Etiket arşivi: Muhammed Numan Özel

Üstadımızın Vasiyetnameleri

Üstadımızın Vasiyetnameleri

Hem benim şahsımın, hem Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsinin sermayesini, kendilerini Risale-i Nur’un hizmetine vakfedenlerin tayinlerine vermek, hususan nafakasını çıkaramıyanlara vermek lâzımdır.
Şimdiye kadar birkaç senedir tayinatları verilen Nur talebeleri, haslara malûm olmuş. Ben de yanımda şimdi bulunan kardeşlerimi kendime vâris ve benim vazifemi yapmaya çalışmak lâzım. Tesanüdü de tam muhafaza etsinler.


Evet, bu vasiyetnameyi tasdik ediyorum.
Said Nursî

Emirdağ Lahikası-2 ( 200 )

—–oo0oo—–

Vasiyetnamenin Bir Zeyli     
…..

Evet şiddet-i fakr u istiğna ile hediye almamakla beraber Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun ki, yasak olmayan daktilo makinesi ile intişar eden Risale-i Nur’un verdiği sermaye ile şimdi manevî Medreset-üz Zehra’nın dört-beş vilayetinde hayatını Risale-i Nur’a vakfeden ve nafakasına çalışmaya zaman bulamayan fedakâr Nur talebelerinin tayinatına acib bir bereketle kâfi gelen ve Nur nüshalarının fiatı olan o mübarek sermayeyi ben öldükten sonra da o hâlis, fedakâr kardeşlerime vasiyet ediyorum ki, altmış-yetmiş sene evvelki kaidemi yetmiş sene sonraki şimdiki düsturlarıma aynen tatbik etsinler.
İnşâallah Risale-i Nur’un tab’ serbestiyeti olsa, o düstur daha fazla inkişaf eder.
Medar-ı hayrettir ki, o eski zamanda Evkaf’tan beş talebenin tayinatını Van’da Eski Said kabul etmiş.
O az para ile bazan talebesi yirmiye, otuza, altmışa kadar çıktığı halde kendi talebelerinin tayinatını kendisi veriyordu.
O kanaat ve iktisadın bereketiyle ve kendi beş-altı mavzer tüfeğini satmakla istiğna kaidesini bozmadı.
O zaman meşhur Tahir Paşa gibi çok yardımcılar varken kaidesini bozmadı.
O altmış-yetmiş senelik düstur-u hayatının bir işaret-i gaybiye ile altmış-yetmiş sene sonra o kanaat ve istiğnanın bir meyvesi inayet-i İlahiye ile ihsan edildi ki, o kadar mahkemeler ve yasaklar ve müsadereler ve eski harfle izin vermemekle beraber, kaç senedir dört-beş vilayet vüs’atindeki manevî Medreset-üz Zehra’nın fedakâr talebelerinin tayinatını Risale-i Nur kendisi hediye etti.
Halbuki o nüshaların bir kısm-ı mühimmini hediye olarak mukabelesiz etrafa ve âlem-i İslâm ve Avrupa’ya gönderdiği ve elindeki nafakasını Nur’un teksirine sarfettiği halde, yine Nur’un nüshaları acib bir tarzda hem kendine, hem o hâlis fedakârlarına kâfi gelmesi, eski zamandaki işaret-i gaybiyesinin bir güzel meyvesi ve bir hikmeti olduğuna kat’iyyen kanaatim geldiğinden vasiyetnamemin âhirinde beyan ediyorum.
Bu vasiyetname benden sonra bâki kalan tayinat içinde de konulsun, tâ ki bazı insafsız insanlar “Bu Said günde beş-on kuruşla yaşadığı ve kimseden para almadığı halde şimdiki mirası yüzer lira görünüyor, nerede buldu?” dememek için bu hakikati izhar etmek münasib olur.
Şimdi manevî evlâdlarım, fedakâr hizmetkârlarım olan Zübeyr, Ceylan, Sungur, Bayram, Hüsnü, Abdullah, Mustafa gibi ve has ve hâlis Nur’un kahramanları olan Hüsrev ve Nazif, Tahirî, Mustafa Gül gibi zâtların nezaretinde o düsturumun muhafaza edilmesini vasiyet ediyorum.
Said Nursî
Emirdağ-2 – 216

—–oo0oo—–

beyan ediyorum ki: Benim vefatımdan sonra, benim emaneten elimde bulunan Risale-i Nur sermayesi hem mu’cizatlı Kur’anımızı tab’ettirmek için Eskişehir’de muhafaza edilen sermaye, o Kur’anın tevafukla ve fotoğrafla tab’ına ait.
{(*): On bin liradır.} Yanımızdaki sermaye ise, Risale-i Nur’un sermayesidir.
O sermaye Cenab-ı Erhamürrâhimîn’e hadsiz şükür olsun ki; yetmiş küsur sene evvel o zamanın âdetine muhalif olarak kendim fakirliğimle beraber onların tayinlerini verdiğime bir ihsan ve lütf-u Rabbanî olarak o zamandan elli-altmış sene sonra Cenab-ı Erhamürrâhimîn o örfî âdete muhalif kaidemi manevî ve geniş Medreset-üz Zehra’nın hâlis ve nafakasını temin edemeyen ve zamanını Risale-i Nur’a sarfeden talebelerine aynen ve eski zaman ihsan-ı İlahî neticesi olarak şimdi yanımızdaki sermaye onların tayinleridir ve tayinlerine sarf edilecekve kaç senedir benim yaptığım gibi benim manevî evlâdlarım, benim vereselerim aynen öyle yapmak vasiyet ediyorum.
İnşâallah tam Risale-i Nur intişara başlasa; o sermaye şimdiki fedakâr, kendini Risale-i Nur’a vakfeden şakirdlerden çok ziyade fedakâr talebelere kâfi gelecek ve manevî Medreset-üz Zehra ve Medrese-i Nuriye çok yerlerde açılacak.
Benim bedelime bu hakikate, bu hale manevî evlâdlarım ve has ve fedakâr hizmetkârlarım ve Nur’a kendini vakfeden kahraman ve herkesçe malûm kardeşlerim bu vasiyetin tatbikine yardımlarını rica ediyorum.

