Etiket arşivi: birlik

Birlik ve Beraberlik Ruhu! (Cuma Hutbesi 26.01.2018)

Cumanız Mübarek Olsun Aziz Müminler!

Yüce Rabbimiz, okuduğum âyet-i kerimede şöyle buyuruyor: “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz, birbirinize düşmandınız da O, kalplerinizi birleştirmişti. O’nun nimeti sayesinde kardeş olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O, sizi oradan kurtarmıştı. Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.”1

Peygamberimiz (s.a.s) de okuduğum hadis-i şerifte şöyle buyuruyor: “Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya geri dönmeyi arzu etmez. Ancak şehit, cennette gördüğü aşırı itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve on defa şehit olmayı ister.”2

Kardeşlerim!

Millet olarak büyük badirelerden, ağır imtihanlardan geçtik. Daha dün Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da vicdanı paslanmış, insafını ve insanlığını kaybetmiş güçler, bizi tarih sahnesinden silmek amacıyla üzerimize geldi. 15 Temmuz’da tarihimizin en büyük ihanetlerinden birine maruz kaldık. Bu zor günlerde bizi muzaffer eyleyen muazzam bir gücümüz vardı. Bu güç, Allah’a olan sarsılmaz imanımızdı. Vatana, ezana, bayrağa ve bağımsızlığa olan aşkımızdı. Şehitlik ve gazilik sevdamızdı.

Bizler, din ve mukaddesat uğrunda doğusuyla, batısıyla, kuzeyiyle, güneyiyle binlerce evladımızı şehit vererek bu toprakları beraberce vatan kıldık. Aynı secdede Rahman’a kul olmakla, aynı kıblede istikamet bulmakla, birbirimize olan muhabbetle, birlik ve beraberlik ruhuyla bütün zorlukların üstesinden geldik.

Muhterem Müminler!

Son yıllarda hem İslam ümmeti olarak hem de millet varlığımızla yine imtihan çemberinden geçiyoruz. Gücümüzü zayıflatmak, kardeşi kardeşe kırdırmak isteyenler, fitne, terör ve ihanet silahıyla üzerimize geliyor. İslam coğrafyasının dört bir köşesinde açılan ateş çukurlarının içine ülkemiz de çekilmeye çalışılıyor. Türlü hile ve desiselerle, plan ve tuzaklarla varlık ve bekamız, istiklal ve istikbalimiz hedef alınıyor. Birliğimiz ve dirliğimiz tehdit edilerek aslında İslam ümmetinin umutları tüketilmek isteniyor.

Aziz Kardeşlerim!

Necip milletimiz, bugün oynanan bütün karanlık oyunları feraset ve basiretiyle elbet bozacaktır. Zorlukları elbirliğiyle bir kez daha aşacak ve ihaneti püskürtecektir. Bu kahraman milleti hedef alanlar iyi bilmelidir ki; bizim en muazzez değerlerimizin başında vatanımız gelir. Biz, gerektiğinde aç ve susuz yaşarız, fakat hürriyet ve bağımsızlığımızdan, izzet ve onurumuzdan asla taviz vermeyiz. Mukaddesatımız uğrunda bedenimizi siper ederiz, ama bir karış vatan toprağından bile vazgeçmeyiz.

Bu yüce millet, geçmişten günümüze kadar savaşı değil barışı, tefrikayı değil birlikte yaşamayı tercih etmiştir. Bizim temel şiarımız, her daim zalimin karşısında, mazlumun yanında yer almaktır. Hakkı ve haklıyı savunmaktır. Kimsesizin, mağdurun, mültecinin, garibin ümidi olmaktır. Çaresize çare sunmaktır.

İslam’ın fetih anlayışı gereği bizim yüce ideallerimiz vardır. Bu ideal, değerleri sömürmek değil, yüceltmektir. İnsanlığa huzur, barış ve medeniyet takdim etmektir. Yeryüzünde kötülüğe engel olup iyiliği hâkim kılmak için çalışmaktır. Kadınıyla erkeğiyle, çocuğuyla yaşlısıyla, kahraman güvenlik güçlerimizle milletimizin her ferdinin bugün verdiği şanlı mücadele, işte bu yüce ruh ve idealin bir tezahürüdür.

Aziz Müminler!

Millet olarak Rabbimizin karşısında, tarih önünde insanlık adına her birimize görev ve sorumluluklar düşüyor. Bizi birbirimize düşürmek isteyenlere inat, gönüllerimizi iman kardeşliğiyle sımsıkı kenetlemeye devam edelim. Terörü, fitne ve fesadı körüklemeye yönelik oyunlara karşı uyanık olalım. İstiklal Şairimizin,

Değil mi cephemizin sinesinde iman bir;
Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir;
Değil mi ortada bir sine çarpıyor, yılmaz,
Cihan yıkılsa emin ol bu cephe sarsılmaz!

mısralarında ifade ettiği azmimizi, muhabbetimizi, birlik ve beraberliğimizi zedeleyecek her türlü söylem ve eylemden uzak duralım.

Kardeşlerim!

Geliniz bu mübarek Cuma vaktinde hep birlikte Yüce Rabbimize şöyle niyazda bulunalım:

Rabbimiz! Okunan Fetih Sureleri hürmetine, istiklal ve istikbalimiz, birlik ve beraberliğimiz uğrunda mücadele eden kahraman ordumuzdan, güvenlik güçlerimizden nusret ve inayetini esirgeme! Millet olarak bize zafer ihsan eyle! Şehitlerimize rahmet, gazilerimize şifalar lütfeyle!

