Etiket arşivi: Muhammed Numan Özel

Gönül Denizindeki Çalkantılar ve Dalgalar

Gönül Denizindeki Çalkantılar ve Dalgalar

 

İnsan, bazen öyle sıkışır, öyle bunalır ki dünyayı içindeki bütün hengamesiyle geride bırakıp farklı âlemlere yelken açmak ister.

Fakat bazen de olur ki çok küçük şeylerde bile mesut olur. “Bazan dünyaya yerleşemiyorsun. Zindanda boğazı sıkılmış adam gibi “of, of” deyip dünyadan daha geniş bir yer istediğin halde, bir zerrecik bir iş, bir hatıra, bir dakika içine girip yerleşiyorsun. Koca dünyaya yerleşemeyen kalb ve fikrin, o zerrecikte yerleşir. En şiddetli hissiyatınla o dakikacık, o hatıracıkta dolaşıyorsun.” [1]

Mesut olmak için çeşitli şeyleri dener insan sıkıntılı haletlerden korunmak için; fakat sorunun kaynağını bilmeden hareket edildiğinde sıkıntılar izale edilmediği gibi yeni yeni sıkıntılar da tezahür edebilir. Yani tebdil-i mekan her zaman ferahlık vermemektedir. Bazen de çok küçük şeyler büyük sıkıntıları izale eder.

Bu makusen mütenasip işleri her insan kendi âleminde tartıp müşahede edebilir. Cihazlardaki göstergeler cihazların problemlerini gösterirken sıkıntılar da insanların ruh âleminden haber vermektedir.

İnsanın eşi dostuyla iletişim kurmaya ihtiyacı olur da hiç kendisini Yaratanla münasebet kurmaya ihtiyacı olmaz mı?

Allah’a yönelmek, O’nu anmak ve hatırlamak, tezekkür ve tefekkür etmek insan ruhunun en hayati ihtiyacıdır.

İnsan, Allah’a bağlanma ihtiyacını, hazlara, insanlara ve işlere bağlanarak gidermeye çalıştığında, kalbindeki açlık, ruhundaki boşluk ve bu ikisi arasındaki boşlukların seviyesi kadar çektiği ve hissettiği sıkıntı da gitgide büyür.

İnsan, hayatında birçok şeyle çok kuvvetli ve zayıf ilişkiler kurar.

Bu bağlar kalp ve ruha tesir eder. Fakat bu ikazları insan anlamazsa bir mana vermek çabası devam ededurur. Tıpkı deniz suyu içmek gibidir. İçersin ama susuzluğunun azalmasını beklerken bilakis sıkıntın daha da artar.

 

Her insan hayatında çeşitli ıstıraplar yaşamış ve çileler çekmiştir. Istırap ve çileler insana karanlık bir gözlük takar ve doğru müşahede edemez bir hale gelir.Kalp ve ruh iniltilerini dinlemeyen, feryat figan dilini anlamayan insan, hangi ihtiyaçlar içinde olduğunun tespitini yanlış yapmakta, bu ihtiyaçları yanlış isimlendirmekte ve dolayısıyla çözümü yanlış yerlerde yani maddi ve fiziki şeylerde aramaktadır. İnsan kalp, ruh ve gönül haritasının şekil ve şemalini kendisi tersim etmektedir.

Sıkıntılar üst üste gelmişse şayet bu sıkıntıları üst üste koyup zirveye adım atmalıdır insan. Sıkıntılar insanı dibe vurmuşsa demek ki son noktaya inen insan için bu sıkıntıları kullanarak hakka vasıl olmalıdır.

Gönül denizindeki çalkantılar ve dalgalar ancak bu surette teskin edilebilir. “Eğer hatarat, seyyie ise; nasılki âyinede temessül eden pislik, pis değil ve âyinedeki yılan sureti ısırmaz ve ateşin timsali yakmaz. Öyle de, kalbin ve hayalin âyinelerinde rızasız, ihtiyarsız gelen pis ve çirkin ve küfrî hatıralar zarar vermezler. Çünki İlm-i Usûl’de tasavvur-u küfür, küfür değil ve tahayyül-ü şetm, şetm olmaz.” [2]

Selam ve Dua ile

Muhammed Numan özel

[1] Lem’alar (136)

[2] Kastamonu Lahikası

Kaynak: RisaleHaber

Zaman İnsanı Zikzaklara Uğratırsa Ne Yapalım?

