Etiket arşivi: rüstem garzanlı

Bir Sene Oruç Sevabına Var Mısınız?

Hadis-i Şerifte rivayet edilmiş ki: “Kim oruçla geçirdiği Ramazan ayından sonraki Şevval ayında altı gün oruç tutarsa, bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi olur.” Riyazüs  Salihin, Ramazan’ı müteakip Bayramın birinci gününden sonra Şevval ayı içinde altı gün oruç tutmak sünnettir.

Şevval ayında tutulması sünnet olan 6 gün orucu, sünnet veya kaza niyetiyle de tutulabilir. Ancak hem kaza hem de sünnet orucu, niyeti beraber getirmek olmaz. Ayrı ayrı tutulabilir.

Altı günlük orucun hiç ara vermeden tutulması mecburiyeti yoktur. Aralıklarla da tutulabilir. Şevval ayında tutulacak altı günlük oruçla, bir yıl oruç sevabı kazandırır.

Âlimler şöyle diyorlar:

Bir Müslüman otuz günlük ramazan orucuna ilâveten şevval ayındaki altı günlük oruçla otuz altı gün tutmuş olmaktadır. Bu otuz altı gün, hadiste ifade edilen on sevap ile çarpıldığı zaman 360 gün elde edilir. Böylece kamer ay hesabıyla bütün bir yıl oruçla geçirilmiş gibi olur.

Yani bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi manevî bir kazanç elde edebilir. Ramazan ayı içinde tutulamayan oruçlar, önce bu borç olanı tutmak daha iyi olur.

Şevval ayı ile ilgili çok önemli bir başka hususu da burada vurgulamak isterim, şöyle ki: Halk arasında yaygın ve batıl bir inanç var, Şevval ayında iki bayram arası nikâh yapılmaz deniliyor. Bu yanlış anlayış bundan da ileri gelmiş olabilir. Bayram cuma gününe rastlarsa, bayram namazı ile cuma namazı arası iki bayram namazı arasıdır. “Böyle dar bir vakte nikâhı sıkıştırmayın, nikâhınızı iki bayram namazı dışında yapın,” denilmiştir.

Ramazan ve Kurban Bayramı arası gibi geniş bir zaman varken, uğursuz sayılarak, iki bayram arasında nikâh kıyılmaz demek, tamamen batıl bir itikattan ibarettir.  İslamiyet’te de ters düşmektedir.

Aişe (ra) validemizin nikâhı Şevval ayında kıyılmıştır. Mademki Aişe validemizin nikâhı Şevval ayında kılınmış, Müslümanlar da bu ayda düğünlerini yapsınlar. Bu niyetle kıyılan nikâh ve yapılacak düğünler inşallah hayırlara vesile olur. Selamlar,

Rüstem Garzanlı / Diyarbakır

www.NurNet.org

8.8.2013

Bayram Gecesinde Yapılan İbadetler

Hazreti Muhammed (a.s.m.) hadis-i şerifte: “Sevabını Allah’tan umarak iki bayram gecesinde kalkıp ibadet eden kimsenin kalbi, kalplerin öldüğü gün ölmez.” Buyurarak bizleri iki bayram gecesinde ibadet etmeye teşvik etmiştir. Bu mübarek gecelerde uyanık bulunmanın, kalbin uyanıklığına vesile olduğunu bildirmişlerdir.

Sa’d bin Evs -el-Ensârî hazretleri der: Resulullah, (a.s.m) Ramazan Bayramı sabahı melekler yollara dökülür ve şöyle seslenirler: “Ey Müslümanlar topluluğu! Keremi bol olan Rabbinizin rahmetine koşunuz. O, bol iyilik ve ihsanda bulunur. Sonra onlara bol bol mükâfatlar verilir. Siz gece ibadet etmekle emrolundunuz ve emri yerine getirdiniz. Gündüz oruç tutmakla emrolundunuz, orucu tuttunuz ve Rabbinize itaat etiniz, mükâfatınızı alınız.’’ buyurmuş.

Bayram namazında cemaat halinde getirilen tekbirler, akıl, kalp ve ruh üzerinde bulunan gafletin kalkmasına ve Cenab-ı Allah’a şükür vazifesinin yerine getirilmesine en büyük bir vesiledir. Mü’minler, beraber getirdikleri tekbirlerle adeta yeryüzü tek bir ağız ve bir dil ile tevhit sesleriyle, kâinatı bir semazen gibi vecdeye getiriyor.

