Etiket arşivi: lahika

KARŞIMIZDAKİNE NASIL BAKMALIYIZ?

KARŞIMIZDAKİNE NASIL BAKMALIYIZ?

İnsan, tabiri bir kompleksin tamamına verilen isimdir. Yani bir küll’e verilen isimdir. Bir bütünlüğü temsil eder. İnsan vücudunun bir parçasına yani cüz’e insan değil aza denilir. Manevi hizmetler de insan vücudu gibidir. Tek ve parça olarak düşünülemez. Düşünüldüğü zaman ona hizmet denilmez ve istenen netice de ele geçmesi adeta imkânsızdır. Yani netice noksan ve metod hatalı, fikir ise marazlıdır. Çünkü, “insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkid etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalb ruhun ayıbını görmez.. belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder; yoksa o vücud-u insanın hayatı söner,  fabrikanın çarkları birbiriyle rekabetkârane uğraşmaz, birbirinin önüne tekaddüm edip tahakküm etmez, birbirinin kusurunu görerek tenkid edip sa’ye şevkini kırıp atalete uğratmaz. Belki bütün istidadlarıyla, birbirinin hareketini umumî maksada tevcih etmek için yardım ederler, hakikî bir tesanüd bir ittifak ile gaye-i hilkatlerine yürürler. Eğer zerre mikdar bir taarruz, bir tahakküm karışsa; o fabrikayı karıştıracak, neticesiz akîm bırakacak.”[1]

Hizmet-i Nuriyede ekseriya yaşanan sıkıntıların temelinde var olan şey nur hizmetinde Risale-i Nur’un esasatı yerine nefs, heva ve şahsi anlayışlarla hareket etmektir.

Hizmet düsturları Barla, Kastamonu, Emirdağ Lahikaları ve Tarihçe-i Hayat isimli eserlerde talim etmiştir uzaktan eğitim sisteminde. Bu eserler “Değişen dünya hâdiseleri, geniş ve küllî mes’eleler ve şartlar altında isabetli hizmet-i Kur’aniyenin esaslarını ders veriyor.”[2] Bu sebeple hizmet düsturlarını bilmemek veya işine gelmediği için başka metodlar koymak ve tatbik etmek nurculuktan ihraçtır. Çünkü Bediüzzamanın davasında Bediüzzamanın metodu caridir. Esaslar bir yana benim anlayışım esastır deyip yerine kendi anladığımızı tatbik etmek hatalı bir fiildir.

Geniş ve külli hadiseler karşısında şahsi anlayışlar denizden katrenin katresi ancak olabilir. Bu sebeple bizler fiilimizi esasat-ı nuriyeye göre yapmalıyız.

      Hizmetimizdeki tüm ferdler bir bütünlüğün parçasıdır. Yani küll’ün cüz’üdür. Bütünlük ve beraberlik ancak hizmeti netice verir. Her ferd bir istidad sahibidir ve farklı bir mizacı ve istidadı kabiliyeti var. Bu sebeple herkesi basma kalıp olarak şekillendirmek cânilikten başka bir şey değildir.

     Farklı müstaidlerin beraber hareket etmesi neticesinde fevkalade bir netice hâsıl olur. İhlas Lem’alarında ki iğne ustalarının misali bunun tecessüm etmiş halidir. Arzu eden bakabilir.

     Bir hizmet beldesi ve zemininde hizmet eden kimseler herkesten ziyade müteyakkız davranmalıdır. Bunun için de esasat-ı nuriyeyi hizmet metodu olarak tatbik etmelidir. Şahsi anlayışlarını islah etmeli. Farklı müstaidlerin önünü kapatmak yerine onun o hareketini ulvi gayeye tevcih etmelidir. Âkıl olan bunu yapar çünkü o müstaid kendisini daha da terakki edecektir.

     Hizmet zemininde ferdlerin kusurlarını nazara alıp hareket etmemek elzemdir. Çünkü önüne geçmek ve uzaklaştırmak yerine kusurunu kapatıp hizmette şevkini kırmamak vücubiyet derecesinde elzemdir.

