Etiket arşivi: abdulkadir haktanır

Her Şeyden Evvel

Risale-i Nur Külliyatında Bulunan Hakikatler: Her Şeyden Evvel

dünya seyyahı, kendi aklına dedi ki: Madem bu kâinatın mevcudatıyla mâlikimi ve hâlıkımı arıyorum. Elbette her şeyden evvel bu mevcudatın en meşhuru ve a’dasının tasdikiyle dahi en mükemmeli ve en büyük kumandanı ve en namdar hâkimi ve sözce en yükseği ve akılca en parlağı ve ondört asrı faziletiyle ve Kur’anıyla ışıklandıran Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm’ı ziyaret etmek ve aradığımı ondan sormak için Asr-ı Saadete beraber gitmeliyiz diyerek, aklıyla beraber o asra girdi. ŞUALAR -127

Mevlâna Celaleddin (R.A.) ve İmam-ı Rabbanî (R.A.) ve İmam-ı Gazalî (R.A.) gibi, akıl ve kalb ittifakıyla gittiği için, her şeyden evvel kalb ve ruhun yaralarını tedavi ve nefsini evhamdan kurtulmasını temine çalışıp, lillahilhamd Eski Said Yeni Said’e inkılab etmiş.   MESNEVİ-İ NURİYE-7

Bu acib asrın bu acib hastalığına ve dehşetli marazına karşı Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın tiryakmisal ilâçlarının naşiri olan Risale-i Nur dayanabilir; ve onun metin, sarsılmaz, sebatkâr, hâlis, sadık, fedakâr şakirdleri mukavemet ederler. Öyle ise, her şeyden evvel onun dairesine girmeli. Sadakatla, tam metanet ve ciddî ihlas ve tam itimad ile ona yapışmak lâzım ki; o acib hastalığın tesirinden kurtulsun. KASTAMONU-105     TARİHÇE- 294

Fen ve felsefenin tasallutuyla ve maddiyyun ve tabiiyyun taunu, beşer içine intişar etmesiyle, her şeyden evvel felsefeyi ve maddiyyun fikrini tam susturacak bir tarzda (Risale-i nurun hedefi) imanı kurtarmaktır. Ehl-i imanı dalaletten muhafaza etmek ve bu vazife hem dünya, hem herşeyi bırakmakla, çok zaman tedkikat ile meşguliyeti iktiza ettiğinden, Hazret-i Mehdi’nin o vazifesini bizzât kendisi görmeğe vakit ve hal müsaade edemez. Çünki hilafet-i Muhammediye (A.S.M.) cihetindeki saltanatı, onun ile iştigale vakit bırakmıyor. Herhalde o vazifeyi ondan evvel bir taife bir cihette görecek. O zât, o taifenin uzun tedkikatı ile yazdıkları eseri kendine hazır bir proğram yapacak, onun ile o birinci vazifeyi tam yapmış olacak. Bu vazifenin istinad ettiği kuvvet ve manevî ordusu, yalnız ihlas ve sadakat ve tesanüd sıfatlarına tam sahib olan bir kısım şakirdlerdir. Ne kadar az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar.  EMİRDAĞ-1   266

Kat’iyyen size beyan ediyorum ki: Mes’elemizde hiçbir tarihte ilm-ihakikate ve hakaik-i imaniyeye karşı bu derece garazkârane, gaddarane tecavüz olmamış. Sizin daire-i ilmiyeniz ve riyasetiniz her şeyden evvel bu vazife-i diniye ve ilmiyeyi yapmanız iktiza ediyor. Ben bu son zehirlendiğim zaman da öleceğimi düşündükçe, “Benim bedelime Ahmed Hamdi Nurlara sahib çıkacak” diye

kalbim ferahlanıyordu, teselli buluyordum. EMİRDAĞ-2 6

Kalbime geldi ki: Bu vatan ve İslâmiyet’in maslahatı, her şeyden evvel dindarların serbestiyeti hakkındaki kanunun hem ta’cil, hem tasdik ve hem de çabuk mekteblerde tatbik edilmesi elzemdir.  EMİRDAĞ-2 71

