Etiket arşivi: tesadüf

Her Şeyin Ana Maddesi Olan Atomlara Bir Göz Atalım

Bakın, cansız şuursuz gözle görülmeyen minnacık bir vaziyette olan atomların yaptıkları işlere: Onlarda kendi Kudretini ve yaptıkları işlerde kader kaleminin nasıl işlediğini Allah bize gösteriyor. Şimdi o küçücük zerrelerden meydana gelen eserleri Allah’ın Kuvvet ve Kudretinden başka hangi sebebe verebiliriz. Biz Müslümanlar meydana gelen o muazzam ve büyük eserleri tabiatçılar gibi cansız şuursuz atomlara verme hamakatına düşemiyoruz. Çünkü bütün tohum ve çekirdeklerin elementleri hidrojen, oksijen, karbon ve azot olduğu halde, çekirdeklerin ve tohumların içlerinde atomlarla çizilen o muazzam program hiç şaşırmadan bitkilerin vücudunda Allah’ın hikmeti kendini gösteriyor. Atomlardan meydana gelen, buğday tanesi ve o buğday tanesinden, binler buğday tanesi olmasını. Küçük bir çam ağacının çekirdeği, koca çam ağacını sırtında taşımasını görünce, Allah’ın kudretini mülahaza ederken hayretten kendimizi alamıyoruz.

Böyle muazzam bir hakikatin meydana gelmesini, tesadüfen rüzgar esti atomları oralara götürdü de oldu oluştu oyuncağına havale edemiyoruz. Çünkü o zerrecik atomcukların yaptıkları işleri görünce, o işler atomların  kuvvetlerinden milyarlarca büyük yükleri başlarında taşıdıklarını görüyoruz.

Böylece o koca işler ancak Allah’ın kuvvet ve kudretine dayanarak yapılabilir kanaatine varırız. “Çünkü, her bir zerre eğer Allahın memuru olmazsa ve Onun izni ve tasarrufuyla hareket etmezse; o vakit her bir zerrenin nihayetsiz bir ilmi, hatsız bir kudreti, her şeyi görür bir gözü, her şeye bakar bir yüzü, her şeye geçer bir sözü bulunmak lazım gelir. Çünkü anasırın (elementlerin) her bir zerresi, her bir cismi zihayatta (canlılarda) muntazam işler yapabilir, veya işleyebilir demek hamakattan başka bir şey değildir. Eşyanın intizamatı (düzeni) ve kavanini teşekkülatı (şekillenme kanunları) biri birine muhaliftir  (zıttır) onların niza matı (ölçüleri) bilinmezse işlenilmez; işlenilse de yanlış yapılır. Halbuki yanlışsız yapılıyor. Öyle ise o hizmet eden zerreler, ya bir İlmi Muhit Sahibinin ( her şeyi bilen birinin) izni ve emri ile ve ilim ve iradesi ile işliyorlar ve yahut kendilerinde öyle bir muhit (her şeyi içene alan) bir ilim bulunmak lazım gelir,” bu da imkânsızdır.     

Evet Nasıl oluyor da bir saksıdaki toprağa yüz çeşit bitki eksen, her birinin dalı, yaprağı, boyu, şekli şemalı, rengi boyası, hiç karışmadan farklı oluyor. Orada bir acı biberin tohumunu eksen zehir gibi acı olur. Aynı  saksıda bir kavun çekirdeği eksen, kokusundan tadından ağzın sulanır. Şimdi o saksıda meydana gelen akıl almaz işleri, zerre gibi küçük sebeplere havale etsek, lazım gelir ki, ya o saksıda küçük küçük, belki çiçekler sayısınca makineler bulunsun veyahut o parçacık topraktaki her bir zerre, bütün o ayrı ayrı çiçekleri, ve çiçeğin çok çeşit inceliklerini canlılıklarını yapmasını bilsin. O zerre âdeta bir ilah gibi sonsuz ilmi ve sınırsız iktidarı bulunsun. Bunu aklı başında olan hiç kimse kabul etmeye yaklaşmadığına göre, Bu işleri yapan ancak ve ancak her şeyi hikmetle yaratmaya Kuvvet ve Kudreti yeten, uzaktan komandolu iş gören yaratma gücüne sahip olan  Şanı yüce Allah yapabilir demeye mecbur oluruz.

