Arakan’da yaşananlar insanlık suçudur

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in davetlisi olarak Türkiye’de bulunan İslâm ülkeleri liderleri iftar sofrasında bir araya geldi.

Buluşmayı, “Kardeşlerin buluşması” olarak adlandıran Diyanet İşleri Başkanı Görmez, İslâm coğrafyasının bir acı ve elem coğrafyası olmaktan kurtularak, yeniden bir ilim ve medeniyet coğrafyasına dönüşmesi temennisinde bulundu. Son günlerde Arakan’da yaşananları “İnsanlık suçu” olarak değerlendiren Başkan Görmez, “Arakan’da Müslümanlara reva görülen insanlık dışı uygulamalar bir an evvel sona ermeli.” dedi.

Başkan Görmez, şöyle devam etti:

“Arakan’da Müslüman kardeşlerimize yönelik bir insanlık suçu işlenmektedir. Din kardeşlerimize reva görülen bu insanlık dışı muameleler, bir an evvel sona ermeli. Adeta vatansız bırakılmak istenen Arakan’lı Müslümanlara yardım eli uzatılmalı. Biz Diyanet İşleri Başkanlığı olarak Arakanlı Müslümanların acılarını bir nebze de olsa hafifletebilmek için büyük bir yardım seferberliği başlattık.”

“İslâm dünyası harekete geçmeli”

Yemekte, Diyanet İşleri Başkanı Görmez’in davetlisi olarak İstanbul’da bulunan Arakanlı Müslümanların önemli liderlerinden Dr. Muhammed Yunus da Arakan’da yaşananlar hakkında bilgi verdi. 3 Haziran’da başlayan insanlık dışı saldırılarda bugüne kadar 50 bin Müslümanın hayatını yitirdiğini 50 bin Müslümanın da kayıp olduğunu dile getiren Yunus, soykırımın bir an evvel sona erdirilmesi için İslâm dünyasının harekete geçmesi gerektiğini söyledi.

Arakan’daki Müslümanların zulüm altında inlediklerini ve her türlü işkenceye maruz kaldıklarını anlatan Yunus, birçok Müslümanın açlıktan ve sağlık sorunlarından dolayı hayatını kaybettiğini söyledi.

“Arakan’daki Budistler ile Burma’daki hükümet işbirliği yaparak Müslümanlara etnik temizlik uygulamaktadır.” diyen Yunus, “Bangladeş kendisine sığınan Müslümanları kabul etmeyerek bir noktada Müslümanların öldürülmesine göz yummaktadır. Türkiye ve tüm İslâm ülkeleri bir araya gelerek bu zulmün durdurulması konusunda gerekeni yapmalıdır.” diye konuştu.

Peygamber Efendimiz nasıl şaka yapardı?

Peygamber Efendimiz şaka yapar mıydı?

Peygamber Efendimiz, herkese samimi ve içten davranırdı. Zaman olur, şakalaşır, tatlı ve güzel bir hava oluştururdu. Çünkü başka türlü olsaydı, insanlar Peygamberimiz’e yanaşamazlar, ona soru bile soramazlardı. Zaten insan her zaman ciddi ve ağır meseleleri konuşamaz, bazen ortamın yumuşatılması, insanların rahatlatılması gerekir.

Herkes gibi Peygamberimiz (sas) de şaka yapar, lâtifeli konuşur, ama hiçbir zaman yalan söylemezdi. Çünkü şaka yollu da olsa, yalan yalandır. Bunun yanında, Peygamberimiz (sas) insanlarla alay etmez, hafife almaz, dalga geçmez, küçük düşürmez, mahcup etmez, zor durumda bırakmaz, “işletme” gibi olumsuz tavırları hoş karşılamazdı.

Peygamberimiz (sas)’in yaptığı şakalar yerli yerinde ve mesaj doluydu. Lüzumsuz ve yersiz değildi. Daha çok gönül alıcı ve sevindirici şakalar yapardı. Çocuklarla, hanımlarıyla, yaşlı ve kimsesiz kişilerle şakalaşması bu türdendi.

BU KÖLEYİ SATIYORUM, VAR MI ALAN!

Peygamberimiz (sas)’in bir latifesini Enes bin Mâlik’ten dinleyelim:

“Çöl halkından Zahir adında bir adam vardı. Peygamberimiz, Zahir’i çok severdi. Zahir, yaratılış itibariyle fiziksel yönü çok hoş değildi.

