Etiket arşivi: Himmet Uç

Kur’an’ın Anlatım Zenginliği; “Hz. Musa (a.s.), Firavun, Yahudi ve Yahudiler”

Allah  peygamberlerini bazen olayların içinde gösterir, bazen de  portrelerini çizerek tanıtır. Allah Musa ile Firavun arasındaki olayları anlatır. ”inanacak kimseler için  ibrettir”.  Musa ile Firavun’un  arasında geçen  olayların bir kısmını, gerçeğe tam uygun olarak anlatacağız. Allah bazen olay anında anlatır, bazen de özetlemeler yaparak tanıtır. “Gerçekten biz Musa’yı ayetlerimiz ve mucizelerimiz ve apaçık  bir yetki ile Firavun’a , Haman’a ve Karun’a  gönderdik de onlar “Bu yalancı  bir sihirbazdır “ dediler. Musa onlara bizim tarafımızdan gerçeği getirince “ Onun yanında olan bağlılarının  oğullarını öldürün, kızlarını ise hayatta bırakın “ dediler. Fakat kafirlerin hile ve tuzakları boşa çıkar.

Büyük peygamberleri anlatınca onların hayatlarını çok yönlü olarak anlatır ve gösterir Allah, Hz Musa’nın çocukluğundan başlar.

Musa, dünyaya gelince annesine şöyle ilham ettik.“ onu bir süre emzir, şayet onun başına bir şey geleceğinden endişe edersen, ırmağa bırak. Hiç endişe etme, hiç üzülme. Zira biz onu sana kavuşturacağız ve onu resüllerden yapacağız. Firavun ailesi onu ırmakta bulup yanlarına aldılar. Firavun’un hanımı onu sandıktan çıkarınca kocasına “Bana da sana da göz bebeği olacak  sevimli bir çocuk ! Öldürmeyin onu  olur ki bize fayda sağlar, bakarsın biz onu evlat da ediniriz” dedi.

Anlatımlarda çoklu perspektifler kullanılır, anlatımın içine anne de dahildir. Bediüzzaman Kur’an’ın anlatımlarına Lemaat’da müşahit anlatım” yani gözlemci anlatım. Yani olaylı güncelleştirmeyen  mazi sigasını kullanmayıp hikmeti ve seyri sanki şu an cereyan ediyormuş gibi anlatır. Musa’nın annesi çocuğunun  Firavun’un eline geçtiğini  öğrenince  aklı başından gitti.Onun dışındaki her şeyi unuttu.

Eğer biz vadimize inananlardan olması iç in  kalbine  sabır kuvveti vermeseydik, neredeyse işi açığa vuracak, gidip çocuğa sahip çıkacaktı. Burada Musa’nın annesi ile mesafa sıfırlanmıştır, onun bütün ahvalini müşahit olarak anlatır. Müşahit anlatım yirminci yüzyılda büyük anlatım teorisyenleri tarafından kullanılmıştır. Ku’ran ise bunu daha yedinci yüzyılda uygulamıştır. Kur’an’ın Türkçe’ anlatımı dahi harika anlatım unsurları taşır.Anlatım tek boyutlu değil kendi gördüğü  değil Musa’nın kardeşi, annesi hepsi anlatıma dahildir.İşte bu  haldeyken Musa’nın kızkardeşine “ sen çaktırmadan onu izle “ dedik. O da kendini ele vermeksizin kardeşini uzaktan gözetledi.

Biz daha ilk günden itibaren  onun süt emziren  kadınların memelerinden  emmesini önlemiştik. Kız kardeşi bu durumu öğrenince onlara “Ona güzelce bakabilecek , onun iyiliğe olan her işi yapacak bir aile  tavsiye etmesini ister misin ?” dedi.Böylece onu annesine kavuşturduk ki gözü aydın olsun tasalanmasın ve Allah’ın  vaadinin  gerçek olduğunu  fakat insanların  çoğunun bunu anlamadıklarını öğrensin.Bütün uzlaşmaz olaylar bile onun elinde mantıklı ve hendesi olaylar şekline dönüşür.   “Yine Musa’yı tanıtır. Musa yiğitlik çağına erişip olgunlaşınca , Biz ona hikmet ve ilim verdik.  Biz iyilik edenleri işte böyle mükafatlandırırız.

Bazan mazi sigasını ve hal sigasını birlikte kullanır Burada mesafa uzaktır anlatımda .Musa bir gün halkın habersiz olduğu bir sırada  şehre girdi. İki adamı bir biri ile kavga eder vaziyette gördü, onlardan biri kendi kavminden , öbürü ise düşmanının kabilesindendi.  Hemşehrisi düşman olana karşı yardım istedi. Musa da bir yumruk atıp onu öldürdü. Arkasından Bazan  da  Musa’nın ağzından anlatır“ Bu dedi  şeytanın işindendir, kötü bir iştir. O gerçekten saptırıcı açık bir düşmandır. “ Ya Rabbi ben kendime yazık ettim, affeyle beni  “ dedi. Allah da onu bağışladı , çünkü o Gafurdur, Rahimdir.”Ya Rab dedi bana lütfettiğin bu nimetler hakkı için  artık suçlulara arka çıkmam. “

Sabaha kadar  endişe içinde  etrafı kontrol ederek geceyi geçindi. Sabahleyin bir de baktı ki  kendisinden yardım isteyen soydaşı, yine imdada çağırıyor. Musa ona  “ Belli ki sen azgının tekisin” dedi . Bununla beraber Musa , hem kendisinin hem de soydaşının hasmı olan adamı tutmak isterken  soydaşı; “Ne o  Musa dedi  dün bir adam öldürdüğün  gibi  bugün de beni mi öldürmek istiyorsun? Senin tek istediğin bu ülkede bir zorba olmaktır, asla ıslah etmek arabulmak istemiyorsun .”

Derken şehrin öte başından bir adam  koşarak geldi ve dedi ki “ Ne yapıyorsun Musa  yetkililer idam talebi ile senin hakkında karar vermek üzere toplantı halindeler. Beni dinlersen derhal şehri terket! Ben hakikaten senin iyiliğini isteyen biriyim.

Hemen oradan ayrılıp, hem etrafını kontrol  ederek endişe içinde şehirden çıktı ve “ Şu zalimler güruhunun  elinden beni halas eyle  ya Rabbi” diye yalvardı. Medyen tarafına yönelince “ umarım Rabbim beni doğru yola yöneltir “ dedi.  Medyen’in su kuyularına varınca orada davarlarını sulayan bir grup insan buldu. Onların gerisinde de kendi hayvanlarını  uzakta tutmaya çalışan iki kadın gördü. “Siz niçin bekliyorsunuz “ diye sordu. Onlarda “  çobanlar hayvanlarını suvarıp ayrılmadıkça  biz suvarmayız. Babamız da bir hayli yaşlı olduğu için iş bize kalıyor” dediler. Bunun üzerine onların davarlarını suvardı, sonra gölgeye çekilip “ ya Rabbi bana lütfedeceğin her türlü nimete muhtacım“ diye dua etti. Az sonra iki kızdan biri utangaç bir tavırla  yürüyerek çıka geldi  ve “ Bize sunduğun  suvarma hizmetinin  ücretini  vermek üzere  babam seni  davet ediyor “dedi. Musa onun yanına girip  başından  geçen olayları  anlatınca o zat” Endişe etme artık kurtuldun  o zalimlerin elinden “dedi.  Kızlardan biri “ Babacığım dedi bunu işçi olarak tut, zira senin  çalıştıracağın en iyi adam böyle kuvvetli  ve güvenli biri olmalıdır” . Babaları ona “ Kızlarımdan birini seninle evlendirmek istiyorum. Buna karşılık sen de sekiz yıl  yanımda çalışırsın, şayet süreyi on yıla çıkarırsan , o da senin ikramın olur. Ben seni zahmete sokmak istemem , inşallah benim dürüst bir insan olduğumu görürsün “ Musa, “Bu senine benim aramızdaki bir sözleşmedir. Bu iki müddetten hangisini yerine getirsem  buna itiraz edilemez. Yaptığımız bu sözleşmeye Allah şahid olsun “ dedi . Musa müddeti tamamlayıp ailesiyle Mısır tarafına  doğru yolda giderken , dağ tarafında bir ateş farketti.

Ailesine “ Durun demişti uzaktan bir ateş gördüm , oraya gideyim belki oradan yol hakkında bir bilgi alır , yahut hiç değilse bir ateş koru getirir de ısınmanızı sağlarım. Aynı şeyi başka kelimelerle de  anlatır   “ Musa, Medyen’de sekiz on yıl kaldıktan sonra ailesi ile Mısır’a dönüyordu. Oraya varır varmaz birden şöyle nida edildi “Ateş mahallinde  ve çevresinde  bulunan kimselere  feyiz ve bereket verildi. Alemlerin Rabbi olan Allah  yüceler yücesidir. Bütün noksanlardan da münezzehtir.

Bazan da Allah kendini tanıtır. “Dinle Musa ben herşeye kadir , mutlak galip , her işi hikmetle dolu olan  gerçek ilahım .

