Etiket arşivi: abdulkadir haktanır

Nurlara Hizmet Edenlerin Dikkatine

Pek Aziz ve muhterem  kardeşim!

Allahu azimüşşan insanı iman ve ibadet için yarattığını bir çok ayetlerde bildirdikten sonra, Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam dahi üç hadisi şerif ile imanın ehemmiyetini şöyle sıralamaktadır:

(1) “Tek bir kişinin imanının kurtarılmasına sebep olan kimse:  Sahralar dolusı kırmızı koyun sadaka vermekten daha hayırlısını yapmıştır .

2) Tek bir kişinin imanının kurtulmasına sebep olan kimse, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır .

(3)Tek birinin imanının kurtulmasına sebep olan  bir hayırseverden  daha hayırlı bir kimseyi güneş ısıtmamıştır.”

Bu kaynaklar bize imanla yaşayıp onunla  can vermenin ne kadar ehemmiyetli olduğunu bildiriyorlar.

Üstadımız Bediüzzaman Hazretretleri dahi bunu te’kid edecek şöyle bir ifade kullaniyor: İnsana imanını kurtarma hadisesi:

Bu zemin yüzündeki hakimiyeti amme dâvasından daha ehemmiyetli bir dâvadır, (bu itibarla) herkesin ve bilhassa Müslimanların başına öyle bir hadise ve öyle bir dava açılmiş ki: Her adamın, eğer alman ve ingiliz kadar kuvveti ve(onlardaki kadar) serveti olsa ve aklı da varsa , o tek davayı kazanmak için bilatereddüd (hiç çekinmeden) sarfedecektir.

Nasıl sarfetmesin ki karşılığında, bu dünya büyüklüğünde bir çiftliği kazanma imkânı elde etmiş oluyor. Ve o çiftlikte sonsuz bir zamanda mutlu yaşamayı Allaha iman edip müslüman gibi yaşamak için çalışana Allah va’d etmiştir.

Peki sonsuzluk ne demek olduğunu  tarif etmek için bir misal vereyim: Ne dersiniz: Bu hava boşluğunun tamamını buğday taneleri ile doldursak, bu buğdaylardan bir tavuk her gün, her hafta ve her ay değil, her senede birer tane buğdayı alsa, bu buğdaylar mı biter yoksa ebedi hayat mı biter? Ever kardeşim bu buğday tanelerin bitmesi çok uzadığı halde gelir gün biter. Fakat ebedi hayat hiçbir zaman bitmez!..

Evet Müslüman olmak yalnız imanla olmuyor. O imanın hakikatini o imanı pekiştiren insanın amelleri gösteriyor. Çünkü ne imanın amelsiz, ne de amelsiz imanın geçerliliği olmuyor bu sebeptendir.

Evet insan ibadet için yaratıldığını anlamak için  bakın Allah ayeti kerimesinde nasıl buyuruyor:

“Ben Cinnileri ve İnsanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım”.

Evet mezkur ayeti kerimeden de anlaşılıyor ki, insanın hakiki vazifesi Allaha iman ve Ona ibadet etmektir. Üstadımızın de, “insanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi, Halik-ı kâinatı tanımak ve ona iman edip ibadet etmektir” sözü yukarıdaki Ayet ve hadisi şeriflerin manalarını ifade ettiğini gösteriyor.

