Etiket arşivi: ramazan

Risale-i Nurda Ramazan Mevzu’u – 10

  1. Ramazan-ı Şerifteki
  2. “Birinci Nükte: Ramazan-ı Şerifteki savm, İslâmiyetin erkân-ı hamsesinin birincilerindendir.” (M: 398)
  3. “İşte Ramazan-ı Şerifteki orucun çok hikmetleri; hem Cenab-ı Hakk’ın rububiyetine, hem insanın hayat-ı içtimaiyesine, hem hayat-ı şahsiyesine, hem nefsin terbiyesine, hem niam-ı İlahiyenin şükrüne bakar hikmetleri var.” (M: 398)
  4. “Dördüncü Nükte: Ramazan-ı Şerifteki oruç, nefsin terbiyesine baktığı cihetindeki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki: Nefis, kendini hür ve serbest ister ve öyle telakki eder.” (M: 400)
  5. “İşte Ramazan-ı Şerifteki oruç; en gafillere ve mütemerridlere, za’fını ve aczini ve fakrını ihsas ediyor.” (M: 401)
  6. Ramazan-ı Şerifteki oruç onbeş saat, sahursuz ise yirmidört saat devam eden bir müddet-i açlığa sabır ve tahammül ve bir riyazettir ve bir idmandır.” (M: 403)
  7. “İşte Ramazan-ı Şerifteki oruç doğrudan doğruya nefsin firavunluk cephesine darbe vurur, kırar.” (M: 404)
  8. Ramazan Bayramı
  9. “Kendisini milletine hasreden seksen yaşındaki ihtiyar bir din âlimi öldürülmek isteniyor; hem de Ramazan Bayramı akşamı, iftar yemeğine zehir konulmak suretiyle.” (T: 635)
  10. Ramazan Bayramında
  11. “Yine aynen Ramazan Bayramında, Üstadın rızası olmadığı halde, Tahsin ve ben -yani Emin- bir kilo ince şeker getirmiştik.” (K: 59)
  12. Ramazan Bayramından
  13. Ramazan Bayramından beri iki defadır hastalığım ki, el-ân nekahet devrindeyim; Risale-i Nur-u Şerifelerin istinsahına oldukça bir fasıla vermiş oldu.” (B: 184)
  14. Ramazan hediyesi
  15. “Yazdığı vakitte Hüsrev vasıtasıyla çok mübarek Ramazan hediyesi aynı anda gelmesiyle beraber, aynı gecede ben senin hanen tarafına ve hanene geldiğimi rü’yada gördüğüm gibi, iki gece evvel, elhak ikinci bir Hüsrev ve ikinci bir Süleyman olan Süleyman Rüşdü, aynen sizi görmüş.” (B: 355)
  16. Ramazan hediyesidir
  17. “(Haşiye): Birinci Mevkıfı ise Ramazan hediyesidir.” (B: 249)
  18. Ramazan hediyesini
  19. “Otuzikinci Söz’ün Birinci Mevkıfını, Ramazan hediyesini ikmale muvaffak oldum.” (B: 31)
  20. Ramazan Risalesi
  21. Ramazan Risalesi, kırk dakikada telif edilmesi..” (Ms: 197)
  22. Ramazan Risalesi’nin
  23. “Hem Ramazan Risalesi’nin âhirinde nefs-i emmareyi her nevi azabdan ziyade, açlık ile temerrüdünü terkettiği gibi; şimdiki ehl-i nifakın mütemerridane sefahetinin cezası olarak umuma ve masumlara da gelen bu açlık ve derd-i maişet belasından ehl-i dalalet istifade edip, Risale-i Nur’un fakir şakirdlerinin aleyhine istimal etmek ihtimali var.” (K: 235)
  24. Ramazan-ı Şerif orucuyla
  25. “Fakat Ramazan-ı Şerif orucuyla o fabrikanın hademeleri anlarlar ki; sırf o fabrika için yaratılmamışlar.” (M: 403)
  26. Ramazanda Leyle-i Kadir
  27. “Ömürde ecel, ramazanda leyle-i kadir gibi, esmada ism-i azamın istitarı mühim hikmeti var.” (B: 331)
  28. Ramazaniye Risalesi
  29. “Hem Ramazaniye Risalesi ve matbu’ Âyet-ül Kübra burada bulunmak lâzımdır.” (Ş: 504)
  30. “Size yazmıştım ki: Nasıl “Hizb-i Nuriye” Risale-i Nur’un ve Âyet-ül Kübra’nın bir hülâsasıdır; öyle de on dakika zarfında Hizb-i Nuriye’nin bir hülâsası, bu Ramazan-ı Şerif’in feyzinden ve Ramazan’da te’lif edilen ve yeni intişar eden Ramazaniye Risalesi olan Âyet-ül Kübra’nın otuzüç mertebe-i vücub u vücud ve tevhid otuzüç elsine-i külliye ile tezahür ettiği gibi; ruh ve hayal ve kalb o noktadan öyle bir inbisat ve inkişaf etti ki, herbir mertebenin söylediği “Lâ ilahe illâllah” şehadetini dediğim vakit, o küllî lisan benim oluyor gibi azametli bir tevhid hissettiğimden, “Âyet-ül Kübra” güneş gibi iman nurlarını ruhlara telkin edebilir.” (E: 69)
  31. Ramazaniye Risalesi’ni
  32. “Yalnız Müdafaat ve Onaltıncı Mektub ve Ramazaniye Risalesi’ni mütalaa etmek için biz verdik.” (K: 267)
  33. Ramazaniye Risalesini
  34. “Bütün iki saat o taharri neticesinde, Ankara’dan gelen bir Ramazan tebrikiyle, bir Ramazaniye Risalesini elde ettiler.” (K: 267)

 

Sayfalar Envar Neşriyata Göredir.

Ramazan Ayı kategorisi

www.NurNet.Org

İtikaf, göz ve gönül aynasını temizler

KALEMDER Kurucusu Ahmed Kalkan Hoca ile itikâfı konuştuk: “Toplumdaki şerleri değiştirmek niyetiyle kendimizi yetiştirip ıslah için hadi itikafa” dedi.

Hocam, sizinle unutulmuştan ziyade unutturulmuş önemli bir sünnet olan itikâf hakkında konuşmak istiyorum. Nedir itikâf, nerede ve nasıl yapılır?

İtikâf kelimesinin kökü olan “a-k-f”, “bir şeye yapışmak, tutunmak, ondan ayrılmamak, kendini bir şeye vermek, vakfetmek, bir şeyle meşgul olmak, vaktini onunla doldurmak, bir şey içinde sürekli kalmak, bir yerde inzivâya çekilmek” mânâlarına gelmektedir. İtikâfın terim anlamı ise, “Bir mescid veya o hükümdeki yerde ibâdet için özel şekilde beklemek ve bulunmak”, “Ramazan ayı içinde ve bazen diğer zamanlarda da günler ve geceler boyu bir câmiye veya mescide kapanarak zarûrî olmayan bütün dünyevî faâliyetlerden uzak bir şekilde kendisini tamamen ibâdete ve tefekküre hasretmek” demektir. İtikâf yapana “mu’tekif” denir. İtikâf; mü’minlerin Allah için her şeylerini fedâ edebilecek bir bilinç kuşanmak maksadı ile, belirli bir süre, özellikle Ramazan ayının son on günü içerisinde, kendilerini ibâdete kapatmaları demektir. Rasûlullah, hiçbir Ramazan ayında bu ibadeti terk etmez, Ramazan’ın son on gününde itikâfa çekilirdi.

