Etiket arşivi: Ali Erkan Kavaklı

Hayrettin, Okumayı Neden Sevdi?

Eskişehir –Sarıcakaya’da ortaokul öğrencilerine konferans veriyordum. Bir ara salonun arka tarafına gittim ve öğrencilere soru yönelttim. Hayrettin, soruma cevap vermek yerine bütün salonda beni şoke eden şu sözleri söyledi:

                “Ben okumayı sevmiyorum.”

                Geçip gitmeli miydim yoksa Hayrettin’i ciddiye mi almalıydım, tereddüt ettim.

                Esenyurt’taki İlk Adım derneğinde konferans verirken bir dinleyici şöyle bir soru yöneltti:

                “7 yaşında bir yeğenim var, zeki çocuk ama bir şey öğrenmiyor. Arkadaşları tarafından dışlanıyor. Ne yapılabilir?”

                Bu soru bana Hayerttin’i hatırlattı.

Salondaki herkes Hayrettin’e gülmüştü. Tabi ki bakışlar bana yöneldi. Ben sınavlarda ve hayatta başarılı olmanın sırlarını anlatıyorum. Okumayı sevmeyen biriyle karşı karşıkayayım. Ona ne yapacağım?

Hayrettin’i ciddiye aldım ve sahneye gelmesini söyledim. Epey bir süre tereddüt etti. Arkadaşları, “Hadi bakalım, savun kendini, parçala sahneyi, Hayrettin yamansın!” gibi laflar attılar.

Bunları duymazdan geldim.

Hayrettin’i sahneye aldım ve sordum:

“İnsanın en önemli organı bedeni mi beyni mi?”

                “Beyni!”

                Salonda bedeni diye bağıranlar çıktı. Onlara dönüp şöyle dedim:

-Tamam, bedeni diyenlerden başlayalım. Elbette ki sağlığımız çok önemli. Onun için üç öyün yemek yiyoruz, arada çay-ayran vs içiyoruz ve zaman zaman meyve yiyoruz. Böylece 3-4 öyün bedenimizi besliyoruz. Öyleyse en az bedenimiz kadar önemli olan beynimizin de beslenmesi gerekir. Öyle mi?

Soruyu önce Hayrettin’e yönelttim.

Evet, cevabını alınca salona yöneldim, onlara da sordum. Cevap evetti.

-Peki, beyin vitamini nedir? Beynimizi ne ile besleyeceğiz?

Cevaplar gelmeye başladı:

                “Okuma, okuduğunu anlatma, öğrenme, düşünme, gezi gözlem ve araştırma yapma; matematik-fizik-kimya problemleri çözme; makale, deneme, fıkra, hikâye, roman, şiir yazma; proje yapma, insanlarla sağlıklı iletişim kurma, dil öğrenme, tercüme yapma, sosyal faaliyetler, spor, sanatsal etkinlikler…” (Zihin sporları için Dehanı Keşfet, Zekânı ve Hafızanı Geliştir kitabıma bakınız.)

                Konuyu tamamlamak için şunları söyledim:

“Allah, insan beynini öğrenme programlı yaratmış. Göz görme, kulak işitme, ayak yürüme, el tutma, beyin öğrenme programlıdır. Organlarımız kullandıkça güçlenir ve mutlu olur. Sağ elimiz daha fazla kullandığımız için sol elimizden güçlüdür. Beynimizi kullanalım ve besleyelim diye Allah kitap göndermiş. Kur’an ve kutsal kitaplar kedilere inmemiştir çünkü kedilerin beyni kitap okuma ve onu öğrenmeye müsait değildir. Allah, kafatasımızın için dana beyni koysaydı da okula gelmezdik. İnsan beyni kitabı okur, anlar ve üzerine düşünür. Allah, kâinatı da bir kitap gibi yaratmış ve onu okumamızı istemiştir. Fen bilgisi, fizik, kimya, matematik, astronomi, coğrafya gibi ilim dalları kâinat kitabının okunması ve incelenmesi sonucu geliştirilmiş kitaplardır. Allah, Dünya’yı yaratmasaydı coğrafya bilimi olmazdı, kâinatı yaratmasaydı da astronomi ve matematikten söz edilmezdi.

