Etiket arşivi: İtikaf

İtikaf, göz ve gönül aynasını temizler

KALEMDER Kurucusu Ahmed Kalkan Hoca ile itikâfı konuştuk: “Toplumdaki şerleri değiştirmek niyetiyle kendimizi yetiştirip ıslah için hadi itikafa” dedi.

Hocam, sizinle unutulmuştan ziyade unutturulmuş önemli bir sünnet olan itikâf hakkında konuşmak istiyorum. Nedir itikâf, nerede ve nasıl yapılır?

İtikâf kelimesinin kökü olan “a-k-f”, “bir şeye yapışmak, tutunmak, ondan ayrılmamak, kendini bir şeye vermek, vakfetmek, bir şeyle meşgul olmak, vaktini onunla doldurmak, bir şey içinde sürekli kalmak, bir yerde inzivâya çekilmek” mânâlarına gelmektedir. İtikâfın terim anlamı ise, “Bir mescid veya o hükümdeki yerde ibâdet için özel şekilde beklemek ve bulunmak”, “Ramazan ayı içinde ve bazen diğer zamanlarda da günler ve geceler boyu bir câmiye veya mescide kapanarak zarûrî olmayan bütün dünyevî faâliyetlerden uzak bir şekilde kendisini tamamen ibâdete ve tefekküre hasretmek” demektir. İtikâf yapana “mu’tekif” denir. İtikâf; mü’minlerin Allah için her şeylerini fedâ edebilecek bir bilinç kuşanmak maksadı ile, belirli bir süre, özellikle Ramazan ayının son on günü içerisinde, kendilerini ibâdete kapatmaları demektir. Rasûlullah, hiçbir Ramazan ayında bu ibadeti terk etmez, Ramazan’ın son on gününde itikâfa çekilirdi.

İTİKÂFI İHYÂ ETMENİN ÇOK BÜYÜK ECRİ VAR

Ramazan ayı, itikâf mevsimi olduğu ve her Ramazan’da Peygamberimiz’in itikâfı hiç terk etmediği halde; bugün “müslümanım” diyen kalabalıklar itikâfın adını bile telaffuz etmekte zorlanır. Faydasız nice konuların yön verdiği gündeminde itikâfın hiç yeri olmadığından, belki ilk defa sizden duymuş oluyordur bu kelimeyi. Bırakın dâvâsı İslâm olmayan sıradan vatandaşları, câmi cemaatine anket yapılsa, “itikâf nedir?” diye, bilenler çok az çıkacak, onlar içinde de uygulayanlar hemen hiç bulunmayacaktır. Böyle bir zaman diliminde itikâfı ihyâ etmenin çok büyük ecri vardır.

Anlaşıldığı şekliyle, camiilerde oluyor itikâf. Evimizden, çoluk-çocuğumuzdan, işimizden, alışkanlıklarımızdan uzaklaşacağız itikâfta? Ne amaçlanıyor bu ibâdetle?

Tabii, her şeyden önce Allah’ın rızası amaçlanıyor. Önce, Allah istedi diye ibadet ederiz. Fayda ve hikmetleri geri plandadır. Bununla birlikte, kısaca hikmetlerini sayabiliriz: İtikâf, mü’min için, özellikle dâvetçi için mânevî azıktır. Sporcular, önemli maç öncesi hazırlık için kampa alınır, enerji depolar ve dış dünya ile ilgi ve ilişkilerini koparır; tebliğci bir mü’min açısından da içindeki ve çevresindeki düşmanlara karşı yapacağı mücâdele için kampa çekilmedir.

Koruyucu hekimliktir, chek-up yaptırmak, tedâvi olmaktır itikâf. Her gün yarım saat, bir saat olsun tefekkür, zikir, yatakta da olsa ölüm ve şehâdet râbıtası yapmak, itikâf rûhunun insana kazandırdığı lezzetli gıdâlardır. İtikâf, insanı Rabbiyle ve kendisiyle barıştıran bir ibadettir.

Modern insan, Rabbini unuttuğu için Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu (59/Haşr, 19) günahkâr yapı arz etmektedir. İtikâf gibi ibâdetlerle Rabbine dönmeli ki kendine dönmüş, kendini bulmuş olsun. İnsan, kendine bakmasını bilmeli, alıcılarını ıslah edip parlatmalı ki; kendini ve çevresini objektif ve sâlim olarak gözlemleyebilsin; alıcı sağlam değilse, vericilerden gelen etkilerin doğru algılanması mümkün değildir çünkü. Günahlarla kirlenmiş/hastalanmış gözünü, gönlünü, beynini temizleyip tedâvi ederek sağlığına ve uzaklaştığı fıtratına yeniden kavuşmalı ki; tanım, yorum, bakış ve değerlendirmeleri doğru yapabilsin; işte itikâf bunu sağlar. Göz ve gönül aynasını berraklaştırır, paslarını siler, temizler itikâf.