İTİKÂFI İHYÂ ETMENİN ÇOK BÜYÜK ECRİ VAR

Ramazan ayı, itikâf mevsimi olduğu ve her Ramazan’da Peygamberimiz’in itikâfı hiç terk etmediği halde; bugün “müslümanım” diyen kalabalıklar itikâfın adını bile telaffuz etmekte zorlanır. Faydasız nice konuların yön verdiği gündeminde itikâfın hiç yeri olmadığından, belki ilk defa sizden duymuş oluyordur bu kelimeyi. Bırakın dâvâsı İslâm olmayan sıradan vatandaşları, câmi cemaatine anket yapılsa, “itikâf nedir?” diye, bilenler çok az çıkacak, onlar içinde de uygulayanlar hemen hiç bulunmayacaktır. Böyle bir zaman diliminde itikâfı ihyâ etmenin çok büyük ecri vardır.

Anlaşıldığı şekliyle, camiilerde oluyor itikâf. Evimizden, çoluk-çocuğumuzdan, işimizden, alışkanlıklarımızdan uzaklaşacağız itikâfta? Ne amaçlanıyor bu ibâdetle?

Tabii, her şeyden önce Allah’ın rızası amaçlanıyor. Önce, Allah istedi diye ibadet ederiz. Fayda ve hikmetleri geri plandadır. Bununla birlikte, kısaca hikmetlerini sayabiliriz: İtikâf, mü’min için, özellikle dâvetçi için mânevî azıktır. Sporcular, önemli maç öncesi hazırlık için kampa alınır, enerji depolar ve dış dünya ile ilgi ve ilişkilerini koparır; tebliğci bir mü’min açısından da içindeki ve çevresindeki düşmanlara karşı yapacağı mücâdele için kampa çekilmedir.

Koruyucu hekimliktir, chek-up yaptırmak, tedâvi olmaktır itikâf. Her gün yarım saat, bir saat olsun tefekkür, zikir, yatakta da olsa ölüm ve şehâdet râbıtası yapmak, itikâf rûhunun insana kazandırdığı lezzetli gıdâlardır. İtikâf, insanı Rabbiyle ve kendisiyle barıştıran bir ibadettir.

Modern insan, Rabbini unuttuğu için Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu (59/Haşr, 19) günahkâr yapı arz etmektedir. İtikâf gibi ibâdetlerle Rabbine dönmeli ki kendine dönmüş, kendini bulmuş olsun. İnsan, kendine bakmasını bilmeli, alıcılarını ıslah edip parlatmalı ki; kendini ve çevresini objektif ve sâlim olarak gözlemleyebilsin; alıcı sağlam değilse, vericilerden gelen etkilerin doğru algılanması mümkün değildir çünkü. Günahlarla kirlenmiş/hastalanmış gözünü, gönlünü, beynini temizleyip tedâvi ederek sağlığına ve uzaklaştığı fıtratına yeniden kavuşmalı ki; tanım, yorum, bakış ve değerlendirmeleri doğru yapabilsin; işte itikâf bunu sağlar. Göz ve gönül aynasını berraklaştırır, paslarını siler, temizler itikâf.

BİN AYDAN HAYIRLI OLAN GECE

Gecelerin en önemlisi olan Kadir gecesini itikâfla geçirmeli, diyorsunuz. Peki,  Kadir gecesinin bin aydan hayırlı olmasının bizim açımızdan önemini anlatır mısınız?

Ramazan ayının değerli oluşu, insanlığı kurtaracak mesajın bu ayda indirilmesinden kaynaklanmaktadır. Kadr sûresi, üçüncü âyette ifade edildiği gibi; Kur’an’ın indirildiği gece bin aydan, yani otuz bin günden hayırlı olduğuna göre, Kur’an’ı okumaya, anlamaya ve yaşamaya ayrılan bir gün de, otuz bin günden daha hayırlı olacağı değerlendirilmelidir.

Her gün ve gece Kur’an’a uygun olarak ihyâ edilmelidir. Kur’an’ı indiriliş gayesine uygun olarak okuyup hükümlerini ferdî olarak itikadî, ibâdî, ahlâkî ve ekonomik bütün yönleriyle yaşarsak, sosyal ve siyasal hayata hâkim kılıp tatbik ettirme çabasında bulunursak, yani vahyi gönlümüze ve yaşayışımıza indirirsek, o zaman biz de otuz bin insandan daha hayırlı oluruz, böyle yaşadığımız gün ve geceler de otuz bin gün ve geceden daha üstün olur.

Değeri Kur’an’dan kaynaklanan Ramazan, Kur’an’dan daha çok önemsenirken, Kur’an ihmal edilmiştir. Kur’an’ın indiriliş amacına uygun yaşadığımız gün ve gece bizim için Kadir gecesi, böyle yaşadığımız ay bizim için diğer aylardan çok üstün Ramazan’dır. Yoksa rahmet çeşmesinin büyüklüğü, ondan yararlanmasını bilmeyen, susuzluğunu gidermek için su kabını veya ağzını çeşmenin altına yerleştir(e)meyen kimseler için hiçbir şey ifade etmez.

İTİKAFIN CAMİDE YAPILMASI ŞART MI?

İtikâf, niye câmide yapılıyor ve niye Ramazan ayında icrâ ediliyor?

İtikâf, kâmil anlamda kalabalık câmilerde ve Ramazan ayında, özellikle son on gününde yapılır. İtikâf, câmiden kopa(rıla)n insanımızın Allah’ın eviyle tekrar kucaklaşması, Ramazan’ın rûhu olan ibâdeti her âna yaymanın prototipidir.

“Mekân” önemlidir; bulunulan yer, insanı etkileyen ciddî bir unsurdur. Bir sefâhet mekânı, ya da çokça haramlar işlenen yer ile Mescid-i Haram’ı mukayese edince; insanın inanç, düşünce ve davranış yönleriyle nasıl farklı mekânlarda çok farklı etkiler altında olacağı daha iyi anlaşılır. İnsanın Kâbe’nin kapısına yüzünü dayayıp Allah için gözyaşı dökenlerin arasındaki duygusuyla Taksim’de fingirdeyenlerin arasındaki duyguları aynı olmaz elbet.

