Etiket arşivi: Muhammed Numan Özel

Heykeltıraş Gibi Olmalıyız

Kur’anî, imanî, İslamî manaları ve meseleleri merak eden ve âlemini bu manalarla doldurmak isteyenler ve “Bizler bu manaların neresindeyiz işin içerisinde mi dışında mıyız” diyebilenler mutlaka Kur’an’ı ve tefsirlerini anlamak ve hayata geçirebilmek için tüm varlığıyla hakikat deryasına dalması elzemdir ki ayakları kaydıran dehşetli hadiselerde sabit kalabilsin.

İman hizmetinde artık ehli dalalet kalmadı denecek bir durumdayız. Okuduğumuz hakikatlerle itikad ve amelimizi ve psikolojimizi muhafaza etmekle mükellefiz.

Ehl-i dalalet olmadığı için artık hissiyatlar devreye girmiş ve nur talebeleri hem dar dairede hissen ve usulen birbiriyle çatışmaya başlamış hem de geniş dairede bu anlayış ve usul farklılıkları mücadele sebebi bir hal almıştır.

Bunun aslında temel sebeplerinden birisi de şudur ki,

“Gaye-i hayalolmazsa, enaniyet kuvvetleşir.

Bir gaye-i hayal olmazsa, yahut nisyan basarsa, ya tenasi edilse; elbette zihinler enelere dönerler, Etrafında gezerler. Ene kuvvetleşiyor, bazan sinirleniyor. Delinmez, tâ “nahnü” olsun. Enesini sevenler, başkaları sevmezler.”[1]

Yani bir hedef kalmaması veya ideallerin hayal veya iddialarda kalmış olması sebebiyle artık ferdler birbiriyle mücadele etmeye başlamıştır. Değirmende taşlar buğdayları öğütürken iki taş arasına buğday atılır ve öğütme başlar. Şayet tane atılmazsa bu defa taş taşı sindirmeye, öğütmeye başlar. Ehl-i dalaletin çekilmesiyle de nurcular bu manada birbirini sindirmeye başlamıştır.

Sathi, yüzeysel okumalar ve sadece okuma eksenli programlar insanlarda ülfete sebep olmaktadır. İnsanların bu ülfetini kırmak ve ferd-i ahere bu hakikatleri ulaştırabilmenin yolu tembelcesine oturarak olmayacaktır elbette ki. Zamanını, ideallerini, hedeflerini, fikirlerini hakikatlerle şekillendirmesi lazımdır. İnsan, biçimsiz yekpare bir taştır. Nasıl ki, heykeltıraş taşı yontarak adeta taş içinde gizlenmiş olan idealini gün yüzüne çıkartır. Yani taşı şekillendirir. İşte iman hakikatleriyle de insan ideallerini şekillendirmelidir heykeltıraş gibi.

Okurken tekrar tekrar, altını çizerek, not alarak, mukayese yaparak okuduklarımızla kendimizi yontmalı ve Allah’a halis bir kul Rasulü Ekreme layık bir ümmet olmak hedefiyle hareket etmeliyiz.

Bütün bu okumalarımı anladım mı diyerek nefsimizde tatbikatını yaparak tecrübe etmeliyiz. Kendimizi teyakkuzda tutmak için de yeniden yeniden okumalıyız…

Zamanın ahirzaman olduğunu, iyinin de kötünün de faydalının da faydasızın da en ileri derecede karıştığını bu hayatta herkes fark etmelidir.

Bu kadar karmaşa içinde de herkes imanî, Kur’anî, İslamî tedbirleri almalıdır, hem kendi âleminde hem de elinin yetiştiği her yerde. Bunları yapabilecek bir kabiliyete sahip olabilmelidir insan.

“Yok ben kendimi düzeltmek için bir köşeye cekilmeliyim bu ahirzamanda” deyip yani hiçbir şeyin, işin, hizmetin ucundan tutmayıp sadece el ucuyla, eğreti olarak, suhre tarzında, haftada bir, günde 5-10 dakikacık zaman dilimlerimizi iman hakikatlerine, Kur’an tefsirlerine, İslamî ilimlere vakit ayırarak kolay kolay imanımızı kavi ve muhkem olarak sürekli muhafaza etmemiz pek değil hiç mümkün olamaz.

Bu şekilde, bu ahirzaman küfrüne, dalâletine, sefahetine, ifsadına, bozgunculuğuna, ihtilaf ve iftiraklarına karşı koymak mümkün değildir asla imkân ve ihtimal de yoktur.

