Kategori arşivi: Kişisel Gelişim

ümmet Şuuru

İnsan üzerine nice tarif yapılmış nice terimler ıstılahta da dolaştığı herkesin malumudur. İnsanlık olduğu müddetçe de devam edecektir.

Hadiseler vukua geldiğinde insan da kendi alemine göre renk vermektedir. İnsanın alem rengi hadiselerin tahakkukuyla zahir olmaktadır. Bir nevi insanın hamiyeti de mizacı da. .

Ortadoğu şu anda sanki Avrupanın ortaçağı gibi kan revan içinde. Bu topraklara asırlarca ümmetçilik anlayışıyla ve hoşgörü içerisinde hükmetmiş bir medeniyet banisi Osmanlı’nın olduğu herkesçe bilinmektedir. Osmanlıyı asırlarca hükümran eden bu anlayıştı. Dönem dönem bazı anlayışlar baş gösterse de bu fikir daima hükümferma olmuştur.

Son dönem osmanlıda diğer fikirlerin etkin ve etkili olduğu zamanlarda imparatorluktan kopuşlar başlamıştır. Neticede bugünkü topraklarımız elimizde kalmıştır. Osmanlı gittiği yere esenlik ve huzur götürerek bunun garantörü olmuştur. Ama şimdinin avrupası gittiği yere kan ve göz yaşı götürmüştür. Ümmetçilik fikrinin içerisine milliyetçilik girmesiyle bir cirmi teşkil edenler kenara çekilmiş ve yeni yeni devletçikler kurulmuştur.

Bu hadiseyi sosyolojik olarak incelemek gerekmektedir. Ümmet çatısı altında Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Arap, Acem. . ve bu çatıda hoşgörüyle yer edinen sair milletler huzur içerisinde 6 asır boyunca var oldu. Bu birlikteliğin parçalanması en fazla islam karşıtı anlayışa sahip olanların işine yaramıştır. Bir şey iyi midir kötü müdür bunu anlamak ancak onun neticelerine göre belli olur.

Tek çatı altında olan milletleri birbirine düşürmek için de çeşitli entrikalar çevirdiği tarihçe sabittir. Bu şekilde Arabı Aceme, Acemi Türke düşman ettiler.

Son zamanlarda Türkiye hem sınır güvenliğini muhafaza etmek hem de ümmet şuuruyla dindaşlarına yardım için operasyonlar yapmaktadır. Bu operasyonlara bazı mahfiller kınama, tenkid yayınlayarak Türkiye’yi eleştirmiştir. Bunun içinde ümmet içinde kanayan yara olan, Filistin içerisinde yer edinmiş olan israil sempatizanı Mahmut Abbas da kınamaya dahil olmuştur. Hatta Arap Birliği de. .

Biz müsbet kesimleri üzen bu hadisede Milliyetçilik/Irkçılık penceresinden bakan ve yorum yapan ve basiretli bir duruş gösteremeyen yöneticilerin ümmet şuuruyla hareket edemediğini görüyoruz. Nitekim o kadar ki kendi içlerinde bile milliyetçilikle yola çıktıkları halde ittihad edememişlerdir. Tabiki şu bir realitedir ki, ülkelerinin yöneticileriyle aynı görüşte olmayan halkı da aynı sebeple taşlamamak gerektir. Çünkü alem-i islamda Mazlumların Hamisi olarak Türkiye bilinmektedir. Halk da bu sebeple Türkiye sempatizanıdır.

Türkiye bu hadisede ümmetçilik şuuruyla hareket eden devletler Türkiye’ye desteklerini açıklarken, müsbet manada milliyetçilikle hareket eden bazı Türki devletler de desteklerini açıklamıştır. Adeta müslüman olmaktan utanan bazıları, bir yerlere yaranmak için kınamada bulunduğu da aleni bir durumdur.

Türkiye intikamla değil, lütuf ve ıslah ile hareket etmektedir. Avrupa kaselislerine aldırmadan ve onların halklarına rağmen bu tutumlarını yanlış olduğunu söyleyerek ümmet şuuruyla hareket etmektedir.

Netice itibariyle şunu görüyoruz ki, milliyetçilik ve uzantıları yerine umum insanları kucaklayan ümmet bilinciyle hareket etmek daha kapsayıcı bir harekettir.

Selam Hüda’ya tabi olanlara olsun

Muhammed Numan ÖZEL

Ümit Kanserleri

ümit Kanserleri
Her insan, hedeflerini ümit ile yoğurur. Tahayyül ve tasavvuru ile projeler. Taakkul ve tasdik ile detaylandırır. İz’an ve iltizamla son haline yaklaştırır. İtikad ile son halini verir.  Ümidi olmayanın hedefi de olmaz.
“Evet, bazı insanlar zerrede boğulurlar. Bazısında da dünya boğulur. Bazılar da, kendilerine verilen anahtarlardan birisiyle kesretin en geniş bir âlemini açar, fakat içinde boğulur.”[1]

Demek ki zerrede boğulan insanlar ümitlerini kaybettikleri için boğuluyor. Ama ümidini kaybetmeyenlere dünya boğuluyor. Tek başına hamiyetle, gayretle işler yaparak adeta kapasitesinin üzerinde işlere –Adetullaha göre- imza atıyor. Tabi iş burada bitmiyor. İşlere imza attıktan sonra Allah’ın meşietini unutup, görmeyip bu işleri temelluk eden kimseler de gene ümidi eneye inkılab edip yeise düçar oluyorlar.