İşte itikâfın, Allah’ın evi kabul edilen câmilerde yapılması, insana kazandıracağı olumlu açılımlar yönünden değerlendirilmelidir. İnsan üzerinde büyük etkisi olan unsurlardan biri de “zaman”dır. İtikâfın herhangi bir zaman diliminde yapılmasının câiz olmasıyla birlikte, kâmil anlamda Ramazan’da ve özellikle de Kadir gecesinin bulunduğu tahmin edilen bu kutlu ayın son on gününde olması boşuna değildir.

İTİKAFIN KAZANDIRDIKLARI

Biraz da itikâfın, insana kazandırdıklarından bahseder misiniz…

İtikâfta temel ibâdetlerin tamamına yakını mevcuttur. Ana/doğurgan bir ibâdettir itikâf. Her çeşit ibâdetin fayda ve hikmetleri, tümüyle ve en kâmil şekliyle itikâfta vardır. İtikâfla, nefis terbiye ve tezkiye edilip sabır zırhına bürünülerek cihada hazırlanılmış olur. İhmal edilen gönlün tâmiri, bakımı, tedâvisidir; gönül aküsünün şarz edilmesidir itikâf rûhu. Zühd, takvâ, ihlâs, huşû ile edâ edilip zevk alınan ibâdet, mânevî haz gibi konularda derinleşmektir. Muhâsebe ve olgunluğa tırmanıştır itikâf.

Yılda en az bir defa, Ramazan ayında itikâfa girmek, Peygamberimizin unutulan önemli bir sünnetini ihyâ etmektir. İtikâftaki Allah’a adanmışlık rûhunu ve işe kendimizden başlamamız gerektiği bilincini her an canlı tutmak, müslümanca yaşayıp müslümanca ölmek için mecbûrî istikametimizdir. Toplumdaki şerleri değiştirmek niyetiyle kendimizi yetiştirip ıslah için haydi itikâfa!

