Etiket arşivi: ramazan ayı

Müjdeler olsun, Ramazan geliyor!

Ramazan’a az kaldı. Evler temizleniyor, iftarlar için misafir planları yapılıyor. Kimimiz tatilde kimimiz sıla-i rahimde Ramazan’ı karşılayacağız. Peki, ruhen Ramazan’ın manevî atmosferine hazır mısınız? Prof. Dr. Muhit Mert, Rahman’ın manevî sofrasından istifade etmek için kalbi, dili ve gözü manevî kirlerden arındırmak gerektiğini söylüyor.

20 Temmuz’da Ramazan başlıyor. Az bir zaman kaldı. Hazırlıklar hızlandı. Temizlik yapılıyor, iftarlıklar listeleniyor. Kimin ne zaman davet edileceği planlanıyor. Tüm bunlar aslında günahlardan ve kirlerden temizlenecek olan ruhlar için psikolojik hazırlık. Ramazan’ın, Rahman’ın manevî sofrası olduğunu düşünen Prof. Dr. Muhit Mert, bu manevî sofradan istifade etmek için Ramazan’a psikolojik olarak kendimizi hazırlamamız gerektiğini söylüyor. Nasıl ki abdest ve niyet namaz için hazırlık yapmak ise, üç aylar da bu anlamda Ramazan’a hazırlıktır. Bu dönemlerde ibadeti artırmak, namazı daha kaliteli eda etmeye gayret göstermek, Kur’an-ı Kerim okumak, zikir çekmek Mert’e göre Ramazan’a psikolojik olarak hazırlanmak demek. Yazar Ahmet Kurucan da geçen haftaki yazısında Ramazan için farklı bir teklifte bulundu. Malum Ramazan Kur’an ayı. Kur’an okumaya bu ayda daha çok önem veriliyor. Buna dikkat çeken Kurucan, “…öyleyse gelin ferdî hatim ya da mukabele ile yaptığımız Kur’an okumalarına -ki buna ben ‘vahiyle şuurlu temas’ demek istiyorum- bu Ramazan, tefsiri ilave edelim ve okuma programımızı buna göre ayarlayarak Ramazan boyunca tefsir hatmi yapalım.” dedi. Ramazan’da tefsir hatmi yapma teklifinde bulunan Kurucan, Diyanet Vakfı Yayınları arasında çıkan ve Hayrettin Karaman, Mustafa Çağrıcı, İbrahim Kafi Dönmez, Sadrettin Gümüş hocaların hazırladığı Kur’an Yolu adlı tefsiri önerdi. Yöntem olarak tek başına okuyabileceği gibi birkaç kişiyle birlikte mütalaa ederek de okunabileceğini söyledi.

Sahura kalkmak için uyku vaktini bir saat öne alın

Ramazan’dan birkaç gün önce uyku saatini öne çekmenin faydalı olacağını söyleyen Medical Park Bahçelievler Uyku Laboratuvarı yöneticisi ve nörolog Gülten Özdemir, uyku problemi yaşayanlar ve baş ağrısı olanlar için şu önerilerde bulunuyor:

Aktif ve yoğun çalışanlar, uykusuzluk çekmemek için uyku saatini bir-bir buçuk saat öne almalılar.

Uyku saatini öne alamıyorlarsa ve imkânları varsa Ramazan’da öğlen bir saat şekerleme yapmalılar. Öğleyin yapılan yarım saat uyku gecenin bir buçuk saatine bedeldir, bu kadar kaliteli uykudur. Ama çok fazla uyumamak gerekir, aşırı uyku baş ağrısı yapar.

Uyku problemi yaşamamak ve baş ağrısı tetiklenmemesi için uyku hijyeni yapmak gerekiyor. Düzenli uyumak, gece uykusunu biraz erkene almak, sahura kalktıktan sonra uyuduğumuzda sabah hep aynı saatte kalkmak yani uykuyu uzatmamak lazım. Her sabah 8’de veya 9’da kalkmak gibi. Veya gündüz ortalama bir saat uyumak gibi.

Oruç tutacak migrenli hastalar mutlaka sahur yapmalı. Yatmadan önce kesinlikle yememeli. Uyuyup sahura kalkmalılar ve uzun süre tok tutacak yiyecekler tüketmeliler.

