Etiket arşivi: dib

Arakan için bir SMS at

Arakan için toplanan yardım 12 milyonu aştı

Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfının ortaklaşa yürüttüğü yardım kampanyasında bugün itibarı ile banka hesaplarında biriken rakam 12 milyon 332 bin 445 lirayı buldu. Bunun 301 bin 8 yüz 50 lirasını GSM operatörlerinden yollanan 60 bin 37 kısa mesaj oluşturuyor.

Arakan yaz 5601’e gönder. 1 sms 5 lira.

Halen devam eden yardım kampanyasına katkı sağlamak isteyenler için hesap numaraları şunlar;

Türkiye Vakıflar Bankası Meşrutiyet Şubesi

TL Hesabı : TR55 0001 5001 5800 7300 0661 77
USD Hesabı : TR38 0001 5001 5804 8013 5505 63
EURO Hesabı : TR17 0001 5001 5804 8013 5505 53

Türkiye Halk Bankası Mithatpaşa Şubesi

TL Hesabı : TR75 0001 2009 3960 0016 0001 28

T.C. Ziraat Bankası Mithatpaşa Şubesi

TL Hesabı : TR08 0001 0012 6207 9673 6651 08

Diyanet

Müminin sevgi ve barış dokunuşu: Selâm

Her yıl Ramazan ayında bir konu belirleyerek kaybolmaya yüz tutan değerleri yeniden toplumun gündemine taşımayı hedefleyen Diyanet İşleri Başkanlığı, 2012 yılının Ramazan ayı temasını, “İnsan İlişkilerinin En Önemli Unsuru, Medenî İletişimin Sembolü: Selâm ve Selâmlaşma” olarak belirledi.

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından aylık olarak yayımlanan Diyanet Aylık Dergi de Temmuz sayısını selâm ve selâmlaşmaya ayırdı.

Dergide bir başyazı kaleme alan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, selâmın, dilden kalbe, kalpten organlara; bireyden topluma ve tüm insanlığa yansıyan barış dili olduğunu ifade etti. Başkan Görmez yazısında, İslâm’da insan ilişkilerinin hak, hukuk, adalet, doğruluk, eşitlik, merhamet, şefkat, sevgi, saygı, dostluk, kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma gibi yüksek fazilet ve erdemler üzerine inşa edildiğini belirterek, bu erdemlere ulaşmanın en güzel yollarından birinin de selâm ve barış dilini ilişkilere hâkim kılmak olduğunu ifade etti.

Diyanet İşleri Başkanı Görmez’in başyazısından öne çıkan başlıklar şöyle:

İlişkilerimizde selâm ve barış dilini hâkim kılalım…

“İslâm’da insan ilişkileri hak, hukuk, adalet, doğruluk, eşitlik, merhamet, şefkat, sevgi, saygı, dostluk, kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma gibi yüksek fazilet ve erdemler üzerine inşa edilmiştir. Söz konusu fazilet ve erdemlere ulaşmanın en güzel yollarından biri, hiç şüphesiz selâm ve barış dilini ilişkilerde egemen kılmaktır. Selâm, her şeyden önce insanların birbirleriyle sağlıklı iletişim kurmalarının temelidir. Dilden kalbe, kalpten organlara; bireyden topluma ve tüm insanlığa yansıyan barış dilidir. Sosyal ilişkileri barış üzerine kurmanın, güven ve huzuru gerçekleştirmenin, dostluk ve kardeşliği geliştirmenin yoludur. Sinelerdeki ağır yükleri atmanın, küskünlük ve dargınlıkları gidermenin adresidir. Müslümanın kimliğini inşa eden temel bir şiar ve semboldür. Fert ve toplum hayatında barış ve güvenin sembolü, huzur ve mutluluğun kaynağı, müminlerin birbirlerine karşı iyi niyetlerinin bir göstergesidir. Daha da önemlisi kardeşlik hukukunun bir gereğidir.

Ne yazık ki bu yüksek değer, modern zamanlarda önem ve değerini yitirmeye başladı. Toplum hayatından fert ve aileye, kitle iletişim araçlarından sanal ortamlara kadar pek çok alanda selâm ve barış dili yerine çatışma ve kavga dili egemen olmaya başladı. Tanışma ve bilişmenin en güzel yolu olan selâm ve barış dili, ötekileştirme, ayrıştırma ve farklılıkları tek tipleştirme ya da yok etme girişimlerinin etkisiyle büyük yara aldı. İnsanlık selâm ve barış dilinden gün geçtikçe uzaklaşmaya, esenliğe sırt çevirmeye başladı.