Bir gün pazarda çölden getirdiği malları satmaya çalıştığı bir sırada Peygamber Efendimiz gitti, sessizce yaklaştı, Zahir’i arkasından kucakladı ve elleriyle gözlerini kapadı. Zahir, tutanın kim olduğunu göremiyordu. “Tutan kimse bıraksın” diye çabalamaya başladı. Bu arada göz ucuyla arkasındaki kişinin Efendimiz olduğunu anlayınca sırtını Peygamberimiz’in göğsüne iyice dayamaya başladı. Zahir’in bu neşeli hareketinden hoşlanan Peygamber Efendimiz yüksek sesle:

– Bu köleyi satıyorum, var mı alan, diye seslenmeye başladı. Zahir boynu bükük, mahzun bir halde:

– Yâ Resulallah, benim gibi değersiz bir köleye vallahi kuruş veren olmaz, deyince Peygamber Efendimiz:

Hayır, yâ Zahir, sen Allah katında hiç de değersiz değilsin” buyurdu.

YAŞLI KADINLAR CENNETE GİREMEZ!

Başka bir misal. Bir gün yaşlı bir kadın Peygamberimiz’e gelerek: “Yâ Resulallah! Cennete girmem için bana dua eder misiniz?” dedi. Peygamber Efendimiz: “Yaşlı kadınlar Cennete giremez” diye ona takıldı. Bunun üzerine kadın ağlayarak oradan ayrıldı.

Peygamber Efendimiz, Sahabîlere:

“Gidin ona söyleyin, insanlar Cennete yaşlı olarak girmeyecekler. Cenab-ı Hak, ‘Biz onları yepyeni bir yaratılışla yarattık da, eşlerine sevgi ile düşkün hep aynı yaşta genç kızlar yaptık’ buyurmuyor mu?” (Vakıa Sûresi, 36.)

Evet, insanlar cennette genç olacaklar, yaşlı değil. Efendimiz de, “Yaşlı kadınlar cennete giremez” derken böyle bir latife yapıyordu.

Peygamberimiz kimsesiz, fakir, yoksul, herkesin yüz vermediği, ilgilenmediği insanlarla küçük şakalar yapar, onların kalplerini kazanırdı. Enes bin Mâlik anlatıyor:

Bir gün adamın biri Peygamber Efendimiz’in huzuruna geldi ve kendisinden bir binek hayvanı istedi.

Peygamberimiz ona, “Peki, sana bir dişi deve yavrusu vereyim mi?” diye takıldı.

Adamcağız, “Yâ Resulallah, ben sizden bir binek istiyorum, dişi deve yavrusunu ne yapayım?” dedi.

Peygamber Efendimiz gülerek: “Bütün develer dişi deve yavrusu değil midir?” buyurdu.

Evet Peygamber Efendimiz, Allah’ın elçisi olması dolayısıyla ciddi, vakarlı, ağırbaşlı, heybetli bir insandı. Bu hali zaten normaldi. Çünkü taşıdığı görev, üstlendiği vazife bunun gereğiydi. Ancak her haliyle o da bir insandı. Yeri geldiğinde şakalar da yapıyor, etrafındaki insanları rahatlatıyordu.

Bugün gazetesi

İslam dünyasının dertlerine Risale-i Nur çözümü

Risale-i Nur üzerine akademik çalışmalara yer veren Al Nur dergisi editörü Hasan Hafizi, TRT Arapça’da yayınlanan El Elvânis Seb’â (Yedi Renk), programına konuk oldu. Hasan Hafizi, “Al-Nur Medeni ve Düşünce Araştırmaları” dergisinin içeriği ve yapılan hizmetler hakkında bilgi verdi.

İSLAM DÜNYASININ DERTLERİNE RİSALE-İ NUR ÇÖZÜMÜ

Hafizi, “Al-Nur Medeni ve Düşünce Araştırmaları” dergisi altı ayda bir yayınlanan, ilmi ve akademik bir dergidir.” ifadesini kullanarak “Bediüzzaman Said Nursi’nin fikrini ve düşüncesini taşıyan bir dergidir. Ocak 2010’dan bu yana yayın hayatını sürdürüyor. İstanbul İlim ve Kültür Vakfı tarafından neşrediliyor.” dedi.