     Bu tesanüdün neticesinde ancak iddia edilen şeye takarrüb edilebilir. Fiil makuse olursa netice de …

      “hayat-ı ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanın çarkları hükmündeyiz.. ve sahil-i selâmet olan Dâr-üs Selâm’a ümmet-i Muhammediyeyi (A.S.M.) çıkaran bir sefine-i Rabbaniyede çalışan hademeleriz.” [3]

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

 

 


[1] Lem’alar ( 160 )

[2] Emirdağ Lahikası-1 ( 9 )

[3] Lem’alar ( 161 )

Risale-i Nur Tabyaları

Risale-i Nur Tabyaları

Tarihte şehirler/kaleler surlarıyla düşmanlardan muhafaza edilmiştir. Lakin teknolojinin inkişafıyla sadece surlar kifayetsiz kaldığının görülmesiyle surların arkası topraklarla tahkim edilmiştir. Bu surette tahkim edilmiş olan surlara tabya denilmektedir.

Risale-i Nur Külliyatı da “imanın etrafında çelikten zırh..”[1] olarak Din-i Mübin-i İslamın etrafında bir kalkan bir zırh gibi olmuştur. Mataryalist zihniyete karşı müdafa-i Kur’an ve edille-i Şer’iyede bulunmuştur. Çünkü Bediüzzaman daha çocuk addedilen bir yaşında şu manayı istihraç etmiştir. “Kur’ana hücum edilecek, i’cazı onun çelik bir zırhı olacak.”[2] binaenaleyh tüm mesaisini bu tabyaları inşa etmek için. “Âdeta bütün hayat-ı ilmiyem, mukaddemat-ı ihzariye hükmüne geçmiş. Ve Sözler ile i’caz-ı Kur’anın izharı, onun neticesi olacak bir surette olmuştur.”[3] Yani bir hazırlık dönemi olarak ilmî hayatını değerlendirmektedir. Mataryalizm ve komünizmle mücadelede bir tahkimat görevlisi olarak görmektedir.

Bediüzzaman’ın inşa ettiği Risale-i Nur Tabyaları islamın ecnaib tarafından istilası hengamesinde çok büyük bir vazife ifa etti. Bu tabyalarla bu Anadolu halkı ecanibin her türlü istilasının olduğu zamanda dinini, haysiyetini, sancağını elinden bırakmadı. Nice canların bu uğurda şehadet şerbetini içtiği bir zamanda. Allah, Rasulullah, İslamiyet, şeair.. nidalarını hakikati duymaktan sağır olanların kulaklarını çınlatır derecesinde söylemiştir. Bu sesi susturmak için sürgün, tecrit, mahkemeler… yoluyla icraatlar yapılmıştır. Ama bu ses daha da gürleşmiştir. Sözler, Lem’alar, Mektubat, Şualar isimli eserler birbirini takip ederken 27. Mektup ise çağlayan bir şelale gibi olmuştur. Bediüzzaman temelde bu eserle iman sur’unu inşa etmekle kalmamış bu surları birer tabya haline getirmek için başta Risale-i Nur Hizmetinin meslek ve meşrebini tüm talebelerine öğretmek ve sistematik hale getirmek için Tatihçe-i Hayat isimli eser neşredilmiş ve daha da muhkem olması için tabyaların Barla, Kastamonu, Emirdağ Lahikaları, Sikke-i Tastik-i Gaybi eserleri telif edilmiştir.

varis neşriyatlar

Bu 5 eser ile Tabya-i Risale-i Nur tesis edilmiş oldu. Nice neferat-ı Nuriye de bu tabyalarda ecanibin fikri ve fiili istilasına karşı elinde “Zülfikar-misal[4] Risale-i Nur ve Evrad-ı Nuriyeler ile Kur’an-ı Kerim ve Şeair-i İslamiye çevresinde nöbet tutmaktadır. Bu nöbet kıyamı biiznillah kıyamete dek devam edecektir. “Kur’an’a ait mesaille iştigal, bir nevi manevî mütefekkirane Kur’an okumak hükmündedir. Hem ibadet, hem ilim, hem marifet, hem tefekkür, hem kıraat-ı Kur’an manaları risalelerin istinsah ve mütalaalarında vardır itikadındayız. Zâten bu ciheti siz takdir etmişsiniz.”[5]

“Kur’anî bahçede her zaman başka renkte, başka letafette, başka tesirde hakikî cennet çiçekleri açılıyor.”[6]

“İkinci ve üçüncü tekrarlarımda öyle bir zevk-i ruhanî uyandırdı..”[7] “Şimdiye kadar büyük bir zevk ile mükerreren okuduğum ve daima okumaktan hâlî kalmadığım Sözler ve Mektubat hakkında kanaatlerimi daima üstadıma arz ettiğimden, yazacak kelime bulamıyorum. O da âcizliğimden olsa gerektir. Bir risale ne kadar parlaksa, onu takib eden ondan çok ziyade parlaktır. Binaenaleyh ne yazsak hakkıyla ifade-i meram etmiş olamıyorum.