BİN AYDAN HAYIRLI OLAN GECE

Gecelerin en önemlisi olan Kadir gecesini itikâfla geçirmeli, diyorsunuz. Peki,  Kadir gecesinin bin aydan hayırlı olmasının bizim açımızdan önemini anlatır mısınız?

Ramazan ayının değerli oluşu, insanlığı kurtaracak mesajın bu ayda indirilmesinden kaynaklanmaktadır. Kadr sûresi, üçüncü âyette ifade edildiği gibi; Kur’an’ın indirildiği gece bin aydan, yani otuz bin günden hayırlı olduğuna göre, Kur’an’ı okumaya, anlamaya ve yaşamaya ayrılan bir gün de, otuz bin günden daha hayırlı olacağı değerlendirilmelidir.

Her gün ve gece Kur’an’a uygun olarak ihyâ edilmelidir. Kur’an’ı indiriliş gayesine uygun olarak okuyup hükümlerini ferdî olarak itikadî, ibâdî, ahlâkî ve ekonomik bütün yönleriyle yaşarsak, sosyal ve siyasal hayata hâkim kılıp tatbik ettirme çabasında bulunursak, yani vahyi gönlümüze ve yaşayışımıza indirirsek, o zaman biz de otuz bin insandan daha hayırlı oluruz, böyle yaşadığımız gün ve geceler de otuz bin gün ve geceden daha üstün olur.

Değeri Kur’an’dan kaynaklanan Ramazan, Kur’an’dan daha çok önemsenirken, Kur’an ihmal edilmiştir. Kur’an’ın indiriliş amacına uygun yaşadığımız gün ve gece bizim için Kadir gecesi, böyle yaşadığımız ay bizim için diğer aylardan çok üstün Ramazan’dır. Yoksa rahmet çeşmesinin büyüklüğü, ondan yararlanmasını bilmeyen, susuzluğunu gidermek için su kabını veya ağzını çeşmenin altına yerleştir(e)meyen kimseler için hiçbir şey ifade etmez.

İTİKAFIN CAMİDE YAPILMASI ŞART MI?

İtikâf, niye câmide yapılıyor ve niye Ramazan ayında icrâ ediliyor?

İtikâf, kâmil anlamda kalabalık câmilerde ve Ramazan ayında, özellikle son on gününde yapılır. İtikâf, câmiden kopa(rıla)n insanımızın Allah’ın eviyle tekrar kucaklaşması, Ramazan’ın rûhu olan ibâdeti her âna yaymanın prototipidir.

“Mekân” önemlidir; bulunulan yer, insanı etkileyen ciddî bir unsurdur. Bir sefâhet mekânı, ya da çokça haramlar işlenen yer ile Mescid-i Haram’ı mukayese edince; insanın inanç, düşünce ve davranış yönleriyle nasıl farklı mekânlarda çok farklı etkiler altında olacağı daha iyi anlaşılır. İnsanın Kâbe’nin kapısına yüzünü dayayıp Allah için gözyaşı dökenlerin arasındaki duygusuyla Taksim’de fingirdeyenlerin arasındaki duyguları aynı olmaz elbet.

İşte itikâfın, Allah’ın evi kabul edilen câmilerde yapılması, insana kazandıracağı olumlu açılımlar yönünden değerlendirilmelidir. İnsan üzerinde büyük etkisi olan unsurlardan biri de “zaman”dır. İtikâfın herhangi bir zaman diliminde yapılmasının câiz olmasıyla birlikte, kâmil anlamda Ramazan’da ve özellikle de Kadir gecesinin bulunduğu tahmin edilen bu kutlu ayın son on gününde olması boşuna değildir.

İTİKAFIN KAZANDIRDIKLARI

Biraz da itikâfın, insana kazandırdıklarından bahseder misiniz…

İtikâfta temel ibâdetlerin tamamına yakını mevcuttur. Ana/doğurgan bir ibâdettir itikâf. Her çeşit ibâdetin fayda ve hikmetleri, tümüyle ve en kâmil şekliyle itikâfta vardır. İtikâfla, nefis terbiye ve tezkiye edilip sabır zırhına bürünülerek cihada hazırlanılmış olur. İhmal edilen gönlün tâmiri, bakımı, tedâvisidir; gönül aküsünün şarz edilmesidir itikâf rûhu. Zühd, takvâ, ihlâs, huşû ile edâ edilip zevk alınan ibâdet, mânevî haz gibi konularda derinleşmektir. Muhâsebe ve olgunluğa tırmanıştır itikâf.