Aranızda selâmı yayınız…

Diğer taraftan dünyevileşme ve bireysellik giderek ön plâna çıkmaya başladı. İnsanlar, kalabalıklar içinde yalnızlaştı. Mahallelerin, sokak ve caddelerin aile sıcaklığını aratmayan o dostane ilişkileri kaybolmaya yüz tuttu. İnsanlar birbirine yabancılaştı. İlişkilerde samimiyetsizlik ve güvensizlik yaygınlaştı. Selâm ve selâmlaşma kültürünün toplumsal hayattaki varlığı ve görünürlüğü azaldı. Artık insanlar bırakın tanımadığı insanlara selâm vermeyi tanıdıklarını bile görmezden gelmeye başladı.

Oysa selâm; barış, esenlik, güven, emniyet, huzur ve mutluluk temelleri üzerine bina edilen İslâm’ın rahmet yüklü evrensel mesajlarıyla hayat bulmaktır. Nihayetinde barış ve esenlik yurdu olan “dâru’s-selâm”a, cennet ve cemâlullaha ulaşmaktır. Bu da ancak bu dünyayı selâm ve selâmet yurduna dönüştürmek için çaba harcamakla mümkündür.

Selâm, kardeşine dost olduğunun, kendisinden ona asla bir zarar gelmeyeceğinin, elinden ve dilinden herkesin güvende olduğunun sözlü teminatıdır. Ancak salt bir söz değil, kardeşinin hâlini sormanın, problemini çözmenin, yarasına merhem olmanın; dolayısıyla insana verilen değerin adıdır.

Selâm, kadın-erkek, genç-yaşlı, çocuk-olgun demeden tanıdığına, tanımadığına, toplumun tüm kesimlerine her daim esenlik sunmaktır, dua etmektir. Hatta esenlikte yarışarak barış ve huzurun anahtarı olabilmektir.

Selâm, Yüce Rabbimizin, “Bir mümin tarafından bir selâmla selâmlandığınız zaman siz ondan daha güzel bir karşılık verin veya aynı ile mukabele edin.” (Nisâ, 4/86) fermanını yerine getirmektir.

Selâm, Sevgili Peygamberimizin (sas), “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir iş göstereyim mi? Aranızda selâmı yayın.” (Müslim, Îmân, 93) tavsiyesi gereğince müminlerin arasında sevgi ve muhabbete dayalı bir gönül bağı oluşturmaktır.

Selâm, Allah Teâlâ’nın, “Evlere girdiğiniz zaman birbirinize, Allah katından mübarek ve hoş bir esenlik dileği olarak, selâm verin.” (Nûr, 24/61) emri uyarınca, müminlerin evlerine duayla girerek ailelerini ve evlerini bereketlendirmelerinin güzel bir vesilesidir. Selâm, sadakadır. Öte dünyaya göçmüş kardeşlerimize de rahmet dilemektir.”

Diyanet

 

Hiçbir şiddet daha büyük bir şiddetle ortadan kaldırılamaz

50’yi aşkın ülkeden İslam âlimi ve Diyanet İşleri Başkanlarının katıldığı “Suriye Halkını Destekleyen İslam Ümmetinin Konferansı” İstanbul’da geniş bir katılımla gerçekleştirildi. Konferansa katılan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Suriye’deki olaylarla ilgili önemli açıklamalarda bulunarak, “Suriye’de acil bir ateşkesin gerçekleşmesi, katliamın ve akan kanın durması için âlimler daha aktif rol almalılar” dedi.

Hiçbir şiddet daha büyük bir şiddetle ortadan kaldırılamaz” diyen Diyanet İşleri Başkanı Görmez, akan kanın durdurulmasında âlimlere önemli görevler düştüğüne vurgu yaparak şunları söyledi;

“Bu zulmün durdurulmasında âlimler aktif rol almalıdır…”

“Âlimler, insanlar arasındaki ıslahı gerçekleştiren, Allah’ın huzurunda büyük bir sorumluluk sahibi kişilerdir. İslam Âlemi’ne çok büyük bir sorumluluk düşmektedir. Hiçbir şiddet daha büyük bir şiddetle ortadan kaldırılamaz. Kan kanla temizlenmez. Bu nedenle her türlü ahlaki, insani ve kardeşlik sorumluluğumuzu yerine getirerek işbirliği yapmamız gerekiyor.”

