Etiket arşivi: Aşure Nedir

Aşure Günü Neler Oldu? Muharrem Ayı Neden Önemli?

Âşûre Günü bizi  bekliyor. Muharrem’in onuncu gününe yaklaşmaktayız. Âlem-i İslâm için hayır ve bereketler ile  İttihad-ı İslâm’ın muştusunu beraberinde getirsin inşâallah…

Bu kutsal Muharrem ayının üstünlüğü, müslümanlar için önemi ve değeri oldukça dikkate değer bir aydır.

İçinde barındırdığı olaylar ve zamanımıza kadar İslâm Ümmetinin ciğerini dağlayan tarihî olaylara şahitlik yapması açısından da önem arz etmektedir.

O, Hicri takvimin ilk ayı ve Allah (c.c)’ın Tevbe suresinde bahsetmiş olduğu dört kutsal aydan  birisidir. (1)

“Şehrullahil-Muharrem” olarak meşhur olan, yani Allah’ın (c.c.) ayı Muharrem diye bilinen Muharrem ayı, İlâhî bereket, bağış ve feyzin, Rabbânî ihsan, cömertlik ve keremin coştuğu, zulüm, vahşet ve dehşetin dünyayı sardığı, mazlûmiyet ve mağduriyetin kol gezdiği bir atmosferde, rahmetin bollaştığı bir aydır.

Bütün zaman ve mekân Allah’a aittir ve Rahmeti de ezelden ebede her yeri kuşatmıştır. Ancak Allah Teâla’nın rahmetine ermenin önemli bir fırsatı olduğu için Peygamberimiz tarafından bu şekilde ifade edilmiştir.

Âşûre Günü ise Muharrem’in 10. günüdür. Âşure Gününün Allah (c.c.) katında ayrı bir yeri ve değeri vardır. Bu önemli günde Cenâb-ı Hak  peygamberlerine  çeşit çeşit   nimet ve ikramlarda bulunmuş ve bu günün kudsiyetine değer atfetmiştir. Bu günlerde oruç tutmak çok faziletli ve sevaptır.

Bugüne Âşûra denmesinin sebebi, Muharrem ayının onuncu gününe denk geldiği içindir. Cenâb-ı Hakk’ın bu günde bol ikramı vardır.

Bu ikramların aşağıdaki hususlardan kaynaklandığı  belirtilmektedir:

  1. Allah, Hz. Musa’ya (a.s.) Âşûre Gününde bir mu’cize ihsan etmiş, denizi yararak Firavunun takibinden O’nu ve inananları kurtarmış, düşmanını  sulara gömmüştür.
  2. Hz. Nuh (a.s.)’ın  gemisi Cûdi Dağının üzerine Âşûre Gününde demirlemiştir.
  3. Hz. Yunus (a.s.)’ın  balığın karnından kurtuluşu Âşûre günü gerçekleşmiştir.
  4. Hz. Âdem’in (a.s.) tevbesi Âşûre günü kabul edilmiştir.
  5. Hz. Yusuf (a.s), kardeşleri tarafından  atılmış olduğu kuyudan Âşure günü   çıkarılmıştır.
  6. Hz. İsa (a.s) o günde  dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir.
  7. Hz. Davud’un (a.s.) tevbesi o gün kabul edilmiştir.
  8. Hz. İbrahim’in (a.s.) oğlu Hz. İsmail o gün doğmuştur.
  9. Hz.Yakub’un (a.s.),  hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır.
  10. Hz. Eyyûb (a.s.) hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur.(2)
  11. Ayrıca, Hz. İbrahim’in  bugünde ateşten kurtulduğu
  12. Hz.Yakub’un, oğlu Hz. Yusuf’a bugünde kavuştuğu kaynaklarda kaydedilen rivayetler arasındadır.

