Etiket arşivi: abdulkadir haktanır

Sermayemiz Olan Vakit (Şiir)

Biz, elimizde olan, o anı yaşıyoruz,

Fakat, gelecek hayattan, ümit ediyoruz.

 

Ah! O vaktimizi, lazım olan yerde kullansak.

Faydalı yapmak için, aklımızı zorlasak.

 

Pişman olmamak için, günahlardan kurtulsak.

Zamanı kullanıp, mezara sevap yollasak.

 

Lak lak hanelerden kaçıp, camiye yollansak,

Mutlu oluruz  acı ölümü, unutmasak.

 

Geçici  dünyada, olduğumuzu hatırlasak,

Hesabı acı yerin, yolcusuyuz unutmasak.

 

Rabbimize kulluğumuzu yapalım  aman,

İnsan uyanır, kefenine sarıldığı an.

 

O kimse ki kıymetli vaktini, boşa harcar,

İnci kıymetinde vaktini, sokağa atar.

 

İnsana hayatı için, kıymetlidir gaye,

İdeal kimseye, zaman büyük bir sermaye.

 

Zamanı değerlendirdikmi, çok şey buluruz,

Onun kıymetini bilsek, şerefli oluruz.

 

Bu insan, hayvan gibi gayesiz olmamalı, 

Kendine sahip çıkıp, günaha dolmamalı.

 

Rabbin  huzuruna,  az günahla ulaşmalı,

Böylece, pişmanlığın azını hak etmeli.

 

Allah’ımız  bu insanı, fazlasıyla sevmiş,

Ama insan sevaplara, lakaytlık göstermiş.

 

Ahireti bırakarak, bu dünyaya bağlanmış,

Gördüğü maddeyi alarak, manasız kalmış.

 

Halbuki iman, aklen hakkı bulup inanmak,

Bu yarar iki hayatta, kendini kurtarmak.

 

Dinden uzaklaşanda, kafa çalışmaz olur,

Ahiret sandığını, günahla dolu bulur,

 

Sermayemizin tamamıdır, yirmi dört saat,

Allah diyor çoğunu aza, azını çoğa kat .

 

Bize, kısa hayat için, yirmi üçünü vermiş,

Cennete hazırlık için, tek birini istemiş,

 

Yani, beş vakit namaz için, bir saat yeter,

Bunu çok gören kişi, olur deliden beter.

 

Evet iman zayıflayınca, insan bilemez.

Onun merceği, hakkı batıldan fark edemez.

 

Ah! O pişmanlık günü, önümüzde, geliyor,

Mü’minin  önünde cennet durmuş, ona gülüyor.

 

Ne mutlu ona ki, zamanı değerlendirmiş,

Vazifesi olan kulluğun, hakkını vermiş.

 

Günahın çirkinliğini görüp, ondan dönmüş,

İnsanlık zirvesine çıkıp, öylece ölmüş.

 

Bize düşen, onu içimizden tebrik etmek,

Cehennemi hak edeni acıyarak üzülmek .

 Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org

İnsan, Sahibini Bulması İçin Kendini Okumalı

Kâinatın hülâsası ve şuurlu meyvesi ve en büyük mucizesi olan insan, gafletten kurtulup Allah’ına inanması için en yakınında olan kendi vücuduna bakmalı. Peygamberimiz (a.s.m.) hadisi şerifinde meâlen buyurmuş ki; “ Men arefe nefsehu fe kad arefe Rabbehu” (Kendini nefsini tanıyan, Allah’ını tanır). Hava atmak için aynanın karşısına çıkıp bakmak değil. Belki, Allah’ın hakiki Kudretini tanımak için, kendi yapılışını anlamak için, eşsiz bir mucize olan kendi yaradılışına bakmalıdır. Tefekküre dalıp incelemek için aynanın karşısında vücudun dış kısmını inceledikten sonra, iç yaradılışı ile ilgili bazı kitaplar okuyup incelemesi lazım ki,   kendisi nasıl bir varlık olduğunu anlamış olsun.