Şimdi  asanı yere bırak, Musa ,bıraktığında onun  çevikçe hareket eden bir yılana dönüştüğünü görünce derhal kaçtı.Bir kere olsun  dönüp arkasına bile bakmadı . “Korkma Musa “ diye buyurdu  Allah.  Benim huzurumda Resuller korkmazlar.Benden korkanlar zulüm edenler  ve günah işleyenlerdir. Fakat onlar da fenalıktan sonra güzel işler yaparlarsa , onlara karşı da ben çok affedici, geniş merhamet  ve ihsan sahibi olarak  muamele ederim. Haydi elini koynuna sok , şimdi çıkar. İşte kusursuz pırıl pırıl ışık saçıyor. Böylece Firavun’a  ve onun halkına  göstereceğin  dokuz mucizeye  bu da dahil  olsun. Hakikaten onlar  yoldan tam çıkmış bir güruh, azgın gruptur.

Peygamberlik dönemlerini anlatır. Mucize ve belgelerimiz bütün aydınlığıyla onlara geldiğinde  “bu besbelli bir büyü “ dediler. Vicdanları onların doğruluğuna şahitlik ettikleri halde  sırf kibir ve haksızlık nedeniyle onları inkar ettiler. İşte bak da , fesatçıların , bozguncuların  akıbetlerinin nasıl olduğunu gör. “ Allah zaman zaman göstererek anlatır bazan da özetleyerek. “Musa’yı   delillerimiz ve mucizelerimizle  Firavun’a  ve ilerigelen yetkililerine gönderdik. O da onlara “Ben Rabbülalemin’in  size elçisiyim “ dedi. Bunlar Hz Muhammed’e geliyor, Kureyş Musa’dan  Muhammed’e empati yapması gerekiyordu. Hz Musa’yı küçümsediler siz de Muhammed asm  küçümsüyorsunuz, sizin de akıbetinin onlar gibi olacak , gibi dersler çıkması için indiriliyordu.  

Hz Musa olayı tarihe takılmış değil her  devirde örnek olacak vakalar taşır. Peygamber her halü karda dua eder, Allah’a güvenir, bu yüzden menfi olaylar bile lehinde şekillenir. O delillerimizle onlara gidince  onlar alay edip gülmeye koyuldular. Onlara hep birbirinden  büyük mucizeler  gösterdik. Belki dönüş yaparlar diye azaplarla sarstık. “

Firavun  “Bırakın beni  şu Musa’yı öldüreyim. O da varsın Rabbine yalvarsın bakalım,o kendisini kurtaracak mı ?Zira bu gidişle onun sizin dininizi  değiştireceğinden  veya ülkede anarşi çıkaracağından  endişe ediyorum.” Musa da şöyle dedi. “Ben ahirete , hesap gününe inanmayan  her kibirli ve zorbadan Allah’a sığınırım” Firavun hanedanından  olup  o zamana kadar iman ettiğini saklayan  biri çıkıp şöyle hitap etti. “Ne o bir insan  Rabbim Allah’dır “ diye kalkıp  onu öldürecek misiniz ?Halbuki o Rabbiniz tarafından  açık belgeler ve mucizeler  de getirdi. Eğer yalan söylüyorsa yalanı zaten kendisinin aleyhinedir. Ama şayet doğru söylemişse  en azından onun sizi tehdid ettiği   şeylerin bir kısmı  başınıza gelecektir. Şu ise bir gerçektir ki Allah haddini aşan  yalancı kimseleri iflah etmez.

Anlatımda şahıs kadrosu geniştir. Anlatıcı Allah’tır olayların karakterine göre farklı anlatım paktları kullanır. Musa, Musa’nın annesi, kız kardeşi, firavun , inanmış adam, halk, sihirbazlar.Herkes olayın karakterine göre seyreder veya olaya katılır.

Ey benim sevgili halkım ,bugün hakimiyet sizindir, ülkede üstünlük sizdedir. Ama yarın Allah’ın azabı başımıza gelir çatarsa , söyler misiniz hangi kuvvet bizi  kurtarabilir? “

Buna karşılık Firavun  “ ben size sadece  kendimce uygun bulduğum  görüşü bildiriyor  ve size tutulması  gereken  doğru yolu gösteriyorum “ dedi.

Doğrusu Firavun  ülkesinde  zorbalık yaptı , büyüklük tasladı .  Halkını çeşitli  fırkalara ayırdı. Onlardan bir taifeyi erkek evlatlarını kesmek, kız evlatlarını ise  hayata atmak suretiyle özellikle zayıflatmak istiyordu. O bozguncunun teki idi .

Biz ise o ülkedeki  güçsüzlere ihsanda bulunmak , onları dünyada örnek şahsiyetler yapmak  ve ülkeye onları varis kılmak , onlara dünya hakimiyeti  vermek. Firavun’u Haman’ı,  onların orduları ise korktuklarına uğratmak istiyorduk.

Haman  eski Mısır dininde  tanrı Aman’a mensup  başrahibe verilen  Ha Amen ünvanının Arapçasıdır.

Firavun ‘a Allah ayetleriyle birlikte Musa’yı gönderir. Rabbi Musa’ya “ Haydi git o zulme batmış olan topluma, yani Firavun halkına  onlar  küfür   ve isyandan  hala mı sakınmayacaklar? Musa, “ Ya Rabbi korkarım ki beni yalancı sayarlar, benim de göğsüm daralır, dilim tutulur. Onun için Harun ‘a da risalet ver. Kardeşim Harun’un ifadesi benden daha düzgündür,  onu da benimle beraber  yardımcı olarak görevlendirki  beni tasdik etsin .  Doğrusu beni yalancı  saymalarından endişe ediyorum.  Hem sonra onların benim üstümde bir hakları da var, ben yanlışlıkla onlardan bir adam öldürdüm . Bundan ötürü beniöldürmelerinden endişe ediyorum.

“Seni kardeşinle destekleyeceğiz , size öyle bir kudret vereceğiz ki  ayetlerimiz sayesinde  onlar size el uzatamayacaklardır. Siz de size tabi olanlara da mutlaka galip geleceksiniz.Allah “ Biz Musa ile Harun’a da  nübüvvet vererek ihsanda bulunduk, onları da milletlerini de müthiş bir gaileden kurtardık. Hem onlara yardım ettik de galip gelenler onlar oldular. Kendilerine gerçekleri apaçık gösteren  o kitabı verdik. Doğru yola ilettik onları . Sonraki nesiller içinde  onlara da iyi bir nam bıraktık. Selam olsun Musa veHarun’a. İşte böyle ödüllendiririz iyileri. Gerçekten onlar bizim  tam inanmış  has kullarımızdandı.  

“Hayır“ buyurdu. Benim ayetlerimle gidin. Biz de sizinle beraberiz, olup bitenleri işitiriz.Gidin O Firavun’a biz Rabbülalemin tarafından sana gönderilen elçiyiz. Ondan sana mesaj getirdik. İsrailoğullarını serbest bırakacaksın , bizimle gelecekler. Musa ile Harun ‘un iki görevleri vardı. Firavun’u ve halkını  Allah’a kulluğa çağırmak, israiloğullarını Firavun’un esaretinden kurtarmak.

Firavun, Musa’yı görünce , Aa , sen şu bebekken alıp yanımızda  büyüttüğümüz çocuk değil misin ? Sonra da bizim sarayımızda  senelerce kalmış , ömrünün bir kısmını bizimle geçirmiştin.? Sonunda da bildiğin o işi yapmıştın. Sen doğrusu nankörün tekisin. ! Ben dedi yanlışlıkla

Sonunda ne olacağını bilmeksizin, şaşkın bir vaziyette o işi yapmıştım. Sizden korktuğum için de kaçmıştım. Ama Rabbim bana hüküm ve hikmet verdi ve beni peygamberler arasına dahil etti.O başıma kalktığın iyilik ise , israiloğullarını köleleştirmenin bir sonucu değil miydi?

Firavun, “ Şahi şu bahsettiğin Rabbülalemin’de ne dedi? Yani göklerin ve yerin Rabbi. Eğer işin gerçeğini bilmek isterseniz söyleyeyim. O göklerin ve yerin ve ikisi arasındaki  her şeyin Rabbidir.

Firavun alaycı bir şekilde çevresindekilere “Bu adamın dediklerini işittiniz değil mi ? Kendine kalsa cevap veriyor. Musa onu hiç duymamış gibisözüne devam ederek “ O sizin de sizden önceki babalarınızın da  Rabbidir. Firavun “ Dikkat edin  size gönderilen bu elçi  kesinlikle bir deli “ Musa , “ O doğunun da batının da , doğu ile batı arasındaki her şeyin de Rabbidir. Aklınız varsa bunu anlarsınız.

Firavun , Musa’ya cevaben “ Eğer benden başka tanrı kabul edersen  mutlaka seni zindanlı ederim “ dedi. “Ya dedi , sana doğruluğumu isbatlayan aşikar bir delil getirmiş olsam da mı ?”Haydi dedi doğru söylüyorsan  göster o belgeni de görelim.

Ve Musa  Firavun’a “ Ben alemlerin Rabbi tarafından sana gönderilen bir resulüm, görevim Allah hakkında doğrudan başka bir şey söylememektir. Ve beni teyid eden doğrulayan Allah’ın benimle birlikte gönderdiği delildir.