Zaman İnsanı Zikzaklara Uğratırsa Ne Yapalım?

Ahirzamanın bir diliminde olduğumuz muhakkaktır. Ahirzamanda Kur’an-ı Azimüşşan’ın manevi ve yüksek bir tefsiri olan Risale-i Nur külliyatı da manevi imdada gönderilmiş ve birçok insanın kalbî ve dimagî tesellikârı olmuştur.

Risale-i Nur hizmetinin saff-ı evvelini teşkil eden ilk halkası olan Nur talebeleri de, o dehşetli dönemdeki ceberut zihniyete, yıkım ve tahribatlara karşı izzet-i İslamiyyeyi muhafaza için yerinden, yurdundan fedakarlık yaptı lakin asla yılmadan ve çekinmeden bu tebliğ ve irşad vazifesini ve temsil sorumluluğunu ifa ve icra etmek gayretinde oldular. Yeri geldi ashab-ı Güzin gibi bilinmedik yerlere gittiler, gittikleri her yerde de esrar-ı Kur’aniyeyi tebliğ ve temsil etmeye gayret ettiler.

O maddi ve manevi ateşli zamanda yanan, kavuran alev ve ateşler içinde hem kendi hem de sair imanların kurtulmasına azami gayret sergilemiş ve hizmet icra etmişlerdir. Aksi taktirde bu hizmet-i Kur’aniye bugün böyle olmayabilirdi.

Bu asrın hak ve batıl karması olduğu bir zaman olduğu mukakkaktır. Dehşet dehşet içinde, zulmet zulmet içinde. Dünyanın cazibesi, nefislerdeki rehavet ve neticesinde yeknesaklık, sathilik ve ülfet, dünyevi ve afaki işlerin tazyiki, maddi ve siyasi alemlerin insanları ziyade meşgul etmesi ve özellikle sosyal medyanın yıkıcı, kavurucu, tahribi insanları maneviyata karşı kısmen rehavet, atalet ve lakaytlığa sevk etmiştir. Aslında bu bir süreçin neticesidir. Yani hayatta bunlar varsa neticesinin de bu olmaması imkânsızdır. Güneşte kalan elbiselerin solması, matlaşması nasıl ki kaçınılmazsa…

Madden ve manen yıpranan insanlarda bir süre sonra ülfet ve yeknesaklık neticesi olarak sıradanlaşma baş göstermektedir. Bir zamanların kırmızı çizgileri aşılmış ve sadece imrenilecek zamanlar olarak zihinde kalmış levhalar haline gelmiştir.

Mezkûr sebepler gibi müminlerde şuur ve dava temsiliyetinde de zikzaklara sebep olmaktadır.

Dava adamına mesuliyetlerini hatırlatmak, dimağları berraklaştırmak, kalbler üzerindeki rehavet ve ülfet gubarını silkelemek ve bir manada hizmet-i Kur’aniyede esasatla meşgul olmak kati ve zaruri bir hal almıştır. Aksi taktirde merkezden uzaklaştıkça geri dönülemez yollara girilecektir.

İman esasları bizleri iman sahilinde, lahikalar da hizmette istikamet sahilinde bizleri sabitleyecektir. Yoksa bir takım “yolsuz işlerin, ancak âsâr-ı diniye mütalaasında hüsn-ü niyet taşımayarak, kendi kafalarına göre mana vermelerinden…” [Emirdağ Lahikası-1 236] potansiyel olarak dava adamlarının içine kurtlar sokarar içten çökertmek de din düşmanlarının bir politikasıdır. Ve nurları kullanarak nurcuları ve insanları nurlardan uzaklaştırmaya çalışıyorlar.

Bu yazımızın bu manada nazarlara alınmasını niyaz ederim. Dikkat ve teemülle, im’an-ı nazar ile amele ve hayata tatbikatını Rahmet-i İlahiyye’den ümit ediyoruz.

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

Kaynak: RisaleHaber

OTUR KİTABINI OKU DİYEN ŞEYTAN İĞVALARI 

OTUR KİTABINI OKU DİYEN ŞEYTAN İĞVALARI 

“Din dünyaya âlet olamaz. Ve din, vasıta-i cer ve maddî menfaatı kat’iyyen kabul edemez.”[1] 

Reylerimizle ve bilhassa fikirlerimizle bir siyasi partiyi veya ittifaka destek vermemiz vatandaşlık hakkıdır ve vazifesidir. Bazı kesimlerin oy kullanmak şirktir gibi sözlerinin de bir mahiyet-i harbiyesi bulunmamaktadır. Çünkü bi taraf olan ber taraf olur ve şıkk-ı muhalifi iltizama sebeptir. Bu başka bir yazı mevzuu olduğu için bilahare bunu da izah ederiz inşallah. 