“Suriye’deki olaylar mezhep çatışması değildir…”

Bugün Suriye gerçekten çok zor durumdadır. Sizleri Suriye’de yaşanan acının hangi boyutlarda olduğunu anlamanız adına Türkiye’deki Suriye mülteci kamplarını ziyaret etmeye davet ediyorum” diyen Başkan Görmez, Suriye’deki olayların bir mezhep çatışmasından kaynaklamadığına vurgu yaptı. Suriye’de yaşananların bir mezhep çatışması gibi gösterilmek istendiğine değinen Başkan Görmez, “Bu zulüm bir mezhep çatışması değildir. İslam dünyası ve Müslümanlar buna yalana kanmayacaktır. Mezhep taassubuyla Suriye’de meydana gelen haksızlık ve zulme sessiz kalmak, bu ihtilafta taraf tutmak hiçbir İslam âlimine yakışmaz. Türkiye’nin Suriye halkının selameti ve güvenliğinden başka bir çabası yoktur. Temennimiz ve isteğimiz Suriye’deki olayların daha fazla kan akmadan bitmesidir. Yüce Allah, ülkemizi, bölgemizi her türlü çatışmadan ve savaştan muhafaza eylesin” diye konuştu.

Diyanet

Video:

Fetih toprak işgal etmek değildir!

Restorasyon çalışmaları tamamlanan Fatih Camii, İstanbul’un fethinin 559. yıldönümünde yeniden ibadete açıldı.

Açılış törenine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Prof. Dr. Raşit Küçük ve çok sayıda vatandaş katıldı.

Açılış töreni öncesinde cemaate hitap eden Diyanet İşleri Başkanı Görmez, günümüzde yüreklerin işgal altında bulunduğunu belirterek, en büyük fethin, işgal altındaki yürekleri Allah’a açmak olduğunu söyledi.

Asıl fetih, gönüllerin fethidir

“Bugünkü en büyük fetih, işgal altındaki yürekleri Muhammed Mustafa’ya açmaktır. Tıpkı büyük fatihlerin şehirlerin kapısını imana, akla, ilme ve irfana açtıkları gibi” diye konuşan Başkan Görmez, şöyle devam etti: “Fetih, sıradan bir yere girmek değildir. Fetih, toprak işgal etmek ya da şehirleri, surları yıkıp ülkeler kurmak değildir. Asıl fetih, gönüllerin fethidir. Onun için bizim tarihimizde işgal yoktur. Bizim tarihimizde fetih vardır. Allah Resûlü’nün Mekke’yi fethettiği gün, onu Mekke’den kovanlar, ona Mekke’de her türlü zulmü reva görenler, ona her türlü kötülüğü yapanlar, ashabı Mekke’den çıkararak çeşitli yerlere göç etmek zorunda bırakanlar, sahabeden bazılarını katledenler ve Hz. Hamza’yı şehit edenler hep birlikte karşısına çıktılar. Allah Rasûlü onlara şöyle dedi: ‘Bugün Hz. Yusuf’un kardeşlerine söylediğini söyleyeceğim sizlere. Bugün benim size karşı ne kadar kerîm bir kardeş olduğumu göreceksiniz.’ Bizim bütün fetihlerimiz böyledir. Rasûl-i Ekrem’in Mekke’yi fethi, Selahaddin-i Eyyûbi’nin Kudüs’ü fethi, Tarık bin Ziyad’ın Endülüs’ü fethi, Alparslan’ın Malazgirt’i fethi ve Fatih Sultan Muhammed Han’ın İstanbul’u fethi, işte böyle fetihlerdir.”

Bizim medeniyetimizde işgal yoktur

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, konuşmasında “işgal” ile “fetih” arasındaki farka da değindi. İnsanoğlunun iki vechesinden örnek vererek fetih ve işgal kavramlarına açıklık getiren Diyanet İşleri Başkanı Görmez, şöyle konuştu.

“İnsanoğlunun nasıl ki iki vechesi var. Fetihlerin de iki vechesi var. İnsanoğlunun hırs peşinde koşan bir vechesi var. İlahi aşkın peşinde koşan bir vechesi var. Kin, öfke, intikam, hırs, heves, tutku. Bunların peşinde koşan bir beden var. Bir de Allah, Muhammed Mustafa, iman, sevgi, aşk, muhabbet peşinde koşan bir ruh var. Eğer hırsın peşinde koşan beden, İlahi aşkın peşinde koşan ruha tabi olmazsa, o beden yeryüzünde sadece fuzûli bir işgaldir. Ama beden ruha tabi olursa, eğer beden ilahi aşkın yolunda olan ruhun emrine girerse o takdirde kâmil insan olur. Aynı şekilde fetihlerin de iki vechesi var.