Allah, insanı yaratmış ve ona kitap göndermiş. İlk insan, ilk peygamber ve ilk kitabı okuyan varlıktır. Allah, Hz. Adem’e ilim öğretmiş (Ve allame Adem’e esmae küllehe- Hz. Adem’e bütün isimleri öğretti) ve bu sayede Hz. Adem, meleklere üstünlük sağlamıştır. Bugün de ilim ve fende ileri giden ülkeler kalkınmış ve yükselmişlerdir. İlim ve öğrenmek insanı ve milletleri yükseltir.”

                Kur’an-ı Kerim de kâinat kitabının okunmasını emreder. Ğaşiye suresinden şöyle buyrulur:

                “Görmüyor musunuz, deveyi ki nasıl yaratılmış? Gökyüzü nasıl yükseltilip düzene konmuş? Dağlar nasıl yerine yerleştirilmiş, yeryüzü nasıl dayanıp döşenmiş? Düşün, öğüt ver. Sen ancak öğüt verinsin. Ayetler, 17-21

İnsan beyni bu iki kitabı okuyarak beslenir, zenginleşir ve gelişir. Okuyup öğrenmeyen beynini beselemez. Okuyup öğrenme, araştırma ve düşünme insan olmanın, beynimizi beslenmenin gereğidir.”

Hayrettin’e dönüp sordum:

-Beynimizin de beslenmesi gerekir, anlaştık mı?

Çakır gözlerini bana çevirdi. Yüzüne dökülen kahverengi saçlarını eliyle arkaya savurdu, gülümsedi:

-Anlaştık.

-Bundan sonra okumayı seveceksin. Tamam mı?

-Tamam.

Hayrettin’i alkışlatarak yerine uğurladım. Bir öğrencinin beynini besler gibi bir çalışma programı yaparak günde 3.5 saat ders çalışması gerektiğini anlattım. Yazılı olduğu günler ve büyük sınavlar yaklaştığında çalışma saati 5’e çıkarılabilir, dedim. Salon dolusu öğrenci beynin de beden gibi beslenmesi gerektiği konusunda hem fikir oldu.

Beyin araştırmacısı Prof. Gerd Kempermann fareler üzerine yaptığı araştırmayı şöyle anlatır:

“Büyük turnelere çıkan, sağda solda durmadan gezinen farelerin beyinlerindeki hipokampus bölgesinde daha fazla nöron meydana geldi ve davranışları değişti. Hipokampus, öğrenmede en önemli bölge. Hareketlilik beyin gelişimin tetikliyor. Hareket hâlinde olanlar daha fazla öğrenir, beyin aynı anda öğrenmeyi destekleyici sinir hücresi üretir ki tecrübeleri saklayabilsin. Farenin kişisel tecrübeleri ve öğrendikleri beyin yapısını etkiliyor, hayatını sürdürmede şansı iyileşiyor. Beyin gelişimi bizde de aynı şekilde.”(Der Spiegel, 13.5.2013, s.107)

                Öğrenmek beynimizi beslemektir; öğrenmemek fıtrata aykırıdır, beyni vitaminsiz bırakmaktır.

Ali Erkan Kavaklı

Mehmet Akif Ersoy’u Anlamak ve Değerler Eğitimi

Mehmet Akif ümit, azim ve medeniyet şairi idi.

Onun gibi dev bir sanatkârı okumak, anlamak ve yorumlamak insanı yükseltir, özellikle genç nesle büyük erdemler kazandırır.

Akif zor zamanlarda yaşadı, zor işler başardı.

Milli Eğitim Bakanlığı okullarda değerler eğitimi çalışması yapıyor. Değerler eğitimini Mehmet Akif gibi büyük düşünür, yazar, şair, âlimleri anlatarak vermek çok daha etkili olur.

Mehmet Akif’in ölmez eserler vermesinin sebebi neydi? Neden durmadan çalışmayı ve terlemeyi tercih etti? Neden durmadan ter döktü, durmadan okudu ve yazdı?

Onun bir sevdası, derdi, davası, gayesi vardı.

Osmanlı Devletinin yıkılışını gördü, Osmanlının küllerinden Cumhuriyet kuruldu. İstiklal Savaşı’nın kazanılmasında onun çok büyük emeği vardır. Anadolu’yu karış karış gezdi. Halkı işgale isyan etmeye ve kurtuluş savaşı vermeye teşvik etti.