Firavun halkına duyuru yapıp dedi ki “ Ey benim halkım , Mısır’ın yönetimi benim elimde değil mi ? Ayaklarımın altından çıkan  şu nehirler, kanallar benim değil mi ? Görmüyor muşunuz ? Yoksa ben şu aşağılık meramını bile neredeyse  anlatamayan adamdan  daha üstün değil miyim? Eğer o dediği gibi ise  üstüne  gökten altın bilezikler atılmalı ,yahut beraberinde  melekler gelmeli değil  miydi? O halkını küçümsedi onlar da   ona itaat ettiler . Doğrusu onlar yoldan çıkmış bir toplum idi.  Bizi  gazaba  davet edince  , biz de onların  hepsini  suda boğarak  onlardan  müminlerin intikamını aldık. Onları sonraki nesillere  geçmiş  bir ibret ve misal yaptık.  

İsrail oğullarını benimle birlikte olmaya çağır.aholayların can alıcı noktalarında bir sahne gibidir anlatım. Hz Musa gözlemci ve anlatıcı Allah, Firavun , Sihirbazlar, Halk eşya ve nesneler, sihir araçları , Musa’nın asası. Çok yönlü çok özneli anlatım.

Firavun ” Eğer gerçekten getirdiğin bir delil  varsa , ve sen doğru söyleyen biri isen , onu ortaya koy da görelim.” Dedi .

Musa asasını yere bıraktı , bir  de ne görsün o koskoca bir ejderha kesiliverdi. Eli ni sıyırıp çıkardı  ,birde ne görsün bakan kimseler için  parlak mı parlak , ışık saçan bir el haline geliverdi.Olayı seyreden firavunun yetkilileri “anlaşıldı bu usta bir saf  uydurma bir sihir “ dediler.Böylesi bir iddianın  peygamberlik davasının, veya sihrin  önce yaşamış atalarımız zamanında  bulunduğunu da işitmemiştik. Musa  da “ kimin kendi tarafından hidayet getirdiğini  ve bu dünya hayatının sonunda  hayırlı akibetin kime nasıl nasib olacağını Rabbim pek iyi biliyor. Şu bir  gerçektir ki  zalimler iflah olmazlar , Allah’ın cezasından kurtulamazlar.

Firavun da dedi ki “ Ey benim danışmanlarım  ve devlet adamlarım , ben sizin benden başka bir ilahınız olduğunu bilmiyorum.”

Haman “ haydi benim için bir tuğla ocağını  tutuştur, balçığı pişir, fazlaca tuğla imal ettirip benim için öyle bir kule  yap ki belki onun vasıtasi ile  yükselip Musa’nın  varlığını iddia ettiği tanrısını  görürüm, aslında ben onun bir yalancı olduğu görüşündeyim, ya neyse.”

İşte böylece  Firavun’un kötü gidişatı  kendisine cazip göründü  ve yoldan çıkarıldı. Hilesi  ve düzeni boşa çıktı.

İman eden zat şöyle devam etti. “ Ey benim halkım   gelin bana uyun ki size   doğru yolu göstereyim . Ey benim halkım , bu dünya hayatı geçici bir eğlenceden ibarettir, ahiret ise işte asıl yerleşecek yer orasıdır.kim bir kötülük  işlerse , sadece o kadar  cezalandırılır. Ama mümin olarak  ister erkek ister kadın  kim makbul ve güzel bir iş yaparsa ,işte onlar  cennete girer ve  orada hesapsız nimetlere nail olurlar.

Ey benim sevgili halkım nedir bu başıma gelen  ben sizi kurtuluşa davet ederken , siz tutup beni ateşe çağırıyorsunuz.Çünkü benim Allah’ı inkar etmemi  ve onun ortağı olduğuna dair hiçbir bilgim  olmayan şeyleri  kendisine şerik yapmamı teklif ediyorsunuz. Bense sizi o üstün kudret sahibi  ve mağfireti pek çok bol olan  ve O Aziz ü Gaffar’ın  yoluna davet ediyorum. Hiç şüphe yok ki sizin beni tapmaya davet  ettiğiniz putların  ne dünyada ne de ahirette  asla kendilerine ibadete davet yetkileri yoktur. Şu kesin ki hepimizin dönüp varacağı yer  Allah’ın huzurudur ve haddini aşanlar  cehennemi boylayacaklardır.Size söylediğim bu sözleri yakında  hatırlayacaksınız. Artık ben işimi Allah’a bırakıyorum. Çünkü Allah kullarını pek iyi görmektedir, Allah onu o kafirlerin  tuzaklarının şerrinden  korudu. Firavun hanedanı da kötü azap kuşatıverdi.

Aynı olayı başka ayetlerde  farklı şekilde anlatır.  Firavun adamlarına “ Bu adam sizi yerinizden , yurdunuzdan  etmek peşinde . Bu konuda fikrinizi açıklayın. Onun danışmanları, uzmanları, yetkilileri “ Onu ve kardeşini alıkoy , bütün şehirlere de görevliler yolla , mahir sihirbazların hepsini alıp buraya getirsinler. ”Belirlenen günde bütün  usta sihirbazlar toplandı, geldiler. Halka da ,” haydi ne duruyorsunuz siz de toplansanıza ! Umarız büyücüler galip gelirler de

Biz  de onların dinlerine tabi oluruz “denildi. Bu büyücüler  Amon kültürünün  resmi rahipleriydiler. Onların Hazreti Musaya galip gelmeleri devletin dininin halkın gözünde önemini pekiştirecekti.

Firavundan başarılı olurlarsa mükafat alıp alamayacaklarını sordular, o da “Elbette , üstelik siz benim sayılır adamlarımdan, gözdelerimden  olacaksınız” Büyücüler Musa’ya hitaben “ önce sen mi hünerini ortaya koyacaksın , yoksa biz  mi gösterelim? . Musa “ siz koyun “ Büyücülerin ortaya koydukları asaları ve ipleri  yılana dönüştüler,ortalığa  dehşet  saçtılar.

Büyük bir sihir gösterisi yaptılar. Allah’a Hz Musa’ya “ Asanı yere bırak “ diye vahyetti. Sahnedekiler bir de ne baksınlar onların ortaya koyduğu bütün yılanları ve sihirleri Musa’nın asası yutuverdi.  Kimin güçlü olduğu ortaya çıktı , onların yaptıkları göz boyama ve fiyoskoydu. Firavun ve takımı olanları görünce perişan  oldular ve küçüldüler.

Böylece o ve orduları  haksız yere ülkede  büyüklük tasladılar ve huzurumuza  dönüp hesap vermeyeceklerinin zannettiler. Biz de kendisini de orduları da  yakalarından tuttuğumuz gibi  denize fırlatıverdik.işte bak zalimlerin sonunun ne olduğunu gör. Onları insanları ateşe çağıran  önderler yaptık. Bu dünyada halkı çalıştırıp destek sağlasalar da  kıyamet günü  en ufak bir yardım bile  görmeyeceklerdir.Bu dünyada arkalarına bir lanet taktık, kendilerine lanet yağdırılıyor. Kıyamette o büyük duruşma gününde ise  en çok  nefret edilenlerden olacaklardır.

Biz daha önceki  bazı nesilleri imha ettikten  sonra insanların  vicdanlarını  aydınlatacak  basiretlerini açacak  delil , bir hidayet rehberi  ve bir rahmet tezahürü  olmak üzere  Musa’ya Tevrat’ı verdik ki düşünüp ibret alsınlar. Ama bunu yapmadılar.

Ama neticede  Biz onları  bahçelerinden  ve pınarlarından , hazinelerinden , servetlerinden  ve kendilerince  çok değerli  makam ve mevkilerinden çıkardık

Türk edebiyatına batılı düşünceyi roman   ve tiyatroyu getirenler on dokuzuncu yüzyılda batılı örnekleri anlata  anlata bitiremezler. Halbuki Kur’an onların 19 yüzyılda teessüfle seçtiği  anlatım ve dramatik yapının daha daha gelişmişini  ta yedinci yüzyılda uygulamış. Kur’an Firavun’un çevresindeki şahısları tepkileri ve tepki tavırları ile birlikte anlatır, anlatım o kadar   canlı.Fon şahıslar yani anlatıyı hayatla bağlayan kişiler ne kadar canlı tesbit edilmiş. Firavun , adamları , şehirlere gönderilen şahıslar vs , Sadece Nazmı celilin yaprağına bakmışız.  Bir edebiyat harikası olan mukaddes kitabı üç beş namaz suresinin dışına taşmayan bir dünyaya hapsetmişiz, namazda okunan surelerin bile anlamını cemaatin yüzde doksanı bilmez. Kabe’de Araplar okur okur Kur’an’ı başına koyar yatar, yastık makamında mukaddes kitap, kusur olduğunu söylemiyorum. Bizim Kur’an’lailişkimiz işte öyle . Bediüzzaman “ Beş yüz senedir yattığınız yeter” diyor. Sondaki yeter bir kızgınlık ifadesi , hani yeter artık deriz ya , Üstad tenbelliğimizi eleştirir.Namık Kemal romana ata olarak Telemak’ı seçmiş, Mithat Efendi Aleksandre Duma ve oğlunu, yanı başımızdaki mukaddes kitabın anlatım sanatındaki mucizeliğini görememişiz. Hilmi Yavuz , Kur’an ve Roman diye iki yazı yazmış, ne romanla ne de Kur’an ‘la alakasını göremedim olabilir ya.Belki Kur’an’a bu gözle bakmaya fırsat bulamamıştır.