Beka isteyen ve beka tevehhümüyle fânilere müptelâ olan ruhum, bütün kuvvetiyle dedi ki: Madem cismen fâniyim, bu fânilerden bana ne hayır gelebilir? Madem ben âcizim, bu âcizlerden ne bekleyebilirim? Benim derdime çare bulacak bir Baki-i Sermedî, bir Kadîr-i Ezelî lâzım, diyerek taharriye başladım. O vakit, her şeyden evvel, eskidenberi tahsil ettiğim ilme müracaat edip, bir teselli, bir rica aramaya başladım. Maatteessüf, o vakte kadar ulûm-u felsefeyi, ulûm-u İslâmiye ile beraber havsalama doldurup, o ulûm-u felsefeyi pek yanlış olarak mâden-i tekemmül ve medar-ı tenevvür zannetmiştim. Halbuki; o felsefî meseleler ruhumu pekçok fazla kirletmiş ve terakkiyat-ı mâneviyemde engel olmuştu. Birden, Cenab-ı Hakkın rahmet ve keremiyle, Kur’ân-ı Hakîmdeki hikmet-i kudsiye imdada yetişti. Çok risalelerde beyan edildiği gibi, o felsefî meselelerin kirlerini yıkadı, temizlettirdi.  LEM’ALAR -239 TARİHÇE- 124

Hakaik-ı îmaniye, her şeyden evvel, bu zamanda en birinci maksad olmak ve sâir şeyler ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalmak ve Risale-i Nur’la onlara hizmet etmek en birinci vazife, medar-ı merak ve maksud-u bizzat olmak lâzım iken.. şimdiki hâl-i âlem, hayat-ı dünyeviyeyi, hususan hayat-ı içtimaiyeyi ve bilhassa hayat-ı siyasiyeyi ve bilhassa medeniyetin sefahet ve dalâletine ceza olarak gelen gadab-ı İlâhînin bir cilvesi olan harb-i umumînin tarafgirâne, damarları ve âsabları tehyîc edip, bâtın-ı kalbe kadar, hattâ hakaik-ı îmaniyenin elmasları derecesine, o zararlı, fâni arzuları yerleştirecek derecede bu meş’um asır öyle şırınga etmiş ve ediyor ve öyle aşılamış ve aşılıyor ki ; Risale-i Nur dairesi hâricinde bulunan bir kısım sathî belki de bir kısım zaif velîler, o siyasî ve içtimaî hayatın râbıtaları sebebiyle hakaik-ı îmaniyenin hükmünü ikinci, üçüncü derecede bırakıp, o cereyanların hükmüne tâbi olarak hemfikir olan münafıkları sever; kendine muhalif olan ehl-i hakikatı, belki ehl-i velâyeti tenkid ve adâvet eder. Hattâ hissiyat-ı diniyyeyi o cereyanlara tâbi yaparlar. KASTAMONU-117     TARİHÇE- 299

Evet nasılki muhabbet sıfatı, muhabbete lâyıktır; öyle de adavet hasleti, her şeyden evvel kendisi adavete lâyıktır. Eğer hasmını mağlub etmek istersen, fenalığına karşı iyilikle mukabele et. Çünki eğer fenalıkla mukabele edersen, husumet tezayüd eder. Zahiren mağlub bile olsa, kalben kin bağlar, adaveti idame eder. Eğer iyilikle mukabele etsen, nedamet eder; sana dost olur. MEKTUBAT- 265

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Ne kadar Peşinci Bu İnsan!

Önünde Sonu Olmayan Bir Hayata Hiç Önem Vermez, Geçici Meşekkatlı Dünyada Ücretini Gözüyle Gördüğü İçin Ondan Ayrılmaya Razı Olmaz!…

İlginç,
İnsan Egerki 10 Milyonu Sadaka Verecek Olsa Bu Miktari Cok Bulur Ama 10 Milyon İle Magazadan Birsey Almaya Gitse Alacak Birsey Bulamaz…

İlginç,
İnsan 10 Dk Zikir Edecek Olsa Bu Zamani Cok Bulur Ama Bir Film Veya Mac Olsa Bir Bucuk Saatlik Zaman Onun İcin Hemen Geciverir…

İlginç,

Bir Futbol Macinin Uzamasi İnsanin Hosuna Gider Ama Cuma Namazinda Hutbenin Birkac Dk Uzamasi Hic De Hosuna Gitmez…

İlginç,
İnsan Duydugu Dedikoduya Hemen İnanir Ve Kabullenir Ama Kesin Dogru Oldugunu Bildigi Birseyi İnat Ederek Hemen Kabullenmez…

 
İlginç,
İnsan Camide Bir Saat İbadet Ederek Vakit Gecirecek Olsa Onun İcin Zaman Gecmek Bilmez Ama Televizyona Bakarken Zaman Onun İcin Cabucak Gecer…