Ramazan Kur’an ayı, bol bol Kur’an-ı Kerim okuyun

Kur’an’da sık sık tekrar edilir, “Hiç düşünmez misiniz?” diye. Bu Ramazan’da düşünmeye gayret edin. Prof. Dr. Muhit Mert, düşünmenin de yöntemi olduğunu söylüyor. Bu yöntemlerden biri okumak. Bu Ramazan’da hep okumayı istediğiniz ama okuyamadığınız, ertelediğiniz kitapları listeleyip, hatta şimdiden okumaya başlayabilirsiniz.

İbadetlerinizi artırabilirsiniz. Mesela nafile namaz kılmaya başlayabilirsiniz. Şimdiden gece teheccüde kalkmak, Ramazan’da sahura da zorlanmadan kalkmanızı sağlar.

Oruç sadece mideye tutturulmaz. Dile de oruç tutrulur. Kulağa da ve hatta gözlere de… Mesela televizyonu kapatın.

Uzmanlar oruca hazırlık olarak az yemeyi ve öğün aralarını uzatmayı öneriyor. Az yiyerek, az uyuyarak ve az konuşarak sadece bedeninizle değil, ruhunuzla da Ramazan’a hazırlanmaya ne dersiniz?

İnsan kendi kendini terbiye tezgâhından geçirmeli

Prof. Dr. Muhit Mert: Ramazan, bazı insanların zihninde eğlence ayı gibi telakki ediliyor. Yeme-içme ayı gibi algılanıyor. Oruç tutanlar bile iftar sofralarını, sahuru hayal ediyor. Bunu bir problem olarak telakki ediyorum. Ramazan ve kutsal zaman dilimleri üç aylar, Rahman’ın manevî sofrasıdır. Manevî olarak istifade edilmesi gerekir. Bunun için ise ibadetler artırılmalı. Dilin ibadeti olan zikri arttırılmalı. Peygamberimizin bazı zikirleri daha çok söylenmeli. Dilimiz, gözümüz, kulağımız boş şeylerle çok kirleniyor. Bu kirlenmeye karşı dilimizi, kulağımızı, gözümüzü, kalbimizi temizleme yoluna gitmeliyiz.

İbadeti artırmalı Üç aylar, mübarek gün ve geceler Ramazan’a hazırlık vesilesidir. Bu zaman dilimlerini Ramazan’a hazırlık olarak değerlendirmeli. İbadetler artırımalı, namaza özen göstermeliyiz.

Dilin kirlerinden arınmak için zikir yapılmalı Mesela Efendimiz’in, “Dilde söylemesi kolay ama mizanda sevabı ağır iki kelimeyi size öğreteyim mi?” diye tavsiye ettiği “Sübhanallahi ve Bihamdihi, Sübhanellahi’l Azim” zikrini çokça tekrar etmeli.

Gözü, manevî kirlerinden Kur’an okuyarak temizleyin Gözü manevi kirlerden arındırmanın iki yolu vardır. Biri Rabbin kelamı Kur’an’ı okumak. Bir de yarattığı şeyleri seyredip gözü arındırmaktır.

Güzel düşün, kalbin kötülüklerden arınsın Kalbi arındıran en önemli unsurlardan biri tefekkürdür. Efendimiz, oruç ve Cenab-ı Hak üzerine düşünmek gerekir. Kalbi temizlemenin bir başka boyutu kişinin kendisiyle ilgili. İç dünyasında haset, kin, nefret olan, bu duygularla uğraşan bir insan, ne üç aylardan ne Ramazan’dan istifade edebilir. Bir insanda haset ve kin gibi duygular kuvvetli şekilde duruyorsa, o ibadetini sorgulamalı. Bu, terbiye tezgâhında geçmekle olur. “Böyle düşünmek, hissetmek doğru mu? Doğruya nasıl erişebilirim?” diye sorgulamalı. Mesela dünyaya düşkünlük bunlardan biri. Yemeye içmeye düşkünlük bunlardan biri. Yemek gaye haline geliyorsa kendisini sorgulaması gerek.

Oruca bedeni hazırlamak için Ramazan’a 4-5 gün kala bol bol su için

Birden bire yemek yemeyi kesmemek için Ramazan’dan önce beslenmede alışkanlıklarımızı düzenlemek gerek. Medical Park Bahçelievler Hastanesi’nden diyetisyen Emel Unutmaz, “4-5 gün öncesinden beslenmeye dikkat etmek gerekir.” diyor. Unutmaz’ın Ramazan’a hazırlık önerileri şöyle:

Bu Ramazan’ın en önemli konusu sıvı tüketimi. Ramazan başlamadan birkaç gün önce sıvı tüketimini artırmalı.

