Etiket arşivi: Sema Maraşlı

Yuvaları Karıştıran Çırpıcı Anneler!

“Kaynanam tam bir fitne deposu” diye bitiyordu geçen hafta bir damat adayından gelen e-postanın sonu. Tabii bu konuda gelen tek şikayet değil. Çok fazla damattan “kayınvalidem rahat bıraksa mutlu olacağız.” mesajları geliyor. Son yıllarda dünyadaki her şey tersine döndüğü gibi bu konuda da bir tersine dönüş var. Eskiden kız anneleri kızlarının yuvaları yıkılacak diye korkardı. Şimdinin pek çok kız annesi kızlarının yuvalarını bizzat yıkıyor, ya da yıkılmasına sebep oluyor. “Kızım boşansın çiftetelli oynayacağım.” diyenini bile duydum. Böyle diyen kadının damadı çok mu kötü? Hayır iyi bir adam fakat kayınvalidenin kafasına göre değil.

“Hangi mahallede oturacağıma, çocuğumun hangi okula gideceğine ve akşama ne yiyeceğime kayınvalidem karar veriyor.” diyen damatları da göz önüne alırsak “Ne oluyor bu kız annelerine?” diye sormak ve konuyu irdelemek gerekiyor. Erkek anneleri ile ilgili daha önce yazdığım için bu yazım sadece kız anneleri ile ilgili.

Tabii ki sözümüz tüm kız annelerine değil. Sözümüz kızının evliliğinden ve damadın hayatından elini çekmeyen yuvalarını karıştıran çırpıcı  annelere. Bazen kız kardeşler de dahil olur; onlar da çırpıcı olurlar. Fakat anneler daha etkili oldukları için söze anneler üzerinden devam edeceğiz.

Kızlar genellikle evlenene kadar anneleri ile pek anlaşamazlar fakat ne olursa evlenince olur ve o kızla annesi düğünden sonra yağ bal börek olurlar. Anne ile kız; kızın kocası ve ailesi düşman cepheymiş gibi onlara karşı birlik olurlar. Kız annesine gitmek için ölür, annesi kızın evinden çıkmak istemez, her işine koşturur. İkisinin en çok konuştukları konu kızın kocası ve onlara göre görgüsüz(!) olan ailesidir. Kendilerde zerre kusur yoktur. Söz, nişan ve düğünde yaşanan tatsızlıklar kendi payları göz önüne alınmadan konuşulur da konuşulur. Bu konular tekrar tekrar konuşuldukça kız kocasından soğur; kayınvalidesinden, görümcelerinden nefret eder. Tabii bu durum kızın evliliğini derinden sarsar.

Kız anneleri bunu neden yapıyor? Bir ya da bir çok nedenden dolayı olabilir. En kuvvetli sebepler:

Kıskançlıktan: Kızıma en çok emeği ben verdim, ben taşıdım ben büyüttüm şimdi gidip elin oğlunu ve annesini benden çok sevmesin. En çok beni sevsin, en çok benim sözümü dinlesin.

Menfaatçılıktan: Özellikle okumuş ya da çalışan kızı olan anneler “Kızı biz yetiştirdik; kazancından kocası ve ailesi faydalanmasınlar, olacaksa faydası bize olsun.” diye bakıyorlar.

Bencillikten: Kızım kocasının ailesine gitmesin hep bana gelsin. Aynı eskisi gibi birlikte yiyip birlikte gezelim birlikte yaşayalım, torunlarım en çok bizi sevsin.

Kaybetme korkusundan: Kızı kocasını ve ailesini çok severse onları unutur korkusu.

İyi niyetten: Annenin niyeti kızını mutsuz etmek değildir, mutlu olmasını ister, bunun için kızının evliliğine karışır fakat yanlış yol gösterdiği için kızının mutsuzluğuna sebep olur. İyi niyet her zaman iyi sonuçlar doğurmaz.

Kibirden: Damadı ve ailesini kendi ailesine uygun görmemekten. Damadın tahsilini, işini maaşını, statüsünü beğenmemek ya da ailesini köylü ya da fakir diye hor görmekten.

Cahillikten: Sözlerinin ve davranışlarının kızının evliliğini ne kadar olumsuz etkileyeceğini hesap edememekten. Kız annesi üniversite mezunu da olsa bunu göremiyorsa cahildir.

Kendi yaşadıklarından: Kendinin kocası ve kayınvalidesi tarafından ezildiğine inanır onlarla yaşadıklarında kendi hatasını hiç görmez ve kızı da ezilmesin diye kızına kocasını ve ailesini ezmesi için taktikler verir.

Görgüsüzlükten: Özellikle söz nişan safhalarında ele güne hava atacağım diye karşı tarafın bütçesini zorlayacak isteklerle kızının evliliğini daha başlamadan dinamitlemekte görgüsüzlüktendir.

Otorite hastalığından: Kendi kocasını ve çocuklarını kontrol altında tutmaya alışmış kadınlar aynı şeyi damada da yapmaya çalışıyorlar. Damatta onun emrine göre yaşasın istiyorlar.

Aşırı sahiplenmekten: Çocukları Allah’ın bir emaneti olarak değil de kendi malı zannetmek. Evlenseler de onların hayatını yönetmeye çalışmak, onlara verdiği emeğin kuruş kuruş karşılığını beklemek. Elbette herkes evladını görecek fakat onu mutsuz edecek davranışlardan anne-babaların uzak durması, evladın emanet olduğunu unutmaması gerekir. Verdiği emeğin karşılığını Yaradan’ dan beklemesi lazım. Kim ki O’nun kadar güzel bir karşılık verebilsin.

Akılsızlıktan: Hepsini bir toparlarsak akılsızlıktan maddesi iyi bir özet olur.

Akılsız annenin akıllı kızını alacağına; akıllı annenin akılsız kızını al.” diye bir deyiş var. Yani anne akıllıysa kızını doğru yönlendirir ve doğru davranışa getirir. Fakat anne akılsızsa akıllı kızı da yoldan çıkarma tehlikesi var. Çünkü kızlar annelerinden çok etkilenirler. Tabii istisnalar her zaman vardır. Annesinin akılsızlıklarını görüp ondan ders alan ve aynı hataları evliliğinde asla yapmayan çok akıllı kızlar da biliyorum.

Akıllı bir anne nasıl olur? Akıllı bir anne her şeyden önce kızının yuvasını, mutluluğunu düşünür ve ona göre davranır. Çünkü kızı kocası ve ailesi ile iyi değilse mutlu olamaz. Anne, damat ve ailesinde hata bulmaz tam aksi kızı hata buluyorsa ona onların iyi taraflarını gösterir.

Sık sık yemek yapıp kızını ve damadı davet etmez. Sürekli kendine gelen kızına “Yavrum kayınvalidene de git, onları sev, saygı göster, hizmet et; hem sevaptır hem kocanın çok hoşuna gider.” der. Yaz tatilini gelip annesinin yanında geçirip kayınvalidesine bir gün görünüp gelen kızını onlara daha fazla gidip kalması için teşvik eder. Kendi gelininden beklediği davranışları kızının kayınvalidesine yapmasını ister, iki yüzlülük yapmaz. Damadın ve ailesinin ardından burnunu kıvırarak, hata bularak konuşup kızını onlardan soğutmaz. Hele kızının boşanmasına sebep olmaktan çok korkar. Akıllı bir anne kızı ve damadı için en büyük nimettir. Böyle akıllı anneler de var. Onların da kıymetini bilmek lazım.

Akıllı bir kız nasıl olur? Annesi yanlış davranıyorsa onun sözlerine bakarak kocasına ve ailesine cephe almaz. Kayınvalidesinin hatalarını gördüğü gibi annesinin, kız kardeşlerinin hatalarını da görür. Yuvasını ve mutluluğunu dedikodunun, malın, mülkün, paranın her şeyin önünde tutar. Hatta evlilik öncesi de dikkat eder. Pek çok genç kız takı ve eşya meselesi yüzünden problem çıkaran annesinin etkisiyle nişandan düğünden ayrılıyor, evlenemiyor.

Akıllı bir kız, annesinin gereksiz isteklerinin peşine düşmez. Böyle davranırsam bunun sonucu ne olur? Basit şeyleri problem yapıp eşimi üzersem evliliğimin sonu ne olur? Eşimi bu kadar üzüp bir de onun romantik olup bana tatlı sizler söylemesini beklemeye hakkım var mı? Ben eşime ve ailesine nasıl davranıyorum ki onların bana nasıl davranmalarını bekliyorum. Velev ki onların hatası da olsa onları gözünde büyütmeyip Allah’ın rızası için iyiliği tercih etmek akıllı insanların kârıdır.