Şimdi hayatım çok zevklidir. Sözler’in tedkikatıyla meşgulüm. Evvelki okuyuşlarımda hazmedemiyordum. Şimdi gayet yavaş ve dikkatli okuyup anlamaya çalışıyorum. Takıldığım noktalar oluyor, soruyorum. Bu vesile ile istifade fazladır.

Sözlerinizin her satırı, bir kitab teşkil edecek kadar şümullü ve manidardır. İstenildiği kadar izah olunabilecektir. [8]

Sözler ve Mektublar hakikaten Nur isminin tecellileridir ki, sühuletle intişar ediyorlar.” [9]

“Müslüman ruhları bunlara gıda gibi muhtaçtırlar.” [10]

“Bu elmas ve cevherler, bu sergiler asrımıza verilmiş; bütün asrımızda kazancımızı versek, yine o elmasların birinin fiyatını veremeyeceğiz. Bahar mevsimi geçmeden bütün cevherlerden alalım. O cevherler ise, Risale-i Nur Külliyatıdır.

Bu asrımızda, bu yaralar ile nasıl istirahat edebiliriz, yoksa!.. Bu asrın manevî doktoru ve ilâçları ise, Kur’an’dan tereşşuh eden Risale-i Nur ve Mektubat-ün Nur’dur. Onlara sıkı sarılalım.” [11]

“Risale-i Nur’un yüz yirmi parçasından beher parçası birer mürşid-i a’zam, birer mürşid-i ekmel, birer kal’a-i hasin, birer elmas kılınç olarak sabittir.”[12]

     Bu mehazlerde Risale-i Nur okumak ve Risale-i Nur ile hizmet etmek meselesinde neye nasıl hizmet edildiğine bir nebze değinmek istedim ki nice mehazden katarattır sadece bu mehazler.

     Ne mutlu ifa ettiği hizmetin şuurunda olup bu liyakatle çalışana..

 

     Tabya-i Risale-i Nur’da nöbet tutan ve tutup nöbetini devreden kahraman ve cengaver olan manevi neferatı tebrik eder ihsan-ı ilahi olarak omuzlarımıza konulan bu vazifede şahsi alemimizdeki iman surlarını Lahikalarla tahkim edip şahsi tabyalarımızı inşa edebilmeyi niyaz ederim.

Selam ve duayla

Muhammed Numan özel 

[1] Tarihçe-i Hayat ( 237 )

[2] Mektubat ( 368 )

[3] Mektubat ( 374 )

[4] Kastamonu Lahikası ( 32 )

[5] Barla Lahikası ( 330 )

[6] Barla Lahikası ( 220 )

[7] Barla Lahikası ( 185 )

[8] Barla Lahikası ( 190 )

[9] Barla Lahikası ( 242 )

[10] Barla Lahikası ( 247 )

[11] Barla Lahikası ( 158 )

[12] Barla Lahikası ( 169 )

Lahikaların Ehemmiyeti

TAKDİM

 

  Bu lâhika mektubları –ki “Yirmiyedinci Mektub’dur- Risale-i Nur’un ilk te’lifi ile başlayıp devam edegelmiştir. Risaleler Barla’da te’lif edilmeye başlanıp Isparta ve civarındaki kıymetdar talebeleri bu risaleleri okumak ve yazmak suretiyle istifade ve istifaza ettiklerinde hissiyatlarını, iştiyak ve ihtiramlarını bir şükran borcu olarak muhterem müellifi Hazret-i Üstad’a mektublarla takdim etmişler. Bazı müşkilâtlarının ve suallerinin halledilmesini rica etmişler; böylece hem Hazret-i Üstad’ın, hem talebelerin mektubları ile “Barla“, “Kastamonu” ve “Emirdağ” lâhika mektubları vücuda gelmiştir.

