Etiket arşivi: hizmet

SİNGAPUR HİZMETLERİ

SİNGAPUR HİZMETLERİ

           (YOZGAT)

SİNGAPUR’DA İSLAMİYET VE RİSALE-İ NUR HİZMETLERİ…

🔸GENEL DURUM:

Singapur Güneydoğu Asya’nın (Asya Pasifik ülkelerinin) en müreffeh, en şirin bir ada ülkesidir. İçinde 40 kadar ada vardır. En meşhur adası “Sentosa” adasıdır.

Singapur, cumhuriyetle yönetilen parlamenter demokrasi sistemine dayanır.

Singapur Asya pasifik ülkelerinin 

-hem finans merkezi (yani Avrupa’nın İsviçre’si gibi)

-hem endüstriyel merkezi -hem ithalat, ihracat merkezidir.

-hem havalimanı aktarma merkezidir.

Singapur 2009-2019 yıllarında çok gelişmiş ve ekonomik açıdan çok zenginleşmiştir 2009 dan önce 3. dünya ülkesi iken 10 yılda Dünya’nın en güçlü ekonomi ve en güvenlikli ülkesi haline gelmiştir.

Singapur’un iki milli üniversitesi olan NUS ve NTU dünyanın ilk sıralarında yer almaktadır.

Singapur ada ülkesidir bir tarafi 42 km bir tarafı 23 km toplamda 622km2 yüz ölçümüne sahiptir.

Singapur 1819’a kadar Temasek Deniz Şehri ismiyle anılan Malezya’nın 14. eyaleti idi sonradan Aslan şehri anlamına gelen Singapur ismini almıştır.

Singapur nüfus olarak %75 Çin, %15 Malay, %10 Hint ve diğer milletlerden oluşur.

Nüfusu yaklaşık 6 milyondur.

Dil: Resmi dili İngilizcedir, bununla beraber Çince, Malayca, Hintçe de konuşuluyor.

Singapur iklim olarak, tropikal sıcak ve nemli bir iklime sahiptir. Mevsim olarak az yağışlı çok yağışı ifade ediliyor.

Ekvatora çok yakın ve kukuzeyindedir.

Singapur 9 Ağustos 1196’da bağımsız bir devlet olmuştur. 1971 yılında İngilizler ayrılmıştır.

Singapur’un para birimi, Singapur dolarıdır.

🔸 SİNGAPUR DA İSLAMİYET

Singapur da İslamiyet tabiin zamanında tüccarlar vasıtasıyla gelmiştir. Günümüzde hala Singapur’da tabiin zamanında gelenlerin kabirleri mevcuttur.

Singapur’da:

-Müslümanlar, % 16

– Budistler, % 35

-Hristiyan, %18

-Geriye kalanlar Ateist ve Hindular %31

Singapur’da (MUIS) diyanet işleri başkanlığı vazifesini yapıyor..

Singapur genelinde toplam 80  tane cami bulunmaktadır. En büyük Camisi Sultan Masjıd’dir. Ba’alwie Mosgue Singapore Masjıd 1952’de Al Attas ailesi tarafından yaptırılır. Caminin içi Osmanlı Türk eserleriyle doludur. İmam Hassan Habib Al Attas’dır, kendisi seyyiddir. Dedeleri Yemen’den gelmiştir. Sultan Abdülhamit 1900 yılların başında bu aileye 2 tane cariyesini gönderir. Birisi Johor sultanının kardeşiyle evlenir, diğeri de diğer akrabasıyla evlenir. Al Attas ailesi de bu soydan geliyor. Bu nedenle de bizler Türklerle akrabayız diyor.

Bu hocaya ilk Arapça Işarat’ül Î’caz kitabını bir abi vermiş, bizde 2013 yılında  Arapça külliyatın tamamını hediye ettik ve okuyorum diyor. Her ziyarete gidildiğinde Türkiye,den Bediüzzaman hazretlerinin talebeleri geldi diye karşılayıp ziyaretine gelenlerle tanıştırıyor.. Hüsnü Bayram abi ve Said Özdemir abilerle çok yakından ilgilendi hatta Said Özdemir abiyle 2 saat Arapça sohbet ettiler..

🔸SİNGAPUR DA RİSALE-İ NUR HİZMETLERİ…

-1951de Bayram Yüksel Abi Kore savaşı dönüşü Japonya’dan sonra gemiyle Singapur’a uğrayıp  Üstadımıza kaşkol eldiven vs. hediyelik eşya alıyor ve üstadımıza hediye ediyor..

-1960 Yıllarında Singapur’da Hint asıllı Muhammad Jaffar abinin (72 Yaşında) Alim olan dedesine Hindistan üzerinden risaleler getiriliyor. Urfa’dan da Kemalettin Ceviz abi Singapur’a geliyor ona İngilizce ders okutuyor. Dedesine cevşen de hediye edilir ki, Bediuzzaman’in özellikle Esma-i Hüsna’ya vurgusu ve Risalelerde Cenâb-ı Allah’ın esmasının izahati ve ehl-i sünnet itikadinca iman hakikatlerinin isbati pek parlak bir ilim olarak kabul edilerek, okunan dersler dedesi tarafindan ziyaret edilenlere daima anlatıyor. Jaffar Abi, bunun Menderes’in idam edildiği yılda olduğunu belirtiyor. Dedesinin Bediüzzaman ve Risale-i Nur’a olan sevgi ve saygısını Jaffar Abiyi de etkilediğinden kendisi daha sonradan Türkiye’ye gidip gelen bir tüccar arkadaşı vasıtasıyla Bayazit Sahaflardan İngilizce Risale-i Nur’u edindiğini belirtti.

-1996 Yılında Ali Uçar abi vefat etmeden önce Singapur’da Jaffar Abinin evinde kaldıklarını hatta o heyetten birisinin arasında Üstadımızın saç telinin de olduğu bir cevşeni  kendisine hediye ettiğini, kendisinin de teberrüken sakladığını ifade ettiler.

-1997 Yılında ihsan Kasım abi Singapur Ba’alwi camisinde Seyyid Hasan Al Attas hocayı ziyaret ettiğinde Hasan Hoca bana işaratül i’caz verdiler onu okuyorum diyor, ihsan Kasım abide bana dedi sen kalan kısmını verirsin demişti  bizde 2013 yılında ziyarete gittiğimizde Arapça külliyatın tamamını Hasan hocaya hediye ettik ve okuyorum diyor.

-2010 Yılında Singapur Stadyum da Mevlid Nebevi programında Filipinler den Muhammed Rıza kardeş Risale-Nurlardan ders okuyor…

-(2 Mart 2010)

Öncelikle geçtiğimiz Şubat ayı içerisinde

Türkiye’den ağabeylerimiz Malezya’yı

ziyaret ettiler. Ankara, Aksaray, Nevşehir ve

Yozgat’tan ağabeylerin iştirak ettiği grup ile

Kuala Lumpur’da şevke medar bazı

ziyaretlerimiz ve programlarımız oldu.