Emirdağ-2 – 234

—–oo0oo—–

bu vasiyetimi yazıyorum.
Hâlık-ı Rahman-ı Rahîm’e hadsiz şükür olsun ki; bundan altmış-yetmiş sene evvel hilaf-ı âdet olarak tahsil-i ilim, hususan ilm-i imanî yolunda başkaların muavenetine yalvarmamak ve tam fakr-ı haliyle beraber Eski Said çocukluk, gençlik zamanında talebelerine tayinlerini kendi vermeye çalıştığı ve ancak kısa bir zaman beş tayin kabul edip mütebâki talebelerine bazan yirmi-otuz talebesine tayin verdiğinden; ilmi, vasıta-i cer etmeye o talebeler mecbur olmadılar.
İktisad ve kanaatla o zaman muvaffak oldukları gibi, Cenab-ı Erhamürrâhimîn’e hadsiz şükür olsun ki, Eski Said gibi şimdi Risale-i Nur kendi hakikî talebelerinin tayinlerini neşriyatıyla mükemmel vermeye başlamış.
A’zamî ihlası kırmamak için Risale-i Nur has talebelerine, hususan nafakasını tedarik edemeyenleri tam tamına idare edecek derecede Risale-i Nur’un satılan nüshalarının beşten birisi Risale-i Nur’un hakkı olduğu cihetle şimdi elli-altmış talebesine kâfi sermayesi çıkıyor.
Emirdağ-2 – 232

—–oo0oo—–

Şimdi bütün talebelerin fevkinde diyerek değil, benim en yakınımda hizmetimde olup bir derece tam tarz-ı hareketimi bilenler ve yakından görenler içinde, dört-beş adamı mutlak vekil yapıyorum.
Ben ölsem veya hayatta şuursuz kalsam, Nurlara karşı hizmetimin tarzını bilerek tam yapabilsinler.
Şimdilik Tahirî, Sungur, Ceylan, Hüsnü ve bir-iki adam daha mutlak vekilim olarak vasiyet ediyorum.
Şimdi Risale-i Nur’un satılan nüshalarının sermayesi, Risale-i Nur’un malıdır.
Said de bir hizmetkârdır.
Hayatta tayinini alabilir.
Hattâ bugünlerde ölüm bana çok yakın göründü.
Ben de altı vilayette bulunan elli-altmış talebeyi iki-üç sene Nur sermayesinden tayinini vermek kat’î niyet ederken, belki bazılarını bazı maniler onları talebelik hizmetinden vazgeçirecek diye vazgeçtim.
Emirdağ-2 – 233

—–oo0oo—–

Eski Said’in çocukluk zamanından beri hem kendisi, hem babası fakir oldukları halde, başkalarının sadaka ve hediyelerini almadığının ve alamadığının ve şiddetli muhtaç olduğu halde hediyeleri mukabilsiz kabul etmediğinin ve Kürdistan âdeti talebelerin tayinatı ahalinin evlerinden verildiği ve zekatla masrafları yapıldığı halde, Said hiçbir vakit tayin almağa gitmediğinin ve zekatı dahi bilerek almadığının bir hikmeti, şimdi kat’î kanaatımla şudur ki: Âhir ömrümde Risale-i Nur gibi sırf imanî ve uhrevî bir hizmet-i kudsiyeyi dünyaya âlet etmemek ve menafi’-i şahsiyeye vesile yapmamak için o makbul âdete ve o zararsız seciyeye karşı bana bir nefret ve bir kaçınmak ve şiddet-i fakr u zarureti kabul edip elini insanlara açmamak haleti verilmişti ki, Risale-i Nur’un hakikî bir kuvveti olan hakikî ihlas kırılmasın.
Ve bunda bir işaret-i manevî hissediyordum ki: Gelecek zamanda maişet derdiyle ehl-i ilmin mağlubiyeti, bu ihtiyaçtan gelecektir.
Emirdağ-2 – 74

—–oo0oo—–

işte mu’cizatlı Kur’anımız bu tevafukatı gösteriyor. İnşâallah bu mu’cizatlı Kur’anın neşri ve tab’ı da size nasîb olacak. Evvelce Üstadımız onbin lira size göndermişti. Şimdi de Kur’anın âyetlerine tam muvafık olarak 6666 lirayı ki bu para, talebelerin iki senelik tayinatından fazla kalan paradır. Bunda bir sırr-ı azîm var, aynı altun para gibi mübarektir. Başkasına sarf etmemek lâzımdır. Size bazı Kur’anın cüzleri ile birlikte gönderiyoruz ve pekçok selâm ediyoruz.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Kardeşleriniz
Tahirî, Zübeyr, Ceylan, Sungur

Emirdağ Lahikası-2 ( 235 )

—–oo0oo—–

Merhum Zübeyir Agabey bir mektubunda Risale-i Nurun Sermaysi ile ilgili söyle buyurmaktadir:

Bismihİ Sûbhanehu.