Evet o zerrenin  havada yaptığı işleri, gördüğü vazifeleri düşünen insan için o kadar hayret verici ve şaşırtıcıdır ki, tarif edilmez. Mesela bütün dünyada ki telefon, telgraf,  radyo ve cep telefonlarına getirilen sedaları ve konuşulan çok çeşit ve sayısız sesleri hiç karıştırmadan nakledildiğini aklımız kulak vasıtası ile gördüğü zaman, ne diyeceğiz? Yoksa ey hava zerresi! O minnacık vücudunla o kadar sayısız işleri başarıyla yaptığın için, ver elini ayağını öpeyim mi diyeceğiz; yoksa sen bu işlerden anlamazsın, bu işleri sana yaptıran ancak ve ancak, biz insanları çok seven, zerre ile güneşi kudret elinde tutan, ve çok ince  ölçülerle onları döndüren, çeviren ve her şeyi hikmetle yapabilme gücüne sahip olan  Allah’tan başka hiç kimse yapamaz mı diyeceyiz? Bunu siz söyleyin…

Ey aklı başında olan insan! Amerika’da veya diğer yerlerdeki yakınlarınla konuşmak için cebindeki telefonunu kulağına koyduğun zaman, her zaman olmasa da şu sözü demeye unutma ha! Aman Allah’ım ne kadar kudret sahibisin ki, bu havadaki zerrelere öyle bir emir vermişsin ki, bu kadar sesleri karıştırmadan kulağımıza getiriyorlar. Hatta o telefonu ben icat ettim diyenleri de, onların akıllarını da Zatınız icat etti. Her zaman olmasa da bazen abdest al secdeye kapan ki telefonun şükrünü eda etmiş olasın. Çünkü önceden sevdiklerinden uzun zaman mektupla haber alamazken, şimdi telefon sana aynı anda haberi ulaştırıyor. Ne diyorsun, yoksa yanlış mıyım siz söyleyin?  Sakın, bu işleri minnacık hava atomlarına verme ha! Yoksa büyük hata etmiş olursun.

Nasıl ki: Akılsız-deli gözsüz ve işitmesi olmayan bir adam Mercedes fabrikasına gidip orada muntazam işler yapsa. diyeceksin ki o kendi kendine yapmıyor. Muhakkak o işleri ona başkası yaptırıyor. Aynı onun gibi o atom için de diyeceksin ona o şişleri başkası yaptırıyor.

Bu ve buna benzer ciddi meseleleri sizinle paylaşmamın tek sebebi, hem materyalist ve natüralistlerin neticesiz boş fikirlerini öğrenmek, hem de bizi yoktan var eden Allah’ımıza karşı vazifemizi yaparken gayretli olmaya yarar ümididir.

Not: Bu gibi hakikatleri aklı gözüne inmiş materyalistlerden sormayalım mı ne dersiniz? Çünkü bu hakikatte mühim bir  ders var değil mi ?

Bu hakikati dostlarla da paylaşmaya ihmal etmeyelim!

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Dünyada Tesadüfe Dayalı Bir Olay Var Mıdır?

Kütüphanemi karıştırıyordum. Elime kabı yırtılmış bir kitap geçti. İlk sahifesinde bulunan başlık dikkatimi çekti. ‘Yegâne Dünyamız’ başlıklı yazının ilk satırlarında şunlar yazılıydı:

‘Elinize on tane marka alın, her birini birden ona kadar numaralayın. Hepsini cebinize koyup karıştırın. Sonra bu markaları, birden ona kadar numara sırası ile cebinizden teker teker çıkarmaya çalışın. Neticesi şu olacaktır:

Bir numaralı markayı çekebilme şansı onda bir; 1 ve 2 numaralı markayı çekebilme şansı yüzde bir 1, 2 ve 3 numaralı markaları arka arkaya çekebilme şansı binde bir ;1, 2, 3 ve 4 numaralı markaları sıra ile çekebilme şansı on binde bir nispetindedir. Böylece markaları birden ona kadar sıra ile çekebilme şansının, ya da ihtimalinin on milyarda bir olduğu görülecektir.’