Uzun süreli susuzluk, dolayısıyla mineral kayıpları çok olacak. Ramazan’dan iki-üç gün öncesinden yine maden suyu, ayran gibi mineral içeren içecekler bolca tüketilmeli.

Ramazan’dan bir iki gün öncesinde aralıklı beslenmeye geçilmeli. Uzun süre besin tüketilmeyeceği için beden buna hazırlanmalı. Sabahla öğlen arası 5 saat, öğlenle akşam arası 5 saat olacak şekilde öğünleri düzenlemeli. Çünkü beş saate kadar çok büyük problem olmaz. Eğer bir hastalık yoksa.

Ramazan öncesi şekerli gıdadan tamamen uzak durmalı. Çünkü en büyük problem şeker dengesizliği. Şeker dengesizliği, şekerli gıda yendikten sonra kan şekerinin hızlı yükselmesi ve hızlı düşmesidir. Tüketimi kesilirse ani yükselip düşme engellenmiş olur.

Mineral ve vitamin dengesi için meyve ve sebze tüketimi çok önemli. Bol bol meyve ve sebze tüketin.

Ramazan’da insanlar kilo alma noktasına takılırlar. Ama asıl problem zayıf bireylerdir. Onlar normalde de iyi beslenemedikleri için Ramazan’da ekstra özen göstermeli kendilerine.

Gülizar Baki / Zaman Gazetesi

 

Ramazan’a Hazırlanıyor muyuz?

Diyeceksiniz ki, daha Ramazan’a üç hafta var. Haklısınız. Ama unutmayın ki, üç hafta göz açıp kapayıncaya kadar gelir geçer. Geç kalmamak için şimdiden Ramazana maddî ve manevî bir hazırlığa başlamak gerekir.

Ramazan, bir ay süren maddî ve manevî bir bayramdır. Bu ay, sahuruyla, orucuyla, iftarıyla, teravihiyle, davuluyla, topuyla muhteşem bir şölendir.

Bu şölenden hakkıyla yararlanmak için öncelikle Ramazan ayının nasıl değerlendirileceği konusunda ailede fikir birliği oluşturmalıyız. Bunun için Ramazan’dan birkaç gün önce ailece bir toplantı yapmalıyız. Eğer bunu ihmal etmişsek, bu ayın ilk günlerinde böyle bir toplantıyı yapabiliriz.

Toplantıda, öncelikle Ramazan’ın fazileti, ehemmiyeti, yapılabilecek ibadetlerin çeşitleri ele alınmalı. Konuyla ilgili ayet ve hadisler okunmalı, bu hususta yazılmış eserlerden bölümler aktarılmalı.

Çünkü, bu ayın değerini bilmeden verimli bir program yapmanız imkansızdır. Ne yazık ki, bu kadar anlatılmasına rağmen bu mübarek ayın kıymeti hakkıyla bilinmiyor. Söz gelişi, Ramazan’da her yapılan ibadete bin kat sevap veriliyor. Kadir Gecesinde ise, bir ibadete veya bir Kur’an harfine 30 bin kat sevap ihsan ediliyor. Bunu hakkıyla anlasak bu ayı ve bu geceyi boş geçirir miyiz?

Bir markette ürünler yarı fiyatına satılsa, insanlar tüm birikimlerini elden çıkarıp, sabahlara kadar oradan alış veriş ederler.

Rabbimiz, 30 binde bir fiyatına Cennetten köşkler ihsan ediyor, maalesef yeteri kadar kadr ü kıymetini bilmiyoruz.

Acaba kıymeti tam bilinse, bütün zamanı ibadetle mi geçirmek gerekir, diye düşünebilirsiniz.

Önemli olan, bu aydan hissemizin ailece çok olması. Bunun ölçüsü, kişilere göre değişir. İş yoğunluğu, ailedeki konum ve görevlere göre dengeli bir seviye belirlenmeli. Ama ailenin bütün fertleri gücü oranında mutlaka bir program izlemelidir.

Bu ay mümkün oldukça, oruç, namaz, Kur’an, istiğfar, salavat ve zikirle değerlendirilmelidir. Bunların bir kısmı zaten farz ve kesinlikle yapılmalı. Bir kısmı ise duruma ve isteğe bağlı. Ama, hiç değilse bir hatim yapılmalı, teravihler kesinlikle ihmal edilmemeli. Çünkü, günde 20 rekat teravihe, 20 bin rekat kılmış gibi sevap veriliyor. Kimileri, nasıl olsa sünnet diye düşünüyor. Ama o sünnete, ahirette namazımız hesaplanırken o kadar çok muhtaç olacağız ki… Bunu bir bilsek, hastalık, yorgunluk demez, teravihi kılarız.