Geleceğe ümitle baktı, insanlara gelecek ümidi aşıladı. Şöyle der:

mehmet akif ersoy türk bayrağıÂtiyi (geleceği) karanlık görerek azmi bırakmak;

Alçak bir ölüm varsa eminim budur ancak.

Ey dipdiri meyyit, iki el bir baş içindir;

Davran sana eller de senin baş da senindir.”

İnsanımızı zorluklarla mücadele etmeye çağırdı. Kendisi zor işlerin yapılmasına öncülük etti. Safahat’ta şöyle der:

Azmiyle ümidiyle yaşar dünyada hep yaşayanlar;

Meyus olanın ruhunu, vicdanını bağlar.

Henüz herkes gibi dünyada hakk-ı hayatın varken

Hani herkes gibi azminde sebatın?”

İnsanları harekete geçiren düşünceleri ve inançlarıdır. İnsan ümitle bir işe koyulmaz o işi başarıyla bitiremez. Mehmet Akif göre en önemli motivasyon unsuru azim ve imandır.

Hüsrana rıza verme, çalış, azmi bırakma!

Kendin yanacaksan bile evladını yakma!”der.

Akif’e göre ümitsizlik her türlü başarıya engeldir. İnsan ümit sahibi olmalı, azim ve inançla çalışmalı. Neticede Allah inanan ve çalışan insana yardım eder.

Ye’s (ümitsizlik) öyle bir bataktır ki düşme, boğulursun.

Ümide sarıl sımsıkı, seyret ne olursun.”

Mehmet Akif, aynı zamanda iman ve inanç şairi idi. Ona göre insan ümidini inancından alır, gücün kaynağı iman ve inançtır. Akif, Kur’an Müslümanıdır. Esasen kendisi hafızdır. Arapçası mükemmeldir. Bütün ilhamını Kur’an’dan alır.

“Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı,

Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı!”der.

Safahat, Kur’an âyetlerini açıklayan şiirlerle doludur.

İman ve inancın yanı sıra Mehmet Akif çalışmaya çok önem verir. Alın teri onun için çok mühimdir.

Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası;

Dostunun yüz karası, düşmanın maskarası.

Hüsrana rıza verme, çalış, azmi bırakma!

Kendin yanacaksan bile evladını yakma!

Feryadı bırak, kendine gel çünkü zaman dar!

Uğraş ki telafi edecek bunca ziyan var!

Akif, ilme önem verir, ilmin insanı ve milletleri yükselttiğini bilir. Bu konuda şöyle der:

Alınız ilmini Garb’ın, alınız sanatını;

Veriniz mesainize de son süratini.

Çünkü kabil değil artık yaşamak bunlarsız;

Çünkü milliyeti yok sanatın, ilmin yalnız.

İyi hatırda tutun ettiğim ihtarı demin;

Bütün edvar-ı terakkiyi yarıp geçmek için,

Kendi mahiyet-i ruhiyeniz olsun kılavuz.

Çünkü beyhudedir ümmid-i selamet onsun.”

Millet olarak kendi öz benliğimizi korumalı, kimliğimizi kaybetmeden Batı’dan ilim ve sanatı almalı; yükselmek için durmadan çalışmalıyız.

Not: Harun Karakuş, Safahat ezberleterek öğrencilere Akif’i tanıtma ve anlama çalışması yapıyor. Birçok eğitimci öğrencilerin tembelliğinden, ilgisizliğinden, öğrenme aşklarının olmamasından şikâyet ederken Harun Bey, Safahat’tan şiir ezberleme yarışması düzenliyor ve ezberleyenleri ödüllendiriyor. Akif’in kişilik, kimlik ve sanatı üzerinden değerlerimizi çocuklarımıza kazandırma çalışması yapıyor.

Harun Bey, geçen sene Safahat hafızları yetiştirmek için proje yapmıştı. Bu yıl yeni bir proje ortaya koydu. Safahat’tan 16 şiir seçerek bunları ezberleyen öğrencilere ve ezberleten öğretmenlere ödül veriyor. Özel Enderun Lisesi adına yapılan organizasyon harika bir proje. Bir’den 30’a kadar olan öğrencilere çeşitli para ödülleri veriliyor.