Surların yıkılıp şehre girilmesini temsil eden maddi cephesi, toprağın, servetin fethedilmesi demektir. Ama fethin ikinci vechesi, gönüllerin fethidir. Zihinleri İslâm’a açmaktır. Kalpleri Kur’an’a açmaktır. Eğer bu iki fetih birleşmezse işgal olur. Bir fetihle bir yere iman girmiyorsa, insanî değerler, hak, hakikat ve adalet girmiyorsa onun adı işgaldir. Onun için Allah’a hamdolsun bizim medeniyetimizin fetihlerinde işgal yoktur. Bizim medeniyetimizin büyük fetihleri kalplerin, gönüllerin fethidir.”

İstanbul’un fethi, bir gönül fethidir

İstanbul’un fethinin bir gönül fethi olduğuna işaret eden Başkan Görmez, “Fetih, surları yıkıp, bir şehri bombardımana tutup, oraya hunharca girmek değildir. Fetih, aklın önünü açmaktır. Bu fetih aynı zamanda aklın önünü açtığı için de bir çağ kapanmış ve bir çağ açılmıştır. Fetih, zulmü sona erdirmek ve nuru, aydınlığı ortaya çıkarmaktır. İstanbul’un fethi, bunu gerçekleştirmiştir. Zulmü sona erdirmiş, zulmete son vermiş, nura ve ihyaya yol açmıştır” diye konuştu.

Fetihlerin görünmeyen fatihi, Hz. Muhammed’dir

“Bütün fetihlerin bir görünen fatihleri bir de görünmeyen büyük fatihi var. Görünen fatihleri, askerleri, orduları sevk ve idare eden fatihlerdir. Tıpkı İstanbul’un fatihinin Sultan Muhammed Han olduğu gibi. Selahaddin Eyyûbi’nin Kudüs’ün, Tarık bin Ziyad’ın Endülüs’ün fatihi olduğu gibi. Ama bizim bütün fetihlerimizin görünmeyen büyük bir fatihi var. O da Muhammed Mustafa (s.a.s)’dır. Çünkü bizlere fethin ruhunu Allah Rasûlü bahşetti. Biz fetihleri onsuz düşündüğümüz zaman fetihler işgale dönüşür.”

İstanbul’un fethi konusundaki hadis

Ahmed bin Hanbel ve Hakim’in naklettiği “Konstantiniyye mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan ve onu fetheden asker, ne güzel askerdir” hadisine de değinen Başkan Görmez, hadisle ilgili tartışmalar hakkında da şunları söyledi:

“Zaman zaman bazı hadisçiler bu hadisin isnadını masaya yatırırlar ve sahih midir, zayıf mıdır, uydurma mıdır diye tartışırlar. Benim onlara bir cevabım var: Bir hadis ki 11 defa İslâm ordularını büyük bir aşk ve büyük bir heyecanla İstanbul surlarının önüne kadar getirdi. Siz bu hadisin sahihlik derecesini neden ıslaha tabi tutuyorsunuz? Bu hadis Eba Eyyüp El- Ensari’yi İstanbul’a getiren hadistir. Onun için bu hadisin gücünü kitaplarda yer verilen isnatlarda ve ravilerde değil, İslâm ordularını 11 defa İstanbul surlarının önüne getiren güçte aramamız lazım.

Diyanet

Kardeşlik Ahlakı

Bu yıl gerçekleştirilecek Kutlu Doğum Haftası etkinliklerinin ana temasını “Kardeşlik Hukuku ve Kardeşlik Ahlâkı” olarak belirleyen Diyanet İşleri Başkanlığı, konu ile ilgili bir de internet sitesi hazırladı.

“Kardeşlik Ahlakı” isimli yayına başlayan sitede, “kardeşlik” konusu ile ilgili ayet ve hadislerin yanı sıra şiirler, hikâyeler, makaleler, hat yazıları, özlü sözler, hutbeler ve örnek vaazlar da yer alıyor.

Sitede, Diyanet İşleri Başkanlığının Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri çerçevesinde hazırlattığı afişler, tanıtım filmleri ve TV reklamları da bulunuyor.