Kadın olsun erkek olsun aklı iyi kullanmanın en iyi yolu nefsi terbiye etmek, bencillik ve kıskançlık gibi kötü huylardan mümkün olduğu kadar uzak durmaya çalışmakla olur. Yoksa zeki fakat akılsız yaşayıp gideriz. Sonra da mutlu olamadığımız için etrafımızı suçlarız.

Sema Maraşlı

www.cocukaile.net

Peygamberimizin Eşlerine Karşı Örnek Davranışları

Rabbimizin kelamı, hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerîmi hayatımıza, evliliğimize katalım diye yola çıkmıştık. Nîsa 34. âyet-i kerîme ışığında evlilik ilişkisine bakmıştık. İlk bölümü üzerinde fazla durmamıştık. Âyetin ilk bölümünü hatırlayalım.

Rabbimiz “Erkekler kadınlar üzerine kavvamdır.” buyuruyor. Kavvam yönetici ve koruyucu demektir. Bu âyeti kerîme ile evin reisi, idarecisi erkek olarak Yaradan’ımız tarafından tayin edilmiştir.

Her görevin bir sorumluluğu vardır, ailenin yöneticisi olması erkek için bir lüks değil, ağır bir yüktür. Kadın için de bir rahatlıktır. Direksiyonda oturan her zaman gidişattan sorumludur.

Erkeğin evin reisi olması sanıldığı gibi asla kadının şahsiyetini ezici bir durum oluşturmaz. Her kurumda işlerin ve insanların sorumluluğunu üstlenen, yükü omuzlayan bir idareci vardır. Evde bu idareci erkek olmalıdır.

Evin reisi olan erkeğe gösterilmesi gereken saygıyı ve itaati daha önce yazmıştım. Bugün biraz kavvamlık üzerinde duralım.

Allah erkekleri yöneticilik vasıfları ile yaratmış, onlara gerekli özellikleri vermiştir. Peki, erkek bu görevini yerine getirirken nelere dikkat etmelidir?

Öncelikle şunu kabul edelim. Evde düzen ve intizamı sağlamak için erkek elbette otoriter olmalıdır. Fakat bu otoriteyi sertlik ve kabalıkla değil, tatlı-sert bir üslupla sağlamalıdır.

Ev halkının haklarına dikkat etmelidir. Çünkü o haklardan hesaba çekilecektir. Karısının ve çocuklarının hakları konusunda titiz olmalıdır.

Nîsa 19. âyet-i kerîmede Rabbimiz erkeklere eşleriyle iyi geçinmelerini emretmiştir.

Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız, Allah’ın onda çok hayır takdir ettiği bir şeyden hoşlanmamış olabilirsiniz.

ERKEKLER VE KADINLAR ARASINDA ZITLIKLAR VARDIR

Çok ilginç bir âyet-i kerîme. Erkeklerin kadınlarda hoşlanmadığı ne olabilir? Çok düşünmeye gerek yok. Erkekler kadınlardaki pek çok huydan hoşlanmıyor. Kadınlar da erkeklerdeki pek çok huydan hoşlanmıyor. Çünkü kadınlar ve erkekler birbirlerine zıt özelliklerde yaratılmışlardır.

Erkekler daha çok beyinlerinin sol tarafını; mantık ve matematik tarafını kullanıyorlar. Bu da onları gerçekçi yapıyor.

Kadınlar ise daha çok beyinlerinin sağ tarafını kullanıyorlar. Bu da onları duygusal yapıyor.

Erkekler konuşmayı çok sevmezler, susarak rahatlarlar.
Kadınlar konuşmayı severler, konuşarak rahatlarlar.
Biri konuşmak ister, biri susmak.

Erkekler sakin yapılıdırlar.
Kadınlar aceleci ve sabırsızdırlar.

Bunlar gibi pek çok zıtlık var. Bunlar çok hoşlanacak şeyler değil, dışarıdan bakıverince. Fakat Rabbimiz âyetin devamında buyuruyor ki:

Eğer onlardan hoşlanmazsanız, Allah’ın onda çok hayır takdir ettiği bir şeyden hoşlanmamış olabilirsiniz.
Demek ki bu zıtlıkta bizim göremediğimiz bir hikmet var.

Kadın ve erkek birbirinin aynı yaratılsaydı dünya çok can sıkıcı bir yer olurdu. Doğru davranırsak zıtlık hayatımızı güzelleştirir. Müminde en çok bulunması gereken haslet “Allah’tan gelene razı olmaktır.” Zıtlığı bozup eşimizi kendimize benzetmeye çalışmadığımız sürece zıt olmanın keyfini çıkarabiliriz.

Dünyaya imtihan için geldik. Erkek kadının, kadın da erkeğin en büyük imtihanıdır. Kadın ve erkek arasında bir çekicilik yaratılmış; bu nefisleri tatmin ediyor. Kadın erkek arasında bir zıtlık var; bu da nefisleri terbiye ediyor. Bu durumda kadına teslimiyet, erkeğe sabır gereklidir. Erkek sabır, kadın teslimiyet elbisesine bürünmelidir.

ALLAH’IN RESULÜ KADINLAR KONUSUNDA UYARMIŞTI

Bunları yaparken hatalarımız olacaktır. Nefis terbiye etmek kolay değildir. Mükemmelci değil, affedici olmalıyız.

Allah’ın resûlü kadınlardan mükemmellik beklememek hususunda erkekleri uyarmış: “Kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Hep seni hoşnut edecek şekilde davranamaz. Eğer ondan faydalanmak istersen bu haliyle faydalanabilirsin. Şayet doğrultayım dersen kırarsın. Kadının kırılması da boşanmasıdır.” (Müslim, Radâ 59)

Resûlullah erkeklere eşlerinin hatalarına karşı kin tutmamayı ve affedici olmayı tavsiye etmiş:

Bir kimse karısına kin beslemesin. Onun bir huyunu beğenmezse, bir başka huyunu beğenir.” (Müslim, Radâ, 61)

Aile sorunlarında erkeklerin yaptığı en büyük hata küsmek, tavır almaktır. Kadının yanlış davranışları karşısında erkek kadınla iletişimi kesiyor. Erkek evi otel gibi, lokanta gibi kullanmaya başlıyor. Kendini televizyona ya da bilgisayara gömüyor. Erkeğin ailesi ile iletişimini kesip “Ne haliniz varsa görün.” demek gibi bir hakkı yok. Hata yaptıkları için memurlarına küsmüş bir müdür siz hiç gördünüz mü?

Nisâ 34. âyet-i kerîmede “İtaatsizliklerinden korktuğunuz zaman nasihat ediniz.” buyruluyor. Rabbimiz “İtaatsizlik edince nasihat ediniz.” buyurmamış. “İtaatsizlikten korktuğunuz zaman, izleri belirdiği zaman nasihat ediniz.” buyurmuş.

Tabak kırıldıktan sonra değil, götürme şeklinden tabağın kırılacağını hissettiğinde uyarmak gerekiyor. Kadınların hatalarına karşı ilk adımın her zaman güzellikle uyarmak olması gerektiği bize bildirilmiş. Âlimler, daha sonra Allah’ın azabı ile korkutmak gerektiğini bildiriyor.

Tabi önceden uyarabilmek için erkeğin eşi ile ilgili olması gerekiyor ki gelecek olan yanlış adımları görebilsin. Eşi ile iletişimi iyi olmayan bir erkek gelecek tehlikeleri sezemez. Yöneticinin her daim maiyetinden haberi olması gerekir; çünkü onlardan hesaba çekilecek.

Erkek dünyalık konularda hoşgörülü fakat Allah’ın ahkâmına uyulması hususunda ısrarcı olmalıdır. Kadına iyi davranmak erkeğin, karısının her istediğini yapması, evde otoriteyi karısına bırakması demek değildir. Otoriteyi sevgi üzerine kurmak, yeri geldiğinde hayır diyebilmektir.

Günümüzde kadınlar çok hata yapıyor; fakat bu hatalara karşı tavır alıp kadına kötü davranmak işleri daha da kötü hale getiriyor. Erkeğin sevgi ve merhametle davranması eşinin hatalarını görmesine sebep olur.