Daha çok hakikatlere zaman ayırarak ve her fırsatta meşgul olarak mümkün olabilir.

Çare-i necat ise, ihlasla, uhuvvetle, sadakatle, tesanüdle, ümit ve aşkla iman, Kur’an hizmetlerine odaklanmaktır. Şayet zeminimizde sıkıntılar varsa kendi imkanlarımızla mesuliyetlerimizi yerine getirmeliyiz.

Bu kuvveti elde edebilmek için daima gereken bir hareket ve faaliyet içerisinde olarak Kur’an tefsirleri olan Risale-i Nurları ihlasla, sadakatle, itminanla, istikrarla, daimi olarak, hiçbir şeye alet yapmayarak okumak, okumak, okumak lazım ve elzemdir. O taş içindeki halis mümini taştan çıkartana kadar. Elimizdeki malzemelerimiz de Kur’an ve Sünnet Tezgahında yapılmış olan Risale-i Nur Külliyatıdır.

“Ey insan-ı fâni! Senin cüz’î bir çekirdek hükmündeki kendi hakikatını, meyvedar bir şecere-i bâkiyeye inkılab etmesini ve beş işarette gösterilen on tabaka meyvelerini ve on nevi gayelerini elde etmesini istersen, hakikî imanı elde et. Yoksa bütün onlardan mahrum kalmakla beraber, o çekirdek içinde sıkışıp çürüyeceksin.”[2]

Selam ve dua ile.

Muhammed Numan ÖZEL

[1]Sözler (708)
[2] Mektubat (292)

İşlerimizde Başarılı Olmanın Sırrı

İnsan olarak fıtratımız her şeyin mükemmeline odaklanmıştır. İnsan bir şeyi yapacağı zaman en mükemmelini tahayyül ederek işe başlar. Zaten mükemmel bir şeyi tasavvur etmezse işe de koyulmaz. Dimağımızın giriş kapısı ve ilk mertebesi olan tahayyül[1] biriminde bu zamana kadar alakadar olduğumuz her şeyin stoklandığı ve mevcut olduğu bir depo suretinde ve bizimle beraber her an malzemesi de artmaktadır.

Tahayyül ve Tasavvur birimlerine her şey malzeme olmaktadır. Haram helal, caiz mekruh, iyi kötü… Bu mertebelerde ahlak mefhumu olmadığı için zaten bu iyi-kötü gibi bir tabir bulunmamaktadır.

Yapmış olduğumuz işlerde başarılı ve mükemmel olmak için Âdetullah kanunlarına uymamız gerekir ki neticede istediğimiz gibi mükemmel olsun.

• “Kim tevfik isterse, âdetullah ve hilkat ve fıtrat ile aşinalık etmek ve dostluk etmek gerektir. Yoksa, fıtrat tevfiksizlikle bir cevab-ı red verecektir. Cereyan-ı umumî ise, muhalif harekette bulunanları adem-âbâd hiçahiçe atacaktır.”[2]

• “Tevfik isterseniz, kavanin-i âdetullah’a tevfik-i hareket ediniz. Yoksa tevfiksizlik ile cevab-ı red alacaksınız.”[3]

• “Saltanat-ı rububiyetin âdetullah namı altında ve küllî iradelerin mümessilleri olan umumî ve küllî kanunları..”[4]

Bir işi baştan savarak yapmakla mükemmel yapmak arasında çok büyük fark söz konusudur. Yapmak adına yapılan işler yük, sıkıntı getirirken severek yapılan ve mükemmellik hedeflenerek yapılan işlerdeyse şevk, gayret ve ceht vardır. Bu sebeple bir şeyi başarmak ile yapmak arasında fark yok gibi görünse de, niyet ve nazar açısından bakıldığında büyük bir fark olduğunu işin içinde olanlar görmektedir. İşin kötü tarafı baştan savanlar diğer insanlara da yük olmaktadır.

Hem mükemmele odaklanmak işlerimizden haz ve lezzet almamıza sebep olacak hem de o işte yeni incelikler keşfederek meleke kazanarak o işe yeni bir şevk ve heyecan verebilir konuma da gelebiliriz.

Alelade yaparak da hem kendimizi hem kabiliyet ve istidatlarımızı hem de yaptığımız işleri köreltir ülfetle hem hal oluruz.

Bu sebeple takım arkadaşlarımızın, hizmet arkadaşlarımızın da işlerini severek yapmaya çalışmaları için onların heyecanını uyandırıp meseleye daha ciddi olarak bakmalarını sağlamalıyız. Çünkü sathi, yüzeysel olarak yapılan işler bir süre sonra tıkanacak ve herkesin emeğini zayi edecektir.