Yeni Akit

Risale-i Nurda Ramazan Mevzu’u – 9

  1. Ramazan-ı Şerifinizi
  2. “Şimdi şu Risale-i Nur’un beraeti, başta siz sevgili Üstadımızı, sonra biz âciz kusurlu talebelerinizi, sonra âlem-i İslâmı sürura sevk ederek, ikinci büyük bir bayram yaptırdığından siz mübarek Üstadımızın bu büyük bayram-ı şerifinizi tebrik ile ve yine üçüncü bayram olan ramazan-ı şerifinizi ve leyle-i Kadrinizi tebrik, emsal-i kesîresiyle müşerref olmaklığımızı niyaz ve biz kusurluların” (Ş: 276)
  3. “Mübarek ramazan-ı şerifinizi bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz.” (Ş: 508)
  4. “Sizin mübarek Ramazan-ı Şerifinizi tebrik ediyoruz.” (K: 155)
  5. “Umum kardeşlerimizin gelecek mübarek Ramazan-ı Şerifinizi ve geçmiş Berat gecelerinizi bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz.” (E: 51)
  6. “Evvelâ: Geçen mübarek Leyle-i Beratınızı ve gelecek Ramazan-ı Şerifinizi tebrik ederiz.” (E: 170)
  7. “Evvelâ: Seksen küsur sene ibadetli bir ömr-ü bâkiyi temin eden Ramazan-ı Şerifinizi bütün ruh u canımızla tebrik ve her gecesi bir nevi Leyle-i Kadir hükmünde hakkımızda menfaatdar olmasını niyaz ederiz.” (Em: 17)
  8. “Sâlisen: Buradaki talebeler de Ramazan-ı Şerifinizi tebrikle beraber kendilerince pekçok nümuneler içinde eski komünistlerin işkencelerinden bir-iki nümune yazıp leffen size takdim ediyorlar.” (Em: 18)
  9. “Hulûlüyle müşerref olduğumuz Ramazan-ı Şerifinizi, bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz.” (Hn: 138)
  10. Ramazan-ı Şeriflerini
  11. “Umum kardeşlerimin ve hemşirelerimin, hâssaten duaları makbul ve mübarek masumlar taifesi ve muhterem ihtiyarlar cemaatinden herbirerlerine binler selâm ve dua ederek Ramazan-ı Şeriflerini tebrik ederiz, dualarını rica ederiz.” (Ş: 681)
  12. “Umum kardeşlerimin ve hemşirelerimin hassaten duaları makbul mübarek masumlar taifesi ve muhterem ihtiyarlar cemaatinden herbirerlerine binler selâm ve dua ederek ramazan-ı şeriflerini tebrik ederiz, dualarını rica ederiz.” (St: 12)
  13. Ramazan-ı Şerifte
  14. “Bu risalenin te’lifinden sekiz sene evvel İstanbul’da, Ramazan-ı Şerifte, meslek-i felsefe ile münasebette bulunan Eski Said’in Yeni Said’e inkılab edeceği bir hengâmdadır ki, Fatiha-i Şerife’nin âhirinde $ ile işaret ettiği üç mesleği düşünürken şöyle bir vakıa-i hayaliye, bir hâdise-i misaliye, rü’yaya benzer bir hâdise gördüm ki:” (S: 544)
  15. “Bu risalenin te’lifinden onbir sene evvel Ramazan-ı Şerifte İstanbul’da Bayezid Câmi-i Şerifinde hâfızları dinliyordum.” (M: 309)
  16. Ramazan-ı Şerifte ise, ehl-i iman birden muntazam bir ordu hükmüne geçer.” (M: 399)
  17. “Padişahtan tâ en fukaraya kadar herkes, Ramazan-ı Şerifte o nimetlerin kıymetlerini anlamakla bir şükr-ü manevîye mazhar olur.” (M: 399)
  18. “İşte Ramazan-ı Şerifte en zenginden en fakire kadar herkesin nefsi anlar ki: Kendisi mâlik değil, memlûktür; hür değil, abddir.” (M: 400)
  19. “Altıncı Nükte: Ramazan-ı Şerifin sıyamı, Kur’an-ı Hakîm’in nüzulüne baktığı cihetle ve Ramazan-ı Şerif, Kur’an-ı Hakîm’in en mühim zaman-ı nüzulü olduğu cihetindeki çok hikmetlerinden birisi şudur ki: Kur’an-ı Hakîm, madem Şehr-i Ramazan’da nüzul etmiş; o Kur’anın zaman-ı nüzulünü istihzar ile o semavî hitabı hüsn-ü istikbal etmek için Ramazan-ı Şerifte nefsin hacat-ı süfliyesinden ve malayaniyat hâlattan tecerrüd ve ekl ü şürbün terkiyle melekiyet vaziyetine benzemek ve bir surette o Kur’anı yeni nâzil oluyor gibi okumak ve dinlemek ve ondaki hitabat-ı İlahiyeyi güya geldiği ân-ı nüzulünde dinlemek ve o hitabı Resul-i Ekrem (A.S.M.)dan işitiyor gibi dinlemek, belki Hazret-i Cebrail’den, belki Mütekellim-i Ezelî’den dinliyor gibi bir kudsî halete mazhar olur.” (M: 401)
  20. “Evet Ramazan-ı Şerifte güya âlem-i İslâm bir mescid hükmüne geçiyor; öyle bir mescid ki, milyonlarla hâfızlar, o mescid-i ekberin kûşelerinde o Kur’anı, o hitab-ı semavîyi Arzlılara işittiriyorlar.” (M: 401)
  21. “Şöyle bir vaziyetteki bir mescid-i mukaddeste, nefs-i süflînin hevesatına tabi olup, yemek içmek ile o vaziyet-i nuranîden çıkmak ne kadar çirkin ise ve o mesciddeki cemaatın manevî nefretine ne kadar hedef ise; öyle de Ramazan-ı Şerifte ehl-i sıyama muhalefet edenler de, o derece umum o âlem-i İslâmın manevî nefretine ve tahkirine hedeftir.” (M: 401)
  22. “Yedinci Nükte: Ramazanın sıyamı, dünyada âhiret için ziraat ve ticaret etmeğe gelen nev’-i insanın kazancına baktığı cihetteki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki: Ramazan-ı Şerifte sevab-ı a’mal, bire bindir.” (M: 401)
  23. Ramazan-ı Şerifte herbir harfin, on değil bin ve Âyet-ül Kürsî gibi âyetlerin herbir” (M: 401)
  24. “Öyle de: Ezel ve Ebed Sultanı olan onsekiz bin âlemin Padişah-ı Zülcelal’i; o onsekiz bin âleme bakan, teveccüh eden ferman-ı âlîşanı olan Kur’an-ı Hakîm’i Ramazan-ı Şerifte inzal eylemiş.” (M: 402)
  25. Ramazan-ı Şerifte oruç vasıtasıyla bir nevi perhize alışır; riyazete çalışır ve emir dinlemeyi öğrenir.” (M: 403)
  26. “Ve sair cihazat, o fabrikanın süflî eğlencelerine bedel, Ramazan-ı Şerifte melekî ve ruhanî eğlencelerde telezzüz ederler, nazarlarını onlara dikerler.” (M: 403)
  27. “Onun içindir ki; Ramazan-ı Şerifte mü’minler,” (M: 403)
  28. “bir nuru, Ramazan-ı Şerifte bir halet-i ruhaniyede, mühim bir seyahat-ı kalbiyede görünmüş ve bir derece bu risalede beyan edilmiştir.” (M: 514)
  29. “İşte bu sırra binaen, geçen Ramazan-ı Şerifte ve Kurban Bayramında ve daha başka vakitlerde istihraca binaen veya keşfiyat nev’inden verilen haberler, muallak oldukları şeraiti bulamadıkları için vukua gelmemişler ve haber verenleri tekzib etmiyorlar.” (L: 104)
  30. “Evet Ramazan-ı Şerifte bid’aların ref’ine Ehl-i Sünnet ve Cemaatin ekseriyetle hâlis duası bir şart ve bir sebeb-i mühim idi.” (L: 104)
  31. “Maalesef câmilere Ramazan-ı Şerifte bid’alar girdiğinden, duaların kabulüne sed çekip ferec gelmedi.” (L: 104)
  32. “İşte o zamanda, İstanbul’un Bayezid câmi-i mübarekine, Ramazan-ı Şerifte, ihlaslı hâfızları dinlemeye gittim.” (L: 231)
  33. “$ âyetinin bir nüktesi ve bir İsm-i Azam veya İsm-i Azam’ın altı nurundan bir nuru olan “İsm-i Hakem”in bir cilvesi Ramazan-ı Şerifte görüldü.” (L: 311)
  34. Ramazan-ı Şerifte Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ı okurken Risale-i Nur’a işaretleri Birinci Şua’da beyan olunan otuzüç âyetten hangisi gelse bakıyorum ki, o âyetin sahifesi ve yaprağı ve kıssası dahi Risale-i Nur’a ve şakirdlerine kıssadan hisse almak noktasında bir derece bakıyor.” (Ş: 243)
  35. “İkinci Sual: $ ferman-ı esasîsi ile bir kardeşin hatasıyla, diğer öz kardeşi mes’ul olmadığı halde, yanlış mana verilmemek için neşrini men’ettiğimiz ve sekiz sene zarfında, bir veya iki defa elime geçen ve yirmibeş seneden daha evvel aslı yazılan ve ehemmiyetli noktalarda imanı şübhelerden ve manası anlaşılmayan bir kısım müteşabih hadîsleri inkârdan kurtaran bir küçük risalenin bizden uzak bir yerde, bilmediğimiz bir adamda bulunması ile ve yanlış mana verilmesiyle ve Kütahya ve Balıkesir tarafında bir dokunaklı mektub bulunmasıyla bizleri o vakit Ramazan-ı Şerifte ve şimdi bu dehşetli soğukta pekçok masum rençber ve esnafları, hattâ âdi ve eski bir mektubumuz yanında bulunmasıyla ve arabası beni gezdirmesiyle ve bize bir dostluk münasebetiyle veya bir kitabımı okumasıyla tevkif edip, perişan etmek ve maddeten ve manen onlara ve vatana ve millete lüzumsuz bir” (Ş: 353)
  36. ramazan-ı şerifte hayrı birden bine çıkan evradlarımızla meşgul olup ilmî derslerimizle bu cüz’î, geçici sıkıntılara ehemmiyet vermemeğe çalışmak büyük bir bahtiyarlıktır.” (Ş: 509)
  37. “Merhum Abdurrahman’ın vefatı zamanında bilmediğim halde, o münasebet-i ruhiye cihetiyle fazla bir sarsıntıyı Ramazan-ı Şerifte hissettim.” (B: 249)
  38. “Kardeşlerim, bu Ramazan-ı Şerifte size âlem-i nurdan bahisler açmak arzuları var idi.” (B: 284)
  39. Ramazan-ı şerifte onuncu günün ikinci saatinde birden bu hadîs-i şerif hatırıma geldi.” (K: 27)
  40. “Bu Ramazan-ı Şerifte gerçi bir tesmim neticesinde ziyade sıkıntı ve ızdırab çektimse de Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun ki, sabır ve tahammül ihsan eyledi.” (E: 69)
  41. “Gizli düşmanlarımız bu Ramazan-ı Şerifte, tekrar adliyeyi benim aleyhime sevkettiler.” (Em: 165)
  42. “İllâ bir şart ile helâl edebilirim ki: Bu Ramazan-ı Şerifte bana ve hâlis kardeşlerime verdiği endişe ve telaşı, hakperestlik damarıyla, büyüklere lâyık ulüvv-ü cenabla, enaniyet-i taassubkâranesini hakikata ve insafa feda edip tamire çalışmasıdır; müşfik ve munsıf bir hoca tavrıyla, kusurumuz varsa bize lütufkârane ihtar ve ikazdır.” (St: 61)
  43. “Hattâ bir Ramazan-ı Şerifte pek şiddetli hastalıkta, altı gün birşey yemeden savm-ı visal içinde ubudiyetteki mücahedelerini terketmediler.” (T: 327)
  44. “mübarek bir hanım, yanında (Haşiye) çok senelerden beri muhafaza ettiği Mevlâna Hazretlerinin cübbesini, Ramazan-ı Şerifte teberrüken Üstadımızın yanında kalsın diye Feyzi ile gönderir.” (T: 329)
  45. “Gizli düşmanlarımız, bu Ramazan-ı Şerifte tekrar adliyeyi benim aleyhime sevkettiler.” (T: 665)
  46. “Evvelâ: Bu Ramazan-ı Şerifte üniversitede ecnebi bir müsteşrik feylesof konferansında Kur’ana itiraz suretinde “Seb’a Semavat” cümlesini inkâr tarzında, dinleyen safdil müslüman gençleri şübheye sevketmek ihtimaline binaen; Birinci Harb-i Umumî’nin başında Arabî İşarat-ül İ’caz tefsirinde ve yirmibeş sene evvel Onikinci Lem’ada İkinci Mes’ele-i Mühimme serlevhasıyla, o müsteşrikin inkârına karşı kuvvetli cevabını göstermek lâzım geldi.” (Nç: 145)
  47. “Bu hakikatı görmek isteyenleri, Risale-i Nur’a havale edip; yalnız nümune için bu Ramazan-ı Şerifte o konferansı dinleyen bir kısım İmam-Hatib talebelerinden ve Kur’an hıfzı ile meşgul olan masum gençlerin kalbine vesvese, vehim gelmemek için pek çok âyetlerdeki “Seb’a Semavat” cümlesini inkâr eden müsteşrik feylesofun inkârından kırkbeş sene evvel Risale-i Nur bu gelen cevabı vermiş:” (Nç: 146)