Erkeklerin aileye yöneticilik görevini yaparken her konuda olduğu gibi bu konuda da örneği Allah’ın resûlü olmalı. Peygamberimizin eşleri ile iletişimi nasıldı? Onlara nasıl davranırdı? Bir bakalım.

EŞLERİNE KARŞI ÇOK SABIRLIYDI

Allah’ın elçisi kadınlara iyi davranır ve erkekleri kadınlara iyi davranma konusunda uyarırdı:

Siz onları Allah’ın bir emaneti olarak alıp, namuslarını yine Allah’ın emriyle helal edindiniz. O halde Allah’ın emaneti (haksızlık ve kötülük) hususunda Allah’tan korkunuz.

İman açısından müminlerin en kâmili ahlakı en güzel olandır. Sizin en hayırlınız kadınlara karşı hayırlı olanınızdır.

Eve selam ve güleryüz ile girerdi:

Nur sûresi 61. âyet-i kerîme:
Evlere girdiğiniz zaman Allah tarafından bereket ve güzel bir sağlık dileği olarak kendi (ev halkınıza kimse yoksa kendi kendi) nize selam verin.

Peygamberimiz Hz Enes’e:
Ey oğulcuğum! Ailenin yanına girdiğinde selam ver, sana ve evdekilere selam ver.

Peygamberimizin eşlerinin yanına girdiği zaman selam vererek söze başladığı, hanımına yaklaşıp elini omzuna koyduğu, öptüğü, onlarla sohbet ettiği, dertlerini dinlediği, onları teselli ettiği nakledilmektedir.

Her sabah ve ikindi vakti bütün eşlerine tek tek uğrar, hal-hatır sorar, onlarla ilgilendiğini belli ederdi.

Eşlerine karşı çok sabırlıydı: Hiçbir eşine tek fiske bile vurmamış, kötü söz söylememişti. Eşlerinin bazen sabahtan akşama kadar peygamberimize küstükleri olurdu. Peygamberimiz onların huysuzluklarına tahammül ederdi.

Eşlerine son derece yumuşak davranırdı:

Hz Âişe anlatıyor: “Bir gece hanımlarına mı gitti diye vesveseye düşüp, Resûlullahı yoklamıştım. Elim saçlarına girdi. Durumu anlayan resulullah “Sana yine şeytan gelmiş olmalı.” dedi.”

Peygamberimiz, eşini azarlamadan ona hatasını göstermiştir.

Hz Safiye anlatıyor: Resulullah bir gece yolculuğunda beni devesine almıştı. Yolda uyuklamaya başladım. (Uyumamı önlemek için) bir taraftan beni okşuyor bir taraftan da “Hey! Ey Huyey’in kızı ey Safiye!” diyordu.

Peygamberimiz bir gün Hz Âişe’ye, hırçın ve sanki sert bir kömür parçası gibi siyah bir deve verdi. Ona dokunup bereket getirmesi için dua etti. Sonra şöyle dedi:

Bu deveye bin ve ona yumuşak davran. Şüphesiz bir şeyde yumuşaklık varsa, bunu süsleyip güzelleştirir. Bir şeyde yumuşaklık çekilip alınırsa onu lekeler.

Eşlerinin kusurlarını görmezden gelir, iyi huylarını överdi:

Bir gün resûlullah muhacir ve ensarın teşkil ettiği bir topluluk önünde ganimetleri taksim ederken eşi Zeynep Bint Cahş söze karıştı. Hz Ömer onu azarladı. Peygamberimiz: “Ömer onunla uğraşma. O evvâhe (yumuşak huylu, yufka yürekli ve çok dua eden)dir.” dedi.

ŞAKACI VE GÜLERYÜZDÜ

Onlarla şakalaşır, şakalarına iştirak ederdi:

Hz Âişe bir gün bulamaç pişirdi. Peygamberimiz sofraya eşlerinden Hz Sevde ile birlikte oturdu. Peygamberimiz iki hanımının ortasında oturuyordu. Hz Sevde bulamacı yemiyor, Hz Âişe yemesi için ısrar ediyordu. Hz Sevde ise yememekte ısrar ediyordu. Hz Âişe “Yemezsen yüzüne sürerim.” dedi. Sevde yememekte ısrar edince Âişe bulamacı onun yüzüne sürdü. Bunun üzerine peygamberimiz Sevde’nin elini alıp bulamaca batırdı. “Sen de ona bulaştır.” dedi. Daha sonra onların halini gülerek izledi.

Hoşgörüsü ve kadın ile eğlenmedeki müsamahakârlığını açık bir şekilde görüyoruz.
Erkeğin kadın ile şakalaşmaları kalbe sevinç ve ferahlık verir.

Hz Ömer “Erkeğin suhûlet ve ünsiyetle, hanımının yanında çocuk gibi olması gerekir, toplum içinde yine erkek olsun.” diye tavsiye eder.

Onların gönüllerini hoş edecek şeyler yapardı:

Hz Âişe anlatıyor:
“Peygamberimiz oturuyordu. Birden insanların ve çocukların gürültüsünü işitti. Bir de baktık ki Habeşli dans ediyor, insanlar etrafını sarmışlar. Bana: “Âişe gel bak.” dedi. Yanağımı omzuna koydum, iki omuzu arasından bakmaya başladım. “Doymadın mı Âişe?” demeye Hatalarına karşı onlara kin tutmaz, affederdi:Hatalarına karşı onlara kin tutmaz, affederdi:başladı. Ben de bana verdiği değeri anlamak için “Hayır.” diyordum. Yorgunluktan ayaklarını değiştirdiğini bir birine, bir ötekine bastığını gördüm.”

Peygamberimiz Hz Âişe ile koşu yarışı yapardı. Bazen o peygamberimizi, bazen peygamberimiz onu geçerdi.

Hatalarına karşı onlara kin tutmaz, affederdi:

Hz Ebu Bekir kızının kapısına geldiğinde Hz Aişe’nin peygamberimizle tartıştığını duydu ve içeri girince peygamberimizi üzdüğü için kızına vurmaya yeltendi. Hz Âişe peygamberimizin arkasına geçerek babasından saklandı. Peygamberimiz onu korudu ve Hz Ebu Bekir gidince “Gördün mü ya. Seni adamın elinden nasıl kurtardım.” diyerek ona tatlı bir uyarıda bulundu.

Hatalar karşısında bazen suskun kalır, eşinin hatasını anlamasını beklerdi:

Bir sefere eşleri Hz Safiye ve Ümmü Seleme ile beraber çıkmıştı. Ümmü Seleme’ nin hevdeci sanarak Safiye’nin hevdecinin yayına gitti. Konuşmaya başladı. Onun Safiye olmadığın anlayınca Ümmü Seleme’nin yanına geldi. Ümmü Seleme kendi gününde peygamberimizin Safiye ile konuşmasını bile kıskanmıştı.
Resûlullaha “Allah’ın elçisi olduğun halde benim günümde yahudinin kızıyla konuşuyorsun.” dedi.
Peygamberimiz suskun kaldı.
Ümmü Seleme söylediğine pişman oldu ve “Ey Allah’ın elçisi, benim için af dile. Beni böyle yapmaya kıskançlık sevk etti.” dedi.

Eşlerine önem verdiğini davranışları ile gösterirdi:

Hz Âişe peygamberimizle birlikte bazı seferlere çıkmıştı. Bu seferde Hz Âişe’nin gerdanlığı kopmuştu. Peygamberimiz gerdanlığın bulunması için yerinden ayrılmamıştı. Ashapta ayrılmayıp orda kaldı. Orada su olmadığı gibi yanlarında da su yoktu. Ashap Hz Ebu Bekir’e gelip: “Nedir bu kızın Âişe’nin ettiği? Resûlullahı ve bizi burada beklemeye mecbur etti, su da yok.” dediler.

Ebu Bekir kızının yanına geldiğinde peygamberimiz Âişe’nin dizlerinde uyuyordu.

Kızına dönüp “Resûlullahı ve diğer insanları alıkoydun. Üstelik su da yok.” dedi.
Ona epeyce laf saydı hatta eliyle böğrünü dürtmeye başladı. Peygamberimizin başı dizlerinde olduğu için Hz Âişe hareket edemiyordu.

Peygamberimiz sabah namazına kalktığında su yoktu, bunun üzerine teyemmüm âyeti indi.
Eğer su bulamazsanız temiz toprakla teyemmüm ediniz. Ondan yüzlerinize ve ellerinize sürünüz.” (Nîsa sûresi 43)

Âişe üzerine bindiği deveyi gönderince gerdanlığı onun altında buldu.