 İlginç,
İnsan Namaz Kilarken, İbadet Esnasinda Dunyevi Konulari Dusunmeyi Sever Ama Normalde Islamiyet’i Dusunmekten Kacinir…
İlginç,
İnsana Bir Sureyi Veya Surenin Anlamini Okumak Zor Gelir Ama Bir Romani Okumak Onun İcin Kolaydir…

İlginç,
İnsan Konserde İlk Siralarda Olmak İcin Caba Sarfeder Ama Camide İlk Siralarda Olmak İcin Caba Sarfetmez…

 
İlginç,

Aksine Namazin Sonunda Hemen Cikip Gideyim Diye Son Siralarda Olmak İster…

 İlginç,
Bir Ayet Ya Da Hadis Ezberlemek İnsanin Zoruna Gider Ama Muzik Listesi Top 10’da Olan Sarkilarin Hepsini Ezbere Bilir…

 İlginç,
İnsan Ajandasinda Bir Dini Toplanti İcin Zaman Bulamaz Ama Dunyalik İsler İcin Cok Zaman Bulur

İlginç,
İnsan Islami Konulari Dinlemeyi Ve Anlatmayi Zor Bulur Ama Dedikodulari Dinlemeyi Ve Anlatmayi Cok Sever…

İlginç,

İnsan Cennet’e Gitmeyi İster Ama Hicbir Sey Yapmadan…

İlginç,
İnsan Hergun Birilerinin ölüm Haberini Alir, Ama Yine De Kendisinin De Birgun Olecegini Dusunmez…

İlginç,
İnsan Hergun Birgun Curuyecek Vucudunu Daha Formda Tutmak İcin Yediklerine Dikkat Eder, Cildine Bakim Yaptirir Ama Asla Curumeyen Ruhu Ve Kurtulusu İcin Hic Dikkat Etmez…

 

İlginç,
İnsan Hergun Sacma Sapan Seyleri Etrafina Gonderir Ama Bunun Gibi Dusundurucu Postalari Paylasmaz… 

Rabbimiz Bizleri Nefsimize Uydurmasın Ve Nefsimizi Terbiye Edenlerden Eylesin ….. Amın

 

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Kız Evlatlarımızı Cehennem Ateşinden Kurtarma Çaresi

Kız Evlatlarımıza Dünya Ve Âhiret Mutluluğunu Kazandırmak Ve Cehennem Ateşinden Kurtarma Çaresi

Aklı başında bir insan, milyonlarca lira değerindeki bir mücevherâtı, sevmediği insanların önünde bırakır mı? O kimse, eğer aklı başında birisi ise; o mücevherâtı yabancı ve hırsız gözler önünde açıkta bırakamaz. Onu ipeklere sarar ve sağlam bir kutuya da koyup Saklar ki; ona değer verip hürmet ettiğini göstersin.

İşte İslam dini kadına çok değer verdiği için onu ipeklere tesettürle sarar, böylece kötü niyetli kem gözlerden muhafaza eder. Onun içindir ki; bizler inancımız gereği olarak kızlarımızı birer anne adayı ve birer anne olarak evlerimizin baş köşesine oturtup onları başlarımıza taç ve şefkatini gönlümüze ilaç kabul ederiz.

Şimdiki mimsiz medeniyet ise; kadınlarımızı evlerimizin baş köşesindeki annelik makamından, indirip, açık-saçık olarak yerlere, yollara atar. Ahlaksız erkeklerin hevesâtının şehvetinin basit bir âleti yapar. Bunun adına da medeni yaşam biçimi ve medenî terbiye diyerek insanları aldatır.

            Hiçbi şefkatli anne sevdiği biricik evlâdını bilerek ateşe atar mı? Bende kızlarımızın ebedi alemde dehşetli ateşte yanmalarını istemediğim için, şefkatimden size sesleniyorum şöyle ki:

Senin baban kasaptan aldığı bir koyun ciğerini bir pakete sarmayıp açıktan eve getirir mi? Eğer çarşıdaki aç insanlara göstere-göstere açıktan eve getirirse ; bu hareket medeniyetten uzak bir görgüsüzlük olmaz mı? Eğer onu gören aç insanların iştihası açılıp, bakanların gözleri içinde kalırsa (kul hakkına girip) günahkâr olmaz mı?