Başta Kadir Gecesi olmak üzere Cuma geceleri diğer günlerden biraz daha fazla ibadetle geçirilmelidir. Kur’an bilmeyenler olabilir. İşte fırsat. Bu ayda öğrenebilirsiniz. Bazıları çok yavaş okuduğu için hatime başlamaz. Kardeşim, başla bitiremezsen yarım kalsın. Hiç okumamaktansa 5-10 cüz oku. Israrla okumayı sürdürürsen, bir gün gelir daha kolay okumayı öğrenirsin.

Maalesef toplumumuzda Kadir Gecesinin de tam değeri bilinmiyor. Bu yıl Kadir, Cumayı Cumartesiye bağlayan geceye rastlıyor. Ertesi gün dinlenme imkânı olduğu için sabaha kadar ibadet etmek gerekir. Sırf bu gecenin faziletini anlatan bir sure var. Rabbimiz, Kadir Gecesinin, bin aydan daha hayırlı olduğunu belirtiyor. Sabaha kadar rahmet yağıyor ve melekler iniyor. Bir arkadaş grubuyla veya ailece ihya etmek gerekir.

Ramazan ayı, aile içi iletişimde veya mevcut problemleri gidermek için de büyük bir fırsattır.

Zaten birçok aile sorununun sebebi, bir araya gelip ortak faaliyetler yapamamak ve konuşamamaktır. Ramazan ise, müşterek ibadet ve etkinliklerle uygun bir ortam hazırlar. İftar, sahur ve diğer ibadetlerde bir araya gelen aile fertleri hem konuşur hem de mutlu bir ortama kavuşurlar. Bu da birçok sorunun çözümüne katkı sağlar.

İftar yemeklerine aile saadeti açısından baktığımızda adeta bir mutluluk fotoğrafı görürüz.

İftar anı, oruçlunun iki sevincinden birisidir. Allah’ın nimetlerinin değerinin tam anlaşıldığı çok mutlu ve zevkli anlardır. Böyle bir fırsatı ailece değerlendirmek, sofranın hazırlanmasındaki tatlı heyecanı birlikte yaşamak Ramazan’ın en büyük nimetlerinden birisidir. Ayrıca yemek anındaki lezzetin insanların mutluluğuna ve hoşgörüsüne katkısı vardır. Bu yüzden ailece iftar yapmak aile fertlerinin birbirinin bilinmeyen yönlerini keşfetmelerine sebep olur.

Tabiî iftarları sadece evde yapmakla yetinmemek gerekir. Bulunduğumuz şehrin önemli yerlerinde, mesela İstanbul’un Eyüp, Fatih, Beyazıt, Sultanahmed gibi semtlerinde iftar yapmanın heyecanı bambaşkadır. İlle de lüks bir lokantaya gitmek değil, gerekirse evde hazırlanan yemeklerle buralarda iftar yaparak o mutluluk ve heyecanı yakalamak gerekir.

İftara gitmek veya dostlarımıza iftar vermek konusu da ailemiz açısından çok önemlidir.

Peygamber Efendimiz (a.s.m.) oruçluya iftar vermenin fazileti hakkında çok müjdeler veriyor. Bu yüzden maddî imkanımız ne olursa olsun dost, akraba ve komşulara iftar vermeye çalışmak, hem sevaptır, hem güzel ilişkilerin gelişmesine vesile olur. İftarın zenginliğini, ekonomik durumumuza göre ayarlamalıyız. Çağrıldığımız iftara da mutlaka gitmeliyiz. Çünkü, davete icabet sünnettir. Bu hususta yapılan bir yanlış, varlıklı kimselerin birbirini ağırlamasıdır. Mümkün mertebe fakirlere öncelik vermek, bunu yaparken de onların izzetini rencide etmemek gerekir.

Şu hususun da altını çizmek gerekir: Ramazan bir eğlence ayı değildir. Kadınlı kızlı eğlenceler zaten her zaman günahtır. Ramazan’da ise tam bir felakettir. Meşru eğlencelerde bile sınırı aşmamak gerekir. Çünkü Ramazan eğlenmek için değil, ibadet etmek içindir. Zaten kendisi baştan başa bir eğlencedir. Oruç, iftar, sahur, teravih başlı başına bir eğlencedir. Ama bilhassa çocuklarımızı, meşru eğlencelere götürüp, tadımlık bir mutluluk yaşatabiliriz.

Cemil Tokpınar / Moralhaber

Şevval Orucu Ne Zaman Tutulur?

