Etiket arşivi: ramazan ayı

Bediüzzaman Ramazan’ı Nasıl Geçirirdi?

Talebeleri, Üstad’ın Ramazan’da uyumadığını, tüm gece ara vermeden, Kur’an, Cevşen, Risale-i Nur, Hizbu’l-Envar, Hakaiku’l-Nuriye okuduğunu aktarıyor. Üstad Hazretleri, özellikle Ramazan’ın on beşinden sonra talebelerini de uyutmamaya çalışır, geceleri ihya etmelerine vesile olurdu.

Kur’an odaklı bir hayat yaşayan Bediüzzaman Hazretleri’nin, Kur’an ayı olan Ramazan’a da bu yüzden çok ehemmiyet verdiğini belirten talebeleri, Üstad Hazretleri’nin bütün hayatında, özellikle akşam ve sabah namazlarından sonra evrad-u ezkârla geçirdiğini, mübarek gecelerde de kesinlikle uyumadığını ifade ediyorlar. 1954 yılında Bediüzzaman Hazretleri’nin yanına giden ve O’na talebe olma şerefine erişen Mustafa Sungur ağabey, Üstad Hazretleri’nin Ramazan’ını anlatırken şu ifadeleri kullanıyor: “Üstad’ımız Ramazan ayında uyumazdı. Bütün bir gece hiç durup aralık vermeden, Kur’an, Cevşen, Risale-i Nur, Hizbu’l-Envar, Hakaiku’l-Nuriye okurdu. Geceleri arada bir 15-20 dakika gibi kısa dalmalar dışında hiç uyumazdı.

Necmeddin Şahiner’in kaleme aldığı Son Şahitler isimli çalışmada Üstad’ın Ramazanlarını anlatan talebeleri onun bu aya verdiği kıymeti ve ayı değerlendirişini anlatırken insanı hayrete düşüren ifadeler kullanıyorlar. Üstad’ın 1953’te Fatih Çarşamba’daki evinde üç ay kadar misafir olarak kalan talebelerinden Mehmet Fırıncı ağabey bir Ramazan ayında Üstad Hazretleri’nin özellikle geceleri hiç uyumadığını, onun bu mübarek aya has bir usulünün olduğunu belirterek söz konusu usulünü şöyle izah ediyor: “Üstad Hazretleri bize derdi ki: ‘Ramazan’da insan oruçla ibadet halinde olduğundan, uykuda da olsa farz bir ibadeti ifa etmiş oluyor.‘ Her dakikası bire bin verilen bir ayda ibadetsiz bir zaman boşluğu bırakmak istemiyordu. Onun için iftardan sonra zaten akşamla yatsı arası kendisinin her zaman normal olarak evrad vaktidir. Tâ sahura kadar, imsak vakti girer girmez hemen sabah namazını kılar, tesbihatı kendisine mahsus ifadan sonra istirahata çekilirdi. Tâ kuşluğa kadar. Ondan sonra kalkar, gene Nur dersleri ve evrad u ezkâr ile meşgul olurdu. Üstad Hazretleri geceleri çok parlak ışıkta evrad ve ezkâra devam ederdi. Loşluktan hoşlanmadığını görürdüm.”

Bediüzzaman Hazretleri’yle 1947 yılında tanışan rahmetli Bayram Yüksel ağabey de Üstad’ın Ramazan’ını anlatırken şu ifadeleri kullanıyor: “Üstad’ımız Ramazan’ın on beşinden sonra kendisi yatmazdı, bizi de yatırmazdı. Hattâ çok gece kontrol ederdi. Eğer uyurken yakalarsa, bize su döker, uyandırırdı. Bizleri uyumamaya alıştırırdı. Mübarek geceleri ihya ettiğimiz zaman sabah namazını kılar, yatardık.

Cüz taksim ederek hatim yapardı

Mübarek, mualla Üstad’ımız üç aylar girdiğinde Isparta’daki Nur talebelerine hatim için Kur’ân-ı Kerim taksim ettirir, herkese bir cüz vererek vazife taksimi yapardı. Isparta, Sav, Kuleönü, Atabey, Bozanönü gibi Nur hizmeti ile müşerref olmuş, mübarek köylere cüzleri taksim ettirir, böylece mübarek şuhur-u selasede her gün hatim indirilirdi. Bütün duasını umum Nur talebeleri namına kendisi yapardı. Başta Peygamberimiz (sas) ve ashabı olmak üzere bütün ehl-i iman ve Nur talebelerine bağışlardı.

‘Kimdir bu Ramazan?’

