Etiket arşivi: Sema Maraşlı

Romantizm mum ışıkları filan hepsi hikâye

Sema Maraşlı, Hayat Yayınları’ndan çıkan ‘evlilik’ konulu kitaplarında, huzur dolu bir ev, mutlu bir aile olabilmenin sırlarını anlatıyor. Bir an bile, “Eşim beni biraz anlasaydı, gül gibi geçinir giderdik.” dediyseniz; Maraşlı’nın yaşanmış evlilik öyküleri arasında kendinizi bulabilirsiniz.

Hepimizin bildiği bir sözdür, “Sevgi emek ister“. Yazar Sema Maraşlı şöyle tamamlıyor bu sözü: “Sevgi emek, sevgili muhabbet etmek ister. Muhabbete de hizmet gerek. Muhabbeti istiyorsan sevdiğine adım adım yaklaş, onun adımlarını saymadan ve beklemeden…

Sema Maraşlı, eşler arası iletişimi naif bir üslupla anlatan beş kitabın yazarı, evlilik ve aile danışmanı aynı zamanda. Daha 19 yaşındayken evlenir. Üniversite okumadığı için pişmanlık duyar ve evliyken işletme eğitimi alır. Okulu bitirir bitirmesine ama öğretmen olma hayali ağır basınca Kur’an öğreticisi olma niyetiyle Diyanet’in sınavına girer. Başarılı olur, bir Kur’an kursunda öğretmenliğe başlar.

Hayat onun için hayli yoğundur o zamanlar. Allah iki kız, bir erkek evlat verir Maraşlı ailesine. Sema Hanım, çalışırken bir yandan evlatlarıyla ilgilenir, bir yandan da yazılar yazmaya başlar. Geceleri çocuklarına anlattığı masalları yazıp kitaplaştırmaya karar verir. Kırk masalı bir araya getiren “Bana Bir Masal Anlat” kitabı ortaya çıkar böylece. 2001 yılında basılan kitap; özgün, eğitici ve eğlenceli olduğu için çok ilgi görür. Masal kitabından sonra hikâyelerle ergenliği anlattığı “En Güzel Hikâye” kitabıyla, “Çocuk Edebiyatçıları ve Sanatçıları Birliği“nden ödül alır. Maraşlı, artık yazarlık hayatına adım atmıştır. Çocuklar, ergenler derken yetişkinlerle ilgili de araştırma yapmaya başlar.

Her şey yolunda gibi görünürken, evlilik hayatındaki sallantılar sarsıntıya dönüşür. O dönem bir evlilik kitabı yazmaya karar verir. Kadın-erkek ilişkileri üzerine ilk kitabı olan “Eşimin Eşi Yok” kitabını yazar ve 2003’te yayımlar. Kitap, kadınların duygu dünyasını, beklentilerinin anlattığı için ilgi görür. Kadınları anlamak isteyen erkekler için de rehber bir kitap olur. Aldığı tepkiler gayet güzeldir yazarın. Ta ki, bazı okurlardan eleştiriler gelene kadar…

Eleştirilerle beraber kendini ve yazdıklarını sorgulamaya başlar. Bu arada bir de özel bir üniversitede ‘Davranış Bilimleri‘ bölümünü bitirir. Sonrasını kendisinden dinleyelim: “Evliliğim iyi gitmediği için eşimden boşandım. Hep onu suçladım. Kitabımda da etkileri vardı. Eleştirilmemin sebebi de şuydu: Biz kadınlar iyiyiz, masumuz, kibarız. Erkekler biraz bizi mutlu etseler, her şey güzel olacak diyordum. Mutsuzluğu tamamen onların davranışlarına bağlıyordum. Bu da uç noktalarda olmasa bile feministliğin bir adımıydı. Bakış açım, İslami hassasiyetleri olan bir kadının bakış açısıyla uyuşmuyordu.

Maraşlı, okurlarından pek çok şey öğrenerek bakış açısını değiştirmiş zamanla. Eski kitaplarını düzenleyip yeniden baskıya göndermiş. Yeni kitaplarını büyük bir özenle yazmış. Kitaplarında, Kur’an-ı Kerim ve sünnet ışığında eşler arası iletişimi anlatıyor. Kendisiyle, huzur dolu bir ev içinde, mutlu bir aile olabilmenin sırlarını konuştuk.

İlk kitabınızda sizi rahatsız eden neydi?

Kitabı yazdığım dönem, benim için çok zor bir dönemdi. Erkek düşmanı değildim ama bütün söylediklerimde bir parça feministlik vardı. İşin garibi, feminist olduğumu asla kabul etmiyordum. Hatta ikinci kitabımda sadece kadınları savunan düşüncelerim çok daha baskındı.

Bir mesajınız mı vardı okura?

Kitapta tamamen erkeklerin yapması gerekenleri anlatmıştım. Benim fikrime göre, kadınların yapacağı hiçbir şey yoktu işin aslında! Maalesef bu düşünce, toplumun genelinde mevcut. Erkekler, kaba saba davranınca aileler dağılıyor. Aileye göre değişir tabii ama bu bakış açısından sıyrılmak lazım.

Sizin bakış açınız nasıl değişti?

Davranış bilimleri eğitimi aldığım süreçte, ‘Kadın Psikolojisi‘ dersini dikkatle dinledim. Biraz da okumalarımla, kadın ve erkeğin çok farklı yaratıldığını anladım. “Bu kadar farklı yaratıldıysak, neden birbirimizi aynılaştırmaya çalışıyoruz?” sorusu takıldı aklıma. Kadın duygusal, eşinin de duygusal olmasını istiyor. Erkek susuyor, konuyu kapatıyor; eşinin de susmasını bekliyor.

Bu, büyük bir yanlış mı?

Peygamber Efendimiz (sas), “Kadınlara benzeyen erkeklere ve erkeklere benzeyen kadınlara lanet olsun.” buyuruyor. Kur’an’ın ayetlerini ve hadisleri araştırarak nerede hata yaptığımızı sorgulamaya başladım ben de. Geçmişteki bakış açımdaki yanlışları fark ettim. Herkes olduğu gibi kabul edilmeli.