İmanın ne kadar çok ehemmiyetli ve büyük zenginlik olduğunu daha iyi anlamamız için bir misal vereyim: Mesela bir zalim 5 oğlunu  öldürüp kulübeciğini harap eden mazlum bir babaya, haşmetli bir  Padişah ciddi sahip çıktığını göstermek için o mazlum babaya dese gel senin düşmanından ben istediğin şekilde  intikamını alacağım; bu da Padişahın o güzel teklifine karşı Padişaha: Halimi görüyorsun Evlatlarımı diriltemezsin ama katil zalimi öldürüp bana bir kulübe yapsan yeter, Padişah da katili öldürdükten sonra onu alıp mükemmel has sarayına yerleştirip, işte sana hizmetçiler; istediğin yiyecekleri ve her çeşit hizmetlerini sana yapacaklar ve işte bu kasaların anahtarlarını sana veriyorum orada her çeşit döviz ve mücevherat var, serbest alabilirsin ve bunların hayrını gör seni Allaha ısmarlıyorum diyerek gitse. Anlata bilirmisiniz bu zat Padişaha karşı nasıl bir minnettarlık hisseder. Halbuki meal-esef bir saat sonra bu zatın ölmesi muhtemel. Yani İman karşılığında kazanılacak sonsuz ve görülmemiş mutluluk karşısında Padişahın verdikleri tümü bir hiç mesabesinde kalır.

Biz yukarıdaki kaynakları ve delilleri nazara verdikten sonra, bir Nur talebesinin Risale-i Nurda serdedilen delillerle kendi imanını taklitten kurtarıp takviye ettikten sonra, “bu zamanda en büyük bir ihsan (iyilik yapma hasleti) bir vazife, kendi îmânını kurtarmak ve başkasının imanına kuvvet verecek bir surette çalışmaktır.” Bu ihsanı ve bu vazifeyi yaparken biz nasıl bir üslup bir metot kullanmamız icab edeceğini, 54 sene Risale-i Nurlardan istifadeye çalışarak  bu eserlerin bana verdikleri tecrübelerden istifade ederek derim: Hısım  akrabalarımıza, komşularımıza, ve iş çevremizde görüştüğümüz kimselerin imanlarını kurtarmaya  nasıl ve hangi metot a ne kadar çalışmamız lazım olduğunu aşağıda ki yazılarımdan daha iyi anlaşılacağını tahmin ediyorum.

En evvela Üstadın tavsiyesi üzere İhlas risalesini la ekal (En azından) 15 günde bir def’a, çok dikkat ederek okumak lazım geliyor, kendimize: Ben kendimde acaba buradaki prensiplerin %  kaçını  tatbik ediyorum düşüncesi ile okursak öteki mes’eleler daha kolay hallolmuş olur. Nur talebeleri fedakârdırlar bu fedakârlığı dahi yalınız ve yalınız ihlastan aldıklarına asla şüpheniz olmasın.

Bir def’a düşünün ki, acaba bu nasıl bir fedakârlık: Ücret dağıtılırken kendisini arkaya atıp din kardeşini öne atar, hizmet icab ettiği yerde ise başkasını değil kendini öne sürer. İşte bu kardeş  bu şekilde fedakârlığın mükemmel bir örneğini ortaya sermiş olur. İhlastan doğan fedakarlıkla bu kardeş, başkasına iman hakikatini anlatmama tembelliğine düşmek için, bu davada kemmiyyet (sayı çokluğu) değil keyfiyyet (kalite) önemlidir demez. Ancak Vazifesini noksansız yaptıktan sonra kemmiyetin azlığından sıkılmaz. Dikkat edilirse kemiyet hakkında, Üstad İhlas risalesinde: Kemmiyet mühim değil demiyor, belki kemiyet o kadar medar-ı nazar olmamalı diyor. Ve her kelime her yerde her zaman aynı ehemmiyette olmadığını bilmek lazım.