“İnsanlara bir nimet, bir bolluk tattırdığımızda onunla sevinip şımarırlar. Şayet kendi yaptıkları sebebiyle başlarına bir fenalık gelirse, hemen ümitsizliğe düşerler.” [2]

İnsan maddi veya manevi kaybettiği bir şeyi elde edebilir tekrar yeter ki buna dair olan ümidini kaybetmesin. Eğer ümidini de kaybetmişse “Badi harabil Basra” atı alan üsküdarı geçmiş demektir.

Bu ümit meselesi o kadar mühim ki, insan ümidini yitirince güzel rüyalardan bile mahrum kalıyor. Ya kabuslar görüyor ya da hiç göremiyor. Yani insanın dimağını bloke eden, şuurunu felç eden şey yeis oluyor. Sonra kelamı yeis, olmayan halyali idealleri hayali yeis halinde ayaklı yeis saçan bir hale inkılab ediyor.

Şunu herkes bilmelidir ki, nasıl ki kendi hürriyetini tahdid eden şeylerden insan kaçıyorsa en az bunun kadar da yeis saçan kimse ve ortamlardan da insan fellik fellik kaçmalı.

Bakın Abdurrahman Efendi ne diyor:

“Kimsenin dediğini şer ise duymamazlığa gelir ve kimse ile fenâ hasletleri kapmamak için ihtilat etmemekteyim. Dâirede müddet-i mesaîden hariç zamanlarımı kendi evimde Cenâb-ı Hakk’ın şükrü ile geçiriyorum.”[3]

Demek ki me’yus olan insanlar etraflarına hem yeis hem de bu yeisten tevellüt eden sıkıntı sirayet ettiriyor. Bir nevi sıkıntı santrali kuruluyor me’yus insanda. Ona temas edenler o santrale bağlanıyor.

Teknolojinin su-i istimaliyle insanlar müdhiş bir surette ifsat ediliyor. Aldatıcı kimseler, programlar, dizi/filmler, haberler ile insanın dimağı bombardımana tabi tutuluyor. Hücum eden şeye bakıyorsun köpük gibi zahirde var ama el atsan ortada kimse yok.

Bizlerde hem ruhi hem maddi sıhhatimiz için ruhumuzu ve dimağımızı muhafaza etmek için bu tip şeylerin lüzumsuz olanlarından son derece uzak durmalıyız. Bu zamanda salabetini muhafaza etmek için insanın en başta ümidini kaybetmemeli lazımdır ki bu uzun yolculukta sıkıntısı azalsın.

Tabiî ki var olan olumsuz hadiseleri yok saymak görmezden gelmek değil ama müdahil olunca değiştiremeyeceğimiz şeylere karışmamız lüzumsuz olacağı için boşu boşuna karışmamak lazım.

Rabbim abesle iştigal edip maksattan geri kalanlardan ve geri kalmaktan muhafaza etsin, amin.

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Mesnevi-i Nuriye (210)
[2] Rum Suresi  36. Ayet meali
[3] Barla Lahikası (30)

Kaynak: NurdanHaber

www.NurNet.org

Nakş-ı Azamı israf Etme!

Nakş-ı Azamı israf Etme!

“Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.” (Mektubat, 479)

Evet, ism-i azamla yaratılan ve kainatta nakş-ı azam olan insan doğru bir bakış açısına sahip olur ve doğru gözlükle bakarsa elbette güzel manalar ve hakikatler görecektir.

Boyalı basın ve ucu başkalarının ellerinde olanların dizi/film ve kitapları ümmet-i Muhammed olan bu vatan evlatlarını Kur’an ve Sünnetten ve doğru İslamiyetle beraber İslamiyete layık doğruluktan alı koymak için her şeyi kullanmaktalar.

Bunların yayınlarına bakınca hayat sadece zevk ve lezzetten ibaret hesap yok, sorgu yok. Ne yaparsan kâr. Bu mantaliteyle hareket ederek kendi düşüncelerinin doğruluğunu boyalı basınla iddia ediyorlar. Halbuki bir şey hakkında en net sonuç o iş ve şey neticelendiğinde olur.

Mesela bir tohum, kiraz mı vişne mi? Bunu anlamanın yolu ikisi de ekilip meyve verdiğini görmekle kimse itiraz edemez bir cevap olur. Boyalı basının mensuplarına bakıldığında uzaktan şaşalı bir hayat içindeki yaşantıları… Ama bu şaşaa maneviyat boşluğu ve yanlış yaşamanın getirdiği sıkıntılar sebebiyle ahiretten ümit kesik bir yaşam ve bakış açısıyla boşluklar içerisinde çırpınmaktadır.