Fikir ayrılıklarına saygı gösterilmeli yani…

Boşanmaların sebebi büyük ölçüde şu: Nefsimizi ön plana alıyoruz. ‘Birey olma’ diye tabir ediyoruz bunu da. “Ben önemliyim, eşim benim dediğimi yapmak zorunda.” diyoruz. Hâlbuki bize her yolu gösteren bir dinimiz, bir kitabımız ve peygamberimiz var. Bunları esas almalıyız. Dinimiz, kadını da erkeği de doğruya yönlendiriyor.

Tek çare Kur’an ve sünneti hakem yapmak

Kadın, aile içi bir sorunu nasıl çözebilir?

Biz kadınlar dert anlatmayı seviyoruz. Erkekler bunu onur meselesi yapıyor. Güç odaklı oldukları için sadece kavga ettik, anlaşamadık diyorlar. Kadın çok şey anlattığı için haklı çıkıyor, erkek haksız konuma düşüyor. Haksız da olabilir ama yöntem, hataları ortaya dökmek olmamalı.

Sorunu tek başına çözemiyorsa…

Muhakkak bir hakem olmalı. İslam âlimleri ve aile danışmanları, iki kişinin de kabul ettiği tek hakem olabileceğini söylüyor. Adaletli davranacağı bilinen biri olabilir. İnsan, kendi hatasını göremiyor çünkü.

Kim olabilir mesela?

Aile büyüklerinden biri olabilir, bir psikolog ya da bir aile danışmanı olabilir. Önemli olan, şu ölçüyü kabul etmek: “Allah (cc) ne buyuruyor, Resulullah (sas) ne söylüyor?” sorusunun cevabı iyi bilinmeli. Hakem, buna göre tavsiyelerde bulunmalı.

Mutluluk reçetesine ihtiyacımız yok

Bir yazınızda bahsediyordunuz. Kadın nasıl güzel kalabilir?

Bugünün temel sorunlarından biri, kadının erkekleşmiş olması. Kadın bütün edasını, yumuşaklığını kaybediyor bazen. Erkek sert ve güç odaklı yaratılmış. Kadın erkekleştikçe kavga etmeye başlıyor. Erkek, başka şeylerle meşgul olunca tartışmayı unutuyor tamamen ama kadınlarda durum pek böyle değil. Kavga, bir kadının kafasında hiç bitmiyor.

Bu da kadını yıpratıyor tabii…

Herkesi yıpratıyor. Kadınların en yaygın rahatsızlıklarından biri boyun ve bel fıtığı. Eşiyle kavga ettikten sonra sinir gerginliği yaşıyor, kendi kendine hasta oluyor. Bunun kimseye faydası yok. Erkeği yoruyor, çocukları ‘annem babam boşanacak’ diye korkutuyor, kadını çirkinleştiriyor. Kavga, asla çözüm değil.

Sözleriniz kadınları kızdırabilir!?.

Haklısınız. Yazılarıma ‘kadınları koyunlaştırıyor‘ eleştirisi yapanlar da var. Adam kurt zaten. Ne olacak böyle? Kadın da kurt olursa, birbirlerini yiyecekler. Ya da adam koyun olacak, başka ihtimali yok. Bu durum, iki tarafın fıtratına aykırı. Rollerin değişmesi kadını da mutlu etmiyor aslında.

Neden?..

Her kadın, eşinin karakterinin sağlam ve güçlü olmasını ister. “Beni korur, gözetir.” düşüncesiyle hareket eder. Aksi halde, “Bu adam zayıf bir adam, beni koruyamaz, çocuklarıma babalık, aileme reislik yapamaz.” düşüncesine kapılır. Özetle, modernizmin bize sunduğu mutluluk reçeteleri kimseyi mutlu etmiyor. Bilakis, yanlış çözüm yollarına götürüyor.

Kadın sessiz mi kalmalı?

Tartışma söz konusuysa, eşinin siniri geçene kadar sessiz kalmalı. İslam toplumunda feminizm gerekli değil. Dinimiz kadınlara en güzel hakları vermiş zaten. Önemli olan, erkeklerin bunu bilmesi. Verilen hakları kullansak bize yeter. Görmezden gelip dışarıdan hak aramaya çalışınca hüsrana uğruyoruz.

***

Sorunları muhabbet saati çözer

Efendimiz (sas) eşlerine nasıl davranırdı?

Peygamber Efendimiz, eşlerine karşı çok sabırlı, çok iyi davranmış. Bir kere sert bir söz söylememiş, asla azarlamamış. Meyveyi, eşlerinin ısırdığı yerden ısırır, bardakta eşlerinin ağzını değdirdiği yerden su içermiş. Hepsiyle ayrı ayrı muhabbet edermiş. Öyle saygılıymış ki eşlerini deveye bindirirken kendi dizine bastırarak bindirirmiş. Günümüzde düşünürsek, bir erkeğin arabanın kapısını açıp eşinin koltuğa oturmasını beklemesi bir sünnet aslında. Dinimizin örneklerinden başka örneklere ihtiyacımız yok. Romantizm, mum ışıkları filan hepsi hikâye…

İslam ahlakı evliliği güçlendirir mi?

Mümin, müminin hatasını örter. Gıybet etmez, suçlamaz. Düşünmeden affeder. Bunların hepsi, İslam ahlakının en güzel örnekleri aslında “Gülümsemek sadakadır.” deyip komşuya, arkadaşa gülümsüyoruz, misafir gelince güler yüzle karşılıyoruz. Ama eşe, çocuğa daha çabuk kızıyoruz bazen. Güzel ahlakı ilk başta ev içinde göstermek gerekir. Dini hassasiyetleri olan kişilerde aile içi sorunlar en aza iner. Keşke her evde bir muhabbet saati olsa…

Muhabbet saatinden kastettiğiniz nedir?

Çocuk eğitimi konusunda eksik kaldığımız yanlar var. Anne-baba saat 12’de yatıyorsa, çocuk da o saatte yatıyor mesela. Çocuğun, gelişimi açısından erken yatması lazım. Aynı zamanda bu, eşlerin baş başa kalabilmesi için güzel bir fırsat. Bir oda dolusu kadın olsa, herkes hem birbiriyle konuşur hem de başka bir iş yapabilir. Ama erkek yaradılış itibarıyla çok sesli ortamlarda odaklanıp muhabbet edemez. Eşler, her akşam en azından yarım saat birbirine zaman ayırsa o evin havası değişir. Kadınların en büyük şikâyeti, ‘Eşlerimizle muhabbet edemiyoruz.‘ oluyor. Bu sorun, muhabbet saatiyle çözülebilir.

