‘Sadakat, Sebat ve Metanetle’ Hizmet…

hizmet“Risale-i Nur, kendi sadık ve sebatkâr şakirtlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymettar neticeye mukabil fiyat olarak, o şakirtlerden tam ve halis bir sadakat ve daimî ve sarsılmaz bir sebat ister.” (Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 88.)

Şunu da unutmamalı: Allah’ın rızası “sayı çokluğunda ve fazla muvaffakıyette” değil, ihlâs iledir. En büyük kuvvet, iktidar, para-zenginlik, makam-mevkide, çok adam kazanmada veya başarıda değil; ihlâstadır. Sık sık okuduğumuz (okumamız gereken) İhlâs Risalesinde şu hakikat terennüm edilir:

“Cenâb-ı Hakk’ın rızası ihlâs ile kazanılır; kesret-i etbâ’ ile ve fazla muvaffakiyetle değildir.” (Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 156.)

İnsanların çoğu dünyanın geçici ve cazibedar yüzüne aldanmış bir şekilde eğlence merkezlerine koşuyor! Bu, bizi “Kalabalıklar orada, biz de oraya gidelim!” anlayışına sürüklememeli.

İlim meclislerine gidenler pek azdır! Ama bizim yerimiz ilim meclisleridir, medrese-i Nuriyelerdir, sohbethanelerdir, zikirhanelerdir! Allah’ın rızası, buralardadır!

Bizim vazifemiz, Bediüzzaman’ın ortaya koyduğu hakikatleri anlamak, özümsemek ve meslek ile meşrebini uygulamaktır. Yeni bir yol, bir hizmet tarzı geliştiremeyiz. Aklımızı karıştıramayız. Üstad karıştırmamış ki, biz niye karıştıralım?

Öğrenci öğretmene akıl veremez, metot öğretemez, öğretmen öğrencisine öğretir. Hasta doktora tavsiyelerde bulunamaz, doktor hastaya bulunur. Talebe, üstadına hizmet stratejisi çizemez.

Öğretmen kitaptaki bilgilere sadık kalarak anlatır. Öğrenciler derse çalışmıyor, zayıf alıyor, diye bundan vazgeçemez. Doktor tıp kurallarına sadık kalarak muayene ile tedavi eder, reçete yazar. Hastalar onu dinlemiyor, diye o ölçülerinden vazgeçemez.

Nur Talebeleri, “sadakat, sebat ve metanetle” Risale-i Nur’un ortaya koyduğu zamanımızdaki Kur’ânî ve Nebevî içtimaî-siyasî ölçü ve prensipleri anlatırlar. İnsanlar dinlemiyorlar, diye bundan vazgeçemezler.

Ali Ferşadoğlu

Nur Postası

Risale-i Nur’u Anlamak İstiyorum

Geçtiğimiz günlerde Risale Ajans’ı ziyaret eden Mustafa Sungur ağabey ile beraber uzun yıllar hizmet eden Sabri Okur ile merhum Mustafa Sungur ağabey başta olmak üzere Risale-i Nur hizmetleri konularında röportaj yaptık.
Bu görüşmemizin üçüncü bölümünü sizlerle paylaşalım:

Risale-i Nur’u anlayamıyorum veya anlaşılmıyor diyenlere ne diyorsunuz?

