediyor: “Senin en zararlı düşmanın nefsindir.

Evet, herkes nefsini ıslâha ve terbiyeye muhtaçtır. Nefis Kur’ân terbiyesi ve oruç gibi ibadetlerle ıslâh ve irşad edilmezse, kendi keyfine bırakılırsa, insanın dünya ve âhiret hayatını harap eder.

Nefis ateş gibidir. Islâh edilirse faydalı olur, hizmet eder. Serbest bırakılırsa en zararlı düşman olur.

Ramazan’da oruç tutan bir insanın nefsi anlar ki: Zayıftır, âcizdir, fakirdir, zevale mâruz, belâ ve musibetlere hedeftir, çabuk bozulur ve dağılır et ve kemikten ibarettir. Ayaksız bir yılana, gözsüz bir akrebe mağluptur, başıboş değildir, vazifeli bir memurdur.

Oruç, namaz, zekât, hac gibi çok mühim vazifeleri vardır. Açlık vasıtasıyla midesini düşünür, ihtiyacını anlar, zayıf vücudunun ne kadar çürük olduğunu hatırlar, ne derece Allah’ın merhamet ve şefkatine muhtaç olduğunu idrâk eder.

Nefis Fir’avun’luğunu bırakır, benlik ve gururdan vazgeçer, kemal-i acz ve fakr ile Allah’ın dergâhına sığınma ihtiyacı hisseder. Manevî bir şükürle rahmet kapısını çalmaya hazırlanır.

Ramazan’da tuttuğumuz orucun nefis üzerinde çok müsbet faydaları olur. İnsan öyle bir nefse sahiptir ki, elinde kusur ve günahtan, ayıp ve noksandan başka birşey yoktur. Nefsin mahiyetinde hadsiz acizlik, nihayetsiz fakirlik, gayet derecede kusur vardır. Nefis bunları görmek istemez! Daima kendini beğendirmeye ve sevdirmeye çalışır. Kusurları üzerine almaz! Avukat gibi kendini müdafaa eder. İşte bu azgın ve serkeş nefsimize haddini bildirecek bir silah, oruçtur.

Oruç tutan nefis, perhize alışır, riyazete çalışır, emir dinlemeyi öğrenir, helâl yemek ve içmeyi terkettiğinden haramı bırakır, akıl ve şeriattan gelen emirleri dinleme kabiliyeti gelişir. Manevî hayatını tehlikeden kurtarmış olur.

Oruç Fahr-i Kâinat (sav) Efendimiz’in haber verdiği gibi koruyucu bir kalkandır. Dünyada günahlardan, âhirette cehennem azabından koruyan bir kalkan… Ne mutlu oruç tutan Müslümanlara!

Aziz kardeşlerim! Ramazan-ı Şerifteki oruç, nefse kulluğunu bildirir, onun mevhum Rububiyetini kırar. Şöyle ki:

Nefis Rabbi’ni tanımak istemiyor. Fir’avun gibi Rububiyet dâva ediyor. Ne kadar azap çektirilse o damar onda kalır. Fakat açlıkla nefsin o damarı kırılır.

İşte Ramazan-ı Şerifteki oruç doğrudan doğruya nefsin Fir’avun’luk cephesine darbe vurur, kırar. Aczini, zaafını, fakrını gösterir, abd olduğunu bildirir.

Hadisin rivayetlerinde vardır ki:
Cenab-ı Hak nefse demiş: “Ben neyim, sen nesin?

Nefis demiş: “Ben benim, sen sensin!”

Azap vermiş, cehenneme atmış, yine sormuş. Yine demiş: “Ene ene, ente ente!

Hangi nevi azabı vermiş, enaniyetten vazgeçmemiş. Sonra açlıkla azap vermiş, yâni aç bırakmış, yine sormuş: “Men ene ve mâ ente?

Nefis demiş: “Ente Rabbirrahîm ve ene abdüke’l-âciz!”

Yâni: “Sen benim Rabb-i Rahîm’imsin, ben senin âciz bir kulunum!

Bu hadîs-i şeriften anlaşılıyor ki:
Orucun farz olmasının mühim bir sebebi ve hikmeti, nefsin terbiye ve ıslâh edilmesidir. Nefsini ıslâh etmeyen, başkasını ıslâh edemez! Geliniz işe nefsimizden başlayalım, vesselam…
Sorularlaİslamiyet.com

Haşir Risalesi eksenli kitap öğrencilere dağıtıldı

Anadolu Lisesi’nin 12. sınıfında okuyan öğrencilere yaklaşık 100 adet okuma kitabı dağıttıklarını belirten Sason-Der Yönetim Kurulu üyesi Metin Özmen, “Öğrencilerimizin geçtiğimiz yıl öldükten sonra diriliş ve haşre dair şüpheli soruları vardı.Biz de dernek olarak bu alandaki sorularının cevapsız kalmaması ve akıllarında şüphelerin oluşmaması için yardımcı olmaya çalıştık. Yazar Gülşen Gazel’in de destekleriyle Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin Haşir Risalesi baz alınarak hazırlanan İhsan Özdemir’in yazdığı “Haşir Bahsine Mütevazi Bir Bakış” konulu kitabı hediye ettik. Desteklerinden dolayı yazar Gülşen Gazel’e teşekkür ediyoruz” dedi.Kitapları Özmen ile beraber öğrencilere dağıtan okul müdür yardımcısı Vehbi Demir, kitap yardımlarından dolayı dernek yöneticilerine teşekkür etti.