Türkan Uymaz / Zaman Gazetesi

Evliler günü yok, nişanlılar günü yok, fakat!

Evliler günü yok, nişanlılar günü yok; fakat sevgililer günü var. Her ne kadar evliler de sevgililer gününü kutluyorsa da boş yere kendilerini aldatmasınlar, gün sevgililerin günü; sevenlerin günü değil. Yani nikahsız birlikteliklerin günü. Evliliğin sorumluluğundan kaçan, fıtratındaki karşı cins arzusunu sorumluluk almadan, her an bırakabilme keyfiyeti ile yaşayanların günü. “Evlilik aşkı öldürür.” sloganının ardına sığınıp, sevdiğinin yanında olmayışını şiirsel anlatımla maskelemeye çalışanların günü. Zinaya niyet edenlerin günü. Evlilik yerine zinayı tercih edenlerin günü.

Peki bizim gibi Müslüman toplumların böyle günlere ihtiyacı var mıdır? Yoktur tabii ki; fakat galiba artık olacak. Neden? Batıyı bu kadar taklit ettiğimiz için günlerini de mecburen almamız gerekecek. “Daha modern olalım” diye batıdan aldığımız, evliliğin köküne kibrit suyu dökecek kanunlar olduğu sürece, daha çok ihtiyacımız olacak bu günlere. Gittikçe bu sorumsuzluk günü, zaruret gününe dönüşecek gibi. Neden mi?

Okurum Bilal bey batının bize sirayet etmeye başlayan durumunu çok iyi anlatmış:

“Amerika birleşik devletlerine staj yapmak için gitmiştim. Beraber çalıştığım 35-36 yaşlarında bir siyah arkadaşım, bir ara iki çocuğu olduğundan bahsetmişti. Sonra ben ona evliliklerle ilgili bir şey sorduğumda ‘ben evli değilim’ demişti. ‘Bana iki çocuğum var, demiştin boşandın mı?’ diye sorduğumda ‘hayır’ dedi. Sonra da ‘Biz birlikte yaşıyoruz, evlenmek burada zengin insanların işi’ dedi. İlk önceleri anlayamamıştım; ama beyaz boşanmış bir Amerikalının karısına nafaka ödememek için çalışmadığını, bunun içinde haftada iki kez iş bulma kurumuna gittiğini görünce anladım.

Sonuç olarak Amerika da zenginler evlenip düzenli bir hayat kurarken, fakirler birlikte yaşıyorlardı. Eskiden Türkiye’de fakirler evlenir, düzenli hayat kurarken, bazı zenginler böyle birliktelikler yaşarlardı.

Ama artık Türkiye’ de de ekonomiyle ahlak birbirine linklenmeye başladı. Bakın mesela evlenmek gibi meşru bir şey ne kadar zor artık ülkemizde. Güzel bir ev tutacaksınız, iyi bir işiniz, iyi bir arabanız, düğün ve balayı paranız olacak. Eşiniz sizden ayrılınca maddi manevi bitmeyi göze alacaksınız…Diye gidiyor. Fakat gayri meşru ilişkilerde nedense bunlar aranmıyor. Bir çay bahçesi, bir-iki güzel muhabbet yetiyor. Bir medeniyetin batmak üzere olduğunu tam buradan anlarsınız. Meşru olan gayrimeşrudan kat kat zorsa, o medeniyet çöküyordur.

Bilal beyin anlattığı gibi, bu evlenme ve boşanma işi batıdan gelen kanunlarla erkek açısından bu kadar külfet haline gelmeye başlayınca erkekler evlenmek istemeyecekler; kızlar istedikleri halde evlenemeyecekler.

Sevgililik ayaklarına zina yaygınlaşacak. Artık küçücük cocukların bile sevgilileri var. Sevgilisi olmayan gençler utanıyorlar, tercih edilmeyen kişi olduklarını düşünüp. Sevmeyi bilmeyenler, sevgili olmayı öğreniyorlar.

Magazin programları hangi ünlü, kaçıncı kez sevgili değiştiriyor, artık yetişemiyor. Gençler ekran başında evliliğin sadece bir imza olduğunu ve nikahsız birliktelikler yaşayanların daha mutlu olduklarını anlatanları saf saf dinliyorlar. “Evlilik zaten zorlaştı, madem böyle de iyiymiş, evlenmeye ne gerek var.” diye gençler evlilikten iyice soğuyorlar.

İşte bu durumda bize tek bir gün yetmez; sevgililer günü sayısını artırmak lâzım! Hükümetimizin yetkililerine buradan sesleniyorum! Ya boşanma ile ilgili kanunları düzeltin, evliliği kolaylaştırın, teşvik edecek çalışmalar yapın ya da sevgililer günü sayısını artırın, resmi bayram ilan edin! Belki daha modern görünürüz dışarıya karşı. İçeri mi ne olacak? Kimin umurunda?

Sema Maraşlı – Haber 7

Evlilik aşamasında dikkat edilmesi gerekenler

Bekar okurlarımdan “Eş seçiminde nelere dikkat etmeliyiz?” diye sorular çok geliyor. Bu hafta konu ile ilgili bir kaç tavsiyem olacak.

En güzel evlilik: “Akıllı görücü usulüdür.” Kızı da erkeği de tanıyan, aklı başında kişilerin “Bunların şu özellikleri birbirine pek uyuyor, bunlar birbirleri ile mutlu olabilirler.” diye birbirine yakıştırdığı çiftler genellikle mutlu olur. Burada en hassas nokta; aracıların “akıllı” olması, muhakeme yeteneklerinin olması.

Oğlan serseri, kız da dindar, bunları evlendirelim de kız oğlanı yola getirsin” ya da “Oğlan efendi, kız da dikbaşlı, bunlar birbirlerini idare ederler” mantıksızlığı ile uyumsuz olanları birbirine yakıştıranlar, bir tarafın kusurunu saklayarak evlendirilenler, daha doğrusu başı yakılanlar var. Böyle görücüler, kimseleri görmesin. Ayrıca ticaret ve evlilik aracılığında kusurları saklamak vebaldir. Bir tarafın zarar göreceği belli ise uyarmak gerekiyor. Kusuru saklayarak, aracı olmak, ise daha büyük bir vebal.