 

Sayfalar Envar Neşriyata Göredir.

Ramazan Ayı kategorisi

www.NurNet.Org

Peygamberimizin “Ramazan”ı

Peygamberimiz  haftanın iki gününü mutlaka oruçlu geçirirdi. Bazen o kadar uzun süre oruç tutuyordu ki   hiç iftar etmiyor zannedilirdi. Bazan da işi  fıtri seyrine  bırakır  herkes gibi iftar ederdi. Ancak oruçlu olduğu günler diğerlerine kıyasla  daha çoktu. Yazın en şiddetli günlerinde dahi Allah Resulü  oruç tutardı. Birçok muharebede o oruç tutmuştu. Hatta bazan harp o kadar şiddetlenirdi ki  bunlardan birinde kendisi ile beraber Abdullah ibni Revaha’dan başka oruç tutan  kalmamıştı. Bilhassa Ramazan ayının son günlerinde Allah resulü bütün gününü ibadetle geçirirdi. Peygamberlik gelmezden önce de her yıl Ramazan ayında Hira dağında itikafa girer hatta yanına gelen yoksullara da yemek yedirirdi. İtikaftan çıktığı zaman  evine gelmeden  önce ilk  Kabe’yi tavaf etmek olurdu. Hira dağında itikafa girdiğinde  üç şey  üzerinde yoğunlaşırdı. Halvet, taabbüd, Beytullah’a bakış.

Hazreti Adem’den beri bütün dinlerde oruç vardır. Peygamberimiz, Allah’ın en sevdiği oruç Davut Peygamberin orucudur. O bir açar yer bir gün oruç tutardı, buyurmuştur.

Cebrail her gece  Resullullah ile asm buluşup Kur’an’ı arzeder, okur idi. Ramazan ayı girdiğinde cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur. Resulullah buyurdu ki “kime dua kapısı açılmış ise ona rahmet kapıları açılmış demektir.” Allah’tan talep edilen dünyevi şeylerden  en çok sevdiği afiyettir. Dua inen ve henüz inmeyen  her çeşit  musibet için faydalıdır. Kazayı sadece dua geri çevirir. Öyle ise size dua etmek düşer. Kişiye dua kapısının açılması çokca dua etmeye muvaffak kılınması anlamını taşır. Dua rızayı ilahinin şifresi ve Cennet yurdunun da anahtarıdır. Allah ile kul arasındaki münasebetin tam odak noktasıdır. Allah Resulu dualarının hayatın içine paylaştırmıştı, belli zamanlar ile sınırlı değildi. Bir an dahi duasız olmamıştı. Onun sıradan bir günü yoktu. Ramazanda bol bol kelime-i tevhid  ve kelime-i şehadet getirmek  istiğfarda bulunmak, Cenneti istemek  ve Cehennemden Allah’a sığınmak gerekir.

Üç kimse vardır ki duaları geri çevrilmez;

  1. İftar edinceye kadar oruçlunun duası 
  2. adalet üzere bulunan idarecinin duası 
  3. haksızlığa uğramışın duası.

O dua bulutların üstüne yükselir, semanın kapıları açılır ve Allah şöyle der, izzetime yemin olsun ki  sana yardım edeceğim. Efendimiz iftar ettiği  zaman şöyle dua ederdi. “Allah’ım herşeyi kaplayan rahmetinle beni bağışlamanı senden istiyorum” (garip ne için bağışlanmasını istiyor, çok garip)

Efendimiz “ümmetimin en faziletli  ibadeti, Kur’an okumaktır. Kur’an-ı Kerim gökler ve yer arasında  bulunan varlıklardan daha sevimlidir. İbni Abbas “her gece Peygamberimiz, Cebrail’le Kur’an‘ı müzakere ederlerdi”, buyurur. Hz Peygamber ömrünün son iki yılı içinde  Kur’an’ı Cibril’e iki defa arzetti. Kur’an-ı Kerim fasıkın kalbinde ve yine Kur’an onu okumayan birinin evinde gariptir.

Kur’an kendisi ile ilgilenmeyen için kıyamet gününde “ Yar Rab bu kulun beni terketti , benimle  amel etmedi. Aramızdaki hükmü sen ver.” Diyecek.

İtikaf peygamber Efendimizin  ömrünün sonuna kadar hiç terketmediği  ibadet ve kuvvetli bir sünnettir. Hz Peygamber her ramazanda on gün itikafa girerdi. Bir sene seferde olduğu için itikafa girmedi, devam eden yıl  yirmi gün itikafa girdi. Vefat ettiği yıl da yirmi gün itikafa girmişti. 

Allah Resulü zevcesiyle yürürken iki sahabi hızla oradan geçip giderler. Olduğunuz yerde kalın diye emreder. Sonra da Safiye Validemizin yüzünden nikabı kaldırır ve “ bakın bu benim zevcem Safiye’dir. “Estağfirullah ya Resullallah senin hakkında sui zan mı ?” O ise “şeytan insanların kanının  dolaştığı yerde dolaşır” buyurur.,

Kur’an-ı Kerim de Efendimiz’e “sana mahsus bir namaz olmak üzere gecenin bir kısmında kalkıp, Kur’an oku ve teheccüd namazı kıl. Böylece Rabbinin seni Makam-ı Mahmud’a eşirtireceğini umabilirsin. “Resulullah, “Kim gece eşini uyandırır, namaz kılarlarsa Allah’ı çok anan erkekler ve kadınlar arasına katılırlar.“ buyurmuşlar. Gecesini teheccüdle aydınlatan kabir hayatını da aydınlatmış olur. Teheccüd kabir karanlığına karşı bir zırh, bir meşale, kişiyi berzah azabından koruyan  bir emniyet sigortasıdır.