            Evet benim manevi kız kardeşimn! Senin annen ve babanın yanında bir koyun ciğeri kadar da mı değerin yok ki; seni böyle açık-saçık gezip kötü niyetli erkeklere görünmene râzı olma gafleti içine giriyorlar! Basit bir koyun ciğerini (medeni terbiye icabı) deyip pakete saran bir insan; ciğerparesi biricik kız evladını açık-saçık halde herkese gösterse bu hareket akıl ve insafa hiç uyar mı? İnsan kendi öz evladını bile-bile ateşe atar mı? Bu nasıl bir anne-baba şefkatidir ki; kendi evladını cehenneme ateşine atar da vicdanı sızlamaz?…

Otobüs veya uçakta yolculuk yapan yolculara üç şey sorulsa? Acaba ne cevap verirler? 1-Nereden geliyorsun? 2-nereye gidiyorsun? 3- Ne için ve ne yapmak için gidiyorsun? Sorularına bilmiyorum diye cevap verilse; bu cevabı veren insana akıllı denilebilir mi? Nerede bindiğini, nerede ineceğini ve ne için yolculuğa çıktığını bilmeyen bir insana ne denilebilir ki? Hiç sonu meçhul bir hiç!. Değil mi?

Aynen bu misal gibi bir hızlı tren gibi veya bir uçak gibi güneş etrafında saniyede 30 km. (saatte 108 bin km.) döndürülen küremiz Dünya üstünde, yolculuk yapan insanlar; acaba nereden gelip nereye gidiyorsunuz? Bu dünyaya ne için geldiniz? Sorularına kaç kişi doğru cevap verebilir.? Çok az insan değil mi?

Halbuki Allahın Peygamberi a.s.v. ve onun izinde gidenler nâmına Kur’an verdiği doğru cevap şu: Biz insanlar yokluk âleminden çıkarılıp ruhlar âleminden geçirilip dünyaya gönderildik.Burada imtihandan geçip derece aldıktan sonra, kabir berzahından geçirilerek ebedi, sonsuz ahiret alemine gideceğiz.Dünyadaki vazifemiz ise; sermayemiz olan kabiliyetlerimizi işletip Allah’a halis bir kul olarak O’nun rızasını kazanmak ve yüzde doksan dokuz sevdiklerimizin bulunduğu Cennete layık olmak için çalışmaktır.

Şöyle bir düşünelim; Bundan 70 yıl önce dünyaya gelen insanların yüzde yetmişi toprak altında çürüdüler.Bundan 70 yıl sonra, şu anda beraber yaşadığımız insanlar da bizimle beraber toprak altında çürüyüp kemik yığınları haline gelecekler.Tohumların ve çekirdeklerin çürüdükten sonra büyük ağaçlar oldukları gibi, biz insanlar da tekrar dirilip ebedi Alemlere gideceğiz. Bu fani hayat gidiyor, Baki ölümsüz bir hayat geliyor.BU FANİ DÜNYA, BU FANİ HAYAT, KISA BİR ZAMANDA GÜNAHLARLA YAŞAYIP SONRA DA CEHENNEME GİTMEYE DEĞER Mİ ?

Bir Alimin sosyolojik araştırmasına göre; çarşı ve pazarda açık olarak gezen bir kadına bakan her yüz erkekten en az yetmişi, iyi niyetle ve iyi nazarla bakmaz ve bakamaz. Ve hanımkızım sen bu bakışlardan çok sıkılırsın ve rahatsız olursun. Peki bu hal kendini yüzde yetmiş göz hapsine sokmak değil mi?

Demek ki; İslamın tesettür emri esaret değildir. Asıl açık-saçıklık bir esarettir, kem gözlerin, göz hapsine girmektir.Allahın bir emaneti olan vücudunu cehennem ateşine hazırlamaktır.Sen imanla aklını başına al ve o mimsiz medeniyet yobazlarına şöyle de ‘’Ben bir Müslüman kızı olarak sizin gibi sahte medenilere aldanmayacağım. Allah’ımın emaneti olan vücudumu kem gözlerden, haram nazarlardan saklamak için kapanacağım.Ben üç-beş tane serseri erkeğin hevesat ve şehavet aleti olup cehenneme gidecek kadar ahmak ve akılsız değilim.Ben Cennete layık bir kul olmak istiyorum.Cehennem ateşine olmak istemiyorum… Ey sahte medeniler! Bizi rahat bırakın.Çekin pis ellerinizi ve kem gözlerinizi üzerimizden.Ben sizi dinlemiyorum.Allah’ın ve Resulullah’ın tesettür emrini dinleyerek kapanıyorum ve ben Cennete girmek istiyorum.’’ O sahte medenilere, böyle demeliyiz; insi ve cini şeytanların şerrinden Allah’a sığınmalıyız ve O’nun rızasını kazanmalıyız, kendimizi Cennete layık hale getirmeliyiz.

