Sadece boy abdesti ile namaz kılınabilir mi?

Allah’tan hakkıyla hayâ edin

Hayânın hepsi hayırdır.” (Müslim, İman)

Hayâ; utanma duygusu, ayıplanan bir şeyin korkusuyla insanda meydana gelen mahcubiyet hissidir. Bir insanın tavır ve davranışlarında ölçülü olması, kötü ve çirkin işlerden uzak durması ve haddi aşmaması da hayâdır. Bu konuyla ilgili Hz. Peygamber (s.a.v.): “Hayâ imandandır” buyurmuşlar (Buhari, İman), Allah’tan hakkıyla hayâ etmemizi (Tirmizi) emretmişlerdir. Hayânın en üst mertebesi şüphesiz, Allah’tan hayâ etmektir. Her an Allah’ın huzurunda bulunduğunu idrak eden Müslüman, hoş olmayan davranışlardan kendini uzak tutar. Allah (c.c.), hayâ ve edep sahibi kullarını sevmekte ve Kurânı Kerim’de onları şöyle övmektedir: “(Zekât ve sadakalarınızı), kendilerini Allah yoluna adadıkları için yeryüzünde kazanç peşinde dolaşmayan fakirlere verin. Bilmeyen kimseler, iffet ve hayâlarından dolayı onları zengin zanneder. Sen onları simalarından tanırsın. Çünkü yüzsüzlük ederek ısrarla insanlardan bir şey isteyemezler. Hiç şüphesiz ki Allah, yaptığınız her hayrı bilir.” (Bakara, 273)

İMAN EDEPTEN İBARETTİR

Ahlâklı bir toplum meydana getirme gayesinde olan Rahmet Peygamberi (s.a.v.), şüphesiz hayâ duygusunda da zirve idi. O’nun tertemiz hayâsını Ebu Said el-Hudri (r.a.) şöyle anlatıyor: “Peygamber Efendimiz (s.a.v.), örtünme çağına girmiş bir genç kızdan daha hayâlı idi. Hoşlanmadığı bir şey gördüğünde bu durum, mübarek simalarından hemen anlaşılırdı.” (Buhari, Münakıb)

Peygamber Efendimiz’in üstün ahlâkını hayatlarına örnek edinen güzide sahabeler arasında da hayâ duygusu çok yüksek olanlar vardı. Örneğin hayâ timsali olarak tanıdığımız Hz. Osman (r.a.), bir gün Hz. Peygamber’i ziyarete gitmişti. Uzanmış bir halde odasında dinlenen Efendimiz, daha önce Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’i odasına kabul etmiş, sonra Hz. Osman içeri girdiğinde derhal ayağa kalkmıştı. Aişe validemiz; “Ey Allah’ın Resûlu, Ebu Bekir ve Ömer’e göstermediğiniz saygıyı neden Osman’a gösterdiniz?” diye sorduğunda, Hz. Peygamber (s.a.v.) Aişe’ye: “Meleklerin bile hayâ ettiği kimseden ben nasıl hayâ etmeyeyim? Osman çok hayâlı bir insandır. Eğer aynı halde ona izin verseydim, hayâsından ötürü ihtiyacını bana tam ifade edemezdi” buyurdu. (Müslim)

Peygamberimiz’in yanında yetişen Enes bin Malik (r.a.) ise Efendimiz’in hayâsını şöyle ifade eder: “Nebiyy-i Ekrem Efendimiz, kesinlikle hakaret etmez, mübarek ağızlarından kaba bir söz çıkmaz ve lanet etmezdi. Birimize kızacak olduğunda sadece: “Allah iyiliğini versin, ona ne oluyor ki!…” derdi. (Buhari, Edeb)

Edep ve hayâ dinimizde öyle kıymetli bir yere sahiptir ki; “İslam edepten ibarettir” denilse yanlış olmaz.