Bizzat Hüsnü Bayram abi ve Sungur abiden dinledim ortak hatırasıdır:
Ahmet Feyzi abi Gençlik Rehberini getirmiş ve Üstadım demiş bu Gençlik Rehberini bugünkü gençler anlamakta zorlanıyor. Bakın o zaman da aynı problem yani bazı kelimeleri tam anlayamayabiliyorlar bunun altına bir lugat veya az bir şey yapsak böyle izah gibi falan diyince..
Üstad öyle hemen dememiş birden yok.. Yani Üstad önce bir dinliyor adamı muhatabını.
Demiş “Olur.” Hemen ardından “Fakat Risale-i Nur yüksek İmani tefekküri dersi verdiği için onu okuyan talebe o anda nazarını hakikatten kaldırıp alttaki lugata bakar mana bozulur. Onun için ben izin vermiyorum” demiş. Bak alta lugat yazmaya izin vermemiş Üstad.
Bir de Ahmet Feyzi abinin Üstadım hani Gençlik Rehberini biraz izah etsek azda olsa sözüne.
Üstad demiş “ O zaman kardeşim kendi ismini yazarsın kitabın üstüne.” Yani benim ismimi değil de kendi ismini yazarsın o benim kitabım olmaz o zaman demiş.
Risale-i Nur’da şöyle bir sır var onu herkesin bilmesi lazım.
Risale-i Nur Kur’an-ı Hakim’in bu asrın fehmine uygun bir dersi olduğu için Risale-i Nur’da Üstad tecelli ediyor.
Yani o kitap öyle normal bir kitap değil ki.. Akla, kalbe, ruha ve sırra letaife hitap eden bir kitap..
Bir insan Risale-i Nur okuduğu zaman karşısında Üstadı görüyor. Onu artık Üstadla baş başa bırakıyor. Onun kalbini Üstad ikna ediyor. Sen boşuna uğraşmayacaksın. Sen Risale-i Nur’u perdesiz o zata vermeye gayret edeceksin.
Hizmet mi etmek istiyorsun? Risale-i Nur ver..
Hizmet mi etmek istiyorsun? Nur dersaneleri aç..
Hizmet mi etmek istiyorsun? Üç derse gidiyorsan beş derse git..
Hizmet mi etmek istiyorsun? Yirmi sayfa okuyorsan günde 100 sayfa oku.
Yani hizmetin sınırı yok ki..
Ama hizmet deyip mukaddes hizmeti böyle başka şeyleri içine dahil ederek kendi kasır fehmimizi noksan fikrimizi efendim istikbali hatta yarını görmeyecek basiretimizi işin içine koyduğumuz zaman ne olur Allah muhafaza o hizmete güya fayda veriyoruz iyilik yapıyoruz sanırız aslında zarar veririz.
Hani bir tabir var halk arasında ne diyorlar “gölge etme başka ihsan istemez” yani bu Nur dairesinde herkes bunu bilsin ki Risale-i Nurlarla şerefleniliyor. Hiç kimse Risale-i Nur’u şereflendirmiyor.
Kimse gölge yapmasın. Bilsin ki biz burada sadece bu hakikati eğer kardeşlerimize perdesiz ulaştırabilirsek bizim için en büyük bahtiyarlıktır ve en bunu büyük bir bahtiyarlık addetsinler. İşte ağabeylerin bir özelliği varsa belki de en mühim özelliği budur.
Kendi akıllarını kalplerini ruhlarını hepsini Üstada kilitlemişler. Kardeşim Üstad böyle demiş vesselam. Sungur abiden öyle gördük. Biri gelse dese abi şöyle yapsak böyle hizmet olur mu? “Kardeşim biz Üstadtan böyle bir şey görmedik” der keser atar. Ve Üstadtan görmüşse “Üstad bize böyle derdi” der. Yani tamamen Üstad ve Risale-i Nur eksenli.
Ha vesselam eğer böyle yapabileceksek buyurun yapalım. Ama böyle yapamayacaksak hiç boşuna böyle bu hizmetin içine başka şeyler girdirip de hizmetin şeklini mecrasını değiştirmeyelim.
29.12.2012
Risale Ajans

Kaz, Ördek,Tavuk ve Hindilerin şekvası!

31 Aralık Pazartesi günü,1/Ocak Salı gününe bağlayan gece yılbaşı gecesidir. 2012 yılı sonu, 2013 yılın başıdır. Hırıstiyan âleminde hem noel bayramı hem de yılbaşı olarak kutlanmaktadır. Türkiye’de de yılbaşı kutlamaları yapılmaktadır. Bu kutlamalar kültürel bir değerlendirmeyle müslümanları inançlarından uzaklaştırmaya bir zemindir.

Her nedense Hristiyan âlemi için noel baba ve yılbaşı bir değer taşıyabilir. Çünkü: Küsleri, dargınları biraraya getirip barışa, sevgiye ve eğlence yapmaya bir vesiledir. İşyerlerini, evlerinin üst köşelerini süsleyip dini inançları gereği noel baba ve yeni yılı kutlayabilirler. Ama hiçbir ilahi din büyük masrafla, ısrafla, çılgınlıkla içkiyle, kumar ve eğlencelerle bayram ve yılbaşı kutlamaları müsaade etmez. Ne yazık ki hıristiyan dininde bir dini bayram olan noel bayramı böylesi rezaletle kutlanırken müslüman ülkesi olan Türkiye’de de çılgınlıkla yılbaşı kutlamaları yapılmaktadır.