Büyük şehirlerde akraba ilişkileri zayıfladığı, komşu komşuyu tanımaz olduğu için, görücü usulü evlilikler de azaldı. Gerçi modern olmak adına görücü usulü evliliklere burun kıvrılmaya başlandı, gençler artık büyük aşklarla evlenmek istiyorlar. Fakat bir yandan da “birileri aracı olsun da evlenelim” diyen gençlerin sayısı da az değil. Onlara yardımcı olacak iyi bir sistem kurmak lâzım.

Artık internette tanışıp evlenmek moda oldu. Oysa en riskli evlilik modeli bence. Hakkında hiç bilgi sahibi olmadığın, ailesini, geçmişini hiç bilmediğin, bir insanla hayata başlamak oldukça riskli. Bazen bekar zannederek evlendiği kişinin, daha önce evlenip ayrıldığını evlendikten çok sonra öğrenenler var. Bir de yazı insanı çok yanıltabilir. Bir yazardan çok daha usta olan internet yazıcıları var. Dikkatli olmak gerek, en azından iyi bir araştırma yapmak lâzım. Zaten internet evliliklerinin hüsranla biteni çok. Tabii genellemeyelim, mutlu olanlarda vardır mutlaka; fakat olumsuz örnekler de çok duyuluyor.

Velhasıl bir şekilde tanışıldı, evlilik niyeti ile görüşülmeye başlandı. Eskiden bir, iki kez görüşülür, karar verilirdi; şimdi aylarca görüşülüyor. İlk görüşme olumlu geçmişse; fakat karar verilmemişse bir kaç görüşme daha yapılabilir. Fakat çok fazla görüşmelerin sonucu üzücü olabiliyor. Dini açıdan da doğru değil. Bu yüzden ilk görüşmelerde sevmediyseniz, olumsuzluklar çoksa “tanıdıkça sever miyim?” gibi bir düşünceyle ya da ailenizin baskısıyla görüşmeye devam etmeyin. Hiç kimsenin gönlü oyuncak değil.

Beş altı ay, hatta bir yıl görüşüp sonrasında “sevemedim ya da biz seninle yapamayız” diyen erkekler var. Kadınlar erkeklerden daha duygusal oldukları için, çabuk bağlanabiliyorlar; genç kız hayalinde evini döşemiş, hatta çocuğuna bile isim koymuşken terk edildiğinde, çok fazla üzülüyor. Erkekler! Arkanızda kırık bir gönül bırakmayın, ah almayın.

Görüşmelerin baş başa değil de aile ya da arkadaş ortamı gibi başkalarının da olduğu ortamda yapılması karşınızdakinin davranışlarını gözlemlemek açısından iyi olur.

Boşanmış kişilerin yeni evlilik adımlarında daha dikkatli olmaları gerek. Onların konuşacağı konular çok daha farklı olacaktır. Eski eşler, çocuklar, kişilerin çocukları ile ilişkileri, sorumlulukları… Baştan açıkça konuşulmalı.

Aşk evliliklerinde kişi karşısındakinin her şeyini hoş görüyor; fakat aşkın kör olan gözü, aynı evde yaşamaya başlayınca açıldığı için, karı koca birbirine yanlış davranıyorsa aşk da çabuk bitiyor.

Özellikle ilk görüşmelerde şunlara dikkat etmek lâzım:

1-Güzelliğe ya da yakışıklılığa aldanmayın, yanıltıcı olabilir. Sizi rahatsız eden sebebini bile açıklayamayacağınız bir şey varsa, uzak durun.

İlk gördüğünde hoşlanmak çok önemli. Hoşlanmak; güzellik ya da yakışıklılıkla alakalı bir durum değildir: Ruhların uyuşması, iki kişinin yaydığı elektriğin birbirini tutması. “Evet ben bu kişiyle ömrümü geçirmek isterim, çocuklarımın annesi (ya da babası) o olsun, isterim.” diyebilmektir. Sevmek için güzellik gerekmiyor. İlk gördüğünüzde itici gelmişse, oradan uzaklaşmak istemişseniz, dikkatli olun. Kanınız kaynadıysa da küçük detaylara takılmayın.

2- Beklentilerinizi çok yüksek tutmayın. Siz mükemmel olmadığınız gibi karşınızdaki kişinin de mükemmel olmasını beklemeyin. Gördüğünüz hatalar, sizi aşırı rahatsız edecek şeyler değilse gözünüzde büyütmeyin.

3-Önceliğinizi belirleyin. Sizin için en çok ne önemli. Dindarlıksa o yönden değerlendirin. Namaz saati kalkıp namazını kılıp kılmadığına dikkat edin. Dindarlık sadece ibadet değil elbette. Temizlik, nezaket… Kısacası güzel ahlak. Yere çöp atan, hayvana ve çevreye saygısı olmayan insanlardan uzak durun. Bir cemaate mensupsanız öncelikle kendi cemaatinizden olmasına özen gösterin. Özellikle bir tasavvuf cemaatine mensup birinin, tasavvuf karşıtı biri ile anlaşması zordur.

4-Kendinizi olduğunuzdan farklı göstermeyin, dürüst olun. “Bizi aldatan bizden değildir” der sevgili peygamberimiz. “Dürüst olursam kabul etmez.” gibi korkulara kapılmayın. Boşanmışsanız, ilk evliliğinizden çocuklarınız varsa bekarım diye kimseyi kandırmayın. Sizi olduğunuz gibi kabul etmeyen biriyle evlenmeyin. Görüşme döneminde ilerde “evet” demeyeceğiniz şeylere “evet” demeyin, kendinizi yanlış tanıtmayın. Neleri sevip, neleri sevmediğinizi açıkça söyleyin. Maddi konuları mutlaka konuşun. Parayı tasarruf etmeyi seven biriyle, harcamayı çok seven birinin uyumu da oldukça zordur.

5-Aileler çok önemli; karşınızdaki kişinin ailesinin sizin hayatınızı etkileyeceğini unutmayın. Gençler “Biz anlaşırsak gerisi boş” diye düşünüyorlar; fakat aileler zannedildiğinden çok daha fazla önemli. Hem de pek çok açıdan. Mümkünse ailelerin birbirine kültür olarak denk olması iyi olur. Bir evin nazlı kızı, “aşık oldum” deyip, gidip kendi kültürüne uymayan on çocuklu kalabalık bir ailenin oğlu ile evlenirse işi çok zor. Gelen, giden, yatıya kalan evden eksik olmayan misafirler yüzünden evlilikleri yıkılan çiftler var. Gönlünüzün taşıdığını bünyeniz taşımayabilir, şansınızı zorlamayın. Baştan gözünüz kesiyorsa ona göre kabul edin.