Safahat’tan şiir ezberleme ve okuma yarışmasına ortaokul öğrencileri katılabiliyor. Başvurular 19 Nisan’a kadar yapılacak. 4 Mayısta yazılı, 11 Mayısta sözlü sınav yapılacak. Yarışmayı bir jüri değerlendiriyor. Öğrenci ve öğretmenleri yarışmaya katılmaya, Akif’i okuma, anlama çalışmasına davet ediyorum. İrtibat: 0332.237 81 08; cep 0554 898 24 36

Ali Erkan KAVAKLI / Moralhaber.net

Sınıfta disiplin nasıl sağlanır?

Niğde’de konferans verdikten sonra okul müdürü arkadaşlarla çay içerken okuma tutkusuna hayran kaldığım Gazi İlkokulu Müdürü Mehmet Alkan, ortaya bir soru attı. Ak saçlı, tecrübeli şöyle dedi:

Öğretmen arkadaşların çoğu sınıfta disiplin kurma konusunda problem yaşıyor. Çocukları derse motive edebilmek en önemli problem. Dur, sus, konuşma yöntemi sökmüyor. Dersin bir yarısı bağırıp çağırma ve gürültüyle geçiyor. Televizyon, bilgisayar, cep telefonu gibi teknik yayınların gürültülü, resimli, efektli programlarına alışan öğrenciler, öğretmenleri dinlemeye gelince konsantre olamıyorlar. Kanaatimce eğitimdeki en büyük problemlerden biri sınıf disiplini. Bunca yılın öğretmenisiniz, Almanya’da kaldınız, dünyayı takip ediyorsunuz. Pratik bir çözümünüz var mı?”

Gönlümüz ve beynimizle öğretmenlik yapmak şartıyla problemin çözümü var.

– Nedir, söyler misin diye atıldı Mehmet Bey.

-Memnuniyetle, bildiklerimi mezara götürecek değilim yalnız çocukların gönlüne girmeyi hedeflemeden benim prensibi kullanırsak prensip işe yaramaz, onu da ilave edeyim.

Öğretmeni Başarıya Götüren Yol konulu Rize’de verdiğim konferansı hatırladım. Konuşmam bittikten sonra eğitim fakültesinde okuyan iki öğrenci gelip beni tebrik etmiş ve şöyle demişlerdi:

Dört yıldır eğitim fakültesinde okuyoruz. Öğretmenlerimiz akademisyen, bol bol teorik bilgiler anlatıyorlar. Sizi anlattıklarınız sınıfın içinden. İki saatte dört yılda öğrendiğimizden fazlasını öğrendik.”

Bu sözleri o zaman iltifat olarak algılamıştım. Mehmet Alkan, konunun ciddiyetine dikkat çekip de sınıflarda benim sandığımdan daha ciddi problemlerin yaşandığını söyleyince “paran kadar konuş” metodunu anlatmaya karar verdim.

Her şeyden önce çocukları sevmeli, onlar için çalıştığımıza onları inandırmalıyız. Dersine girdiğim sınıflarla tanışmadan sonra öğrencilerime şöyle derim:

‘Değerli arkadaşlar, sınıfta disiplin sağlamak zor bir iştir, herkes her zaman kendini kontrol edemez, ders anlatılırken birbiriyle konuşan öğrenciler çıkabilir. Bazen de bir ihtiyaçtan dolayı konuşursunuz. Sınıfta disiplin sağlama konusunda bana yardımcı olacağınıza can-ı gönülden inanıyorum. Sınıf sessizliği, dersi anlamanız için gerekli. Dersi derste öğrenirseniz işiniz kolay olur. Benim dersim kolaydır, milyonlarca öğrenci bu dersi her sene geçer. İsterseniz siz de geçersiniz. Yüksek notlar alarak sınıfı geçmeniz beni memnun eder, bu konuda size elimden gelen yardımı yapacağım.

Gelelim sınıfta disiplinin nasıl sağlanacağı konusuna. Sınıfta disiplin sağlama metotlarını gözden geçirelim. Bir arkadaşınız tahtaya gelsin, bu metotları yazalım ve oylayalım. Ben demokrat bir öğretmenim, sizin kabul etmeyeceğiniz bir metodu uygulamam. Sizin kabul edeceğiniz prensipleri uygulayacağız.”

Bir öğrenciyi tahtaya kaldırırım ve aklıma gelen metotları yazdırırım.