Ağabeylerimizin Kuala Lumpur’a geldigi 28

Ocak 2010 perşembe akşamı derse iştirak edildi sonra Singapur’da Cafer abi bazı yerleri ziyaret ettiler…

-2010 yılında Johor’da doktora yapan Yılmaz kardeş ve Singapur Japon firmasında çalışan Mustafa nida kardeşler ayda bir ders başlattılar..

-2013 yılı Ramazan ayında kadir gecesi ilk Medresemiz açıldı Doktora talebeleri ve vakıf kardeşler 4 yıl  İngilizce ve Türkçe dersleri yapıldı elhamdülillah.

-2014 yılında Said Özdemir abi Singapur’a ziyarete geldi çok hizmetlere medar oldu Elhamdülillah..

-Singapur da basılan Çince Risaleler..

2018 de Çince tabiat Risalesi

2018 Ayetül Kübra Risalesi

2019 da Hastalar Risalesi Singapur’da basıldı elhamdülillah.

-Singapur da Medrese hizmetleri devamında 3 kişi Müslüman oldu:

-2013 Crıst Müslüman oldu adı Mesut oldu.

-Wietnamlı Tony  Müslüman oldu ismi Fatih oldu.

-Kane Müslüman oldu ismi Yusuf oldu.

-Singapur’da hizmet noktasından çok mümbit bir zemin var. Müslümanlar daha ciddi ve gayretli çünkü kendi maddi ve manevi imkanlarıyla vakıf dernek kurup Cami, okul kurslar açıp küfürle mücadele ederek gayret ediyorlar. Tanışılan insanlar samimi ve cana yakın. Rabbim tesirini halk etsin. Amin.

Ekseriyetle olduğu gibi hizmetlerimiz yerli yabancı akademisyen ve üniversite camiası üzerinden gidiyor. Doktora yapan kardeşler var. Dost olan üniversite hocaları, bazı ağabeylerin tanıdıkları, eski Diyanet başkanı vs. din adamları var. Singapur Müslümanlar Derneği elemanları var. İnşallah bu referanslı olanları zamanla ziyarete gidiyoruz çok hoş karşılıyorlar ve memnun oluyorlar. Kitapları, kurum ve kütüphanelerine gerektiğinde İngilizce ve Arapça külliyatlar hediye ediliyor…

🔸Singapur da korona döneminde hizmetler dersler olarak aksamadan artarak devam ediyor elhamdülillah..

-Her hafta erkekler İngilizce dersi 2 senedir devam ediyordu bir aydır Singapur’daki gençlerle birlikte devam ediyor Elhamdülillah..

-Hanımlar heyeti İngilizce dersi 1.5 seneye yakın katlanarak  şevkle devam ediyorlar..

– Ayda birde Türkçe dersler devam ediyor Elhamdülillah

– Bazı Abilerle birebir hususi dersler devam ediyor…

🔹Asya’nın en geri kalmasının bir sebebi, o şûra-yı hakikiyeyi yapmamasıdır.  Asya kıt’asının ve istikbalinin keşşafı ve miftahı, şûradır. Tarihçe-i Hayat – 100

🔹Ümidim var ki, istikbal semavatı zemin-i Asya, bâhemolur teslim yed-i beyza-i İslâma…

Zira yemin-i yümn-ü imandır, verir emn-ü eman ü emniyeti enama…     Şualar – 320

🔹İslâm’ın ve Asya’nın istikbali, uzaktan gayet parlak görünüyor. Çünki Asya’nın hâkim-i evvel ve âhiri olan İslâmiyetin galebesi için dört-beş mukavemet-sûz kuvvetler ittifak ve ittihad etmektedirler.  Muhakemat – 42

👍 İngilizce ve Çince Risale-i Nur site ve YouTube kanallarımız ve irtibat adresleri..

👍 Çince Risale-i Nur site ve YouTube kanallarımız:

▶️ https://mandarinnur.com/

▶️singaporenour.com

▶️wendaislam.com

▶️http://www.guangnur.com/

▶️https://www.youtube.com/channel/UC5b0xglmOlMvqW1NDVxXJkA?view_as=subscriber

▶️https://youtube.com/channel/UCUR3aO6m6PlsuM3dZO18HyA

▶️https://www.youtube.com/channel/UCV1zG0IPruTUfZMsoNBObnw

selam ve dua ile

www.NurNet.org

Sana yakışan da budur

Sana yakışan da budur

İnsan olan her yerde fikri ve metoda dayalı ayrılık ve farklılıklar bulunur. Bunun olmaması mümkün değildir. Nasıl ki denizde tek tür balık yoksa, teşrik-i mesai yapan insanlar arasında da tek tip söz konusu değildir. Tek tip dayatması yapan kimseler de insan fıtratından anlamayan kimselerdir.

Manevi hizmetlerde mazeretler üreterek dâvâ arkadaşlarına küsüp, bulunduğu makamı ve mekânı terk ederek çekip gitmek, kenarda durmak da netice itibariyle davaya ve özde insanın kendine vereceği en büyük zararlardan birisidir. Çeşitli sebeplerle kenarda kalan insan zamanla hizmetlerden ve okumadan da uzaklaşacak ve neticede terk edecektir. Tabiî burada iblis, şeytanlığını yapacak ve kendinin yaptığı her yanlış işi haklı gösterecek argümanlar üreterek bu uzaklaşmayı daha da perçinleyecektir. Bir süre sonra okumalar ve şevkli koşturmalar mazide hatıra olarak kalacaktır.

Küsme ve darılıp köşeye çekilmeler neticesinde insanın atıl kalması şeytanı memnun edecektir. Çünkü şeytan bu. Huzur ve uhuvveti bozarak iman hizmetine zarar vermek ve hayırlı neticelerin ortaya çıkmasına engel olmak onun işidir, emelidir.

Onun için her Nur Talebesi, akl-ı selimle hareket ederek nefsine, hissiyatına uyarak gaflete sebep verecek, hizmetten ve okumadan uzaklaştıracak şeylerden tecerrüt ederek hizmette pür şevk devam etmekle beraber küsmemek ve darılmamak için sebepler bulmalıdır.

Şayet böyle bir hata vaki olursa da nedamet ederek kusurumuzu da görmeliyiz. Çünkü “Şeytan, kusurlu insana kusurunu itiraf etmemek ile istiğfar ve istiaze yolunu kapayıp, enaniyeti tahrik ederek, avukat gibi, nefsini müdafaa ettirir.”[1]

Bizler böyle durumlarda “Eğer iyilikle mukabele etsen, nedamet eder; sana dost olur”[2] serlevhasını daima hatırlamalıyız. Mazide yaşanan ihtilafların ve bugün meşrep olarak karşımıza çıkan ayrılıkların temelinde yatan sebeplerden birisi bu serlevhanın göz ardı edilmesi ve insanların birbirini enaniyetle ittiham etmeleri olduğu da yadsınamaz bir gerçektir. Kaderin hissesi mevzu haricidir.

“Nefsini ittiham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder. İstiğfar eden, istiaze eder. İstiaze eden, şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar; itiraf etse, afva müstehak olur.”[3]

İnsan hatasını anlayarak enaniyetini ayakları altına almadığı ve buz parçasını eritmeye gayret etmediği zaman çok büyük maddî ve manevî tehlikeler ile karşı karşıya kalabilir.