Üstadımız Risaleleri Neşretmeye başladığı zaman kemmiyyeti nerede bulacak, o zaman keyfiyet (kalite) ne kadar mühim olduğunu ben sizin idrakînıza havale ediyorum. Bir örnek vereyim: Üstad kalitenin ehemmiyetini öne sürmese idi Risale-i Nurun o yasak günlerinde Şerafettin Kartal Ağabey Kayseri dershanesinde 4 kişi ile 4 sene nasıl sabrederdi. Ne zemana kadar dört kişiyle devam edeceğiz diyenlere karşı, bu davada kemmiyetin ehemmiyeti yok demekten başka ne diyecekti. Amma ondan sonra O Ağabey ve kardeşlerin çalışmaları neticesinde dershanede 4 ten 400 çıkıyor ve Şerafeddin Ağabeyin ihlasla ne pahasına olursa olsun davasına bağlılığı neticesinde, haksız olarak 16 defa hapsediliyor ve berat edip  çıkabiliyor. Kayseri’den sonra Kütahya’yı da ihya eden Şerafeddin Ağabey onun doğum yeri olan Simav’daki dershanesi şöyle dursun, mükemmel 4 katlı Hanımlar dershanesinin açılışında hanımla beraber katılmak bize de nasip oldu. Allah ondan ve onun gibi da’vasına sadik Ağabeylerden ve kardeşlerden ebediyyen razı olsun.

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

İnsanın Olgunluğu Eğitimden Geçer

Her insan çocukluğunda ne alırsa ölünceye kadar onu kendinden kolay atamaz. O çocuğu yetiştiren anne baba ve okul olduğu için onlar ona ne verdi iseler, çocukta o bilgiler kök salar, başka almamış ki, onda olsun.

Bizim çocuklarımız okullarda lazım olan manevi eğitimi ileride alacaklardır İnşaAllah.  Biz çok ümitliyiz, idarecilerimizden ümidi kesmiyoruz. Zaten çocukların ihtiyaçları giderilmesi: 4+4+4 la başladı.  Evet, bu devlet bizim devletimiz, devletimize vatani hizmetten vergimize kadar, borcumuzu noksansız ödeyerek vazifemizi yerine getirmeye çalışıyoruz. Devletten yavrularımıza tam bir din terbiyesi alma izni çıkmaya başladı İnşaAllah bu zaruri ihtiyaç’ı gidermek için devlet idarecileri onun üzerine hassas davranacaklar. Bunu böyle ümit ediyoruz.

Böylece anne babanın en büyük ve en mühim vazifesi olan  çocuk terbiyesi giderilecektir inşaallah. Evet çocuk terbiyesi daha evlenmeden önce başlar. Çünkü, annebaba denen bu velinimetler  ve insanların çoğalmasına sebep olan bu bey ile hanım, kendileri manevi terbiye almaları lazım ki, onlardan doğacak evlatlar da terbiyeli olabilsinler. Yani evlenenlerin anne ile babaları onları iyice yetiştirecekler ki gelin ve damat olan  yeni evlenmiş bu çiftlerden doğacak evlatlar da terbiyeli olabilsinler.  Allah’ın onlara ihsan edeceği evlatları lazım olduğu şekilde yetiştirilmiş olsun. Baba evin geçimini temin etmek için dışarıda çalıştığı için, çocuk eğitimi fazla anneye düşüyor. Annenin evlatlarına vereceği din terbiyesi, daha tesirli olduğu için pedagoglar diyorlar ki: Çocuk terbiyesinin %80 annenin elindedir. Onunla beraber evin reisliği gibi, çocuk eğitiminde otoritesini kullanıp hassas davranıp takip etmek, yine babaya düşer. Çünkü Şan-ı yüce Allah “Erkekler, kadınlar üzerinde hakim dururlar”(Nisâ 34) Âyet-i Kerimesi ile evde aile reisi olarak babayı tayin etmiştir de ondan.