Sınıfta disiplin sağlama yolları:

  • Bağırıp çağırma ve azarlama.
  • Disipline verme.
  • Notu silah olarak kullanma.
  • Velinizi çağırıp konuşma.
  • Konuşanın yerini değiştirme.
  • Konuşana yazı yazma ödevi verme.
  • Konuşanın para ödemesi.

Bu metotları tek tek oylatırım, oy çokluğu ile yedinci maddede kabul edilir.

Öğrenciler paranın nereye harcanacağını bilmek isterler. Sınıf kasası oluşturacağımızı, biriken paraların harcanmasına sınıfça karar vereceğimizi söylerim. Çoğu zaman dönem sonunda çay içer, pasta yeriz, ikinci dönem dondurma alırız, fakir bir öğrenciye yardım ettiğimiz olur, kitap alıp kütüphaneye bağışladığımız olur.

Para vermek istemeyen öğrenci, çizgi sayısınca yazı yazar, kitaptaki önemli konuları yazar. Hem sınavlara hazırlanır hem de borcunu ödemiş olur.

Bazen öğrenciye, Sakarya Türküsü, Bayrak, Fetih Marşı, İstiklal Marşı, Çanakkale Şehitlerine, Süleymaniye’de Bayram Sabahı, Yaş Otuz Bey, Kara Toprak vb. gibi güzel bir şiiri çizgi sayısınca yazmayı öneririm. Şiiri defalarca yazan öğrenci, kolayca ezberler ve sınıfta okur, benden 100 alır. Böylece öğrenci çizgi cezalarını iyi nota dönüştürür.

Yazma ödevini yerine getirmeyen öğrenciye ödev notu veririm ki bu öğrencinin aleyhine olur. Böyle durumlarda öğrenci ile teneffüste özel olarak konuşur, kötü notu düzeltmesi için neler yapması gerektiğini anlatırım. Sınıfça alınan karara öğrenciler çoğu zaman uyar, bu konuda öğrenciyi ikna etmeye çaba sarf ederim.

Öğrenci sorunun çözümüne yanaşmazsa velisi ile görüşür, veli ve öğrenci ile sorunu çözmek için birlikte kafa yorarız. Böyle durumlarda öğrencinin evine gitmeyi, veliyi iş yerinde ziyaret etmeyi göze alırım. Sınıf disiplini sağlayamazsam verimli ders anlatamam, bu durum hem beni hem de öğrencileri rahatsız eder, ayrıca derste verimlilik düşer.

Konuşana çizgi çizme işini gönüllü bir öğrenciye veririm. Çizginin kime çizileceğini ben söylerim. Ayşe konuşunca şöyle derim:

-Ayşe iyi kızdır, sınıf kasasına yardım etmek istiyor, bir çizgi at.

Çizginin değeri bir liradır. “İsteyen öğrenci istediği kadar konuşabilir, parası olan konuşur.” diyerek espri yaparım.

Aynı şey Ahmet için de geçerlidir. Konuştuğu zaman, Ahmet iyi arkadaştır, çiz, sınıf kasasını yardım ediyor, derim.

Bazen kitabımı unutarak sınıfa gelirim, bazen telefonu sessize almayı unuttuğum için sınıfta telefon çalar. Böyle durumlarda kendime çizgi attırırım, sınıf kasasına ben de para veririm.

Dönem sonunda paralarla pasta, simit, dondurma alırız, döner yediğimiz bile oldu.

Eyüp İmam Hatip Lisesinde iken döner yiyip ayran içtiğimizi hatırlıyorum. Dönerciden çıkarken bir öğrenci şöyle demişti:

-Biraz daha konuşsak da üstüne bir de baklava yiyebilseydik daha iyi olurdu.

Sınıf disiplinini oyuna çevirmek gerekir. Oyunla disiplin sağlamak hem öğretmeni kızmaktan, bağırıp çağırmaktan kurtarır hem de öğrencilerin rahat bir ortamda ders dinlemesini temin eder.

Para işini çok da önemsemem. Nadiren de olsa öğrencilerin para vermediği ve benim hiçbir şey olmamış gibi onlara dondurma ısmarladığım zamanlar olur. Çizgi sistemi sayesinde senelerce kızmadan, bağırıp çağırmadan, oyun oynar gibi sınıf disiplini sağladım.

Öğrenciler bizim kendilerini sevdiğimizi, onların başarısı için çaba sarf ettiğimizi, onların iyiliğini istediğimizi görür ve buna inanırlarsa disiplin sağlama konusunda bize yardım ederler.