Ve inmin şey in illâ yüseb bihu bi ham dihi.Esselâmü aleyküm verah metullahi vebere katühü.Vel veçri veleyalin aşrin.

Aziz Sıddık Kardeşlerimiz.

Risale-i Nurun Sermayesi:Bu mubarek para merhum ve muazzez Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin mübarek ta’yinatıdır.Tayinat hakkında Üstadımız beyan etmiştiki:”Risale-i Nurun fiatı yani sermayesi ve sermayeden fazla biriken miktarı ne benimdir ne başkasınındır.Risale i Nurun ve ta’yinatın dır.Tayinat parası ekmekten ve iaşeden gayri şeylere sarfedilemez.”

Haşiye: Mehazler Envar Neşriyata Göredir.

Muhammed Numan ÖZEL

Risale-i Nur Araştırma Merkezi

Yozgatnur

www.NurNet.Org

Hulusi YAHYAGiL Ağabeye Münafıkların Musallat Olması Hakkında

Hulusi YAHYAGiL Ağabeye Münafıkların Musallat Olması Hakkında
Sual: 10. Lema’da üçüncüsünde Hulusi Abi’ye atfen anlatılan münafıkların ona bir iki sene musallat olma hadisesini açıklar mısınız.
İşte Hulusi’nin kalbi çendan lâ-yetezelzel idi. Fakat bu vaziyet onu fütura sevkettiğinden şefkatli tokat yedi. Tam bir-iki sene bazı münafıklar ona musallat oldular. Dünyanın lezzetini de kaçırdılar. Hem dünyayı ondan, hem onu dünyadan küstürdüler. O vakit vazife-i maneviyesindeki ciddiyete tam manasıyla sarıldı.
Lem’alar ( 42 )
 Perde altındaki düşmanımız münafıklar, şimdiye kadar yaptıkları gibi, adliyeyi ve siyaset ve idareyi zahirî dinsizliğe âlet edip, bize hücumları akîm kaldığı; ve Risale-i Nur’un fütuhatına menfaati olan eski plânlarını bırakıp, daha münafıkane ve şeytanı da hayrette bırakacak bir plân çevirdiklerine dair buralarda emareleri göründü.
O plânların en mühim bir esası; has, sebatkâr kardeşlerimizi soğutmak, fütur vermek, mümkün ise Risale-i Nur’dan vazgeçirmektir.
Bazı da dost suretinde hulûl edip, korkutmak mümkünse, habbeyi kubbe edip evham veriyorlar. “Aman, aman Said’e yanaşmayınız! Hükûmet takib ediyor” diye zaîfleri vazgeçirmeye çalışıyorlar.
 Hattâ bazı genç talebelere, hevesatlarını tahrik için, bazı genç kızları musallat ediyorlar.
Hattâ Risale-i Nur erkânlarına karşı da, benim şahsımın kusuratını, çürüklüğünü gösterip; zahiren dindar ehl-i bid’adan bazı şöhretli zâtları gösterip; “Biz de müslümanız, din yalnız Said’in mesleğine mahsus değil” deyip, bize karşı perde altında cephe alan zındıklara ve anarşilik hesabına o safdil ehl-i diyanet ve hocaları âlet edip istimal ediyorlar.
 İnşâallah bunların bu plânları da akîm kalacak.
Emirdağ Lahikası-1 ( 125 )
Bu gizli din düşmanları ve münafıklar çoktandır anladılar ki, Nur talebelerinin kefenleri boyunlarındadır. Onları Risale-i Nur’dan ve üstadlarından ayırmak kabil değildir. Bunun için şeytanî plânlarını, desiselerini değiştirdiler. Bir zayıf damarlarından veya safiyetlerinden istifade ederiz fikriyle aldatmak yolunu tuttular.
O münafıklar veya o münafıkların adamları veya adamlarına aldanmış olanlar dost suretine girerek, bazan da talebe şekline girerek derler ve dedirtirler ki: “Bu da İslâmiyete hizmettir, bu da onlarla mücadeledir. Şu malûmatı elde edersen, Risale-i Nur’a daha iyi hizmet edersin. Bu da büyük eserdir.” gibi bir takım kandırışlarla sırf o Nur talebesinin Nurlarla olan meşguliyet ve hizmetini yavaş yavaş azaltmakla ve başka şeylere nazarını çevirip, nihayet Risale-i Nur’a çalışmaya vakit bırakmamak gibi tuzaklara düşürmeye çalışıyorlar. 
Veyahut da maaş, servet, mevki, şöhret gibi şeylerle aldatmaya veya korkutmakla hizmetten vazgeçirmeye gayret ediyorlar. 
Risale-i Nur, dikkatle okuyan kimseye öyle bir fikrî, ruhî, kalbî intibah ve uyanıklık veriyor ki; bütün böyle aldatmalar, bizi Risale-i Nur’a şiddetle sevk ve teşvik ve o dessas münafıkların maksadlarının tam aksine olarak bir tesir ve bir netice hasıl ediyor. Fesübhanallah!..
Hattâ öyle Nur talebeleri meydana gelmektedir ki, asıl hâlis niyet ve kudsî gayeden sonra -bir sebeb olarak da- münafıkların mezkûr plânlarının inadına, rağmına dünyayı terk edip kendini Risale-i Nur’a vakfediyor ve Üstadımızın dediği gibi diyorlar: “Zaman, İslâmiyet fedaisi olmak zamanıdır.” اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّى
Tarihçe-i Hayat ( 690 )
Yukarıda ki mezkur ifadeler müvacehesinde ve görüşmelerimiz neticesinde hasıl olan kanaatimizce:
a) Şöhretli zatları Kullanarak Nurlardan vazgeçirmek
b) Nurların aleyhine döndermek için çeşitli desiseler kurmak
c) Hulusi ağabey ile Üstad Bediüzzamanın arasını açmak.
ç) Zındıka komitesinin elemanlarını zahirde hulusi ağabeye dost olması
e) Bediüzzamandan Koparmak mümkün olmayınca sanki bir tarikat şeyhi gibi hava estirmeye çalışmak..
f) mesai yükünü arttırmak.
g) merdne fıtri kahramanlığını, fedakarlığını zirüzeber etmek
bu gibi şekillerde Hulusi ağabey (rh) ile 2 sene boyunca meşgul oldukları anlaşılmaktadır. Yani tekbir hadise değil müteaddid desiseler çevrilmiş.
Muhammed Numan ÖZEL
Kaynak: Yozgatnur