Kolay kolay öfkelenmezdi:

Kadınlardan biri, Peygamberimizin eşlerinden Ümmü Seleme’ye: “Resûlullah öfkelendiği zaman ne yapardı?” diye sordu.
Ümmü Seleme: “Öfkelendiği zaman yanakları kızarırdı. Resulullah öfkelendiğinde onunla konuşmaya Ali’den başkası cesaret edemezdi.” diye cevap verdi.

Az kızdığı için, öfkelendiğinde eşleri karşısında konuşmaya cesaret edemiyorlardı.
Çok söyleme, arsız edersin” atasözünde olduğu gibi erkek gerekli gereksiz her şeye kızmazsa sözü çok daha fazla etkili olur.

Sevgisini söylemekten ve davranışları ile göstermekten hiç çekinmezdi:

Bir gün Âişe peygamberimize sordu:
“Ya Resûlullah, bana olan sevgin nasıldır?”
Peygamberimiz:
“Kördüğüm gibidir.” diye cevap verdi.
Hz Âişe arada bir sorardı:
“Kördüğüm nasıldır?
Peygamberimiz:
“İlk günkü gibidir.” diye cevaplardı.

Kadınlar için sevgi sözcükleri önemlidir. Kadınlar sevildiklerini duymak isterler.
Peygamberimiz eşlerinden sevgi sözcüklerini eksik etmemişlerdir.

Evlilikte en önemli şey muhabbettir. Daha önce bir kaç kez yazdığım Rum sûresi 21. âyeti kerîme bizlere evliliğin amacını çok güzel anlatmaktadır.

Sükûna ermeniz için size kendinizden zevceler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koyması onun (kudretinin delillerindendir) ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda düşünen toplumlar için ibretler vardır.
Karı kocanın birbirinde sükûna ermesi için en çok ihtiyaçları olan şey sevgi ve merhamet. Rabbimizin bize nikah hediyesi olarak ikram ettiği sevgi merhameti tüketmemek lazım. Birbirimize sevgi ve merhametle davranmamız lazım.

EŞLERİ İLE İLİŞKİLERİ İLE ÜMMETE ÖRNEK OLMUŞTU

Peygamberimiz eşleri ile ilişkileri ile de ümmete örnek olmuş. Eşlerine hep sevgi ve merhamet ile yaklaşmış.

Sevmek ve sevdiğini hissettirmek çok önemlidir. Hele kadınlar için sevgi hava, su, yiyecek kadar önemlidir. Daha bebekken kız çocukları anne ve babanın yüz ifadelerini takip ediyorlar. Ebeveynin davranışlarında ve yüz ifadesinde sevgiyi görmeyen kız çocukları, ona sevgisini gösteren bir yabancıya daha çok bağlanıp sevgisine karşılık veriyor.

Peygamberimiz sadece hanımlarına değil, kız çocuklarına ve sahabe hanımlarına da çok merhametli ve sevgi dolu davranmış. Ensar Hanımları “O bize bizden daha merhametliydi.” demişlerdir.

Gittiği seferlerden döndüğünde ilk önce kızı Fâtıma’nın evine uğrardı. Hz Fâtıma onu ziyarete geldiği zaman ayağa kalkar ve onu alnından öperdi. Ashabına çocuklarına hediye dağıtmaya kız çocuklarından başlamalarını tavsiye ederdi.

Hatta sahabeden bir erkek şöyle demiştir: “Peygamberimiz zamanında eşlerimize çok iyi davranmaya başladık. Korktuk ki kadınlar hakkında âyet iner de biz erkekler mahvoluruz diye…

Hz. Ömer hanımlarından şikayet eden kocalara “sevmek ve sevdirmek için yollar arayın.” diye tavsiyelerde bulunurken “Yuvalar ancak sevgi esası üzerine kurulmuştur.” demiş.

İçinde sevgi olan her şey güzelleşiyor. Sevgi sözcükleri dinletilen su molekülleri donarken daha güzel kristal şekiller oluşturuyor. Öfke ve küfür dinletilen su molekülleri donarken kristalleri bozuluyor. İnsan vücudunun çoğunun da su olduğunu unutmamak lâzım.

HER ŞEY SEVİLMEK İSTİYOR

Her şey sevilmek istiyor. İnsanlar, bitkiler, hayvanlar. Sevilen ve ilgi gören inekler daha çok süt veriyor. Sevilen, onunla konuşulan bitkiler coşup taşıyor. Kalbi olmayan bitkiler bile sevgiye bu kadar ihtiyaç duyarken, sevgi mekanı kalplerimizin en çok ihtiyacı olan şey sevgidir. Yüreklerin en çok susadığı şey sevgidir.

Erkekler için de sevgi önemlidir; fakat kadınların en çok istediği şey sevgidir. Hep sevildiklerinden emin olmak isterler. Eşlerinin davranışlarını hep sevildiklerine ya da sevilmediklerine yorarlar. Sevilmediğini hisseden kadın hırçın olur.

Bir araştırmada eşini sevmeyen kişilerin daha sık nezle olduğu ortaya çıkmış. Bağışıklık sistemi sevgi ile kuvvetleniyormuş.

Erkek sevgisini esirgememeli, eşini sevgisini kısarak cezalandırmamalı. Hatalarımıza rağmen birbirimizi sevmeliyiz.

Muhabbet çok kazançlı bir şey. Dünya ve ahiretimiz için. Günahlardan mı kurtulmak istiyorsunuz, muhabbet edin. Allah’ın resûlü şöyle buyurmuş:

Bir erkek karısına baktığı, karısı da kendine baktığı vakit Allah her ikisine rahmet nazarı ile bakar ve erkek karısının elini tuttuğu zaman her ikisinin günahları parmakları arasından dökülüp gider.

Sevgi dolu bir bakış ve tatlı bir dokunuş. Bir kadın için ne kadar önemlidir. İki tarafın da günahları dökülüyor ve Allah’ın rahmetine mazhar oluyorlar.

Geçim sıkıntısından kurtulmanın yolu da muhabbetten geçiyor. Peygamberimiz “Allah bir evin rızkının bereketini, karı koca muhabbeti arasına gizlemiştir.” buyuruyor.

Ne kadar muhabbet o kadar bereket. Hep bereketsizlikten şikayetçiyiz. Allah bereketi muhabbetin içine saklamış. Dışarıda daha fazla kazanmak için vakit geçirmek yerine evine gelip eşiyle muhabbet eden erkekler daha kazançlı bu durumda.

Erkekler sevgi cimrisi olmamalılar. Sevgili Peygamberimizin, hanımlarının faziletlerini söylemesi, onları sevdiğini ifade etmesi, bineğine alması, aynı kabın suyu ile müştereken yıkanılması, hanımının hayvana binmesinde ona yardımcı olması ve onu dizine bastırarak bindirmesi, kendisine gelen yemek davetini “hanım da olursa” kaydıyla kabul etmesi, bir sıkıntıyla kederlenip ağlayan hanımının gözyaşlarını elleri ile silerek onu teselli etmesi gibi pek çok davranışı, sevgisini göstermeye, hanımlarını memnun etmeye yöneliktir.

GECE İBADETE KALKARKEN EŞİNDEN İZİN İSTERDİ

Peygamberimizin yaptıklarını yapmak sünnet değil midir? Peki siz karınıza en son ne zaman sevdiğinizi söylediniz? Onun güzel özelliklerini saydınız, iltifat ettiniz? Bineğe binerken hanımları dizlerine bastıran peygamberi örnek alarak, en azından arabaya binerken kapıyı açıp eşiniz arabaya binince kapıyı kapatarak yerinize geçtiniz?

Gecelerde kadınların hakkı vardır diye ibadete kalkarken bile eşinden izin isteyen peygambere bakıp kaç akşam geç kaldığınızda haber verdiniz? Haklı olduğunuz halde kaç kez öfkenizi yuttunuz? Kızdığınız zaman sevginizi keserek cezalandırmak yerine affederek onu utandırdınız? Karınız sevgi ve merhametinizi ne kadar hissetti.

Saygı erkeğin, sevgi kadının en büyük hakkıdır. Eşinizin hataları olabilir. Bir tarafın hata yapması diğer tarafın kendi üzerine düşeni yapmamasının mazereti olamaz. Dünyada hak peşine düşmeyelim ama öyle bir gün var ki her hak sahibi hakkını isteyecektir.

Sema Maraşlı – Haber 7

Erkekler mi Yapmıyor Kadınlar mı Bırakmıyor?