Peygamberimiz(sav):”Bizden başkasına benzemeye çalışanlar bizden değildir.” buyurmuşlardır.1

Gene, Peygamberimiz  (sav) başka bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:”Kendi isteğiyle bir topluluğa benzerse, onlardan olur.” 2

Yılbaşında işyerleri ve ev köşelerini süslemek için çam ağaçlarına yapılan kıyımlar, Cenab-ı Allah’ın insanlara rızık olarak verdiği hindileri bu meşru gıdayı içki sofralarında nameşruleştirerek o mahlûklara da bir kıyım yapmak, hiçbir İlahi dinin esaslarıyla bağdaşmaz.

Allah (cc) rahmet etsin Diyarbakır’da sıddık hoca ismiyle bilinen bir müttaki âlimden işitilen bir hadise:” Rivayette vardır ki: kıyamet gününde ehli cehennemliklerin etrafından bir sürü hindi, kaz, ördek, tavuk vs. toplanır. Cehennemliklere “dünyada bizi yediniz,bizimle gıdanızı aldınız,neden ibadet yapmadınız, bugün hücrelerimizi cehenneme götürüyorsunuz.?” Diye şekvada bulunacaklar. Dünyada bile ”Hattâ deniz dibinde balıklar, cânilerden şekva ederler ki, “İstirahatimizin selbine sebep oldular” diye rivâyet-i sahiha vardır.”3

Bediüzzaman Avrupa’yı taklit edenler için şöyle buyurmaktadır:Ey bu vatan gençleri! Frenkleri taklide çalışmayınız. Âyâ, Avrupa’nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adâvetten sonra, hangi akılla onların sefahet ve bâtıl efkârlarına ittibâ edip emniyet ediyorsunuz? Yok, yok! Sefihâne taklit edenler, ittibâ değil, belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşlerinizi idam ediyorsunuz. Âgâh olunuz ki, siz ahlâksızcasına ittibâ ettikçe, hamiyet dâvâsında yalancılık ediyorsunuz. Çünkü şu surette ittibâınız, milliyetinize karşı bir istihfaftır ve millete bir istihzâdır.”4

 

Üstad, Avrupa ikidir der, Biri, hakiki İsevilikten ilham alarak insanlığın hizmetine çalışan müspet Avrupa, diğeri de maddi felsefenin dalalettinden boğulmuş, insanlığı günah ve zülmete teşfik eden menfi Avrupadır.

Bediüzzamanın yukarıda bozuk ve menfi dediği Avrupa’nın ikinci menfi yüzüdür. Diğer müspet yüzüne düşmanlık göstermek doğru olmaz. Hatta sanatta Avrupa feninden yararlanmak onlarla teşrik–i mesaide bulunmak lazımdır. Menfi Avrupanın ahlaksız ve islamiyetle bağdaşmayan şeylerini yapmayınız, üstadın tenkit ettiği nokta budur.

Netice olarak Avrupadan müslümanlara gelen günah ve sefahatlara karşı korunmak ve muhafazaya çalışmak lazımdır. Avrupanın modalarını kendimize model göstermemek lazımdır. Peygamberimizin müslümanlara ve insanlığa bıraktı iki şey: Biri Kur’an diğeri ise sünnettir. İman ve ahlak dersleri olan Risale-i nuru okumalıyız, okutmasını yaymalıyız ki. Avrupa kâfirlerinin ve Asya munafiklerinin şerinden kurtulalım.Allah’a emanet olunuz.

Rüstem Garzanlı / DİYARBAKIR

Kamu Yönetici

 

KAYNAKLAR                                                                                                                                                                                  

1Tirmizi,istizan,                                                                                                                                     

 2Ebudavut,4031                                                                                                                                    

3-Kastamonu lah.46.mektup                                                                                                                 

 4- Lem’alar, On Yedinci lem’a, Beşinci Nokta.