 

Barla Lâhikaları: Risale-i Nur’un Barla’da te’lif edildiği ve kalemle istinsah edilerek neşre başlandığından Eskişehir hapsi zamanına kadar olan devrede Nur’un ilk müştak talebelerinin, Nurların hemen te’lifi zamanında, ilk okuyup yazdıklarında duydukları samimî hissiyat, kalbî ve ruhî istifade ve istifazalarını dile getiren fıkralarını ve Hazret-i Üstad’ın da bazı mektublarını ihtiva etmektedir.

 

Kastamonu Lâhikaları ise: Eskişehir hapsinden tahliyeden sonra Nur Müellifi Kastamonu’ya nefyedilmiş, Denizli hapsi zamanına kadar orada ikamete mecbur edilmiş; bu müddet zarfında Nur Müellifi Isparta’daki talebeleri ile daimî muhabere ederek Nurların hatt-ı Kur’an’la yazılıp çoğalması, neşri ve inkişafı ve eski yazı bilmeyen gençlerin istifadesi için de, Risale-i Nur Külliyatı’ndan bazı bahislerin daktilo ile çoğaltılması hususunda şedid alâka göstermiş ve Risale-i Nur’un mahiyeti, kıymeti, deruhde ettiği kudsî vazife-i imaniyesi ve mazhariyeti;

hem talebelerinin tarz-ı hizmetleri, mütecaviz dinsizler karşısında sebat ve metanetleri ve ehl-i İslâm’ın birbiri ile muamelâtında takib edecekleri ihlaslı hareketleri gibi, dâhilî ve haricî bir çok mes’elelere temas etmiştir.

Bu itibarla Kastamonu Lâhika mektubları bilhâssa yazıldığı zaman itibariyle de büyük ehemmiyet kesbeden bir devrin mahsulü olması ve birçok içtimaî mes’eleleri ve küllî imanî bir nazar-ı hakikatla mütalaa, mülahaza ve küllîleşmesi gibi cihetlerde büyük kıymeti haizdir.

 

Emirdağ Lâhika Mektubları, birinci kısmı: 15 Haziran 1944’de Denizli hapsinden beraet ile tahliyeden sonra Heyet-i Vekile kararıyla Emirdağı’nda ikamete memur edilen Risale-i Nur müellifi Said Nursî Hazretleri 1947 sonlarına kadar, yani üçüncü büyük hapis olan Afyon hapsine kadar Emirdağı’nda ikamet ettiği müddetçe Isparta, Kastamonu, İstanbul, Ankara ve Üniversite talebeleri ve Anadolu’da Nurların neşre başlandığı yerlerdeki talebelerine hizmete müteallik bazı mektub ve suallerine cevaben yazdığı mektublardır.

 

İkinci kısım ise: 1948-1949 Afyon Cezaevi’nde yirmi ay mevkufen kalıp tahliyeden sonra tekrar Emirdağı’na avdet edip orada bir müddet kaldıktan sonra 1951 yılında Eskişehir’de iki ay ikameti müteakib, oradan da “Gençlik Rehberi” mahkemesi münasebetiyle iki defa İstanbul’a gelip üçer ay İstanbul’da kaldığı 1952-1953 tarihlerinde ve daha sonra yine Emirdağı’nda iken talebelerine yazdığı mektublar ve mahkemelere ve davalara temas eden mes’elelere dair müteaddid bahislerdir. 1953’ten sonra ikamet eylediği Isparta’da da arasıra yazdığı mektublar da vardır.

 

Eskişehir, Denizli ve Afyon Cezaevleri’nde iken hapisteki talebelerine yazdığı pek kıymetdar hapishane mektubları ise, yine müellif-i muhterem Hazret-i Üstad’ın neşrini tensibiyle Şualar Mecmuası’nda aynen neşredilmiştir. Bu lâhikalarda geçen talebelerin mektubları, Nurlardan aldıkları feyz-i iman, ihlas ve sadakatlarını, şehamet-i imaniyelerini ifade ile üstadlarına arzetmek ve teşekküratlarını bildirmekle bu zamanda zuhur eden bu ders-i Kur’aniyenin muhatabları olduklarını izhar ediyor. Ve Risale-i Nur’un hakkaniyetine ve Hazret-i Üstad’ın davasına birer şahid hükmünde bulunuyor.