Geçenlerde notere gitmiştim; ben beklerken sırası gelen elli yaşlarında bir karı koca işlem yapan memurun yanına gittiler. Kadın yanında ayakta duran kocasını az ilerdeki koltuğu doğru iteledi ve adamın iki omzuna hızla bastırarak kocasını oradaki koltuğa zınk diye oturttu. “Sen otur Ahmedim, ben hallederim.” dedi. (İri yarı kemikli bir kadındı, gerçi kocası da onun boylarındaydı fakat gücü yetti.) Adam biraz şaşırsa da oturduğu yerden kalkmadı.

Sonra kadın elindeki evrakları memura gösterdi, işlemleri yaptırdı en son adamın imza atmasına gelince kocası imzayı attı. Şimdi bu kadına sorsan büyük ihtimal kocasını sümsük ve beceriksiz buluyordur.

Kadınlara bakarsanız erkekler sorumsuz ve tembel. Her şeye kadın yetişmek zorunda kalıyor. Sorumsuz ve tembel erkekler elbette var; genellikle anneciği tarafından el bebek gül bebek yetiştirilmiş, evlenene kadar bir tek fatura yatırmamış, mutfak alışverişi yapmamış, o bilmez o anlamaz denildiği için tembelliğe alışmış.

Fakat bütün erkekler de böyle yetişmiyor tabii ki. Sorumluluk alarak büyüyen erkeklerin karısı da şikayetçi kocasının sorumsuzluğundan. Karısına bakarsanız kocası annesinin her işine koşuyor ama kendi evinde bütün yükü karısına bırakıyor. Neden? Karısı bir türlü bir şey beğenmediği için olabilir mi?

Bir kadınla konuştuk geçenlerde; ciddi bir hastalığı varmış, her gün bir merhemin sırtına ovularak sürülmesi gerekiyormuş. “Eşim yapmıyor.” dedi nemli gözlerle. Feminist zamanlarımda olsaydım “Kaba, vicdansız, duygusuz herif…” diye söylenirdim. “Hiç mi yapmıyor? diye sordum. “Eskiden yapıyordu fakat şimdilerde hiç yapmıyor.” dedi. “Neden acaba? Yaptığı masajları beğenmiyor muydunuz? ” dedim. “Evet hiç güzel yapamıyordu, ‘Olmuyor, annem ve kız kardeşlerim çok güzel yapıyorlar onlar gibi yap’ diye kaç kez tarif ettim ama tümden yapmayı bıraktı.” dedi. “Keşke olmuyor, yapamıyorsun demek yerine ‘Ellerine sağlık canım, şu tarafı güzel ovdun, şu tarafa biraz daha merhem sürüp o güçlü ellerinle omzumu incitmeden biraz daha ovabilir misin?’ gibi onu teşvik edici cümleler kursaydınız büyük ihtimalle size her gün seve seve masaj yapacaktı.’ dedim.

Siz eşinizin yaptığı işi beğenmeyip, eleştirir, aşağılarsanız nasıl olur da onun o işi hevesle yapmasını bekleyebilirsiniz?

Kocasının mutfak alışverişi yapmadığından şikayetçi hanımlar var. Neden erkekler evi için alışverişi yapmayı sevmiyorlar? “Domates ölmüş ağlayanı yok, bu benim kullandığım deterjan değil, bu pirinç baldo değil, limonlar kuru çıktı, eti yağlı almışsın… gibi şeyler söylediğiniz için kocanız evinizin ihtiyaçlarını almaktan kaçıyor olabilir mi?

Aldıklarını beğenmiyorsanız bile belli etmeyin ki alma hevesleri kaçmasın, o domateste öyle olsun, bu kez de bu deterjanı kullanın, bırakın ortalık biraz dağılsın. Alışverişe devam ederse o da öğrenir merak etmeyin. Bir süre müdahale edip söylenmeyin yeter. Bir de aldıklarına kötü kötü bakmayın, yüzünüzü asmayın, olumsuz mesaj vermeyin.

Hanımlar genelde erkeklerin mutfakta yardımcı olmadığından şikayetçidirler fakat çoğu kocasını mutfaktan kendisi kaçırmıştır. “Bir salata yaptın her tarafı dağıttın, çorbanın suyunu fazla koymuşsun, aman aman senin yardımın eksik olsun, ben yaparım.” deyip sonra da şikayet etmenin bir mantığı yok. O bir erkek bir kadın kadar temiz ve titiz olmasını beklememek gerek.

Çocuğu babasına güvenmeyen kadınlar var. Adam çocuğu ile markete gidecek kadın on kez tembihliyor, çocuğa dikkat et. Parka götürecek yine yüz adet tembih. Sallarken yavaş salla, terlerse üzerini değiştir, acıkırsa bir şey al yedir…Ya bu adam geri zekalı değilse, çocuğunda dilsiz değilse senin bunları söylemene gerek yok. Çocuk hızlı sallandığında korktuğunu, midesi alarm verdiğinde de acıktığını babasına söyleyecektir. Kadın bu kadar tembih ettiğinde erkeğin çocukla ilgilenme isteği de azalır. Birazcık güven, rahat ol, o onun da çocuğu.

Teşvik ve takdir kadınlar için de kıymetlidir fakat erkekler için arabanın benzini gibidir, nasıl benzin olmadan araba gitmiyorsa erkekler de yaptıkları iş takdir edilmiyorsa yapmayı hemen bırakırlar. Kadınlar takdir olmasa da yapması gerekenleri yaparlar fakat erkekler genellikle bırakırlar. Kimin ne dediğini de pek umursamazlar.

Kadınlar için iltifat önemlidir, erkek için yaptığı işin takdir edilmesi daha önemlidir.

Bir kadın kocasına “çok yakışıklısın” derse mi yoksa “çok iyi bir kocasın” derse mi erkek daha mutlu olur? Kadın ise çok becerikli bir kadın olduğunu duymaktan ziyade, güzel olduğunu, kocası tarafından beğenildiğini, o elbisenin ona ne kadar çok yakıştığını, güzel gülümsediğini, gözlerinin renginin ne kadar güzel olduğunu falan duymak daha çok mutlu eder. Tabii ki kadınlar da yaptıkları işlerin takdir edilmesini beklerler o ayrı fakat tercih konusunda kendilerine yapılacak bir iltifatı, yaptıkları işe yapılacak takdire tercih ederler.

Bu yüzdendir ki erkekler hanımlarına iltifatı bolca yapsınlar, kadınlar da eşlerini çokça takdir etmeyi unutmasınlar. Takdir yerine eleştiri yapan hanımlar da boş yere kocalarının sorumsuzluğundan, yardım etmeyişinden şikayet etmesinler. Daha rahat olmayı ve takdir etmeyi denesinler.

Sema Maraşlı / ÇocukAile.net

Erkekler Erken Yaşlanıyor

Evlenmek isteyen okurlarımdan “Karı-koca arasında en ideal yaş farkı ne olmalıdır?” diye sorular geliyor. Bekarları evlendirme konusuna başlamışken bu konuyu da aradan çıkaralım.

Günümüz şartlarına baktığımız zaman karı koca arasındaki yaş farkının çok olmaması, erkek ve kadının birbirine yakın yaşlarda olması iyi olur diye düşünüyorum. Eğer bu yazıyı kırk yıl önce yazsaydım erkek kadından on yaş kadar büyük olmalı derdim. Fakat şimdi bunu diyemiyorum. Çünkü hayat şartları erkekler için pek çok açıdan iyi gitmiyor, erkekler artık erken ihtiyarlıyorlar ve kadınlara göre erken ölüyorlar. Emekli maaşı alanların çoğu kadınlar. Erkeklerin kadınlara göre daha erken ihtiyarlamasının sebeplerine kısaca bakarsak:

1–Gıdalardan dolayı erkeklerin maruz kaldığı hormonlar. Bazı tarım ilaçlarında ve besinlerin hızlı büyümesi için kullanılan hormon ilaçlarında kadınlık hormonu östrojen kullanılıyor. Bu da erkekleri olumsuz etkiliyor.

2-Erkeğin toplum önünde ve aile içinde saygınlığının yok edilmesi. Medya yönlendirilmesi ile toplum önünde şiddet yanlısı ve kaba gösteriliyor erkekler. Bunun yanında bir de pek çok erkek evinde, güçlü kadın imajına takılmış, kontrol delisi, hükmetmeye meraklı annesi ve eşi yüzünden sersemletilerek hayat enerjisini kaybediyor.