Yılda en az bir defa, Ramazan ayında itikâfa girmek, Peygamberimizin unutulan önemli bir sünnetini ihyâ etmektir. İtikâftaki Allah’a adanmışlık rûhunu ve işe kendimizden başlamamız gerektiği bilincini her an canlı tutmak, müslümanca yaşayıp müslümanca ölmek için mecbûrî istikametimizdir. Toplumdaki şerleri değiştirmek niyetiyle kendimizi yetiştirip ıslah için haydi itikâfa!

Yeni Akit

Ramazanın Hatırlattığı İbadet: İ’tikaf

İ’tikaf sözlükte, ”kendi kendisini bir yerde bekletme, engelleme ve bir şeye yönelip ona devam etme” mânâlarına gelir. Terim olarak da, bir camide veya cami hükmünde olan bir yerde niyetli olarak bir müddet beklemek demektir. İ’tikâfa girene “mu’tekif veya akif” denir. İ’tikaf, erkek için, ezan okunup, kamet getirilen, yani cemaatle beş vakit namaz kılınan cami içinde; kadın için ise, evinin namaz için tahsis ettiği bir odasında veya odasının bir köşesinde i’tikaf niyetiyle bir süre beklemek ve oturmaktır. 

HÜKMÜ

İ’tikaf Kur’ân-ı Kerîm’le ve Hz. Peygamber’in (sav) tatbikatiyle sabit olan bir ibadettir. Kur’ân-ı Kerîm’de: “… Siz mescidlerde i’tikaf halinde iken – ne gece, ne gündüz- kadınlarınıza asla yaklaşmayınız. Bunlar Allah’ın sınırlarıdır; onlara yaklaşmayın…” (Bakara: 187) buyurulmuştur. Bu ayet-i kerime, i’tikafın bir ibadet ve Allah’a manen yaklaşma vesilesi olduğunun bir delili sayılmaktadır. Ayrıca: “Evimi ziyaret edenler, ibadet için kalanlar, rükû ve secde edenler için temiz tutun, diye İbrahim ve İsmail’e emir verdik” (Bakara: 125) mealindeki ayet-i kerimede geçen “Ve’l-akifine-İbadet için kalanlar” ifadesinden ve Hz. Zekeriyya ve Meryem (as) kıssaları hakkındaki ayet-i kerimeden (Al-i İmran: 37vd.) i’tikafın eski hak din ve şeriatlerde de yeri bulunduğuna delil getirilmektedir.

Başta Hz. Aişe (ra) olmak üzere birçok Sahabi, Resûlullah Efendimiz’in (sav), Ramazan’ın son on gününü mescidde i’tikafla geçirdiğini rivayet ederler. Bu süre içerisinde Resûlullah (sav) ibadet için daha fazla vakit ayırırdı. Her zamankinden daha fazla Kur’ân okur ve dua ederdi. Ayrıca aile fertlerini de ibadet etmeleri İçin uyandırırdı. Hz. Peygamber’in (sav) bu âdeti, Medine-i Münevvere’ye teşriflerinden itibaren mübarek ömrünün sonuna kadar devam etmiştir.(1)

Ancak bir defasında mü’minlerin annelerinden Hz. Aişe, Hz. Hafsa ve Hz. Zeyneb’in (Allah onlardan razı olsun) dahi gelip Mescid-i Saadette birer çadır kurarak i’tikafa girmeleri üzerine Resûlullah (sav) bunları nehyetmiş ve kendisi de o sene Ramazan’da i’tikafı terkederek tâ Şevval ayının ilk on gününde i’tikaf etmişti. Bu istisna da, Efendimizin i’tikafı hiç terketmediği hükmünü bozmaz. Bunun için İmam Zührî demiştir ki: “Acaba İnsanlar i’tikafı nasıl terkediyorlar? Halbuki Resûlullah (sav) bazı şeyleri yapar, terkederdi. İ’tikafı ise vefatına kadar terketmedi”. Resûlullah (sav) tarafından bu şekilde sürekli yapılması, farz olmasının delili olması gerekirdi. Fakat ashabdan i’tikaf etmeyenler dahi bulunuyor ve Resûlullah (sav) bunlara bir şey demiyordu. Onların bu davranışına ses çıkarmamakla birlikte kendisinin bu ibadete devam etmesi bunun, farz değil sünnet olduğunu gösteriyor. Nitekim, bir Ramazan’da bırakmış olması da farz olmadığına delâlet edebilir. Fakat Şevval’de yine yapmış olması, i’tikafsız hiçbir sene geçirmediğini isbat ediyor. Sonuç olarak. Hz. Peygamber’in (sav) bazı sahabilerinin bu ibadeti terkedişlerine ses çıkarmaması olmasaydı, senede bir kere i’tikaf yapmak farz olurdu.”(2)

Mü’minlerin anneleri olan Hz. Peygamber’in hanımları, Resûlullah’ın vefatından sonra da, Ramazan’ın son on gününde evlerinde i’tikâfa devam etmişlerdir.