Kaynak: Haşir Risalesi eksenli kitap öğrencilere dağıtıldı

Af ve Mağfiret Harmanı Ramazan Ayı

Ramazan-ı Şerif Müslümanlar için bir hasat ayıdır.Bu ayda çok az bir ibadet karşılığında çok büyük sevaplar vardır.

Allahü teâlâ bir ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır: “… Ancak sabredenlere mükâfatları hesapsız ödenecektir.” (Zümer; 10)

Bazı İslam alimleri, bu ayette geçen, sevapları kendilerine hesapsız olarak verilen kişileri “Ramazan ayında oruç tutanlardır.” diye tefsir etmişlerdir. Allah-u Zülcelâl, açlığa ve susuzluğa sabır gösteren kimselere, sevaplarını hesapsız olarak veriyor.

Allahü teâlâ, bu ayet-i kerime ile sabırlı olan kullarına, sevaplarını hesapsız olarak vereceğini beyan ediyor.Yani bu ayet bu sıcak günlerde özellikle susuzluk çeken bir mümine ahirette büyük bir mükafat vaad ediyor.

Bediüzzaman Hazretleri de bu mübarek ay için şöyle buyurur: “Ramazan-ı Şerifte her bir harfin on değil, bin; ve Âyetü’l-Kürsî gibi ayetlerin her bir harfi binler; ve Ramazan-ı şerifin cumalarında daha ziyadedir. Ve Leyle-i Kadirde otuz bin hasene sayılır. Evet, her bir harfi otuz bin bâkî meyveler veren Kur’ân-ı Hakîm, öyle bir nuranî şecere-i tûbâ hükmüne geçiyor ki, milyonlarla o bâkî meyveleri Ramazan-ı Şerifte mü’minlere kazandırır.” mükafat olduğunu müjdeliyor.

Her amelin bir sevabı, her sevabın da bir hesabı vardır. Bazı ameller vardır ki her bir tanesi on sevaptır, bazıları yetmiş sevap, bazıları da yedi yüz sevaba kadar gider. Bazı ameller de vardır ki o amellere, Allah istediği kadar sevap verebilir. Orucun sevabı ise Allah-u Zülcelâl’ın karşılığını hesapsız olarak verdiklerindendir. Bu hüküm, hadis-i şeriflerde bildirilmektedir.

Hadis-i şerifte:  “Ramazan geldiğinde Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar da bağlanır. Allah’ü teâlânın, gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiç kimsenin hayaline bile gelmeyen nimet dolu sofrası, ancak oruçlular içindir.” Buyrulmuş.

İbni Ömer radıyallahu anhudan rivayetle, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü oruç ve Kur’an, kul için şefaat edeceklerdir. Oruç şöyle diyecektir: ‘Ey Rabbim! Ben, onu gündüzleri şehevi arzulardan almıştım.’ Kur’an da şöyle diyecektir: ‘Ben de onu, geceleri uykudan, dinlenmekten almıştım.’ Onların böyle demeleri üzerine, her ikisinin de şefaatleri makbul olur.” (Ahmed bin Hanbel, Taberani, İbn-i Ebi’d Dünya, Hâkim)

Başka bir hadiste de Ebu Hureyre radıyallahu anhudan rivayet edilen bir hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor: “Kim, inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhari, Müslim)

Hadislerde aktarıldığı gibi bu ay, bizim için çok büyük bir fırsattır. Allah-u Zülcelâl, bir sene boyunca işlenmiş günahları, Ramazan Ayı’nın ibadetiyle affediyor.Böyle güzel bir müjde var.

Onun için fırsat elimizdeyken, bu ayı iyi değerlendirmemiz ve kendimizi Allah-u Zülcelal’in affına müstahak etmemiz lazımdır.
Ramazan ayı içerisinde, Kur’an-ı Kerim’de bin aydan daha hayırlı olduğu haber verilen Kadir Gecesi bulunmaktadır. Bin aydan daha kıymetli ve faziletli olan Kadir Gecesi’ni çok iyi bir şekilde değerlendirmeliyiz. Kadir Gecesi Af ev mağfiret için bir fırsat gecesidir.Bu mübarek gecede bu fırsatı en iyi bir şekilde değerlendirmeliyiz.

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Leyle-i Kadir’i bilhassa Ramazan’ın son on gününde aramamızı bizlere tavsiye etmiştir. Alimlerin çoğu, Kadir Gecesi’nin Ramazan’ın yirmi yedinci gecesi olduğunu söylemişlerdir. Ulamanın çoğunluğu, yirmi yedinci gecesi olabilir, dediği için hepimiz o geceyi Kadir Gecesi olarak biliyoruz. Fakat başka geceler de olabilir. Onun için diğer gecelerde de kendimizi yapılması gereken ibadetlerden mahrum etmemeliyiz.

Bu gece, bin aydan daha hayırlı olduğu için çok iyi değerlendirmek lazımdır. Bu gecede “Allahümme inneke afüvvûn tühibbül’afve fa’fu anni”  = “Ey Allah ‘ım. Sen çok affedicisin ve affı çok seversin, beni affet.” diyerek dua etmeli ve Allah-u Zülcelâl den af ve mağfiret dilemeliyiz .

Evet mübarek Ramazan ayını ve bu ayda olan bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesini hakkıyla değerlendirmeliyiz.Ve bu mübarek günlerin bizim için cehennemden kurtuluş ve Cenneti kazanmak için bir vesile yapalım inşallah…