Muhakemat Eserine Dair..

Muhakemat Eserine Dair..

 

Eserin Künyesi

 

Eser ismi: Muhakemat, Reçetet’ü-l Havas, Reçetet’ü-l Ulema

Yazım Tarihi1911

Basım Tarihi: 1913

matbaa: Matba-i Ebuzziya

 

 

 Muhâkemât (1911/1911) Abdülkadir Badıllı ağabey, bu eserin ilk baskı tarihini 1921 olarak vermiştir. (Bkz. Tarihçe, /280)

 

ayırıca şunu da beyan etmiştir. Muhakemat, Arapçası Reçetet’ül Ulama veya Havas olarak 1910 yılında telif edilip, 1911 ve istabulda 1913te tab edilen bu cihan baha eser, bizzat müellif-i muhaterem Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin üslub ve ifadeleridir. Birisi diğerinin tercümesi veya şerhi olmayıp, her ikisi de aynı günlerde ayrı ayrı lisanlarda telif edilmiştir.

 

mustafa gül (ra) ağabeyin elyazma lem’alarında 870. sh de bir ifade var elimizde ki nüshalarda olmayan. “harb-i umumide en mühim bir vaziyete giriftar olmuştum. işarat-ül i’caz’ın müsvedde-i evvelisi düşmanın elinde parça parça olmuştu..”

 

 

Risale-i Nurun Neşir Tarihçesinde: “Hz. Üstad’ın has bazı talebelerine birçok defalar gayet samimi olarak verdiği tashih ruhsatı ve tanzim izni…

 

İkincisi:  İlk başlarda elle çoğaltılan risalelerin kâtibleri içinde bazılarının ya okuyamadığı veya mânasını bilemediği bazı kelimelerin imlâsında ve yazılış şeklinde yanlışlar düştüğünde veya yine kâtiblerin yazarken sehven bir iki kelimeyi veya cümleyi veya satırı noksan yazdıklarında, Hz. Üstad, bunları tashih ederken o anda ve o yerde, o makamın mânasını ifade edecek olan bazı kelime veya cümleleri tashihen ilâve ettiği gibi, başka bir nüshayı da nâdiren, aynı mânada başka kelimelerle tashih ederdi.

 

Evet, Hz. Üstad risaleleri tashih ederken herhangi bir asılla karşılaştırmadan düzeltmelerde bulunur. “Ben tashihatta hayâlen te’lif zamanına gidiyorum, öyle tashih ediyorum” meâlindeki ifadesi; her halde ve mutlaka, meselenin mânası cihetiyle olmak lâzımdır. Çünki tashihatta harf harf, kelime kelime üzerinde durmayıp yalnız mânasını düşündüğünü ve ona göre düzeltmeler yaptığını görmekteyiz.

 

Bu meseleye şunu da ilâve etmek gerekir ki: Yukarıda bir nebze temas edildiği üzere, Hz. Üstad’ın mezkûr izin ve ruhsatlarıyla kendini ziyadesiyle selâhiyetdar gören bazı zâtların tanzim işlerini çoğalttığını gören Hz. Üstad, 1949 yılından başlıyarak 1953’lerde tamamen durdurma cihetine gitmiş ve o izin ve ruhsatları kaldırmıştır.

 

Hatta bu cümleden olarak, vazifesi ve şahsiyeti itibariyle bir kâtib ve kitabet iken, Üstad Hazretlerinin verdiği mezkûr izinlerle, vazifesinin kâtiblikten öteye geçtiğini sanan bir zât, “Muhakemat” gibi çok derin ve çok ilmî ve müdakkik âlimlerce zor anlaşılabilen bir eseri teksir edeceği zaman, mânasını iyice kavramadan bazı kelimelerini tercüme şeklinde tasarruflara girişmiş ve o surette mumlu kağıtlara yazmaya başlamışken, Hz. Üstad bu durumu görür görmez hemen durdurmuş ve o kâtibe başka bir iş göstererek “Muhakemat”ın teksirini te’hir ettirmiştir.

 

Bu vak’anın şahidleri ve râvilerinden hala hayatta olanlar vardır. Ayrıca o zâtın üzerinde tasarruf edip sadeleştirdiği “Muhakemat” nüshasının bir iki fasikülü bizdedir.

 

İşte bu vak’a ile ve Üstad Hazretlerinin biraz yukarıdaki mektubu ile tebeyyün eden gerçek; onun hayatının son senelerinde mezkûr izin ve selâhiyetleri iptal ettiğidir.