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Ramazan ayında da zulüm ve haksızlıklara uğramıştı. “Isparta’da ani yapılan baskın ve araştırmalarda ele geçirilen Risale ve mektuplar arasında bir kitabın üzerinde ‘Ramazan’a aittir’ diye bir yazı vardı. İslam yazısını okuyamadıkları için kimdir bu Ramazan diye aradılar, taradılar, nihayet Isparta Atabey’in köylerinden Ramazan isimli bir vatandaşı da ellerini bağlayarak Eskişehir Hapishanesi’ne yolladılar. Aradan iki ay geçtikten sonra kitabın Ramazan Efendi’ye ait değil, Ramazan ve orucun hikmetlerini anlatan Bediüzzaman’ın Ramazan Risalesi olduğu anlaşıldı. Mazlum ve masum Ramazan Efendi tahliye edildi. Hapishanede Bediüzzaman tebessüm ederek ‘Kardaşım Ramazan hakkını helal et’ diye Ramazan’ı teselli ederdi.” diyor Üstad Hazretleri’nin talebelerinden Refet Barutçu.

Samanyolu Haber

 

Ramazan heyecanı bütün aya nasıl yayılır?

Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden kurtuluş olan kutlu Ramazan’a ulaştık. Bu ayı değerli kılan mukabele, sahur, teravih gibi ibadetler ilk günlerde hassasiyetle yerine getirilir. Ancak son haftalarda ne yazık ki ilk başlardaki heyecan devam etmez. Yılın sadece 30 gününü kapsayan Rahmet ayında ne yapılmalı ki motivasyonumuzda azalma olmasın?

Her sene ayrı bir heyecanla beklediğimiz kutlu ayın ilk günündeyiz. Oruç ayı Ramazan elbette bu ibadetle sınırlı değil. Bu aya değer katan birçok ibadet var. Sahur, teravih namazı, mukabeleler ilk akla gelenler… Fakat heyecanla yerine getirdiğimiz bu ibadetleri günler ilerledikçe aynı şevkle devam ettiremiyoruz. İlk günlerde büyük istekle sahura kalkar, teravih namazını kılar, mukabeleleri kaçırmayız. Günler ilerlerken “Acaba bu gece sahura kalkmasak mı, bugün mukabeleye katılmasam da cüzü sonra mı okusam, bu akşam teravihi kılmasam mı?” gibi sorular geliyor akla. Uzun gün ve sıcakların da etkisiyle motivasyon epeyce azalıyor. Oysa Ramazan, yılın 365 günü içinde sadece 30 günü kapsıyor. Bu yüzden sabırlı olmalı ve sevabın kat kat fazla verildiği bu aydan daha çok nasiplenmenin yollarını aramalıyız.

İlahiyatçı Prof. Dr. Şadi Eren, Ramazan’ın ilk günkü heyecanıyla Kadir gecesini beklememiz gerektiğini anlatıyor: “Ramazan’ın her gecesini Kadir Gecesi gibi değerlendirmeliyiz. Dünya nimetlerinde nasıl ki aza razı olmuyoruz ibadette de böyle davranmalıyız. Peygamberimiz, ‘Yüce Allah’tan Cenneti istediğiniz vakit Firdevs’i isteyin. Firdevs, Cennet’in ortasında ve derecesi en yüksek olanıdır.‘ buyuruyor. Bu hadisten yola çıkarak ibadetlerimizi özellikle Ramazan ayında eksiksiz yerine getirelim ki Rabbimizden en güzelini isteyelim.”

Ramazan’da ilk hedefimiz amellerin en hayırlısı olan Kuran-ı Kerim’i hatmetmek olmalı. Her sokakta bir mukabelenin yapıldığı bu ayda günde bir cüz takip etmenin yalnızca 35-40 dakikayı aldığını düşünerek son güne kadar aynı iştiyakı korumalıyız. Her gece sahura kalkarak Rabb’imizin rahmetine mazhar olmak, teravih namazı kılarak bütün geceyi ibadetle geçirmiş gibi sevap almak da bu ayın bize bahşettiği nimetlerden. Bu sevabın yılda yalnızca 30 günle sınırlı olduğu bilinciyle hareket etmeliyiz. Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden kurtuluş olan bu kutlu ayda motivasyonumuzu her gün ilk günkü gibi canlı tutmak için yapmamız gereken ibadetleri Peygamberimiz hadis-i şeriflerinde şöyle sıralıyor:

Allah orucu farz kıldı, ben de teravih namazını sünnet kılıyorum

Kutlu ayla birlikte gelen ibadetlerden diğeri de teravih namazı. Ramazan ayı gelmeden her ne kadar ‘bu sene her gün 20 rekât teravih namazı kılacağım, her gün ayrı bir camiye gideceğim’ diye kendi kendimize söz versek de günler ilerledikçe motivasyonumuz düşüyor. Oysa Efendimiz teravihi bizlere sünnet kılıyor, “Allah size Ramazan’da oruç tutmayı farz kıldı, ben de teravih namazı kılmak ve Kur’an okumak için gece uyanık kalmanızı sünnet kıldım. Kim sevabını yalnız Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutar, gecesinde de uyanık kalır, teravih namazı kılıp Kur’an okursa annesinden doğduğu gün gibi günahlarından arınmış olur.” buyuruyor. Peygamberimiz’in bir hadis-i şerifinde de teravih namazını imamla birlikte sonuna kadar tamam­layan kişinin o geceyi bütünüyle ibadetle geçirmiş gibi sevap elde edeceğini buyuruyor.

Peygamberimiz Ramazan’ın son on gecesinde ibadeti artırırdı

Ramazan, her türlü ibadetin çokça yapılmaya çalışıldığı bir ay. Ancak bu kutlu ayın son on gününe biraz daha ehemmiyet vermek gerekiyor. Zira bazı hadislerde ifade edildiği gibi, Kadir Gecesi’ni Ramazan’ın son on gününde aranılması tavsiye e­dil­iyor. Bunun için hayır-hasenat ve ibadetler Ramazan’ın yirmisinden sonra daha çok yapılmaya çalışılır. Bu aynı zamanda Peygamberimiz’i bir sünneti. Hz. Âişe, Peygamberimiz’in Ramazan’ın son on gününde geceleri ibadetle değerlendirdiğini, ibadet için diğer zamanlardan daha fazla gayret gösterdiğini ve ailesini de uyardığını anlatıyor.

Sahur, teheccüd kılmanın garanti yolu

Gece uykuyu bölmek kolay değil. Her ne kadar Ramazan’ın ilk günleri sahura kalkılsa da ilerleyen günler bunun yerini gece yemeğe bırakıyor. Oysa sahurun fazileti bilinse 30 gün boyunca gece kalkmaya gayret edilir. Peygamberimiz, “Sahur yemeğinde bereket vardır. Bir yudum su bile içecek olsanız sahura kalkmayı ihmal etmeyiniz. Çünkü sahura kalkana Allah rahmet eder, melekler de bağışlanmaları için dua eder.” buyuruyor. Prof. Dr. Eren, seher vaktinde uyumanın uygun olmadığını söylüyor: “Bu vakitte hem istiğfar etme fırsatı bulunur hem de sahura kalkınca sabah namazını kaçırma durumu ortadan kalkar. Bir de sahura kalkıldığında iki rekât da teheccüt namazı kılmak feyizli olur.

Oruç, bilindiği gibi semavi dinlerin ortak ibadeti. Ancak Müslümanların orucunun tek farkı var. Peygamberimiz, “Bizim orucumuzla ehl-i kitabın orucunu ayıran fark sa­hur yemeğidir.” buyuruyor.

Başlamak mı, bitirmek mi?

Peygamberimiz’e (sas) yirmi üç senede nazil olan Kuran’ın ilk ayeti, Mekke’de Ramazan ayında geldi. Kur’an-ı Kerim Ramazan’da indirildiği için bu kutlu ay ‘Kur’an ayı’ olarak da kabul ediliyor. Her zaman Kur’an’la iç içe olan Peygamberimiz’in bu ayda meşguliyeti daha da artardı. Hayatta bulunduğu süre içinde Ramazan gir­diğinde vahiy meleği Cebrail, Peygamberimiz huzuruna gelir. Birlikte Kur’an’ı okurlar, mütalâa ederlerdi. Efendimiz, “İnsanlardan ibadette en ileri olan, Kur’an-ı Kerim’i çok okuyandır.” buyuruyor. Ramazan’da Kur’an-ı hatmetmek sünnet. Bunu mukabele şeklinde yapmak da ayrı bir sünnet. Zira her sene Ramazan’da Cebrail (as) Efendimize gelerek Kur’an-ı Kerim’i baştan sona kadar okur, Efendimiz de ona mukabele ederdi. İrtihal edecekleri senenin Ramazan’ında ise iki defa hatmettiler. Peygamberimiz, “Amellerin en hayırlısı, Kur’an okumaya başlamak ve hatmetmektir.” buyuruyor.

Fatma Turan / Zaman Gazetesi

Terâvîh Namazı Nasıl Kılınır?