Mükemmellik için işlerin inceliklerini bilmek ve öğretmek temel şarttır. İnceliklerini, esrarını öğrenmek ve öğretmek de işimizde bizleri daha da başarılı kılacaktır.

İşimizin incelikleriyse Âdetullahtan geçmektedir. Başarı bir saraysa Âdetullah o sarayın kapısıdır. Başarı bir kapıysa Âdetullah o kapının kilididir.

Selam ve selamet Âdetullah kanunlarına uyanlara olsun. Ne mutlu Âdetullah kanunlarına muvafık hareket edenlere.

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Bkz: Sözler (701)
[2]Muhakemat (152)
[3] Divan-ı Harb-i Örfi (55)
[4] Şualar (31)

İmani Kuvvetimiz de Metodumuzda Risale-i Nurdur

Ehl-i sünnet İslami hizmetler içinde hiç şüphesiz Risale-i Nur Hizmetinin büyük bir yeri vardır. Bu önem de zamanın tehlikesinden ileri gelmektedir. Dinsizlik ve ateistliğin ipini koparttığı bir dönemde tevhid hakikatlerini kainata avazı çıktığı kadar haykıran ve bu tebliğ hizmeti sebebiyle eza ve cefalara maruz kalmıştır.

Risale-i Nur Talebelerinin hizmetteki tevakkufu, ataleti, rehaveti manevi mesuliyetleri de beraberinde getirmektedir. Bu ademe müncer olan haller ve fiiller manevi fırtınaların kopmasına bile vesile olmaktadır.

Hizmet sahamızda Risale-i Nur hakikatlerinin tebliği ve neşrine azami ihtimamı göstermek, neşretmek ve mesuliyetlerimizi yapmak manevi olarak insanlara destek ve kuvvet de vermektedir.

Mesela,

“Bu mübarek Ramazan-ı Şerif’teki dualar, ihlas bulunmak şartıyla inşâallah makbuldür. Fakat maatteessüf ekseriyetçe Risale-i Nur şakirdlerinin nazarlarını dünyaya çevirmek ve huzur-u kalbi bozmak için bazı taarruzlar yüzünden o ihlas, o huzur-u tam bir derece zedelenir.”[1]

Vatanı, milleti maddî ve manevî musibetlerden muhafaza eden Kur’an hakikatleri olan Risale-i Nurların tesirinin azalması hizmet sahasının daralması maddi ve manevi musibetlerde İlahî gazabı celp eder.

Eskiden hizmete dair sıkıntılar hariçten gelirdi. Hariçten geldiği için de içerde ve şahsi alemlerde ittihada ve ittifaka sebep olur ve kenetlenmeler olurdu. Şimdi ise durum değişmiş artık harici saldırılar hizmete azalmış hizmet içi meseleler başlamış ve enaniyet, gurur, kibir, fikir ve usul farkları gibi sebeplerle ittihad ve ittifaklar çatırdamaktadır. Gönül kırgınlıkları oluşmaya başlamış ve hizmetten beklenen manevi destek de havayı tasaffi edememektedir.

Risale-i Nur hizmetimizi şahsî, cemaatî, maddî, manevî, siyasî menfaatlere alet etmek, dünyevî makam ve mevki, imkân ve maddî destek gibi menfaatlere tabi yapmak,  Nurun tesirini kırmak, hizmetin zihinlerde yanlış yorumlanmasına, etkisinin azalmasına ve hatta hakikatlerin tekzibine sebep olmakta, adeta hizmetin istikametiyle oynamak büyük bela ve musibetlerin celbine sebeptir.

Hizmette bulunan kimselerin zaafları hizmeti kişilerin şahsi insafına terk etmek, nurların tesirini kırmak, hizmetin gücünü değişik içtimaî, siyasî güç ve komitelerin insafsız insafına bırakmak vebali daha da ağırlaştırmaktadır.

Bediüzzaman’ın hayatında mücadele ettiği zihniyete vermediği tavizleri bugün hizmet adına o komitelere destek vermek adeta hizmeti tam tersi istikamete çevirmek; maddî menfaatlere esir olmak ve yanlışları söyleyenleri fitneci olarak lanse etmek hakikatlerin tesirinin azalmasına ve bela ve musibetlerin artmasına sebeptir.