Bu asırda Risale-i Nurlar ile “siyaset âleminde, diyanet âleminde, saltanat âleminde, cihad âlemindeki çok dairelerde”[4] hizmet eden ve semeradar filizler veren, çiçekler açan, meyveler veren bu hizmeti çocuk bahaneleriyle terk etmek potansiyel olarak nelere manen mal olduğunu görebilmeyi gerçekten çok görmek isterdim.

Bu hizmet sahalarındaki meselelere dair reçeteler sunun Üstad Hazretleri, Deccalizm ve Süfyanizme karşı mücadele vererek “Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var?”[5]

Bu cümleler ile Risale-i Nur dâvâsının ehemmiyetini anlatıyor ve çekilen meşakkatlerin de bir ehemmiyetinin olmadığını ifade ediyor. Böyle bir iman ve Kur’ân’a hizmet dâvâsının içinde bulunmak, nefes tüketmek, kalemle, kelamla, kıraatle mücadele etmek her insana nasip olmaz. Bizler hizmetlerle müşerref olmuşsak buna şöyle bakmamız ve bilmemiz gereklidir ki;

“Gayet az ve zaîf ve fakir ve kuvvetsiz olduğumuz halde, gayet ağır ve büyük ve umumî ve kudsî bir vazife-i imaniye ve hizmet-i Kur’aniye omuzumuza ihsan-ı İlahî tarafından konulmuş; elbette herkesten ziyade bütün kuvvetimizle ihlası kazanmaya mecbur ve mükellefiz ve ihlasın sırrını kendimizde yerleştirmek için gayet derecede muhtacız. Yoksa hem şimdiye kadar kazandığımız hizmet-i kudsiye kısmen zayi’ olur, devam etmez; hem şiddetli mes’ul oluruz.

وَلاَ تَشْتَرُوا بِآيَاتِى ثَمَنًا قَلِيلاً âyetindeki şiddetli tehdidkârane nehy-i İlahîye mazhar olup, saadet-i ebediye zararına manasız, lüzumsuz, zararlı, kederli, hodfüruşane, sakil, riyakârane bazı hissiyat-ı süfliye ve menafi’-i cüz’iyenin hatırı için ihlası kırmakla; hem bu hizmetteki umum kardeşlerimizin hukukuna tecavüz, hem hizmet-i Kur’aniyenin hizmetine taarruz, hem hakaik-i imaniyenin kudsiyetine hürmetsizlik etmiş oluruz.”[6]

Zaten bu mücahede beş türlü ibadet içinde yer alır. Birçok asılsız evhamlara kapılıp çekip gitmek kar-ı akıl değildir. Şevki kırılmadan ve zerre kadar taviz vermeden hizmete devam eden kardeşlerimizi tebrik ediyoruz, onlara duâ ediyoruz. Nur Talebeliğine de yakışan budur, yoksa çekip gitmek, kenarda durmak değildir…

Bahtiyar o kimsedir ki, ihlasın sırrını kendisinde yerleştirmek ve azami sadakat ve ihlasla ve tesanüdü netice verecek surette şevkengizane hizmette devam edendir.

“Cenab-ı Hak bizi ve sizi, bu zamanın cazibedar fitnesinden kurtarsın ve muhafaza eylesin, âmîn…”[7]

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Lem’alar (387)
[2] Mektubat (265)
[3] Lem’alar (88)
[4] Şuâlar (590)
[5] Tarihçe-i Hayat (13)
[6] Lem’alar (159)
[7] Sözler (147)

Kaynak: RisaleHaber

Bir iman ve aksiyon adamı: Said Özdemir ağabey

Bir iman ve aksiyon adamı: Said Özdemir ağabey

Her insanın üç veçhesi vardır. Kulluk, şahsiyeti, makam… Bu sebeple bir insanın tahlili yapılırken bu üç makamdan birisine bakılarak tahlil yapılır. Tabi ki sadece bir veçhesinden bakılarak yapılan tahliller ve yapılan sarf-ı kelamlar tam bir tahlil olmayacaktır. Nasıl ki evvel, ahir, zahir, batın olarak her hadisenin ve şeyin vecihleri olması da tahlillerde farklılıklara sebep olmaktadır.

Said Özdemir Ağabeyimize de bu vecihlerden bakmamız gerekmektedir.

Bir baba olarak;

Gayet müşfik bir baba olarak karşımıza çıkmaktadır. Ailesinin maddi ve manevi ihtiyaçlarını aksatmadan emek sarf eden bir misyon ve vizyon sahibidir.

Maddi ihtiyaçların bir şekilde hallolacağını bildiği için maneviyat aleminden mahrum kalınırsa maddi ve manevi helakete sebep olacağının şuurunda olduğu için ailesinin maneviyat nabzını tutmuş ve ihmal etmemek için azami bir gayret etmiştir. Hapiste, sürgünde, hizmette koştururken…

Neseben;

Rasulü Ekrem (asv) efendimize kadar gitmektedir. Bu silsile içinde Halid Bin Velid (ra) de bulunmaktadır. Lakin maddi nesebinden ziyade kendisi sünnet-i seniyyeye ittiba ederek maneviyatı nazarlara vermektedir.

“Kat’iyyen bil ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın iki âli var:

Biri; nesebî âl.

Biri de; şahs-ı manevî ve nuranîsinin risalet noktasında âli var.”[1]

Keşke neseben seyyid olsaydım diye düşünenlere serlevha olarak bu Hadis-i Şerife istinad eden beyanı da bir beşaret olarak hatırlatmak isterim. [2]

İman ve aksiyon olarak;

Üstad Bediüzzaman Hazretleriyle kaderi kesişmesiyle Tillolu Said ağabey tam manasıyla iman ve aksiyon hayatında Risale-i Nur bir kuvvet olarak girmiştir. Üstadımız hayattayken yeni yazı olarak 1953’ten itibaren, Atıf Ural, Mustafa Cahit Türkmenoğlu gibi Nurun Kahramanlarıyla beraber hizmet aktinde bulunmuş ve sadece bulunduğu muhitte eline kitap alıp köşesine çekilip “nefsi nefsi” demeyip, şahsi kemalat peşinde olmayıp daima Rasulü Ekrem (asv)’ın nurani meslek ve meşrebini ihtiyar ederek, neşriyat sahasını boş bırakmamıştır.

Hizmet akdinde bulunduğu kimselere de hizmette koşmak ve koşturmak için numune olmuş ve iman varsa aksiyon da vardır şiarıyla herkesi hizmete katmak ve hizmet içinde bulunması için say u gayret etmiştir. Refakat ettiğim bazı seyahatlerde bunu yakinen müşahede ettim. Bazen de beşaretler vererek bunu yapardı.

Üstadımızdan nakille,

“Kardeşlerim Türkiye Alem-i İslam’ın kapısı, kilididir. Bu kapı açılacak alem-i islam açılacak”

“Risale-i Nur Anadoluda tutmazsa kıyameti bekleyin. (Elhamdülillah tuttu şeklinde ilave ederdi.)

Bir yere meşru ne gayeyle gidilirse gidilsin muhakkak suretle hizmete niyet edilmesiyle bu güzel niyet sayesinde ibadete inkılab edeceğini dimağlara mıhlamıştır.