Ebu Hanife, buyurur ki “Kadir gecesini sadece belli gecelerde değil senenin üç üz altmış küsur gününde aramak lazımdır, o geceleri tam bir hassasiyetle ihya ederseniz, Allah-u  Teala’da samimi yüreğinize iltifatlarda bulunur. Söylenir yine “her geceyi kadir, her kişiyi Hızır bil. Kalp  Allah’a samimi bağlı değilse ne Kadir’i bulur ne de Hızır’ı. Peygamberimiz, “Allah Kadir gecesini ümmetime hediye etmiştir, başka ümmetlere değil.“ buyurmuştur. Yine  buyurmuştur. “Yazıklar olsun ona ki Ramazan’ı idrak etti de, Allah’ın mağfiretine mazhar olamadı.” Resulullah bir hadisi kudside “Kullarımın yanımda en sevileni  iftarını acele yapandır”  buyurur. Peygamberimiz “Bizim orucumuz ile Ashabı Kehf’in orucu arasındaki fark sahur yemeğidir.“ buyurmuştur. Yine “şüphesiz Allah ve melekleri sahur yiyenlere salat ederler.“ buyurmuştur. Buyurur “sahur berekettir.“

Efendimiz  Ramazan’da çeşit çeşit yiyeceklerin bulunduğu sofralarda iftar etmiyordu.

Onun Ramazan ayındaki seferlerinden biri Bedir savaşıdır. Bu seferde Resullullahın yaşı takriben 53 dür. Yol ise 160 kilometredir. O günün şartlarında bu mesafeyi  güneş altında oruçlu olarak, çöl ikliminde, kuma bata çıka  yolu yürüyerek gidiyorlardı çok zaman. İmkanları çok kıttı. Onlar için Fahri Kainat şöyle dua etti. “Allah’ım bu insanlar yalın ayak. Sen onlara dayanma ve yol meşakkatlerine karşı tahammül gücü ver. Bunların üzerinde elbise yok,  Sen onları giydir. Bunların ellerinde yiyecek imkanları da yok. Sen onları doyur. Bu insanlar yoksul, sen onları fazl ü kereminle zengin kıl.“ Ebi Vakkas bir ceylan avladı.  Yokluk çekilen ortamda bu Ashaba bir ikramdı, Peygamberimiz etin pişirilip ashabına dağıtılmasını emretti.

Savaşta Ebu Cehil dahil yetmiş kişi öldü. Müslümanlardan on dört kişi şehid oldu. Resulullah müşriklerin cesetlerine “Ey falan oğlu filan”  diye babalarının  ve kendilerinin adı ile seslendi. ”Biz Rabbimizin bize vadettiğini gerçek olarak bulduk, siz putlarınızın size vadettiği şeyi gerçek olarak buldunuz mu ?” diye sordu. Hz Ömer Allah’ın elçisi şu cansız cesetlere ne diye seslenir söz söylersin?. Resulullah “benim söylediğim sözleri  onlar sizin gibi işitiyor.“  dedi.

Ramazandaki fetihlerden biri de Mekke’nin fethi idi. Ramazanın yirmi birinci günü güneş doğmadan Allah Resulu (asm) Kusva’sına binmiş yeşil birliğinin arkasına katılmıştı. Sekiz sene sonra Mekke’ye doğdukları şehre giriyordu Kainatın fahri Efendimiz. Görülmeye değer bir gündü. -bizde orda olsaydık, keşke- Şehre sekiz koldan giren islam ordusu  arşa yükselen tekbir ve tehlil seslerini arasında Mekke’yi fethediyordu. Tevazudan iki büklümdü, başı önünde ağlıyor ve sakalı mübareği ıslanıyordu. Kusva’nın semerine değecek gibiydi Sakalı şerifleri. O yine “asıl olan ahiret yurdunun hayatıdır“ diyordu Allah’a. Anlamlı olarak Mekke müşriklerinin aleyhlerine içtima ettikleri Kinane oğullarının mekanında onlarla karşılaştı.”Ey Mekkeliler sizden kim Mescid-i Haram’a girerse emniyettetir. Ebu Süfyan’ın evi de emniyettedir. Size bugün kınama yoktur, umulur ki Allah sizi affeder. Sonra Habibullah seksen dört gün sonra Medine’ye döner. Seksen dört  günlük bir seferdir.

Ramazan ve Habibullah… biri ayların hayırlısı biri insanlığın en hayırlısı…

Prof. Dr. Himmet Uç

www.NurNet.Org

Ramazanın Hatırlattığı İbadet: İ’tikaf

İ’tikaf sözlükte, ”kendi kendisini bir yerde bekletme, engelleme ve bir şeye yönelip ona devam etme” mânâlarına gelir. Terim olarak da, bir camide veya cami hükmünde olan bir yerde niyetli olarak bir müddet beklemek demektir. İ’tikâfa girene “mu’tekif veya akif” denir. İ’tikaf, erkek için, ezan okunup, kamet getirilen, yani cemaatle beş vakit namaz kılınan cami içinde; kadın için ise, evinin namaz için tahsis ettiği bir odasında veya odasının bir köşesinde i’tikaf niyetiyle bir süre beklemek ve oturmaktır. 

HÜKMÜ

İ’tikaf Kur’ân-ı Kerîm’le ve Hz. Peygamber’in (sav) tatbikatiyle sabit olan bir ibadettir. Kur’ân-ı Kerîm’de: “… Siz mescidlerde i’tikaf halinde iken – ne gece, ne gündüz- kadınlarınıza asla yaklaşmayınız. Bunlar Allah’ın sınırlarıdır; onlara yaklaşmayın…” (Bakara: 187) buyurulmuştur. Bu ayet-i kerime, i’tikafın bir ibadet ve Allah’a manen yaklaşma vesilesi olduğunun bir delili sayılmaktadır. Ayrıca: “Evimi ziyaret edenler, ibadet için kalanlar, rükû ve secde edenler için temiz tutun, diye İbrahim ve İsmail’e emir verdik” (Bakara: 125) mealindeki ayet-i kerimede geçen “Ve’l-akifine-İbadet için kalanlar” ifadesinden ve Hz. Zekeriyya ve Meryem (as) kıssaları hakkındaki ayet-i kerimeden (Al-i İmran: 37vd.) i’tikafın eski hak din ve şeriatlerde de yeri bulunduğuna delil getirilmektedir.