İşin kötü tarafıysa zaaf sahibi ve bir şekilde hizmet içinde şuzuzat kesbetmiş, isim makam mevki yapmış kimseleri sanki dedektörle teşhis etmiş gibi bularak hakikatleri nefsî, şahsî, siyasî yorumlarla saptırılmaktadır. Mesela İslamiyete karşı dehşetli darp ve harpler yapmış olan bir partinin çeşitli toplantılarına katılıp sözde orta yolu bulmaya çalışmakta. Halbuki şu serlevha hizmet prensibi mıh gibi gözleri önünde durmaktadır.

Ey uykuda iken kendilerini ayık zannedenler! Umûr-u diniyede müsamaha veya teşebbühle medenîlere yanaşmayın. Çünki aramızdaki dere pek derindir. Doldurup hatt-ı muvasalayı temin edemezsiniz. Ya siz de onlara iltihak edersiniz veya dalalete düşer boğulursunuz.”[2]

Üstad Bediüzzaman’ın hayat safhalarını değişik saiklerle bir bütün olarak ele alınmaması bir o kadar tehlikedir. Bu durum, Risale-i Nurlara muhatap olanlar için büyük bir imtihan sebebidir.

Allah kimseyi şaşırtmasın, şaşırtırsa süründürmesin, süründürürse çektirmesin, çektirirse rezil etmesin, rezil ederse perişan etmesin, perişan ederse sersem âvâre etmesin.”[3]

Selam ve dua ile Risale-i Nurun imani esaslarıyla meşgul olup hatt-ı hareketini lahikalardan ahzedenlere olsun.

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Kastamonu Lahikası ( 265 )

[2] Mesnevi-i Nuriye ( 126 )

[3] Asar-ı Bediiyye ( 123 )

 

Kaynak: RisaleHaber

www.NurNet.org

Dünya, Büyük Bir Manevî Buhran Geçiriyor

Dünya, Büyük Bir Manevî Buhran Geçiriyor

 

 

İman hakikatleri, ebedi bir hayatın dünyadaki kilometre taşlarıdır. Sağlam adımlarla yol alınmazsa dönüşü olmayan yolda insan hüsrana uğrayacaktır. Unutulmamalıdır ki, “Dünya, büyük bir manevî buhran geçiriyor.” [1]

Buhran geçiren insanlıksa nereden, nasıl cünununu tedavi edeceğini bilmediği için rastgele her şeyi istimal etmektedir. Rast gele istimalse insana şifa değil dert getirir. Bunu çok defa tecrübe etmesine rağmen insanlık bundan ders almamakta önüne gelen şeyleri denemeye devam etmektedir. Bu uğurda her türlü rezaleti ve melaneti de üzerine kaftan olarak giymektedir.

İnsanlık olarak geçen her zaman dilimi zordur. Böyle zamanlarda insanlık doğru ilacı bulsa da midesinde çok ilaçlar olduğu için hakiki dermanı da belki istimal edecek kendinde cesaret ve kudret bulamayacaktır.

Her zamankinden daha ziyade manevî hakikatlere insanlığın ihtiyacı var. Hassaten kurtuluş reçetesini elinde tutanların da manevi mükellefiyetleriyle mesuliyetleri daha da artmaktadır. Cenab-ı Hakk muvaffakiyetler versin, hayırlara vesile kılsın.

İbadetlerdeki noksanlıklar, iktisad ve kanaatsizlikten hasıl olan israf ve bunun neticesi olan kanaatsizlik ve ekonomik sıkıntılar gibi bir çok sebep insanlığın buhranını daha da arttırmaktadır.

Buhranlara en tesirli çare ahir zaman reçetesi olan Kur’an-ı Kerim’in tefsiri olan Risale-i Nur Külliyatından geçmektedir. Risale-i Nur Külliyatını, mutad bir tefsir olarak düşünmek ve o gözle bakmak Risale-i Nur’un mahiyetini bilmemek ve biliyorsa da kabul etmemekten çıkmaktadır.

Risale-i Nur Külliyatını evrad makamında ve mahiyetinde okumak ve okutmak hem zındıkanın hem de mutaassıbların bir tertibi, bir vartasıdır.

Risale-i Nur Külliyatını doğru okuma ve anlama ve hayata tatbikiyle bir çok buhrana derman olacaktır. Tabiî ki gemisini kurtaran kaptan gibi kendini düşünmek bencillik, egoistlik ve bunların neticesi olan narsistlik alametidir. Bir nur talebesi elindeki hakikatleri başkasına anlatmıyor, tebliğde bulunmuyorsa şayet adım adım narsizme doğru gitmektedir.