“Herhangi bir yere giderken, dünya işi için bile olsa muhakkak hizmeti niyet ediniz, hizmetle alâkalı bir iş yapınız. Tâ ki başınıza gelen her hadise hizmet hesabına geçsin…”[3]

1953’te başlayan Risale-i Nur Külliyatının neşri İhlas Nur Neşriyat ismiyle olmuştur. Bu neşriyat günümüzde halen kitap baskıları yapmaktadır. Hususen yabancı dil neşriyatında ön safta gelmektedir.

İnternetin içtimai/sosyal hayata girmesiyle Risale-i Nur hizmetinin bu alanda da olması gerekliliğini fark edip bu sahaya da müteveccih olarak günümüzde ki www.nur.gen.tr sitesini kurmuştur. Ve artık internette Risale-i Nur sancağı dalgalanmaya başlamıştır.

Teknolojik her şeyi müspet manada kullanmayı kendisine şiar edinmiş olup, gazete, dergi, radyo, internet, tv vb. şeyleri bu manada nura hizmette kullanmıştır.

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin meslek ve meşrebini muhafaza ve müdafaa ve nesl-i atiye intikal etmesi için var gücüyle cehdetmiş bir mücahittir. Yurt içinde yurt dışında bir çok programa da iştirak etmiştir.

Muhtelif lisanlara Risale-i Nurun tercümesi için adeta çırpınmıştır. Hani iceberg/buz dağının bir özelliğidir su üzerinde belki çok küçük bir kısmı ancak görünür, suyun altında devasa bir kütlesi bulunur. İşte hizmet ve maneviyat sahasındaki iceberglerden birisi de Said Özdemir ağabeydir. Nerede kimlerin imanına, hidayetine vesile olduğu ancak levh-i mahfuzda mukayyeddir.

Rabbim ahirete irtihal eden başta bu yazıya vesile olan Said Özdemir ağabeyimiz gibi, iman ve İslam davasında kahraman birer nefer, maneviyat aleminde birer iceberg, rabbimizin rızasını hedef yapmış nice yeni Said Özdemir’ler ve emsali mümeyyiz şahsiyetler iman ve İslam davasında kaim, daim, saim ve cahid eylesin.

Ahirete irtihal eden aziz ağabeylerimizin ruhu için El Fatiha.

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

Kaynak: RisaleHaber

________________________________________

[1] Sözler Neşriyat / Latif Nükteler – 77

[2] Hz. Enes’den nakledilen bir rivayete göre, Hz. Peygamber’e (asm), “Al-i Muhammed kimlerdir?” diye soruldu, o da:

“Her takva sahibi olan kimsedir.” buyurdu ve ilave olarak da “Allah’ın velileri ancak takva sahibi olan kimselerdir.” (Enfal, 8/34) ayetini okudu. (Taberanî, el-Evsat, 3/338/ h. no: 3332)

[3] Bkz Ağabeyler Anlatıyor, Said Özdemir

ÇİN HİZMETLERİ

ÇİN’DE İSLAMİYET VE RİSALE-İ NUR HİZMETLERİ…

🔸ÇİN’DE GENEL DURUM

  • Dünya nüfusunun yaklaşık %20’sini (1/5) Çinliler oluşturmaktadır.
  • Nüfus olarak Dünya’nın en kalabalık nüfus sahibi ve karasal olarak da Dünya’nın 3. büyük ülkesi Çin’de; yaklaşık 1.5 milyar, Dünya da toplamda 2 milyar Çinli insan yaşıyor. Dünya’da en çok tabii ki Çince (Mandarince) konuşuluyor.
  • Para birimi Çin Yuan’ıdır.
  • Din genel olarak Budizm ve Taoizm’dir. Bu dinler de kültürel olarak vardır. Dolayısıyla esas olarak Ateizm vardır. (İslam dini de mevcuttur.)
  • Ekonomik olarak dünyanın en güçlü ekonomisine sahiptir.
  • İstikbalde dünyanın en güçlü ekonomisine sahip iki ülkeden birinin Çin diğerinin Türkiye olacağını ilim adamları ifade ediyorlar.
  • Kültür olarak, çok derin kültürel yapıya sahip bir millettir. Samimiyet ve misafirperverliği bizim milletimize benzer.

🔸ÇİN’DE MÜSLÜMANLIK

Çin’de Müslümanlar iki ana gruptan oluşur: (Sair milletlerden Müslümanlarda cüz’i olarak mevcuttur.)

  1. HUİ (mümin demek) Çin’in kendi ırkından Müslümanlara, ”Hoey Hoey”, ya da; ”Hoey-Tsee” denir. Bu kavramlar, 1335 yılında, Say-tien-Tche adındaki Müslüman bir prensin müracaatı üzerine, Çin İmparatoru Chun Ty tarafından kabul edilmiş ve resmen kullanılmıştır. Fakat Çinli Müslümanlar, kendileri için ”mü’minin” ve ”müsulmani” tabirlerini de kullanırlar. HUİ olanlar  Uygurlar dan çok fazladır. Günümüz Asyasında Müslüman azınlıklar kitabının 565. Sayfasında Çin nüfusunun %10 unu teşkil eden yaklaşık 142 milyon Çin’de müslüman olduğunu kaynak olarak yazıyor.
  2. Uygur (Doğu Türkistan) Müslümanları 15-20 milyon civarında olduğu ifade ediliyor.

🔸 ÇİN’DE DİL

   Çin Halk Cumhuriyeti’nin resmi dili Mandarince‘dir. UNESCO tarafından yapılan güncel araştırmalarda: Çincenin dünya genelinde en fazla konuşulan dil olmasının temel sebebi Çin’in en kalabalık nüfusa sahip ülke olmasıdır.

🔹DÜNYA DİLLERİ SIRALAMASI

2020 UNESCO verileri incelendiğinde dünyada en fazla kullanılan dillerin Çince ve İngilizce olduğu görülmektedir. Dünya dilleri sıralamasına giren Arapça ve Hintçe bu başarıyı ülke nüfuslarına borçludur. Malayca da, dünyada dağılım gösteren Malezyalılar tarafından farklı coğrafyalara dağılmayı başarmış ve yaygın bir dil haline gelmiştir. Çok konuşulan diller sıralaması ise aşağıdaki gibi listelenebilmektedir.

  1. Çince
  2. İngilizce
  3. İspanyolca
  4. Hintçe
  5. Arapça
  6. Rusça
  7. Malayca
  8. Bengalce
  9. Portekizce
  10. Fran

Çince dil iki kısma ayrılır:

  1. Basitleştirilmiş MANDARİNCE (standart Çince): Çin, Singapur ve diğer yerlerde ekserinin kullandığı yeni Çince lehçesidir.
  2. Geleneksel(Kantonca) MANDARİNCE: Taywan, ve Hong Kong’ da kullanılan eski Çince lehçesidir

Basitleştirilmiş Ve Geleneksel Çince Arasındaki Farklar:

Mesela geleneksel Azerbaycan Türkçesi ve basitleştirilmiş Türkiye Türkçesi gibi.