Musa’nın asası büyücülerin yılanlarını yutunca onlar secdeye kapandılar.İnandık , iman ettik  , O Rabbülalemine , Musa ve Harun’un Allah’ına . “ Firavun firavunlaştı “  Demek siz benden izin almadan ona iman ettiniz ha.Anlaşıldı size büyüyü öğretmiş olan ustanız oymuş.

 Şüphe yok ki bu yerli olan Kıbti ahaliyi yurtlarından  sürmek için sizin şehirde  beraberce  planladığınız gizli bir oyundur. Ama yakında bileceksiniz başınıza gelenleri . Evet ellerinizi ve ayaklarınızı  değişik taraflarından keseceğim , sonra da sizi asacağım. “

Onlar , müminler , “Hiç önemi yok  dediler, biz zaten  elbette Rabbimize  döneceğiz .İman edenlerin öncüleri olduğumuzdan ötürü umarız ki  Rabbimiz  günahlarımızı   affeder.  Senin bize kızman da sırf Rabbimizin bize gelen ayetlerine iman etmemizden dolayıdır.Biz de ona dayanarak ve yönelerek deriz ki “Ey bizim büyük Rabbimiz , sabır kuvveti ile doldur kalbimizi , yağmur gibi sabır yağdır üzerimize  ve sana teslimiyette  sebat eden kulların olarak  can  emanetimizi teslim al. “

Allah , Musa’ya “mümin kullarımı geceden yola çıkar, zira siz mutlaka takip edileceksiniz” dedi.

Firavun halkının ileri gelenleri ona “ne yapıyorsun , Musa ile kavmini , seni ve senin tanrılarını  terketsinler , ülkede bozgunculuk yapsınlar diye kendi hallerine mi bırakacaksın?”Firavun ise onları takip etmek gayesiyle  bütün şehirlere asker toplamak  üzere görevliler çıkardı. “Esasen,  bunlar dedi , çok küçük bir sefil gruptur. Fakat bize karşı kızgın olup diş bilemektedirler. Biz de elbette uyanık , tedbirli bir topluluğuz “ diyordu.

Firavun , “Hayır onların erkek evlatlarını öldürüp  kız çocuklarını sağ bırakacağız. Biz elbette onların üzerinde  tam bir hakimiyet sahibiyiz “ dedi.   

Güneş doğup ortalık aydınlanırken  Firavun’un ordusu   onları takibe koyuldu.

İki topluluk birbirini  görecek kadar yaklaşınca  Musa’nın arkadaşları “ Eyvah yetiştiler bize dediler” gerilim yükseldi.  Musa,hayır asla Rabbim benimledir ve O muhakkak ki bana kurtuluş yolu gösterecektir.”

Biz Musa’ya “ Asanı denize  vur diye vahyettik . Vurur vurmaz deniz yarıldı  öyle ki birer koridor gibi  açılan her yolun  iki yanında sular büyük   dağlar gibi yükseldi.

Firavun ordusunu da oraya yaklaştırdık, Musa’yı ve beraberinde olan herkesi kurtardık , öbürlerini  ise suda boğduk.Firavun boğulurken  “İsrail oğullarının inandığından başka tanrı olmadığına inandım, ben de Müslümanlardanım, dedi.”Firavunun cesedi ibret olsun diye karaya atıldı. Allah’a tevekkül eden Firavun ‘un karısı idi.O örnek gösterildi.

Elbette bunda alınacak ibret vardır, fakat onların ekserisi  ibret alıp da iman etmezler. Ama senin Rabbin Aziz ve Hakimdir, mutlak galibdir, gene merhamet sahibidir.

Bundan önceki Firavun da  Musa’nın dünyaya  geleceği sırada  israiloğullarının çoğalmamaları için böylesi bir uygulamayı yapmıştı, Hz Musa’ya  tabi olanlara uygulanan bu ikinci işkence  döneminin Minnettah  adlı firavunun  yönetimine rastladığı rivayetleri vardır.

Musa, kavmine yöneldi ve dedi “Allah’tan yardım dileyin  ve sabredin . Muhakkak ki dünya Allah’ın mülküdür, kullarından dilediğini oraya varis kılar. Güzel sonuçlar, akıbet, imanla gitmek  Müttakilerin, Allah’tan korkanlarındır.  İsrailoğulları , Musa’ya “ Hem sen gelmeden, hem peygamber olarak bize geldikten sonra  işkenceye maruz kaldık” diye yakındılar.

Musa ise onlara “  Hele biraz daha sabredin  umulur ki Rabbiniz  düşmanlarınızı imha eder de onların yerine  sizi hakim kılıp nasıl  hareket edeceğinize bakar”

Biz Firavun hanedanı düşünüp ibret alsınlar diye senelerce onları kuraklık , kıtlık ve ürün azlığı ile cezalandırdık.Onlara iyilik bolluk geldiğinde “Ha işte bu bizim hakkımız kendi gayretimizle , çalışmamızla  bunları elde ettik,” derlerdi.Eğer kendilerine bir kötülük gelirse , Musa ile beraberindeki müminlerin uğursuzluklarına verirlerdi. Dikkat edin, iyiliği olduğu gibi  kötülüğü de yaratmak ancak Allah’ın kudretiyledir fakat onların çoğu bilmezler.

Ve şöyle derlerdi”Bizi büyülemek için sen hangi mucizeyi getirirsen getir, imkanı yok sana inanacak değiliz, “

Biz de (Allah) kudretimizin ayrı ayrı delilleri olarak  onların üzerine tufan gönderdik, çekirgeler gönderdik, haşarat gönderdik, kurbağalar gönderdik, kan gönderdik. Yine de inad edip büyüklük tasladılar ve suçlu bir topluluk oldular. Azap üzerlerine  çökünce dediler ki “Musa Rabbinle arandaki ahid uyarınca bizim için ona yalvar. Eğer bu azabı üzerimizden kaldırırsan , mutlaka sana inanacak veisrailoğullarını  seninle göndereceğiz”Onlardan azap kaldırılınca yeminlerinden döndüler. Biz de ayetlerimizi  yalan sayıp umursamadıkları için onlardan intikam alarak denizde boğduk .

Ama neticede  Biz onları  bahçelerinden  ve pınarlarından , hazinelerinden , servetlerinden  ve kendilerince  çok değerli  makam ve mevkilerinden çıkardık. 

Horlanan ezilen milleti de , bereketlerle donattığımız o ülkenin her tarafına varis kıldık. Böylece sabretmelerine mükafat olarak İsrail evlatlarına senin Rabbinin yaptığı güzel vaad tamamen  gerçekleşti. Firavun ile kavminin yaptığı  binaları , yetiştirdikleri bahçeleri de imha ettik.Bu olay böylece tamamlandı. Bahsedilen bütün o nimetlere israiloğullarını mirasçı yaptık

İsrail evlatlarını denizden geçirdik, derken yolları, kendilerine mahsus birtakım putlara tapan  bir topluluğa uğradı.Musa dediler, bunların tanrıları olduğu gibi  bize de tanrılar yapıver” o ise : Siz dedi gerçekten cahil bir milletsiniz, çü’nkü şu imrendiğiniz kimselerin  dini yıkılmıştır  ve yaptıkları bütün ameller  de boşunadır. Hem Allah size bunca lütufta bulunup  öteki insanlara üstün kılmış olduğu halde hiç ben sizin için ondan başka  Tanrı  arar mıyım?”

Hem düşünün ki sizi Firavun hanedanından kurtarmıştık, onlar ki size pek acı işkence uyguluyor , oğullarınızı hep öldürüyor , kızlarınızı ise kendilerine hizmetçilik etmeleri için sağ bırakıyorlardı. Bunda Rabbiniz tarafından bize büyük bir imtihan vardı.

Otuz geceyi ibadetle geçirmesi ve Tevrat’ı  almaya hazırlanması için Musa ile  sözleşip huzurumuza kabul ettik. Sonra on gece daha ilave ettik . Böylece Rabbinin belirlidiği  müddet tam kırk gece oldu. Musa kardeşi Harun’a “Kavmim içinde benim vekilim ol, onları güzelce yönet ve sakın karıştırıcıların , ifsad edicilerin yoluna uyma “ dedi.

Musa tayin ettiğimiz vakitte  gelip de Rabbi ona hitap edince “ Ya Rabbi dedi , göster bana zatını bakayım sana “Allahü Taala şöyle cevap verdi . “ Sen beni göremezsin , ama şimdi şu dağa bak , eğer yerinde durursa  sen de beni görürsün!”Derken Rabbi dağa tecelli eder etmez dağı un ufak ediverdi. Musa  da düşüp bayıldı.Kendisine gelince dedi ki “ Subhansın Ya Rabbi  , her noksanlıktan münezzeh olduğun gibi dünyada seni görmemizden de münezzehsin. Bu talebimden ötürü  tevbe ettim. Ben ümmetim içinde Seni görmeden iman edenlerden ilkiyim”

Buyurdu ki “Musa ben seni risaletlerim  mesajlarımla  ve hitabıma  mazhar etmemle öbür insanlar arasından seçip mümtaz kıldım. Şimdi şu sana verdiğim nübüvveti al ve bu nimetime şükreden kullarımdan ol.”