Risale-i Nur okuyan kimseler olarak Kur’an-ı Hakimin derslerini hiçbir şeye alet edemeyiz ve zaten de o elmas hakikatler alet olmazlar. Çünkü, “İslâmiyet güneşi yerdeki ışıklara âlet ve tâbi olamaz. Ve âlet yapmak İslâmiyetin kıymetini tenzil etmektir, büyük bir cinayettir.”[2]

 “İman hizmeti, iman hakaikı, bu kâinatta her şeyin fevkindedir; hiç bir şeye tâbi’ ve âlet olamaz. Fakat bu zamanda ehl-i gaflet ve dalalet ve dinini dünyaya satan ve bâki elmasları şişeye tebdil eden gafil insanlar nazarında o hizmet-i imaniyeyi hariçteki kuvvetli cereyanlara tâbi’ veya âlet telakki etmek ve yüksek kıymetlerini umumun nazarında tenzil etmek endişesiyle, Kur’an-ı Hakîm’in hizmeti bize kat’î bir surette siyaseti yasak etmiş.”[3] Yasak etmesi günlük siyaset cihetiyledir yoksa ülkenin ve milletin ve hatta ümmet-i Muhammed’in (asv) hukukunu alakadar edecek meseleler günlük ve bir cihette bizce men edilen siyaset değildir. Amme hukuku manasındadır. 

Yaklaşan süreçte tercihlerimiz de bu minval dairesindedir. Kur’an-ı Hakimin makbul bir hizbi olan Nur Talebelerinin seçim süreçlerinde ne açık ne gizli hiçbir partiyle pazarlıkları söz konusu değildir. Fakat nurları alet etmek isteyen mihraklar çeşitli algı oyunlarını her süreçte önümüze sermektedir. 

Nur Talebelerinin bir tercihte bulunması, yapılan her şeyi tasvip manasına gelmemektedir. Süreç içinde var olanlar içinde tercihtir. Müspet manada her türlü tenkid de yapılmaktadır, yıkıcı devrimci değil bilakis onarıcı ve yol gösterici olarak.  

Vazifedar olan veya etkisi yetkisi olanların boynuna bir vecibe de hiç şüphesiz ki,“Her dediğin doğru olmalı. Fakat her doğruyu demek doğru değildir.”[4] Buna ilm-i siyaset de denmektedir. Yani neyi nerede ne kadar diyeceğini bilme ilmi. 

Biz nur talebeleri bu süreçlerde daima Kur’an ve vatan ve İslâmiyet namına”[5] prensibini ihtiyar ve şiar ediniriz. Fakat nurları alet eden veya etmeye hevesli olan bazı dış mihrak kaynaklı ve menfatini ön planda tutan bazı aldanmış veya aldatılmış kimseler/gruplar menfaatleri nerede olursa orada saf tutacakları da aşikardır. 

Bizler “Risale-i Nur dünya işlerine âlet olamaz, dünya işlerinde siper edilmez. Çünki, ehemmiyetli bir ibadet-i tefekküriye olduğu cihetle, dünyevî maksadlar onunla kasden istenilmez. İstenilse ihlas kırılır, o ehemmiyetli ibadet şekli değişir.”[6] İkazını daima göz önünde ve kulaklarımızda yankılanan bir söz ve hakikat olarak görmekteyiz.

Biz Nur Talebelerine sürede siyasete hiç karışmayın, tarafsız olun, oturun kitabınızı okuyun karışmayın demeye kalkacak olanlara verilecek cevabımız belli. Okuduğumuz hakikatler maddi ve manevi sahada mesul ve mükellef olduğumuzu bize ders veriyor. Yani tatlı su Müslümanı olmayın diyor.

  Nur Talebelerinin, Diyanet, siyaset ve içtimai hayatta mükellef olduğu vazifelerinin olduğunu unutmamak gereklidir. Otur kitabını oku bir şeye karışma gibi lakırdılar, 15. Sözde de dediği gibi şeytanın iğvalarıdır, lafı güzafıdır. 