3-Kadınların giyim kuşamlarının giyinmeme ve kuşanmama haline dönüşmesi ve kadınların cinsel çekiciliği olan yerlerini rahat bir şekilde ortada sergilemeleri sebebi ile erkeklerin sürekli görsel tahrik altında bulunmaları. Erkekler gerek sanal ortamda gerek gerçek hayatta etkilenerek baktıkları her kadınla birlikte cinsel enerjilerini parça parça dağıttıkları için eşleri ile ilişkilerinde cinsel sorunlarla çok karşılaşıyorlar.

4-Teknoloji sebebi ile reklamlara çok muhatap olmaları ve yeterince iyi erkek olmadıklarına inandırılmaları yüzünden psikolojik çöküntü yaşıyorlar. İnternet ortamında özellikle itiraf sitelerinde yazılan abartılı, çoğu uydurma cinsel hikayelerin gerçek sanılması erkeklerin kendilerini yetersiz görmelerine sebep oluyor. Ayrıca cinsel ürün satan siteler de ürünlerini satabilmek için erkekleri hedef alıp ilaçsız asla yeterli olamayacaklarına inandırıyor erkekleri. Bunların etkisi olarak ülkemiz cinsel gücü artırıcı hapların en çok satıldığı, tüketildiği ülkeler arasında.

5-Çalışma şartları. Erkeklerin çoğu masa başı işi yapıyorlar ve hareketsiz kalıyorlar. Hareketsizlik kas ve kemik sağlıklarını bozuyor bu da iskelet sistemi olarak erken yaşlanmalarına sebep oluyor.

6-Kadınların erkekleşmesi yüzünden erkekler de kadınlaşmaya başladılar. Davranışlar değiştikçe hormon salgıları da değişiyor. Kadın erkekleştikçe vücudunda testosteron artıyor bu da kadını daha dirençli yapıyor. Fakat erkek yumuşayıp kadınlaştıkça vücudunda artan kadınlık hormonu erkeklere iyi gelmiyor ve erkeğin ya depresyona girmesine sebep oluyor ya da erken yaşlanmasına.

7-Stres: Zorlaşan hayat şartları, iş stresleri, borçlar, trafik, ailesine daha iyi hayat şartları sağlama arzusu gibi pek çok etken erkekleri fazlasıyla yoruyor ve erken yaşlandırıyor.

Kadınlar

Bütün bunların yanında kadınlar artık daha geç yaşlanıyor. Kadınların çoğu artık tarlada çalışmak, turşu kurmak, salça çıkarmak, buğday kaynatmak, tarhana yapmak, su kaynatıp leğenlerde çamaşır yıkamak gibi ağır ev işleri yapmıyorlar.

En çok güneş yaşlandırır kadını, güneşle de pek muhatap olunmuyor. Açık hanımlar kusura bakmasın fakat örtülü hanımların ciltleri kolay kolay bozulmuyor. Açık hanımlarda boyun gerdan bölgesi güneşin etkisi ile çok erken yaşlarda buruşup kırışmaya başlıyor. Örtülü hanımlar bu yönden çok şanslı. Cilt lekeleri pek olmuyor, kırışıp buruşma da çok ileri yaşlarda başlıyor.

Kadını yaşlı gösteren ya da yaşlanmasını hızlandıran en büyük sorun şişmanlık. Ev işlerinin hafiflemiş olması, gıda çeşitlerinin artması, bazı hormonel bozukluklar ve stres kadınlarda kilo alımını artırıyor.

Kadınlarda bir de selülit problemi var o konuda doktorlara bakarsak genç yaşlı fark etmiyormuş. Hazır gıdalar ve kullanılan sağlıksız yağlar yüzünden genç kızlarda da selülit çok fazla görülüyor.

Kadınları yaşlandırdığı zannedilen bir menopoz konusu var. Halk arasında menopozla kadının cinsel hayatının biteceği ya da azalacağı gibi yanlış bir kanı var. Oysa menopozda kadınlarda östrojen azalır, testosteron bir miktar artar bu da kadının cinsel isteğini artırır. Menopozda ilişkiyi etkileyen tek şey östrojen azaldığı için kadında cinsel ilişki sırasında oluşan kuruluktur. Bu da doğal yağlar kullanılarak giderilebilecek basit bir sorundur. Menopoz kadının yaşlandığını gösteren, cinsel hayatını azaltan ya da bitiren bir etken değildir. Yaş kadının cinsel hayatını olumsuz etkilemez. Hatta geçenlerde ünlü aktrist 74 yaşındaki Jane Fonda “Bu zamana kadar cinsel hayatım hiç bu kadar dolu dizgin olmamıştı.” diye bir açıklama yapmıştı. Ben de seksenlik bir teyzeden bizzat duymuştum.

Kadınlar cinsellik konusunda her zaman erkeklerden daha avantajlıdır. Erkeklerin yaşadığı cinsel sorunlar çoğu kadınlarda yoktur. Kadınlarda isteksizlik dışında bir sorun yoktur aslında. Onun da çözümü zor değil. Bununla ilgili bilgi sahibi olmak isteyenler sitemizdeki daha önce yazdığım evlilik okulu derslerini okuyabilirler.

Kısacası günümüz kadını biraz kendine bakıyorsa yaşlanmıyor. Eskiden kırk yaşlarındaki bir kadın epeyce yıpranmış, yaşlanmış olurdu. Şimdilerde kırk yaşlarındaki kadınlar genç kız gibi duruyorlar. Bir arkadaşım var kocasından on yaş büyük kendi şimdi ellilerde kocası kırklarda. Yaşını da kesinlikle göstermiyor, kendine bakıyor, mutlu da bir evliliği var. Fakat tam aksi kendinden çok küçük kadınlarla evlenen erkekler pek mutlu olamıyorlar. Genç kadının her açıdan enerjisine yetişemiyorlar ve çok fazla sorun yaşıyorlar.

Hatta kendiyle yaşı yakın eşine yetmeyen erkekler var. Seminer sonrası hanımların özel soruları içinde en çok sorulan “eşlerinin cinsel yetersizlikleri için ne yapmaları gerektiği” sorusu oluyor. Fakat erkekler bunun çözülebilecek bir sorun olduğunu bir türlü kabul etmek istemiyorlar, haplara ya da yalanlara sığınıyorlar.

Hanımlardan “Eşim benimle olmak için bile hap kullanmaya ihtiyaç duyuyor fakat sürekli ikinci eş almaktan bahsediyor. Ben anlamıyorum. İnsan hapa güvenip başka bir kadın daha alır mı? ” Ya da “Eşimin cinsel yetersizliği var fakat internette kadınlarla yaptığı sohbetleri gördüm, karısı ona yetmeyen kendini olağan üstü bir adam olarak anlatmış, hepsi yalan.” gibi e-postalar da geliyor. Gerçek hayatta erkek olamayan erkekler, sanal alemde erkek olmaya çalışıyor demek ki. Fakat bu sanal çabanın sonu kadınlar içinde erkekler içinde pek iyi olmayacak gibi duruyor.

Özellikle boşanan erkekler ikinci evliliklerini kendilerinden çok genç hanımlarla yapıyorlar (birazda ilk hanıma nispet olsun diye galiba) ve evlilikleri pek iyi gitmiyor. Bu konuda “genç hanım alarak hata etmişiz” diye dertlenen okurlarımdan e-postalar geliyor. Otuz ve kırk yaşlarında evlenmek isteyen pek çok bekar hanım var fakat kendilerinden birkaç yaş büyük erkekler tarafından evlilik için yaşlı bulunuyorlar, erkekler genç eş arzu ediyorlar.

Kırk yaşında bir erkek yirmilik kızla evleniyor. Zannediyorum erkekler genç eşin kendilerini gençleştireceğini zannediyorlar fakat çoğunlukla bu erkeğin daha çabuk yaşlanmasına sebep oluyor. Eskiden yaş farkı çok olan evliliklerde günümüzde yaşanan sorunlar olmadığı için karı koca uyumu daha kolay oluyormuş. Fakat artık hiçbir şey eskisi gibi değil.