TEMİZ DUYGUYLA ALLAH’A UZANAN EL KARŞILIK GÖRÜR

Aslında kabul olmayan hiçbir dua yoktur. Her dua mutlaka bir karşılık görüyordur. Bizler dualarımızın birebir kabul olmasına bakarız. Halbuki dua farklı şekillerde kabul olur. Bazen duamızın hatrına bir kaza-bela defedilir. Bazen başka bir talebimiz karşılık görür. Bazen duamız ahiretimize yansır. Günahlarımızın affına vesile olur. Kısacası, temiz bir duyguyla Rabbe uzanan el mutlaka karşılık görür.

İbrahim bin Ethem’i bilirsiniz. Belh şehrinde padişahlık yaparmış. Bir gün yatağında yatarken damda gürültü duyar. Merakla dama çıkar. Damda dolaşan birini görür.İbrahim bin Ethem kızgınlıkla sorar: “Damda ne arıyorsun?”

Adam cevap verir: “Devemi kaybettim, devemi arıyorum.”

İbrahim Ethem sinirle sorar: “Be akılsız adam damda deve ne arar?”

Damdaki adam sakince cevap verir: “Devenin damda bulunmayacağını biliyorsun da, Yüce Allah’ın atlas, ipek döşekte bulunmayacağını bilmiyorsun. İpek döşeklerde Allah aranmaz.”

Bu hadise İbrahim bin Ethem için dönüm noktası olur. Kendisini Yüce Allah’a adar. 9 yıl halvet hali yaşar. Yük taşır. Yarısını fakirlere, yarısını kendi ihtiyacına harcar. İşte bu zata Belh şehrinde halk bir gün sorar: “Ey Allah’ın dostu! Neden yaptığımız dualarımız kabul olmuyor?”

İbrahim bin Ethem halka cevap verir: “Çünkü siz Allah’ı bilir, ama emirlerini dinlemezsiniz. Hz. Peygamber’i bilir ama sünnetiyle amel etmezsiniz. Kuran-ı Kerim’i okur ama içindekiyle amel etmezsiniz. Cenneti bilir, ama oraya girmek için gayret etmezsiniz. Cehennemi bilir ama ondan kaçmazsınız. Ölüm var dersiniz, ama ölüme hazırlanmazsınız. Söyleyin bana, dualarınız neden kabul olsun?”

BÜYÜKLERİN DUALARI

Hz. Enes İbn-i Malik’in duası Allah’ım, hamd sana mahsustur. Senden başka hamd olmaya layık yoktur. Sen istemeden veren, bol bol ihsan edensin. Ey yerleri ve gökleri meydana getiren, ey celal ve ikram sahibi olan, ey ebedi hay ve kayyum olan Allah! Muhammed’in (s.a.v.) ve O’nun âli ve ashabına rahmet eyle. Rahmetinle beraber, arzularımı kabul et, ey merhametlilerin en merhametlisi, koruyucuların en koruyucusu!

SORU-CEVAP

1- Boy abdesti ile namaz kılınabilir mi? Namaz kılınabilmesi için ayrıca abdest almak gerekir mi?

Gusül abdesti alan bir kimse aynı zamanda namaz abdesti de almış olacağı için bu abdesti ile namaz kılabilir, ayrıca abdest alması gerekmez. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) gusül abdestine başlarken namaz abdesti gibi abdest aldığını ve gusülden sonra ayrıca abdest almadığını ifade eden hadisler vardır.

2- Annem hasta, ayakta duramıyor. Sandalyede namaz kılabilir mi?

Rahatsızlığı sebebiyle ayaklarını kıbleye ve yana uzatarak da olsa oturamayan kişi, sandalyede oturup namaz kılabilir.

3- Kıyamet günü geldiğinde melekler ölecek mi?

Allahtan başka, melekler de dahil olmak üzere bütün canlılar kıyamet kopunca öleceklerdir.