Genelde yazı dili ile konuşma dili çok fark ediyor, istatistik olarak konuşma dili yaklaşık %5 fark ediyorsa, yazı dili % 20 ila %30 fark edebiliyor.

🔸ÇİN’E GİDEN SAHABE: VEHB BİN KEBŞE

İslam dininin bütün dünyaya yayılmasında, gayrimüslimler ile yapılan savaşlar önemli bir yere sahiptir. Ancak Musab bin Umeyr‘in –radıyallâhu anh– Medine’de yaptığı gibi savaşmadan yapılan İslami tebliğler de İslam’ın yayılmasında etkili olmuştur.

Çin’de de öyle olmuştur.

Hz. Muhammed –sallâllâhu aleyhi ve sellem- döneminde Çin’e giden Vehb bin Kebşe de–radıyallâhu anh–  İslam’ı Uzakdoğu’ya taşıyan sahabelerdendir. Hz. Peygamber’in –sallâllâhu aleyhi ve sellem- dizinin dibinde yetişmiş bir sahabe Hz. Ebi Kebşe de Hz. Peygamber’in emriyle Medine’nin 8.yılında vefatından 2 yıl önce (630) da Vehb Bin Ebi Kebşe Efendimiz’e gelerek: “Benden arzu ettiğiniz bir şey var mı ya Rasulallah?” diyor.

Efendimiz (ASM): “Çin’e biri gidip Allah’ın dinini anlatsaydı, çok memnun olurdum.” deyince Vehb Bin Ebi Kebşe: “Tamam ya Rasulallah” diyor ve evine gidip ailesine durumu iletiyor. Altı çocuğu ve ailesini bırakıp, üç gün sonra Çin’e gitmek için ailesi ile helalleşip yola çıkıyor. Hâlbuki o zamanlar Çin, belki de bir yıllık mesafedeydi. Hazret-i Vehb –radıyallâhu anh–, oraya kadar gidip uzun bir müddet tebliğde bulunmuştur.

Tang Hanedanlığı hükümdarı ile görüşmüş ve Hz. Peygamberin İslam dinine davetini bildirmiştir. Hükümdar elçiyi iyi karşılayarak Kanton vilayetine, bugünkü adıyla Guangzhou, yerleşerek bir cami yapmasına müsaade etmiştir. Ülkenin en eski camisi olan bu cami 627 yılında inşa edilmiştir ve adı Hui Sheng Se camisidir

Ancak gönlünü kavuran Rasûlullah hasretini bir nebze olsun dindirebilmek ümidiyle Hz. Vehb, 10 yıl sonra Medine yollarına düşmüş ve bir yıl süren çileli bir yolculuğun ardından, Medine’ye ulaşmıştır. Fakat Hz. Peygamber –sallâllâhu aleyhi ve sellem– vefat etmiş olduğu için, O’nu dünya gözüyle bir daha görememiş ve Hz. Peygamber’in kendisine tevdî ettiği hizmetin kutsiyetinin idraki içinde, tekrar Çin’e dönmüştür

Çin’e gelen ilk sahabe olan Vehb bin Ebi Kebşe’nin kabri bugün Çin’in en büyük şehirlerinden biri olan Guangzhou’dadır.

🔸ÇİN’DE  HIZMETLERİ

Türkiye’den bazı abilerin, Çin’de yıllar öncesinden devam eden hizmetleri var Allah razı olsun. Bizlerinde 2006 yılından beri hem onlarla hem de Çin’deki bizim kardeşlerle irtibatımız devam ediyordu. O yıllarda Malezya’daki alakadardık devam ederken 4 dilden Risale-i Nur tercümeleri başlamıştı. Bu diller: Malayca, Çince(Mandarince), Tamilce ve Boşnakça (Boşnakça külliyatın tamamı Malezya da tercüme edildi) İlk tercüme 2008 yılında 5 kişilik heyetle başladı. Yapılan tercümeleri tashihten sonra bir kısmını Türkiye’deki yayınevlerine gönderdik (Sözler Yayınevi, İhlas Nur yayınevi gibi) bastılar. Bir kısmı da Malezya ve Singapur’da basıldı elhamdülillah.

 Türkiye’den Çin’e okumaya giden talebeler oluyordu. Bizlerde yönlendirme yapıyorduk. Oradaki kardeşlerin sayısı artması ile kardeşler bizleri davet ediyorlardı.  Bizde bu davetler üzerine ilk defa  2014’te 10 günlüğüne Wuhan’a gittik. Rabbimiz, Ramazan ayında çok güzel hizmetler nasip etti elhamdülillah. Üniversite talebeleri, esnaf ziyaretleri ve kardeşlerin arkadaşlarıyla muhtelif dersler yapıldı elhamdülillah.. Hızlı trenle Guangzhou Sahabeler Camii’ni ve kabirlerini ziyaret için gidip gelmiştik.

2015 Avustralya Melbourne’da Asya Pasifik meşveretinde meşveret kararıyla ilk medrese açılması vazifesi bize tevdi edildi elhamdülillah. Dönüşte 4 günlüğüne Wuhan’a aktarmalı gittim. 4 gün içinde (Maraşlı Bir kardeşin mobileti ile sabah namazı sonrası çıkıyorduk) yaklaşık 20 daire ye bakıldı. Bunların içinde her türlü ulaşımı kolay, Türklerin çok olduğu merkezi bir yerde kira kontratı bizim üzerimize yeşil bir siteden bir daire -ilk medresemiz olarak-wuhanda kiraya tutuldu elhamdülillah… Hatta oradan yerli referans için birisi gerekiyormuş. Onu da orada okuyan bir kardeşin hocasının kız çocuğu gelip imza atarak referans olmuştu, Allah razı olsun. Rabbimiz hidayet versin inşallah. 11 milyonluk nüfusu olan Wuhan’da 11 tane devlet üniversitesi var, o zamanlar yaklaşık 50 tane Türk talebe bu üniversitelerde okuyorlardı. Ortasından Nil Nehri gibi Yangtze adında bir nehir geçen, yeşillik çok güzel bir şehir.

🔸PANDEMİ DÖNEMİNDE YAPILAN HİZMET SAİR ZAMANDA 10 SENEDE YAPILMADI…

Tahdis-i Nimet olarak Beray-ı malûmat başta inayet-ilahi ile…

  • Türkçe ‘den tercümeler
  • Hanımlar heyeti teşekkülü ve hizmetlerde istihdam ediliyor…
  • Çince Risale-i Nur dersi bir seneden fazla devam ediyor…
  • Profesyonel stüdyoda Çince Risale-i Nurdan seslendirme yapılıyor ve sosyal medyalarında neşerdiliyor…
  • Çince Risale-i Nur internet Siteleri kurulması ve aktif olması…
  • Kısa kısa videolar hazırlanıp sosyal medyada paylaşım yapılıyor..
  • Kare kodlu Çince Risale-i Nurlar hazırlanıp pratik okumaya vesile olunması
  • Çince seslendirme yaptırılan firmanın: “Bu Risaleler insanın ruhuna tesir ediyor, devamı var mı? Varsa bizde basalım, sosyal medyada neşredelim.” demeleri…