Peygamberimiz, (a.s.m.) günlük iftarların adabı, bayramda da yerine getirirlerdi, orucunu tatlı bir şeyle açmayı adet edinen Efendimiz (a.s.m.) Ramazan Bayramı sabahında da hurma gibi bir tatlı almadan evinden ayrılmazdı. Ramazan bayramı, adeta her gün tutulan orucun iftar vaktindeki sevinci gibi, bir aylık orucun toplu bir iftar sevincini ifade ediyor.

Ramazan bayramının bir diğer adı da ‘’İydü’l-fıtr’’ yani fıttır bayramı demektir. Bu nedenle  fıttır, zekât ve sadakayı fakir ve yardıma muhtaç kimselere dağıtılarak, bayramın sevincini hep beraber paylaşılır.

Bayramlarda küskünler barıştırılır, kabir ziyareti yapılır, akraba, komşu ziyareti yapılır. Dolayısıyla, memleketimizin her yöresinde ayrı ayrı güzelliklerle bayram adet ve sevinçleri paylaşmaktadır. Şarkî Anadolu’da da geleneksel olarak hemen hemen her evde pişirilen bayram yemeği bayramlaşmaya gelenlere teberrüken ikram edilir. Bu yemek ikramı hem berekete, hem de bir nebze karşılıklı hal hatır sormaya vesile olmaktadır.

Görüldüğü üzere, bayramlar fakir ve yardıma muhtaç kimselere yardım elinin uzatıldığı, sevgi ve saygının artmasına vesile olduğu, dargın ve küskünleri bir araya getirdiği, dar-ı bakaya intikal etmiş kabirlerinden bir dua ve Fatiha bekleyenlere kadar uzanan güzel bir haslet ve güzel bir sosyal yardımlaşmadır.

Hulâsa, bayramlar Rabbimizin bizlere hediye ettiği maddi manevi hasılat için mümbit bir zemindir. Bu mübarek gün ve gecelerin şükrünü eda edebilmeyi, yapılan ibadetlerin mükâfatını ihsan etmeyi Yüce Mevlâ’mızdan niyaz ediyorum.

Bayramınız mübarek olsun…

Rüstem Garzanlı

www.NurNet.org

16.07.2015

Mânevî Hasılat için Münbit Bir Zemin: Ramazan

Bediüzzaman Hazretleri, Ramazan Ayının faziletini, uhrevî kazanç için verimli bir zemin olduğunu şöyle ifade eder:

“İşte, Ramazan-ı Şerif âdeta bir âhiret ticareti için gayet kârlı bir meşher, bir pazardır. Ve uhrevî hâsılat için gayet mümbit bir zemindir. Ve neşvünemâ-i a’mâl için, bahardaki mâ-i Nisandır. Saltanat-ı rububiyet-i İlâhiyeye karşı ubudiyet-i beşeriyenin resmigeçit yapmasına en parlak, kudsî bir bayram hükmündedir.” 1

Ramazan ayı içerisinde bulunan Leyle-i Kadir ise bin aydan daha hayırlı bir gece olduğu Kur’ân-ı Kerîm’in kesin hükmü ile beyan edilmiştir. İşte böyle kârlı bir ticareti bize kazandıran Cenâb-ı Allah, “kurtuluş” için bu mübarek ayı bir vasıta yapmıştır.

Nasıl ki bir padişah, saltanatında senede bir tahta çıkışı adına raiyetini toplar ve raiyetini perdesiz iltifatına mazhar ederek bayram yapar. Öyle de on sekiz bin âlemin padişah-ı Zülcelâl, o on sekiz bin âleme bakan ferman-ı âlışan olan Kur’ân-ı Hâkimi, Ramazan-ı Şerifte nazil etmiştir. Onun için Ramazan bir bayram-ı İlâhî ve bir İlâhî meşherdir.

Mâdem Ramazan böyle bir bayramdır. Hayvânî meşguliyetten insanları çekmek için, oruçla emredilmiştir. Orucun ekmeli, mide gibi bütün duyguları, gözü, kulağı, kalbî, hayalî, fikrî gibi insanın organlarına bir nevi oruç tutturmaktır. Her cihazı ubudiyete sevk etmektir. Meselâ, dilini yalandan, gıybetten uzak tutarak ona oruç tutturmaktır. Lisanını Kur’ân ve zikir gibi şeylerle meşgul etmek, gözünü harama bakmaktan ve kulağını fena şeyleri işitmekten men edip, gözünü ibrete ve kulağını hak söz ve Kur’ân’ı dinlemeye yönlendirmektir.

