Allah şu kainatı yaratıp süsledikten sonra kendi kemalatını insanlara anlatmak için bir muallim tayin edecektir, yoksa insanlar olaylar, nesnelerin yorumunu yapamayacaklardır. Bu muallimler peygamberlerdir, peygamberlerin gelmediği dönemlerde insanlar olayların gerçek anlamını çözememişler ve orasında burasında kalmışlardır. Yanlış yorumlar yüzünden insanlar kendilerini heba etmişlerdir. Dünyada insanların nasıl hareket edeceklerini öğretmek için aynı muallim görev yapacaktır.
Kainat anlaşılması için ancak öğretmenlere ihtiyaç duyulacak birbüyük ve kompleks bir manadır. Bu anlaşılmaz kitabın tanıtıcı bir muallimi olmazsa manasız kalır. Bu söz dinler tarihindeki peygambersiz dönemlerin zorluklarını ortaya koyan bir cümledir. Kainatın modern dönemde de absürd yani saçma olduğunu iddia eden yazarlar ve filozoflar vardır, işte bu koca kainatı saçmalıktan kurtaran Allah tarafından insanlara seçilip gönderilen peygamberlerin öğretileridir.
Bediüzzaman muallim kelimesini sever yer yer kullanır, çünkü kendi bulunduğu öğreticiler zinciri içinde o da son yüzyılın, helaket ve felaket asrının öğretmenidir.İstanbul’a gittiğinde ulema ve mektep muallimlerini münazara davet etmiş ve onları sorulan her soru ile tatmin ve ikna etmiştir. Bu yüzden zamanın en tesirli en etkili muallimi manasına da gelen Bediüzzaman ismini ona vermişlerdir. Bediüzzaman muallimlere itina gösterir, bir seyahatinde iki mektep muallimi ile hamiyeti diniye ile milliyeyi münakaşa eder. Bir coğrafya muallimi ile eline geçirdiği bir coğrafya kitabını münakaşa eder ve onu ilzam eder. Yine Tahir Paşa’nın konağında bir inorganik kimya muallimini münazarada mat eder. Bediüzzaman Asa-yı Musa isimli eserini de özellikle mektep muallimlerine yazmış onlara fenni konuları ve felsefi konuları anlatmış ve o iki dalalet vadisini hikmetli manalar üreten sulak vadilere çevirmiştir. Bediüzzaman büyük bir muallim, öğretmendir. Bütün hayatı bir talim , terbiye ve öğretme ile geçmiştir. Talebeleri de onu “ali bir mübelliğ ve bir muallim “ olarak görürler. Onun muallimliği bir araştırma konusudur. Barla’da köylü insanları nasıl matbaa haline dönüştürmüş onlarla mektupları vasıtasıyla nasıl anlaşmış, onları onore etmiş, teşvik etmiştir. Hiçbir değeri geçmemiş hepsine yerinde değer vermiştir. Onun ölümünden sonra talebeleri bu öğretmenlik vazifesine yapamamış, ne yazıkkı sürekli çekişme ile cemaatin dağılmasına farklı kollara ayrılmasına ve gücünün düşmesine sebeb olmuşlardır. Bugün dahi bir mütecanis ortam yoktur, en basit meselede her kafadan bir ses çıkmaktadır. Bu ortada talim işinin hakkıyla yapılmadığı manasına gelir. Onun hapishane hayatı bir maznun hayatı değil bir öğretmenin ders vermek için girdiği sınıflar gibidir. Girdiği her yerde ıslahı imkansız insanları eğiten bir öğretmen olmuştur. O bir muallim ,bir mürebbi ve mürşittir. Bu son özellikler hepsi öğretmenin içine dahildir. Bediüzzaman’ın talebeleri de hapishanelerde bir muallim görevi görmüş ve insaları eğitmişlerdir.
Risale-i Nur’da bir öğretmene ihtiyaç duymayan muallimdir. Okunmak suretiyle insanları eğiten bir tesirli muallimdir.
Peygamberimiz ümmi bir kavme muallimlik yaptığı gibi , Kur’an ‘ın hem muallimi hem de naşiridir. Dünya bir dershane öğretmeni muallimi Peygamberimiz ‘ASM Kur’an da o büyük dershanenin kitabıdır. Muallimidir. Kur’an umumi bir muallim ve mürşit , yol göstericidir. Onun muallimlerinden biri Kur’an’dır. Farklı yollar araştıran Bediüzzaman kendisinin Allah tarafından Kur’an ‘a teslim edildiğini , ve Kur’an ‘ın ona muallim olduğunu ifade eder, bütün dersleri Kur’an’dan alır. Bediüzzaman Kur’an’ı muallim olarak kabul eder ama onu tarih , coğrafya muallimi olarak görmez. Asıl hedefi insan ve Allah münasebetleri olan bu kitap tebei yan anlam olarak başka ilimlerden bahseder, ama o ilimler ona hakim değildir.