Peygamberimiz (a.s.m.? miraçdan döndüklerinde, gördüklerini anlatırken buyurdular ki; ‘’Miraçta cehennemlik kadınlar bana gösterildi.Onlar ‘’kâfiyetin âriyetin’’ idiler, yani hem kıyafet giyinmiş, hem de üryan (çıplak) idiler.’’ Sahabe merak etti.Hem elbise giyinilip hem de çıplak olunurmu?’’ Cevap verildi ki; ‘’giydikleri elbise ya çok açık veya o kadar daracık idi ki; vücut hatları (vücudun kalınlıkları belli idi.’’ Nur suresi; 31. Ayetinde ise, erkeklerin dikkatini kendi üzerine çekmek için ayak topuklarını yere vurup ses çıkarmanın günah olduğu ifade ediliyor.Şüphesi olan o ayetin manasına açıp baksın.Haşa Allah ve Resulü yanlış bir şey söylemez. Öyle ise bizim yaptığımız yanlıştır.

Allah Resulünün (a.s.m) huzuruna 13 yaşında Zeynep isminde bir kız çocuğu ince bir elbise ile gelmişti.Efendimiz ona; ‘’Kızım sen büluğ çağına yaklaştın.Artık vücudunu tam kapatacak elbise giy.’’ Diyerek o kız çocuğunu ikaz ettiler.Şimdi benim kız kardeşim! Sen bir Müslüman evladı olarak medenilere özenerek daracık pantolonlar giyinip (erkeklere benzeyip) açık-saçık elbiselerle dolaşmak Allah’ın ve Peygamberinin hangi emrine uyar, diye nefis muhasebesi yapman lazım değil mi ?

Bazen düşman, zehirini altın kaselerde sunar.Televizyonlarda sahte âile dizileri altında ahlaksızlığı ve açıklığı masum çocuklarımızın zihinlerine yerleştirdiler.Onun için televizyon dizilerinden ve açık-saçık müstehcen gazete ve dergilerden de mümkün olduğu kadar uzak durmalıyız…

Avrupa taklitçisi ve medeni geçinenlerin de üstad kabul ettiği büyük filozof EFLATUN şöyle diyor; BEDENLERİ ÖLDÜRENLERDEN ÇOK, RUHLARI ÖLDÜRENLERDEN KORKUNUZ.’’

İslam güneşi, nuruyla insanlığın yolunu aydınlatmadan önce, Araplar kız çocuklarını diri diri kuma gömerlerdi.Onlar bu vahşeti cehalet namına yaparlardı. Ama onlar sadece geçici dünya hayatlarını öldüriyorlardı.

Amma şimdiki bu sahte medeniler bu vahşeti medeniyet adına yapıyorlar. Bu medeni geçinenler ise evlatlarını ebedi olarak cehennemde yakıyorlar.

Arapların o zamanda kuma gömdükleri kızların sayısı 30 veya 40 tane ancak vardı!

Şimdi bu zamanda, sahte medenilerin medenileşme (yani çağdaş yaşam tarzı) bahanesiyle, ebedi cehennem ateşine gömdükleri kadın ve kızların sayısı ülkemizde milyonlardan fazladır. Tüm dünyada ise, milyarlardır. Değil mi ?

Demek ki; bu medeniyet yobazları o zamanın cahil arablarından daha cahil ve daha canidirler.Çünkü; cahil arablar kendi kızlarının,yukarıda dediğim gibi, sadece fani dünya hayatına zarar veriyordular.Sonunda o masum kızlar yine Cennete gidecekler.Amma şimdi ki bu sahte medenilere aldanıp açık-saçık gezenler ebedi cehenneme gidip sonsuz ahiret hayatlarındaki ebedi mutluluğu kaybediyorlar, hem de milyarlarcası değil mi ?

Ey Müslüman evladı! Sakın ha o sahte medenilerin Cehennem ateşine attıkları kızlardan biri de sen olma.Allah’ın emri olan tesettüre gir.Ahirette ateşten ve dünyada da manevi esaretten, (yani kötü niyetle sana bakan insanların göz hapsinden) kurtul.SEN CEHENNEME DEĞİL, CENNETE LAYIKSIN…

_________________________________________

İmanda bu dünyada dahi hakiki bir cennet lezzeti ve dalalette ise cehennemi bir azab ve sıkıntı vardır.

Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve feraizle (farzlarla) zînetlendirinizve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz.

Gençlik kuvvetini ibadette sarfetmenin netîcesi dar-saâdette ebedî bir gençliktir. (Risale-i Nur Sözler.)