Terâvîh namazı, Ramazan ayına mahsûs, yirmi rekattan ibâret bir sünnet-i müekkededir. Bu namaza Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile dört halîfesi (rıdvânullâhi aleyhim) devâm etmişlerdir. Terâvîhin cemâatle kılınması da, sünnet-i kifâyedir. Mescidlerde terâvîh namazı cemâatle kılındığı hâlde, bir özrü olmaksızın cemâati terk edip bu namazı evinde kılan kimse, fazîleti terk etmiş olur. Bu kimse evinde cemâatle kılsa, cemâat sevâbını alırsa da, mesciddeki cemâatin fazîletine eremez. Çünkü mescidlerin fazîleti daha fazladır.

Terâvîh namazını, her iki rekatta bir selâm vererek on selâm ile bitirmek daha fazîletlidir. Dört rekatta bir selâm da verilebilir.

Terâvîh namazı, iki rek’atte bir selâm verilince, akşam namazının iki rekat sünneti gibi kılınır. Dört rekatta bir selâm verilince, yatsı namazının dört rekat sünneti gibi kılınır. Cemâatle kılındığı zaman, cemâat hem terâvîhe, hem de imâma uymaya niyet eder. İmam da kırâati âşikâre (sesli) okur.

Terâvîh namazında imâmın güzel sesli olmasından ve hızlı okumasından ziyâde, okuyuşunun düzgün olmasına îtinâ gösterilmelidir.

Bir kimse, imâm yatsı namazını kıldırıp terâvîhe başlamış olduğu sırada mescide gelse, önce yatsı namazını kılar, sonra terâvîh için imâma uyar. Terâvih son bulunca noksan rekatları tamamlar. Sonra da vitir namazını kendi başına kılar. Evlâ olan budur. Bununla beraber vitir namazını imam ile beraber kılıp, sonra terâvihi tamamlasa da câiz olur.

Terâvih namazını imam ile kılmayan kimse, vitir namazını imâm ile kılabilir.

İmâm ve cemâat, yatsı namazını cemâatle kılmamış olursa, yalnız terâvîh namazını cemâatle kılamazlar. Çünkü terâvihin cemâatı, farzın cemâatına tâbidir.

Terâvîh -orucun değil- vaktin sünnetidir. Mâzeretinden dolayı oruç tutamayanlar terâvîhi kılmalıdırlar.

Ramazandan Bir Gün Önce, Peygamberimizin Bir Hutbesi

Resûlullah, (s.a.v) bize bir Şaban ayının son günü bir hutbe irad buyurdu ve şöyle dedi:

Ey Müslümanlar!

Büyük ve mübarek bir ayın gölgesi üzerinize düştü. Bu, içinde ‘bin aydan daha hayırlı’ olan Kadir Gecesi’nin bulunduğu bir aydır.

Bu ay, Allahu Teâlâ’nın, gündüzlerinde orucu farz; gecelerinde teravih namazını nafile olarak meşru kıldığı (mübarek) bir aydır.

Bu ayda kim bir hayır işlerse başka zamanlarda bir farzı yerine getiren kimse gibi sevap kazanır. Bir farzı eda eden de, başka aylarda yetmiş farzı yerine getiren gibi sevap kazanır.

Bu ay, sabır ayıdır. Sabrın karşılığı da cennettir.

Bu ay, ihsan, yardım ve eşitlik ayıdır.

Bu ay, mü’minin rızkının arttığı bir aydır.

Kim bir oruçluyu iftar ettirirse bu, onun günahlarının bağışlanmasına ve cehennemden kurtulmasına sebeb olur. İftar ettirdiği Müslümanın aldığı sevaptan bir şey eksilmeksizin onun kazandığı kadar da sevap kazanır.”

– Bizim hepimiz bir oruçluyu iftar ettirecek imkâna sahip değildir…” dediler.

Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (s.a.v);

Allahu Teâlâ bu sevabı bir oruçluya bir hurma veya bir yudum su ya da bir içim süt ile iftar ettirene de verir” buyurduktan sonra hutbesine şöyle devam etti:

Bu ay evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş olan bir aydır. Kim (bu ayda) emri altındakilerin yükünü hafifletirse, Allah onu bağışlar ve cehennemden azâd eder.

Bu ayda dört şeyi çok yapınız. Bunların ikisi ile Rabbinizi hoşnud edersiniz; ikisinden de zaten uzak kalamazsınız.

Rabbinizi hoşnut edecek iki işiniz; lâ ilâhe illallah diyerek Allah’ın birliğine şehadet etmeniz ve bağışlanma dilemenizdir.

Uzak kalamayacağınız öteki iki şeye gelince, onlar da Allah’tan cenneti isteyip cehennemden uzak kalmayı dilemenizdir.