🔸 Mucizat-ı Ahmediye Risalesi basıldı hemde mobil yükleme programlarına yükleme yapıldı elhamdülillah… şimdi seslendirme yapılıyor…ve karşılaştırma programı için de hanımlar heyeti hazırlık yapıyorlar.. seslendirme bitince de hem medrese Radyoya hemde video çalışması yapılacak inşallah…

🔸Çin’de profesyonel stüdyoda Çince Risale-i Nurdan seslendirme yapılması ve sosyal medyalarında neşretmeleri

– mobil uygulamalara çince Risaleler yerleştirme yapılması

 

– Çince broşürler tercüme edilip basılıp neşri yapılıyor

 

– Çin’deki kendi bazı sosyal medyada paylaşım yapılıp aktif olarak çalışması

 

– Çince kitaplardan vecizeler hazırlanıyor ve neşrediliyor

,🔸SOSYAL MEDYADA YABANCILARDAN ÇİNCE RISALE-İ NUR’A DAIR GELEN  YORUMLAR

  1. Mektubu

**            “Kaç senedir okuyorum, şimdiye kadar böyle bir ders görmedim”

**            “Bunu ezberleyeceğim, bu kitabın tamamını gönder hepsini okuyacağım”

Tabiat risalesi

**            “Bunu bir defa değil en az on defa okumak lazım. Sadece birinci kelimesi dahi münkirkeri ilzam etmeye kafi”

**             “Ne zaman zor durumda kalsam Risale-i Nurlar imdadıma yetişiyor”

Gençlik rehberi

**             “Bediüzzaman mahkumlar için ağlayacak kadar şefkatli birisi, O’nun tek derdi insanları kurtarmak “

**           “Risale-i Nur bize Allah’ı tanıtıyor, ama ne yazık ki okuyan az.”

**           İlk defa  okuyan birisi diyor ki: “Validem hiç elinden düşürmeden okuyor.”

**          Birde sosyal medyada Çince RİSALE-NUR Hizmetleri vesilesiyle tanışılıp  hizmetlerde istihdam edilenlerde var elhamdülillah..

             Yeni müjdeli bir haber geldi elhamdülillah..

Seslendirme yaptıran şirkete dini bir heyet gelip: “Siz dini ne gibi neşriyat yapıyorsunuz?” diye soruyorlar. Onlarda anlattıktan sonra kendi yayınladıkları eserleri ve Çince Hastalar Risalesi ve Tabiat Risalesi’ni veriyorlar. Heyet bu eserleri inceledikten sonra geliyorlar: “ Hepsi bir tarafa bu Bediüzzaman kimdir? Biz şimdiye kadar neden duymadık? Bu eserler insanın ruhuna tesir ediyor, bunların devamı var mı? Varsa bunları neşretmeniz lazım.” diyorlar. Onlarda ilgilenen abimizi arayıp durumu ilettiler, meşveret edildi elimizdeki 20’ye yakın Çince küçük kitapları karşılıklı tashih heyetiyle tashih edip neşredilebilir denildi ve devam ediyor Elhamdülillah….

  • Risale-i Nur’un hakikî şakirdleri, neşriyat-ı diniyelerinde ve ittiba-ı sünnetteki ibadetlerinde ve içtinab- ı kebairdeki takvalarında, Kur’an hesabına vazifedar sayılırlar. Kastamonu – 185
  • Evet her tarafta, hattâ Hind ve Çin’de ehl-i iman, bu zamanın çok dehşetli dalaletinin galebesinden; acaba İslâmiyet’te bir hakikatsızlık mı var ki, sarsılmış diye şübheye ve vesveseye düştüğü vakit birden işitir ki; bir risale çıkmış, imanın bütün hakikatlarını kat’î isbat eder, felsefeyi mağlub edip zındıkayı susturuyor, diye anlar. Birden o şübhe ve vesvese zâil olup imanı kurtulur ve kuvvet bulur. Emirdağ-1 – 91

  • Ümidim var ki, istikbal semavatı zemin-i Asya, bâhem olur teslim yed-i beyza-i İslâma

   Zira yemin-i yümn-ü imandır, verir emn-ü eman ü emniyeti enama. Şualar – 320

  • İslâm’ın ve Asya’nın istikbali, uzaktan gayet parlak görünüyor. Çünki Asya’nın hâkim-i evvel ve âhiri olan İslâmiyetin galebesi için dört-beş mukavemet-sûz kuvvetler ittifak ve ittihad etmektedirler. Muhakemat – 42

🔸 Çince Risale-i Nur Site ve YouTube kanallarımız…

▶️ https://mandarinnur.com/

▶️singaporenour.com

▶️wendaislam.com

▶️http://www.guangnur.com/

▶️https://www.youtube.com/channel/UC5b0xglmOlMvqW1NDVxXJkA?view_as=subscriber

▶️https://youtube.com/channel/UCUR3aO6m6PlsuM3dZO18HyA

▶️https://www.youtube.com/channel/UCV1zG0IPruTUfZMsoNBObnw

👍 Çince Risale-i Nur site ve YouTube kanallarımız..

www.NurNet.org

Ağabeylerin makamı

Ağabeylerin makamı

Okuyucuların malumudur; önceki hafta Risale Haber’de neşrolunan “Nurcuların Ağabeyi Abdullah Yeğin” başlığı altındaki yazı, bir hayli tepki aldı. Bu tepki sahiplerinin bir kısmı; ağabeylerden derlenen bazı hatıraların bize yol gösterdiğini, amelde bize kılavuz olduğunu, Risalelerde okuduklarımızın ağabeylerde adeta tecelliyatını gördüklerini dolayısıyla bu ağabeylerin ve hatıralarının bize şevk ve ilham kaynağı olduklarını, onların Bediüzzaman ile yaşadıkları hayatı dinleyince kendi yaptıklarımızın gözümüzde ufaldığını ve mümkün olmasa da onlara yetişmek için şevk ve cehd içine girdiklerini ifade ederken, bir kısım kardeşlerimiz de; bu ağabeylerin muazzez ve muallâ Üstadımızın bize yadigârı olduklarını, Üstadımızın arkadaşları, talebeleri ve vekilleri olduklarını, sadece aziz Üstadımızın hatırası için olsa bile bu ağabeylerimize azami hürmetin gösterilmesi gereğini anlatıyordu.
 
Bir kısmı da; ağabeylere bu kadar temenna etmemek gerektiğine, bunların şeyh olmadıklarına ve onlara böyle özel makamlar verilmemesi gereğine dikkat çekerek bu ağabeylerimizin de neticede insan olduklarını, hatadan arî olmadıklarını, sevmek için bize Risale-i Nurun kâfi geldiğini, ağabeylere olan fazla muhabbetin aramıza tefrika sokacağını, hatta geçmişte olan ayrılıklara vurgu yaparak “eski defterlerin karıştırılması halinde kimin haklı, kimin haksız çıkacağının belli olacağını” ifade ederek benzer hayli yorumda bulundular. Bir kısım kardeşlerimiz de; fakiri hedef alarak bu meseleleri neden karıştırdığımı karıştırmamam gerektiğini, Risale-i Nur okumam gerektiğini söyleyip, ihlâs, muhabbet, uhuvvet varken bu tür tefrikalara girmemek lazım geldiği noktasında beni uyardılar. Kendilerine teşekkür ederim, Allah onlardan razı olsun.
 