Kur’andan uzak yaşayan ve hatta düşman olanların iddiaları için cevap: Hıristiyanlığın malı olmayan mehâsin-i medeniyeti ona mal etmek ve İslâmiyetin düşmanı olan tedenniyi ona dost göstermek, feleğin ters dönmesine delildir.” (Mektubat, 479)

Terakki etmek ise, insana ancak ümitle mevzubahistir. Nakş-ı azam olan insanı kainata nakşeden Allah’ın emir ve yasaklarına ters bir yaşantıyla değil. Zaten emir ve nehiy dairesinden çıkanlar dünya ukba sıkıntı ve me’yusiyete müptela oldukları görünüyor.

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

Kaynak:RisaleHaber

www.NurNet.org

Akıştaki İnsan-2

İçimdeki çığlık

Tarih boyunca insan üzerine sayısız yazı, makale, video yapıldığını tahmin etmek zor değildir. Bu etkinlikler neticesinde insanlar ya ileri ya geri gitmiş veya olduğu yerde saymıştır.

Tarih içerisinde tarihe damgasını vuran insanlar gelmiş ve bu insanlar eserleriyle topluma yön vermiştir. Bazı insanları istikamete bazısını da gayr-ı müstakim yollara sevk etmiştir.

Tarihin hem öznesi hem de nesnesi insandır. Bu sebeple insan her şeyden etkilenen bir varlıktır. Dünyaya gelişin gayesini aramak ve bulmak her insanın kafasındaki soru işaretidir.

“İnsan fıtraten mükerrem olduğundan hakkı arıyor. Bazan bâtıl eline gelir. Hak zannederek koynunda saklar. Hakikatı kazarken ihtiyarsız dalalet başına düşer; hakikat zannederek başına giydiriyor.” (Mesnevi-i Nuriye 249)

Bu arayışın farkına varanlar sorgulamaya başlar çevrelerini. Asırlar boyunca beşeriyet içerisinde ilahi ve beşeri olarak bu arayışa cevap vermek gayretinde olan kimseler çıkmıştır. İlahi yolu Enbiyalar, Resuller ve veliler, beşeri yolu da filozoflar tutmuştur.

Son döneme gelindiğinde genelde insanlık, özelde Türk-İslam medeniyeti buhran içerisine girmiştir. Yüzünü şarka dönüp geri adımlarla garba yürümek milli ve manevi değerlerden göz göre göre uzaklaşmak ve zaman itibariyle iflasın eşiğinde olup şimdi iflas etmiş olan garb kültürüne yaklaşmak kalp ve beden arasına sıkışmak ve bu sıkışmanın neticesinde manevi bir buhran tezahür etti.

Selam ve Dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

Kaynak: Risale Haber 

Yazarım tüm yazıları için tıklayınız 

 

www.NurNet.Org

İçimdeki Çığlık

İçimdeki çığlık

Tarih boyunca insan üzerine sayısız yazı, makale, video yapıldığını tahmin etmek zor değildir. Bu etkinlikler neticesinde insanlar ya ileri ya geri gitmiş veya olduğu yerde saymıştır.

Tarih içerisinde tarihe damgasını vuran insanlar gelmiş ve bu insanlar eserleriyle topluma yön vermiştir. Bazı insanları istikamete bazısını da gayr-ı müstakim yollara sevk etmiştir.

Tarihin hem öznesi hem de nesnesi insandır. Bu sebeple insan her şeyden etkilenen bir varlıktır. Dünyaya gelişin gayesini aramak ve bulmak her insanın kafasındaki soru işaretidir.

“İnsan fıtraten mükerrem olduğundan hakkı arıyor. Bazan bâtıl eline gelir. Hak zannederek koynunda saklar. Hakikatı kazarken ihtiyarsız dalalet başına düşer; hakikat zannederek başına giydiriyor.” (Mesnevi-i Nuriye 249)

Bu arayışın farkına varanlar sorgulamaya başlar çevrelerini. Asırlar boyunca beşeriyet içerisinde ilahi ve beşeri olarak bu arayışa cevap vermek gayretinde olan kimseler çıkmıştır. İlahi yolu Enbiyalar, Resuller ve veliler, beşeri yolu da filozoflar tutmuştur.

Son döneme gelindiğinde genelde insanlık, özelde Türk-İslam medeniyeti buhran içerisine girmiştir. Yüzünü şarka dönüp geri adımlarla garba yürümek milli ve manevi değerlerden göz göre göre uzaklaşmak ve zaman itibariyle iflasın eşiğinde olup şimdi iflas etmiş olan garb kültürüne yaklaşmak kalp ve beden arasına sıkışmak ve bu sıkışmanın neticesinde manevi bir buhran tezahür etti.

Selam ve Dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

Kaynak: RisaleHaber

www.NurNet.Org