Bu yazıyı arkadaşlarınıza da gönderin

Abdülkadir Haktanır  

www.NurNet.org

Dalgın Gezebilirmi, Büyük İmtihanla Baş Başa Kalan ?

Bu alemde akıllı mahluklar arasında,  insanlardan başka melekler ve şeytanlar da var. Fakat meleklerin günah işlemelerine kabiliyetleri olmadığı gibi, şeytanların da isyan ve günah yapmak ve yaptırmaktan  başka kabiliyetleri yoktur. Cennetten kovulan O iblisin 7000 senelik tecrübesi var. O şeytana asker olmak için yaratılan bir çeşit cinnileri toplar onlara nasihat eder. Haciya bu damardan, hocaya bu damardan, kadına kıza bu damardan, Nur talebesine bu damardan girip onları mağlup edeceksin diye onları öğretir. Fakat kâinatın hülâsası olan insana gelince,  Allah tarafından ona günahlardan kaçıp sevap yapmak için öyle kabiliyetler verilmiş ki. Eğer iradesini Allah’ın rızasını kazanma yolunda kullansa, Âlây-ı illiyyin’e (cennetlerin  en yükseğine) çıkıp, meleklerden de üstün bir mevki kazanabildiği gibi, kendisine imtihan için verilen kötü hislerine mağlup olup da nefis ve şeytanların emirlerine uyarsa, “Esfeli safilin olan” cehennemin en aşağısına da inebilir ve düşebilir.

Evet! Bu insan, âleme fihrist olarak yaratılmıştır, bugünkü fenni tespitlere göre bu alemde 1.300.000 çeşit mahluk yaratılmış ama, kıymetçe mahlukların en şereflisi olan bu insana hiç biri erememiştir.  Yani Yüce Allah bu insanı, o kadar basamağın üstünde bir mevkide yaratıp meleklerin de üstüne çıkabilme kabiliyeti ona vermiş iken, o zavallı kötü hislerine uyup ta ”Ulaike kel-en-ami belhum e dall”…( İşte bunlar hayvan gibidirler, hatta  daha şaşkındırlar) (Âraf 179)  Âyeti Kerimenin tehdidine düçar olup, kendini mahlukatın en aşağı mertebesine düşürürse ne kadar zarar edeceğini sizde anlarsınız.

Evet, unutmayalım ki imtihan dünyasındayız! Peygamberlerden (a.s.m.)  sonra Sahabeler gelir. Biz bunlar gibi olamayız fakat Selefi salihin den olanları takip edip o yolun neticesinde ki yükseklere yükselebileceğimiz gibi, bütün imkânlara rağmen nefis ve şeytanlara uyarak, Ebu Cehil’ın ve fir’âvunların ve deccalların avenelerinin peşine düşüp gümbürtüye de gidebilir bir vaziyette yaratılmış bir varlığız. Bu insana verilen o iradeyi hangi yolda sarf ederse, seçtiği o yolun sebeplerine müracaat ederek, nasıl biri olmasını isterse, Allah ta ona onu nasip eder. Kötü olmasını Allah istemez ama, insan onu isterse, Allah onu ona verir. Salih olmasını isteyene de  sevinerek Allah (c.c.) nasip eder.

Yanlış yolda yürüyenlerden bazıları diyorlar ki, mademki benim kaderimde  kumarcı veya sarhoş olmak varmış, ben bundan niye mes’ul olayım? Halbuki bunu diyen demagoji yaptığını kendisi de biliyor. Böyle demekle ne Allah’ı ne de kendini kandırabiliyor. Çünkü kendisi de biliyorlar ki onu meyhaneye veya  kumarhaneye götüren başkası değil, kendisidir. İradesini kötüye kullanarak kötü hislerine mağlup olmanın neticesidir. Çünkü iyiliği ve kötülüğü seçmek için Şan-ı Yüce Allah, insana cüz’i bir irade (dilediğini yapabilme gücü) vermiş ki,  yaptığı günahlardan onu mes’ûl tuttuğu gibi. İradesini iyiye kullanana da lütuf olarak, iki cihanda saadete nail olmayı ihsan edebilir.

Evet! Allah’tan kim ne isterse, hangi şeyin peşine koşarsa, Allah’ımız onu ona nasip eder. Halbuki, ateşe, güneşe, ineğe veya insanın kendi eliyle yaptığı putlara tapma gibi akıl almaz  manzaralar bize gösteriyor ki, bu insan inançsız yaşayamıyor. Ve illa ki bir şeyi ilah kabul etme yoluna gidiyor

İnançsızlığa ve günahlara boğulmamızın ana sebebi bilgisizliktir. Vaktimizi boş yerlerde harcayıp, arayıp bulup bizim kurtulmamıza sebep olan kitapları okumamamızdır. Hiç düşünmeden bütün sermayemiz olan vaktımızı değerlendirmeyip onu boşa harcamaktır.

