Etiket arşivi: tefekkür etmek

RİSALE-İ NUR HİZMETİNİN GAYESİ NEDİR

RİSALE-İ NUR HİZMETİNİN GAYESİ NEDİR

 

İnsan, bazen hedef sapması yaşayabilir veya idealini kaybedebilir. Bu sebeple asla ve kat’a şaşırmaması için daima esasatlarını, düsturlarını kontrol etmelidir. Bu kaidelerden uzaklaşıyor mu yoksa bağlı olarak mı devam ediyor murakabesini yapmalı. 

Tüm İslami hizmetlerde ve amellerde ve niyetlerimizde en temel esas Allah’ın rızası ve ihlas olmalıdır. Tüm hayatımızda bu sağlanamazsa insanın manevi dengesi sarsılır.  

Sonuç olarak ulvî bir menba-ı kuvvet olan ittifakı kaybedip, [insanda] ihlas da kırılır ve vazife-i uhreviye de zedelenir. Kolayca rıza-yı İlahî[yi] de [abd] elde edilmez.”[1]

“Ubudiyet, emr-i İlahîye ve rıza-yı İlahîye bakar.”[2]

“hüner, rıza-yı İlahîyi kazanmakladır.”[3]

“ihlası esas tut ve yalnız rıza-yı İlahîyi düşün.”[4]

Medar-ı necat ve halas, yalnız ihlastır. İhlası kazanmak çok mühimdir. Bir zerre ihlaslı amel, batmanlarla hâlis olmayana müreccahtır. İhlası kazandıran harekâtındaki sebebi, sırf bir emr-i İlahî ve neticesi rıza-yı İlahî olduğunu düşünmeli ve vazife-i İlahiyeye karışmamalı.”[5]

Okunan dersler, yapılan mütalaalar istisnasız olarak hepsi bu manalara müteveccihtir. Zaten okunan ve talim edilen şeyler insanı ihlasa, mahviyete götürmüyorsa “Niyet, nazar, mana-i ismi ve harfi” gözden geçirilmelidir. Netice tesanüte, ittihada, ittifaka çıkmıyorsa şayet işler çok vahimdir. Derslerimizde de bu manalar herbir latifemizin burcunda birer sancak olarak sallanmalıdır. Çünkü bunlar heva ve hevese bakan değil bizzat murad-ı ilahi ve Rasulîdir. 

İnsan, katıldığı derslerle, günlük olarak okuduklarıyla manevi olarak şarj olur ve itikad ve amelini daha güzel ve sağlam olarak yapmaya kendinde bir azim hisseder. Bu manada bir araya gelenler birbirine sirayet eder. Sirayet şu anda kâinatta cari olan en kuvvetli ve yaygın olan bir iletişim biçimidir desek haddimizi aşmış olacağımı zannetmiyorum. 

Derslerimiz ilmî ve imanî mevzuların müzakere ve mütalâa sahasıdır. Orada bilen konuşur, konuşan dinlenir; bilmeyen sorar ve bilmediğini öğrenir bu suretle insanın tekemmülatı devam eder. Bir nevi işbaşı eğitimi diyebiliriz buna. Ama illa bilenin okuduğu bir ortam değildir ders rahleleri. Bazen beraber okunur istifade edilir. Bir de illa okunacak ve izah edilecek değildir illa. Çünkü bu izah meselesi bir nevi ilhamdır.

Tüm islami hizmetlerin gayesinin de inkılab-ı İlahî, marziyat-ı Rabbaniyeyi ve ahkâm-ı İlahiyeyi anlamak..”[6] şeklindedir. 

“Bu itibarla, o zamanlarda bütün fikirler, kalbler, ruhlar marziyat-ı İlahiyeyi bilmek ve öğrenmeğe müteveccih.. Bunun için, istidad ve iktidarı olanlar o zamanlarda vukua gelen bütün ahval ve vukuat ve muhaverattan ders almakla, içtihadlara zemin teşkil eden yüksek istidadlar vücuda..”[7] getirebilir. 