Kim bir oruçluyu doyuracak olursa, Allah onu benim havuzumdan sulayacak, o da cennete girinceye kadar bir daha susuzluk çekmeyecektir.

(İbn Huzeyme, Sahih III, 191-192, Thk. M.M. A’zamî, Beyrut 1975)

Ramazan’da kimler oruç tutmayabilir?

Tefekkür derinliğini kaybetmeyen her insan bilir ki, kullarını yarattığı sayısız nimetlere karşı sene boyunca serbest bırakan Rabb’imiz, sadece Ramazan-ı Şerif’te bir aylık bir sabır imtihanına tabi tutmaktadır. İnanmış insan bu imtihana gönülden evet, der:

-Senenin bir ayında neden Rabb’imin emrini yerine getirmeyeyim? Ben bu kadar iradesi zayıf, boğazına düşkün oburun biri miyim?. diyerek de Ramazan orucunun mutluluğunu toplumla birlikte yaşamayı esas alır. Tereddüt ve vesveseye asla girmez.

Sonsuz merhamet sahibi Rabb’imiz, yine de kullarının oruç tutmada zorlanacak olan özür sahiplerini ayırır, onlara oruçlarını ileride mazeretleri geçince tutmaları iznini verir.

-Kimlerdir Ramazan ayında herkes oruçlu iken oruçlarını tehir edip de sonra tutma iznine sahip mazeretliler?

Bu izin sahiplerini kısaca şöyle sıralamak mümkündür:

***

1-En başta küçük yaştaki masum çocuklar:

Bunlar ergenlik yaşına ulaşmadıkça oruç tutmakla yükümlü olmazlar. Buna rağmen tutarlarsa sevabı, onları alıştıranları da şamil olur.. Kızlarda dokuz, erkeklerde on beş yaş, ergenlik yaşı dediğimiz yükümlülük başlangıcı olarak kabul edilirse de esas yükümlülük tespiti, muayyen hal ile ihtilam olmanın başlamasıyla kesinleşir.

2- Çok yaşlanmış, sanki çocuklaşmış ihtiyarlar:

Oruç tutacak kuvvete sahip olmayan bu yaşlıların halsizlikleri oruç tutmaları halinde daha da artacak, zor durumda kalacaklarsa tutmazlar. Bunların ekonomik durumu müsait olanları otuz fitre (fidye) verirler tutamadıkları oruçları yerine.

3- Yaşlı değil fakat hasta olanlar:

Oruç tutacak olurlarsa hastalıkları fazlalaşacak, sıhhatleri daha da bozulacaksa, sıhhatine kavuşunca tutmaya niyet ederek beklerler..

4- Hamile hanımlar:

Taşıdıkları yavrularına zarar geleceğini biliyorlarsa doğumdan sonra tutmayı niyet ederek oruçlarını tehir ederler.

5- Doğum yapmış, çocuk emzirmekte olan anneler:

Çocuğun, ya da annenin zarar göreceğini düşünüyorlarsa oruçlarını tehir eder, sonra tutarlar.

6- Her ay belli günlerdeki özürleri başlamış bulunan hanımlar:

Bunlar da oruçlarını tehir ederler. Oruç tutamadıkları günlerinde de Rabb’imizin emrine uyduklarını düşünerek yine mutlu şekilde dualarla bekleyebilirler. Çünkü Rabb’imiz tutmayın buyurmuştur bu günlerinde de. Bu da tutmak gibi emir gereğidir.

7- Seferde olanlar:

Yani oruç günlerinde doksan kilometreden az olmayan yolculuğa çıkmış bulunanlar.. Ancak yolcular yeme iznine sahip oldukları halde tutarlarsa sevaplısını tercih etmiş olurlar.

***

İleride genişçe bilgi vermeyi düşündüğümüz bu gibi önemli konularda en başta şu önemli hususu hatırlamakta fayda vardır.

Orucun başlama vakti sabah ezanı değil takvimdeki ezan öncesi imsak dakikasıdır. Ezan geç de okunabilir erken de.. Bunun için de, herkes bulunduğu yerin imsak ve iftar dakikasını iyi bilmelidir. Orucunu ona göre başlatmalı, ona göre bitirmelidir.

Burada bir yanlışlık olur da, imsak dakikası girdiği halde girmedi zannedilerek yemeye devam edilirse, yahut da iftar vakti girmediği halde girdi zannıyla oruç açılırsa hata ile orucu bozulmuş olacağından dolayı bu orucu bayramdan sonra tekrar tutarak kaza etmek gerekir. Takvimdeki bu imsak dakikası sınırı unutulmamalıdır.

Ahmed Şahin / Zaman