İnsana sormak lazım. Acaba seni bir hücreden başlatıp, 80-100 trilyon hücreye kadar çoğaltan  şuursuz, sağır, kör, tabiat mı?  Yoksa uzaktan kumandalı yaratma gücüne sahip Yüce Kudret Sahibi bir Allah mı? O Allah ki, insan vücuduna kalın, ince, eğri, büğrü vaziyetler verirken bile son derece mükemmel bir hikmet ve maslahat takip etmiş. İnsanları öyle mu’cize vari (insanı âciz bırakan) bir şekilde yaratmış ki. Vücudumuzu seyrederken şöyle demek lazım değil mi? Aman Allah’ım! Ne kudret varmış Sende. Ruhumuz kâinatı seyretmesi için, vücudumuzun tam tepesine yakın bir yerde, etten iki göz yapmışsın, zedelenmemeleri için de onları çukurlarda yerleştirmişsin. Şayet alnımızın tepesinde konulsaydılar halimiz ne olurdu? Gözlerimizin kapakları olmasa idi halimiz ne olurdu? Gözlerimizin Optik ayarını de yapmış. Çünkü gözlerimiz o optik sayesinde saniyede 23 refleks yapıp bütün renkleri karıştırmadan, sağdakini sağda, soldakini de solda görüyor.  Ayrıca  incecik damarlarla gözlerimizi bağlamış ki, herhangi bir şeyi görmek için başımızı hiç çevirmeden gözlerimizi o yana bu yana  çevirebiliyoruz. Işık, güneş olmasa idi göz niye yarayacaktı, ses olmasa idi kulak niye yarayacaktı, koku olmasa idi burun niye yarayacaktı. Bunun tersini düşünmek lazım. Göz olmasa idi ışık niye yarayacak, kulak olmasa idi ses niye yarayacak, burun olmasa idi koku niye yarayacaktı

Zavallı keçi her şeyi ya beyaz veya siyah görürken, biz bütün renkleri birden görüyoruz. Hem de tek bir şeyi  görmek için vücudumuz binlerce işlem yapıyor. Alnımızdan gelen terlerin göze girmemesi için tam gözün üstünde Allah’ımız kaşlar koymuş, zararlı herhangi bir şeyin girmemesi için, gözlere otomatik çalışan kapaklar koymuş, hatta ve hatta insanı süslemek için ve karşıdan gelen sinekleri korkutmak için kapakların uçlarına kirpikler koymuş. Gözü rahatsız edecek herhangi bir madde göze girdiğinde, biz herhangi bir düğmeye basmadan, o zararlı maddelerin % 95 ini eritebilecek özellikte, göz yaşı denilen sıvıya etki vermiş. Şanı Yüce Mevla’mız! göz reflekslerimizi öyle ayarlamışsın ki, ihtiyaç olmadığı için uzaktaki şeyleri görmediğimiz gibi, karşımızda duran arkadaşımızın içindeki olumsuz şeyleri dahi çok şükür ki göremiyoruz. Yoksa, eğer görse idik çok rahatsız olurduk değil mi?  Bize gözü, bir başkası değil, ancak gözü ve gözümüzün gördüklerini gören Allah verebilir ve vermiş.

Evet tekrar ediyorum, gözün değerini, görme ihtiyacını bilip gören biri bize göz vermiştir. Bu işleri ancak ve ancak uzaktan kumanda ile ölü hücrelerden bütün canlıları ve minimal denilen en ufağından ta maksimaline kadar, (En büyüğüne kadar) yani, her şeyi Allah yaratabilir. O gören, birer et parçası olan gözümüzü, görebilir bir vaziyette bizim faydamız için yarattı. Ortalığı ışıklandırabilecek güneşi 1.300.000 defa dünyamızdan büyük olarak yarattı. Hiçbir yere dayatıp bağlamadan güneşi ortalıkta gezdirebilen, Kudreti sonsuz ve Şanı Yüce bir Allah’tan başkası kim olabilir?