Yılın 12 ayı içerisinde Allah’ın bizlere lütfettiği, nadide mücevherler gibi parlayan zaman dilimleri var.

Şevval ayı da değerlendirmesini bilenler için, bu kutlu zaman dilimlerinden biri. Bir ay boyunca oruç ibadetiyle şahlanan mümin gönüller Şevval ayında 6 gün daha oruç tutarak efendiler efendisinin sünnetini yerine getirmeye hazırlanıyor.

Ramazan orucundan sonra Şevvâl’de de altı gün oruç tutarak orucunu otuz altıya çıkaran kimse, bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi oluyor…

Peki Şevval ayında nasıl oruç tutacağız? Peş peşe mi yoksa aralıklarla mı oruç tutulmalı?

Kaza oruçları şevval oruçları yerine geçer mi? İlahiyatçı Hakan Zafer’e göre kaza oruçları 6 gün olmak şartıyla şevval orucu yerine geçebilir…

Alimler Allahın ihsanı Şevval ayında tutulan orucun sevabının çok büyük olduğunu söylüyor…

Video:

Kaynak: Samanyolu Haber

Allah Resulü (a.s.m.): “Ramazan öyle bir aydır ki…”

Ramazan ayını, mukaddes kelâmın nazil oluşunun yıldönümünü, müminlerle birlikte cinler, melekler; ağacı, çiçeği, böceği, kurdu, kuşu, denizi ve deryasıyla yaşlı dünyamız da kutlar. Görünen ve görünmeyen âlemlerde tam bir bayram havası yaşanır. Efendimiz (a.s.m.) bu ayla ilgili öyle müjdeler vermektedir ki bu aya lakayt kalmak mümkün değildir.

Ramazan ruhun bayramıdır. Ramazan’la birlikte içimiz sevinçle dolar, serinler, kalbimiz ferahlar, yurdumuz yuvamız şenlenir. Bir ay boyu âdeta cennet hayatı yaşarız, ahiret lezzeti alırız, melek şirinliği duyarız. Bir an için kendimizi Saadet Asrı’nda, Mutluluk Çağı’nda buluruz. Medine’yi soluklarız içimizde doya doya…

Kendimizi sahabenin arasında hisseder, Resulullah’ın (a.s.m.)  yanında, önünde ve huzurunda buluruz. Çünkü O (a.s.m.)  yokken Ramazan da yoktu, huzur ve bereket de yoktu. O (a.s.m.)  yokken oruç da yoktu, oruçla birlikte sıralanan nimetler de yoktu. O (a.s.m.)  geldi, her şey geldi. Ve O’nun (a.s.m.)  getirdiği her şeyle birlikte peş peşe, çeşit çeşit nimetler, öbek öbek rahmetler geldi. Gecemiz gündüze, kışımız bahara döndü.

Her şeyi O’ndan (a.s.m.)  öğrendik, her şeyi O’ndan (a.s.m.)  ders aldık. Namazı da, zekâtı da, haccı da, Kur’an’ı da ve nihayet Ramazan’ı ve orucu da… O (a.s.m.)  namaz kıldı, biz de namaz kıldık, O (a.s.m.)  zekât verdi, biz de zekât verdik, O (a.s.m.) hacca gitti, biz de hacca niyet ettik ve gittik. Ramazan’ın ilk günüyle birlikte O (a.s.m.) oruç tuttu, biz de hemen O’nun (a.s.m.) yanında yer aldık, biz de oruca başladık.

Ramazan’ı kimseden değil, O’ndan (a.s.m.)  öğrenmek gerekiyor. Ramazan’ı kimseye değil, O’na (a.s.m.)  sormak gerekiyor. Ramazan’ın en güzelini, en güzel Ramazan’ı O (a.s.m.)  yaşamış ve yaşatmış. Ramazan’ın ilk gününden son gününe, Kadir Gecesi’nden bayrama kadar neler yapmak gerekiyorsa, hepsini anlatmış, öğretmiş, uygulamış ve uygulatmış.

Öyle bir ay ki…

Selman-ı Farisi (r.a.) anlatıyor:

Resul-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.) Şaban ayının son gününde bize okuduğu bir hutbede şöyle buyurdu:

“Ey insanlar, büyük ve mübarek bir ay yaklaştı, gölgesi başınıza geldi.

Bu öyle bir aydır ki, içinde bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi vardır.

Allah o mübarek ayın gündüzlerinde orucu farz, gecelerinde nafile namazları meşru kıldı.