Bir baba evlatlarının ahlaklı ve dindar yetişmesinde ne kadar ilgilendi ise ve yetişmeleri için ne kadar uğraştı ise, o baba o kadar Müslüman’dır daha öteye gidemez. dikkat edin, ne kadar ilgilenip uğraştı ise diyorum. Çünkü; tesir onun elinde değil, Allah’ın elindedir. İnsanların çoğu kendini suçsuz çıkarmak için, “Eh ben ne yapayım yazda çocuğu hocaya gönderdim, okumadı.” Ondaki  gayretin hepsi bu kadar. Çocuğu hocaya gönderirken, gündüz işini bırak demiyorum, akşamları televizyon seyredecek yerde çocukla ilgilendin mi sorusuna çıt yok. Mademki sen Kur’an okumasını biliyorsun  niye onu ona kendin öğretmedin. Mademki evladını çok seviyorsun, öyle ise  evladına karşı  vazifeyi niye yapmıyorsun. Yavrun sakat, aptal, kör doğmadığı için çok sevindin, ama o yavruyu sana hediye eden Allah’ın Kur’ani Kerimini ona niye öğretmedin sorusuna karşı, aman ben işimden başımı kaldıramıyorum, bu bana ne diyor diyebiliyor. Böylece baba evladının terbiyesi ile ciddi ilgilenmezse, o evladı, ya sokakta, ya okulda, veya işyerindeki arkadaşları  terbiye edecekleri muhakkaktır.

“Sen  bana arkadaşını söyle ben de seni kim ve ne olduğunu sana söyleyeyim” atasözü boş değil. Evet, o şehit dedelerin torunları da, çevre ve arkadaşlardan aldıkları ahlaka göre ahlaklanırlar. Bir babaya göre: Oğlunun namaz kılması, Kızı İslam kıyafetine bürünmesi, alkol kullanmaması, gayri meşru eğlence yerlerine gitmemesi ahlâk olurken, diğer bir babaya göre, bahsedilen bu haller, gericilere ait kötü hasletlerdir. Neden? Çünkü onları öyleleri terbiye etmişler de ondan.

Fakat bunu hiç unutmamalıyız ki, Allah herkese hakkı bulacak kadar akıl vermiş. Vermiş ama o aklı nuru imanla nurlandırmazsan gideceğin yerde tehlike olduğunu gördüğün halde tedbirini almadan gidersin. Ebu cehil de aptal değildi akıllı idi, fakat eski dininde inat edip hak dini kabul etmedi. Biz onun yolunda gitmek isteyenleri bırakalım.  Ebu Bekiris- Sıddık gibi olmaya gayret edelim. Çünkü onun aklı da ötekinin gibi geleceği görmüş. Fakat o mübarek vücudunu nefsin değil aklının emrine vermiş ve demiş ” Ben şarap yasak olmadığı zaman da içmedim. Nedenini soranlara demiş, aldım iki maşrapa, birisini suyla doldurdum, ötekisi boş, o suyu birkaç defa, maşrapaların biri diğerine döktükten sora baktım ki su azalmış ve dedim ki Allah’ın en büyük nimeti olan aklımı içki vasıtasıyla çıka gire  niye azaltayım ki?.

Evet, insan alkol içtiği zaman akıl gidiyor ve akıl gide gele, gide gele azalıyor ve adam o nimetten mahrum kalıyor. İşte gördünüz mü? İnsanın iki hayatını cennet yapan o iman ve din terbiyesi insana nasıl isabetli kararları verdiriyor. O terbiye zamanında alınmayınca sapık yerlerdeki günahlı hayat insanın kalbini karartıyor. Ondan sonra doğru yolu bulmak için insana verilen mevcut kabiliyeti kayboluyor. Bu esnada bu evlatların kurtuluş çaresi nerededir biliyor musunuz?

O hale düşen kişi kafasını ciddi kullanma neticesinde gururu kibri bırakıp arayış içinde olursa. “Cennet Annelerin ayakları altındadır” methine mazhar olan, annesinden veya babasından veya diğer hürmete layık şahıslardan alacağı hayır dua neticesinde Allahın hidayetine mazhar olup kurtulabilir. Bunun dışında çok zor.