Bu saydıklarımı yüzde kaçımız düşünebiliyoruz ki Allah’ımıza şükredelim. Kur’an’ı tefsir edenler,  kulak gözden daha kıymetlidir demişler. Çünkü Allah Kur’anı Kerim’de onları sayarken, kulağı gözden önce zikrediyor. Kulak vasıtası ile beyne giden sesin kıymeti o kadar büyük ki,  Kur’an’ı Kerim’i dinlemek farz. Gençler kulağın kıymetini bilemezler. Yaşlılar ise onun kıymetini çok iyi bilirler. Çünkü onlar bir kelimeyi işitmek için karşısındakine bir kaç defa hı, hı, efendim, ha ne dedin derken, hem karşısındakini rahatsız ederler, hem de kendileri rahatsız olurlar. Bu sebeptendir ki onlar kulağın kıymetini daha iyi bilirler.

Çünkü onlarsız ne Kur’an-ı Kerim’i, ne İlâhi, ne Ezan, ne bülbül sesini, ne de çok sevdiğin annenin, babanın veya evlatlarının o tatlı seslerini işitip lezzet alabilirsin. Kulaklarımızın da frekanslarını Allah öyle ayarlamış ki, bir kilometre uzaktaki maksimum sesler bizi rahatsız etmediği gibi, karşımızdaki arkadaşımızın karnındaki minimum sesleri de şükür ki işitmiyoruz, işitsek çok rahatsız olacağız. Kulağımızın arka tarafına, yerleştirilen bir çeşit sıvıdan bizim hiç haberimiz yok, meğer ki o olmasaymış sağa veya sola yığılıp kalacakmışız. Göz ve kulaklarımız çok kıymetli azalarımız oldukları için, Allah onları ikişer adet vermiş. Allah göstermesin, herhangi bir sebeple birini kaybetsek, diğeri ile idare edebiliriz.

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org

İnsanın Düşmanları (Şiir)

Bu dünyaya, imtihana geldi ruhu beşer,

O imtihan bitmeyecek ta ki olur mahşer.

 

Büyük düşman o nefis, yerleşmiş içimizde,

Müteyakkız olmayanı hemen mağlup ede.

 

Efendimiz: Biz Bedir savaşından geliyoruz,

Bunu bilin ki, bundan büyüğüne gidiyoruz.

 

O savaş, nefisledir, o bize hazır durur,

Hazır durmazsan eğer, seni kalbinden vurur.

 

O düşman yanımızdan, hiç bir zaman ayrılmaz,

Bizi cehenneme, odun yapmazsa o doymaz.

 

Hayırlı işlerimize nefis engel olur,

Faydalıları yaptırmamaya  hazır durur.

 

Şerrinden, devamlı, Allaha sığınmak lazım,

Onunla savaşta, acıyı yapmalıyız hazım.

 

Biz imtihana geldik, başarı kolay değil,

Nefis bir şey yapamaz, sözünü kafandan sil.

 

Hanımla kavga yapmaya, nefis öğretir seni,

Anlatamam, kaç defa dize düşürdü beni.

 

O engel olur, anne babana bakamazsın,

Hasta olsalar da, haklarından çıkamazsın,

 

Şerrinden kurtulmak için, sen Rabbine sığın,

Nurları çok okursan, bozulmaz rahatlığın.

 

Nurları okumazsan, sen bilgisiz kalırsın,

Böylece, nefis ve şeytandan, yara alırsın.

 

Bir ayaklı şeytan, her zaman vesvese verir,

Zararlı şeyleri sana, faydalı gösterir.

 

Öte yandan, iki ayaklı şeytan, ondan beter,

Seninle konuşurken, türlü hileler serer.

 

Bunların şerlerinden, Allaha sığınmak gerek,

Bizi ancak, böyle kurtarır, bahtı felek.

 

Biz nefis ve şeytanlara, olabilsek galip,

İnşallah cennete, Firdevse oluruz talip.

 

Efendimizdir bize, her zaman öğüt veren,

Siz nefis ve şeytanlardan korunun çökmeden.

 

Bu şekilde Rabbimize varabiliriz pak,

Ruhumuzu teslim eder anlımız olur ak. İnşallah!

 

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org

Kur’anın Hükümlerine Uyma Mecburiyeti Var!