 

Risale-i Nur’un te’lifi ve neşriyle beraber bu lâhika mektublarının zuhuru, devamı ve neşri, bizzât muhterem müellifi tarafından yapılması ve tensib edilmesi ve müteaddid mektublarda da bu lâhikaların kıymetini ifade buyurmaları ve nazara vermeleri, herhalde bu lâhikaların ehemmiyetini tebarüze kâfidir.

 

Evet Risale-i Nur’un te’lifi, zuhuru ve neşri ile beraber hizmet-i Nuriyenin ve ders-i Kur’aniyenin taliminde ve îfasında ve meslek-i Nuriyenin taallümünde ve uzun bir zamandaki hizmetin devamında vaki’ olacak binler ahval ve hücuma maruz talebelerin cereyanlar karşısında sebat, metanet ve ihlasla hareketlerinde onlara yol gösterecek, hizmet-i Kur’aniyenin inkişafında sühulete medar olacak ikaz ve ihtarlara elbette ihtiyaç zarurîdir, kat’îdir, bedihîdir.

 

İşte Hazret-i Üstad’ın bu gibi şübhe götürmez hakikatlara ve mes’elelere isabetle parmak basıp dikkati çekmesi, talebelerini ikazda bulunması, elbette bu hizmet-i kudsiyenin ehemmiyeti iktizasındandır. Hem bu lâhikaların bir kısmı, ihtiyaca binaen yazılmış ve yazdırılmış ihtarlar olması ve aynı ihtiyacın her zaman tekerrürü melhuz bulunduğundan, daima müracaat olunacak hikmetleri ve düsturları muhtevidir. Nitekim yüzer vakıalar, hâdiseler ve mes’elelerde bu ihtiyaç, kendini göstermiştir.

 

Nurların birinci talebesi Hulusi Bey, Hazret-i Üstad’a arzettiği bir mektubunda “Dünyayı unutmak isteseniz başka hiçbir sebeb olmasa dahi, yalnız bu mübarek Sözler’le rabıta peyda eden insanların rica edecekleri izahatı vermek isteyecek ve cevabsız bırakmayacaksınız… Allah için sizi sevenlere ve sizden istizahta bulunanlara yazdığınız pek kıymetli yazılarla meclis-i ilmînizde takrir buyurduğunuz mütenevvi ve Sözler’e bile geçmeyen mesail, kat’iyyetle gösteriyorlar ki; ihtiyaç da, hizmet de bitmemiştir.” demekte ve Nurların hizmetinde, ikaz, ihtar ve irşadlara ihtiyaç bulunacağını ifade etmektedir ki, ondan sonra zuhur eden ihtiyaca muvafık lâhikalar o mübarek zâtın isabetli sözünü teyid etmiştir.

 

Bu lâhikalarda görüleceği gibi, Nur Müellifi Aziz Üstadımız Risale-i Nur’un neşri, okunup yazılması gibi bizzât Nurlarla iştigale ehemmiyet vermekte, talebelerini daima teşvik etmektedir. Bunun lüzum ve hikmeti ise, şübhesiz izahtan vârestedir.

 

Zira asrımızda kâinat fenleri ve maddî ilimler revaçta olup, yeni yetişen nesiller bu ilim ve fenleri okudukları; hem tabiiyyun ve maddiyyunun din ve maneviyat aleyhindeki neşriyatı; hem küfr-ü mutlak cereyanı ki, hiçbir din ve maneviyatı tanımayan ve Allah’a iman hakikatına karşı muaraza ederek dinsizliği neşreden, İslâmî fikri zedeleyen ve bütün beşeriyeti tehdid eden, yeni nesillere ve gençliğe imansızlık fikr-i küfrîsini aşılamak isteyen kitab, broşür, gazete gibi neşir vasıtalarının İslâm ve iman düşmanlarınca ön plâna alındığı böyle acib ve dehşetli bir zamanda elbette Risale-i Nur’a, okunmasına, neşredilmesine şiddetle ihtiyaç ve zaruret var.