Miladi 2012 Yılına Veda Ederken

Dinimizin güzel bir prensibi var. Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen hayatından lezzet alır. Bizlerde bu prensibi kendimize ölçü alarak güzel görmeye güzel düşünmeye ve güzel şeyleri tercih ederek o güzellikleri hayatımızda yaşamak ve başkalarına da güzel örnek olarak Rabbimizin razı olduğu güzel kullarından olarak huzuruna çıkmayı murat ediyoruz. Güzel görmek ve güzel düşünmek nedir dersek bizde şöyle deriz.

Güzel ve çirkin nispidir. Kişiye göre, topluma göre, milletlere göre değişebilen bir özelliğe sahiptir. Genel manada biz Müslümanların bu konuda ölçüsü Kuran-ı kerim ve Peygamberimizin sünneti Bize referanstır. Allah bize bir şeyi emreder o bizim için güzel ve iyi olur. (Helal olan her şey) Allah  bizim için bir şeyi Yasak eder o şeyde bizim için çirkin ve kötü olur. (Haram olan her şey) Allah’ın  sevdiğini severiz, sevmediğini de sevmeyiz. Helal olanı alırız, yeriz içeriz. Haramdan da kaçarız.

Biz hayatımızı bu manada yaşamaya gayret ederiz. Bu vesile ile şu bilgileri de paylaşmak isterim.

Malum 2012 yılı bitiyor ve yeni bir yıl başlıyor. Yeni yıla girerken toplumun farklı kesimleri farklı bir şekilde yeni yılı karşılamaya hazırlanıyor. Elbette biz Müslümanların da yeni yıla belli bir yaklaşımı  olacaktır. Bu yaklaşımın nasıl olması gerektiğini sizlerle paylaşmak isterim. Zira insan nisyandan alınmıştır. Bu bakımdan insan çabuk unutandır. Bu yönüyle bazı şeyleri bilsek de hatırlamak ve hatırlatmakta fayda mülahaza ediyoruz. Şöyle ki:

2012 yılı hatasıyla sevabıyla, acısıyla tatlısıyla, elemiyle sevinciyle, iyisiyle kötüsüyle geride kaldı. 2013 yılına ise ümitle, sevinçle, maddi ve manevi sahada daha ilerilere gide bilmenin heyecanı ile buna ait plan ve programlarla gireceğiz. Dünyamızda cereyan eden olayların menfi yönüne bakıp ümitsiz olmayacak ve karamsarlığa kapılmayacağız. Bunun içinde,

1-Hayata hayatı verenin hesabına bakmalı. Hayata sadece zahir sebepler yönü ile değil de, birde Kader ve hikmet yönüne de bakarak olayları değerlendirmeliyiz ki, olumsuz olayların altında olan güzellikleri görebilelim. Ta ki, hayatımıza karamsarlık girmesin, ümidimiz kırılmasın. Yeni yılda ki beklentilerimiz müspet olsun, menfi olmasın. Malum, ümitsiz insan herkese ümitsizlik aşılar hep menfi olanı görür ve gösterir. Yapılan onca iyi ve güzel şeyleri ve gelişmeleri görmez.

2- Ömrümüz bir sermayedir. Onu zayi etmemeliyiz. Ömrünüzü helal dairede geçiriniz ve harama girmekten sakınınız. Zevkinizi ve eğlencenizi helal dairede kalarak yapınız. Fani dünyanın fani ve elemli zevklerinin hatırı için, baki ve ebedi olan ahiretin zevklerini feda etmemeliyiz. Yarın Hakkın huzurunda bizi pişman edecek ve keşke dedirtecek işlerden sakınmalıyız. Verilen ömür sermayesi sadece bu dünya için değildir. Mutlaka gidilecek olan ahiret saadeti de Burada yapacağımız Salih amellere bağlıdır. Geçici olanın hatırı için kalıcı olanı feda etmeyelim.

Bir gün Behlül-ü dana hazretleri Harun-ü Reşide şöyle diyor. ” Ey Harun sence yerin altında ve üstünde en çok ne bulunur.” Harun-ü Reşit de diyor: Yerin altında en çok ölüler, yerin üstünde de  diriler bulunur diyor. Bunun üzerine Behlül-ü Dana hayır diyor ve ekliyor. Yerin altında en çok insanların pişmanlığı vardır. Yerin üstünde de en çok insanların hırsı yani doymak bilmeyen  istek ve arzularının bulunduğunu ifade ediyor.