Başta Hz. Aişe (ra) olmak üzere birçok Sahabi, Resûlullah Efendimiz’in (sav), Ramazan’ın son on gününü mescidde i’tikafla geçirdiğini rivayet ederler. Bu süre içerisinde Resûlullah (sav) ibadet için daha fazla vakit ayırırdı. Her zamankinden daha fazla Kur’ân okur ve dua ederdi. Ayrıca aile fertlerini de ibadet etmeleri İçin uyandırırdı. Hz. Peygamber’in (sav) bu âdeti, Medine-i Münevvere’ye teşriflerinden itibaren mübarek ömrünün sonuna kadar devam etmiştir.(1)

Ancak bir defasında mü’minlerin annelerinden Hz. Aişe, Hz. Hafsa ve Hz. Zeyneb’in (Allah onlardan razı olsun) dahi gelip Mescid-i Saadette birer çadır kurarak i’tikafa girmeleri üzerine Resûlullah (sav) bunları nehyetmiş ve kendisi de o sene Ramazan’da i’tikafı terkederek tâ Şevval ayının ilk on gününde i’tikaf etmişti. Bu istisna da, Efendimizin i’tikafı hiç terketmediği hükmünü bozmaz. Bunun için İmam Zührî demiştir ki: “Acaba İnsanlar i’tikafı nasıl terkediyorlar? Halbuki Resûlullah (sav) bazı şeyleri yapar, terkederdi. İ’tikafı ise vefatına kadar terketmedi”. Resûlullah (sav) tarafından bu şekilde sürekli yapılması, farz olmasının delili olması gerekirdi. Fakat ashabdan i’tikaf etmeyenler dahi bulunuyor ve Resûlullah (sav) bunlara bir şey demiyordu. Onların bu davranışına ses çıkarmamakla birlikte kendisinin bu ibadete devam etmesi bunun, farz değil sünnet olduğunu gösteriyor. Nitekim, bir Ramazan’da bırakmış olması da farz olmadığına delâlet edebilir. Fakat Şevval’de yine yapmış olması, i’tikafsız hiçbir sene geçirmediğini isbat ediyor. Sonuç olarak. Hz. Peygamber’in (sav) bazı sahabilerinin bu ibadeti terkedişlerine ses çıkarmaması olmasaydı, senede bir kere i’tikaf yapmak farz olurdu.”(2)

Mü’minlerin anneleri olan Hz. Peygamber’in hanımları, Resûlullah’ın vefatından sonra da, Ramazan’ın son on gününde evlerinde i’tikâfa devam etmişlerdir.

Fıkıh alimleri yazdıkları kitaplarda oruç bölümünden hemen sonra i’tikaf bölümüne yer verirler. Bunu yaparken Kur’ân-ı Kerîm’e uyarlar. Çünkü yukarıdaki ayet-i kerimede de görüldüğü gibi Kur’ân, orucu zikrettikten sonra i’itikaftan söz etmiştir. Oruçtan sonra i’tikaftan söz etmesi, i’tikafın özellikle oruçlu olarak yapılmasına dikkatleri çekmek, ya da Hz. Peygamber’in (sav) uygulamasında görüldüğü gibi Ramazan ayının son günlerinde i’tikafa girmeye teşvik etmek içindir.(4)

İ’tikaf sözlükte, ”kendi kendisini bir yerde bekletme, engelleme ve bir şeye yönelip ona devam etme” mânâlarına gelir. Terim olarak da, bir camide veya cami hükmünde olan bir yerde niyetli olarak bir müddet beklemek demektir. İ’tikâfa girene “mu’tekif veya akif” denir. İ’tikaf, erkek için, ezan okunup, kamet getirilen, yani cemaatle beş vakit namaz kılınan cami içinde; kadın için ise, evinin namaz için tahsis ettiği bir odasında veya odasının bir köşesinde i’tikaf niyetiyle bir süre beklemek ve oturmaktır. Yazıda hem bir ibadet olması hasebiyle i’tikafı ele aldık, hem de Efendimiz’in (sav) müekked sünneti olması yönüyle, neslimize bir sünnetin ihyasını hatırlatmak istedik.

 

İ’TİKAFIN HİKMETLERİ

İ’tikaf, İmam Zührî’nin ifadesiyle amellerin en şereflisidir?(5) Çünkü bu sayede kalbler, bir süre olsun dünya işlerinden kurtularak Hakk’a yönelir. Allah’ın evleri olan camilerden birine bu şekilde kapanan bir mü’min, manen çok kuvvetli bir kal’aya sığınmış, Kerîm olan Yüce Yaratıcı’sının feyiz ve inayet kapısına kendisini atmış olur.

İslâm büyüklerinden meşhur Ata b. Ebi Rabah demiştir ki: “İ’tikafa çekilen kişi, ihtiyacından dolayı büyük bir zatın kapısında oturup, ‘İhtiyacımı yerine getirmedikçe buradan ayrılıp gitmem diye yalvaran bir kimseye benzer ki, Allah Teâlâ’nın bir mabedine sokulmuş, ‘Beni affetmedikçe buradan ayrılıp gitmem’ demektedir”(6)

Bir mü’minin her gün azalan hayat günlerinden istifade ederek böyle kudsî bir yerde bir müddet Rahim, olan Yaratıcı’sına olanca varlığıyla yönelip saf bir gönül ve nezih bir dil ile ibadet ve taatte bulunması, manevî bir zevke dalması çok müstesna bir ganimettir.

İ’tikafa çekilen kimse, burada geçirdiği bütün vakitlerini namaza tahsis etmiş demektir. Çünkü fiilen namaz kılmadığı vakitlerde de, cami içinde namazı bekler bir haldedir. Bu şekildeki bir bekleyiş de namaz hükmündedir.

Öte yandan i’tikafa çekilen insan, geçici bir süre için de olsa, fâni hayatın meşgalelerinden el çekmiş ve uhrevî bir hayata bürünmüştür. Bu süre zarfında hem insanlar onun şerrinden ve hem de o başkalarının şerrinden uzak kalmış olur ki, bu bile başlı başına bir ibadettir. Dünyanın fâni ve günahlı yüzünden el çekmek ve bütün benliğiyle kendisini Allah’ın dergâhına atmak, sıdk, ihlâs, Allah’a ünsiyet, tevekkül ve rızanın ilk basamağıdır.

Bir saati, bir sene nafile ibadete denk olan tefekkür(7) için de i’tikaf büyük bir fırsattır. Bu sayede mü’min, Allah’ın büyüklüğünü, nimetlerinin sonsuzluğunu, buna karşı kendi şükrünün eksikliği bir yana günahlarının çokluğunu düşünür ve derin bir mahcubiyet duyarak O Kerim Yaratıcı’ya tam bir kul olma gayreti içine girer. Öte yandan özellikle Ramazan’ın son on gününde i’tikafa giren kimsenin, bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesini (Kadir Sûresi: 3) ibadetle geçirme ihtimali çok kuvvetlidir.

 

 

İ’TİKAFIN ÇEŞİTLERİ

İ’tikaf, vacib, sünnet-i-müekkede ve müstehap olmak üzere üç çeşittir.

Vacib i’tikaf: Adamak suretiyle yapılan i’tikaftır.