Fıkıh alimleri yazdıkları kitaplarda oruç bölümünden hemen sonra i’tikaf bölümüne yer verirler. Bunu yaparken Kur’ân-ı Kerîm’e uyarlar. Çünkü yukarıdaki ayet-i kerimede de görüldüğü gibi Kur’ân, orucu zikrettikten sonra i’itikaftan söz etmiştir. Oruçtan sonra i’tikaftan söz etmesi, i’tikafın özellikle oruçlu olarak yapılmasına dikkatleri çekmek, ya da Hz. Peygamber’in (sav) uygulamasında görüldüğü gibi Ramazan ayının son günlerinde i’tikafa girmeye teşvik etmek içindir.(4)

İ’tikaf sözlükte, ”kendi kendisini bir yerde bekletme, engelleme ve bir şeye yönelip ona devam etme” mânâlarına gelir. Terim olarak da, bir camide veya cami hükmünde olan bir yerde niyetli olarak bir müddet beklemek demektir. İ’tikâfa girene “mu’tekif veya akif” denir. İ’tikaf, erkek için, ezan okunup, kamet getirilen, yani cemaatle beş vakit namaz kılınan cami içinde; kadın için ise, evinin namaz için tahsis ettiği bir odasında veya odasının bir köşesinde i’tikaf niyetiyle bir süre beklemek ve oturmaktır. Yazıda hem bir ibadet olması hasebiyle i’tikafı ele aldık, hem de Efendimiz’in (sav) müekked sünneti olması yönüyle, neslimize bir sünnetin ihyasını hatırlatmak istedik.

 

İ’TİKAFIN HİKMETLERİ

İ’tikaf, İmam Zührî’nin ifadesiyle amellerin en şereflisidir?(5) Çünkü bu sayede kalbler, bir süre olsun dünya işlerinden kurtularak Hakk’a yönelir. Allah’ın evleri olan camilerden birine bu şekilde kapanan bir mü’min, manen çok kuvvetli bir kal’aya sığınmış, Kerîm olan Yüce Yaratıcı’sının feyiz ve inayet kapısına kendisini atmış olur.

İslâm büyüklerinden meşhur Ata b. Ebi Rabah demiştir ki: “İ’tikafa çekilen kişi, ihtiyacından dolayı büyük bir zatın kapısında oturup, ‘İhtiyacımı yerine getirmedikçe buradan ayrılıp gitmem diye yalvaran bir kimseye benzer ki, Allah Teâlâ’nın bir mabedine sokulmuş, ‘Beni affetmedikçe buradan ayrılıp gitmem’ demektedir”(6)

Bir mü’minin her gün azalan hayat günlerinden istifade ederek böyle kudsî bir yerde bir müddet Rahim, olan Yaratıcı’sına olanca varlığıyla yönelip saf bir gönül ve nezih bir dil ile ibadet ve taatte bulunması, manevî bir zevke dalması çok müstesna bir ganimettir.

İ’tikafa çekilen kimse, burada geçirdiği bütün vakitlerini namaza tahsis etmiş demektir. Çünkü fiilen namaz kılmadığı vakitlerde de, cami içinde namazı bekler bir haldedir. Bu şekildeki bir bekleyiş de namaz hükmündedir.

Öte yandan i’tikafa çekilen insan, geçici bir süre için de olsa, fâni hayatın meşgalelerinden el çekmiş ve uhrevî bir hayata bürünmüştür. Bu süre zarfında hem insanlar onun şerrinden ve hem de o başkalarının şerrinden uzak kalmış olur ki, bu bile başlı başına bir ibadettir. Dünyanın fâni ve günahlı yüzünden el çekmek ve bütün benliğiyle kendisini Allah’ın dergâhına atmak, sıdk, ihlâs, Allah’a ünsiyet, tevekkül ve rızanın ilk basamağıdır.

Bir saati, bir sene nafile ibadete denk olan tefekkür(7) için de i’tikaf büyük bir fırsattır. Bu sayede mü’min, Allah’ın büyüklüğünü, nimetlerinin sonsuzluğunu, buna karşı kendi şükrünün eksikliği bir yana günahlarının çokluğunu düşünür ve derin bir mahcubiyet duyarak O Kerim Yaratıcı’ya tam bir kul olma gayreti içine girer. Öte yandan özellikle Ramazan’ın son on gününde i’tikafa giren kimsenin, bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesini (Kadir Sûresi: 3) ibadetle geçirme ihtimali çok kuvvetlidir.

 

 

İ’TİKAFIN ÇEŞİTLERİ

İ’tikaf, vacib, sünnet-i-müekkede ve müstehap olmak üzere üç çeşittir.

Vacib i’tikaf: Adamak suretiyle yapılan i’tikaftır.