 Nihat Hatipoğlu / Sabah Gazetesi

Hatimle Teravih Namazına Gençlerden Büyük İlgi

Sakarya’da hatimle teravih namazına gençler büyük ilgi gösteriyor. Sakarya İl Müftüsü İlyas Serenli, Sakarya’da 12 camide hatimle teravih namazı kıldırıldığını belirterek, özellikle gençlerin hatimle teravih namazına büyük ilgi gösterdiğini söyledi.

Ramazan huzur içinde yaşandığını ve ibadethanelerin dolup taştığını belirten Müftü Serenli, teravih namazına da büyük bir ilginin olduğunu kaydetti. Her yaş gurubundaki insanların teravih namazını kılmak için camilere koştuğunu dile getiren Serenli, hatimle teravin namazına da yoğun ilgi olduğunu vurguladı. Serenli, “Bu sene cemaatimizden gelen talip doğrultusunda hatimle teravih namazı kılınan cami sayısını artırdık. 12 camide hatimle teravih namazı kılınıyor. Özellikle gençlerimizin hatimle teravih namazına ilgi göstermeleri bizi çok sevindiriyor. “ diye konuştu.

Hatimle teravih namazının kılınmasının hafızlık müessesesi için çok önemli olduğunun da altını çizen Serenli, ‘Biliyorsunuz; hatimle kıldırılan teravih namazlarında bir ayda Kur’an-ı Kerim hatmediliyor. Tabi ki ezbere okunuyor. Her akşam bir cüz bitiriliyor. Bu sebeple hafızlık müessesesinin devamı için hatimle teravih namazı kıldırılması büyük önem taşıyor.” ifadelerini kullandı.

Sakarya’da, Adapazarı Ağa Camii, Orta Camisi ve Bileciler Köyü Camisi, Akyazı Gaziosman Paşa Camisi, Arifiye Kaynak Camisi ve Arifbey Mahallesi Camisi, Erenler Yıldıztepe Mehmet Zahit Kotku Camisi ve Örnek Mescidi, Geyve Trahan Vakıf Camisi, Hendek Orta Camisi, Kocaali Fiskobirlik Mescidi ve Sapanca Buhara Camisi’nde hatimle teravih namazı kıldırılıyor.

Cihan

Camide hem Kur’an öğreniyorlar hem spor yapıp oyun oynuyorlar

Burdur’da gençler, zamanlarını Hıdırilyas Camii’ne kurulan gençlik merkezinde değerlendiriyor. Cemaat, caminin alt katında bulunan Kur’an kursunu bilgisayar, masa tenisi, satranç, koşu bandı ve bilgisayar oyunlarıyla donattı. Merkezde öğleye kadar Kur’an-ı Kerim ve dini eğitim alan öğrenciler, yatsı namazına kadar bilgisayar, masam tenisi ve satrançla oynuyor. Merkezde obeziteyi önlemek için kurulan koşu bandı da gençlerin ilgisini çekiyor.

Gençleri camide tutabilmek için müftülüğün talimatıyla gençlik merkezini kurduklarını belirten Hıdırilyas Camii İmam Hatibi Adnan Atasoy, ‘Eski Kur’an kursunu gençlik merkezine çevirdik. Müftümüzün talimatlarıyla cemaatimizle birlikte, bilgisayar, koşu bandı, masa tenisi ve satranç takımı aldık. Gençlerin yoğun ilgisiyle karşılaştık. Yaklaşık 35 öğrenci geliyor.” dedi.

İmam Hatip Atasoy, gençlik merkezine gelen gençlere namazı sevdirmek için puanlama sistemini uyguladıklarını belirtti. Buna göre, sabah namazına gelen öğrenciler 30 puan, öğle, ikindi ve akşam namazına gelenler 10 puan, yatsı namazına gelenlereyse 20 puan alıyor. Ay sonu en çok puan alan öğrenciler tablet bilgisayar, bisiklet ve mp3 ile ödüllendirilecek. Şu ana kadar 10 öğrencinin aksatmadan camide 5 vakit namaz kıldığını belirten Atasoy, 7 Ağustos’ta hediyelerin verileceğini belirtti.