Erkeklerin pek çoğu erkekler açısından bu olumsuz gidişin farkında değiller. Hâlâ kendilerini eski zamanın erkekleri ile kıyaslayabiliyorlar. Geçmişte çok evlilik yapmış sahabeyi ya da dedelerini kendilerine örnek almaya çalışıyorlar. Eskinin taşı sıksa suyunu çıkaracak erkeklerinin artık geçmişte kaldığını anlamaları gerekiyor bazı erkeklerin. İnsanın canı çok şey ister de önemli olan o isteğin peşine düşmeden önce imkanlara bakmak, bir kaç yıl sonrasını da düşünerek hareket etmek gerek. Evlilikleri hayatın ve zamanın gerçeklerini göz önüne alarak kurmak gerekiyor. Elbette kendine iyi bakan yaşlanmayı geciktiren, genç hanımlara uyum sağlayan erkekler de vardır. Ya da ırsi olarak yaşına rağmen dinç olan, geç yaşlanan erkekler de vardır. Fakat yazı istisnalar üzerine değil genel gidişat üzerine yazıldı.

Konuyu toparlamak gerekirse günümüz şartlarında kadın ve erkeğin yaşlanma hızını göz önüne aldığımızda evliliklerde kadın ve erkek yaş farkının çok fazla olmaması sağlıklı evliliklerin kurulması açısından iyi olur gibi görünüyor.

Sema Maraşlı / Çocuk Aile

Çok Eşlilik Dinimizde Tavsiye Edilmiş midir?

Geçen ay erkeklerin birden fazla eş alma konusu gündemdeydi. Herkes bir şeyler söyledi. Okuyucularımdan sorular geldi. Yazmak için ortalığın biraz durulmasını bekledim. Önce konu ile ilgili âyeti hatırlayalım.

Nisâ sûresi 3. âyet-i kerîme:

Eğer yetim kızların haklarını tam gözetemeyeceğinizden korkarsanız, sizin için helal olan kadınlardan ikişer üçer dörder nikah edin. Eğer yine adaleti gözetemeyeceğinizden korkarsanız o zaman bir tane ile ya da sahip olduğunuz (cariye) ile yetinin. Bu sizin adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.

Bu âyet-i kerîmenin erkekler ilk yarısını, kadınlar ikinci yarısı görürler, genellikle. Şöyle bir bütününe bakalım. Âyetin başlangıcında Rabbimiz ikinci, üçüncü, dördüncü eşe kadar izin vermiş. Buna kimsenin itirazı olamaz. Âyetin devamında “Adaleti gözetemeyeceğinizden korkarsınız bir eş ile yetinin.” buyruluyor. İki eş alıp adalete dikkat etmek çok kolay bir şey olmasa gerek ki Rabbimiz âyetin devamında uyarıyor. “Tek eş adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.

Erkeklerin birden fazla eş almalarına izin verilmiş; fakat Rabbimiz tek eş almayı tavsiye ediyor. Âyet-i kerîmedeki birden fazla evlenme emir değil, ruhsattır. Allah (c.c) çok eşliliği teşvik etmemiş sadece izin vermiş, dikkat edilmesi ve iyi düşünülmesi için uyarmış.

Adalet konusu çok önemlidir. Çünkü kul hakkı konusunda hesap vermek çok zordur. Kişi affetmedikçe Allah (c.c) affetmiyor. Adalet konusunda Nisâ sûresi 129. âyet-i kerîmede açıklama getiriliyor:

Ne kadar arzu etseniz kadınlar arasında (sevgi bakımından tam) adalet sağlayamazsınız. O halde (birine) tamamen yönelip diğerini muallakta gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve (gücünüz dahilinde haksızlıktan) sakınırsanız şüphesiz Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.

Sevgi konusunda adalet sağlamanın mümkün olmadığı bildiriliyor. Fakat eşlerin yanında sıra ile kalma, harcamalar gibi diğer konularda eşit olmak gerekiyor.

Peygamber efendimiz de adalet konusunda erkekleri ikaz etmiş. İki zevcesi olup da birine  meyledip diğerini ihmal eden kimse, kıyamet gününde, bir yanı felçli olarak gelir.” (Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbni Mace, Ahmed)

Hz Ali’nin ikinci eş almak istemesi üzerine, Hz Fâtıma peygamberimize durumu anlatmış, peygamberimiz Hz Ali’nin evlenmesine izin vermemiş. Kadın ya da velisi nikahta böyle bir şart koyabilir. Nikahta şart koşulmamışsa bile, âlimler, kadının kuma ile bir arada durmaya zorlanamayacağını ve ayrılmak isterse ayrılabileceğini bildiriyor.

Sevgili peygamberimiz ilk evliliğini Hz Hatice ile yapmış ve Hz Hatice vefat edene kadar yirmi beş yıl boyunca ne başka bir eşi ne de cariyesi olmuş. Üstelik o zaman Arap toplumunda çok eşlilik yaygınmış. Kırk eşi olanlar bile varmış. Peygamberimiz Hz Hatice’nin vefatından sonra çeşitli hikmetlere binaen birçok eş alıyor. Fakat eşlerinin kıskançlıklarından neler çektiğini de biliyoruz. Hepsine çok sabırlı, adaletli ve merhametli davranıyor.

Fakat kıskançlıkları önleyemiyor. Eşlerinin hepsi de çok mübarek, muhterem hanımlar fakat iş kıskançlığa gelince nefislerine yeniliyorlar. En nihayetinde kıskançlıktan dolayı çıkan bir olay üzerine peygamberimiz artık dayanamayarak hepsini birden bırakıyor. Bir ay boyunca hiçbirinin yanına gitmiyor. “Peygamberimiz eşlerini boşadı.” diye konuşuluyor Medine’ de. Kadınların hatalarını anlamaları üzerine Peygamberimiz onları boşamıyor.

Çok eşlilik peygamberimizi bile zorlayan bir konu olmuş. Bu konuyu erkekler için bir keyif ve eğlenceymiş gibi görenlere cidden şaşıyorum. Kadınlar için zor; ama erkekler için daha da zor bence. İki kadın arasında adaleti sağlamak, iki kadının ihtiyaçlarını gidermek, iki kadını idare etmek. Ben erkek olsam üstüne para verseler ikinci bir eş istemezdim herhalde diye düşünüyorum.

Bir de bu konuda toplumun kültürel yapısı, örf ve âdetleri çok önemli. Türk toplumunda çok eşlilik kabul edilen bir şey değil. Arap toplumunda çok daha rahat kabul ediliyor. Kadınların kocalarına eş bakmaya gittiği, düğün organizasyonunun bile ilk eş tarafından yapıldığı anlatılıyor.

Geçen yıllarda bir tanıdığımın anlattığı olay beni şaşırtmıştı. Eşi vefat etmiş bir beyi, arkadaşı Arap bir kadınla evlendirmek için aracılık yapıyor. Kadın; doktor, otuz yaşlarında ve güzel. Evlenecek olan erkek aracı olan arkadaşına soruyor. “Sor bakalım ilerde üzerine daha genç bir eş almamı kabul eder mi?” diyor. Böyle bir soruyu bir Türk kadına sorsanız ne der? Cevabı size bırakıyorum. Arap doktor “Bir istihareye (rüya) yatayım.” diyor. Güzel bir rüya görüyor, haber gönderiyor.”İstiharem güzel çıktı, ikinci eş almasına izin veririm, benim için bir mahsuru yok.” diyor.

Görüştüğüm Özbekistanlı hanımlar var. Onlarda çok evliliğin normal karşılandığını söyledi. Eşi Türk olan Özbek bir hanım: “Biz evlendik, Özbekistan’da yaşamaya başladık. En yakın arkadaşım da evlenmeyi çok istiyordu. Eşime arkadaşımı ikinci eş olarak almasını söyledim ama kabul etmedi.” demişti. Profesör olan yakın bir arkadaşının da yakınlarda ikinci eş olarak evlendiğini anlatmıştı.

Araçlarda araziye uygunluk vardır. Tabanı yere yakın olan araçlar ancak asfalt yolda güzel gider. Araziye vurursanız, taşlı, engebeli yollarda gitmeye çalışırsanız, aracın kendisi de zarar görür, sizi de yolda bırakır. Tabanı yerden yüksek, cip gibi araçlarla dağ bayır tırmanmanız daha kolaydır. Fakat o araçların da sorun çıkarmayacağı konusunda bir garanti yoktur.

Türk kadınları ikinci, üçüncü, dördüncü eş konularında her araziye uygun olmayan araçlar sınıfına girer. Bu konuda ilk eş de ikinci olmayı kabul eden eş de sorun çıkarır. İlk eş kocasının hayatını burnundan getirir. İkinci eş ise daha geldiği ilk günden itibaren “Nasıl olur da ilk kadının ayağını kaydırır, tek eş ben olurum?” hayalleri kurmaya başlar. Hani kabul edip gelmiştin? diyemezsiniz, yüzlerce sorun sayar.