Bir kimse bir şarta bağlamadan, “Allah rızası için on gün i’tikafa girmek üzerime borç olsun” veya bir şarta bağlayarak, “Falan işim olursa Allah rızası için on gün i’tikafa gireyim” diye adakta bulunsa i’tikafa girmesi vacip olur. Fakat bu adağını sadece içinden geçirmesi yeterli değildir. Adağın kesinleşmesi için dil ile söylenmesi şarttır.

Müekked Sünnet olan i’tikaf: Ramazan’ın son on gününde i’tikafa girmek kifaye türünden müekked sünnettir. Bu sünneti canlı tutmak müslümanların görevidir. Bazı müslümanların yerine getirmesiyle diğer müslümanların üzerinden mesuliyet kalkar. Fakat bir yerde hiç kimse i’îikafa girmezse herkes bu sünnete ittiba feyzinden mahrum olur.

Müstehab i’tikaf: Herhangi bir zamanda camiye giren bir kimsenin niyet ederek yaptığı i’tikaftır. Bunun belirli bir vakti yoktur. Mesela namaz için camiye gelen bir kimse, i’tikafa niyet etse, camide bulunduğu süre içinde i’tikafta sayılır.

 

İ’TİKAFIN  ŞARTLARI

1-Niyet: İtikaf için cami veya cami hükmünde olan bir ibadet mahallinde ibadet maksadıyla kalmaya niyet etmek de şarttır. Niyet etmeden camide beklemekle i’tikaf sünneti yerine getirilmiş olmaz. İ’tikaf için kalb ile niyet etmek yeterlidir. Fakat ayrıca dil ile de söylemek daha güzeldir.

2-Mescid: İ’tikafa girilen yer, her vakit cemaatle namaz kılınan bir mescid veya cami olmalıdır. Büyük camilerde i’tikafa girmek ise daha faziletlidir. Kadınlar da evlerinin bir odasını veya bir köşesini mescid haline getirerek orada i’tikafa çekilebilirler. Vacib olan i’tikafa giren bir kadın tabii ve zaruri ihtiyaçlarının dışında oradan çıkamaz

.

3- Oruç: Daha önce de belirttiğimiz gibi vacip olan itikâf için oruç şarttır. Sünnet itikâf Ramazan ayında olduğu için zaten oruçlu bulunma şart vardır.

4- Temizlik: Kadınların hayız ve nifastan temiz olmaları gerekir. Cünüplük oruca mani olmadığı gibi, itikafı da bozmaz. itikâfa giren cami içinde iken ihtilâm olursa, dışarı çıkarak gusül abdesti alır ve yeniden itikâfa devam eder.

İtikâfta erginlik çağına gelmiş olmak şart değildir. Bu nedenle mümeyyiz bir çocuğun itikâfı da geçerlidir.

Kadının itikâfa girebilmesi için kocasının iznini alması şarttır.

İ’TİKAFIN ÂDÂBI

* İ’tikafı Ramazan’ın son on gününde, mümkünse Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi, Mescid-i Aksa’da veya cemaati kalabalık olan diğer camilerden birinde yapmak.

* İ’tikafta bulunan kimsenin Kur’ân-ı Kerîm’i tilavet etmek, Hadis-i Şerifleri, Peygamberlerin hayatlarını okumak, dinî meseleleri öğrenip öğretmek veya dinî eserler yazmakla vakit geçirmesi.

* itikaf

 sırasında hayırdan başka söz söylenmemelidir. Günahı gerektirmeyen sözlerde gerçi bir beis yoktur, fakat mûtekif için boş konuşmayıp, hayırlı şeyler konuşmak âdâbdandır. İbâdet inancıyla tamamen susup, hiç konuşmamak ise, mekruhtur. Çünkü susmak bizim dînimizde ibâdet değildir. Ama dilini gıybet, boş söz gibi şeylerden korumak niyetiyle susmak ise, mekruh olmadığı gibi aynı zamanda makbûl bir ibâdet de sayılır.

* İ’tikafa giren kimsenin güzel elbiseler giymesi ve güzel kokular sürünmesi.

 

İ’TİKAFI BOZAN VE BOZMAYAN ŞEYLER

* Vacib olan bir i’tikafta bulunan kimsenin i’tikaf süresince erkekse camide, kadınsa evinin mescid olarak ayırdığı kısmında bulunması gerekir. İster kasden, isterse hataen, özürsüz olarak bir süre için i’tikaf yerinden dışarı çıkmak i’tikafı bozar.

* Hasta ziyareti için, cenaze namazı ve defni için, şahidlikte bulunmak için dışarı çıkılması da vacip olan i’tikafa manidir. Ancak adanan bir i’tikafta, hasta ziyareti ve cenaze defninde bulunmak önceden şart koşulmuşsa, bunları yapmak i’tikafı bozmaz.