Bir kimse bir şarta bağlamadan, “Allah rızası için on gün i’tikafa girmek üzerime borç olsun” veya bir şarta bağlayarak, “Falan işim olursa Allah rızası için on gün i’tikafa gireyim” diye adakta bulunsa i’tikafa girmesi vacip olur. Fakat bu adağını sadece içinden geçirmesi yeterli değildir. Adağın kesinleşmesi için dil ile söylenmesi şarttır.

Müekked Sünnet olan i’tikaf: Ramazan’ın son on gününde i’tikafa girmek kifaye türünden müekked sünnettir. Bu sünneti canlı tutmak müslümanların görevidir. Bazı müslümanların yerine getirmesiyle diğer müslümanların üzerinden mesuliyet kalkar. Fakat bir yerde hiç kimse i’îikafa girmezse herkes bu sünnete ittiba feyzinden mahrum olur.

Müstehab i’tikaf: Herhangi bir zamanda camiye giren bir kimsenin niyet ederek yaptığı i’tikaftır. Bunun belirli bir vakti yoktur. Mesela namaz için camiye gelen bir kimse, i’tikafa niyet etse, camide bulunduğu süre içinde i’tikafta sayılır.

 

İ’TİKAFIN  ŞARTLARI

1-Niyet: İtikaf için cami veya cami hükmünde olan bir ibadet mahallinde ibadet maksadıyla kalmaya niyet etmek de şarttır. Niyet etmeden camide beklemekle i’tikaf sünneti yerine getirilmiş olmaz. İ’tikaf için kalb ile niyet etmek yeterlidir. Fakat ayrıca dil ile de söylemek daha güzeldir.

2-Mescid: İ’tikafa girilen yer, her vakit cemaatle namaz kılınan bir mescid veya cami olmalıdır. Büyük camilerde i’tikafa girmek ise daha faziletlidir. Kadınlar da evlerinin bir odasını veya bir köşesini mescid haline getirerek orada i’tikafa çekilebilirler. Vacib olan i’tikafa giren bir kadın tabii ve zaruri ihtiyaçlarının dışında oradan çıkamaz

.

3- Oruç: Daha önce de belirttiğimiz gibi vacip olan itikâf için oruç şarttır. Sünnet itikâf Ramazan ayında olduğu için zaten oruçlu bulunma şart vardır.

4- Temizlik: Kadınların hayız ve nifastan temiz olmaları gerekir. Cünüplük oruca mani olmadığı gibi, itikafı da bozmaz. itikâfa giren cami içinde iken ihtilâm olursa, dışarı çıkarak gusül abdesti alır ve yeniden itikâfa devam eder.

İtikâfta erginlik çağına gelmiş olmak şart değildir. Bu nedenle mümeyyiz bir çocuğun itikâfı da geçerlidir.

Kadının itikâfa girebilmesi için kocasının iznini alması şarttır.

İ’TİKAFIN ÂDÂBI

* İ’tikafı Ramazan’ın son on gününde, mümkünse Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi, Mescid-i Aksa’da veya cemaati kalabalık olan diğer camilerden birinde yapmak.

* İ’tikafta bulunan kimsenin Kur’ân-ı Kerîm’i tilavet etmek, Hadis-i Şerifleri, Peygamberlerin hayatlarını okumak, dinî meseleleri öğrenip öğretmek veya dinî eserler yazmakla vakit geçirmesi.

* itikaf

 sırasında hayırdan başka söz söylenmemelidir. Günahı gerektirmeyen sözlerde gerçi bir beis yoktur, fakat mûtekif için boş konuşmayıp, hayırlı şeyler konuşmak âdâbdandır. İbâdet inancıyla tamamen susup, hiç konuşmamak ise, mekruhtur. Çünkü susmak bizim dînimizde ibâdet değildir. Ama dilini gıybet, boş söz gibi şeylerden korumak niyetiyle susmak ise, mekruh olmadığı gibi aynı zamanda makbûl bir ibâdet de sayılır.

* İ’tikafa giren kimsenin güzel elbiseler giymesi ve güzel kokular sürünmesi.

 

İ’TİKAFI BOZAN VE BOZMAYAN ŞEYLER

* Vacib olan bir i’tikafta bulunan kimsenin i’tikaf süresince erkekse camide, kadınsa evinin mescid olarak ayırdığı kısmında bulunması gerekir. İster kasden, isterse hataen, özürsüz olarak bir süre için i’tikaf yerinden dışarı çıkmak i’tikafı bozar.

* Hasta ziyareti için, cenaze namazı ve defni için, şahidlikte bulunmak için dışarı çıkılması da vacip olan i’tikafa manidir. Ancak adanan bir i’tikafta, hasta ziyareti ve cenaze defninde bulunmak önceden şart koşulmuşsa, bunları yapmak i’tikafı bozmaz.

* Tuvalet ihtiyacını gidermek, abdest almak ve gusletmek için i’tikaf yerinden çıkmak i’tikafı bozmaz. İ’tikafta olan kimsenin can ve mal emniyeti ortadan kalkarsa, oradan çıkıp başka bir camiye gitmesi de i’tikafa zarar vermez.

* Sünnet veya müstehab olan i’tikaflarda ise, ister zaruri olsun, isterse olmasın mescidin dışına çıkmakla i’tikaf bozulmaz.

* İ’tikafa giren kimsenin, eşi ile cinsi münasebette bulunması, onu öpmesi ve okşaması haramdır ve i’tikafı bozar. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de “Mescidlerde i’tikafta olduğunuz zamanlarda hanımlarınıza yaklaşmayınız” buyrulur.

* İhtilam olmak i’tikafı bozmaz.

* Birkaç gün süren bayılma veya delirme halleri itikafı bozar.

 

NETİCE

Peygamber Efendimizin (sav) ömrünün sonuna kadar hiç terketmediği bir ibadet olan i’tikaf, kuvvetli bir sünnettir. Maalesef diğer birçok sünnet gibi o da günümüzde ihmal edilmektedir. Müslümanların, özellikle de sünnetin ihyasını kendilerine düstur ve hayat gayesi edinenlerin bu sünnete gereken önemi vermeleri bir vazifedir. Hayat yolumuzun trafik işaretleri ve fırtınalı bir denize benzeyen fâni dünyada hayat gemimize selamet sahilinin istikâmetini gösteren manevî pusulamız olan Sünnet-i Seniyye’den hissesi çok olanlara ne mutlu!

 

DİPNOTLAR

1 Sübulü’s-Selam: c.2, s.684-685,2 M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili c, 1, s. 676:.,3 Bkz. İbn Kesir, c.I,s.324-325,4 Bkz. a.g.e., s. 324. 5 M. Zihnî, Ni’met-i İslâm, s. 497 6 Ruhu’l-Beyan, c.I, s. 2O4 7 Keşfü’l-Hafâ, c.I.s.370) 8 Bkz. Sübulü’s-Selam, c.2,s. 687 (Buhari  ve Müslim).