Zaten mide bir fabrika misâli olduğu için oruçla ona ara verilmesi halinde, fabrikanın tezgâhları hükmünde olan organlar da ona tabi olurlar. İnsandaki kuvve-i şeheviye ve kuvve-i gadabiye gibi ifrat derecesine çıkabilen zararlı kuvveler sakinleşir ve haramdan insanı muhafaza eder.

Oruç, insan sağlığı üzerinde de birçok faydaları olduğu tıp ehli tarafından tesbit edilmiştir.

Şöyle ki: Midenin dinlenmesiyle bütün organlar da dinlemeye geçer ve mideyle beraber yenilenirler. Dinlenen ve yenilenen bir vücut ruhsal olarak ta, kişide bir sakinlik hali gösterir.

İşte oruç tutmanın maddî manevî önemi ile ilgili Hadis-i Şerifte: “Oruç tutunuz ki, sıhhat bulasınız.”2, denilmiştir.

Hülâsa, Ramazan ayı ibadet, rahmet ve mağfiret ayıdır. Bereketi bol, hayrı çok, yardım, bağış ve ihsan ayıdır. Ramazan ayı, bir yıllık maddî ve manevî kirlerden temizleneceğimiz, insanî duyguların coştuğu, tövbe edip hakka yönelme şuurunun geliştiği bir kurtuluş ayıdır. Her zaman bu fırsat ele geçmez, “Ömür sermayesi pek azdır. Lüzumlu işler pek çoktur.” Boş ve lüzumsuz şeylerle vakit kayıp etmemek lâzımdır.

Bu Rahmet ayının bütün İslâm âlemine ve bütün insanlara hayra, sevgiye, barışa ve kardeşliğe vesile olmasını diliyorum.

Rüstem Garzanlı

www.NurNet.org

Dipnotlar 

1- Mektubat, 29. Mek.7. nükte,

2- Aclûnî.

Ramazan-ı Şerifiniz Mübârek Olsun!

Ramazan ayı maddî ve manevî birçok güzelliklerin bir arada yaşandığı, güzel duygu ve hissiyatın öne çıktığı mübârek bir aydır.

Rahmet, bereket ve mağfiret ayı olan Ramazan ayı dini açıdan taşıdığı önemle birlikte mü’minler arasında sosyal açıdan da yardımlaşma ve dayanışmanın en yüksek olduğu aydır.

Bediüzzaman Hazretleri, Orucun sosyal ve içtimaî hayata verdiği önemi hakkında şöyle buyurur:

“Oruç, hayat-ı içtimaîye-i insaniyeye baktığı cihetle çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki: İnsanlar maişet cihetinde muhtelif bir surette hâlk edilmişler. Cenâb-ı Hak, o ihtilâfa binaen, zenginleri fukaraların muavenetine dâvet ediyor. Hâlbuki zenginler fukaranın acınacak acı hâllerini ve açlıklarını, oruçtaki açlıkla tam hissedebilirler. Eğer oruç olmazsa, nefisperest çok zenginler bulunabilir ki, açlık ve fakirlik ne kadar elîm ve onlar şefkate ne kadar muhtaç olduğunu idrak edemez. Bu cihette insaniyetteki hemcinsine şefkat ise, şükr-ü hakikînin bir esasıdır. Hangi fert olursa olsun, kendinden bir cihette daha fakiri bulabilir; ona karşı şefkate mükelleftir. Eğer nefsine açlık çektirmek mecburiyeti olmazsa, şefkat vasıtasıyla muavenete mükellef olduğu ihsanı ve yardımı yapamaz, yapsa da tam olamaz. Çünkü, hakikî o hâleti kendi hissetmiyor. 1

Cenâb-ı Allah (cc) bu dar-ı dünyada geçim cihetiyle kimi insanları zenginlikle, kimini de fakirlikle imtihana tabi tutar. Zengin mü’minler ibadetle birlikte muhtaç ve fakir insanlara şefkat elini uzatmakla mükelleftirler. İnsanlara hatta bütün varlıklara acımayanın, Allah’ın rızasını kazanması da mümkün değildir.