6-Anneler evliliklerde çok önemli:

Erkekler! Annesine çok düşkün kızlarla evlenmeyin. Annesinin evinden gelmez ki kendi yuvasını kursun. İlk görüşmelerde kendini belli eder. Annelerinin evinin hemen yakınından ev isterler, annelerine ne kadar düşkün olduklarını söyleyip dururlar. Bu kızların evlenmemesi lâzım aslında.

Kızlar! Anne sözünden çıkmayan erkeklerle evlenmeyin! Erkeğin kendi kişiliği karakteri oturmalı, annesini sevmeli, saymalı; fakat annesinin ağzına bakmamalı. Erkek ailesi ile birlikte otursa bile; eşi ile ilişkisinde kendi söz hakkı olmalı.

Çok ince bir denge bu. Annesine saygısı olmayan, annesini azarlayan bir erkekle de hiç evlenmeyin. Size de kaba davranır. Vefası olmayanın sefası da yoktur.

Taraflardan birinin ailesinin ihtiyacı olması, ilgilenmek için yakın oturması gerekiyorsa o zaman baştan konuşulmalı.

7-Kızlar! Her dediğinize “evet” diyen, kadın boyunduruğuna girmeye hazır erkeklerden uzak durun. Akıllı bir erkek; ne körü körüne “evet” der ne de “hayır” der. Ölçer biçer, uygunsa “evet” der, değilse “hayır” der. Her dediğinize “olur” diyen bir erkek bir süre sonra gözünüzde değerini kaybeder. Erkekte denge çok önemlidir. Kaba erkeklerden de çok kırılgan kadınsı erkeklerden gördüğünüz yerde kaçın.

Erkekler! İddiacı, inat, erkeksi, dediğim dedik, çok bilmiş kızlardan uzak durun. Kadına bilgi yakışır; fakat bilgiçlik hiç çekilmez. Birlikte yaşayacağınız bir kadın mı, yoksa yarışacağınız bir kadın mı istiyorsunuz, iyi karar verin.

8-Erkeğin eğitim ve maddi imkan olarak kadından geride olmaması iyi olur. Üniversite mezunu bir kızla ortaokul ya da lise mezunu bir erkeğin anlaşması biraz zor olabilir. Ancak çok okuyan bir erkek, aradaki farkı kapatabilir.

9-Görüştüğünüz kişinin sözlerine içinizden yorum yapmayın. Karşı tarafı iyi dinleyin, kendi kendinize yorumlamayın. Anlamadığınız ve takıldığınız konuları mutlaka sorun. Mesela genç kız “ben biraz şımarığım” diyorsa “şımarıktır” bunu iyiye yormayın. Ya da erkek ben “ukalayım” diyorsa “ukaladır” “iyi farkındaysa dozunu ve ayarını biliyordur, söylemesi mütevazılığını gösterir” gibi iç yorumlara girmeyin, yanılırsınız, sonra çok üzülürsünüz.

10-Detaylı soru sormaktan çekinmeyin. İki taraf için de “Ben özgürlüğüme düşkünüm.” diyorsa “Nereye kadar ve evlilik içinde ne kadar geniş bir alan istiyor?” sorun ve konu ile ilgili kendi beklentilerinizi söyleyin.

Son olarak, toparlama babından; karar verdikten sonra nişanlılık sürecini çok uzun tutmayın. Çok fazla görüşüp, mesajlaşıp evlenmeden birbirinizden bıkmayın. Nişanlılık döneminde evlilik eğitimlerine katılın.

Sema Maraşlı – Haber 7

Kadınlar için güzel kalmanın sırrı

Her gün gazetelerde, televizyonlarda kadınlara çeşit çeşit güzellik reçeteleri sunuluyor. Kimi bitkisel karışımlar tavsiye ediyor;  kimi gelişen tıpla birlikte ortaya çıkan estetik ameliyatlar ve botoks gibi güzellik operasyonları tavsiye ediyor.

Ben de bugün kadın okurlarıma, bunların hepsinden daha etkili olacak, güzelleşmenin ve güzel kalmanın sırrını söyleyeceğim, reçetesini vereceğim.

Güzelliğin ana reçetesini KAVGADAN KAÇINMAKTIR. Çünkü:

Kavga, kadını çirkinleştirir: Asık yüzlü bir kadın, güzel görünebilir mi?

Kavga, kadını erken yaşlandırır: Her üzüntü, yüze bir minik bir çizik olarak yerleşiyor; çok kavga ettiğinizde yüzünüz çabuk kırışır.

Kavga, kadını yorar: Kavga sırasında yüksek bir enerji gelir; fakat kavga sonrası kadın birden tükenir, yaşam enerjisi azalır.

Kavga, kadını hasta eder: Gerginlik baş ağrısı yapıyor; bel ya da boyun fıtığının en büyük sebebi de stres.

Kavga, kadının saçlarını döker: Erkekle mücadele, kadında, erkeklik hormonuna artırıyor, bu da kadında saç dökülmesine sebep oluyor.

Kavga, kadını aptallaştırır: Kadın konuşurken sonuçlarını doğru hesap edemez; en çok kendi üzülür, en çok kendi zarar görür.

Kavga, kadını yalnızlaştırır: Kavga, kadını sevdiğinin gözünden düşürür; kadın bazen kocasıyla aynı evde, aynı yatakta yalnızdır; bazen kocaman bir evde tamamen yalnız kalır.

Akıllı bir kadın, önce kendi için, beden ve ruh sağlığı ile mutluluğunu düşünerek kavgadan kaçınır.

“Kavga kafamda hiç bitmiyor.” demişti bir hanım, eşiyle tartıştıktan sonra ki ruh halini anlatmak için. Kendi halini anlatırken aynı zamanda, kadınların kavga sonrası halini de pek güzel özetlemişti farkında olmadan.

Kadın erkek farklılıkları hayatın her alanında kendini gösterir. Farklılığın ortaya çıkmasında en önemli etken, beynimizi kullanma tarzımızdır. Kadınlar daha çok beynin duygusal merkezi olan sağ tarafı kullanırken, erkekler mantık tarafı olan sol tarafı kullanırlar.