* Tuvalet ihtiyacını gidermek, abdest almak ve gusletmek için i’tikaf yerinden çıkmak i’tikafı bozmaz. İ’tikafta olan kimsenin can ve mal emniyeti ortadan kalkarsa, oradan çıkıp başka bir camiye gitmesi de i’tikafa zarar vermez.

* Sünnet veya müstehab olan i’tikaflarda ise, ister zaruri olsun, isterse olmasın mescidin dışına çıkmakla i’tikaf bozulmaz.

* İ’tikafa giren kimsenin, eşi ile cinsi münasebette bulunması, onu öpmesi ve okşaması haramdır ve i’tikafı bozar. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de “Mescidlerde i’tikafta olduğunuz zamanlarda hanımlarınıza yaklaşmayınız” buyrulur.

* İhtilam olmak i’tikafı bozmaz.

* Birkaç gün süren bayılma veya delirme halleri itikafı bozar.

 

NETİCE

Peygamber Efendimizin (sav) ömrünün sonuna kadar hiç terketmediği bir ibadet olan i’tikaf, kuvvetli bir sünnettir. Maalesef diğer birçok sünnet gibi o da günümüzde ihmal edilmektedir. Müslümanların, özellikle de sünnetin ihyasını kendilerine düstur ve hayat gayesi edinenlerin bu sünnete gereken önemi vermeleri bir vazifedir. Hayat yolumuzun trafik işaretleri ve fırtınalı bir denize benzeyen fâni dünyada hayat gemimize selamet sahilinin istikâmetini gösteren manevî pusulamız olan Sünnet-i Seniyye’den hissesi çok olanlara ne mutlu!

 

DİPNOTLAR

1 Sübulü’s-Selam: c.2, s.684-685,2 M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili c, 1, s. 676:.,3 Bkz. İbn Kesir, c.I,s.324-325,4 Bkz. a.g.e., s. 324. 5 M. Zihnî, Ni’met-i İslâm, s. 497 6 Ruhu’l-Beyan, c.I, s. 2O4 7 Keşfü’l-Hafâ, c.I.s.370) 8 Bkz. Sübulü’s-Selam, c.2,s. 687 (Buhari  ve Müslim).

İtikâf Cehennemden Kurtuluştur

ramazan.itikafİtikâf, günlük meşgalelere dalıp giden insan için kalbini ve bedenini İlahi Nur’la yıkayabileceği muhteşem bir fırsat. Kulun, Rabb’iyle baş başa kaldığı bir zaman dilimi. On Dokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Prof. Dr. Osman Güner, Allah Resulü’nün (sas) Ramazan’ın son on gününü Mescid-i Nebevi’de geçirdiğini anlatıyor.

Hz. Aişe Validemiz’in, “Resul-i Ekrem (sas) Ramazan ayının son on gününde itikâfa girerdi. O bu sünnetine vefatına kadar devam etmiştir. Sonra onun ardından hanımları itikâfa girmiştir.” buyurduğunu hatırlatan Prof. Güner, Peygamber Efendimiz’in Sahabe-i Kiram ve eşlerine de itikâfı tavsiye ettiğini söylüyor. Güner, itikâfın Efendimiz’in (sas) devamlı yaptığı, pek az terk ettiği ibadetlerden (sünnet-i müekkede) biri olduğunu belirtiyor.

Allah Resulü’nün itikâfı ‘cehennemden kurtuluş’ olarak ifade ettiğini aktaran Güner, itikâfa gireceklere şunları öneriyor: “Kulluğun zirveye çıktığı bu zaman, iyi değerlendirilmeli. Kur’an ile meşguliyet artırılmalı. Evrad-ü ezkar yapılmalı. Dini en güzel öğrenebilecek kitaplarla meşgul olunmalı.”

İstanbul’un camileri itikâfa hazır…

Ramazan’ın sonundaki bu kıymetli zamanı değerlendirmek isteyenler için İstanbul’un 150 camisi itikâfa hazırlandı. İtikâfa girmek isteyenlerin, cami görevlilerine başvuru dilekçesi ve nüfus sureti fotokopisiyle kayıt yaptırması gerekiyor. Başvurular ilçe müftülüğünde, mülki amirin uygun görmesi halinde onaylanıyor. İtikâfa girenlerin birçok camide dernek, vakıf ve belediyelerce yeme-içme gibi ihtiyaçları karşılanıyor. İskenderpaşa Camii, Nişanca Mehmet Paşa Camii, Kızıl Minare Camii ve Kumrulu Mescidi itikâfa girilebilen camilerden birkaçı.

İtikâfa girerken bunlara dikkat!

İtikâfa niyet edilmeli.

İtikâfa girecek kişi akil baliğ (aklı başında) ve temiz olması gerekir.

İtikâfa cami ya da mescitlerde girilmeli.