Son zamanın insanlarına baksak görüyoruz ki, onların çoğu nefislerine ve geçici menfaatlerine tapıyorlar. Nefsin sırtına binmişler, o nereye götürürse onlar da oraya gidiyorlar. Genç iken heveslerine aldanıp hayatlarından mutlu görünüyorlarsa da, yaşları ilerledikçe önlerinde ki ölüm, yüzlerinden neşeyi kaçırarak, ayaklarını titretiyor.

Ey ölümle, Allah hâlâ fırsatını elinden almayan insan! Bir an önce Allah’ın Kanunlarına karşı geldiğine pişman ol. Seni hiç yoktan yaratan Hak Mâbud ( Yalınız ona ibadet edilendir) olan Rabbine inan ve onun hak dinine itaate yönel. Çünkü her şeyi senin hizmetine veren O’dur. Sen ve aklı başında olan her insan, insanlığın icabı Allah’ına şükür ve ibadetini ifa etmeyecek misiniz? Görmüyor musunuz ki, Allah insanın kendisinde bütün Esma-ül hünsasını, yani Kendi güzel isimlerinin tümünü tecelli ettirmiş. İnsanı kâinata hülâsa olabilecek bir varlık yaratmış. O’na karşı biz insanlara borç olan minnettarlığımızı kabul edip kulluğumuzu yapmaktır. Bu fırsatı elden kaçırmak kadar, insan için büyük felaket düşünülemez. Yoksa yanlış mıyım siz söyleyin.

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Mübarek Berat Gecesi Tebriği

Pek Aziz ve Muhterem kardeşim! Cenabu Hakka hadsız şükür olsun ki bizleri Kendisine âbd Habibine ümmet, Kur’ana talebe eyledi ve bu hal üzere verdıği emanetini alıncaya kadar bizleri muhafaza eylesin Amin.

Biz âcizu fakirleri Âlemlere Rahmet olarak gönderilen bir Peygambere ümmet eyledıği için ne kadar şükretsek azdır. Çünkü O Zat a.s.m. olmasaydı 1300.000 çeşit mahlukatın tepesine çıkamazdık. Bu dünyaya gelmenin ana gayesini öğrenemezdik, ağlayanlardan olup gülemezdik. Hiçlik derelerinde yuvarlanma inancı içerisinde yuvarlanıp gidecektik. Önümüzde bizlere vaad olunan sonsuz mutlulukları görüp kalp pasımızı silemezdik. Onun vasıtasıyla Kur’anın ahkamını öğrenip, nefis şeytan ve iki ayaklı şeytanların şerrinden kurtulma ümidini elde edemezdik. Yani O zat a.s.m. olmasa idi Eflak olmayacaktı, insanın önü bukadar nimetle dolmayacaktı, dünyamız olmayacaktı insane olmayacaktı.

Delil mi istersin işte:“ Levlake levlake lema halektül eflak” ( Sen a.s.m. olmasa idin Eflaki yaratmazdım) Hadisi kudsisi te’yid ediyor. İşte bulunduğumuz Mübarek Üçaylardaki mübarek Regaib gecesini geçirdik, İnşaallah ellerimiz boş dönmemiştir. Ondan sonraki Mübarek Gecelerden olan Mirac Gecesi idi, İnşaallah O mübarek gecede de ellerimiz boş dönmemiştir.

Allah Mirac Gecesinde O Zat’ı mümareki Ümmetinin isteklerini yerine getirmek için, dertlerini dinlemek için ve kullarına gaybi alemlerden haber verdirip, Nelerden razı olup nelerden olmadığını bildirmek için Cenabu Hak Mî’rac gibi uruci Subhaniyesine O Zati a.s.mı.da’vet edip Saâdeti ebediyeyi kazanma yollarıni yine O Mübarek Zatla a.s.m. bizlere talim eylemiş, Ve Hadisi şerifte: „Recep Allahın Ayı, Şaban Benim ayım, Ramazan ayıda Ümmetimin ayıdır müjdesini vermesi, Bu mümarek üç aylar ve içerisinde bulunan mübarek geceler biz günahkarlara büyük hazineler teşkil etmektedir.