 

Hal böyle iken, onun vefatından sonra herhangi bir tasarruf ile düzeltmelere veya sadeleştirme gibi keyfî teşebbüslere niyet etmenin veya ona kalkışmanın çok büyük bir vebal ve pek azîm bir hata olacağı muhakkaktır. Çünkü Hz. Müellif mâdem hayatta değildir ve mâdem kendi zamanında sadeleştirme denilen yozlaştırma ve bozma hareketini tasvib etmemiştir ve öyle teşebbüslerde bulunanları, talebeleri vasıtasıyla durdurmuştur. O halde o kapı kesinlikle kapalıdır.

 

Kaldı ki, ortaya atılan herhangi bir meselenin halli veya Risale-i Nur mesleğini ilgilendiren bir mevzuun vuzuha kavuşturulması için; risalelerden o mesele ve o mevzu hakkındaki parçaları bulup yanyana getirerek broşürler ve kitapçıklar yapılmasına dair izinlerin kaldırılmış olduğuna, herhangi bir işaret ve vakıa görülmemektedir.

 

Öyleyse, bazı âdi heves ve niyetle, süflî şeylere Nurları âlet yapmamak şartıyla, o gibi broşürlerin neşrinde bir mâni’ yoktur ve her zamanda geçerlidir.”

 

Ispartada Bilinen ve teksirle meşgul olan katip talebesi muhakemat üzerinde sadeleştirme ve tebdil ve tağyir yapması üzerine muhakematın basımını üstadımız tehir etti. Ve üstadımız hayatta iken Muhakemat yeni yazı ile tab edilmedi. Zübeyir ağabeyin nezaretinde bir komisyon nezaretinde bu eser neşredildi.

 

işarat-ül i’caz’a üstadımız koyduğu taktim mektubu gibi şeyler bu sebepler müvacehesinde Muhakematta görülmemektedir.

 

Netice: Muhakemat nam eserinde Bediüzzaman, Tefsir usulü ve hadis usulünde metod dersi ve üslüb dersi ve heyetin taşıması gerek hususları ders vermiştir. Hakikatlerden israiliyatı temizlemenin ehemmiyetini göstermiştir. Muhakemat ve işarat-ül i’caz bir birisinin devamı niteliği arz etmektedir. Muhakemat usül, İşarat-ül i’caz ise bir nümunelik arz etmektedir.

Selam ve Dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

Risale-i Nurda Ramazan Mevzu’u – 10

  1. Ramazan-ı Şerifteki
  2. “Birinci Nükte: Ramazan-ı Şerifteki savm, İslâmiyetin erkân-ı hamsesinin birincilerindendir.” (M: 398)
  3. “İşte Ramazan-ı Şerifteki orucun çok hikmetleri; hem Cenab-ı Hakk’ın rububiyetine, hem insanın hayat-ı içtimaiyesine, hem hayat-ı şahsiyesine, hem nefsin terbiyesine, hem niam-ı İlahiyenin şükrüne bakar hikmetleri var.” (M: 398)
  4. “Dördüncü Nükte: Ramazan-ı Şerifteki oruç, nefsin terbiyesine baktığı cihetindeki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki: Nefis, kendini hür ve serbest ister ve öyle telakki eder.” (M: 400)
  5. “İşte Ramazan-ı Şerifteki oruç; en gafillere ve mütemerridlere, za’fını ve aczini ve fakrını ihsas ediyor.” (M: 401)
  6. Ramazan-ı Şerifteki oruç onbeş saat, sahursuz ise yirmidört saat devam eden bir müddet-i açlığa sabır ve tahammül ve bir riyazettir ve bir idmandır.” (M: 403)
  7. “İşte Ramazan-ı Şerifteki oruç doğrudan doğruya nefsin firavunluk cephesine darbe vurur, kırar.” (M: 404)
  8. Ramazan Bayramı
  9. “Kendisini milletine hasreden seksen yaşındaki ihtiyar bir din âlimi öldürülmek isteniyor; hem de Ramazan Bayramı akşamı, iftar yemeğine zehir konulmak suretiyle.” (T: 635)
  10. Ramazan Bayramında
  11. “Yine aynen Ramazan Bayramında, Üstadın rızası olmadığı halde, Tahsin ve ben -yani Emin- bir kilo ince şeker getirmiştik.” (K: 59)
  12. Ramazan Bayramından
  13. Ramazan Bayramından beri iki defadır hastalığım ki, el-ân nekahet devrindeyim; Risale-i Nur-u Şerifelerin istinsahına oldukça bir fasıla vermiş oldu.” (B: 184)
  14. Ramazan hediyesi
  15. “Yazdığı vakitte Hüsrev vasıtasıyla çok mübarek Ramazan hediyesi aynı anda gelmesiyle beraber, aynı gecede ben senin hanen tarafına ve hanene geldiğimi rü’yada gördüğüm gibi, iki gece evvel, elhak ikinci bir Hüsrev ve ikinci bir Süleyman olan Süleyman Rüşdü, aynen sizi görmüş.” (B: 355)
  16. Ramazan hediyesidir
  17. “(Haşiye): Birinci Mevkıfı ise Ramazan hediyesidir.” (B: 249)
  18. Ramazan hediyesini
  19. “Otuzikinci Söz’ün Birinci Mevkıfını, Ramazan hediyesini ikmale muvaffak oldum.” (B: 31)
  20. Ramazan Risalesi
  21. Ramazan Risalesi, kırk dakikada telif edilmesi..” (Ms: 197)
  22. Ramazan Risalesi’nin
  23. “Hem Ramazan Risalesi’nin âhirinde nefs-i emmareyi her nevi azabdan ziyade, açlık ile temerrüdünü terkettiği gibi; şimdiki ehl-i nifakın mütemerridane sefahetinin cezası olarak umuma ve masumlara da gelen bu açlık ve derd-i maişet belasından ehl-i dalalet istifade edip, Risale-i Nur’un fakir şakirdlerinin aleyhine istimal etmek ihtimali var.” (K: 235)
  24. Ramazan-ı Şerif orucuyla
  25. “Fakat Ramazan-ı Şerif orucuyla o fabrikanın hademeleri anlarlar ki; sırf o fabrika için yaratılmamışlar.” (M: 403)
  26. Ramazanda Leyle-i Kadir
  27. “Ömürde ecel, ramazanda leyle-i kadir gibi, esmada ism-i azamın istitarı mühim hikmeti var.” (B: 331)
  28. Ramazaniye Risalesi
  29. “Hem Ramazaniye Risalesi ve matbu’ Âyet-ül Kübra burada bulunmak lâzımdır.” (Ş: 504)
  30. “Size yazmıştım ki: Nasıl “Hizb-i Nuriye” Risale-i Nur’un ve Âyet-ül Kübra’nın bir hülâsasıdır; öyle de on dakika zarfında Hizb-i Nuriye’nin bir hülâsası, bu Ramazan-ı Şerif’in feyzinden ve Ramazan’da te’lif edilen ve yeni intişar eden Ramazaniye Risalesi olan Âyet-ül Kübra’nın otuzüç mertebe-i vücub u vücud ve tevhid otuzüç elsine-i külliye ile tezahür ettiği gibi; ruh ve hayal ve kalb o noktadan öyle bir inbisat ve inkişaf etti ki, herbir mertebenin söylediği “Lâ ilahe illâllah” şehadetini dediğim vakit, o küllî lisan benim oluyor gibi azametli bir tevhid hissettiğimden, “Âyet-ül Kübra” güneş gibi iman nurlarını ruhlara telkin edebilir.” (E: 69)
  31. Ramazaniye Risalesi’ni
  32. “Yalnız Müdafaat ve Onaltıncı Mektub ve Ramazaniye Risalesi’ni mütalaa etmek için biz verdik.” (K: 267)
  33. Ramazaniye Risalesini
  34. “Bütün iki saat o taharri neticesinde, Ankara’dan gelen bir Ramazan tebrikiyle, bir Ramazaniye Risalesini elde ettiler.” (K: 267)