Kur’anın herhangi bir ayetini inkâr etmek Müslüman’ı dinsiz yapmak için yeterlidir. Hanımların din terbiyesinden mahrum, kendini beğenen bazıları: Adalet mi bu? İslam dini erkeğe dört kadınla evlenmeye müsaade etmiş, kadın buna nasıl dayansın. Biz kadınlar da erkekler gibi insan değil miyiz ki? Bu kelimenin altında şu yatıyor. Niye Allah erkekleri kadın yaratmamış ta bizi erkek? Bütün bu yanlış düşünce ve sorular anne ve babalarından âile terbiyesi alamayanlardan geliyor.

Biz de, hem onları, hem de, din bilgilerinden mahrum kalan diğer Müslümanları nazara alarak dört kadınla ne için evlenmeyi Allah müsaade etti meselesini öğrenmeleri için, birkaç noktaya işaret ederek, onların bilmedikleri yönleri izah etmeye çalışacağız.

1- İslamiyet bir kadından dörde çıkarmamıştır. Belki, İslamiyet geldiği zaman 40 kadınla evlenenler oluyordu. İslamiyet onlara yalınız dört kadınla nikâhlanabilirsiniz emredince, İslam dinini kabul edenler fazlasını boşamaya mecbur kalarak dörde razı oldular.

2-   İslam dini yalınız bir şehre, bir vilayete veya bir kıt’aya gelmemiştir. Bir asra da münhasır değildir. Belki Allah tarafından nazil olan Kur’ânı Kerim, öyle bir kanundur ki , hiç kimse onun bir noktasını silmek için el uzatamamıştır. Mademki öyledir, elbette hükmü her hangi bir zamana ve herhangi bir yerle sınırlanmayan böyle bir kanun, zayıf olan dindar bir fakiri de, şehevi duyguların baskısı altında yaşayan bir zengini de idare edebilecektir. Bu sebepten ötürü erkeklere ağır şartlarla, yani erkek: Dört bile kadına haklarını noksansız vererek, dört kadınla evlenmeyi  müsaade etmiştir.

3- İslam dini Müslüman’lara dört kadınla evlenmeyi müsaade etmiştir. Sebebine gelince, düşmanlarla savaşmaya kadınlar değil erkekler gider, savaşta şehit olan o erkeklerin  yetim kalan yavruları ile beraber dul kalan o gencecik hanımlarına sahip çıkmak amacıyla, dört hanımla evlenmeyi müsaade etmiştir.

4-İslam dini dört kadınla evlenmeyi emretmemiştir, belki erkeğin vaziyetine göre, ihtiyacına göre, alacağı kadının ihtiyaçlarını noksansız gidermek ve adaletle davranmak şartı ile ve onlardan doğacak yavruları giydirmek beslemek şöyle dursun, onlara hem din hem de dünya için lazım olan eğitimi ve geçimini temin etmek şartı ile birden dörde kadar kadınla evlenmeyi  müsaade etmiştir. Ayet-i Kerime’de:”Eğer adaletli davranacağınızdan endişeli iseniz o zaman size bir tane kâfidir” buyrulmuştur.( Nisa ayet 3)

5- İslam dini birden dörde kadar kadınla evlenmeyi, erkekleri haramdan muhafaza etmek için, müsaade etmiştir. Çünkü, her erkek şehevi duyguları tarafından farklı baskı hisseder. Bu baskıyı taşıyanların, hanımları hayız ve nifas hallerinde, yani kadınların adet görme müddeti 7 gün,  çocuk doğurmadan sonra kırk gün içinde kadınlara yaklaşma yasağı zamanında, hali müsait olanları haramdan kurtarmak için, ağır şartlarla, yani alacakları hanımlara eşit muamele etmek şartı ile, dörde kadar kadınla evlenmeyi müsaade etmiştir.

6- Evlenmekten ana maksat, neslin çoğalmasıdır. O esnada ki keyif ise, Halik tarafından nesli devam ettirmek için çiftlere verilen peşin bir ücrettir. Bu dünyada insanlar ücretsiz iş yapmadıklarını bilen Allah, onlara ücretlerini verip nesli çoğaltmak için evlenmeye sevk etmiştir. Kadınların evlat doğurma dönemi erken tükendiği için, erkeklere birden fazla hanımla evlenmelerine müsaade edilmiştir.