Gençlik merkezinde hem ibadet ettiklerini hem de oyun oynadıklarını söyleyen Ümit Karael de daha önceleri camiye uğramadıklarını anlattı. Günün çoğunu camide geçirdiğini belirten Karael, emeği geçen herkese teşekkür etti.

İl Müftüsü Osman Aratan, camilerin, sadece ibadet edilen yerler değil, insanların toplandığı mekanlar olması gerektiğini vurguladı. Aratan, bu nedenle pilot cami olarak Hıdırilyas Camii’nde gençlik merkezi kurduklarını söyledi. İl genelinde müsait olan bütün camilere gençlik merkezi açacakları bilgisini veren Müftü Artan, “Her mahallede yaygınlaştıracağız. Bu merkezlere gençleri, kadınları ve çocukları caminin etrafında toplamak istiyoruz.” şeklinde konuştu.

Cihan

Bütün evliliklerin sevgi-aşk ile devam ettiğini mi zannediyorsun?

Hz. Ömer’e gelen bir adam “eşimi boşamak istiyorum” der. Aile birliğine çok büyük önem veren Hz. Ömer sorar: “Neden eşini boşayacaksın? Eşinin hangi kusuru seni eşinden soğuttu? Haklı bir gerekçen var mı?”

Adam der ki; “Ben artık onu sevmiyorum. Bunun için boşamak istiyorum eşimi.”

Hz. Ömer’in cevabı son derece manidardır; “Sen bütün evliliklerin sevgi-aşk ile devam ettiğini mi zannediyorsun? Sende hiç mi vefa yok? Hani vefa nerede? Git ve eşinle yola devam et.”

Evliliği devam ettiren en önemli nokta hakikaten “vefa” duygusudur. Çünkü en büyük sevgiler, tutkular, aşklar zaman geçtikçe monotonlaşabilir ama vefa duygusu böyle olmamalıdır. Eşimizin zor günlerimizde yanımızda olduğunu unutmamamız lazım. Bizimle yola çıktığını, bize evlat verdiğini, baba ve annesini terk ederek bize geldiğini unutmamak lazım.

ESKİ EŞE VEFA

Hz. Aişe (r.a.) Peygamberimiz’in (s.a.v.) ilk eşi olan Hz. Hatice annemize duyduğu derin saygı, sevgi ve vefayı bir gün kıskanır. Çünkü Hz. Hatice vefat etmiş olsa bile Peygamberimiz hep onu hayırla anmaktadır. Halbuki Hz. Hatice validemiz 65 yaşında vefat etmiş yaşlı bir hanımdı. Hz. Aişe olaya böyle bakar.

Bir gün de bunu saklayamaz ve Hz. Peygamber’e şöyle der: “Ey Allah’ın peygamberi, sen bu kadında ne buldun? Dişleri dökülmüş, sırtı kamburlaşmış ihtiyar bir kadındı. Ben ise gencim. Daha dincim. Ama sen bir türlü Hatice’yi unutamıyorsun. Hep Hatice diyorsun.”

Hz. Peygamber (s.a.v.) bu kıskançlığı anlayışla karşılasa bile bu çıkışı cevapsız bırakmaz. Eski eşine vefasını yineler. Şöyle buyurur: “Aişe, bu ne kadar yersiz bir sözdür. Evet, Hatice benim için çok önemlidir. Herkes beni Mekke yollarında inkar ederken, o yanımda durdu. Herkes malını sakınırken o malını Allah için harcadı. Zor anımda bana destek oldu. Bana çocuk verdi. Evet Aişe, ölünceye kadar Hatice diyeceğim. O, cennet hanım efendilerinden birisidir.

Hz. Aişe der ki; “Ben bir daha Hz. Hatice hakkında konuşmadım.” Resulullah’ın (s.a.v.) Hz. Aişe’ye ve dolaylı olarak bize hatırlattığı işte bu yitirdiğimiz vefa duygusudur.