 

Hülâsa: Risale-i Nur, Kur’an’ın bu asırda en yüksek ve en kudsî bir tefsiridir. Hakikatleri semavîdir, Kur’anî’dir. O halde Kur’an okundukça o da okunacaktır. Risale-i Nur, mücevherat-ı Kur’aniye hakikatlerinin sergisidir, pazarıdır. Bu ulvi pazarda herkes istediği gibi ticaret yapar. Uhrevî, manevî zenginliklere mazhariyeti temin eder.

   Bu kadar maruzatımızla ifade etmek istedim ki:

Maksadımız; imanımızı kurtarmaktır, imana hizmettir, Kur’an’a hizmettir.”[8]

 

Selam ve dua ile 

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Lem’alar (153)
[2] Lem’alar (131)
[3] Lem’alar (152)
[4] Lem’alar (152)
[5] Lem’alar (133)
[6] Sözler (491)
[7] Mesnevi-i Nuriye (91)

[8] İşârât-ül İ’caz (308)

 

www.NurNet.org

Tefekkür Edip İcabınca Yaşayabilenlere Ne Mutlu !

Risale-i Nur mesleğinin dört esasından biri de; tefekkürdür. Risale-i Nur eserleri, bir saati bir sene nafile (farzlar dışındaki) ibadet sevabını verebileceği hadiste bildirilen tefekkürle ilgili çok mühim dersler vermek özelliğini de taşımaktadır.

Risale-i Nur eserlerinden alınan tefekkür dersleriyle, “Kâinat Kitabı“ndan, tefekküre verilebilecek çok sayıdaki misallerden biri olarak, astronomi ilminden şu misal verilebilir:

Helyum, yer kabuğunda nadir ve çok az, kâinatta ise hidrojenden sonra en bol bulunan elementtir. Çünkü, maddî kâinatın maddesinin çok büyük kısmı; her biri çeşitli büyüklüklerde birer güneş olan yıldızlardır. Yıldızların maddesinin de çok büyük kısmı; hidrojendir. Yıldızların içindeki çok yüksek sıcaklıkta hidrojen atomlarından “fusion” nükleer reaksiyonu ile helyum meydana gelirken, bir kısım madde de tamamen enerjiye dönüşerek, radyasyon, ışık, ısı yayar.

Allah (C.C.) yüzmilyar kere yüzmilyar (1 rakkamı yanında 22 tane sıfır olan sayı: Üslü bir kemiyet olarak 10 üzeri 22 şeklinde de kısaca yazılır) adet olduğu tahmin edilen yıldızların hepsini birer “nükleer fırın” halinde, hidrojenden “fusion” (küçük atom çekirdeklerinden büyük atom çekirdeklerinin meydana gelmesi) nükleer reaksiyonu ile helyum meydana getirecek ve bir kısım maddeyi de tamamen enerjiye dönüşüp radyasyon, ışık ve ısı yayacakları şekilde yaratıp çalıştırmakla “Vahidiyet” manasındaki birliğini ve bu kadar çok sayıdaki yıldızın hiç birini başka bir yıldıza tıpatıp benzer şekilde yaratmamış olmakla da “Ehadiyet” şeklindeki birliğini -o yıldızların sayısı kadar- ilan edip bize göstermektedir.

Helyum elementinin hidrojen elementinden nükleer bir reaksiyonla milyarlarca seneden beri teşekkülünün devam ettiği maddî kâinattaki yıldızlar âlemine bu gözle bakarak, en mühim hakikat olan “Tevhid” (Allah’ın varlığı ve birliği) hakikatini tefekkür edebilenlere ve o tefekkürün icaplarına göre yaşayabilenlere ne mutlu…

O yıldızlar âlemini; para, unvan, mevki, şöhret ve benzeri nefsanî maksatları için ömürleri boyunca incelemelerine rağmen, bu “tevhid” hakikatının dersini alamayanlara ve o hakikate göre yaşamayanlara ise, yazıklar olsun!..

Prof. Dr. Mustafa Nutku

www.NurNet.Org