Değerli okuyucular; benim mesleğim haktır demek meşru, benim mesleğim ehaktır demek ise memnu iken; ben mesleğimin hak olduğunu bile söylememişken, hatta mesleğimden bile bahsetmemişken, başka hiçbir meslek ve meşrepten bahsetmemişken; bazı kardeşlerimin böyle ağır bir tepkiyi neden verdiklerini doğrusu anlamış değilim. Beni tanıyan arkadaşlar bilirler ki, ben yıllardır bu ağabeylerin bir araya gelip hizmetin esaslarına taalluk eden bazı meseleleri tartışmalarını ve Üstadımızdan anladıklarını bir araya getirip, oradan çıkacak hakikati bir lahika ile bütün nur talebelerine bildirmelerini hep isteye gelmişimdir. Bazı kardeşler Risale-i Nur’u okursak yeteceğini söylüyorlar. Hayır, arkadaşlar, hayır yetmiyor. Teşbihte inşallah hata yapmayacağım, nasıl ki ibadete taalluk eden bazı meseleler Kur’an’da yoksa Peygamberimiz (a.s.m) uygulamalı olarak sahabelerine (r.a) göstermiş ve bugüne kadar gelmişse asırların ve asrın son müceddidi de bazı meselelerini risalelerine yazmamış ve fakat onunla yaşayan talebelerine anlatmış, öğretmiş olabilir. Bunu onlardan öğrenmenin kime ne zararı, kimden ne eksilteceği olabilir? Kaldı ki meşveret gibi meşrebimize ismini veren bir mesele her cemaat tarafından farklı uygulanıyorsa bunu doğru öğrenmenin ancak bir yolu vardır; Bediüzzaman’ın kendisinden nakledecek talebeleridir. 
 
Bediüzzaman 1960’ın Mart’ında vefat ettiği zaman etrafındaki bu muhterem zatlar iki elin parmak adedini çok geçmiyordu. Eğer dünyanın dört bir yanında bu hizmet yayılmış ve devam ediyor ise bu hürmete layık ağabeylerin sayesindedir. Tabi ki Bediüzzaman bu eserlerin dünyada okunacağını, tabi ki okullarda okutulacağını söyledi ve yine tabi ki eğer ağabeyler olmasa da bu hizmet başka türlü yürüyecekti, fakat Cenab-ı Hak bu hizmeti omuzlarında taşıma şerefini bu liyakatteki ağabeylerimize verdi. Bu ağabeylerimizin cehdi ve gayreti sayesinde bugün dünyada Risale-i Nur’un girmediği hiçbir ülke kalmamıştır. Dünyanın birçok diline çevrilmiş olup, bazı ülkelerde TV ve radyolar diliyle anlatılıyorsa, bazı ülkelerin üniversitelerinde ders olarak okutuluyorsa bu ağabeylerimizin bitmez tükenmez enerjileri, yılmaz yıkılmaz sabırları ve yetiştirdikleri talebeleri, vakıfları sayesindedir.
 
Düşünün ki; Bayram Yüksel ağabey yanında Ali Uçar ile birlikte Avrupa’da şehir şehir dolaşıp risaleleri anlatırlarken şehit oluyorlar veya zındıka komitesi tarafından şehit ediliyorlar. Yine düşünelim ki; Mustafa Sungur ağabey tek başına ayakta durmaya mecali kalmadığı halde –herkes bilir ki Sungur ağabey sağında ve solunda iki kişi tutmasa düşer- hizmet denince herkesten önce hazır olduğunu söyler bir delikanlı çevikliğiyle 81 yaşında olduğunu unutur, heyecanla ortaya atılır. Misal; geçen sene karayoluyla Anadolu’yu dolaşmaya çıktı. Yanındaki gençlerle dolaşırlarken gençler takatlerinin kalmadığını, tükendiğini söyleyip, seyahati yarıda kesip, uçakla İstanbul’a geri dönüyorlar. Ama o, hizmetin delikanlısı tam 5 bin km’lik seyahatini tamamlıyor ve dönüşte de bu seyahatin medar olduğu hizmetleri cemaate aktarıyor. Aktarırken adeta gençlik iksiri almış gibi bir halet-i ruhiye takındığını bütün cemaat gibi ben de hayret ve hayranlıkla müşahede ettim. Bu ilerlemiş yaşına ve hastalığına rağmen Rusya, Dağıstan, Sibirya bölgesi, Kalingrat, Ukrayna ve diğer tüm Türk cumhuriyetlerini şehir şehir, kasaba kasaba, köy köy dolaşıp hakikat-ı Kuraniyenin oralarda yayılması hizmetine pişdarlık etmiştir.
 
Bugün Rusya, Dağıstan, Sibirya, Kalingrat, Ukrayna ve Azerbaycan’da yüzlerce medrese diğer Türk cumhuriyetlerinde yine yüzlerle ifade eden medreseler açmış, ve bu medreselerde kalan kısmı azamı sonradan Müslüman olmuş ve hatta bir kısmı hayatını bu hizmete vakfetmiş kardeşlerimizin hizmetlerini ve maişetlerini bizzat takip eder, tedarik eder, yine herkesin kendi ülkesinde yapması gereken hizmetler noktasında yol gösterir, rehberlik yapar. Bu ülkelerin birçoğunda kardeşlerimiz TV ve radyo yoluyla Risale-i Nur’u yayma faaliyeti içerisindedirler.

4-5 sene önceydi yine Ergenekon’un oyunu olan bir iftiraya maruz kalan Sungur Ağabey, ihlâsı, hizmet aşkı ve Risale-i Nur’a sadakati ile bunu aşmıştır. Sungur Ağabey “ben Risale-i Nur cemaatinin bir ferdiyim”, diyor. Aynı sözleri Abdullah Yeğin ağabey ve diğer tüm ağabeylerden de duydum. Sungur ağabeyin bir ticari meşgalesi yok. Ne cemaatten para alır, ne de cemaatin parasını batırır. Sadece herkesin bildiği Sözler Yayınevinin tasarrufu kendisindedir. Bu yayınevinin kârından da ayrıca Üstadımızın âdeti üzere hizmet içindeki bazı zatlara da tayinat dağıtır. Yurt dışındaki medreselerin giderlerini de karşılar. Ona sorduğunuzda “bilmiyorum kardeşim, Risale-i Nur’un bereketi ile yürüyor” der. Üsküdar’daki dershanede 24 saat çorba kaynar, her gidenin karnı doyurulur. Sungur ağabey ve diğer ağabeylerin hiç birisi siyasetle meşgul olmaz ve Risale-i Nur hizmeti dururken cemaatini de siyasetle meşgul etmez ve asla ders esnasında ya da kalabalık bir cemaat huzurunda herhangi bir parti ismi-müspet veya menfi- zikretmezler. Çünkü yanlarına gelen zevatın Risale-i Nurdan istifade etmek için geldiklerini, şu ya da bu partiden insanların bu nurlardan istifade etmek için dershaneye gelebileceğini, dolayısıyla herhangi bir parti ismi zikredildiği vakit, bahis müspet olsa Ahmedi, menfi olsa Mehmedi incitebileceğini ve risalelere karşı önyargı sahibi yapacağını bunun da büyük bir vebal olduğunu bilir ve bu bilinçle sadece Risale-i Nur okur. Yorum dahi katmadan, sadece Risale-i Nur’u, saf ve berrak bir şekilde insanların dimağlarına nakşederler.
 