Not: Sorun çözen ve sevilen bir öğretmen olmak isteyenlere Nesil yayınları arasında çıkan “Öğretmeni Başarıya Götüren Yol” ve “En Sevilen Öğretmen Hz. Muhammed(sav)” isimli kitaplarımı tavsiye ederim. İrtibat: 444 24 14

MORAL HABER

Hakkari’nin Kardelenleri..

Derin Çete İntikam Peşinde isimli bir roman yazma sevdasıyla Hakkari’ye gittim. Dağlıca, Aktütün, Hantepe, Gediktepe, Silvan, Çukurca baskınlarını anlatmak istiyorum. Şaibeli baskınlar bunlar. Mehmetçiğin çirkin oyunlara kurban edildiği yerlerin adı Dağlıca, Aktütün, Gediktep, Hantepe, Silvan…

Bölgeyi görmek, bölge insanları ile yüz yüze görüşmek, Mehmetçiğin hâlet-i ruhiyesini anlamak, emniyet görevlilerinin yüz yüze olduğu zorlukları fark etmek için bir hafta boyunca Hakkari, Çukurca, Şemdinli ve Yüksekova’yı gezdim. Birçok insanlar birebir konuştum. Özel harekâtçılar, polisler, askerler, emniyet görevlileri, korucularla birlikte oldum.

İnsanların umutlarını, ümitsizliklerini, dağdan duyulan korkuyu, dağdakilerin korkularını gördüm. Terörü besleyen kaynakları ve terörün panzehirini soruşturdum.

Roman yazma sevdasıyla binlerce kilometre yol almak, aşılmaz dağları aşıp geçilmez ırmakları geçmek ve sevdayı gerçeğe çevirmek… Bazıları için epeyce lüks bir merak ve tecessüs ama benim için mutlaka yapılmasa gereken bir araştırma idi. Terörün kaynağını görmek, terörü besleyen Ankara’yı, terör maşasını kullanan loca, Balyoz, Ergenekon’u keşfetmek benim için karşı konmaz bir tutkuydu.

Delpin karakolu ve derme çatma karakollar zinciri, Van’dan Hakkari’ye doğru yol boyu akıp giden Zap suyu, tepelere inşa edilmiş kale karakolları müşahede, romanın mekân örgüsünü zenginleştirdi. Hakkari’ye tepeden bakan Sümbül Dağı, Kavaklı platosunu çevreleyen Çoban Dağı, Karanlık Dağ, muhteşem kayalar, göğe doğru başkaldırmış kayalıklar, tepeler, zirveler… Teröristlerin sığındığı, saklandığı ve yuvalandığı mekânları görmeliydim.

Hakkari’ye gitme projemi kime anlattıysam endişeli bakışlarla beni uyardı. Dostlarım, daha sana çok ihtiyacımız var, kendine dikkat et, dediler.

İtiraf Ediyorum romanımı yazarken takip ettiğim metodu izlemeye karar verdim. 1997 yılında “derin çete” ve PKK cinayetlerini anlatan bir roman yazmaya karar vermiştim. Vakalar Diyarbakır, Batman, Şırnak, Cizre, Varto, Siirt’te geçiyordu. Diyarbakırlı Orhan Özekinci ile birlikte Diyarbakır’a uçtum. Orada Hakikat Kitabevi sahibi Abdurrahman Bey ile tanıştım. Onun referansıyla Batman’a, oradan Siirt’e geçtim ve Cizre ve Şırnak’ı gezdim. Dostları sayesinde hem bölgeyi gezmek hem de bölge insanı ile diyaloglar kurmak kolay oldu.

Hakkari’ye giderken de benzeri bir yol takip ettim. Eğitim gönüllüsü dostların isimlerini aldım. Hakkari’de Öğretmen Sait Bey’i tanımak beni rahatlattı. Aziz dost Prof. Sefa Saygılı’nın referansı ile emniyetten dostlarla tanıştım. Sefa Bey’le birlikte aynı kitaba imza attığımız bilge Doktor Ali Akben’in referansıyla kitap dostu Hakkari Valisi Orhan Bey’i tanıyıp sohbet ettim.

Hakkari’de Fethullah Gülen Hocaefendi’yi seven eğitimci dostlarla tanıştım. Kardelen çiçekleri gibiler. Bölgenin olumsuz atmosferine rağmen baharı müjdelemek için ilkokul ve ortaokul açmışlar. Lise açma projesinin peşindeler.