“Ben fakir insan bulamıyorum ki bir sadaka vereyim” diyerek,  herkesi zengin zanneden, kimseye yardım elini uzatmayan zenginler vardır.  Oysa, herkes kendinden bir cihette daha fakiri bulabilir.

Zekât ve sadaka vermekten imtina edip; Sa’lebe’nin durumuna düşmeden, daha hayatta iken malın zekâtını verelim. Yoksa, bu mallar bir şekilde bizden fazlası ile alınır, biz de fakir ve acınacak hale düşebiliriz. Veya, emanetçisi olduğumuz mallar, hayırsız evlâtlar tarafından çar çur edilip, ne bize, ne de evlâtlarımıza fayda sağlamadan elimizden çıkabilir.

“Ben fakir göremiyorum” diyenler, çöplerden ekmek toplayanlara; bir kap yemek için sosyal yardımlaşma vakfı önünde bekleyenlere; iş umudu ile gurbete gidip, iş bulamayıp sokaklarda, otobüs terminallerinde sabahlayanlara bir baksalar, memlekette fakir var mı, yok mu göreceklerdir.

“Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.” İnsanlar arası yardımlaşma ve dayanışmayı en güzel ifade eden Peygamberimizin (asm) bu Hadis-i Şerifleri bizlere en güzel rehber olsa gerek. Keza, ikinci Halife Hz. Ömer (ra) yiyeceği olmayan aç bir aile için sırtına aldığı un torbası, yardımlaşma ve dayanışmanın önemini bize anlatmaktadır.

Sosyal yardımlaşma ve dayanışma, öncelikle bireyin toplum karşısında sorumluluğunu bilmesiyle başlar. Hele Müslüman toplumu içerisinde yardımlaşmanın vasıtası olan zekât İslâm’ın köprüsüdür, yardımlaşma onunla sağlanır. Hatta asayişi sağlayan unsurlardan biri de zekâttır. Zengin zekâtını verdiği zaman, fakire karşı bir merhamet besler, fakir de  de zengine karşı bir hürmet duygusu uyanır. Böylece toplumda karşılıklı sevgi ve saygı sağlanır. Fertler mutlu, toplum da huzurlu olur. Yoksa  zengin, “ben tok olayım da, başkası açlığından ölürse ölsün, bana ne!” derse o zaman fakir de; zengine karşı kin ve adavet besler, zengini düşman görür, hatta asayişi bozmaya kalkar, memleket dahi huzursuz olur. Dolayısıyla sosyal adâletin garantisi ve huzurun temini için, zekât en güzel vasıtadır.

Sevabın binlere çıktığı Ramazan ayı, zekât ayı olarak bilinmektedir. Bu vesileyle zekât dağıtımında öncelikle dikkat etmesi gereken hususlardan biri, zekâtı muhtaç olan yakın akrabaya, komşuya, borçluya, darda ve müstahak olanlara vermek gerekmektedir.

Zekât, İslâm’ın şartıdır. Sadaka ise onun ziynetidir. Biri malın bereketine diğeri belânın def’ine vesiledir.

Ramazan-ı Şerifiniz Mübârek Olsun!

Rüstem Garzanlı

www.NurNet.org

17.06.2015

Dipnot: 1- Mektubat, 29. Mektup, 3. Nükte.

Ramazan Ayındaki Oruç Umumi Bir Şükrün Anahtarıdır!

Ramazan.AyindakiiOruc.Umumi.Bir.sükrün.AnahtaridirPeygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmaktadır:“Recep Allah’ın ayıdır. Şaban benim ayımdır. Ramazan ümmetimin ayıdır.”

Recep ayı istiğfar ve tövbe ayıdır: Bu ayda mü’minler istiğfar ve tövbe ile kalp ve ruh temizliği yapar, şaban ayında Peygamber (asm) ve al-i beytine çokça salât getirilir. Ramazan ayı ise artık üç ayların sonu rahmet, mağfiret ve kurtuluş ayı olduğu için mümkün mertebede nefsin şerrinden uzak kalmak, elden geldiği kadar Kur’an’la ve istiğfarla ve salâvatla meşgul olmak, bu kıymettar zamanı ibadetle geçirmek en büyük kardır.