7- Dört kadınla evlenme tenkidi, Müslümanlardan değil, yolunu sapmış olanlar la imansızlardan geliyor.  Halbuki bunlar her gün gayrimeşru yollarla kendilerini tatmine çalışırlar. Hatta bunlar kendilerine hanımın derdini ve doğacak çocuk yükünü üzerlerini almamak için bir hanımla bile evlenmiyorlar. Belki boğazlarına kadar harama batık bir hayat sürüyorlar. İşte bu tenkit fikri, batılılardan bizi lekelemek için gelmiştir. “Aids” hastalığı, dinini yaşayan  Müslüman devletlerde değil, ecnebilerde çoğalıyor. “Aids” hastalığından korkan bizim zavallılar gayri meşru zevklerin peşine koşanlardan geliyor. O gayri Meşru hareket “Aids” hastalığa sebep oluyor. Bu sebeptendir ki  Dispanserlerin bazısında: Büyük büyük yazılarla aman kendi hanımınızı yeterli bulup dışarı çıkmayın, yazılarını çekinmeden bir tedbir olsun diye yazıyorlar.

8- Bugüne kadar hiçbir anayasa veya kanun, insanların tamamına faydalı olamamıştır. Çıkan kanunlara bakılır, çoğunluğa faydalı ise o iyidir. Bu itibarla mademki İslam dininin hükmü kıyamete kadar devam edecektir. O zaman bir tarafı tamir ederken diğer tarafı harap etmemeğe dikkat ederek, toleranslı olmayı elden bırakmamıştır. Madem böyledir, Allah’ın Kanunu olan Kur’an-ı Kerim’in hükmü her zaman ve dünyanın her yerinde yaşayan insanlar için geçerlidir ve geçerli olacaktır.

9- Bunu herkes bilmesi lazım ki, bir mucidin, veya bir san’atkârın yaptığı  san’atta, ancak o eseri yapanın kanunları geçerlidir. Yani bir mucit icat ettiği makineye bağladığı katalog-kullanma  kılavuzu  geçerlidir. Bunun haricinde mevzuun dışında  herhangi dalda çok mahir biri de olsa onun sözü  o makinede geçerli olamaz. Başkasının yapısı olan, bu aciz insanın yaptığı kanunun hüküm böyle olursa? Ezelden ebede kadar her şey kabza-i tasarrufunda bulunan Şanı yüce Allah’ın yaptığı işlerde Allah’tan başka kimin hükmü geçebilir. İnsanın faydası için yapılan kanunlardan hangisi Allahın kanunundan daha doğrudur veya doğru olabilir? Onun yaptığı işi O’ndan daha iyi kim bilebilir? İsterseniz deneyin? Mercedes’i yapan mühendisin arabaya astığı kullanma kılavuzunu hükümsüz sayın. Sonra arabayı sürerken, frene basacak yerde gaza basın de görelim halinizi. Sanırım bu kadarla, bu sorunun cevabını aldınız..

İşte bu mevzuda son sözüm. Dinimizde dört hanımla evlenmek bir emir değildir yalınız müsaade hükmünü alır.  Evliler bunu da bilmeliler Allahın en sevmediği şey boşanmak olduğunu nazara alarak evliler biri diğerini kırmamak için dikkatli olacaklar. Bundan ötürüdür ki: İslam ölçülerine göre nikâh  sözleşmesi yapılırken ömrün sonuna kadar desen kabul olmaz. Peki nasıl olacak?  Sonu olmayan bir hayata göre dini nikâh olunur. Onun için, dini bütün olan Müslümanlar, aman o uzun hayatta arkadaşımı kaybetmeyeyim diyerek bir diğerinin ufak tefek söz ve davranışlarına  tepki göstermesinler.

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org

Yeni Evlenenlerin Hayati Meseleleri!