Bu basit örneği anlatmamızdan gaye, tesadüf iddiasına karşı rakamların korkunç bir şekilde nasıl çoğaldığını okuyucuya göstermektir. Bu matematikle ilgili basit misal, dünyada hiçbir şeyin tesadüfe verilemeyeceğini ortaya koymaktadır. Mesela dünyada yaklaşık beş milyar insan vardır. Bütün insanların vücudundaki organların yeri aynıdır. Sayıları da değişmemektedir. Her insanın iki gözü vardır ve yüzüne takılmıştır. İki kolu vardır ve kolları yandadır. Her insanda iki kulak, bir ağız bir burun vardır. Bütün insanlar yemeklerini ağız yoluyla yemektedirler. Yine her insanda koku alma organı burun işitme organı kulaktır. Demek, tesadüf neticesi olarak tüm insanların organlarının vücudunun aynı yerinde olması ve aynı vazifeyi görmesi matematik ilmine göre imkânsızdır.

Yine hiçbir insanın bir başkasına, yüzü, sesi ve parmak izi benzememektedir. Bütün insanlar birbirlerinden farklı yaratılmışlardır. İşte akıllara durgunluk veren bu gerçekler gösteriyor ki, kâinatta hiçbir şey tesadüf olmamıştır.

Öyle ise kâinata her şeye bilerek yön veren bir kudret vardır, o da Allah’dır. Her şey O’nun iradesiyle yapılır. Her şeyin dizgini O’nun elindedir. Her şeyi sonsuz ilim, irade ve kudretiyle yaratan ve idare eden yalnız O’dur.

Dr. İdris Görmez

Tawâfuq in the Qur’an

There is tawâfuq in the Qur’an. However if the publisher or writer does not pay attention, or is not precise and careful enough, the tawâfuq may not be captured or recognized.

Without the help and guidance of Bediuzzaman Said Nursi the miraculous nature of tawâfuq may have remained unknown and, since previously such works had not been highlighted, common people would have been unaware of them.

Tawâfuq is when two things happen in a precise and orderly fashion without intent. Tawâfuq is especially understood to be when we know there is no possibility of coincidence or chance in an event and when we understand that the occurrence must have been ordained by Allah for an important cause.

The miraculous nature of tawâfuq in the Qur’an is displayed when the printed occurrences of the word Allah (Lafzullah), mentioned 2806 times, miraculously correspond to each other. With the exception of all but a few of the 604 pages of the Qur’an containing the word Allah such correspondence is evident.

In every page the occurrence of the word Allah corresponds to another, on either two pages overlapping each other face to face, by corresponding in a row top to bottom or by directly corresponding on the front and back of pages. The same tawâfuq may be seen with other words such as Rab (Lord), Qur’an and Rasul (Messenger) and in many other forms.

The miraculous nature of tawâfuq in the Qur’an was first revealed by Bediuzzaman Said Nursi one century ago. Now, in this era of materialistic and irreligious philosophy, at a time when people only believe in what they can see, that is to say whose minds have been limited by their sight, the fascinating tawâfuq miracle of the Quran is surely meaningful and is totally a blessing of Allah.

There is undeniable wisdom in the miracle of tawâfuq being discovered nearly 1350 years after the Qur’an was compiled. This being that if the tawâfuq of the Qur`an had been spotted earlier,  during the time of the life of Messenger Muhammad (Peace be upon Him) and His Companions (Sahabas), His enemies of that time and of later generations may have accused Him and His Companions, saying that they deliberately aligned the words. However the tawâfuq, being discovered at a time when people are saying, “I only believe in what I can see”, is enough to destroy such denial.

In this respect Bediuzzaman says, “All Praise be to Allah that a Qur’an has been inscribed which openly portrays one of the six miracles that can be spotted by the naked eye. This is the Qur’an that was inscribed by Hafiz Osman. Other than a few rare instances Allah’s names are repeated 2806 times with the tawâfuq miracle. The pages or sentences were never amended. We have only regulated it. From that regulation a marvelous tawâfuq has prevailed. Some “ahl-al kalb”figures (people who approach reality with their hearts) have seen the Qur’an that we inscribed; they have all agreed it was close to the Qur’an in Lawh-al Mahfûz (Preserved Tablet).

www.MalaysiaNur.com