Ona verdiğimiz levhalarda insanlara öğüt   olmak üzere  her  tafsilatlı olarak  buyurduk. Sen bunlara kuvvetle sarıl  ve ümmetine de o hükümlerin daha sevaplı olanlarına sarılmalarını emret. İtaat dışına çıkanların  diyarlarını ise nasıl tarümar ettiğimi yakında size göstereceğim. “Böyle olmayıp ne olacaktı ya? Onlar yaptıklarından başkasıyla mı karşılık göreceklerdi.?

Rabbinin huzuruna  çıkmak için  Musa Tur’a gitti. Ümmeti zinet takımlarından  böğürür gibi ses çıkaran bir buzağı heykeli yapıp  tanrı edindiler. Görmemişler miydi ki  o heykeli onlara  hitap edemiyordu. Kendilerine yol gösteremiyordu. Fakat buna rağmen  onu tanrı edindiler ve zalimlerden odular. Ne vakit yaptıklarının saçmalık olduğunu anlayıp  son derece  pişman oldular  ve saptıklarını gördüler. “ Yemin olsun ki dediler. Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez  ve bizi affetmezse  muhakkak herşeyimizi kaybedenlerden oluruz.”

Musa pek  öfkeli ve üzgün olarak  halkına dönünce ;”Benden sonra arkamdan  ne kötü işler yapmışsınız! Rabbinizin emrini çarçabuk  terk mi ettiniz” dedi ve levhaları yere bırakıverdi.

Kardeşler başından tuttu , kendisine doğru çekiyordu. Harun ise ona  “ anamın oğlu “ dedi  inan ki bu millet beni fena halde hırpaladı, neredeyse beni linç edip öldüreceklerdi.Ne olur düşmanlarımı  üstüme güldürme beni bu zalim milletle bir tutma !”

Musa , Ya Rabbi   beni ve kardeşimi  affet. Rahmetine bizi de dahil et çünkü merhamet edenlerin  en merhametlisi Sensin Sen”

Buzağıya  tanrı diye tapanlar var ya . işte onlara Rableri tarafından  dünya hayatında bir gazap  ve bir zillet gelecektir. İşte iftiracıları böyle cezalandırırız biz.

Günahları işledikten sonra  arkasından tevbe edip iman edenler için ise  Rabbin elbette  Gafur ve Rahimdir. Affedici ve merhametlidir. Affı ve merhameti boldur. Musa ‘nın öfkesi yatışınca  levhaları   yerden aldı. Onlardaki  yazıda Rablerinden çekinenler için hidayet ve rahmet vardı.

Hz Musa mikatta iken  Samiri’nin  aldatmasıyla altından yaptığı buzağıyı putlaştırma fitnesi Hz Musa’nın dönmesinden sonra  yaptığı uyarılarla  telafi edildi.  Onlar pişman olunca  Allah içlerinden  yetmiş temsilci seçerek  dağdaki mikat yerinde  tevbe etmelerini istedi.

Gelenlerin kabul şerefi ile yetinmeyip Allah’ı açıkça  görmek istemeleri  üzerine  onları şiddetli bir deprem yakaladı. Musa “ Ya Rabbi dedi dileseydin , beni de bunları da daha önce imha ederdin . Şimdi bizi aramızdaki  beyinsizlerin yaptıklarından dolayı helak mi edeceksin? Bu sırf senin imtihanından ibarettir. Dilediğini  bu imtihanda istediği için şaşırtır, dilediğine o istediği için yol gösterirsin. Sensin bizim Mevlamız   affet bizi , merhamet eyle , sen mağfiret edenlerin en hayırlısısın”

Bize bu dünyada da  ahirette de iyilik nasip et . Biz sana yöneldik . Senin yolunu tuttuk. Allah şöyle buyurdu” Ben dilediğim  kimseyi, o istediği için cezalandırırım.Rahmetim ise herşeyi kaplar. O rahmetimi de Allah’a karşı gelmekten korunan  zekat  veren  ve özellikle bizim  ayetlerimize iman edenlere nasip edeceğim. “   

Hz Musa, kötü adam Firavun , Haman, sihirbazlar, Musa’nın annesi , kızkardeşi, Musa’nın kayınpederi, ailesi , farklı coğrafi mekanlar, olaylar, insanlar,  mucizeler, şaşırtıcı olaylar ile Allah bir sepete bırakılıp nehre  atılan garip o an   kimliksiz bir çocuğu  olayları ilahi tasarım gücü ile yöneterek bir peygamberle ve dünyanın en ceberut insanına galip getirir. Her anında hikmet ve uluhiyyet dersi verir, ve insanlığa modası geçmeyen bir daimi ders olarak verir.

Prof. Dr. Himmet Uç

www.NurNet.Org

Kur’an’da Gerilim – Kur’an Sineması!

Bediüzzaman Kur’an’a; “Kur’an Sineması” der. Sinema, tiyatro, roman gibi görsel ağırlıklı sanatlarda gerilim metnin okunabilirliğini sağlayan unsurlardan biridir. Kur’an’da vaka örgüsü yani olaylar zinciri vardır. Bu olaylar zincirinin içinde mesajların tesirleri gerilimler üzerine kurulmuştur. Ayrıca gerilimler Allah’a tevekkül ve güvenin oluşum anlarıdır. Mesela Kur’an’da en çok Musa kıssası, anlatımı söz konusudur. Çok ayrıntılı olarak anlatılmıştır ve anlatım bütün Kur’an’a dağıtılmıştır. Allah öyle bir sanatlı anlatım yapmıştır ki olayın tamamını birden anlatmaz çeşitli ayetlere, epizotlara dağıtır. İnsan merak ederek bu parçaları birleştirir. Farklı ayetlerde Musa’nın hayatının bölümleri anlatılmıştır, hepsi gerilimlidir.

Hz. Musa doğduğunda çocuklar öldürüldüğü için Allah annesine vahyeder ki çocuğunu nehire bırak, biz ona sahip oluruz endişe etme,  o da oğlunu nehire bırakır, veya denize. Denize bırakmak bir gerilim, ne olacağı konusu da bir merak uyandırır. Allah öyle bir kurgu ile mesajını verecektir ki Firavun ailesine rastlar, hayır raslatılır. Allah bu gerilimle hem güven ve tevekkülü telkin eder.

Musa sarayda büyür, sevilir. Bir gün şehirde bir hemşerisinin kavgasını görür, onu kurtarmak için karşısındakine bir vurur ve adam ölür, böylece kazayla bir adam öldürür. Kaçar, bir çeşme başında çobanlar davarlarını suvarmaktadırlar. O sırada biraz uzakta iki kızcağız beklerler bir sürünün başında, Musa onlara sorar neden durduklarını onlar da çobanlar gittikten sonra suvardıklarını söylerler, Hz Musa onların davarlarını suvarır, kızlar sürülerini alır giderler. Babaları yaşlıdır. Kızlar durumu anlatırlar, baba onu çağırın ona ücretini verelim der. Hz Musa gelir, yaşlı adam ona kendi hizmetinde bulunmasını tavsiye eder, oda kabul  eder. Sonra bir de kızlarından birini ona verir. On yıl onların hizmetinde bulunur. Kurguya bak, adam öldürecek kaza ile onlara rastlayacak kendini emniyete alıp uzun süre onlarla kalacak. Burada yine tension yani gerilimler var.

Hz. Musa peygamberliğini ilan eder, Firavun ’un yanına gelir, onu görünce Firavun “ aa bu bizim sarayda büyüttüğümüz çocuk “ der onunla alay eder. Firavun, sihirbazlarını getirir ve Musa ile mücadele başlar. Hz Musa’nın elindeki asa yılana dönüşür ve sihirbazların bütün yılanlarını yutar. Bu hem merak hem de gerilimdir, sihirbazlar secdeye kapanır ve Musa ve Harun’un Rabbini kabul ederler. Firavun onlara kızar, onlarda tehditlere aldanmaz, ne olacaksa olsun derler. Gerilim, tırmanma, çözülme ve mesaj. Kur’an bu şekilde anlatılması gerekir, bir edebiyat ve anlatı metni gibi. Çocuklar bütün yaz okurlar, kimse ne Musa’nın ne de İsa’nın, ne Davut’un mücadelesini bilir, öyle gider gelirler. Yıllarca Kuran okuyanlar, ondan çıkarılcak mesajları bilmezler. Din ölüler dinidir. Akif;

Ölüler dini değil sen de bilirsin ki bu din

Diri doğmuş duracak dipdiri durdukça zemin der.

Kuran denince aklımıza Yasin ve mezarlık gelir.