Tarih ve hadiseler bize inkar edilmeyecek bir gerçeği önümüze serip gösteriyor ki: İslam ahlakına sahip olanlar, hadlerini bilirler. Kendi hatalarını kabul ederek ona göre davranırlar. Erkek evin dış idaresi ile mükellef olduğunu kabul eder, vazifesini yapmaya çalışır. Kadın da, kendi vazifesi olan evin iç işlerini yapmaya gayret ederek beyinin dış işlerine fazla karışmadığı takdirde iş düzgün gider. Ailede huzur olur.

Terbiyesini noksan alan gençlerin, nasıl yalınız geçici rahatlık peşine koştuklarını görmek için  bir örnek: Geçen gün bir arkadaş anlatıyor: Biri, ailesinden   ahlak   ve terbiyesini noksan alan bir kızla evlenmiş. Âilesinden ayrı bir dairede oturan bizim hanım kıza bu yetmemiş. Beyine:  Efendi ben senin anne ve babanı, yanımıza gelmelerini istemem. Sakın ha! Beni onların yanına götürmeye de hiç niyetlenme! Beyi de ona tamam demiş. Birkaç gün sonra beyine: Özledim hadi annemlere gidelim demiş: O da ona: Hayır madem benim anne babamın gönüllerini almak için ziyarete gitmeyeceğiz, seninkilere de gitmeyeceğiz, böylece kendimiz yaşayacağız demiş. Birkaç gün sonra bizim gelin hanım, yaptığı hatanın farkına vararak, beyine: beyim haydi babanlara gidelim diyerek, öylece o yarayı kapatmış.

Şimdi çok kimse bu soruyu benden soruyor? Dinimizce gelin, kaynata ile kaynanasına hizmet edip onlara bakmaya mecbur mudur? Hayır, dinimiz onlara bakmaya gelini mecbur etmez. Onlara bakıp onların her türlü ihtiyaçlarını giderme işini oğlana yükler. Fakat onlara bakmak gelin için bir fazilettir, şereftir, sevaptır. Nasıl ki yarın, öbür gün, Allah o geline hanıma herhangi evlat bağışlarsa, doğacak evlatları, kaynana beşikte sallayıp bakar, gelin herhangi yere giderken, oh be yavrumu sağlam yere bırakıyorum der. Hiç çekinmeden kaynanasına: Anne çocuğa bakar misin! Ben gidiyorum diyerek rahat ve hiç dertsiz gider! O da bakarım evladım kızım size güle güle der onları uğurlar. Çünkü onun öz torunu olduğu için seve seve bakar, gelin hanım da rahat rahat ziyarete veya  işini görmeye gider, böylece fazla zahmet görmeden ikisi de mutlu yaşarlar.

Evet, aklı başında olanlar bunu hiç inkâr edemezler ki: Herkes âile hayatında bu gibi yardımlara muhtaçtır. Hele yeni evlenen gençler ailede karşılaşacakları çok çeşitli problemlerin çözümünü anne baba gibi bilemezler, onlar yakın akraba hem de tecrübeli kimselerin tecrübelerinden istifade etmeye çok muhtaçtırlar. İnsan hayatında başına neler geleceğini bilemez. Bunun için, yalnızlık, yalnız Allaha mahsus olduğunu bilmeliyiz.

Geçen gün bir hoca efendi televizyonda dini program yaparken,  bir hanımefendi, telefonda hocaya: Hocam değil mi dinimiz kadını kendi doğurduğu evladına bile bakmakla yükümlü tutmuyor demişti? Hoca  efendi de ona: Evet, dinimiz kadının hakkını tam verdiğini buradan anlıyoruz ki, kendi doğurduğu evladını de bakmaya hanımı zorlamıyor. Fakat kendi evladına bakmayan hanımdan hayır beklenmez ve kendi evladını bakmak istemeyene asla sözüm yoktur demekle, hoca efendi, hanımefendiye lazım olan cevabı verdi.