Mescit ya da camide itikâfa giremeyen kadınlar evlerinde mescit gibi belirledikleri bir odada ibadet edebilirler.

Mümkün olduğunca dünyevî konuşmalardan kaçınılmalı, abdest ve tuvalet ihtiyacı haricinde itikaf mekanından dışarı çıkılmamalı.

Zarurî ihtiyaçlar dışında itikaf mekanından dışarı çıkılması itikâfı bozar. Çünkü itikâfta olan kişinin yemesi, içmesi ve uyuması o mekanda olmalıdır.

Zaman

Şimdi İtikâf Zamanı

Ramazan, nefsi terbiye etmek açısından önemli bir zaman dilimi. Oruç ibadetinin en önemli amaçlarından birisi de nefsi ihtiyaçlardan uzak tutarak bir arınma sağlaması… Nefsi arındırma noktasında Ramazan’a özgü bir başka uygulama ise itikâf. Genellikle Ramazan’ın son on gününde gerçekleştirilen bu ibadeti yerine getirmek için de artık sayılı günler kaldı.

İtikâf Nedir?

İtikâf, içinde beş vakit namaz kılınan bir mescitte/camide ibadet etme amacıyla bir müddet kalma anlamına gelmekte. Bu uygulamanın da kaynağı Hz. Peygamber’dir. Hz. Peygamber, Medine’ye hicret ettikten sonra her Ramazan’ın son on gününde mescide kapanmış ve gerekli ihtiyaçların dışında oradan çıkmayarak bütün gününü devamlı dua ve ibadet halinde bulunarak geçirmiştir. Hatta vefatından önceki Ramazan ayında son yirmi gün itikâfta bulunduğu da bilinmektedir. Daha sonraki dönemlerde de Müslümanlar bu sünneti devam ettirmişler ve özellikle Ramazan’ın son on gününde itikâfa girmeyi sürdürmüşlerdir.

Neden İtikâf?

İtikâfın en önemli amacı, dünyevi işlerden uzak durarak nefsi arındırmaktır. İtikâfta bulunan kişi, dünyevi meselelerden kendisini soyutlayıp vaktini yalnızca dua ve ibadetle geçirir. Bu noktada bu ibadet, gece-gündüz Allah’la bir arada bulunma hali olarak değerlendirilebilir. Bunun yanı sıra kişinin iç dünyasında bir sorgulama yapması, dünyanın türlü koşuşturmacasından kendini bir süreliğine uzak tutması ve vaktini Allah’ı zikrederek, O’na kulluk ve tefekkür ederek geçirmesi de bu şekilde sağlanmış olur.

Hz. Peygamber’in, itikâfa girme zamanı olarak Ramazan’ın son on gününü seçmesinin de bir sebebi vardır. Bilindiği gibi Kur’ân’da “bin aydan daha hayırlı” olarak vasıflandırılan Kadir Gecesi, -yine Hz. Peygamber’in bildirdiğine göre- zamanı tam belli olmamakla birlikte Ramazan’ın son on gününde bulunmaktadır. Hz. Peygamber’in de Ramazan’ın son on gününde böyle bir uygulamaya gitmesi, Kadir Gecesini yakalamak ve o gecenin feyzinden, bereketinden faydalanmak amacıyla paralellik arz etmektedir.

İslam dininin özünde ruhbanlık ve dünyayı tamamen yok farz ederek kendini yalnızca dinî ve uhrevi işlere vermek gibi bir düşünce yok. İslam, iki dünyaya özgü sorumlulukların dengeli bir şekilde yerine getirilmesini tavsiye etmiştir. Bu noktada itikâfın, bu anlayışa aykırı düştüğü şeklinde bir düşünce akla gelebilir. Ama tam tersine itikâf, bütün bir seneyi dünyevi işlerden kopmadan geçiren bir insanın, on gününü de kendiyle ve Rabbiyle baş başa geçirmesini sağlayarak bir denge oluşturmaktadır. Kaldı ki itikâf esnasında da yemek-içmek, uyumak, çeşitli ihtiyaçlarını gidermek ya da mescide gelenlerle sohbet etmek gibi fiillerin yasak olmadığı bilinmektedir. İtikâfın sembolik manası, Allah’ın evi statüsünde olan bir mescide sığınıp O’na yönelme kararlılığını göstermektir. Bu noktada bazı âlimler, itikâfta bulunan kişinin hal diliyle “Rabbim beni affedene kadar ben bu kapıyı terk etmeyeceğim” dediğini belirtmişlerdir.

Özellikle günümüzde dünya işlerinin, insanların hayatlarını yoğun bir şekilde hâkimiyet altına aldığı görülüyor. Yoğun bir koşuşturmacanın içindeki modern insan, kendi öz varlığıyla ve Yaratıcısı’yla bağ kuramamanın da sıkıntısını çekiyor. İşte belki de bu noktada itikâf bir süreliğine de olsa dünya telaşından uzak kalmaya ve kendi özümüze dönüp Rabbimizle hemhal olmaya imkân tanıyan bir fırsat olarak değerlendirilebilir.