 

Sayfalar Envar Neşriyata Göredir.

Ramazan Ayı kategorisi

www.NurNet.Org

Risale-i Nurda Ramazan Mevzu’u – 9

  1. Ramazan-ı Şerifinizi
  2. “Şimdi şu Risale-i Nur’un beraeti, başta siz sevgili Üstadımızı, sonra biz âciz kusurlu talebelerinizi, sonra âlem-i İslâmı sürura sevk ederek, ikinci büyük bir bayram yaptırdığından siz mübarek Üstadımızın bu büyük bayram-ı şerifinizi tebrik ile ve yine üçüncü bayram olan ramazan-ı şerifinizi ve leyle-i Kadrinizi tebrik, emsal-i kesîresiyle müşerref olmaklığımızı niyaz ve biz kusurluların” (Ş: 276)
  3. “Mübarek ramazan-ı şerifinizi bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz.” (Ş: 508)
  4. “Sizin mübarek Ramazan-ı Şerifinizi tebrik ediyoruz.” (K: 155)
  5. “Umum kardeşlerimizin gelecek mübarek Ramazan-ı Şerifinizi ve geçmiş Berat gecelerinizi bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz.” (E: 51)
  6. “Evvelâ: Geçen mübarek Leyle-i Beratınızı ve gelecek Ramazan-ı Şerifinizi tebrik ederiz.” (E: 170)
  7. “Evvelâ: Seksen küsur sene ibadetli bir ömr-ü bâkiyi temin eden Ramazan-ı Şerifinizi bütün ruh u canımızla tebrik ve her gecesi bir nevi Leyle-i Kadir hükmünde hakkımızda menfaatdar olmasını niyaz ederiz.” (Em: 17)
  8. “Sâlisen: Buradaki talebeler de Ramazan-ı Şerifinizi tebrikle beraber kendilerince pekçok nümuneler içinde eski komünistlerin işkencelerinden bir-iki nümune yazıp leffen size takdim ediyorlar.” (Em: 18)
  9. “Hulûlüyle müşerref olduğumuz Ramazan-ı Şerifinizi, bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz.” (Hn: 138)
  10. Ramazan-ı Şeriflerini
  11. “Umum kardeşlerimin ve hemşirelerimin, hâssaten duaları makbul ve mübarek masumlar taifesi ve muhterem ihtiyarlar cemaatinden herbirerlerine binler selâm ve dua ederek Ramazan-ı Şeriflerini tebrik ederiz, dualarını rica ederiz.” (Ş: 681)
  12. “Umum kardeşlerimin ve hemşirelerimin hassaten duaları makbul mübarek masumlar taifesi ve muhterem ihtiyarlar cemaatinden herbirerlerine binler selâm ve dua ederek ramazan-ı şeriflerini tebrik ederiz, dualarını rica ederiz.” (St: 12)
  13. Ramazan-ı Şerifte
  14. “Bu risalenin te’lifinden sekiz sene evvel İstanbul’da, Ramazan-ı Şerifte, meslek-i felsefe ile münasebette bulunan Eski Said’in Yeni Said’e inkılab edeceği bir hengâmdadır ki, Fatiha-i Şerife’nin âhirinde $ ile işaret ettiği üç mesleği düşünürken şöyle bir vakıa-i hayaliye, bir hâdise-i misaliye, rü’yaya benzer bir hâdise gördüm ki:” (S: 544)
  15. “Bu risalenin te’lifinden onbir sene evvel Ramazan-ı Şerifte İstanbul’da Bayezid Câmi-i Şerifinde hâfızları dinliyordum.” (M: 309)
  16. Ramazan-ı Şerifte ise, ehl-i iman birden muntazam bir ordu hükmüne geçer.” (M: 399)
  17. “Padişahtan tâ en fukaraya kadar herkes, Ramazan-ı Şerifte o nimetlerin kıymetlerini anlamakla bir şükr-ü manevîye mazhar olur.” (M: 399)
  18. “İşte Ramazan-ı Şerifte en zenginden en fakire kadar herkesin nefsi anlar ki: Kendisi mâlik değil, memlûktür; hür değil, abddir.” (M: 400)