En büyük öğretmen Peygamberimizdir, ASM , o ehli kemale rehber hakikat ehline de muallimdir. Onlara hakikati öğretir. Onun sahabeleri de öğretmendirler. Onları bir bakışta nebevi bir nazarla bütün aleme muallim tayin etti. Medeni milletlere de üstad etti. Çünkü o geldiğinde Bizans ve İran büyük devlettiler , onun nübüvvet nazarı ile o devletler çöktüler yıkıldılar, İran fethedildi, bini aşkın deve ile hazineler Mekke ‘ye taşındı. Zannedersem “Hz Ömer , Allah saltanatı hak edene verir, kıymetini bilmeyenin elinden alır başkasına verir” der. Fatih milletinizin medarı iftiharı büyük adam İstanbul”un fethinden sonra Bizanz saralarına girer ve oradaki Allah’tan kopuk debdebeyi görünce “ Ne kadar da Allah ‘tan gaflet etmişler” demiştir.Ahirete eğer başını gözünü kırmadan gidersek bu büyük insanların yanında utancımızdan yere mi yoksa göğe mi bakarız Allah bilir.Onun için fırsat varken gelin …. Dünyanın debdebesinden bir birbirimiz de haset ve gıptalarla kargışlayacağımıza sermaye elimizde …
Peygamberimiz bir farklı imajla akıllara muallim olarak tavsif edilir. Sahabeleri de insanlara muallim olmuşlardır.” O vahşi insanlar insan aleminde insanlara muallim oldular. Ve medeniyet dünyasında medenilere üstad oldular . O zatın şu kadar geniş ve azim saltanatı yalnız zahiri bir saltanat değil . Daha geniş ve daha derin yerde saltanat-ı batıniyesi vardır ki bütün kalpleri ve akılları kendisine cezb ve celb etmiştir. Ve bütün ruhları ve nefisleri teshir etmiştir ki kalplere mahbub, akıllara muallim ve tenvir edici ve nefislere mürebbi olmuştur.”(Mesnevi)
Bediüzzaman peygamberimize Muallim-i Ekber der. Muallimlerin en büyüğü demektir.Bütün peygamberler hem maddi hem de manevi terakkinin öğretmenleri, muallimleridirler, ama onların en büyüğü Peygamberimizdir ASM . Ümmi olmasına rağmen kudsi hakikatlar getirmiş, benzeri görülmemiş yüksek ilimler ortaya koymuş , Allah’ı bilmekte şaşkın ve zorda olan insanlığa onu tanımanın en iyi yolunu keşfettiği açtığı dersin öğretilmesiyle ilmi mertebelerde en yüksek makama yetişen milyonlar dini meseleri tahkik eden milyonlarca alim ,ve doğru aşartırmacı alimler , ve müminlerin dahi hükeması hikmet ortaya koyanları , bu zatın bütün esasların üstündeki vahdaniyetini birliğini kuvvetli delilleriyle ittifakla isbat ve tasdik ettikleri gibi , bu en büyük muallimin Muallim-i Ekberin ve bu Büyük Üstadın hakkaniyetine ve sözlerinin hakikat olduğuna ittifakla şehadetleri , gündüz gibi bir risalet delili ve sadıkiyetidir. Mesela Risali-i Nur yüz parçasıyla sadakatının bir tek bürhanıdır.
Bediüzzaman yine Peygamberimize Sadık Muallim der. İnsanları kainatın hikmetlerini ve insanın görevlerini izah eden muallimler gelmişlerdir, ama onların ifadeleri hakikatı doğru olarak değil yanlış ve kazib olarak anlatmışlar beşeri aldatmışlar, ve insanlığa kötü zamanlar geçirtmişlerdir. Peygamberimiz SadıK Muallimdir yani varlığa insanlığa ve Allah’a ait doğru bilgileri insanlara iletmiştir. Bu doğru muallimin öğrettikleri ise , kainatın yaratılışındaki Rabbani hikmetleri talim edecek ve harekatındaki vazifeleri ve hareketlerin neticelerini ders verecek ve mahiyetindeki kıymetini ve içindeki mevcudatın kemalatını ilan edecek ve o büyük kitabın manalarını ifade edecek bir yüksek dellal bir doğru keşşaf , bir muhakkik üstad ve bir sadık muallim istediği ve iktiza ettiği ve her halde bulunmasına delalet ettiği cihetle elbette bu öğretim vazifelerini herkesten ziyade yapan ve bu Zatın hakkaniyetine ve bu kainat Halıkının en yüksek ve sadık bir memuru olduğuna şehadet eder.(Mektubat 224)
Bediüzzaman Peygamberimize bir de Muallim-i Ekmel der. İnsanlığa varlığınmanalarını ifade eden izah eden muallimler olmuştur,ama Peygamberimiz onların en ekmelidir. Yani manaların en mükemmel olanlarını bularak insanlığa ifade etmiştir. Bediüzzaman’ın Peygamberimiz’i ifade eden bir harika imajı da onun rehber-i ekmel olmasıdır. Bunu izah eder. “Manidar bir kitap onu ders verecek bir muallim ister. Ve gayet güzel bir cemal kendini görecek ve gösterecek bir ayna iktiza eder. Ve gayet kemalde bir sanat teşhirci bir dellal ister. Elbette her bir harfinde yüzer manalar , hikmetler bulunan bu kainatın büyük kitabının muhatabı olan insan nevi içinde elbette bir rehber-i ekmel , bir muallim-i ekber bulunacaktır. (Lemalar 320)
İctihad bahsinde selefi salihinin asrındaki ictihad etmek isteye kimseye toplumun genel hedefi din ve insan olduğu için her şeyin bir öğretmen muallim hükmüne geçtiğini , ve kişinin kabiliyetinin bu şekilde ictihad etmeye hazırlandığını anlatır Bediüzzaman .Ama asrımızda ise insanı genel hava dünya ve insanların dünya ile ilişkilerini tanzim olduğudan ictihada uygun olmayan bir ortam olduğunu bu yüzden bir müctehidin ortaya çıkmasını sureti imkanının olmadığını anlatır.