Selam ve dua ile 

Muhammed Numan ÖZEL 

[1]Kastamonu Lahikası ( 49 )

[2] Tarihçe-i Hayat ( 96 )

[3] Kastamonu Lahikası ( 137 )

[4] Mektubat ( 265 )

[5] Emirdağ Lahikası-2 ( 206 )

[6]Kastamonu Lahikası ( 262 )

 

Kaynak: Kastamonur

 

www.NurNet.org

Alakadarlık 

Alakadarlık 

 

İnsan fıtrat itibariyle a’dan z’ye her şeyle alakadardır. Gerek hayatında yer alsın gerekse almasın.. insan dimağının esaretinde hayatını idame ettirir. Bu esarette tercihleri insana ya  hüzün ya neşe getirir. Burada insana düşense, dimağına doğru şeyler yüklemelidir. Doğru şeyleri insan öğrenmesiyle bunun gerisinde kalan şeylerin yanlış olduğunun da farkında olmamız lazım. 

İnsan, efkar ve müyulatına yön çizmeyi tercihleriyle yapacaktır. İstidad ve kabiliyetlerini de insan israf etmemekle mükelleftir. İnsan için çok değerli olan ve belki de telafi edemeyeceği şeyler arasında his, heves ve meyiller de bulunmaktadır. Bu hususiyetin sadece insana mahsus olduğunun da insan farkında olduğu nisbette insanda teyakkuz hali olur. 

İslamiyet, insan fıtratına en uygun dindir. Çünkü İslamiyet insan hayatında boş bir nokta bırakmamıştır. Hayatın her safhasında kaidelerini ve hudutlarını çizerek damgasını vurmuştur. Fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçların dest be dest ittifakı islamiyetle mümkündür. Tüm insanların din ihtiyacı fıtri bir ihtiyaçtır. Ve İslamiyet insanın fitri

 ihtiyaçlarını reddetmemekle beraber bunlarda ki hudutları çizmektedir. 

İslamiyet, insanın his ve istidatlarına neşvünema sahası sağlamaktadır. Ne aklı ne hissi hiçbirini baskılamaz inkâr etmez. Binaenaleyh meşru olan hiçbir şeyin İslamiyetçe reddedilmesi düşünülemez. Meşru olan bu ihtiyaçların temini hususunda İslamiyet bu çabaları ibadet olarak kabul etmektedir. 

“Hem namaz kılanın diğer mubah dünyevî amelleri, güzel bir niyet ile ibadet hükmünü alır. Bu surette bütün sermaye-i ömrünü, âhirete mal edebilir. Fâni ömrünü, bir cihette ibka eder.”[1] 

İnsanın bu ihtiyaçlarını tatmini fıtri bir şey olduğu için asla reddedilemez ve durdurulamaz.  

Dünyada yaşanan hemen her hadisede  “..hem ruh, hem akıl, hem vicdan, hem insaniyetin mahiyetindeki latifeleri müteessir ve alâkadar olur..”[2]insanın.  

İnsanın bu hadiseleri doğru okuması da ancak ve ancak İslamiyetin vermiş olduğu iman nuru ve şuuru ile mümkündür.  

Fakat, bu şuur meselesi başka, yani sadece iman insana istenen mana da tam bir şuur vermiyor. İnsanın özel çabasına da büyük iş düşüyor. 

Selam ve dua ile 

Muhammed Numan ÖZEL   

  



[1]Sözler ( 21 )

[2]Hutbe-i Şamiye ( 78 ) 

Çoğu Az Olana Feda Etmemek Lazım

Çoğu Az Olana Feda Etmemek Lazım

  • “Risale-i Nur başta otuz üç adet Sözler’dir ve Sözler namıyla yâd edilir. Fakat Otuz Üçüncü Söz müstakil değil, belki otuz üç adet Mektubat’tan ibarettir ve Mektubat namıyla zikredilir. Sonra Otuz Birinci Mektup dahi müstakil değil, belki otuz bir adet Lem’alardan mürekkeptir ve Lem’alar adı ile müştehirdir. Sonra Otuz Birinci Lem’a dahi müstakil olmamış, o da inşâallah otuz bir adet Şualardan mürekkep olacak.”[1]
  • “iman yalnız ilim ile değil.. imanda çok letaifin hisseleri var.”[2]
  • “Milletin her tabakası; muvafıkı ve muhalifi, memuru ve âmisinin o hakikatlarda hisseleri var ve onlara muhtaçtırlar.”[3]
  • “Risale-i Nur, sair kitaplara muhalif olarak başta perdeli gidiyor; gittikçe inkişaf eder.”[4]