Firavun Musa’nın adamlarını takip eder, arkalarından ordusu ile gider, kızıl denizin kıyısına gelirler, ön tarafta deniz gibi bir düşman, arkada Firavun ve ordusu gibi bir düşman. Ümmeti heyecanlanır, “Ya Musa bunlar bizi öldürecek” Musa “ Beni Rabbim sahipsiz bırakmaz, bana yolu gösterir “ . Allah “ Musa asanı denize vur “ der, vurunca deniz ikiye ayrılır, geriye doğru akmaya başlar. O büyük bir gerilim anıdır, hem de tevekkül ve güvenin anıdır. Deniz yol verince Musa ümmetini alır sevinirler, arkasından Firavun da ordusu ile gelir, Firavun ordusu ile boğulur, son anda inanırsa da artık geçerli bir durum değildir. Bütün bunlar büyük gerilimler, Kur’an bu gerilimlerle hem mesajı hem de heyecanı hem de metnin okunabilirliğini sağlar. Allah bize konuşmayı yazmayı öğreten Allah kendisi nasıl bir metin kurgulamıştır. Hayret ne hayret.. Ta yedinci yüzyılda… Bu kurgu ve gerilim unsurlarını yirminci yüzyılın anlatım sanatı ancak fark etmiş, yok yok adamlar Kur’an’ı bütün özellikleri ile roman sanatına yüklemişler. Biz ise mezarlıkta okumuşuz. Goethe sanatçı bir filozof roman da yazmış. O ”Beşer bütün sistemleri ve öğretileriyle  Kuran ‘dan ileri gidemez “ diyor. Göze bak algıya bak.

Gerilimler bitmez, Firavun vezirine emreder ki ”bir kule yap, bakalım Musa’nın söylediği gibi bir ilah var mı gökyüzünde“ der. Zekâ ve algı ne kadar felç olmuş. Kule yapılır, ancak Firavun böyle bir saçma istekten dolayı başarılı olamaz. Musa bu ahmaklık gösterisini ibretle seyreder ve Rabbinin büyüklüğünü sapıklara gösterir.

Kur’an ‘da gerilim bütün olaylarda kendini gösterir, onların tamamı gerilim unsurları olarak ortaya konacaktır. Liselerde Üniversitelerde roman eleştirileri yapılır, boş boş metinler, Kur’an ileri düzeyde bir anlatı metni ama meal okumaktan öteye geçmeyen bir uğraşı. Hâlbuki böyle anlatılsaydı Kur’an’ın bütün meseleleri, mesajları, insanları, olayları,  daha onlarca unsur ortaya konur ve daha iyi anlaşılırdı. Musa’nın hayatı bir ibretler deposu ama ancak bu şekilde anlatılırsa. Klasik ve gelenekselden çıkamayan bir okuma düzeni. Oku oku anlama.

Prof. Dr. Himmet Uç

www.NurNet.Org

Kur’an’ın Anlatımında “Şeytan” ve “Kötü Kişiler”

Her anlatı metninde kötü adamlar vardır, her varlık da kötülerle iç içedir. Kötülük ile iyiliğin insan zihninin anlamakta zorluk çekeceği bir kaynaşması vardır. Şeytan’ın varlığı gereklidir, insanın terakkisinin bir zembereğidir, herkes şeytanı kötüler ama onsuz da olmaz. Bütün büyük insanların karşısında kötüler, kötü kişiler vardır. Bütün bilim adamlarının ilerlemesini sağlayan tezatlar vardır. Tezat ve kötülük, kötü kişiler, insanların hem terakkisini hem de tedennisini sağlar.

Şeytan muhalif olmak, zıddına gitmek, gibi anlamlara geliyor. İblis yerine de kullanılır. Kur’an da şeytan yetmiş defa, şeyatin çoğul olarak 18 defa kullanılmış. İblis ise 11 yerde geçmektedir. Kuran meallerinde her şeyin indekste yeri var şeytanın yok benim gördüklerimde. Şeytan kovulmuş ama en büyük öğreti metni olan Kur’an da yüz yerde geçmektedir.

Şeytan konusunda herkes ona paye vermez, herkes onu lanetler, bu konuda sözün en idealini Bediüzzaman söyler ”Şeytan’ın vücudunda cüzi şerler olmakla beraber pek çok makasıd-ı Hayriye-i külliye vardır. “ Bu şeytanı tanımlayan en ideal sözdür, bunu bir portre yaparsak, cüzi şer, pek çok makasıd-ı Hayriye-i külliye ve  kemalat-ı insaniye vardır. Cüzi şer nerede, külli hayır maksatları nerede. Kemalat-ı insaniye nerede. Şeytan Bediüzzaman’a müteşekkirdir, çünkü onu fonksiyonel   olarak tarif etmiş, kendi kötü olabilir ama büyük hayırlara neden oluyor. Tıpkı gübre gibi, kötü ama çiçek onunla ağaç onunla gelişiyor.

Kuran’ın iki büyük aktörü var Adem ve Havva.. Bunlar öyle cennette salınsaydılar orada kalırlardı, ne biz onlardan haberdar olurduk, ne onlar bizden, onlar cennette hala yaşamaktaydılar. Kötülükten habersiz iki melek gibi insan. Bir kötü adam lazım değil mi ? Eğer anlatı metinlerinde iyiler mutlu olarak yaşarken öyle devam etse anlatı, yediler, içtiler, eğlendiler, al baştan yediler içtiler eğlendiler. Tekrar tekrar aynı şey.

Adem ile Havva, mücahade içinde değildiler. “o mücahade ile şeytanların ve muzır şeylerin vücuduyla olur.“ (lemalar 72) Demek Adem ile Havva dolaşırken bir mücahade bir de şeytan eksik, o sırada nereden gelmişse şeytan ortaya çıkmış mı ortaya atılmış mı yoksa gönderilmiş mi? Bediüzzaman “ hikmet-i tavzif “ diyor. Yani hikmeti görevlendirme. Ademi yaratan şeytanı da yaratmış. Ebu Cehil, Hazreti Peygamber ve Hz Ebubekir, ne ise Adem ile Havva ve Şeytan odur. “terakki zenbereğinin hareketi“ şeytan ile olur. Şeytan bu insanların içindeki terakki zenbereğini nasıl kurguluyor, zor bir iş, insanı başarı ile başarısızlık arasında bir yerde yönlendirmek için kötülüğü ona sunmak ve sonucu seyretmek, Şeytan Kur’an ve hayatın büyük, bir aktörü.   

Batı edebiyatında şeytan edebiyat metinlerine girmiş, ama biz de işlenmemiş. Bediüzzaman şeytanı bir realite olarak görür ve ondan sakınmayı on üç işarette anlatır. Allah şeytan ile insan arasında ehli hidayet ile ehli dalalet arasında hakemlik vazifesi yapar, şeytandan sakınmanın kurallarını öğretir. Kur’an da şeytanın bütün silahları tanıtılır, şüpheye düşürmek, kötüyü güzel göstermek, içki kumar ve fuhuşu organize etmek. Şeytan hiç uyumaz, her an uyanıktır, karıştırılacak bir ahvalde hemen görünür, aktif fonksiyonel bir varlıktır.

Bediüzzaman şeytanın bütün silahlarına karşı bir silah kuşandırma eğitimi verir. Bütün eserleri onun şer mücadelesine karşı bir hidayet mücadelesidir. Onun eserlerinde şeytan çeşitli şekillerde görünür, onuncu sözde şeytan inanmakta zorlanan  adamın içinde gizlidir, Bediüzzaman onu aşağılamaz; tedricen ikna etmeye çabalar. Bediüzzaman şeytanın silahlarından en çok şüphe ile uğraşır, şüphe 18 yüzyıldan sonra hiçbir devirde olmadığı kadar karıştıran bir ruhsal ve zihinsel durumdur.

Goethe’nin Faust isimli eserindeki şeytan karakteri Mephisto’dur. Önceleri de kullanılmakla beraber Rönesansta yaygın olarak kullanılmış ve geliştirilmiştir. Bir Hıristiyan miti olmasına rağmen İncil’de adına rastlanmamaktadır.

Kelimenin menşei Goethe’nin “Faust” adlı oyunu ile özdeşleşmiştir. Klaus Mann’ın 1936 yılında yayınlanan Mephisto isimli bir romanı vardır. Ayrıca Diablo II adlı oyuna da uyarlanarak Şeytan’ın kıdemli askeri olarak geçmektedir.

Ayrıca Ao No Exorcist adlı animede bulunan bir karakterdir. Geçmişi ve esas amacı hakkında pek bir bilgi yoktur.

Orhan Pamuk post modern romanı olan Benim Adım Kırmızı ‘da Benim Adım Şeytan diye bir bölümü romanın sonuna kadar götürür, şeytan orada kendini savunur, kötülükleri isteyen ve yapan insanın kendini masum göstermesi için ona saldırdığını söyler.

Geralt Messadie Şeytanın Kısa Tarihi diye bir kitap yazmış 550 sahife. Tarihi sosyal, dini bütün şeytanla ilgili münakaşalar ve fikirler alınmış müthiş bir kitap.” Kötülük tanımlandığı andan itibaren yani adlandırıp onu temsil edecek yetkili biri bulunduğunda sonunda belli bir yere yerleştirilir, bu iş de tamamlandığında artık tek hedef bu kötülüğün imhasıdır. Örneğin Reegan SSCB imhası için çağrı yaparken Humeyni de Büyük Şeytan Amerika’nın imhasını istiyordu, ama her ikisinin söylevleri de iki yüzlüydü. Biri SSCB ile işbirliğine devam ediyor, diğeri de Büyük Şeytan ile silah ve rehineler sorunu ile ilgili gizlice pazarlık yapıyordu” (Gerald Messadie, Şeytanın Genel Tarihi, s 13)öyle bir şeytan tarihi yine var, literatürde. Bediüzzaman ‘in eserlerinde şeytan dünya edebiyatı ve dinler tarihindeki yansımaları ile koca bir kitap olacak kadardır. Ol mahiler ki derya içredürler deryayı bilmezler. 