Ramazan-i şerif Kur’an ve oruç ayı olup, içerisinde Kadir gecesinin de olmasıyla izzet ve şerefi bir kat daha artan, Peygamberimiz (s.a.v.)’in “Ümmetimin ayıdır” diye buyurduğu iyilik, tövbe ve sabır ayıdır.

Bediüzzaman bu mübarek ay için şöyle buyurur: “Ramazan-ı Şerifte her bir harfin on değil, bin; ve Âyetü’l-Kürsî gibi ayetlerin her bir harfi binler; ve Ramazan-ı şerifin cumalarında daha ziyadedir. Ve Leyle-i Kadirde otuz bin hasene sayılır.

Evet, herbir harfi otuz bin bâki meyveler veren Kur’ân-ı Hakîm, öyle bir nuranî şecere-i tûbâ hükmüne geçiyor ki, milyonlarla o bâki meyveleri Ramazan-ı Şerifte mü’minlere kazandırır.”1

Bu aya Ramazan denmesinin sebebi, günahları yakıp erittiği içindir.2

Peygamber Efendimizin (s.a.m.) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurur:  Ramazan geldiğinde Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar da bağlanır. Allahü teâlânın, gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiç kimsenin hayaline bile gelmeyen nimet dolu sofrası, ancak oruçlular içindir.” buyurmuştur.3

Ramazan-ı şerifte iftarı erken yapmak, sahuru geç yapmak sünnettir. Resulüllah bu iki sünneti yapmaya çok önem verirdi.

Ramazan-ı şerifte, oruç tutmak çok sevaptır. Özürsüz oruç tutmamak büyük günahtır. Hadis-i şerifte şöyle buyurur: “Özürsüz, ramazanda bir gün oruç tutmayan, bunun yerine bütün yıl boyu oruç tutsa, ramazandaki o bir günkü sevaba kavuşamaz”4

Hastalık, yolculuk vs. gibi meşru bir mazeret varsa fıkıh kitaplarımızdan yararlanmak en doğrusudur.

Cenab-ı Allah (c.c.) Kur’an’ı Kerim’de şöyle buyurur: “O ramazan ayı ki, insanlara doğru yolu gösteren, apaçık hidayet delillerini taşıyan ve hak ile batılın arasını ayıran Kur’ân, o ayda indirilmiştir.” 5

Ayet-i Kerimenin mealinde anlaşıldığı üzere Kur’an’ı Kerim ramazan ayı içerisinde indirilmiştir. İşte bu ve daha birçok hikmetlere binaen Cenab-ı Allah bu mübarek ramazan ayını rahmet ayı olarak hediye etmiştir.

Ramazan ayındaki oruç İslamiyet’in beş şartından birincisi hem de en büyüğüdür. “Ramazan-ı Şerifin orucu, doğrudan doğruya nefsin mevhum rububiyetini kırmak ve aczini göstermekle ubudiyetini bildirmek”tir.

Cenab-ı Allah’ın rububiyet cihetiyle yani bütün varlıkları eksik bir hâlden mükemmel bir hâle doğru götürmesi, bu esnada her nevi ihtiyaçlarını vermesi ve onları emrine itaat ettirmesidir. Örneğin, oruçlunun gündüzün yemekten kendini menedilmesi, o nimet benim değildir. Bir emir altında olduğunu anlaması, Diğer cihette ise verilen nimetlerin şükrünü kulun ubudiyetle yani ibadetle mukabele etmesidir.

Cenab-ı Hak, hadsiz nimet çeşitlerini insanlar için yaratmış, o nimetlerin fiyatı olarak bizden de şükür istiyor, ona teşekkür etmek, nimetlerin doğrudan doğruya rahmetinden geldiğini bilmek ve o nimetlere kendi ihtiyacımızın olduğunu bilmektir. İşte oruç birçok cihetle şükrün anahtarı hükmünde olduğu bize gösterilmektedir.

Peygamberimiz (a.s.m.) şöyle dua ederlerdi; “Ya Rabbi! Recep ve şaban aylarını bize mübarek kıl ve bizi ramazan ayına kavuştur.” Ramazanın başı Rahmet, ortası Mağfiret, sonu ise, cehennem’den kurtuluştur.6  Saygılarımla,

Rüstem Garzanlı/Diyarbakır

www.NurNet.org

1–29.mek, 7.nükte,  2- İ.Mansur,3- Taberani, 4- Tirmizi, 5-Bakara,2.185, 6-İ.Ebiddünya