Arkadaşın insana ne kadar ve nasıl tesir ettiğini görmek için bir örnek daha vereyim. Daha önce ipe sapa gelmeyen bir delikanlıyı arkadaşları Kur’an tefsiri okunan bir yere götürmeye ikna etmişler. Bir iki ay haftada iki üç gün akşamdan sonra arkadaşları ile beraber sohbete devam ettikten sonra, bu kardeş değişip iyi ahlaklı olmuş. Anne babası, her ne kadar ilk günlerde çocuğun oralara gitmesine karşı çıksa da, daha sonra annesi beyine; efendi, oğlanın gittiği o yerlere ne diyorlar dershane mi? Sohbet yeri mi? Ben bilemiyorum. Fakat çok iyi olurdu her mahallede böyle yerler açsaydılar, der. Çünkü sen biliyorsun bizim oğlan daha önce ne idi; şimdi ise içkisi ile beraber bütün kötü huylarını bıraktı. Hatta sigarayı da terk etti. İşe giderken bile elimizi öperek anneciğim babacığım sizleri Allaha ısmarlıyorum diyerek gidiyor, işten geldikten sonra da yine elimizi öperek hal hatır soruyor. Sonra istirahata çekilir. Görüyorsunuz Risale-i Nur insanı ne yapıyor! Biz bu halden memnun olmayalım mı?

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org

Fi’li Nasihatin Tesiri (Şiir)

İnsanın hali, ağzından daha konuşkandır,

Çünkü İslami yaşamak emri, Allah’tandır,

Yaşanmayanı konuşan,  ancak sahtekardır,

Onun neticesi de, başka değil hüsrandır.

 

Bizlere düşen, olduğumuz gibi görünmek,

Dini yaşamakla hayatı ortaya sermek,

gerçeği açık göstermeyi, gaye edinmek,

Dini güzellikleri , işimizle gösterek.

 

Bu da’vada, ücrette ben yoğum, lazım demek,

Hizmet lazım oldu mu,  kendini öne  sürmek,

Bu şekilde azami fedakârlık göstermek,

Büylece, Allahın rızasını elde etmek.

 

Bencillikten kurtulma, çaresini aramak,

Herkes, madde peşinde olduğuna  bakmamak,

Kâr peşine koşarken de, kardeşi unutmamak,

Böyle, kendini fedakârlığa alıştırmak.

 

Fedakâr, sakın korkmasın ki aç kalacak,

Ona hiç ummadığı yerden, rızık akacak,

Hanesine devamlı, bol bereket yağacak,

Yeter ki, bizler bencil olmaktan ciddi kaçmak.

 

Evet, muhtaç  mü’mine hakikati bildirmek,

Hodgam olmadığımızı öne serebilmek,

Biz iyi bilsekte, işi başkasına vermek,

Mürai olmadığımızı gösterebilmek.

 

Bundandır! Güzel ders yapan birisi yapmıyor,

Fedakâr  olmak için, oraya yanaşmıyor,

İhlassızlığa bulaşmamak için kaçıyor,

Böylece, gösterişten kurtulup ihlasa koşuyor.

 

Bu hakikatler ilimsiz, ihlassız,  yapılmaz,

Kulaktan veya gözden, ilim almadan olmaz,

Kafa boş ise, hakikatler kalbe damlamaz,

Hak din olan İslamiyet, bilgisiz yaşanmaz.

 

Bu zamanda, bu bilgiler Risalelerde var,

Onlara ciddi bağlanan, yapmıştır büyük kâr,

Bu kâr, İhlas hasletini kazananlarda var,

Bunu kazanırlar, ancak kavi imanlılar.

 

Yaşlı adam, otobüse binmiş oturuyor,

Yolda bir sakat biner, dede ona yer veriyor,

Sonra, çoğu dedeye yerini gösteriyor,

Dede adama yer verin, demekten kurtuluyor.

 

Bu zat, gençlere işle öğüt vermiş oluyor,

Böylece bu dede, bencillikten kurtuluyor,

Bu zat, cennet ucuz olmadığını biliyor,

Şu hal, dedeyi  zirvelere kavuşturuyor.

 

Nurun eseri görünür, yaşanan hayatta,

Onun mümtaz şartlarına, azami sebatta,

Her zaman her makamda, yapılan harekâtta.

Kendi kusurlarını,  çok ciddi tahkikatta.

