Etiket arşivi: el-vedud

Husûmetlerin İnadına Gelir Bayram !

“Her doğruyu demek doğru değildir” süzgecinden geçirmediğimiz her kelâm, bir kalbi yıkabilecek veya bize “kardeş eti yedirebilecek” riski taşır. Yayından fırlamış okun geri dönmemesi gibi, dudaklarımızın arasından çıkıveren talihsiz bir ifadenin de telafisi olmaz. Kalpleri kırdıktan sonra tamir etmeye çalışmak yerine, ağzımıza kadar gelen muvazenesiz bir sözü yutup sindirmek, bize halis bir niyetle (menfi) ibadet sevabı kazandırabilir. Bu “güzel ahlak mekanizması” nı her daim çalıştırmak, kemâlât basamaklarını uçarcasına çıkarıp bizi Rabbimize yaklaştırabilir.

İzzet, “ağzı gevşek” bir adamın bize taşıyıp getirdiği bir dedikodu karşısında, “O öyle dememiştir !” tepkisini verip mümin kardeşini zemmetmeye tenezzül etmemektir.

Fedâkârlık, “bir kalb müteessir olabilir” ihtimaline karşı “taşı gediğe koymak” tan vazgeçmektir; son sözü söylemenin hazır cevapçı keyfinden ferâgat etmektir.

Mimikle dahi olsa istihza (alay) ve dahi gıybet etmemek, her muhataba ciddiyet ile değer vermek âlicenâplıktır.

Dikkat, bir mecliste diğerlerini rencide etmemek için uyanık olmaktır.

Husûmet mikropları, kin ve hased bataklığında ürerler.

Herkesi kendinden üstün bilmek ve kendi nefsini aşağılamak, hasedi mahveder. Nefret ve kine yol vermeyip girmesine mani olmak kalbin orucudur.

Safh, ona hissettirmeden ve izzetini incitmeden, bir mümini gizlice afvetmektir.
Afvetmediğimiz ve barışmamakta inad ettiğimiz her küskün, ruhumuzda taşıdığımız lüzumsuz birer yüktür; yıpratır, yıpratır, yıpratır…

İnsan hatadan hali olmaz ve olamıyor, küskünlükler var…

“Allah’ım beni ve gıybetini ettiğim kimseyi affeyle” duası ümidimiz, helalleşmek tesellimiz…

Husûmetlerin inadına gelir bayram ! Bazen bir tebessümün kudreti, yıkar kartondan kalelerini husumetin .. Muhabbet dolu bir selam, süpürür çöpleri yüreklerden.. O an anlarız ki, “Uhud Dağı’ndan büyük değilmiş meğer çakıl taşları !”

Samimiyetsiz sanal âlem bizi yutamaz, siberistanı ancak uhuvveti tesis etmek için araç yaparız tesanüdümüze…

Ticaret, arkadaşımızı küçücük menfaatler için sevmek değil, Rabb-i Vedûd’un rızası için kucaklamaktır.

Musafahadır günahlarımızı döken, İslam kardeşinin gıyabında onun için dua etmektir bizi temizleyen…

Vefa, irtibatta ifrattır, münasebetin “tutkal gibi” olmasıdır. Evet, evvela bizim ittihadımıza ihtiyaç vardır.

İttihad, küre-i arzın her tarafındaki kardeşler ile kalplerin beraber atmasıdır.

İhtiyaç, kalbi temizlemek için bol bol istiğfardır.

İbadet, zannın kötüsünden sakınmaktır.

Günah, el-âlemin günahlarını casus gibi araştırmaktır.

Husûmetlerin inadına gelir bayram ! Fırsattır, sinemizde besleyip büyüttüğümüz ejderhaları cehennemin dibine fırlatmak için…
 
Yahu, ne kadar da kolaydır, Cennet-âsâ bahar rüzgarlarının ruhlarımızda huzurla esmesine imkân vermek !

Ali Nureddin

www.NurNet.Org

Sevginin Kaynağı

Bir hadis-i kudsîde, “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeye muhabbet ettim ve mahlukatı yarattım” buyrulur. Nur Müellifi, “Muhabbet bu kâinatın bir sebeb-i vücududur” buyurmakla bu hakikate işaret eder. Yani, Cenâb-ı Hak, isimlerinin tecelli etmesini murat etmiş ve bu âlemi yaratmıştır.

Muhyiddin Arabî Hazretleri, “Rahmetim gazabımı geçti” hadis-i kutsîsini şöyle tefsir ve tevil eder:

Allah, dileseydi bütün isimlerini tecellisiz bırakırdı. Zâtı, bütün bu tecellilerden ganidir, yani O’nun o mukaddes zâtı, hiçbir ismin tecellisine muhtaç değildir. Ama o isimler tecelli etmek ve eserlerini göstermek isterler. İşte Cenâb-ı Hak, esmâ-yı hüsnasına rahmetle nazar etmiş, onları tecellisiz bırakmamak için bu âlemi yaratmıştır.

Kendi isimlerini, idrakinden aciz olduğumuz mukaddes bir muhabbetle seven Allah, onların tecellisine hizmet eden şu mahlukatını da sever.

İşte bu sevgi, bu merhamet Vedûd isminden gelmektedir.

Allah her bir eserini sevmekle birlikte, bu sevgi ve merhametin odak noktası, en mükemmel eser olan insandır. Çünkü, bütün ilâhî isimlerin aynası, tecelligâhı odur.

Allah’a inanan, ilâhî isimleri okuyan, onların tecellilerinden azamî ölçüde istifade etmeye çalışan mü’minler, ârif ve âlim zâtlar, Allah’ın muhabbetine daha fazla mazhar olurlar. Onların, en mümtaz vasıfları, kalplerinde Allah sevgisinin hâkim olmasıdır.

Bir kulun kalbi, ilâhî muhabbetle ne ölçüde dolup taşarsa, Allah da o kulunu diğer kullarına nisbetle o kadar fazla sever. O bahtiyar kul, böylece Vedûd ismine parlak bir ayna olur.

Nur Külliyatından, harika bir tespit:

İnsan, kâinatın en câmi’ bir meyvesi olduğu için, kâinatı istila edecek bir muhabbet o meyvenin çekirdeği olan kalbine dercedilmiştir. İşte şöyle nihayetsiz bir muhabbete lâyık olacak, nihayetsiz bir kemâl sahibi olabilir.” Sözler

Bu ism-i şerif için kaydettiğimiz mânâlardan birisi, ‘mahlukatını seven ve onların hayrını isteyen,’ şeklinde idi. Bu mânâya göre, bir kul diğer insanlara ve hatta hayvanlara ve bitkilere, rahmet nazarıyla baktığı, onları Allah namına sevdiği ve onlara yardım ettiği ölçüde Vedûd isminden ayrı bir feyiz alır.

Alaaddin Başar / Zafer Dergisi