İşte bu kadar anlamlı  ve kudsî hâdiselerin yıldönümü olan bu mübarek gün ve gece, Saâdet Asrından beri Müslümanlarca hep güzel bir tarzda değerlendirilmiş ve kutlana gelmiştir. Bugünlerde ibadet cihetiyle daha çok yoğun mesai harcamışlar, daha müteyakkız ve şuurlu bir hayat geçirmeye, derûnî alemlerini zenginleştirmeye daha çok  gayret sarf etmişler, hasenat hanelerini zenginleştirmeyi bir mânevi kazanç olarak görmüşlerdir. Daha çok tefekkür, tezekkür, tövbe/istiğfar, okuma/anlama gibi faaliyetlerini artırmışlardır. Çünkü, Cenab-ı Hakkın bugünlerde yapılan ibadetleri, edilen tövbeleri kabul edeceğine dair hadisler ve rivayetler mevcuttur.

Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm Medine’ye hicret buyurduktan sonra orada yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi. “Bu ne orucudur?” diye sordu.

Yahudiler, “bugün Allah’ın Musa’yı düşmanlarından kurtardığı, Firavun’u boğdurduğu gündür. Hz. Musa (a.s.) şükür olarak bugün oruç tutmuştur” dediler.

Bunun üzerine Resûlullah Aleyhissalâtü Vesselam da, “Biz, Musa’nın sünnetini ihyaya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz” buyurdu ve o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti.(3)

Tirmizî’de de geçen bir hadiste Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Âşure Gününde tutulan orucun Allah katında, o günden önce bir senenin günahlarına keffaret olacağını kuvvetle ümit ediyorum.”(4)

İslâm bilginleri aşûre orucunun vacip değil, sünnet olduğunda görüş birliği etmişlerdir. Yalnız İslâm’ın başlangıcındaki hükmü konusunda, Ebû Hanîfe vacip derken, İmam Şâfiî müekked bir sünnet olduğunu söylemiştir. Ramazan orucu farz kılındıktan sonra, bu oruç müstehap olmuştur. Ayrıca Yahudiler’e benzememek için Muharrem’in 9,10 ve 11’nci günlerinde oruç tutmak güzel görülmüştür.

Bu mânâdaki bir hadisi İbn-i Abbas rivayet etmektedir. Bunun için, müstehap olan, aşure gününü ortalayarak, bir gün önce veya bir gün sonrasıyla oruç tutmaktır.

Bu günler bize bir de Musa (a.s)’ın Firavun’a karşı mücadelesinin hikâyesini hatırlatıyor. (5)  Ve yaşanılan zamanın Firavunlarıyla mücadele yollarını  anlatıyor.

Yine Allah (c.c) bize Firavun’ın nasıl insanlara zulmettiğini, insanları baskıyla küçük gruplara böldüğünü, insanların yeni doğmuş erkek evlatlarını öldürdüğünü , insanlara nasıl baskı uyguladığını, inanç hakkı tanımadığını, zorbalık ve zulümle tek adam olarak hükmettiğini anlatmaktadır. Her devirde o devrin mütegallibeleri/baskıcı güçleri/güç odakları tarafından Tevhîd ehline uygulanabilecek  işkence, zulüm, sürgün, hapis ve entrikaların zındıka komitasıyla işbirliği içinde ve Hamanların desteğiyle  yapılacağına işaret edilmektedir.

“Çünkü Firavun o ülkede  son derece despot (ululuk taslıyan) ve çok aşırı gidenlerdendi”(6) âyetiyle nice diktatörleri  feci ve acı âkibetlerin beklediğini vurgulamaktadır.

Günümüzde de bir çok modern Firavunlar, müsrifler/haddi aşanlar, hak/hukuk tanımayan zalimlerle karşı karşıyayız. Süfyanizmin kalıntıları ve O’nun tahribatını/saltanatını  koruma çabaları, rejim/sistem baskısına dönüşerek  nice mazlumların göz yaşlarını sel haline getirmiştir.