GIYBETTEN UZAK DURUN

İnsandaki bütün özellik ve kabiliyetler, bir yönüyle nimet, diğer yönüyle afet olabilecek özelliktedir. Yani Allah-u Teala bizlere bütün haslet ve imkanları müspet yada menfi şekilde işlenmeye müsait bir ‘ham malzeme’ olarak vermiştir. Allah’ın kelam sıfatının bir tecellisi olarak insana verilen lisan nimeti yanlış kullanıldığında sahibi için manevi bir kayba sebep olabilir. Dilin afetleri içerisinde üzerinde önemle durulması gereken konu, şüphesiz gıybettir. Kul hakkını ihlale sebep olan gıybet, sahibinden helallik alınmadığı takdirde, kişinin amellerini de tüketen bir felakete dönüşmektedir. Peki, nedir gıybet? Dilerseniz gıybetin ne olduğunu Hz. Peygamber’den (s.a.v.) dinleyelim:

Allah Resulü (s.a.v.) bir seferinde ashabına şöyle sormuşlardı:

-Gıybet nedir bilir misiniz ?Ashab- ı Kiram: -Allah ve Resulü daha iyi bilir dediler. Bunun üzerine Allah Resulü:

Gıybet, kardeşini hoşlanmadığı şeylerle arkasından anmandır buyurdular.

Denildi ki, “Ya Resulallah, arkasından söylediğim kötü şey ya kardeşimde varsa…”

Cevaben şöyle buyurdular:

Söylediğin şey onda varsa gıybet etmiş olursun; eğer yoksa ona iftira etmiş olursun (Müslim, Birr, Ebu Davud, Edeb)

Yine Efendimize, en faziletli müslümanın kim olduğu sorulduğunda; “Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir” (Buhari, Müslim) buyurmuşlardır.

Allah u-Teala, müslüman kardeşinin gıybetini yapmayı, Kuran-ı Kerim’ de şöyle yasaklar: “Biriniz diğerini gıybet etmesin. Sizden biri ölü kardeşinin etini yemek ister mi? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Allah tevbeleri çok kabul eder, çok esirger” (Hucurat, 12)

Sahabe- i Kiramdan Selman (r.a.), bir defasında ashabdan iki kişi ile beraberdi. Onların hizmetini görür ve yemeklerinden yerdi. Bir gün uyuyakaldı ve onlarla birlikte gidemedi. İki arkadaşı onu bulamayınca: “Selman pişmiş yemeğe ve kurulmuş çadıra gelmekten başka bir şey bilmiyor” diyerek gıyabında konuştular.

Selman (r.a.) geldiğinde onu katık istemek üzere Hz. Peygamber’e (s.a.v.) gönderdiler. Allah’ın Resulü: “Arkadaşların katığı ne yapacaklar, onlar katıklarını yediler” buyurdu.

Haber kendilerine ulaşınca: “Biz bir şey yemedik” dediler.

Hz. Peygamber de: “Konuşmalarınızla siz Selman’ı (gıybet ettiğiniz için) katık olarak yediniz” buyurdu. “Ya Resulallah, bizim için istiğfar et” dediler. Fahr-i Kâinat Efendimiz de: “Gıybet ettiğiniz arkadaşınıza rica edin de sizin için o istiğfarda bulunsun” buyurdu. (İbn Kesir) Ayet ve hadislerde ifade edildiği gibi gıybet, kardeşimizin yokluğunda, kendini savunamayacak halde, bir ölü mesabesinde iken, onu incitecek bir surette başkalarına anlatmaktır ve dinimizce yasaklanan çok kötü bir haslettir.

BÜYÜKLERİN DUALARI HZ. İBRAHİM’İN DUASI

Ey Allah’ım! Bu yepyeni bir gündür. Bu bakımdan bugünü benim için ibadetle aç, mağfiret ve rızanla kapat. Bugün de bana, nezdinde kabul olunacak haseneyi ihsan eyle. O haseneyi geliştir ve benim için onu kat kat çoğalt ve bugün de işleyeceğim günahlarım için beni affet. Çünkü çok affeden ve her çeşit nimetlerle kullarına ihsanda bulunan, kullarını çok fazla seven, daha istemezden önce onların isteklerini bilip takdir eden sensin.