Bizlerde sizler için siteden Hadis-i Şerifleri toparlayıp sunduk. Sizlerde siteye girip istifade edebilirsiniz…

Sizden biriniz kendisi için sevdiğini mü’min kardeşi için sevmedikçe gerçek mü’min olamaz.” (Buhârî, “Îmân”, 7; Müslim, “Îmân”, 71, Tirmizî, “Sıfatü’l-Kıyâme”, 59.)

Müslüman müslümanın karde­şidir. Ona zulmetmez; onu yardımsız bırakmaz; onu tahkir etmez. Üç defa kalbine işaret ederek Takva şuradadır. Müslüman kardeşini hakir görmesi kişiye kötülük olarak yeter. Her müslümanın namusu, kanı, malı ve onuru müslümana haramdır.” (Müslim, “Birr”, 32)

Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (zalimlere de) teslim etmez. Kim, din kardeşinin bir ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir…” (Buhârî, “Mezâlim”, 3; “İkrah”,7; Müslim, “Birr”, 58;Tirmizî, “Hudud”,3.)

Kim müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah da Kıyamet günü onu(n kusurunu) örter…” (Buhârî, “Mezâlim”, 3; Müslim, “Birr”, 58.)

Müslümanın, din kardeşine üç günden fazla dargın durması helal değildir.” (Müslim, “Birr”,26; Ayrıca bkz. Buhârî, “Edeb”, 57, 62; Ebu Davud, “Edeb”, 47; tirmizî, “Birr ve Sıla”,21.)

Müminler birbirini sevmede, birbirlerine karşı sevgi ve merhamet göstermede tek bir beden gibidir. O bedenin bir organı acı çektiği zaman, bedenin diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateş çekerler.” (İbn Hanbel, IV, 271; Buhârî, “Edeb”, 27; Müslim, “Birr”, 66.)

Zandan sakının. Zira zan sözün en yalan olanıdır. İnsanların özel hallerini araştırmayın, konuşmalarını dinlemeye çalışmayın, birbirinizin alışverişini kızıştırmayın, birbirinize haset etmeyin, birbirinize kin beslemeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları kardeşler olun.” (Buhârî, “Edeb”,58; Nikah”,46)

Her iyilik bir sadakadır. Kardeşini güler yüzle karşılaman, kovandan ihtiyacı olan bir şeyi kardeşinin kovasna boşaltman da bu tür iyiliklerdendir.” (Tirmizi, “Birr”, 45)

Din kardeşini güler yüzle karşılaman bile olsa hiçbir iyiliği küçük görme!” (Müslim, “Birr”, 144)

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: «Cennetin kapıları, Pazartesi ve Perşembe günleri açılır. Din kardeşi ile arasında düşmanlık olan kimse hariç Allah’a hiç bir şeyi eş koşmayan her kul bağışlanır. “Bu iki kişiyi aralarında anlaşıncaya kadar bekletiniz, barışıncaya kadar bekletiniz! denilir.» (Muvatta, “Husnu’l-Hulk”,4; Müslim, “Birr “, 35; Tirmizi,” Birr”, 76; Ebu Davud, “Edeb”, 47.)

Ebü’d-Derdâ (r.a.)Resûlullah (sav)’i şöyle buyururken dinlediğini söylemiştir:

Kim gıyabında bir din kardeşi için dua ederse, mutlaka melek ona, aynı şeyler sana da verilsin, diye dua eder.” (Müslim, “Zikir”, 86. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, “Vitir”, 29.)

Müslüman, hasta kardeşini ziyaret ettiğinde dönünceye dek cennet bahçelerinde demektir.” (Müslim, “Birr”, 41; Tirmizî, “Cenâiz”, 2)

Ebû Kerîme Mikdâd İbni Ma’dîkerib radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebi (s.a.s.)şöyle buyurdu: “Din kardeşini seven kişi, ona sevdiğini bildirsin!” (Ebû Dâvûd, “Edeb”, 113 ; Tirmizî, “Zühd”, 53)

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

Sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayın!” (Ahmed b.Hanbel, II,478. Müslim,” Îmân”, 93-94. Ayrıca bk. Tirmizî, “Et’ime”, 45, “Kıyamet”, 56; İbni Mâce, “Mukaddime”, 9, “Edeb”, 11)

….Kul din kardeşine yardımcı olduğu sürece, Allah da onun yardımcısı olur…” (Ahmed b. Hanbel, II,252; Müslim, “Zikir”, 38; İbn Mâce, “Sunne”, 17; Tirmizi, “Hudud”, 3)

Ahmet Can / NurNet.Org