Bu gün dünyanın küstah ve kibirli Firavunları ve süper zalimleri Musaları yok etmek, diriliş ve iman hareketinin önünü kesmek, nûrânî muştularını söndürmek için  gaddarâne ve orantısız bir  güç  kullanmaktadırlar. Rabbânî kafilelerin, nur kervanının seyr u seferini, firavunvârî taktik ve engeller durduramıyacaktır inşallah.

Musa (a.s) İsrail oğullarını Firavun’dan kurtardı. Hak’da sebat edenler de inşâallah Muhammed (s.a.v)  Ümmetini ve tüm insanlığı  şirkten, sanemperestlikten, izmlerden, küfür ve delâletin dehşetinden, Kapitalizmin sömürü düzeninden, ahlâksızlıktan, ebedî idam ve yokluktan, ihtilaf, cehâlet ve fakirlikten kurtarıp huzura, nura, ilme/ümrana, hakiki medeniyete, ebedî saâdet ve dirilişe kavuşturmak zorundadır.

Firavun’ın saltanatı,  tüm güçlerin elinde olduğuna inandığı halde feci bir şekilde son buldu. İnşaallah devrimizin Firavunları, süfyan ve deccal ruhlu  karanlık mihrakları  da  zaman gelecek ki, Müslüman dünyasında akıttıkları kan gölünde ve kustukları küfür deryalarında Muharrem ve âşûre hürmetine, aynı Firavun ve adamlarının denizde boğulduğu gibi boğulacaklardır.

Tıpkı Müslümanları terörist ilân eden bu günkü  siyonist ve terörist İsrail’in yandaşları ve taraftarlarıyla  birlikte mazlum ve masumların “ah”larında boğulacağı gibi.

İsmail Aksoy / www.NurNet.Org

Dipnotlar:
1-Tevbe: 9/36

2-Sahih-i Müslim Şerhi, 6:140
3-İbn  Mâce, Siyam: 31.
4-Tirmizî, Savm, 47.
5-Kasas: 28/1-6
6-Yunus: 10/83

Aşure Günü Nedir? Aşure Orucu Var mıdır? Aşure’de Yas Tutulur mu?

AŞURE NE DEMEKTİR?

Arapçada “aşere” on, “âşironuncu demektir. Halkımız onuncu gün mânasına gelen “âşir”i, aşure şeklinde telâffuz ederek Muharrem’in onuncu gününe aşure günü ismi vermiş, böylece tarihe de aşure günü olarak geçmiştir.

AŞURE ORUCU VAR MIDIR?

Aşure gününün içinde bulunduğu ayın adı Muharrem‘dir. Bu ay hicri takvimin başı olmakla önem kazanmıştır. Bunun yanında, bazı tarihî olaylara mazhar olmakla da ayrı bir özellik kazanmıştır. Dört haram/muhtereme aylardan biri olarak da eskiden beri bir ayrıcalığa sahiptir. Hz. Aişe’nin bildirdiğine göre, Hz. Peygamber (asv)’in Ramazan’dan sonra en çok oruç tuttuğu bir ay olarak da bilinir.

Müslim’in rivayetine göre Hz peygamber (a.s.m) “Ramazan ayından sonra oruç için en faziletli ay Muharrem ayıdır.” (Müslim, Sıyam, 202-203) diye buyurmuştur.

Aşure gününün orucu, kendisinden önceki bir yılın günahlarına kefaret olacağına dair rivayetler de vardır.

Aşure ile ilgili bir ayet yoktur. Ancak Tevbe Suresi’nin 36. ayetinde, ayrıcalıklı olarak söz konusu edilen haram/muhterem dört aylardan biri de Muharrem ayıdır.

Şu anda takvimlerimizde iki tarih vardır. İkisi de peygamberlerle alâkalıdır. Biri İsa Aleyhisselâm’ın doğumunu temel kabûl eder, biri de Muhammed Aleyhisselâm’ın hicretini…

İsâ Aleyhisselâm’ın doğumundan başlayan tarihe, “Milâdî Tarih” adı verilmiştir. Âhir zaman Nebîsi (asv)’in hicretini temel kabûl eden tarihe de “Hicrî Tarih” adı verilmiştir. Demek her iki takvim de peygambere dayanmaktadır.