Bu farklılık; kavga öncesinde de sonrasında da çok fazla kendini belli eder. Tartışma esnasında kadın detayları konuşur, erkek sonuca bakar. Çok ciddi bir tartışma değilse iki tarafta sustuğunda erkek için olay bitmiştir. Fakat kadınlar basit bir tartışmayı bile kolay kolay kafasında bitiremez. Konuşulan konular, kadının kafasında döner de döner. Kafada kelimeler doğurur da doğurur. Geçmişte yaşadıkları tatsızlıklar gelir aklına, aynı şeyler için bir kez daha üzülür. Gelecek kaygıları bastırır, evliliği ile ilgili ümidi tükenir.

Kavga; erkek için acı bir yemekse, kadın için zehirdir.

O halde kadın, hem kavga çıkarmaktan kaçınmalı hem de çıkacak olan kavgaya engel olmak için elinden gelen gayreti göstermeli. Kadına yaratılıştan bu yetenek de verilmiş.

Fakat günümüzde kadınlar kavga etmekten kaçınmadıkları gibi, kavga çıkarmaya da gayet meyilli davranıyorlar.

Kadınlar eşitlik davası ile kışkırtılarak, “Eziliyorsun, kavga ede ede hakkını alacaksın.” diye yönlendiriliyorlar. Öyle ki kavga, günümüz kadının, yaşam dili, olmuş nerdeyse.

Kadın sevilmek istiyor; kavga ediyor.

Kadın ilgi istiyor; kavga ediyor.

Kadın anlayış istiyor; kavga ediyor.

Bir kaç gün önce Haber 7 de bu sayfalarda çıkan bir haber vardı: Evliliği dır dır bitiriyor

“Ne aldatma, ne şiddetli geçimsizlik ne de aşkın bitmesi. ABD’de yapılan araştırma boşanmaların büyük çoğunluğunun ‘dırdır’dan kaynaklandığını ortaya koydu.

New yorkta bir merkezde Davranış Bilimleri ve Psikoloji Bölümü Başkan Yardımcısı olan Scott Wetzler, bu açıklamayla birlikte “kadınlar neden ‘dır dır’ eder? sorusuna da şu yanıtı veriyor: “Karşısındaki kişilerden istedikleri şeyi alamayacağını düşünen kadınlar, bu kez düzenli bir şekilde ısrar ederek bunu gerçekleştireceklerine inanıyorlar. Aslında bu bir kısır döngü. Çünkü ‘dır dır’ her şeyi başa döndürüyor.

Batı, baktı aile kurumu çöküyor, kadınlara verilen gazları çekmeye başladı. Kadınları erkeklerle eşit yapmaya uğraşırken, ne kadar kavgacı yaptıklarını daha yeni fark ettiler, geçmiş ola. Şimdi batı; başarılı, kariyer sahibi, yalnız ve mutsuz kadınları aile yuvasına sahip çıkmaya çağırıyor. “Susun” diyor kadınlara “biraz susun” “gitmez bu evlilik hayatı erkeklerle böyle kavga ederek” diyor.

Fakat kadınların çoğu, kavganın bunca zararına rağmen “susun” diyeni sevmiyorlar. Nerde kavgayı kışkırtan varsa, onu dost zannediyorlar. Ağaçtan düşmüş yaralı bir kuş gibiler, dostu düşmanı ayırt edemiyorlar, yardım etmek isteyeni gagalıyorlar.

Hayat kullanım kılavuzumuz, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerîm de bize “Evin reisi erkektir; iyi kadınlar eşlerine gönülden saygı gösterenlerdir.” (Nisa 34. âyet ) buyururken mutluluğun reçetesini de vermiş zaten Yaradan. Batı hidayete erecek galiba yavaş yavaş, Kur’an-ı Kerîm’e geliyor; daha doğrusu ilim batıya Kur’an-ı gösteriyor. İnşaallah bu batı sevdamızla onlar İslam’a gelirken biz gitmeyiz.

Batı, bu vesile ile şunu da kabul etmiş oluyor: Aşkın en büyük düşmanı evlilik değilmiş; aşkın en büyük düşmanı, kavga gürültüymüş.

Yazının başına dönersek, kadının güzellik ve mutluluk reçetesi “Kavgadan Kaçınmaktır.

Bunun için “Kavgadan kaçınma diyeti” yapmak gerekiyor:

Diyetimizin ana şartları “asık yüz yok, eleştiri yok, suçlama yok, savunma yok, şikayet yok” Bunlardan uzak durun.

Tatlı dil, güler yüz, takdir ve teşekkür serbest.” Bolca kullanabilirsiniz.

Erkek tarafından çıkarılacak kavgaları önlemek için de “kibarca susma hapı” kullanın. Hapın kısa vadede biraz yan etkisi vardır; nefse ağır gelebilir, gurur, kibir ayaklanabilir; fakat bu tepkileri bastırırsanız, hapın faydasını çok göreceksiniz. Bu hap, sizi uzun vadede zarardan koruyacaktır. “Kibarca susma hapı” nın başka hiçbir yan etkisi yoktur, tamamen doğaldır ve çoğunlukla işe yarar.

Biliyorum yine “kavga sever kadınlar” itiraz edecekler: “Erkeklerin hiç mi suçu yok? Kavgayı hep kadınlar mı çıkarıyor? Saygı duyacak erkek yok, kötü kocayla da mı kavga etmeyeceğiz?…” diyecekler. Bu soruların cevabını ben vermeyeyim, siz kendiniz bulun. Şu yukarıda verdiğim diyeti bir uygulayın, hanımlar. Merak etmeyin ölmezsiniz. Garanti veriyorum, zarar görmeyeceksiniz.

Fakat belki “çok sevilen, çok güzel bir kadın olacaksınız.” Denemeye değmez mi?

Sema Maraşlı – Haber 7

Erkeklik adım adım bitiriliyor mu?

Batıyı takip eden batı hayranları; batıdaki gelişmeleri adam gibi güncel takip etseler, belki batının doğrularından faydalanacaklar. Yok bizimkiler, batının nerde İslam’a ters bir yanı varsa onun peşindeler. Batı yeni bilimsel araştırmalarla İslam’a doğru gidiyor. Bilim Kur’an-ı tasdik ediyor. Fakat bizim batı hayranları, adamların; vazgeçtiklerinin, attıklarının, yanlışlarının, çerinin, çöpünün peşinde giderek, batının pisliğini takip etme merakındalar.