İşte Bulunduğumuz bu Mübarek Geceye Berat Gecesi namı verilmektedir. Beratın manası mahkemede suçsuz kurtulma manasını taşır Allah cümle Ümmeti Muhammedi Afvına mazhar eyleyip bu mübarek geceye nail olduğumuzun sevinci içerisınde olup, sizlerinde bu mübarek gecenızi tebrik ve tes’îd ederken bütün Alemi İslama vesile’i rahmet olmasıni temenni ve niyaz ederim, zalımların pençesi altinda inim inim inleyen din kardeşlerimize dahi bu mübarek gece vesile’i necat olmaları için O Kudreti Sonsuz olan Allahımıza el açıp yalvaralım bu mübarek gece hürmetine ve Aleyhissalatu vesselam hürmetine dualarımız Kabul olur İnşaâllah. Çünki hem rahmet hemde “Güzel ahlaki tamamlamak için gönderilen”

Berat Gecesi Namazı –I

Şaban ayının on beşinci gecesi kılınacak olan namaz ; yüz rekattır. Bu namazın her rekatında, Fatihadan sonra on kere ihlas süresi okunur. Yüz rekat kılan kişi bin defa ihlas süresini okumuş olur.
Bu namaza hayır namazı da denmiştir. Geçmiş büyükler bu namazı toplu halde cemaatle de kılmışlardır. Bu namazın çok fazileti olduğu gibi, hesaplanamayacak kadarda çok sevabı vardır.

Hasan-ı Basri Rahmetullahı Aleyh’den gelen rivayete göre:
“Otuz sahabeden dinledim, bu namaz için şöyle dediler: “Her kim bu namazı, berat gecesi kılar ise. Allah-u Teala’nın yetmiş rahmet nazarı ona ulaşır. Her nazarda, kendisinin yetmiş ihtiyacı yerine gelir. Bunların en küçüğü, Allah-u Teala’nın mağfiretidir.

Berat Gecesi Namazı -II
Berat gecesi kılınan namazlardan biride iki rekat olarak kılınır.
Birinci rekatta Fatiha okunduktan sonra kısa bir sure okunarak rükuya gidilir. Rükudan doğrulur ve secdeye gidilir. Secdede uzun sure kalınır, bu konuda belli bir tahdit yoktur, ne kadar dayanabilirsen.
Ikinci rekatta da aynı şekilde Fatihadan sonra kısa bir sure okunur. Ilk rekatta olduğu gibi secdeye gidildiğinde yine uzun sure secdede kalınır. Gücünüzün yettiği kadar. Secdeden kalkılır tahiyatta okunacaklar okunur ve selam verilir. Selam ile birlikte eller dua için alemlerin Rabbine kalkar…
Bu namaz hakkında Hz. Aişe Radıyallahu Anhum’a validemiz, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir.
-“Ya Aişe, bu gecenin nasıl bir gece olduğunu bilir misin? Bende
-“En iyisini, Allah ve Resulü bilir.” Dedim. Şöyle buyurdu:
-“Bu gece şaban ayının yarısıdır. Dünya işleri ve kulların işleri bu gece Yüce Hakka arz edilir. Bu gece cehennemden azat edilenlerin sayısı; kelb kabilesinin koyunları sayısı kadardır. Bu gece bana izin verir misin”?
-“Olur” dedim. Kalkıp namaza durdu. Ayakta durması hafif oldu. Fatiha suresini okudu; sonra da küçük bir sure okudu. Gecenin yarısına kadar secdede kaldı. Daha sonra ikinci rekata kaktı. Ayakta iken, birinci rekatta okuduğu kadar bir şey okudu. Sonra yine secdeye vardı. Bu secdede dahi, tan yeri ağarıncaya kadar kaldı. Secdede o kadar kaldı ki, bunun için Yüce Allah ruhunu aldı sandım. Bana gelmesi uzayınca, kendisine yaklaştım. Hatta ayaklarına elimi sürdüm. Hareket ettiğini görünce rahatladım. Secdesinde şöyle dediğini işittim:
“Azabından affına sığınırım. Dargınlığından rızana sığınırım. Senden sana sığınırım. Şanın yücedir. Sen kendi zatını övdüğün gibi, seni övemem…”
Sonra kendisine sordum: “Ya resulullah, bu gece secdende bir şeyler okuduğunu duydum. Bunları daha önce okuduğunu hiç duymamıştım. Böyle demem üzerine, bana sordu: “Sen onları öğrenebildin mi”? Bu sorusuna karşılık: “Evet” deyince, şöyle buyurdu:
“Onları hem sen öğren, hem de başkalarına öğret.”

Sizi Allah için seven size dua edip sizden dua bekleyen kardeşiniz

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org