Risale-i Nur Külliyatının mahiyetini, nurcular bilmektedir, fakat ya birilerinin tesirinde kalmış olmaları veya ülfet sebebiyle sadece kendilerine inhisar ediyorlar. Çevresindekilere tebliğ etmek ve derslere davet etmekten istinkaf edip, çekiniyorlar.

İçtimai ve ahlaki nizamın sağlanması için Risale-i Nur Külliyatıyla insanlığın buhranına çareler gösterilmesi elzemdir.

“Evet talebe, profesör, meb’us, kim olursa olsun, mes’uliyet dairesi olanlar, muhitini tenvir ile mükelleftir. Bir vilayet, hattâ bir memleketin saadet ve selâmeti, tenvir ve irşadı ile mükellef olanlar, elbette çok daha ziyade müteyakkız davranmak mecburiyetindedirler.” [2]

Ne mutlu ona ki, Risale-i Nur Külliyatıyla hem kendini hem de muhitini tenvir ede…

Selam ve dua ile.

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Tarihçe-i Hayat (628)
[2] Tarihçe-i Hayat (29)

Kaynak: RisaleHaber

www.NurNet.org

Asâ-yı Mûsâ Risalesi Diyanet İşleri Yayınları Tarafından Baskısı Yapıldı

Asâ-yı Mûsâ Risalesi

Diyanet İşleri Yayınları Tarafından Baskısı Yapıldı

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
Bu acib asırda ehl-i iman, Risale-i Nur’a; ve ehl-i fen ve mekteb muallimleri “Asâ-yı Musa”ya şiddetle muhtaç oldukları gibi, hâfızlar ve hocalar dahi “Zülfikar”a şiddetle muhtaçtırlar.
Evet meselâ i’caz-ı Kur’anî bahsindeki ekser âyetlerin medar-ı şübhe ve itiraz olmuş aynı yerlerde, i’cazın lem’aları ve Kur’an’ın güzel nükteleri isbat edilmiş.
Umum Risale-i Nur Şakirdleri namına
Said Nursî
* * *
Asa-yı Musa ( 5 )

islamiyet inancının dışında kalan “dalalet, şirk, İktezathu’t-tabiat” gibi fikirlere karşı imani meselelerin izahı ile tehvid inancı yani kainatın tek yaratıcısı olduğuna ve bunun da ALLAH’tan başkasının olmasının imkansız olduğunu akli ve mantıki çerçevede ispatı üzerinde yoğunlaşmıştır.

imani ve İslami meselelerde şüpheye ve inkâra düşenler için ”lazım ve tiryak” olduğunu ifade etmektedir.

Felsefi değil Dini bir bakış açısı ile etrafımızdaki varlıkları inceler Asa-yı Musa.

Ayrıca, ibadet, gençlik, ölümden sonra diriliş ve âhiret inancı ile dünyadaki mutluluk arasındaki ilişkiler de ele alınıyor.

•           Beş vakit namazın ehemmiyeti.
•           Allah’ın emirlerine uymanın, yasaklarından kaçmanın lüzumu.
•           Gençlik taşkınlıklarından sakınmanın ehemmiyeti.
•           İnsanı alâkadar eden daireler ve onlardaki vazifeleri.
•           Herbir fen ve ilmin kendi lisanıyla Allah’ı tanıttırdığı.
•           Allah’ın isimlerinin âhireti iktiza ettiği.
•           Cehennem’e dair bir-iki şüpheyi izahla beraber, âhirete imanın insanın şahsî ve içtimaî hayatına ait faydaları.
•           İmanın altı esasının birbirinden ayrılmayacağının izahı.
•           Kur’andaki âyet tekrarlarına gelen itirazlara cevap.
•           Meleklere imanın meyveleri.
gayet kuvvetli izahlarla beyan edilmektedir.
Eserin basılmasını tebrik ederim, ancak DİB YAYINLARININ diğer eserlerine göre fahiş sayılabilecek bir rakamla raflarda yer alması okuyucular için hüzün verici bir sebeptir.
Aynı eser diğer yayınlarda 150 tl gibi makul bir rakamla okurla buluşurken ve 5ciltlik başka bir tefsirin -DİB BASKISI OLAN- 406TL den okuyucuya sunulması akla başka soruları da getirmiyor değil.
DİB YAYINLARINDAN TALEBİMİZ ESERİN MAKUL OLARAK OKUYUCUYA SUNULMASI VE BASKISI TÜKENEN ESERLERİNDE BİR AN EVVEL BASILMASIDIR.
Muhammed Numan ÖZEL

 

www.NurNet.Org