Bu ayda küçük büyük bir hayır yapan insan başka aylarda bir farz eda etmiş gibi sevap alır.

Bu ayda bir farzı yapmak, başka aylarda yetmiş farz yerine geçer.

Bu ay Allah için açlık ve susuzluğun, taat ve ibadetin meşakkatlerine sabır ve tahammül ayıdır. Sabrın karşılığı da cennettir.

Bu ay yardımlaşma ayıdır, bu ay müminlerin rızkını arttıracak aydır.

Bu ayda her kim oruçlu bir mümine iftar edecek bir şey verirse, yaptığı bu iş günahlarının bağışlanmasına ve cehennemden azat olmasına sebep olur. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmeden onun kadar sevaba kavuşur.”

Sahabelerin bazısı, “Ya Rasulallah, hepimiz oruçluya iftar edecek bir şey bulup verecek durumda değiliz” dediler.

Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.):

Allah bu sevabı bir tek hurma ile bir içim su ile bir yudum süt ile oruçlu mümine iftar ettirene de verir” buyurdular ve hutbelerine şöyle devam ettiler:

Bu ayın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden kurtuluştur.

Bu ayda her kim kölesinin (işçi ve hizmetçisinin) işini hafifletirse Allah onu affeder ve cehennemden uzak tutar.

Bunun için bu ayda şu söyleyeceğim dört hasletten ikisi ile Rabb’inizi razı kılarsınız, diğer ikisinden ise hiçbir vakitte ayrı kalamazsınız.

Rabb’inizin rızasına sebep olan hasletlerin birisi, Kelime-i Şehadete devam etmeniz, diğeri de Allah’tan mağfiret dilemenizdir.

Vazgeçemeyeceğiniz iki hasletin biri Allah’tan cenneti istemek, diğeri cehennemden Allah’a sığınmaktır.

Her kim oruçluya bir yudum su verirse, Allah da ona benim mahşerdeki havuzumdan öyle bir su içirecektir ki, cennete girinceye kadar bir daha susuzluk çekmeyecektir. (et-Tergîb ve’t-Terhîb, 2:94-95.)

Ramazan orucunun sevabı

Amr bin Murre el-Cüheni (r.a.) anlatıyor:

Bir adam Resulullah’a (a.s.m.)  geldi: “Ya Rasulallah! Allah’tan başka ilâh olmadığına ve senin Allah’ın Resulü olduğuna şehadet eder, beş vakit namazı kılar, zekâtı verir ve Ramazan orucunu tutup, gece ibadetini yaparsam kimlerden olurum?” diye sordu.

Resulullah (a.s.m.) “Sıddıklar ve şehitlerinden olursun” buyurdu. (et-Tergîb ve’t-Terhîb, 2:105.)

Ramazan çok farklı, çok değişik, çok üstün sevaplı bir aydır.

Bu ay Cenab-ı Hakk’ın lütuf ve ihsanının, kerem ve bereketinin sayısız ve sonsuz olduğu bir zaman dilimidir. Bu sevap ve ecirlerden birisi de Ramazan orucunu tutanların sıddık ve şehit sevabını almasıdır.

Şehitleri biliyoruz, sıddıklar ise peygamberlikten sonra gelen yüce bir makamdır. Bu makam Hz. Ebu Bekir gibi mükemmel insanların özel makamıdır.

Haliyle bu sevap sadece oruca bağlı değil, aynı zamanda namaz ve zekât gibi ibadetlerin de ihmal edilmemesine bağlıdır.

Bu konudaki hadis gerçek anlamda büyük bir müjdedir ve bizim için büyük bir mükâfattır.

Ramazan’ı tüm canlılar kutlar

Ramazan’ın ilk günüyle birlikte nur ve feyiz dolu bir mevsimi yaşamaya başlarız. Kâinat şenlenir, dünya cennetten süzülen nurlu bir havayla dolup taşar.

Yüce âlemlerin masum ve mübarek sakinleri olan melekler öbek öbek müminlerin çevresini sarar. Rahmet ülkesinden müjdeler, Kâinatın Rabbi’nden selamlar ve mağfiret esintileri getirir.

Ramazan ayını, mukaddes kelâmın nazil oluşunun yıldönümünü müminlerle birlikte cinler, melekler; ağacı, çiçeği, böceği, kurdu, kuşu, denizi ve deryasıyla yaşlı dünyamız da kutlar. Görünen ve görünmeyen âlemlerde tam bir bayram havası yaşanır.