Milâdî takvimde sene, nasıl Ocak ayı ile başlarsa, hicrî takvimde de Muharrem ayı ile başlar; ilk hicret kafilesinin yola çıktığı bu ay, hicrî senenin ilk ayı olarak bilinir.

Muharrem ayının, senenin ilk ayı oluşuna sadece hicret kafilesinin bu ayda harekete geçmesi sebep olmamıştır. Bu ay, ayrıca tarih boyunca fevkalâde hâdiselere menşe’ ve mebde’ olmuştur. Bu hâdiselerle de Muharrem ayı hicrî takvimin birinci ayı olmaya lâyık görülmüştür.

Hele bu ayda bir de aşure günü vardır ki, geçmiş bütün peygamberlerce farklı bir gün olarak kabûl edilmiş, birçok hayırlı ve hattâ hüzünlü hâdiseler bu Muharrem ayının onuncu günü içinde kaderin çizgisine aksetmiştir.

Kaynaklarda geçtiğine göre ise bu güne bu ismin verilmesinin hikmeti, o günde Cenâb-ı Hak on peygamberine on değişik ikram ve ihsanda bulunduğu içindir. Bu ikramlar şöyle belirtilmektedir:

1. Allah Hz. Musa’ya (a.s.) aşura gününde bir mucize ihsan etmiş denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür.

2. Hz. Nuh (a.s.) gemisini Cûdi Dağı’nın üzerine aşure gününde demirlemiştir.

3. Hz. Yunus (a.s.) balığın karnından aşure günü kurtulmuştur.

4. Hz. Âdem’in (a.s.) tövbesi aşura günü kabul edilmiştir.

5. Hz. Yusuf (as) kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan aşura günü çıkarılmıştır.

6. Hz. İsa (as) o gün dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir.

7. Hz. Davud’un (a.s) tevbesi o gün kabul edilmiştir.

8. Hz. İbrahim’in (a.s.) oğlu Hz. İsmail (as) doğmuştur.

9. Hz. Yakub’un (a.s.) oğlu Hz.Yusuf (as)’ın hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır.

10. Hz. Eyyûb (a.s.) hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur. (bk. Sahih-i Müslim Şerhi 6:140)

AŞURE’NİN İSLAMDA YERİ VAR MIDIR?

Bu yüzdendir ki, hemen bütün İslâm ülkelerinde 10 Muharrem’de çeşitli tahılların bir araya getirilerek yapıldığı aşure tatlısı yapılır, bu tarihî hâdiselerin hatırlanması mânasında sevinçli ve neş’eli günler yaşanır, eş dosta aşure yedirme âdeti devam eder.

Aslında böyle bir tatlı İslâmî bakımdan ne emredilir, ne de nehiy… Yâni, ne yapana yapma denir, ne yapmayana yap… Anlayış ve âdet mes’elesi…

Nûh Aleyhisselâm’ın gemisinden karaya çıktığı günü, geride kalan çeşitli tahılları bir araya getirip de pişirdiği şükür tatlısının hatırlanması mânasında yapılan aşureler, herhalde gönüllerde bir canlanma, çoraklaşan maddî hayatımızda bir tebessüme imkân vermektedir. Kendi gibi, mânası da tatlıdır.

Hz. Peygamber (asv) Medîne`ye geldiği zaman Yahudilerin aşûre günü oruç tuttuklarını gördü ve bunun ne orucu olduğunu sordu; cevap olarak şöyle dediler:

Bugün, iyi bir gündür. Allah, İsrailoğulları`nı Firavun`un zulmünden bugün kurtarmıştır. Musa (a.s.) Allah`a şükür için bugünde oruç tutmuştur. Biz de tutarız dediler. Hz. Peygamber; “Biz Musa`nın sünnetine sizden daha yakınız.” dedi ve o gün oruç tuttu ve ashabına da tutmalarını emir buyurdu. (Buhârî, Savm, 69; Tecrîd-i Sarih, VI, 308, 309)

Hz. Âişe`den nakledilen şu hadiste, Allah Resulu (asv)`ın Mekke döneminde de aşûre orucu tuttuğu anlaşılır.