Prof. Dr. Himmet Uç

www.NurNet.Org

Peygamberimizin “Ramazan”ı

Peygamberimiz  haftanın iki gününü mutlaka oruçlu geçirirdi. Bazen o kadar uzun süre oruç tutuyordu ki   hiç iftar etmiyor zannedilirdi. Bazan da işi  fıtri seyrine  bırakır  herkes gibi iftar ederdi. Ancak oruçlu olduğu günler diğerlerine kıyasla  daha çoktu. Yazın en şiddetli günlerinde dahi Allah Resulü  oruç tutardı. Birçok muharebede o oruç tutmuştu. Hatta bazan harp o kadar şiddetlenirdi ki  bunlardan birinde kendisi ile beraber Abdullah ibni Revaha’dan başka oruç tutan  kalmamıştı. Bilhassa Ramazan ayının son günlerinde Allah resulü bütün gününü ibadetle geçirirdi. Peygamberlik gelmezden önce de her yıl Ramazan ayında Hira dağında itikafa girer hatta yanına gelen yoksullara da yemek yedirirdi. İtikaftan çıktığı zaman  evine gelmeden  önce ilk  Kabe’yi tavaf etmek olurdu. Hira dağında itikafa girdiğinde  üç şey  üzerinde yoğunlaşırdı. Halvet, taabbüd, Beytullah’a bakış.

Hazreti Adem’den beri bütün dinlerde oruç vardır. Peygamberimiz, Allah’ın en sevdiği oruç Davut Peygamberin orucudur. O bir açar yer bir gün oruç tutardı, buyurmuştur.

Cebrail her gece  Resullullah ile asm buluşup Kur’an’ı arzeder, okur idi. Ramazan ayı girdiğinde cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur. Resulullah buyurdu ki “kime dua kapısı açılmış ise ona rahmet kapıları açılmış demektir.” Allah’tan talep edilen dünyevi şeylerden  en çok sevdiği afiyettir. Dua inen ve henüz inmeyen  her çeşit  musibet için faydalıdır. Kazayı sadece dua geri çevirir. Öyle ise size dua etmek düşer. Kişiye dua kapısının açılması çokca dua etmeye muvaffak kılınması anlamını taşır. Dua rızayı ilahinin şifresi ve Cennet yurdunun da anahtarıdır. Allah ile kul arasındaki münasebetin tam odak noktasıdır. Allah Resulu dualarının hayatın içine paylaştırmıştı, belli zamanlar ile sınırlı değildi. Bir an dahi duasız olmamıştı. Onun sıradan bir günü yoktu. Ramazanda bol bol kelime-i tevhid  ve kelime-i şehadet getirmek  istiğfarda bulunmak, Cenneti istemek  ve Cehennemden Allah’a sığınmak gerekir.

Üç kimse vardır ki duaları geri çevrilmez;

  1. İftar edinceye kadar oruçlunun duası 
  2. adalet üzere bulunan idarecinin duası 
  3. haksızlığa uğramışın duası.

O dua bulutların üstüne yükselir, semanın kapıları açılır ve Allah şöyle der, izzetime yemin olsun ki  sana yardım edeceğim. Efendimiz iftar ettiği  zaman şöyle dua ederdi. “Allah’ım herşeyi kaplayan rahmetinle beni bağışlamanı senden istiyorum” (garip ne için bağışlanmasını istiyor, çok garip)

Efendimiz “ümmetimin en faziletli  ibadeti, Kur’an okumaktır. Kur’an-ı Kerim gökler ve yer arasında  bulunan varlıklardan daha sevimlidir. İbni Abbas “her gece Peygamberimiz, Cebrail’le Kur’an‘ı müzakere ederlerdi”, buyurur. Hz Peygamber ömrünün son iki yılı içinde  Kur’an’ı Cibril’e iki defa arzetti. Kur’an-ı Kerim fasıkın kalbinde ve yine Kur’an onu okumayan birinin evinde gariptir.

Kur’an kendisi ile ilgilenmeyen için kıyamet gününde “ Yar Rab bu kulun beni terketti , benimle  amel etmedi. Aramızdaki hükmü sen ver.” Diyecek.

İtikaf peygamber Efendimizin  ömrünün sonuna kadar hiç terketmediği  ibadet ve kuvvetli bir sünnettir. Hz Peygamber her ramazanda on gün itikafa girerdi. Bir sene seferde olduğu için itikafa girmedi, devam eden yıl  yirmi gün itikafa girdi. Vefat ettiği yıl da yirmi gün itikafa girmişti. 

Allah Resulü zevcesiyle yürürken iki sahabi hızla oradan geçip giderler. Olduğunuz yerde kalın diye emreder. Sonra da Safiye Validemizin yüzünden nikabı kaldırır ve “ bakın bu benim zevcem Safiye’dir. “Estağfirullah ya Resullallah senin hakkında sui zan mı ?” O ise “şeytan insanların kanının  dolaştığı yerde dolaşır” buyurur.,

Kur’an-ı Kerim de Efendimiz’e “sana mahsus bir namaz olmak üzere gecenin bir kısmında kalkıp, Kur’an oku ve teheccüd namazı kıl. Böylece Rabbinin seni Makam-ı Mahmud’a eşirtireceğini umabilirsin. “Resulullah, “Kim gece eşini uyandırır, namaz kılarlarsa Allah’ı çok anan erkekler ve kadınlar arasına katılırlar.“ buyurmuşlar. Gecesini teheccüdle aydınlatan kabir hayatını da aydınlatmış olur. Teheccüd kabir karanlığına karşı bir zırh, bir meşale, kişiyi berzah azabından koruyan  bir emniyet sigortasıdır.

Ebu Hanife, buyurur ki “Kadir gecesini sadece belli gecelerde değil senenin üç üz altmış küsur gününde aramak lazımdır, o geceleri tam bir hassasiyetle ihya ederseniz, Allah-u  Teala’da samimi yüreğinize iltifatlarda bulunur. Söylenir yine “her geceyi kadir, her kişiyi Hızır bil. Kalp  Allah’a samimi bağlı değilse ne Kadir’i bulur ne de Hızır’ı. Peygamberimiz, “Allah Kadir gecesini ümmetime hediye etmiştir, başka ümmetlere değil.“ buyurmuştur. Yine  buyurmuştur. “Yazıklar olsun ona ki Ramazan’ı idrak etti de, Allah’ın mağfiretine mazhar olamadı.” Resulullah bir hadisi kudside “Kullarımın yanımda en sevileni  iftarını acele yapandır”  buyurur. Peygamberimiz “Bizim orucumuz ile Ashabı Kehf’in orucu arasındaki fark sahur yemeğidir.“ buyurmuştur. Yine “şüphesiz Allah ve melekleri sahur yiyenlere salat ederler.“ buyurmuştur. Buyurur “sahur berekettir.“

Efendimiz  Ramazan’da çeşit çeşit yiyeceklerin bulunduğu sofralarda iftar etmiyordu.

Onun Ramazan ayındaki seferlerinden biri Bedir savaşıdır. Bu seferde Resullullahın yaşı takriben 53 dür. Yol ise 160 kilometredir. O günün şartlarında bu mesafeyi  güneş altında oruçlu olarak, çöl ikliminde, kuma bata çıka  yolu yürüyerek gidiyorlardı çok zaman. İmkanları çok kıttı. Onlar için Fahri Kainat şöyle dua etti. “Allah’ım bu insanlar yalın ayak. Sen onlara dayanma ve yol meşakkatlerine karşı tahammül gücü ver. Bunların üzerinde elbise yok,  Sen onları giydir. Bunların ellerinde yiyecek imkanları da yok. Sen onları doyur. Bu insanlar yoksul, sen onları fazl ü kereminle zengin kıl.“ Ebi Vakkas bir ceylan avladı.  Yokluk çekilen ortamda bu Ashaba bir ikramdı, Peygamberimiz etin pişirilip ashabına dağıtılmasını emretti.

Savaşta Ebu Cehil dahil yetmiş kişi öldü. Müslümanlardan on dört kişi şehid oldu. Resulullah müşriklerin cesetlerine “Ey falan oğlu filan”  diye babalarının  ve kendilerinin adı ile seslendi. ”Biz Rabbimizin bize vadettiğini gerçek olarak bulduk, siz putlarınızın size vadettiği şeyi gerçek olarak buldunuz mu ?” diye sordu. Hz Ömer Allah’ın elçisi şu cansız cesetlere ne diye seslenir söz söylersin?. Resulullah “benim söylediğim sözleri  onlar sizin gibi işitiyor.“  dedi.