Bu ayın Cenab-ı Hak katında müstesna bir yeri vardır. Yüce Rabb’imiz, Kendisine muhatap olarak seçtiği kullarına sonsuz rahmetinin en geniş tecellilerini bu aya ayırır.

Başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere diğer semavi kitapların da bu ayda indirilmiş olması, bu günlerin kıymet ve kudsiyetini artıran diğer bir güzelliktir.

Müminler, Allah’ın bir ihsanı olarak bu günleri kaçırılmaz birer fırsat bilerek değerlendirme, Rablerine olan kulluk derecelerini gösterme, O’na muhatap olabilme gayreti içine girerek tam bir ihlâs ve şuurla ibadet ve taate koşarlar.

Bu gayretin neticesi elbette karşılıksız kalmayacaktır. Oruç tutup, Ramazan ayını bir kulluk şuuru içinde geçirenler, tatlı bir ânı yaşadıkları, huzura erdikleri gibi, pek çok nimete de kavuşurlar.

Mehmet Paksu / Moral Haber

Ramazan Tefekkürü

RAMAZAN AYI NİSAN YAĞMURU GİBİDİR

Baharda karların erimesi, çimenlerin yeşermesi, çiçeklerin açması, bitkilerin uyanması, ölülerin dirilmesi, bütün varlıkların gelişip büyümesi için nisan yağmuru ne ise, ne kadar bereketli ise; amellerimizin, ibadetlerimizin bire bin, bire on bin, bire otuz bin karşılık bulabilmesi için de Ramazan ayı odur.

Ramazan öylesine bereketli bir aydır ki bu ayın nafile ibadetlerine farz, farzlarına da yetmiş farz sevabı verilecektir.

Ramazan ayı öylesine bereketli bir aydır ki, bu ayda buz gibi insanlar eriyecek, gafiller dirilecek, şeytanlar zincire vurulacak, cehennemin kapıları kapanacak, cennetin kapıları açılacaktır.

Ramazan ayı, kendisine hürmet eden herkesi bağrına basacak, yuyacak, yıkayacak, kadir gecesiyle 80 senelik bir ömrün sevabını kazandıracak, tertemiz bir şekilde bayrama kavuşturacak, iki bayramı birden yaşatacaktır. Biri Ramazan bayramı, diğeri de Allah’ın af ve rızasına nail olma bayramı.

RAMAZAN AYI BİR FUAR VE BİR PAZARDIR

Ramazan ayı, ahiret ticareti için açılmış bir fuar, kurulmuş bir pazardır. Her mü’min ürününü o pazarda sergileyecek. Namazımız, orucumuz, teravihimiz, mukabelelerimiz, fitre ve zekâtlarımız, iftar davetlerimiz, seher vakitlerindeki dua ve istiğfarlarımız gibi amellerimiz o pazara çıkaracağımız ve o fuarda sergileyeceğimiz ürünlerimizdir. Müşterimiz ise Allah’tır. Amellerimizin fiyatı ise cennettir.

Ramazan ayı, aynı zamanda Allah’ın rububiyet saltanatı karşısında, insanlığın, ibadetleriyle resmi geçit yapması için ilan edilmiş bir bayramdır.

RAMAZAN AYI YUSUF PEYGAMBER’E BENZER

Ramazan ayı, Hz. Yakub’un (a.s) on iki oğlu içindeki Yusuf Peygambere benzer. Yusuf Peygamber nasıl diğer günahkâr ve suçlu kardeşlerini affetti ve onların affedilmesine vesile oldu ise, Ramazan ayı da, diğer on bir ayda işlenen günahların affedilmesine vesile olmaktadır ve olacaktır. Yeter ki kul, tövbekâr olsun, af istemesini bilsin.

RAMAZAN ORUCUNUN HİKMETLERİNDEN BİRİ

İnsanlar farklı geçim seviyelerinde yaratılmışlardır. Kimisi fakir, kimisi zengindir. Çoğu kere zengin fakirin halini bilmez, tok acın halinden anlamaz. İşte bunu bildirmek ve anlatmak için Allah, zengin-fakir herkese Ramazan ayındaki orucu farz kılmıştır. Taki zenginler, fakirlerin acınacak acı hallerini oruçla anlasın da, imkânlarıyla imkânsızların imdadına koşsunlar.