Biz feminizm hayranlığıyla kadınları kışkırtırken, batı aile kurumunun çöktüğünü görünce yaptığı yanlışı fark etti; kadın ve erkeğin yaratılışına uygun olan geleneksel rollerine dönmesi üzerine toplantılar düzenliyor. Her geçen gün açıklanan yeni araştırma sonuçları kadın ve erkeğin yaratılış farklılıklarının ne kadar önemli olduğuna dikkat çekiyor. Fakat bizim bazı üniversite hocalarımız bile çıkıp, kadın ve erkek arasında çok da önemli farklılıklar olmadığını iddia edebiliyor. Cehalet üniversite hocası olmakla da bitmiyor demek ki.

Amerika, kadın kışkırtmacılığının zararlarını ve erkekleri nasıl tükettiğini fark etti; bu konularla ilgili çalışmalar yapıyor. Konu ile ilgi bir kaç kitap adı ve içinden kısa notlar:

Susan Faludi, “Sertleşmiş Amerikan Erkeğinin İhaneti” adlı kitabında “Erkeğin çıkmazda olma duygusuna değiniyor.” Faludi’nin Amerikalı erkekler hakkındaki çalışmasının temelinde şu soru soruluyor: “Eğer erkekler sıkça söylendiği gibi hükmeden cins iseler, neden bu kadar çok erkek, kendilerine hükmedildiği ve hayat tarafından ezildiklerini hissediyor?

Susan Faludi “Kendimi hadım edilmiş hissediyorum.” diyen erkeklerin erkek stresi, utancı, depresyonu ve şiddetinin, erkeklerin şahsi birer sorunu olmayıp, uğradıkları sosyal ihanetin bir ürünü olduğu sonucuna varıyor.

Erkek Olmanın Tehlikeleri: “Erkek Olma Ayrıcalığı Masalına Rağmen Hayatta Kalmak” kitabının yazarı psikolog Herb Goldberg “Amerikalı erkekler nesli tükenme tehlikesi olan bir tür müdür? diye soruyor. Cevabı “Kesinlikle evet! Erkekler kendilerini fiziksel, duygusal ve psikolojik olarak imha etmekteler.

Erkek Çocuk Mucizesi” adlı kitabın yazarı psikolog Michael Gurian “Kızların yaşadıkları, erkeklerden daha kötüdür, demek olaya at gözlüğü ile bakmaktır.” diyor.

Dünya Sağlık Örgütünde danışman olan Dr Devra Lee Davis kitabının “Erkekleri Kurtarın” adlı bölümünde, erkeklerin baba olmakta giderek daha çok zorlandığını ve erkeklerin gerçek bir gerileme içinde olduğunu vurguluyor. “Erkekler toplumdaki önemli rollerini kaybettikçe, fiziksel olmasa bile psikolojik olarak tükenmiş olacaklardır.” diyor.

Babasız Amerika” adlı kitabın yazarı David Blankenhorn “ABD gittikçe babasız bir toplum haline geliyor. Bir önceki nesilde Amerikalı bir çocuğun, babası ile birlikte büyüyeceğini düşünmesi normaldi. Bugün ise bunun tersini beklemesi, oldukça mantıklı görünüyor. Erkekler kocalık ve babalık rollerinden koptukça, ekmek parası kazanmak, koruyuculuk, bakıp büyütmek, öğretmenlik, kılavuzluk gibi rolleri yerine getirmek için gerekli dürtüyü de kaybediyorlar.

Dr. Helen Fisher “Birinci Cinsiyet” adlı kitabında “Kız çocuklar sevilmek, erkek çocuklar saygı duyulmak isterler. Saygı ihtiyacı erkekliğin temelinde vardır.” diyor. Dr. Fisher’ in “Kadın dernekleri; kızların başarısı için okullara para akıtarak, eğitimi kızların lehine çevirdiler ve bu da erkeklerin okul başarısını düşürdü. Kızlar lehine yapılan değişiklikler, erkek çocuklara karşı olumsuz ayrımcılıktır.” diyor.

ABD Eğitim Bakanlığı ve dünyanın değişik yerlerindeki birçok üniversitede yapılan çalışmalardan elde edilen veriler, erkeklerin eğitimde geri kaldıklarını gösteriyor.

Kur’an-ı Kerîm de Hz. Musa peygamberin kıssasını anlatılır. Firavun iktidarını kaybetmemek için her doğan erkek çocuğunu öldürmeye başlar; fakat muvaffak olamaz. Kur’an-ı Kerim bir tarih kitabı değildir, kıyamete kadar yaşanacak pek çok olaya işaret vardır.

Günümüzde erkekleri, o zamanki gibi öldürülmüyor; fakat insan haklarına uygun olsun diye(!) psikolojik olarak erkeklik bitirilmeye çalışılıyor. Modernlik adı altında erkekleri, psikolojik olarak hadım ediyorlar.

Bunun için işe; erkekleri görüntü olarak kadınlara benzetmeye çalışarak başladılar: Önce erkeklerin sakallarını, sonra bıyıklarını aldılar. Sakalsız ve bıyıksız erkek, daha modernmiş gibi gösterildi. Pek çok erkek de oltaya geldi.

Sonra “kadın hakları, kadın hakları” diye diye kadınların haklı olduğuna toplumu inandırdılar: “Kadınlar eziliyor” diye çığırtkanlık yaparak, erkekler üzerinde suçluluk psikolojisi oluşturulmaya çalışıldı. Bu suçluluk psikolojisi ile erkekler haksız da olsa kadınların yanında yer almaya başladılar. Dünyanın öteki ucunda bir kadın öldürülse, erkekler utandılar.

Sonra erkekleri kibarlaştırma çalışmaları başladı: “Şöyle romantik olacaksın, böyle romantik olacaksın, kadını mutlu etmek senin görevin” deyip erkeklerin kendilerini, kadınları mutlu edemeyen odunlar, olarak hissetmelerini sağladılar. Suçluluk psikolojisi oluşturuldu.

Sonra eşitlik davası var bir de: “Kadın-erkek eşittir; buna inanmayan erkek; yobazdır, gericidir.” diye medya baskısına maruz kalındı. “Modern erkek, kadın- erkek eşitliğine inanır.” diye inandı erkekler. Modern olmak uğruna pek çok erkek, yaratılışına inat, eşitliği savundu. Kadın- erkek insan olarak elbette eşittir; ama erkeğin evinde “evin reisi” olarak bir söz hakkı üstünlüğü, yani iktidarı olmalıdır; eşitlik davası ile erkeğin elinden reisliğini de aldılar.