Bediüzzaman psikolojik bir konuya da temas eder, can sıkıntısının sefahetin muallimi , yani ahlaksızlığı öğrettiğinin anlatır. Can sıkıntısı ruhu araştırmaya dünyada ve Allah noktasında hedefini bulmaya bir ihtar olduğu halde kişi bunu tam tersi ahlaksızlığı öğrenmek şeklinde kullanır.
İnsan hayatında birçok şey ona muallimdir, bunlardan biri de mabedlerdir, insanları hakka çağıran muallimlerdir mabedler. Fiziksel duruşu ve manevi misyonu bunu ortaya koyar.
Bediüzzaman’ın ilk talebeliri içinde Mustafa Sungur muallimdir, Bediüzzaman onun için “ seni bir köy öğretmenliğinde bırakmam “ diyerek kaderin sevki ile yanına hizmetine alır.Bir başka muallim öğrencisi savcılıkta Riszale-i Nur ve üstad hakkında kahramanca cevaplar verdiği için savcı kızmış “şimdi seni hapse atarım “ diye tehdit etmiş. O da “ ben hazırırım “ diye cevap vermiş.Bir muallim de Muallim Ahmet Galip beydir. Bediüzzaman’ın kardeşi Abdülmecit Efendi de muallimdir.
Peygamberimiz bütün insanlığa tek bir muallimdir, onun asrında başka muallimler olmamıştır.Çünkü insanların kabiliyeti bir tek muallimi dinleyecek ve tek bir şeriatla amel edecek duruma geldiği için , ayrı ayrı şeriatlara ihtiyaç kalmamıştır. Ayrı ayrı muallime yani peygambere de lüzum kalmamıştır.
On Birinci sözde kainatı birsaray şeklinde yapan , süsleyen ve nimetlerle sofralar düzenleyen, ve insanları o saraya uygun şekilde yaratan bir ilah insanlarla Allah arasındaki münasebetleri belirleyen bir öğretmen bir muallim tayin etmesin . Hem hiç mümkün olur mu ki bu kainatın sahibi , şu kainatın değişimindeki maksat ve gaye ne olacağını işaret etmesin, kapalı olan sırrını ortaya koymasın. Hem varlıkların nereden nereye ve necisin gibi suallerine bir muallim elçi vasıtasıyla çözmesin.Hem hem mümkün olurmu ki bu güzel sanatlı canlılar ile kendini şuur sahiplerine tanıttıran ve kıymetli nimetler i ile kendini sevdiren bir Celal Sahibi Sanatkar yaratıcı , onun karşılığında şuur sahiplerinden marziyatı ve arzuları ne olduğunu , bir muallim elçi vasıtasıyla bildirmesin . Hem hiç mümkün olurmu ki insan nevini şuursa kesrete müptela kabiliyetce külli ubudiyete hazır bir şekilde yaratsın, ama onu o dağınık yapısından bir olan Allah’a bir öğretmen peygamber muallim ile çevirtmesin.O peygamber insanlara karşı ali ahlakın muallimidir.
Bediüzzaman çocukların en tesirli mualliminin anneler olduğunu söyler. Kendisi de en büyük telkinleri annesinden aldığını belirtir.
Bediüzzaman bir muallim ve talebeleri muallim görevi yapan dershanelerde calışan insanlardır. Kim dersini iyi anlatırsa muallimlik görevini yapmıştır. Bir yıl bu eserleri hakkiyle okuyanlara Bediüzzaman risalei Nur’u anlama icazetini manen verir. Bediüzzaman yeni bir mektep düzeni kurmuş ve talebeler yetiştirmiş bir büyük muallimdir.
Prof. Dr. Himmet Uç