Ramazandaki fetihlerden biri de Mekke’nin fethi idi. Ramazanın yirmi birinci günü güneş doğmadan Allah Resulu (asm) Kusva’sına binmiş yeşil birliğinin arkasına katılmıştı. Sekiz sene sonra Mekke’ye doğdukları şehre giriyordu Kainatın fahri Efendimiz. Görülmeye değer bir gündü. -bizde orda olsaydık, keşke- Şehre sekiz koldan giren islam ordusu  arşa yükselen tekbir ve tehlil seslerini arasında Mekke’yi fethediyordu. Tevazudan iki büklümdü, başı önünde ağlıyor ve sakalı mübareği ıslanıyordu. Kusva’nın semerine değecek gibiydi Sakalı şerifleri. O yine “asıl olan ahiret yurdunun hayatıdır“ diyordu Allah’a. Anlamlı olarak Mekke müşriklerinin aleyhlerine içtima ettikleri Kinane oğullarının mekanında onlarla karşılaştı.”Ey Mekkeliler sizden kim Mescid-i Haram’a girerse emniyettetir. Ebu Süfyan’ın evi de emniyettedir. Size bugün kınama yoktur, umulur ki Allah sizi affeder. Sonra Habibullah seksen dört gün sonra Medine’ye döner. Seksen dört  günlük bir seferdir.

Ramazan ve Habibullah… biri ayların hayırlısı biri insanlığın en hayırlısı…

Prof. Dr. Himmet Uç

www.NurNet.Org

Huzur-u Şahane’ye Davet!

Namaz’ın Allah’ın huzuruna çıkmak olduğunu Bediüzzaman bir padişahın huzuruna çıkmak örneği ile anlatır. Sıradan bir asker yani nefer hükümdarın huzuruna çıkamaz. “Namazın hakikatı  bir nefer mahz-ı lütuf olarak..” ne demek? Bir nefer hükümdarın huzuruna çıkamaz ama hükümdar isterse onu sadece lütuf ihsan, hem de mahz-ı lütuf tamamen ihsan olarak huzuruna alabilir, çağırabilir. O istemese bir askerin onun huzuruna çıkması imkansızdır. Bediüzzaman burada huzur–ı şahane terkibini kullanır, huzuru şahane padişahlar için kullanılır. Allah Padişahı zülcelaldir, dünya ve mafiha, arz ve sema, nihayetsiz varlık tabakaları onun idaresindedir. Demek ki ezan huzuru şahaneye kabul için davetiyedir.Kim padişahın davetine icabet etmez. Camilerde bu davetiyeye cevap veren insanlara bak ne kadar ciddiye alındığını gör. Allah “  Kulum yetmiş yıllık ömründe benim davetime anında icabet ettiğin 150 defa, halbuki günde otuz kere  minareden bir davetiye memuru sizi çağırdı, davete benim istediğim mekanda değil zahmetsiz mekanlarda cevap verdin, yıllarca da vermedin, şimdi benden bir de cenneti mi isteyeceksin.   “ mahcubiyetten utançtan ne yaparız, Allah istemese  öyle zannederim ki kimse kurtulamaz, onun lütfu ile ancak kazanmak değil kurtulabiliriz.05 lik kağıtla sınıfı geçeriz, kazanmak değil bilmem adı ne.

Barla’ya sürgün giderken sandalda ezan ı duyar hemen orada davete icabet eder. Davete icabet etmediği an yok,  geciktirmek yok. Davetini geciktirdiğin Allah’dan istesen de o da senin isteğini geciktirir, niye duam kabul olmuyor diye sızlanma.  Bir nefer padişahın huzuruna kabul edildiğini duyduğunda koşarak gider, çünkü mahzı lütuftur, imkansızın gerçekleşmesidir. Namaza gitmekdeki şevk bu lütfu hissetmektir herhalde. Niye öyle neşeli koşuyorsun, “Padişah beni huzuru şahanesine kabul etmiş, onun için” Bütün mahlukat insana hikmet dairesinde koşuyor, insan da bir şeye koşmalı,

Koşan elbet varır

Düşen kalkar

Karataştan su damla damla akar

Birikir sonra  bir büyük göl olur

Arayan Hakkı  en sonunda bulur

Fikret böyle demiş ama sonu nasıl acaba.

Dinin özü neşe, şevk, canlılık,  onun yerine rehavet ve ülfet alınca tadı yok değil mi ? Bir borç öder gibi yaşamak insanın içine sinmez öyle mi ? “

“Bir nevi miraç hükmünde olan namazın  hakikatı, bir nefer  mahzı lütuf olarak  Huzur-ı şahaneye  kabülü gibi , mahz-ı rahmet olarak  Zat-ı Celil-i Zülcemal ve Mabud-u Cemil-i Zülcelal’in  huzuruna kabülündür. “  Terkiplerin anlamları bir okyanus gibi, korkutmayan güzellikle dolu ürkütmeyen bir celalin azametin, haşmetin zahibi Zat. Korkutmayan bir haşmetli güzellik sahibi Zat, kim Allah. Bu terkibi nasıl kurmuş düşünceye bak tefekküre bak. Mabud-ı Cemil-ı Zülcelal. Ne  demek öyle bir güzellik ki insanın zihninin ihata sınırlarını aşmış bir azametli güzellik sahibi bir mabud kendine ibadet edilen . İnsan güzelliğe hayrandır ya , öyle bir mabud ki azametli ama güzel bir mabud, öyle bir mabuda ibadet ediyoruz.  Onun huzuruna kabul edilmenin aşkını yaşıyoruz, yaşayabilirsek.

Bu huzura kabulü sağlayan ne , Allahuekber kelamı. “Allahuekber deyip  manen  ve  hayalen  veya niyyeten iki cihandan geçip kayd-ı maddiyattan tecerrüd edip bir mertebe-i külliyeyi ubudiyete  ve küllinin bir gölgesine  veya bir suretine  çıkıp bir nevi huzura müşerref olup  “iyyakenabudu” hitabına (herkesin kabiliyeti nisbetinde )bir mazhariyet-i azimedir.” Allahuekberi duyuyorsun , arkasından namazda söylediğin Allahuekber’lerle manen ve hayalen ve niyyeten iki cihandan geçiyorsun. Manen ve hayalen ve niyyeten iki cihandan geçmek, nasıl yaşanılır bir duygu mu , veya yaşadık mı ,iki cihandan geçmek, onları arkada bırakmak. Maddenin kayıtlarından bağlayıcılıklarından sıyrılmak soyunmak, bu nasıl bir duyuş, maddenin izlerini silmek, onlardan kurtulmak. Bu halle ancak kulluğun külli mertebesine veya gölgesine  veya bir suretine çıkmak. Mertebe, gölge veya suret. Hissediş makamları , yükseliyorsun duyarak hissederek, terkederek, bırakarak, geçerek ancak o zaman kulluğun külli mertebesine gölgesine  ve suretine çıkıyorsun. Çıkıyor çıkıyorsun ve Alllahuekberin merdiveni asansörü ile huzuru ilahiye geliyor ve O ‘na iyyakenabüdü  yalnız sana ibadet ederiz. Buraya kadar maddilikten dünyevilikten geçmekten, terketmekten sonra ancak sana ibadet ederiz ama yalnız sana diyebiliriz. Yoksa bütün dünyevi gaileleler omuzumuzda , bütün dertler kafamızda iyyakenabüdü desen de sırtındaki dünyevilikler ne kadar seni samimi yapar, bu yüzden ifadedeye hakim olan terk ve bırakmak ve geçmek. Herkes bıraktığı oranda huzurun hazzını duyar, yoksa dünyevilikleri ile huzura çıkana makamdaki bunlar ne onları bırakmadan mı geldin. Ne kadar  boyutlu bir namaz yaşaması ve anlatımı .  Namaza nasıl bir ruh hali ile çıkmak lazım nihayet şimdi anlamış oldum. Deyip , geçip, tecerrüd edip, çıkıp, müşerref olmak. Hiçbir şeyden vazgeçmeden huzura çıkmak o huzurun tadı tartışılır.

Her Allahu ekber bir  basamak  , bir merdiven , tekrar edildikçe makam yükseliyor.” Adeta harekat-ı salatiyede –namazın hareketlerinde-tekrarla  Allahuekber , Allahuekber demekle  kat-ı meratibe- mertebeleri aşmaya –  ve tekakkiyat-ı maneviyeye  ve cüziyattan devairi külliyeye  işarettir ve –ı miraciye marifetimizin haricindeki  kemalatı kibriyasının  mücmel bir ünvanıdır. Güya herbir Allahuekber bir basamak-ı miraciye katına işarettir.” Namaza çağrıdan ve her bölümünde kısmında sürekli Allahuekber tekrarı sürekli basamakları aşarak  manevi terakki etmek, külli dairelere girmek , o dairelerin ne olduğunu da bilmiyoruz. Semavat tabakaları olabilir çünkü Mirac’a çıkarken o tabakaları aşmıştır Peygamberimiz. Allahu ekberler arttıkça yükselişler artıyor, sonunda  Allah ile buluşma anına geliyor , bu an tahiyyat anıdır.

“işte  şu hakikat-ı salattan  manen ve niyeten ve tasavvuren  veya hayalen bir gölgesine  bir şuaına  mazhariyet dahi  büyük bir saadettir.”Herkes bu dört durumdan ve halden birinde bulunabilir. Namazın mertebeleri kişiye göre değişir. Bediüzzaman burada nasıl bir  ruh  hali ile namaz kılmak lazım geldiğini anlatmış olur.

Prof. Dr. Himmet Uç

www.NurNet.Org