Cahiliye devrinde Kureyş, aşûre gününde oruç tutardı. Hicretten önce Hz. Peygamber (asv) de aşûre orucu tutardı. Medine`ye hicret ettikten sonra bu oruca devam etti; ashabına da tutmalarını emretti. Ertesi yıl, Ramazan orucu farz kılınınca, aşûre günü orucunu bıraktı, isteyen bu orucu tuttu, dileyen de bıraktı.” (Buhârî, Savm, 69; Tecrîd-i Sarîh, VI, 307, 308).

İslâm bilginleri aşûre orucunun vacip değil, sünnet olduğunda görüş birliği etmişlerdir. Yalnız İslâm`ın başlangıcındaki hükmü konusunda, Ebû Hanîfe vacip derken, İmam Şâfiî müekked bir sünnet olduğunu söylemiştir. Ramazan orucu farz kılındıktan sonra, bu oruç müstehap olmuştur. Ayrıca Yahudilere benzememek için Muharrem`in 9 ve 10 veya 10 ve 11`nci günlerinde oruç tutmak güzel görülmüştür.

Bu günde, oruçtan başka hayır hasenat ve sadaka gibi güzel âdetlerin de yaşatılması isabetli ve yerinde olacaktır. Herkes imkânı nisbetinde ailesine, akraba ve komşularına ikramda bulunur; bugünlerin faziletini bildiren hâdiseleri hatırlayarak ihsanda bulunursa şüphesiz sevabını kat kat alacaktır. Bilhassa Peygamberimiz (asv) mü’minin aile efradına aşura gününde her zamankinden daha çok ikramda bulunmasını tavsiye etmiştir.

Bir hadiste şöyle buyurular:

Her kim aşura gününde ailesine ve ev halkına ikramda bulunursa Cenab-ı Hak da senenin tamamında onun rızkına bereket ve genişlik ihsan eder.”(et-Tergîb ve’l-Terhİb 2/116)

Bu aile mefhumunun içine akrabalar, yetimler, kimsesizler, konu komşular da girmektedir. Fakat bunun İçin fazla külfete girmeye, aile bütçesini zorlamaya lüzum yoktur. Herkes imkânı ölçüsünde ikram eder.

AŞURE’DE YAS TUTULUR MU?

Âşura gününün manevi ve berraklığı üzerinde Kerbela karanlığının kesafeti de görülmektedir. 61. hicret yılının Muharrem’ine ait 10. gününde Hazret-i İmam Hüseyin (r.a.) 55 yaşında iken Sinan bin Enes isimli bir hain tarafından Kerbelâ’da hunharca şehit edilmiştir. Bu gadr ve zulmün arkasında Emevi Halifesi Yezid, onun Küfe valisi İbni Ziyad vardır. Yarım asır öncesinden Peygamberimiz (asv)’in bizzat haber verildiği bu ciğerleri yakan olay, Hazret-i Hüseyin (ra)’i Cennet gençlerinin efendisi olma şanına yüceltmiştir.

Şehitler mükâfatını almış, en yüce mertebelere ulaşmıştır. Yüce Allah’ın da zalimlere hak ettikleri cezayı en âdil bir şekilde vereceğinden şüphemiz yoktur. Kaderin verdiği hükme boyun eğen her mü’min, bu olaya üzülür, ancak itidalini ve soğukkanlılığını kaybetmez. Duyguları, yanlışlara ve taşkınlıklara götürmez. Çünkü meydana gelen bütün olaylar, ezelî takdirin bir hükmüdür. Bu açıdan bunu bir “yas merasimi” haline dönüştürmek ehlisünnetin itikat ve inancına aykırıdır.

Kaynak: Sorularlaislamiyet.com