İlk kadının da işi zordur. Yetersiz kadın konumunda kalmıştır. Kendini diğer kadınla kıyaslar. “Benden daha mı güzel? Sarışın kadınları beğendiğini söylüyordu niye gidip esmerle evlendi? Bunca yıl boşuna mı saçımı sarıya boyattım.” Sürekli kafasında senaryolar yazar: “Bana tatlım dedi, ona da diyor mudur? Ona da böyle dokunuyor mudur? Fasulye yemeği sevmezdi ama o kadın yapınca yiyor mu acaba?”

Sevdiğini paylaşmak kolay bir şey değil tabi. Sevmediğini paylaşmakta zordur gerçi.

Bizim toplumumuz “El ne der?” diye yaşayan bir toplumdur. Zaten bu konuda da elin sözü hiç bitmez. Sürekli çok eşli adamı ve ailesini gözetlerler. “Erkek hangisine çok ilgi gösteriyor? Hangisinin evi daha güzel döşenmiş?” vb…

Yakından tanıdığım ikinci eş olan hanımlar var. Çok dertliler. Bu arada ilk eşler genellikle depresyonda. Kocalar da perişan. Vardır belki ama ben çok eşli olup da mutlu olan bir aile hiç görmedim. Kıskançlık yüzünden rekabet olup kadınların kocaya iyi davranması gerekirken çoğu zaman ikisi birden kötü davranabiliyor. Benim gördüklerimin ve bana yazanların evliliği öyleydi. İki kadın arasında aç kalan, ikisiyle de yatamayan, ortada perişan kalan adamları görünce “Çok evlilik erkek için bir keyif mi, yoksa ağır bir imtihan mı?” diye sormak gerekir diye düşünüyorum.

Kendisi çok çocuk seven ve çocuğu olmadığı için kocasının evlenmesini isteyen hatta kocasına eş bulmak için araştırmalar yapan bir arkadaşım, kocasının ikinci eş almasını kaldıramadı. Kocasının çocuklarını çok sevdi ama çok mutsuz. Depresyon hastası oldu, ilaç kullanıyor.

Bu biraz da bünye meselesidir. Kimi insan elli kiloyu taşır, kimi otuz kiloyu taşıyabilir, kimi yirmi kiloyu taşıyamaz. Elli kiloyu taşıyanı gösterip “Bak o taşıyabiliyor sen niye taşıyamıyorsun?” diye kıyaslama yapmaya hakkımız yok. Bu yüzden hiçbir kadın eşinin ikinci evliliğini kabul etmek zorunda değil. Kimi çok duygusaldır ağır gelir, kimi daha rahattır o kadar dert etmez. Her şeyden önce kişinin kendi ruh sağlığını koruması gereklidir. Boşandığında mı daha rahat olacak, evliliği devam ettirdiğinde mi? Bunları düşünmesi, enine boyuna tartıp “Kim ne der?” demeden en doğru kararı alması lâzım.

Kadın, evliliğini devam ettirme kararı almışsa da “helal olsun” demek gerekir. Fakat bu durum bizde kınanma sebebi. Ne üzerine eş alınan hanımın evliliğini devam ettirmesini ne de ikinci eş olmayı kabul eden hanımları kınamaya hakkımız var. Allah’ın kınamadığı hatta izin verdiği bir şeyi bizim kınamamız terbiyesizlikten başka hiçbir şey olamaz. Bazen ikinci eş olan hanımlardan “Belki kızacak, kınayacaksınız; ama ben ikinci eşim…” diye başlayan mailler geliyor, dertlerini anlatıyorlar. O kadar çok kınanmışlar ki.

Kadınların bu konuda çok ağır tepkileri var. Mesela kocalarının ikinci evliliğini yapan erkeklerle arkadaşlık yapmalarını istemiyorlar, kocalarının huyları bozulmasın diye. İkinci hanım olduğunu bildikleri hanımlara selam vermeyen, görüşmeyen, onların oturduğu masadan kalkan kadınlar var.

Onlara “Kınadığınız başınıza gelmeden ölmezsiniz.” Hadis-i Şerîfini hatırlatırım. Ya kendi başınıza gelir ya çocuklarınızda ya da sevdiklerinizde yaşarsınız. Şu dünyada hiç kimse için hiçbir şeyin garantisi yok. Her kadın, bir erkeğin sevdiği tek kadın olmak ister. Hangi şartların kişileri o aşamaya getirdiğini bilmeden bol keseden atmamak lâzım.

İkinci evliliğini yapan erkeklere zampara, cinsellik düşkünü muamelesi yapılırken, zina yapan gecelik ilişkilerle karısını aldatan erkeklere tepki az. Onlar modern oluyorlar. Bu da müslüman bir toplumda içler acısı bir durum.

Aslında erkeklere birden fazla eş almalarına izin verilmesi, kadınların aleyhine değil lehinedir. Nikahsız ilişkilerde en çok kadınlar zarar görüyor. Kadınlar duygusal oldukları için erkeklere çabuk kapılıyorlar, hemen bağlanıyorlar. Fakat erkek o kadın için hiçbir sorumluluk almıyor, onunla bir süre birlikte oluyor ve bir süre sonra da ortada bırakıyor. Toplum önünde o kadının durumu pek iyi olmuyor.

Dinimiz erkeklere çok kadınla yaşamayı kolaylaştırmamış, tam aksi zorlaştırmış. Zina yapmak yok. Başka kadın istiyorsan yapacaksın nikahı, kadının sorumluluğunu üstleneceksin, ev açacaksın, çocuklarınla ilgileneceksin, adaleti gözeteceksin, sabırlı olacaksın… Adalet, sabır ve merhamet konusunda kendine güvenemeyenler, hiç ikinci eş hayalleri kurmasınlar. Dünyada eşlerinin hakkını gözetemeyip cennetteki hurileri riske atmasınlar.

Allah (c.c) kadınların kılmadığı namazı bile kocalarına soracak. O zaman erkek, ikinci varsa üçüncü ya da dördüncü eşlerinin hepsinden sorumlu olacak. Bütün eşleri ile ilgili dini ve dünyevi konularda hesaba çekilecek. Kavvam olmak hiç kolay bir şey değil. Erkek, iyilikle, güzellikle ailesinin her sorumluluğunu üstlenecek. Merhametli olacak. Yoksa diğer tarafta işi çoook zor olur.

Tabi bir de şöyle bir durum var. Boşanmalar arttı, dul hanımlar çok, hiç evlenmemiş hanımlar çok. Şu anda kadın erkek nüfusunda büyük bir dengesizlik yok ama erkekler nikahsız ilişkileri tercih etmeye başlayınca evlenecek erkek bulmak hanımlar için sorun olmaya başladı ve bu sorun zamanla daha da artacak gibi görünüyor. O zaman ikinci evlilikler dengeyi sağlamak için gerekli olabilir mi? Günümüz şartlarında erkekler bir evin yükünü zor taşırken, ikinciyi taşıyabilirler mi? Velhasıl zor ve karışık konular. Özellikle bu bölümü yorumlarınıza bırakıyorum.

Dedem rahmetli iki evliydi. Sürekli anlattığı bir fıkra vardı, yazıyı onunla bitireyim.

Bir adamın iki karısı varmış. İkisi arasında adaletli davranmaya çok dikkat edermiş. Olacak bu ya iki kadın aynı gün ölmüş. Adam bütün cenaze işlemlerini aynı anda yaptırmış. Cenazeler yıkanmış, hazırlanmış. Sıra kapıdan çıkarmaya gelmiş. Adamı almış bir düşünce. Hangisini önce çıkarsam diğeri sonraya kalacak haksızlık olacak diye. Aklına iyi bir fikir gelmiş. Hemen bahçe duvarını yıktırmış diğer kapının yanına bir kapı açtırmış. Cenazeleri aynı anda çıkarttırmış. Namazları kılındıktan sonra yan yana gömdürmüş.

O gece rüyasında eski kapıdan çıkardığı karısı yakasına yapışmış. “Duuuur bakalım” demiş. “Sen beni eski kapıdan çıkarttın, onu yeni kapıdan. Hakkımı helal etmiyorum, ahirette iki elim yakanda, seni sürüm sürüm süründüreceğim.” demiş.

Sema Maraşlı / Cocuk Aile