Risale-i Nur Külliyatı, Furkan-ı Hakim’in yüzde 10 olan muamelat kısmına değil; yüzde 90 olan “Tevhid, Nübüvvet, Haşir, Adalet ile İbadet[5]meseleleri üzerinde durmaktadır esasen. “Vazifemiz ise, istihrac-ı esrar olduğundan, mevcut mesaili nakil değildir.”[6] Bu sebepler neticesinde ilmihal ve fıkıh gibi mesaille değil temel meselelerle ders vererek iman hakikatlerinin ruh, kalp ve akıl gibi bir insanın bütün varlığına sirayet etmesi ve muhkemleşmesini sağlamaktadır.

Tabikî Risale-i Nur gibi ulum-u a’liye sınıfından olan bir eseri alelade bir eser gibi bir çırpıda okuyup anlamak mevzubahis değildir ve olamazda.

Ciddi hakaikle meşguliyet de kalp, ruh ve hissiyatla müteveccih olmakla mümkünüdür. Biri eksik olursa netice de çokta istenen gibi olmamakta. Okurken, kesretten sıyrılmak ve mücerret hakikate teveccühün elzemiyeti aşikardır.

Okurken,

  • Bedeni sıhhat bir gerekliliktir. Bir uzvumuz arızalıyken akıl ve kalbimiz o uzvumuzla meşgul olacaktır.
  • Hissi olarak teveccühün şartıysa hakikatlere taaşşuk derecesinde alakadar olmaktır.
  • Aklen istifade edebilmekse, neticeleri ispatlanmış olan metotlarla okumalar ve istifade için çaba sarf etmekle mümkündür.

Burada Zübeyir Gündüzalp Ağabeye sözü havale etmek istiyorum:

“Nefsin desiselerini açıklayan eserleri sık sık kendinize hitap ederek okumak bu hastalığın yegâne deva ve dermanıdır. Başkalarını ıslah için evvelâ kendimizi ıslah etmek icap eder.”[7]

“En mühim iki şey:

  • Okumak;
  • Uhuvvet ve ihlâs, yani samimiyet dairesinde hizmet.
  • İstidatları inkişaf ettirmek için çok okumak.
  • Daima okumak.
  • Dem ve damarlarımıza karışacak derecede okumak.
  • Az da olsa devamlı okumak.
  • Okumak, yazmak, dinlemek, susmak. Satır satır, kelime kelime okumak.
  • “Hizmet, hizmet” derken şahsî dersini unutanın, hizmeti muvakkat olur.
  • Şimdi oku, kabirde okuyamazsın.
  • Hususî okumanı terk etme.
  • Büyük zatların sözünde bazen yetmiş mana bulunur.
  • Her şey, her mesele okumakla halledilir. Zira eserlerde hepsi var. Fakat insan görmüyor.”[8]
  • Oku, oku, her gün oku. Okudukça oku ki, ruhun nur-u İlâhî ile parlasın. Kalbin nur-u Kur’an’la temizlensin. Aklın nur-u İslâmla işlesin ve yükselsin.

“Herkesin mutlaka bir gaye-i hayatı, bir gaye-i hayali ve karakteristik davranışları vardır. Gayesini tahakkuk ettirebilmesi ve hayallerini istikametli şekilde gerçekleştirebilmesi, davranışlarını kontrol altında tutmasına ve hedeflerinden ayrılmamasına bağlıdır. Bir insan, dâhi olsa veya çok güçlü bir insan bile olsa, tek başına sınırlı işler yapabilir.”[9]

“Okumak, okumak, okumak, yine okumak…

Okumaktan yorulunca ne okuduğunu okumak veya kitâb-ı kebîr-i kâinatı okumak…”[10]

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Şualar (730)
[2] Sözler (764)
[3] Şualar (362)
[4] Şualar (60)
[5] İşarat-ül İ’caz (12)
[6] Barla Lahikası (347)
[7] Bir Dava Adamından Notlar (23)
[8] Bir Dava Adamından Notlar (43)
[9] Bir Dava Adamından Notlar (3)
[10] Bir Dava Adamından Notlar (47)

Kaynak: RisaleHaber