Tabi bu kadar baskıya hormonlar dayanamadı. Erkeği erkek yapan hormon testosterondur. Testosteron sadece bir cinsiyet hormonu değildir; erkeğe taşıdığı cinsiyetin özellikleri de bu hormonla yüklenmiştir. Erkeğin cinselliği, sakalı, bıyığı, kası, gücü, saldırganlığı, cesareti, neşesi, özgüveni, düşünce ve duygularla ilgili erkeksi bakış açısı bu hormonun denetimindedir.

Testosteron ile ilgili en önemli bilgi; testosteron seviyesi davranışı etkiliyor; davranış da testosteron seviyesini etkiliyor. Testosteronu düşen erkeklerin cinsel arzuları azalıyor; bunun yanında yorgun, sabırsız, alıngan, gergin, öz güvenleri az, depresyona meyilli oluyorlar, kolay baş eğiyorlar.

Testosteronu en çok etkileyen şey erkeğin evdeki ya da toplumdaki statüsünün özgüvenine yansıması: Erkek değer görmediğinde testosteronu düşüyor, değer gördüğünde yükseliyor. Kazanınca yükseliyor, kaybedince düşüyor. Öncelikle de erkeğin evdeki statüsü testosteronu çok etkiliyor. Karısı ve çocukları tarafından değer gören, saygı duyulan erkeğin özgüveni yerinde oluyor, bu da erkeklik hormonunu artırıyor. Erkeğin iş hayatındaki kazancı ve başarısı da testosteronu artırıyor; fakat erkek toplumda saygınlığı olmayan bir iş bile yapıyor olsa, ailesi tarafından takdir görüyorsa; erkeklik hormonu gayet düzgün çalışıyor. Testosteronu normal seviyelerde olan erkek; ailesine karşı korumacı, neşeli, cesaretli ve kontrollü oluyor.

Eşi ve çocukları tarafından değer görmeyen erkeğin özgüveni azalıyor ve testosteronu düşüyor. Testosteron aynı zamanda “cesaret hormonu” olduğu için karısından korkan, çekinen bir erkeğin testosteron seviyesi çok düşüyor. Kendini erkek hissetmediği için karısı ile de cinsel birliktelik arzusu duymuyor. Yani bir yerde iki iktidar olmuyor. Evde kadın iktidarsa, erkek iktidarını kaybediyor.

Aldatmaların çoğunda, değerli olma duygusu, yatıyor. Evde karısı tarafından değer görmeyen, eleştirilen erkekler, dışarıda bir kadın tarafından değer gördüğünde, düşen hormonları yükselmeye başlıyor ve çok çabuk eşini aldatabiliyor.

Erkekliğini kaybetmemek için kadın iktidarına girmek istemeyen erkekler, evlilikten kaçıyorlar. Fakat sevgili hayatı ile de olsa toplumda erkeği hor gören, küçümseyen kadınlarla muhatap oldukça azalan erkekliğini cinsel küfürlerle kapatmaya çalışıyor, bazı erkekler.

Erkeklerde az miktarda “kadınlık hormonu östrojen” kadınlarda da az miktarda “erkeklik hormonu testosteron” vardır. Testosteron aynı zamanda “cinsel istek hormonu” olduğu için kadında olunca, erkeğe karşı cinsel istek duymasını sağlıyor. Az bir testosteron kadına güzel bir cinsel hayat için yeterli oluyor.

Kadınlar feminizm tuzağı ile erkekleşirken hormonları da değişiyor. Kadın erkekleştikçe vücudunda testosteron artıyor, cinsel isteği normalin üstüne çıkıyor. İşin kötüsü; saygı görmeyen, cesareti kırılmış, karısından çekinen erkeğin vücudunda da kadınlık hormonları artıyor.

Bu durumda dengeler tersine dönüyor. Cinsel olarak kadın, çok istekli, erkek isteksiz oluyor. Günümüzde bu durum o kadar yaygın ki. İstekli kadınlar ve isteksiz kocalar. Kadınların en büyük şikayeti. Ev içindeki iktidarı elinden alınan erkek, otomatik olarak yatak iktidarından da vazgeçmiş oluyor.

Allah (c.c) öyle bir sistem kurmuş ki neresinden delinirse, oradan insanın üstünde patlıyor. “Erkekler kadınlar üzerinde kavvamdır. (yönetici ve koruyucudurlar) ve “Saliha kadınlar kocalarına gönülden saygı duyarlar.” âyet-i kerîmesinin evliliklerin temelinde, yatağında, huzurunda, neşesinde ne kadar etkili olduğunu bilim de tasdik ediyor.

Şimdi artık kadın erkek el ele, birbirimizi suçlamadan, herkes kendi üzerine düşen hatayı kabul ederek bu tuzaktan çıkma zamanı.

Batı hangi niyetle kurmuştu bu tuzağı bilmiyorum; ama kendi kurduğu tuzağa düştü, şimdi çıkmaya çalışıyor. Amerika “Erkek olmak büyük imkansız” “Günümüzde erkek olmak kolay değil.” “Oğullarımıza ne yaptık” diye konuşurken, bizimkiler gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine bakarak, bir kaç kadın cinayetini delil olarak gösterip, erkekliğin bitirilmesine yardımcı olmaya çalışıyorlar.

Bir yandan kanunlar, bir yandan hormonlu besinlerle erkeklerin aldığı östrojen etkisi yapan gıdalar ve bir yandan kadın iktidarı, erkekliği bitirmek için uğraşıyor.

Bu vesile ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’e tekrar sesleniyorum: Bize gazetelerin üçüncü sayfa haberlerini göstererek, kanun çıkaramazsınız. Bir yıl içinde toplam kaç cinayet işlendi, kaçında kadın öldürüldü, kadınlar kaç cinayet işledi ve en önemlisi kaç cinayette kadınlar azmettirici olarak kayıtlara geçti. Çünkü kadınlar fiziki güçleri zayıf olduğu için öldürmezler; fakat öldürecek bir erkeği kolayca kandırabilirler. Bunlar açıklansın topluma. Ve lütfen batıyı model alıyorsanız son gelişmelerini model alın, çöpe atmaya çalıştıklarını değil.

Sema Maraşlı – Haber 7