Şimdi kandırılmış bazı zavallılar bilmeden İslamiyet kadınların haklarını vermemiş diyorlar. Halbuki dinimiz hanıma noksansız rahatını vermiş. Erkeği hanımdan ayırmadan meşru yollarla ikisine farz olan ilmi onlara farz kılmıştır. Zaruri ihtiyacı olursa, kadın Allahın emirlerine isyan etmeden geçimini temin etmek için çalışabilir. Fakat bugün hanımlardan kaçta kaçı zaruretten çalışıyor? Ecnebilere benzemek için, zavallı kadını işe götürmekle onları rahat mı ettik sanıyorsunuz? Yavrusunu evde veya çocuk yuvasında ağlarken bırakan anne, çalıştığı yerde rahat mı ediyor zannediyorsunuz?

Hatta akıllı insan bunu bilmeli ki, anneye verilen o şefkat sayesinde yavrusunu öz annesine veya kayınvalidesine bıraksa bile rahat edemez Allah tarafından ona verilen evladını gözü önünde görmek ister, bununla beraber her gelin hanım nerede bulacak anneyi ki yavrusunu ona bıraksın? Bu sebepten, geçen gün batılı hanım yazarlardan biri, kadın evinde durmalı demiş ve bu yazısı ile feministleri çok kızdırmış.

Bir çocuk yuvası gizli kameraya yakalanmış. Orada para ile çocuklara bakan kadın, annesi için ağlayan çocuğa bir çatlatıyor, çocuk yine susmayınca, çocuğun ağzına biraz uyuşturucu yalatıyor ve zavallı çocuğu bekle ne zaman uyanacak. İşte batıda çıkarılan feminizm adında ki, kadın haklarını koruma kanunu bize de bulaştı. Acaba yüzde kaçımız ondan memnunuz? kadının erkekte bir hakkı vardı de şimdi hanım erkekten onu aldı da rahat mı etti? Yoksa Bu kanunun çıktığı yerdeki merhametsiz  erkekler yarı yükünü kendi sırtından kadının sırtına yükleyip, biraz hafiflemek için mi bu kanunu çıkardılar? Ne dersiniz?

Sonra,  erkeğe göre kadın vücutça nazik yaratıldığını niye görmüyoruz da, erkekle eşittir diyoruz? Bir erkek öğrenci, felsefe dersinde kadın erkek eşitliğini hocasıyla tartışırken, öğrenci hocaya: Madem ki kadın erkekle eşitmiş, Haydi bu kız on  kere bana vursun, ben sadece bir defa ona indireyim de görün bakalım kim zarar edecektir demiş ve hocayı susturmuş. Erkekle kadın eşit olsaydı  Ona da vatan borcunu yükleyip erkek gibi askerlik  yaptırırlardı. Fakat heyhat!

Böylece, bey ile  hanım iş taksimi yapıp, hanıma evin içişleri bakanlığını verip, beyefendi de, dış işlerine bakmalıdır. Bu itibarla, beyefendi işten yorgun geldiği zaman, hiç yemek yapma derdine  mecbur olmadan, sofrayı hazır bulur, hanımda o naçiz vücuduyla ağır işlerde çalışmadan kurtulur. böylece her ikisi de  rahatlamış olurlar. Tabii ki bu kaide çalışmaya mecbur olmayanlar içindir. Yoksa aç kalmamak için meşru dairede kadın da çalışabilir.

Bugün gelin olup evlenen çok hanım kızlar, gittikleri evdeki insanları memnun edecekleri yerde, onların hayat tatlarını bozuyorlar. Sebep başka değil aldıkları eğitim sırf maddeci bir eğitim olduğu içindir. Yaşlılara hizmet ve hürmeti onlardan sakın bekleme! Çünkü, onların sevap ve günahlara, ya inançları yok, veya çok zayıf olduğu için, yaşlılara yaptıkları hizmetleri karşılıksız görüyorlar da onlara hizmet etmeye pek yanaşmıyorlar. Acaba onlara sorsak, ileride Allah size herhangi erkek evlat ihsan etse: Siz de yaşlı olduğunuz zaman,  gelininizden hürmet mi istersiniz yoksa, sizin davrandığınız şekilde, size yan bakmalarını mı hoş görürsünüz, buna ne derler?

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org