Soru-cevap

1- Eşim, anne ve babamı ziyaret etmemi yasaklıyor. Buna hakkı var mı?

Eşinizin, anne ve babanızı ziyaret etmenizi engelleme hakkı yoktur. Zira akrabalarla bağı kesmek yasaklanmıştır. Kuran, anne ve babaya iyiliği emreder. Bu emre engel olmak büyük günahlardandır

2- Terâvih namazının mahiyeti ve hükmü nedir?

Terâvih namazı, erkek ve kadınlar için sünnettir. Hz. Peygamber, “Kim inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek ramazan namazını (Terâvih) kılarsa, onun geçmiş günahları bağışlanır” buyurmuşlardır.

3- Zekât vermenin belirli bir zamanı var mıdır?

Zekât vermenin belli bir zamanı yoktur. Farz olduğu andan itibaren verilmesi gerekir. Bunun için belli bir ayı veya ramazanı beklemeye gerek yoktur. Ancak, zekat vermekle yükümlü olanların, yükümlü oldukları andan itibaren en kısa zamanda zekatlarını vermeleri uygun olur. Çünkü zekât bir borçtur, borç bir an önce ödenmelidir.

Nihat Hatipoğlu / Sabah Gazetesi

Kâinat ve İnsan (İnsanlığın Mikro Hikayesi)

Türkiye Diyanet Vakfı tarafından organize edilen ve İBB Kültür A.Ş.’nin katkılarıyla düzenlenen 31. Türkiye Kitap ve Kültür Fuarı’nın Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER)’nin katkılarıyla gerçekleştirdiği Beyazıt Ramazan Sohbetleri, her gün bir yazarı hem Beyazıt’la hem de ziyaretçilerle buluşturuyor. Beyazıt Camii yanında kurulan çadırın konuğu, Ramazan’ın 11. gününde yazar Ümit Şimşek oldu. “Kâinat ve İnsan” başlıklı bir konuşma yapan Ümit Şimşek, içinde yaşadığımız evren ile ilgili son derece şaşırtıcı verileri dinleyenlerle paylaştı

“NİÇİN?” İÇİN…

Kâinatın büyüklüğünü hem rakam hem de görsel mukayeselerle dinleyicilerin hayallerinde canlandıran Ümit Şimşek, Yeşilköy Havalimanı’ndan başlayarak evrenin derinliklerine doğru kısa zamanda uzun bir yolculuk yaptırdı:

“Bir gece vakti, İstanbul’un tüm ışıkları yanarken onu gökyüzünden izlesek, ona yüz bin ışık daha ilâve etsek ancak içinde yaşadığımız galaksideki yıldızların sayısına ulaşabiliyoruz. Galaksi, bir gece vakti bütün şehrin ışıkları yanıyormuşçasına bir görüntü sunabilir. Ama biz gökyüzünü yapay ışıklarla kirlettiğimiz için o aydınlığı artık göremiyoruz. Dünün insanı sadece başını gökyüzüne kaldırarak orada başka bir âlem görüyordu. Bu görüntüyü dağ başlarında yakalayabilirsiniz; ama her gece görmeniz imkânsız. Böyle bir gökyüzüne tanık olamadıkça “Niçin?” sorusunu soramıyoruz. Niçin yaşadığımızı bile. Zaten onun yerine bizi başka sorularla muhatap ediyorlar. Ama hayal gücümüzü zorlamalıyız.”

İNSANLIĞIN MİKRO HİKÂYESİ

Bu dünyadan ışık hızıyla hareket edilerek önce aya sonra da güneşe makul zamanlarda varılabileceğini anlatan Ümit Şimşek, güneşten sonra herhangi bir yıldıza ulaşmanın 4-5 yıl sürdüğünü, Samanyolu (Dünyanın içinde bulunduğu galaksi) içindeki yıldızların birbirine mesafesinin yaklaşık aynı civarda olduğunu ifade ederek “Dünya nüfusunu Samanyolu’ndaki yıldızlara dağıtsak her birimizin 20 yıldızı olurdu. Samanyolu’na en yakın Andromeda galaksisi 2 milyon ışık yılı uzakta. Hatta bu mesafeler zaman zaman azalıyor veya çoğalıyor.