3- Yeni yıl ile ilgili kendimize maddi ve manevi sahalarda yeni hedefler koyalım. Geçen yılın muhasebesini yaparak nefsimizi ve kendimizi hesaba çekelim. Nasıl ki her yıl sonunda işletmeler sayım yapar, kar zarar envanteri çıkarır ve işletmesinin durumunu değerlendirir. Bizlerde kendi  hayatımızın ve kendi hedeflerimizin kar ve zararlarını, hata ve sevabını gözden geçirebiliriz. Zira, Peygamberimiz as ” Nefsiniz hesaba çekilmeden önce, nefsinizi hesaba çekiniz ” diyor.

4- Her yeni yıl gelince aman şunu yapmayın, bunu yapmayın, piyango biletialmayınız demeyeceğiz. Zira, Rabbimiz herkese akıl vermiş, fikir vermiş, bizlere elçi göndererek neyin helal ve neyinde Haram olduğunu bildirmiş. Herkes kendi hesabını kendisi yapacak ve yapmalı. Bununla ilgili olarak Rabbimiz Kuran-ı Kerimde bizleri şöyle uyarmaktadır.

Enbiya süresi ayet üç…” İnsanların hesabı yaklaştıkça yaklaştı. Fakat onlar hala gaflet içinde Haktan yüz çeviriyorlar.” diye yaklaşan hesap gününe rağmen insanların gaflet içinde Haktan

yüz çevirişlerini nazara veriyor. Mutaffifin süresi ayet altı…” Ey insan, kerim olan Rabbine karşı seni mağrur eden nedir.” Diyor.

Ve bizi yoktan var eden, her an varlıkta tutan, semadan bize suyu, yerden bize gıdaları çıkaran Rabbinize karşı neden asi oluyor ve Onun istemediklerini yaparak Onunla irtibatınızı kesiyoruz. İyilik ve ihsanın karşılığı böyle mi olmalı ve böyle mi ödenmeli. Diye bizden soruyor.

Başka bir ayette ise ” Öyle bir bela, öyle bir musibetten sakınınız ki, geldiği vakit sadece zalime mahsus kalmayıp masumları da yakar.” Bu ayet insanların toplu ve açıkça işledikleri günah ve isyanlara dikkati çekiyor ve böyle şeylerden sakınmamızı istiyor. Özellikle de yılbaşı vesilesi ile eğlence ismi altında toplu olarak içki, kumar, zina gibi fiiller işleniyor. Bu gibi fiillerden son derece sakınmak ve kaçınmak gereklidir. Zira,

İnsan, ipi boynuna sarılıp istediği yerde otlaması için salı verilmemiş ve başıboş bırakılmamıştır. Az çok, büyük küçük her amelinden hesaba çekilecek, ya mükafat veya mücazat görecektir. Demek ecel ve kabir insanı beklediği gibi cennet ve cehennemde insanı bekliyor.

Hazırlanınız başka daimi bir memlekete gideceksiniz. Öyle bir memleket ki, bu memleket ona

nispeten bir zindan hükmündedir. Allahımız’ın makarr-ı saltanatına gidip merhametine ve ihsanlarına mazhar olacaksınız. Eğer güzelce bu fermanı (Kuran )dinleyip itaat etseniz. Yoksa

isyan edip dinlemeseniz, müthiş zindanlara atılacaksınız.

Eyvah, aldandık şu hayat-ı dünyeviyeyi devamlı zan ettik, o zan sebebiyle bütün bütün zayi ettik.

Dememek için haram olan yolu ve eğlenceyi bırakıp, helal ve meşru olan yolu seçmeli ve Hakkın hatırını nefsin hatırına tercih ederek yeni yılımıza Rabbimizin razı olacağı bir şekilde girmeliyiz. Miladi 2013 yılınızı tekrar tebrik eder, sizlere, ailenize ,milletimize ve tüm insanlığa hayırlı  olmasını ve 2013 yılının barış, adalet ve kardeşlik yılı olmasını temenni ederim..!