  19. “Altıncı Nükte: Ramazan-ı Şerifin sıyamı, Kur’an-ı Hakîm’in nüzulüne baktığı cihetle ve Ramazan-ı Şerif, Kur’an-ı Hakîm’in en mühim zaman-ı nüzulü olduğu cihetindeki çok hikmetlerinden birisi şudur ki: Kur’an-ı Hakîm, madem Şehr-i Ramazan’da nüzul etmiş; o Kur’anın zaman-ı nüzulünü istihzar ile o semavî hitabı hüsn-ü istikbal etmek için Ramazan-ı Şerifte nefsin hacat-ı süfliyesinden ve malayaniyat hâlattan tecerrüd ve ekl ü şürbün terkiyle melekiyet vaziyetine benzemek ve bir surette o Kur’anı yeni nâzil oluyor gibi okumak ve dinlemek ve ondaki hitabat-ı İlahiyeyi güya geldiği ân-ı nüzulünde dinlemek ve o hitabı Resul-i Ekrem (A.S.M.)dan işitiyor gibi dinlemek, belki Hazret-i Cebrail’den, belki Mütekellim-i Ezelî’den dinliyor gibi bir kudsî halete mazhar olur.” (M: 401)
  20. “Evet Ramazan-ı Şerifte güya âlem-i İslâm bir mescid hükmüne geçiyor; öyle bir mescid ki, milyonlarla hâfızlar, o mescid-i ekberin kûşelerinde o Kur’anı, o hitab-ı semavîyi Arzlılara işittiriyorlar.” (M: 401)
  21. “Şöyle bir vaziyetteki bir mescid-i mukaddeste, nefs-i süflînin hevesatına tabi olup, yemek içmek ile o vaziyet-i nuranîden çıkmak ne kadar çirkin ise ve o mesciddeki cemaatın manevî nefretine ne kadar hedef ise; öyle de Ramazan-ı Şerifte ehl-i sıyama muhalefet edenler de, o derece umum o âlem-i İslâmın manevî nefretine ve tahkirine hedeftir.” (M: 401)
  22. “Yedinci Nükte: Ramazanın sıyamı, dünyada âhiret için ziraat ve ticaret etmeğe gelen nev’-i insanın kazancına baktığı cihetteki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki: Ramazan-ı Şerifte sevab-ı a’mal, bire bindir.” (M: 401)
  23. Ramazan-ı Şerifte herbir harfin, on değil bin ve Âyet-ül Kürsî gibi âyetlerin herbir” (M: 401)
  24. “Öyle de: Ezel ve Ebed Sultanı olan onsekiz bin âlemin Padişah-ı Zülcelal’i; o onsekiz bin âleme bakan, teveccüh eden ferman-ı âlîşanı olan Kur’an-ı Hakîm’i Ramazan-ı Şerifte inzal eylemiş.” (M: 402)
  25. Ramazan-ı Şerifte oruç vasıtasıyla bir nevi perhize alışır; riyazete çalışır ve emir dinlemeyi öğrenir.” (M: 403)
  26. “Ve sair cihazat, o fabrikanın süflî eğlencelerine bedel, Ramazan-ı Şerifte melekî ve ruhanî eğlencelerde telezzüz ederler, nazarlarını onlara dikerler.” (M: 403)
  27. “Onun içindir ki; Ramazan-ı Şerifte mü’minler,” (M: 403)
  28. “bir nuru, Ramazan-ı Şerifte bir halet-i ruhaniyede, mühim bir seyahat-ı kalbiyede görünmüş ve bir derece bu risalede beyan edilmiştir.” (M: 514)
  29. “İşte bu sırra binaen, geçen Ramazan-ı Şerifte ve Kurban Bayramında ve daha başka vakitlerde istihraca binaen veya keşfiyat nev’inden verilen haberler, muallak oldukları şeraiti bulamadıkları için vukua gelmemişler ve haber verenleri tekzib etmiyorlar.” (L: 104)
  30. “Evet Ramazan-ı Şerifte bid’aların ref’ine Ehl-i Sünnet ve Cemaatin ekseriyetle hâlis duası bir şart ve bir sebeb-i mühim idi.” (L: 104)
  31. “Maalesef câmilere Ramazan-ı Şerifte bid’alar girdiğinden, duaların kabulüne sed çekip ferec gelmedi.” (L: 104)
  32. “İşte o zamanda, İstanbul’un Bayezid câmi-i mübarekine, Ramazan-ı Şerifte, ihlaslı hâfızları dinlemeye gittim.” (L: 231)
  33. “$ âyetinin bir nüktesi ve bir İsm-i Azam veya İsm-i Azam’ın altı nurundan bir nuru olan “İsm-i Hakem”in bir cilvesi Ramazan-ı Şerifte görüldü.” (L: 311)
  34. Ramazan-ı Şerifte Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ı okurken Risale-i Nur’a işaretleri Birinci Şua’da beyan olunan otuzüç âyetten hangisi gelse bakıyorum ki, o âyetin sahifesi ve yaprağı ve kıssası dahi Risale-i Nur’a ve şakirdlerine kıssadan hisse almak noktasında bir derece bakıyor.” (Ş: 243)