100 bin şehir ışığına karşılık her bir yıldızın yerine galaksi koyarsak dünyada yaşayan her bir insana 30 ile 60 arası galaksi düşecek kadar büyük bir kâinatta yaşadığımızı anlarız. Dünya nüfusu içinde bir adam bulmak ne kadar güçse o galaksiler arasında kendi galaksimizi bulmak o kadar güçtür. Maddî dünyamızın büyüklüğü budur” dedi.

Kâinatın 15 milyar yaşında olarak tahmin edildiğini, bu süre bir gün olarak düşünüldüğünde, 24 saatin ancak son saniyesinin insan neslinin yaşama süresi olduğunu kaydeden Şimşek, şöyle devam etti:

İKİ PERSPEKTİF, İKİ BOYUT

Bütün o savaşlar, kavgalar, çekişmeler ve başka bütün olaylar, o son saniyede yaşanmıştır. Bunun yanında mikroskobik ölçülerde bakarsak bir metabolizmada 50-100 trilyon insan hücresi vardır. Kâinattaki galaksi sayısını çok geride bırakan bir rakamdır bu. Dünya nüfusunun 10 bin katına eşittir ve mükemmel şekilde işler. Bir taraftan bakınca insan çok küçülüyor, diğer taraftan devasa bir mekanizmaya dönüşüyor. Ama insanın maharetlerine baktığımızda oturduğu yerden kâinatın öbür ucundaki verileri hesaplayabiliyor. İnsan tüm kâinatı öğrenme, soru sorma ve sonuçlar elde etme kabiliyetine sahip.”

Ümit Şimşek, bu kâinat kitabının tercüme edilmeden anlaşılmasının imkânsız olduğunu söyleyerek bunu sağlayacak başka bir kitabın yani Kur’ân’ın okunması gerektiğini, batıdaki bilim içerikli anlatımlardan çok uzak ve bambaşka bir dille kâinatı bize izah ettiğini vurguladı. Batıda bütün kâinat oluşumlarının tesadüfî ve kendiliğindenmiş gibi anlatıldığını, Kur’ân’a bakınca da bütün bu düzeni Allah’ın kurduğunu öğrendiğimizi, ama anlayışımızın temelinde tesadüfle gerçekleştiğinin artık kanıksanmış olduğunun altını çizdi.

İNSANIN KÂİNATLA İLİŞKİSİ

Kâinat gerçeğinin bilincimizdekinden farklı olduğunu Kur’ân’a bakıp anlasak da tam bir idrak gerçekleşmediğini anlatan Ümit Şimşek, Kur’ân’ın bize anlattıklarını tam manasıyla kavrayabilmek için zihnimizi sıfırlamak gerektiğini ve bunun sanıldığından çok daha zor olduğunu ifade etti. Ayetlerle anlatılan yeryüzünün bilimsel açıklamalardan farkını şöyle ifade etti:

Taş da vardır ki, Allah korkusuyla (yerinden kopup) düşüyor’ ayetinin karşısına yerçekimini koyuyoruz. ‘Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah’ı tesbîh ederler’ ayeti ise Kur’ân’da çok sık tekrarlanır. ‘Bu Kuran’ı bir dağın üzerine indirseydik, Allah’a olan saygıdan ötürü onun titreyip paramparça olduğunu görecektin’ bir başka örnektir. Bu ayetler, yeryüzündeki her varlığın bir canlı olarak anlatıldığını gösteriyor.