2013 Miladi yılımız Hayırlı Olsun

Mustafa Kemal Özsoy

Mekke ile birlikte Gönüller fethedildi

Kadınlara önem verilmeyen bir dönem idi. Doğan kız çocukları diri diri toprağa gömülen bir dönem. Hayvanlar çatlarcasına yüklenilip onlara acınmayan bir zaman. Tokluğunda hamurdan yaptıkları putlara tapınılan, acıktıklarında kendi elleriyle yaptıkları putların yenildiği bir devirdi. Her mevsime ve her etkinliğe bir put uydurmuş, cahilce tapınılan bir zaman penceresi görülüyor. Hacerul Esved diye bilinen Cennetten gelen Taş, parlak durumunu, bu cahillerin günahkâr elleriyle simsiyah haline dönüştüğü karanlık bir asır. Bütün bu insan dışı olayların tepesine bir güneş doğdu. O güneş ki sadece o beldeyi aydınlatmamış, bugün tüm dünyaya yayılmış bir güneş.

Bu Güneş, İslam dininden başka bir şey değildi. Tüm cahilliklerin son bulacağı bir çözüm ile Mekke’de bu güneş doğmaya başlamıştır. Bu çözüm; İkra’dır. Yani Oku emir ilahisidir. Oku ki, bebeleri diri diri gömmenin bir vahşet olduğunu öğren. Oku ki, Annelerin değerini kavra. Çünkü Cennet onların ayakları altındadır. Oku ki, bir Hayvana bile değer veren bir dini tanı, Oku ki, seni, beni ve her şeyi yaratanın BİR olduğunu idrak et. Oku ki, Allah’tan başka ilah olmadığını gör.

Böylece Mekke’de iman doğmuştur. Artık Mekke çok değerlenmişti. Daima değerliydi, lakin tüm karanlık olaylar Hacerul Evsedi nasıl kararttıysa, tüm bu çirkinlikler Mekke’nin değerine de bir gölge ile kaplamıştı. Allah (c.c.) lütfü ile iman Mekke’de tekrar doğmuştur.

Âlemlerin Rabbi, bu Güneşi herkesin kalbine tebliğ etmek üzere, güzellerin en güzelini, seçilmişlerin en seçilmişini, her şeyi onun yüzü suyu hürmetine yarattığı Habibini memur etti.

Şimdiden sonra, olaylar olayları, işkenceler işkenceleri takip edecekti. Ondan önce son bir hamleye girişti müşrikler. Tüm Mekke’yi ayakların altına serdiler ki, Peygamberimiz davasından vaz geçsin. Tebliğ ettiği güneşin nuru kalpleri aydınlatıyordu çünkü. Putlar değersizleşirken, insan ve hakları değer kazanıyordu. Âlemlere rahmet olarak gönderilenin cevabı şöyle oldu: “Bir elime güneşi, diğer elime ayı verseniz, yinede bu davadan vazgeçmem”. Yani dinimizi anlatacağım, tüm dünyayı verseniz anlatmaktan vaz geçmeyeceğim, diyerek müşriklere resti çekmiştir.

Mal ve mülk ile Resulullah’ı durduramayacaklarını anlayan müşrikler, asıl yapabildiklerini yapmaya başladılar. Vahşet!

Zayıf olan Müslümanları toplayıp onlara akıl almaz işkenceler ile imanlarından tekrar küfre dönmelerini sağlamak istiyorlardı.

Peygamberden ruhsat gelmesine rağmen

Peygamberimizin, çekilen işkenceler karşısında, yalandan “imandan döndüm” deyip sonra tekrar imana kavuşursun demesine rağmen, bir kişi bile Allah’ı yalanlamadı. İşkenceler içersinde can vermeyi ve sakat kalmayı tercih ettiler.

Ey müslüman evladı! Sen Allah için bir tokat yedin mi ömrü hayatında? Küffar eskiden işkenceler yaparak imandan etmek istiyorlardı ve başaramamışken, bugün, eğlenceler ile imanını almak istiyorlar görmüyor musun? Noel diyorlar adına, Yılbaşı diyorlar adına, sevgililer günü diyorlar, imanından ediyorlar görmüyor musun?

Bir avuç ümmeti işkencelere kurban gitmesin diye, hicret emri gelmiştir. Allah’ın, iman edenlere seslendiği şehri, Beytullah’ı, evini yurtlarını, doğdukları şehri, ailesini yuvasını terk ermek zorunda kaldılar.  Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, Mekke’den çıkarılırken yaşlı gözlerle Mekke’ye dönmüş, “Ey şehir, senden çıkarılmasaydım, vallahi seni asla terk etmezdim” demişti.