Şemdinli’de fedakâr eğitim eğitimcilerin açtığı okul ve dersane var. Akıllara ilim ışığı, gönüllere iman nuru serpmeye çalışıyorlar. İran, Irak sınırındaki Çukurca’da etüt merkezi açmışlar. Gönül kazanma projesini hayatını geçirmek için var güçleri ile çalışıyorlar.

Hakkari’deki yurtta aşçılık yapan Diyarbakırlı Aydın Bey’le akşamları aynı odayı paylaştım. İnanılmaz bir gönül rahatlığı ile Hakkari’ye gelişini anlattı.

Diyarbakır’daki okulda aşçılık yapıyordum, baş aşçımız dedi ki Hakkari’de okul açıyoruz, aşçıya ihtiyaç var, gidebilir misin? Tabi, dedim. Hanımı ve dört çocuğumu orada bırakıp buraya koştum. Hizmet için çalışıyorum. Allah rızasını kazanmak kolay değil. Buralara gelip ben hizmet etmezsem kim edecek?”

Hemen ilk akla gelen soruları yönelttim:

Tehdit edilmiyor musunuz? Korkmuyor musunuz?

Hizmet aşkı korkumdan önden geliyor. Üstat Bediüzzaman, ecel birdir, değişmez, demiş. İnsan eceli gelmeden ölmez. Hizmet ederken ölen şehit olur, cenneti kazanır. Hayatın gayesi cenneti kazanmak değil mi?

Öğretmen de Aydın Bey gibi düşünüyorlar. Sait Bey, açtıkları yurdun terör yandaşları tarafından taşlandığını ve ateşe verildiğini anlattı.

Bizi korkutmak ve kovalamak istediler. Büyüğümüz şehri terk etmeyeceksiniz, olumsuz şartlara rağmen hizmet edeceksiniz, kışta açan kardelen çiçekleri olup baharı müjdeleyeceksiniz, dedi. Azim ve kararlılıkla, cesaretle, bilgelikle hizmete devam ediyoruz. Rabbimizin muhafazası altındayız.”

Netice: Terörün çaresi gönüllere iman nuru, akıllara ilim ışığı vermek. Millete hizmet sevdasıyla çalışan eğitim gönüllüleri desteklenmeli, her ilçede imam hatip liseleri açmalı, okullarda Kur’an ve siyer derslerini seçilmesi sağlanmalı.

İman hem nurdur hem kuvvettir. Hakiki imanı elden adam kâinata meydan okuyabilir.” diyor Üstat Bediüzzaman. Onun eserlerinden ilham alan eğitim gönüllüleri zorluklara meydan okuyor ve baharı müjdeleme gayretiyle çalışıyorlar.

Roman yazma merakı ile dolaşırken benden çok daha cesur yüreklerle tanışmak beni ziyadesiyle sevindirdi. Cenab-ı Hak hepimizi hayırlı hizmetlerde muvaffak eylesin.

Ali Erkan Kavaklı

İşte Terörün Panzehiri ve Etkili Öneriler!

Bir hafta Hakkari’de kaldım. Bölgenin havasını teneffüs ettim, atmosferi kokladım. Hakkari huzursuz. Bölgede terör korkusu var. PKK iki temele dayanıyor:

1. Marksist-Leninist dünya görüşü

2. Irkçılık

İslam, bu iki temel problemin de panzehiri çünkü akla ve mantığa önem verir. Meselelerini ilim ve akla tasdik ettiriyor. Küçük yaştan itibaren çocuklarımıza dinî bir eğitim verilse çocuklarımız dinsiz olmaz, inanan insan adam öldüremez, dolayısıyla terörist olmaz.

İslamiyet ırkçılığı reddeder.

Irkçılıkta uğursuz bir zevk var. Irkçı insan, başka ırklara düşmanlıktan zevk alır. Türk ırkçılığı, Kürt ırkçılığını doğurur. Türk milliyetçiliği ve Türkçülük söylemleri, Kürtçülüğün temel dayanağını oluşturuyor.

Bu sebeple acilen şu adımlar atılmalı:

1. Bu sebeple 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu değiştirilmeli.

Eğitimin amacı Türk milliyetçisi yetiştirmektir şeklindeki ifadeler ırkçılık kokuyor. Eğitimin amacı öğrencinin yeteneklerini geliştirmek, onları başarılı, insanlara ve insanlığa faydalı hâle getirmektir.