Hafizi, derginin içeriği hakkında şu bilgileri verdi: “Bu dergi, İslam dünyasının dertlerine yönelik Risale-i Nur’un fikrini akademisyenlere ulaştırmayı hedefleyip, Risale-i Nur’da ıslah, terbiye, metodoloji, eğitim ve dava gibi konuları ele alıyor. İslam dünyasında bilinen birçok büyük âlimin de dergide makaleleri yer alıyor.

BİRÇOK AKADEMİSYEN RİSALE-İ NUR’U TANIYACAK

“Al-Nur dergisi yayın hayatına nasıl başladı?” sorusuna Hafizi, şöyle cevap verdi: “İstanbul İlim ve Kültür Vakfı senelerce uluslararası sempozyumlar düzenledi ve halen düzenlemeye devam ediyor. Sempozyum için hazırlanıp gönderilen tebliğlerin tamamını birkaç gün içinde ele almak mümkün olamıyor. Bunların kaybolup gitmemesi, unutulmaması için böyle bir derginin çıkarılması ihtiyacı ortaya çıktı. Yani yüzlerce tebliği tekrar hayata döndürmek için Al-Nur dergisini yayınlama fikri bize cazip geldi ve başladık. Sonrasında Arap dünyasından pek çok hoca bizi tebrik etti. Çünkü gerçekten de Türkiye’den Arapça bir dergi çıkartmak kolay bir iş değil. Onun için biz de şöyle anlaştık: Derginin teknik kısmıyla biz ilgileniyoruz, makalelerin hazırlanıp düzenlenmesiyle de onlar ilgileniyor. Bu dergi Said Nursi’nin fikrinin bir penceresidir. Birçok akademisyen hâlâ Risale-i Nur’u okuma fırsatı bulamamış ya da eline ulaşmamış. Belki bu dergi vesilesiyle Risale-i Nur tanıyıp okuyacaklar olacak.”

BU DERGİ HERKESE AÇIK

Hafizi, derginin dört kısımdan oluştuğunu belirterek şunları kaydetti:

1. Kapak dosyası: Her sayı için bir kapak konusu belirliyoruz. Risale-i Nur’dan tespit edilen bu konu çerçevesinde makaleler yayınlıyoruz.

2. Araştırma dosyaları: Öncelikle şunu belirtmek lazım. Bu dergi herkese açık… Bu bölümde Arap olsun olmasın, hatta Hıristiyan olsun, herkesin makalesini kabul ediyoruz. Yeter ki akademik makale şartlarını haiz olsun. O zaman dergide yayınlıyoruz.

3. Diyalog: Bu bölümde değerli ilim adamlarıyla yaptığımız diyalogları yayınlıyoruz. Hatta ilk sayılarımızda Üstad Bediüzzaman Said Nursî’nin talebeleriyle yaptığımız görüşmeleri yayınlamıştık.

4. Haberler: Son bölüm olan dördüncü kısımda, İstanbul İlim ve Kültür Vakfı’nın (İİKV) faaliyetleri hakkında bilgiler yer alıyor. Ayrıca Risale-i Nur’la alakalı yeni gelişmeleri de bu bölümde neşrediyoruz.

Moralhaber

İftardan Sonra Müslüman Oldular (Filipinler’den Haberler)

Filipinler, Asya’nın Ayasofya’sı diyorduk ya! Ayasofya’mız peyderpey mescide tebeddül ediyor. Pek yakın bir istikbalde yakınımız var, istikbal semalarıyla Asya’nın zemini teslim olacak yedi beyzayı İslam’a demiyor muyduk? Teslim başladı. Bakın ey Müslümanlar bu söz nasılda tahakkuk ediyor, bu mana nasılda vücut buluyor, o beşaret nasıl hayatlanıyor…

Dem bu demdir. Bu dem son asrı furkanının beşere bihakkın ve bitamamiha hükümran olacağı cennet-asa bir bahar demidir. Âdem’e mağfiret ikliminin yaklaştığı demdir, Nuh’un ufkunda Cudi’nin şahikasının belirdiği demdir. İbrahim’e yıldızlar kadar ümmet muştusunun duyurulduğu demdir. İsmail’in zemzemi bulduğu demdir. Yakub’a Yusuf’un gömleğinin kokusunun geldiği demdir. Yusuf’un rüyayı tabire başladığı demdir. Eyyüb’e hayat ırmağının şifa sunacağı demdir. Musa’ya selvanın nüzul ettiği demdir. Yuşa’nın mukaddes topraklara girmek üzere olduğu demdir. Zekeriyya’ya Yahya’nın müjdelendiği, İmran’a Meryem’in ihsan edildiği, Meryem’in melekten müjdeyi aldığı ve İsa’nın yeniden nüzul etmekte olduğu demdir.