  35. “İkinci Sual: $ ferman-ı esasîsi ile bir kardeşin hatasıyla, diğer öz kardeşi mes’ul olmadığı halde, yanlış mana verilmemek için neşrini men’ettiğimiz ve sekiz sene zarfında, bir veya iki defa elime geçen ve yirmibeş seneden daha evvel aslı yazılan ve ehemmiyetli noktalarda imanı şübhelerden ve manası anlaşılmayan bir kısım müteşabih hadîsleri inkârdan kurtaran bir küçük risalenin bizden uzak bir yerde, bilmediğimiz bir adamda bulunması ile ve yanlış mana verilmesiyle ve Kütahya ve Balıkesir tarafında bir dokunaklı mektub bulunmasıyla bizleri o vakit Ramazan-ı Şerifte ve şimdi bu dehşetli soğukta pekçok masum rençber ve esnafları, hattâ âdi ve eski bir mektubumuz yanında bulunmasıyla ve arabası beni gezdirmesiyle ve bize bir dostluk münasebetiyle veya bir kitabımı okumasıyla tevkif edip, perişan etmek ve maddeten ve manen onlara ve vatana ve millete lüzumsuz bir” (Ş: 353)
  36. ramazan-ı şerifte hayrı birden bine çıkan evradlarımızla meşgul olup ilmî derslerimizle bu cüz’î, geçici sıkıntılara ehemmiyet vermemeğe çalışmak büyük bir bahtiyarlıktır.” (Ş: 509)
  37. “Merhum Abdurrahman’ın vefatı zamanında bilmediğim halde, o münasebet-i ruhiye cihetiyle fazla bir sarsıntıyı Ramazan-ı Şerifte hissettim.” (B: 249)
  38. “Kardeşlerim, bu Ramazan-ı Şerifte size âlem-i nurdan bahisler açmak arzuları var idi.” (B: 284)
  39. Ramazan-ı şerifte onuncu günün ikinci saatinde birden bu hadîs-i şerif hatırıma geldi.” (K: 27)
  40. “Bu Ramazan-ı Şerifte gerçi bir tesmim neticesinde ziyade sıkıntı ve ızdırab çektimse de Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun ki, sabır ve tahammül ihsan eyledi.” (E: 69)
  41. “Gizli düşmanlarımız bu Ramazan-ı Şerifte, tekrar adliyeyi benim aleyhime sevkettiler.” (Em: 165)
  42. “İllâ bir şart ile helâl edebilirim ki: Bu Ramazan-ı Şerifte bana ve hâlis kardeşlerime verdiği endişe ve telaşı, hakperestlik damarıyla, büyüklere lâyık ulüvv-ü cenabla, enaniyet-i taassubkâranesini hakikata ve insafa feda edip tamire çalışmasıdır; müşfik ve munsıf bir hoca tavrıyla, kusurumuz varsa bize lütufkârane ihtar ve ikazdır.” (St: 61)
  43. “Hattâ bir Ramazan-ı Şerifte pek şiddetli hastalıkta, altı gün birşey yemeden savm-ı visal içinde ubudiyetteki mücahedelerini terketmediler.” (T: 327)
  44. “mübarek bir hanım, yanında (Haşiye) çok senelerden beri muhafaza ettiği Mevlâna Hazretlerinin cübbesini, Ramazan-ı Şerifte teberrüken Üstadımızın yanında kalsın diye Feyzi ile gönderir.” (T: 329)
  45. “Gizli düşmanlarımız, bu Ramazan-ı Şerifte tekrar adliyeyi benim aleyhime sevkettiler.” (T: 665)
  46. “Evvelâ: Bu Ramazan-ı Şerifte üniversitede ecnebi bir müsteşrik feylesof konferansında Kur’ana itiraz suretinde “Seb’a Semavat” cümlesini inkâr tarzında, dinleyen safdil müslüman gençleri şübheye sevketmek ihtimaline binaen; Birinci Harb-i Umumî’nin başında Arabî İşarat-ül İ’caz tefsirinde ve yirmibeş sene evvel Onikinci Lem’ada İkinci Mes’ele-i Mühimme serlevhasıyla, o müsteşrikin inkârına karşı kuvvetli cevabını göstermek lâzım geldi.” (Nç: 145)
  47. “Bu hakikatı görmek isteyenleri, Risale-i Nur’a havale edip; yalnız nümune için bu Ramazan-ı Şerifte o konferansı dinleyen bir kısım İmam-Hatib talebelerinden ve Kur’an hıfzı ile meşgul olan masum gençlerin kalbine vesvese, vehim gelmemek için pek çok âyetlerdeki “Seb’a Semavat” cümlesini inkâr eden müsteşrik feylesofun inkârından kırkbeş sene evvel Risale-i Nur bu gelen cevabı vermiş:” (Nç: 146)

 

Sayfalar Envar Neşriyata Göredir.

Ramazan Ayı kategorisi

www.NurNet.Org