 

Çünki Risale-i Nur, Kur’an-ı Hakîm’in bir mu’cize-i maneviyesi ve bu zamanın dinsizliğine karşı manevî atom bombası olarak solculuk cereyanlarının maneviyat-ı kalbiyeyi tahribine mukabil, maneviyat-ı kalbiyeyi tamir edip ferden ferda iman-ı tahkikîden gelen muazzam bir kuvvet ve kudrete istinadı okuyucuların kalblerine kazandırıyor. Ve bu vazifeyi de yine mukaddes Kur’anımızın ilham ve irşadıyla ve dersiyle îfa ediyor. Tefekkür-ü imanî dersiyle tabiiyyun ve maddiyyunun boğulduğu aynı mes’elelerde tevhid nurunu gösteriyor; iman hakikatlerini madde âleminden temsiller ve deliller göstererek izah ediyor. Liselerde, üniversitelerde okutulan ilim ve fenlerin aynı mes’elelerinde iman hakikatlerinin isbatını güneş zuhurunda gösteriyor. Bu gibi çok cihetlerle Risale-i Nur, bu zamanda ehl-i iman ve İslâm için ön plânda ele alınması îcabeden, ehl-i iman elinde manevî elmas bir kılınçtır.

 

Asrın idrakine, zamanın tefehhümüne, anlayışına hitab eden, ihtiyaca en muvafık tarzı gösteren, ders veren ve doğrudan doğruya feyz ve ilham tarîkıyla âyetlerin yıldızlarından gelen ders-i Kur’anîdir, küllî marifetullah bürhanlarıdır.

 

Asrımızın efkârının anlayışına ve idrakine hitab edici mahiyeti ve Kur’an-ı Hakîm’in bu zamanın fehmine bir dersi olması noktasından Nur Risaleleri, bilhâssa bu memlekette büyük ehemmiyet kazanmıştır. Asırlarca Kur’an’a bayraktarlık yapan ve dünyayı diyanetiyle ışıklandıran bu necib millet, yine dünyaya örnek, ahlâk ve fazilette üstad olarak insanlığın geçirdiği müdhiş buhranlardan halas için çare-i necatı göstermektedir. Beşeriyeti dehşetli sadmelere uğratan, tehdid eden anarşiliğin ifsad ve tahribin yegâne çaresi ancak ve ancak İlahî, semavî bir dinin ezelî ve ebedî hakikatlarıdır, hakikat-ı İslâmiyettir. Risale-i Nur, hakikat-ı İslâmiye ve Kur’aniyeyi müsbet ve müdellel bir şekilde insanlığın nazar-ı tahkikine arz u ifade etmektedir.

 

Hem Nur Müellifi bir mektubunda “Dâhilde tarafgirane adavet ve münakaşalara vesile olan füruatı değil, belki bütün nev’-i beşerin en ehemmiyetli mes’elesi olan erkân-ı imaniyeyi ve beşerin medar-ı saadeti ve umum İslâm’ın esas ve rabıta-i uhuvveti bulunan Kur’anın hakaik-i imaniyesini bulmak ve muhtaçlara buldurmaya hayatımı vakfettim” demek suretiyle hizmet-i İslâmiyenin ve mesail-i diniyenin umumunu tazammun eden vüs’at ve câmiiyeti haiz bulunduğunu; dinî hizmetlerin her nev’ini teyid ve teşvik ettiğini ve bir cadde-i kübra-yı Kur’aniye olan Risale-i Nur dairesinin umum ehl-i iman ve İslâma şamil bulunduğunu ifade ediyor. Ve yine aynı mektubunda devamla “Hattâ değil Müslümanlarla, belki dindar Hristiyanlarla dahi dost olup adaveti bırakmağa çalışıyorum. Harb-i Umumî ve komünizm altındaki anarşistlik tehlike ve tahribatlarının lisan-ı haliyle “Dünya fânidir, firaklarla doludur. Ey insanlar adaveti bırakınız, Kur’an dersini dinleyip birleşiniz; yoksa sizi mahvedeceğiz.” diye beyanıyla bu zamanın şartları ve îcabları karşısında tarz-ı hizmeti yine Kur’anın nuruyla göstererek hakîmane irşadın ve tevfik-i İlahiyeye muvafık hareketle isabetli hizmetin îfası gibi noktalardan Risale-i Nur’un lüzum ve ehemmiyetini tebarüz ettiriyor.

 

İşte Lâhika mektubları bu gibi hususlara da işaret ediyor. Değişen dünya hâdiseleri, geniş ve küllî mes’eleler ve şartlar altında isabetli hizmet-i Kur’aniyenin esaslarını ders veriyor.

 

 

Bedîüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin Hizmetkârları

Tahirî, Zübeyr, Hüsnü Bayram, Mustafa Sungur, Bayram

Envar Neşriyat – Barla Lahikaı( 5-99 )

 

 

www.nurnet.org