Dem bu demdir. Ve nihayet Nebiler Nebisinin Mekke’yi fethetmek üzere sefere çıktığı demdir. Bu dem Şam’ın, Mısır’ın, Yemen’in, İran’ın, İstanbul’un, Basra’nın, Küfe’nin, Kafkaslar’ın, Buhara’nın fethedilmek üzere olduğu demdir. Ve bin senedir beklediğimiz, Davayı Nübüvvetin hamili ve varisi Şahsi Maneviyi Nuriyenin cihanın etrafı erbaasında pertevefşan olmaya başladığı demdir. Dem bu demdir…

Dün akşam, Filipinlerin Mindanao bölgesi Cagayan De Oro şehri, Nazaret Mahallesi, Datu Dağı ve Türk Şehitliğimize ziyarette bulunduk. Çare Derneği gönüllülerinin vesile olduğu iftara iştirak ettik. Bu kabile 5-6 sene evvel Müslüman olan Higaunun Kabilesinin Datu Jumoya bağlı olan kolu. Bu 5-6 senede Müslüman olan aile sayısı yüzleri geçti. İHH Hollanda ekibi bu kabileye Ramazan yardım paketleri göndermiş. Çare Derneği de 100 aileye iftar vermişti. Fakat iftara gelenlerin içerisinde kabile mensubu olup hala Müslüman olmayanlar vardı. Peyderpey kabile hidayet şerbetini içiyor, bu hidayet kervanına iftardan sonra 3 ablamız 5 abimiz Müslüman olarak katılıyor. Hamd olsun, biz bilemedik iftar zamanında yediğimiz pirinç lapası ile tavuğumuz mu lezzetliydi yoksa şu hidayet şerbetlerini tadanlara şahitlik etmek mi?

Böylece Datu kabilesinde Müslüman olanların sayısı 500’u geçmiş oluyor. İnşallah bu ekilen Nur tohumları ve hidayet fidanlığı zeminimizde; dağlarvari ormanlar ve gülistanlar meyveleri verecek. Bizler de şehitliklerimizden kemali memnuniyetle seyreyleyeceğiz. Ramazan bir hidayet olan Kuran’ın nazil olduğu aydır, bu ayeti hakkalyakin tasdik edip yaşamak isteyenleri Filipinler’e davet ederek ve sizlerden pek makbul dualarınızı istirham ederek yazıma son veriyor, bir kez daha Uzakdoğu’da, Filipinler’de bizleri mahzun bırakmayan Çare Derneği’ne ve yardımseverlerine minnet ve şükranlarımızı arz ediyoruz.

M. Rıza Derindağ, Filipinler, Temmuz 2012

(Çare Yardımlaşma ve Kalkınma Derneği, www.care.org.tr , 02163283234)

 

Oruçla Şükretmek (Şiir)

Oruç fedakârlıktır, sahurdur başlangıcı

Sahura kalkmayanın günü olur sıkıcı

 

Oruçlarımız şükür, saati ise iftar

Ne kadar şükür etsen, ne fazlaysa sana kâr

 

İftar zamanındaki dualar kabul olur

Oruçlu Müslümanlar birer Salih kul olur

 

Camilerdeki coşku, zamanıysa teravih

Huşu ile kılınan teravih olur sahih

 

Ramazanda oruçlu, sıhhat buluyor elbet

Beratını alarak kurtulur ilelebet

 

Ramazan ayı hayır ve hasenat ayıdır

Bu ayda çok sadaka ve fitre zamanıdır

 

Oruç bir paylaşımdır kuruluyor sofralar

Sevaba sevap katmak istiyor Müslümanlar

 

Ramazanda Kur’anla buluşuyor mü’minler

Hatim ve mukabele okuyor ins ve cinler

 

Oruç inceleme ve tefekkür zamanıdır

Rabbine hamd-u sena ve şükretme ayıdır

  

Orucun güzelliği, saymakla bitirilmez

Kazanılan sevaba, hesapla erişilmez

 

Oruç tutan kişiler mutlu ve bahtiyardır

Kim hakkını verirse ona mükâfat vardır

 

Ahmet Tanyeri – DİYARBAKIR

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version