İtikâfta Dikkat Edilecekler

İtikâftaki kişi abdest gibi meşru bir özrü olmadan dışarı çıkamaz. Cinsel ilişkiye giremez. Kendisinin ve ailesinin zaruri ihtiyaçlarını temin için gerekli olan alışveriş muamelesini dışarı çıkmadan mescidde yapabilir. Aksi halde itikâfı bozulur. Kişi itikâf esnasında anlamsız konuşmalardan, özellikle günah sözlerden kaçınmalı; vaktini namaz kılarak, Kur’ân okuyarak, dua ve niyazda bulunarak, tefekkür ederek veya dinî eserler okuyarak değerlendirmelidir.

SonPeygamber.info

2011 Ramazan Ayı ve Ramazan Bayramı Ne Zaman?

2011 Ramazan Ayı ve Ramazan Bayramı Ne Zaman?

1 Ağustos 2011 Pazartesi, Ramazan ayının ilk günüdür,

29 Ağustos 2011 Pazartesi Arefe günüdür.

30 Ağustos 2011 Salı Ramazan Bayramı (1.Gün).

31 Ağustos 2011 Çarşamba Ramazan Bayramı (2.Gün).

1 Eylül 2011 Perşembe Ramazan Bayramı (3.Gün).

www.NurNet.org

Ramazan Ayı’nın Özelliklerinden Bazıları Nelerdir?

Ramazan ay’ına “on bir ayın sultanı” denilmiştir. Bu ayın özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:

1- Kur’an-ı Kerim’de ismi açık olarak geçen tek ay Ramazan ayıdır.

2- Kur’an-ı Kerim bu ay içerisinde indirilmiştir. Yüce Rabbimiz; “Ramazan ay’ı öyle bir aydır ki, insanlara doğru yolu gösteren, hidayeti ve hakkı batıldan ayırmayı açıklayan Kur’an, bu ayda indirildi” (el-Bakara, 2/185) buyurmuştur.

3- Kur’an-ı Kerim’de, “bin aydan daha hayırlı” olduğu belirtilen Kadir gecesi bu ay içerisindedir.

4- Dinimizin beş temelinden biri olan oruç ibadeti bu ayda üzerimize farz kılınmıştır. Kur’an-ı Kerim’de; “Sizden kim bu aya yetirirse oruç tutsun” (el-Bakara, 2/185) buyurulur. Ramazan ay’ı girince şartlarını taşıyan kimselere oruç farz olur.

5- Fıtır sadakası vermek bu aya mahsus bir ibadettir.

6- Teravih namazı da bu ay’a mahsus ibadetlerimizdendir. Ebû Hüreyre (r.a)’dan şöyle rivayet edilmiştir: “Resulullah (s.a.s)’in Ramazan hakkında şöyle buyurduğunu işittim: Kim inanarak ve sevabını umarak Allah rızası için teravih namazı kılarsa geçmiş günahları bağışlanır” (Buhârî, Teravih,I; ayrıca bk. Teravih).

7- İtikafa girmek: Ramazan ay’ının son on gününde itikafa girmek sünnettir. Hz. Peygamber (s.a.s) Ramazan’ın son on gününde daha çok ibadet ve taatta bulunurdu. Hz. Âişe validemizden şöyle rivayet edilmiştir:

“Resulullah (s.a.s) Ramazan ayının son on günü girince elini eteğini toplar, geceyi ihya eder ve ev halkını uyandırırdı” (Buhari, Kadr, V). Yine Hz. Âişe (r.a.) dan şöyle rivayet edilmiştir: “Hz. Peygamber (s.a.s) Ramazan’ın son on gününde vefatına kadar itikafa girdi. İrtihalinden sonra da zevceleri itikafa devam ettiler” (Buhari, İtikaf I).

8- Ramazan ayında Kur’an-ı Kerim’i okumak, hayır ve hasenatta bulunmak: İbn Abbas (r.a.) dan şöyle rivayet edilmiştir: “Resulullah (s.a.s) insanların en cömerdi idi. Onun bu cömertliği Ramazan ay’ı girip de kendisiyle Cebrail (a.s.) karşılaştığı zaman daha da artardı. Cebrail (a.s.) Ramazan ay’ı çıkıncaya kadar her gece Resulullah (s.a.s) ile buluşup, Resulullah (s.a.s) Kur’an’ı arzeder (okur) du. Resulullah (s.a.s) Cebrail (a.s) ile buluştuğunda insanlara rahmet getiren rüzgardan daha cömert, daha faydalı olurdu” (Buhari, Savm, 7).

www.sorularlaislamiyet.com