2. Okullardaki andımız kaldırılmalı.

Türk olmayan birine, “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım…”dedirtmenin bir mantığı yok.

3. Dağa taşa yazılan “Ne mutlu Türk’üm diyene!” ifadesi yerine “Ne mutlu Müslümanım veya ne mutlu insanım!” yazılmalı.

4. Yerel bilgin ve âlimlerin adı ve fikirleri öne çıkarılmalı.

Bitlisli bir bilgin olan Bediüzzaman Said Nursi, ırkçılığa karşı çıkar. Şeyh Said isyanına katılmaz ve devlete isyan eden Şeyh Said’e isyan fikrinden vazgeç, Müslümanı Müslümana kırdırma, der.

Milletin fıtratına uygun bir eğitim anlayışı geliştirilmeli. Bediüzzaman, Doğu’yu din duygusunun ayağa kaldıracağını da ifade eder ve şu güzel tespiti yapar:

Din hayatın hayatı,

Hem nuru hem esası,

İhyayı din ile olur

Bu milletin ihyası.”

Bediüzzaman, Doğu’nun geri kalma sebeplerini de sayar ve çaresini gösterir:

Düşmanımız cehalet, zaruret ve ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı marifet, sanat ve ittifak silahlarıyla karşı koyacağız.

Doğu problemini çözebilmek için Bediüzzaman önemli bir proje ortaya atar. Van, Bitlis, Diyarbakır gibi illerde Mısır’daki Camiülezher Üniversitesi gibi bir üniversite kurmak ister. Bu üniversitede din ve fen ilimleri birlikte okutulmalıdır.

Bediüzzaman; din ve fen ilimlerinin birlikte okutulma gerekçesini şöyle açıklar:

Aklın nuru fünun-u medeniyedir (fen bilimleri). Vicdanın ziyası ulum-u diniyedir (din ilimleri). İkisinin birleşmesiyle hakikat tecelli eder ve talebenin gayreti kanatlanır. Ayrıldıkları vakit sadece fen bilimleri okumaktan hile ve şüphe, sadece din ilimleri okumaktan taassup ve hile doğar.”

Bölgede eğitime, özellikle dinî eğitime önem verilmeli. İlkokul birinci sınıftan itibaren çocuklarımıza dini eğitim verilmeli, imanları kuvvetlendirilmeli ki çocuklar dinsiz ve anarşist olmasın.

Sevgili Peygamberimiz (sav), “İnsanlar tarağın dişleri gibi eşittir, Arap’ın Arap olmayan üstünlüğü yoktur, üstünlük takvadadır.”buyurur.

Dini duyguların çocuklarımıza ve gençlerimize verilebilmesi için şu adımlar atılmalı:

1. İmam-hatip liseleri kuvvetlendirilmeli.

Bu okullarda dini bilgiler ve fen bilimleri beraber okutuluyor. Çocuklarımıza Kur’an, Arapça ve temel dini bilgiler dersi veriliyor; böylece çocukların imanlı, ahlaklı ve erdemli yetişmesi sağlanıyor. Dini eğitim alan insanlar terörist olmaz. Dindar insan, adam öldüremez. Adam öldürmenin en büyük günahlardan biri olduğunu ve adam öldürenin cehenneme gideceğine inanır.

2. Okullara konan seçmeli Kur’an, siyer ve temel dini bilgiler dersinin seçilmesi ve kaliteli bir şekilde verilmesi sağlanmalı.

3. Nitelikli ve ideal sahibi öğretmenler ve idareciler seçilmeli.

Eğitim insanın yeteneklerini geliştirmeyi, ahlaklı ve iyi insan olmasını sağlamak amacı taşır. Erdemli insan empati yapabilir, kendisini başkasının yerine koyar. Kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkasına yapmaz. İman insanı erdemli yapar. Allah’a inanan insan, cehennemden korkar; günah işlemekten çekinir. Adam öldürmek en büyük günahlardan biri olduğunu bilir. Allah’ın rızasını kazanmak için hem nefsini düzeltmeye çalışır hem de diğer insanlara iyilik yapar.

Ali Erkan Kavaklı

aekavakli@hotmail.com