 

Evet, İnsan bu şekilde cihadı kazanır,

Böylece, “emri ma’ruf nehyi münkêr” yapılır,

Bu şekilde, “yüz şehit sevabı kazanılır”

Rabbin va’d ettiği cennete ümitlenilir.

 

“Biz ahlakı islamiyeyi, işle göstersek,

Sair dinlerin tabileri, islama girecek,

Başka dinde ki devletler de, bizi beğenecek,

Ondan sonra çoğu islam dinini seçecek.”

 

  Abdülkadir Haktanır

ww.NurNet.Org

Dünyadaki Bütün Ümmet Sevindi

Şimdi siyaset yapmak gibi bir niyetim yok.

Mahalle seçim günlerimizi geri bıraktık. Onunla beraber bir kardeşle muhaveremi size nakledeyim:

Kardeşlerden biri bana: “Seçimde  bir partiyi tercih etmekte dinin ne alakası var diyor

Nasıl yokmuş? Yakın tarihimizde 100 seneye yakın bir devirde, Cumhuriyet adı altında yaşadığımız bir istibdadı Müslüman nasıl unutabilir. Gayri meşru hareketlerin kapıları sonuna kadar açık iken, Dininin ana kitabı olan Kur’anın okunması 24 sene yasak değilmiydi?

Erkek Müslümanları ve hanımları Kafire benzetmek için o zamanın dinsizleri son gayretle çalışmadılar mı?

Minarelerimizde Ezanı Muhammedi yerine 18 sene bir çeşit şarkı söylenmemiş mi?

İmanı hakikatleri yazdığı için Üstadımız Bediüzzaman hazretlerini 28 sene hapislerde sürgünlerde tutmadılar mı?

Üstadımızı öldürmeleri için 19 defa zehir vermediler mi?

Bunların partisine oy vermek Küfre rıza Küfürdür manasından başka mana verilir mi?

Üstad Bediüzzaman Said Nursi, ne sebepten demiş “Bu millet kendi oyu ile Halk partisini iktidara getirmeyecektir”.

MHP’ye  de oy verenlere Mehmet Akif Ersoy’un Arnavutlara yazdığı bir şiirinden mısra alıp cevap veriyorum:

“Arnavutluk ne demek var mı Şeriatta yeri

Küfür olur başka değil Kavmini sürmek ileri.” 

Adam bana diyor: “Başbakan çok yolsuzluk yaptı”

Kardeşim 12 sene yolsuzluk yapmadı da şimdi mi yaptı, öylemi? Karşısındakini aptal sanıp, demagoji yapıyor: Yolsuzluk yapmanın tarihi mi var diyor? Bende ona: serbest zamanlarda yapmayıp ta, Oylarını kaybetmek için mi tam seçim zamanında yaptı diyorum, öylemi ?!!!

Sonra İmanlı olduğuna inandığın kimseye su-i zan etmek veballı bir şeydir, Mazeret olduğu için, HALK BANKASININ İrana gayri resmi ödediğini kabul ediyoruz, fakat nedense Başbakanınkini kabul etmiyor. Çok şükür millet uyandı. Oyunu kime vermesi lazım olduğunu bildi. Bir Profesör Öyle demişti: “Halk partisine oy veren vatandaşlarımız, dini bilgilerden mahrum olduklarından verirler.” İsterseniz araştırın Dini vecibelerden uzak olanlar Namazdan uzak yaşayan yerlerdekiler, Halk Partisine oy verdiler.