Şefkat Peygamberi (s.a.v) ne güzel buyurmuş, hem ne güzel imkân sahiplerini imkânsızların imdadına koşturmuş: “Hangi mü’min bir başka mü’minin susuzluğunu giderirse, Allah ona kıyamet gününde ağzı mühürlü yani el değmemiş nefis içkilerden ikram eder. Hangi mü’min bir aç mü’mini doyurursa, Allah onu cennet meyveleriyle doyurur. Hangi mü’min muhtaç bir mü’mini giyindirirse, Allah ona cennetin yeşil libaslarını giyindirir.” (Ahmet b. Hanbel, III, 13)

RAHMAN’IN SOFRASI ŞÜKÜR VE TEŞEKKÜR İSTER

Allah Teala, yeryüzünü bir sofra yapmış, türlü türlü nimetlerini, adetâ umulmadık bir yerden o sofraya dizmiş, böylece Rububiyetinin, Rahmaniyetinin ve Rahimiyetinin kemalini göstermiştir. Misafirlerinden şükür ve teşekkür beklemektedir.

İnsanlar, çoğu kere gaflete düştükleri ve sebepler dairesinde yaşadıkları için, yeryüzünü bir nimet sofrası yapan zatın Allah olduğunu görememekte, O’nun şefkat ve merhametini hakkıyla anlayamamakta ve yeterince şükrü ifa edememektedir. Bazen de kâinatta yapılan akıllı işleri akılsız tabiata bağlayabilmekte ve katmerli nankör olabilmektedir.

İşte Ramazan-ı Şerifteki oruç, bu gaflet ve dalalet perdesini yırtıyor. imsak vaktinden iftar vaktine kadar yemeyi, içmeyi ve karı-koca muamelesini insanlara yasaklıyor.

Bu emre uyan insan anlıyor ki: Yiyilecek ve içilecek nimetler ken­dinin değil, Allah’ın. Ben Onun emrini bekliyorum, der nimeti nimet bilir. Gafletten ve sapıklıktan kurtulur.

Bir komutanın ateş emrine uyup ateşkes yasağına uyma­yan asker, başına dert açacağı gibi; Allah’ın “yiyiniz” em­rini dinleyip, “yemeyiniz” yasağını dinlemeyen yani oruç tutmayan insan, hem dünyada ve hem de ahirette başına dayanamayacağı dertler açabilir. Çünkü insan başıboş değil, çünkü kâinat sahipsiz değil ki yiyelim, içelim, hesabını vermeden kaça­lım. Onun için Müslümanlar dikkatli olmalıdırlar. Bu yü­ce buyruğu ve şerefli kulluğu yürekten kabullenmelidirler.

Padişahın mutfağından bir hizmetçinin getirdiği yemekler bir fiyat ister. Hizmetçiye bahşiş verildiği halde çok kıymettar olan o nimetleri göndereni tanımamak, hiz­metçiye minnettar’ olup, padişahı unutmak, akıllı insan­lara yakışır mı?

Evet yeryüzü Cenab-ı Hakk’ın mutfağı. Toprak bir ka­zan. Güneş aşçı Kazan kaynıyor, türlü türlü yemekler pişiyor. Domates, salata, biber, patlıcan, kavun, karpuz, üzüm, incir, kiraz, vişne, dut vs. Evet hepsi yeryüzü mut­fağında pişmektedir. Bunları bağdan, bahçeden, tarladan toplayıp bize getiren tablacılara 100-200 verir, asıl mal sahibi olan Allah’a şükrü, teşekkürü unutursak insan is­mine lâyık olabilir miyiz? Gerçek insan hüviyetini kaza­nabilir miyiz?

Ramazan ayı zikrin, fikrin ve şükrün yoğunlaştığı bir aydır. Namaz ve oruç gibi ibadetler, Cenab-ı Hakk’ı nimetlerine karşı bir şü­kür, bir teşekkürdür. İyiliğe karşı teşekkür eden insan, medeni insandır, Müslüman’dan daha medeni, daha ol­gun kim olabilir? Çünkü Müslüman Allah’ın sonsuz iyilik ve ikramına karşı oruçla, namazla teşekkür etmektedir. Hattâ sene boyu oruç tutsa, geceli gündüzlü namaz kılsa yine Allah’ın iyiliğinin altından çıkamayacağına, hakkının ödenemeyeceğine inanmak­tadır. Bu niyet, bu iman ve bu gayret de inşallah ona dünya ve ahret cennetini kazandıracaktır. Allah bu sonucu hepimize nasip eylesin. Ramazan-i Şerifiniz mübarek olsun. (Geniş bilgi için bkz. Karakaş, Vehbi, Üçaylar Mübarek Gün ve Gecelerle Toplum Eğitimi, Cihan Yayınları-İstanbul-2008)

Vehbi Karakaş / Risale Haber