Zira yine ağabeylerin hepsinden duyduğum bir cümle var ki aklı olan herkes onu tasdik edecektir. O da şudur ”kardeşim Risale-i Nurlar Kur’an’ın hakiki bir tefsiridir. Bizim vazifemiz bu eserleri okumak, anlamak ve yaşamaktır. Onları anlatmak ise yaşadığımız anki tecelliyattır. Biz okuruz yorumunu da yine Risale-i Nur’un başka bir yerini okuyarak yaparız. Yani Risale-i Nur’un burhanı yine Risale-i Nurdur. Yoksa biz kendi yorumlarımızı katarsak, ifadelerimize bir sürü malayaniyat katmış olacağız ve Bediüzzaman’ın ifade-i meramını değil, kendi anladıklarımızı anlatacağız ki bu da çok kasir ve kısır kalacaktır. Buna hakkımız yoktur.”        
 
Değerli okuyucular; bu ağabeylerimizin bize ihtiyaçları yoktur. Bizim her gün dünyanın onlarca badirelerine bulaşan müşevveş fikirlerimize de ihtiyaçları yoktur. Zira onlar fikirlerini Bediüzzaman’dan ve Risale-i Nur’dan almışlar ve alıyorlar. Fakat bizim onlara ihtiyacımız çoktur. Çünkü onlar Risale-i Nurları Bediüzzaman’dan bize aktaran köprüyü taşıyan ayaklarından yıkılmamış ama yaşlanmış ve yıkılmaya yüz tutmuş son ayaklarıdır.
 
Bir Arap âlimi risalelerde geçen bir Hadis-i Şerif için “mevzu hadis” dedi diye kendi ifadesiyle ümmi olan, hiçbir okul okumamış olan Abdulkadir Badıllı ağabey “Risale-i Nurda geçen bir hadis-i şerife mevzu diyenin kafasında mevzilik olduğunu bütün dünyaya göstereceğim” deyip, herkesin imkânsız diyebileceği bir yaşta iken –ellili yaşlarda- kendini ilme verip İslam dünyasında hatırı sayılır âlimlerden, vakıflardan, cemaatlerden ve İslam merkezlerinden tebrik ve takdirler alan, herkesin müracaat edeceği eserler telif eylemiştir.
 
Mehmet Fırıncı ağabey, Sungur ağabeyle aynı yaştadır. Onun yaşadığı sağlık problemini yaşayanlar yaşları ne olursa olsun ayağa kalkamazlar. Zira dizlerinde oyluk kemiği ile kaval kemiği arasında conta vazifesi yapan kıkırdak yok olmuştur. Yürüdüğü zaman kemikler birbirine değiyor ve bu da tarifi imkânsız acılar doğuruyor. Aslında bu acının ne olduğunu herkes bilir. Herkes bilir de bir tek Fırıncı ağabey bilmez. Devamlı ayakta o ülke senin bu ülke benim dünyanın dört bir yanını dolaşır durur.
 
Biz işimizde gücümüzde iken belki de haftada bir derse gidip minnet ederken bu ağabeyler geç kalmışlar gibi telaşlı, endişeli, canhıraşane elde asa, ayakta çarık dolaşıp dururlarken, biz de bu ağabeylerimiz şeyh değil bu ağabeylere farlı makamlar ihdas etmeyelim, deyip dururuz. Sanki bu tartışma onların çok umurundaydı.
 
Arkadaşlar, bu ağabeylerin sahip olduğu makamı biz vermiyoruz. İyi ki de veren biz değiliz. Eğer bize kalsaydı kim bilir bu ağabeylere neyi reva görecektik. Fakat Cenab-ı Hak onları en güzel makamlarda mukim etmiş. Asrın sahibine arkadaş etmiş, yoldaş etmiş. Teşbihte inşallah hata etmem, sahabe-i kiram (r.a) nasıl ki Risaletin nuruna mazhar oldularsa bu ağabeylerimizde de veraset-i nübüvvetin nurunun yansıması var. Yani bu ağabeylerin Abdurrahman İraz’ın veya bir başkasının vereceği makama ihtiyacı yoktur. Şimdi bazı ağabeyler “sahabeler ile kıyas yapma” diyecekler. “Bizim mesleğimiz sahabe mesleğidir” diyen Bediüzzaman değil mi?
 
Bediüzzaman hazretleri diyor ki; benim Mehmet Fevzi gibi bir talebem olduğundan selef-i salihin gıpta ediyorlar. İşte o Mehmet Fevzi (r.a) ağabeyin etrafındaki insanlardan biri Sungur ağabeyin aleyhinde birkaç kelam etmiş ve merhum Mehmet Fevzi ağabey de bu sözlere muttali olmuş. Mehmet Fevzi ağabey bu beyefendiye “kardeşim sen bu zatları tanıyor musun? Bu ağabeyler vazife-i risaletle muvazzaftırlar” diyerek bir bakıma bu ağabeylerin makamını da göstermiştir. Geçenlerde bu meseleyi bir arkadaşıma anlattım. Bana şöyle cevap verdi “yanlış yaptı.” Kim, dedim “Mehmet Fevzi ağabey” dedi, neden, diye sual ettim “cemaatin önünde neden o adamı azarladı?” demez mi. Böyle bir meselede bile Mehmet Fevzi ağabeyi tenkit edecek bir yol bulmuştu kendine, işte o zaman sukut etmenin ne kadar hakikatli bir cevap olduğunu anladım ve sukut ettim.
 
Hulasa olarak sevgili Risale Haber okuyucuları; şunu arz etmek istiyorum; Bediüzzaman’ın talebeleri şeyh değildirler. Bu ağabeyleri farklı bir makama çıkarmak istememe gelince; haşa yüz bin kere haşa! Ben kimim ki? Fakat onlar zaten farklı ve âli bir makamdadırlar, tabi ki hatadan hali değildirler, günahtan münezzeh değildirler, fakat bu sözler onların hata ve günah yaptıklarını da ifade etmez. Bu köşede hiç kimsenin aleyhinde tek bir söz söylenmez ve yazılmaz, hiç kimse zimmî olarak bile tezyif edilemez, tenkit edilemez. Üstadımızdan nakille Abdullah Yeğin ağabeyin bana anlattığı bir hususu ben de sizinle paylaşayım; “içinde az da olsa Risale-i Nur muhabbeti olan kimse istihdam olunuyor.” Hal bu iken hangi Nur Talebesini tenkit veya tezyif edebilirim ki. Bunlar benim samimi görüşlerimdir. Fakat ağabeyleri sevmeye, hem de çok sevmeye, KENDİ NEFSİMDEN DAHA ZİYADE SEVMEYE DEVAM EDECEĞİM.
Sağlıkla ve MUHABBET ile kalınız…

Abdurrahman İRAZ

Kaynak: RisaleHaber