Batı bilinciyle bakınca dış görüntüyü görüyor, Kur’ân’da ise bambaşka bir anlatımla karşılaşıyoruz. Peygamber Efendimizin mucizeleri, dünyadaki ve kâinattaki her varlık üzerinden zuhur etmiş. Kâinat, neredeyse bunun için sıraya girmiş. Kur’ân bize her işin Allah iradesinde olduğunu gösterir. O dilemeden yere bir yaprak dahi düşmeyeceğini anlıyoruz. Üstelik âlim ve cahil herkesin anlayabileceği gibi apaçık ayetler vardır.”

BİLİM İLE KUR’AN FARKI

Gezegenlerin birbirini çekmesine bilim, çekim kuvveti derken; mahlukâtlar arasındaki kan çekiminin ancak muhabbetle, rahmetle açıklanabileceğini söyleyen Ümit Şimşek, “Kâinat, aynı iradenin çeşitli yansımalarıdır” dedi. Her şeyde Hikmet-i İlâhî olduğunu hatırlatan Şimşek, batının moleküllerin çarpışması dediği şeyin, bu bakışla kucaklaşmaya dönüşeceğini, şu anda etrafımızda gezen hava moleküllerinin Âdem ile Havva’dan bu yana aynı olduklarını, sürekli seslerimizi kaydederek günü geldiğinde yeniden karşımıza çıkarılacağını dile getirdi ve yağmurun oluşumuna da moleküller gibi Kur’ân’da farklı bir izahı olduğunu sözlerine ekledi.

Kur’ân’ı, kâinata bakarak ve ayetlerini tekrar tekrar tefekkür ederek okumamız gerektiğini söyleyen Şimşek, Kur’ân’ın “Göklerde ve yerlerde ayetler var” sözünün çok mühim olduğunu belirtti ve şöyle devam etti:

Kur’ân olmasa kâinatın alfabesini sökemeyiz ve yanlış okuruz. Doğayı tek başına algılamak gafletine düşeriz. Reklamlarla ve dizilerle bu durum dilimize giderek yerleşiyor. Kasıtlı bir delalettir bu. Basit bir sözmüş gibi duran “doğaya şükür” çağrısı, çok ağır bir mesuliyet gerektirir. Hiç kimse bunu kaldıramaz. Kendisine ortak koşanları Allah affetmeyeceğini net bir şekilde ifade etmiştir. Kâinatta bir gerçek var. Çalışmayana ekmek yok. Canlı cansız herkes için böyle. Bu dünyanın mutluluğu ve cennet çalışmakla elde edilir.”

ÇOCUKTAKİ YARATICI BİLİNCİ

ESKADER Başkanı Mehmet Nuri Yardım’ın Türkiye’deki ders kitaplarının insan ve kâinat ilişkisini anlatacak şekilde düzenlenip düzenlenmediğini sorması üzerine Ümit Şimşek; “Eğitim reformu bu noktada bir gelişme gösteremedi. Yeni sistemle birlikte çok erken yaştaki çocuklar okula gitmesiyle aileden alabileceği ilmî eğitimin de önü kesilmiş oldu. Bu durumda çocukların fikirleri, yaratıcısız formatlanıyor. Tesadüf ve abesiyet üzerinden kâinatı anlatırsanız, dinsiz bir bilinç oluşturmuş olursunuz. Kâinatın oluşumunun kendiliğinden gerçekleştiğine inanır. Yaratıcı fikrinde birleşen bir eğitim sistemi üretilmeli.”dedi.

Aydınlarımızda bir dindarlaşma gözlemlediğini de anlatan Ümit Şimşek, Ayhan Songar ve Haluk Nur Baki gibi isimlerin çabalarıyla meseleye ışık tutulduğunu ve daha rahat konuşulduğunu hatırlattı ve dinleyicilerden gelen dinî soruları yanıtladı.

Beyazıt Ramazan Sohbetleri, Kadir Gecesi’ne dek her gün saat 18.00’de Beyazıt Camii yanındaki sohbet çadırında birbirinden değerli yazarlarla dinleyicilerini bekliyor

Kaynak: moralhaber.net

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version