Bu millet böyle kaliteli bir kadronun varlığına Osmanlıdan sonra ilk defa şahit oluyor. Kur’anı Kerimin ve siyer bilgilerinin okullarda okutulmaya başlaması; Üniversitelerde ve resmi dairelerde hanımlarımız başörtüsü ile serbest okuyup çalışabiliyorlar, duble yolların, tünellerin, hava alanlarının, hızlı trenlerin yapılması, İMF ye olan borcun ödenmesiyle Batılı güçlerin tahakkümünden kurtulmamız, hiç beklenmeyen Marmaray projesinin hayata geçirilmesi, Kanal gibi dev bir projenin hazırlanması, başta Savunma Sanayi olmak üzere, daha önce dış devletlerden alınan bir çok araç ve gerecin memleketimizde üretilmeye başlaması gibi, saymaktan aciz olduğumuz daha bir çok olağanüstü hizmetlerin Memleketimizde yapılması, başta Avrupa olmak üzere dünyanın nazarı dikkatini üzerimize celb etmiştir

Bu gün, AKP nin seçimlerin kazanmasından, sadece biz sevinmedik. Dünyadaki bütün ümmet sevindi. Mazlumlar seviniyor. Kahire, Şam, Gazze, Kudus seviniyor. Bugün Arakan, Malezya, Keşmir Seviniyor. Doğu Türkistan seviniyor. Bugün darbeciler üzgün. İsrail Üzgün. Vatan hainleri perişan. Ya Rabbi sana ne kadar şükretsek azdır.

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org

Su İçerken Bunlara Dikkat

Selamun aleyküm

Muhterem ve Aziz Kardeşlerim! Allah’ına ve Peygamberine inanıp Allahın emirlerini yerine getirmeye ciddi gayret eden Mü’min, hayatının bütün işlerinde Rabbini memnun etme istikametinde olması için gayretli olur. Müslümanlık Namaz kılıp oruç tutmaktan ibaret değildir. Hakiki Mü’min karşılaştığı her işini Kur’ani Kerime ve Peygamberimizin a.s.m emirlerine uydurma gayreti içerisinde olacak. Yemek yerken, eve girip çıkarken,  hatta tuvalete girerken hangi dua okunur çıktıktan sonra hangi dua okunacağını ve tuvalete hangi ayakla girilir hangi ayakla çıkılacağını öğrenir ona göre yaşar. Hayatımız için lazım olan işlerimizi yapmak hakkımızdır, ama Peygamberimiz a.s.min yaptığı gibi yaparsak Sünneti seniyeyi yerine getirmiş olduğumuz için,  sevap kazanmış oluruz.

Evet, hayatımızı devam etmek için Allah c.c. bizim faydamız için yarattığı suyu içmek hakkımızdır ama Peygamberimiz a.s.min içtiği gibi içersek sevap kazanırız. Bakın Sünnete uymak için su içmekte 7 usul vardır Allah Zilzal süresinin yedi ve sekizinci ayetlerde: “ Her kim zerre kadar bir hayır işlerse onu görecek. Her kim zerre kadar bir şer işlerse onu da görecek.”

1-   Su içmeye besmele ile başlanır.

2-   Suyu sağ elle içmemiz lazım.

3-   Suyu içerken suya üflememek icap eder.

4-   Kapalı kapta su içilmez içeceğimiz suyu görmen icap eder.

5-   Su ayakta değil oturarak içilir.

6-   Su içerken başımız açık ise elimizle başımızı örteceğiz

7-    Suyu içip karnımız doyunca Allaha şükredip Elhamdülillah dememiz lazım. Bütün bunları Peygamberimiz a.s.m tatbik ettiği işlerdir.

Evet, madem ki Kur’anda kuru yaş her şey mevcuttur. Her işimiz için, emir ve yasak mevcuttur. Kur’ani Kerimde: “Eğer bilmezseniz bilenleri sorun” ayeti mevcuttur. Hatta iki ayetle, Allah bize Bilmediğimiz mühim işlerimiz için: “Bilenlerle meşveret etmemizi” emrediyor.

Ben fakir, bildiklerimi kardeşlerim ile paylaşırken kafamdan değil dinimizin emirlerine uymakta gayret ederim. Çünkü bu 77 sene ömrümü hocalarla Dindar Profesörlerle ve kitapla geçirdim. Allahıma ne kadar şükretsem azdır, işte 54 senedi Risale-i Nur eserlerinden istifade etmeye çalışıyorum.

Abdulkadir Haktanır

www.NurNet.org