Yıllar yılları kovaladı, Bedr ve Uhud gibi savaşlar yaşandı. Acı ve tatlı günler yaşandı. Yaşandı ama bir hasret vardı ki yüreklerde dinmek bilmiyordu. O da Mekke idi.

Müşriklerin bozduğu Hudeybiye anlaşması neticesinde artık Mekke’nin sirkten kurtulması, Kâbe’nin putlardan temizlenmesi gerekiyordu. Yürekleri dağlayan o hasretin dinmesinin vakti gelmişti.

Mekke fethediliyor

Resulullah efendimiz 10 bin kişilik muazzam bir ordu ile Mekke’ye doğru yürümeye başladı. Yolda orduya katılan müslümanlar ile bu sayı 12 bine kadar yükselmişti.

Bu zamana kadar Müslüman olduğunu müşriklerden gizlemiş ve Mekke’de Peygamberimizin gözü kulağı olmak için ikamet eden Peygamber amcası Hz. Abbas, artık görevi bitmiş olmasıyla Mekke’den Medine’ye hicret ederken yolda olan orduya katılmıştır. Resulullah (s.a.v) o an çok sevinip, “Peygamberlerin sonuncusu ben oldum, muhacirlerin sonuncusu da sen” diye iltifatta bulundu.

Artık Mekke’nin fetih günü gelmiştir. Bu gün bir dönüş günü idi. İman’ın doğduğu beldeye dönüş. Allah’ın (c.c.) insanlara ilk kez seslendiği beldeye dönüş günü. Vuslat’a erme günü idi.

Sekiz yıl önce, yurdundan üç kişilik bir kafile ile nasıl ayrılmıştı, şimdi nasıl bir ihtisâmla dönüyordu? Mağrur bir fatih gibi değil, son derece mütevazi bir halde, başı secde eder gibi, devenin boynuna yapışmış, tesbih, tehlil ve duâ ile, Cenabı Hakk’ın sonsuz lütuflarına şükrederek ilerliyordu.

Fetih ordusunun karşısına Mekke yolunda, yeni doğurduğu yavrularını emziren bir dışı köpek çıkar. Hz. Muhammed (S.A.Ş.) arkadaşlarından Cuayl b. Suraka’yı (ra) görevlendirir; ordu geçinceye kadar, o, dişi köpekle yavrularının başında bekler, rahatsız edilmemelerini sağlar. Mekke’nin fethini sağlayan da işte bu ruhtur.

Müşriklerin ona yaptıklarından dolayı ne intikam almıştır ne de intikama müsaade etmişlerdir. Kan dökmeden Mekke’ye giren birlikler, Halid b. Velid’in komutanlığı bulunan birliğe saldırı sonucunda 2 sahabe şehid müşriklerden ise 13 kişi öldürüldü. Mekke’ye girişlerinde Resulullah efendimiz (s.a.v) şu 3 kuralı Müslümanlara tembih etmiştir.

1) Her kim Ebû Sufyan’ın evine gelirse emniyettedir.

2) Her kim silahını bırakır, evine kapanırsa emniyettedir.

3) Her kim, Harem-i Şerîf’e sığınırsa emniyettedir.

Kâbe etrafında 360 put vardı. Bunların en büyüğü olan “Hubel”, Kâbe’nin üstüne konulmuştu. Diğerleri Kâbe’nin etrafına ve içine yerleştirilmişlerdi. Rasûlullah (s.a.ş.) değnekle bunları itiyor, her birini bizzat deviriyordu. Putlar yıkılırken:

“Hak geldi, batıl yok oldu, esasen batıl yok olmağa mahkûmdur” diyordu. Bu sırada bütün Kureyş Kâbe etrafına toplanmış, sabırsızlıkla, haklarında verilecek hükmü bekliyorlardı. Ve hüküm verilmişti:

“Haydi gidiniz! Hepiniz serbestsiniz” diyerek tarihi kararını açıkladı.

İşte bu kararıyla Peygamberimiz (s.a.v) İslamiyet’te nefis için kin ve intikam olmadığını açıkça ortaya koymuş, Müslümanların bütün amaçlarının Allah’ın rızasını kazanmaktan ibaret olduğunu göstermiş oluyordu.

Arif Ağırbaş

https://twitter.com/Arif_Agirbas

arif.agirbas@hotmail.de

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version