Allah’ım! Birliğimize, dirliğimize göz dikenlere, izzetimize, şerefimize kast edenlere fırsat verme! Milletimizi ve İslam ümmetini her türlü dahili ve harici düşmanlardan muhafaza eyle!

Rabbimiz! Terör ve vahşetten, kan ve gözyaşından, fitne, fesat ve bozgunculuktan beslenenlere karşı milletçe yekvücut olmayı nasip eyle! Asırlardır İslam’ın sancaktarlığını yapan, senin adının gök kubbede yankılanması için çabalayan bu aziz milleti sen mahcup etme!

1 Âl-i İmrân, 3/103.

2 Buhârî, Cihâd, 21; Müslim, İmâre, 109.

Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Hastalığımızın İlacı; “Kardeşlik, Birlik, Sevgi”

Batı âlemi, barış içinde her gün ilerleme kaydediyor. Enerjisini büyümekte harcıyor.

Batılı ülkelerde çocuklar, okullarına endişesiz gidiyor.

Çarşılarda, pazarlarda kavga yok. Çekişme yok.

Problemlerini konuşarak hallediyorlar.

Birbirlerinin hayatına kastetmek için örgütlenmiyorlar.

Para birliği kurdular. Askeri birlik kurdular. Büyüyorlar.

***

İslam âlemine bakın.

Her tarafta kan ve gözyaşı. Her bir grup diğerini katletmek için fetva peşinde.

Pazar yerlerinde, alışveriş yerlerinde bombalar patlıyor.

Sadece Suriye’de hayatını kaybeden insan sayısı 300 binin üzerinde.

Konuşarak değil, vuruşarak hesaplaşıyorlar.

Her tarafta yığınla kutuplaşma var.

İslam âlemini birileri karıştırıyor.

Yıllardır unuttuğumuz kan ve acıyla tanışıyoruz.Yazık oluyor.

Bu haliyle İslam âlemi, İslam’a zarar veriyor.

İslam’ın temiz yüzünü temsil edebilme çabalarımızı sıfırlıyor. Korkunç kötü görüntü veriyorlar.

Müslümanlar, Müslümanların silahıyla ölüyor.

Ve gide gide iş, kan davasına dönüşüyor.

Üzülüyoruz.

Daralıyoruz.

Çaresizce dua ediyoruz.

Bu girdaptan çıkmak zorundayız. İslam âlemi, pusulayı yitirdi. Mesele artık dinden referans bulmayı da geçti. Nefisler, egolar, menfaatler dinin çok önünde.

Otoritesiz bir ümmet olduk.

Dur dediğinde; sözü dinlenecek, bir kabullenilmiş dini otorite yok.

Müslümanların parası pul olmuş. İtibarı mezat olmuş.

Siyasi güçleri harman olmuş.

***

Bundan bir çıkış olmalı. “Ya Rab!Bu uğursuz gecenin yok mu sabahı?” diye haykıran Mehmet Akif gibi diyecek hale geldik.

“Mahşerde mi bu biçarelerin yoksa felahı.”

“Yandık diyoruz, boğmaya kan gönderiyorsun”, cümleleri ta boğazımıza kadar geliyor.

Mehmet Akif böyle seslenmişti.

Biz de biliyoruz ki bir felah olacak. Elbette bu kaos bitecek. Güzel günler gelecek. İslam âlemi huzurlu günlerine dönecek. Devran değişecek. Ümitsiz olmamak lazım.

İslam âlemi ‘Moğol’ istilası gördü. Yok oldu sanılacak günler yaşadı.

Hatırlayın hani…

Huneyn günü, sahabenin bir an dağılması ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) 10 bin kişilik düşman ordusu arasında 80 kişiyle yalnız tek başına ayakta kaldığı bir anda, bazılarının, Muhammed’in (s.a.v) işi bitti, bu bozgun ta denizde bitecek dediği bir anda Hz. Peygamber’in (s.a.v.) cesaretiyle zafere dönüşmüştü.

Aynısı yine olacak. Ümitsizlik yok. Daralma yok. Havlu atmak yok. Elbette mevsim değişecek. Elbette her hesabın üzerinde Rabbın hesabı var. Elbette her hesabın bir kaderi var. Ve bu hesaba karar veren bir Rabb var.

***

Bu dağılmayı, bu süreci, bu fitneyi, planı, bu projeleri, bu karanlık elleri birlikte, düşmanlığı durdurarak..

Sevgiyle;

Kardeşlikle;

Kucaklaşarak durdurabiliriz ancak. Bu kaos, bu karanlık kalkacak elbet.

Aşacağız bu günleri.

İslam âlemi; birbirleriyle kanlıbıçaklı olanlar, kanı durduracak ve dinlemeyi öğrenecekler. Veya tarihe kapkara, İslam’a zulmeden İslam evlatları olarak kazınacaklar.

Gülümsemeyi hatırlayacak günler gelmeli. Eller kin ve nefretle sıkılmamalı. Yumruk olmamalı. Dua için semaya açılmalı.

Yüce Allah yumruk olmuş sıkılı ellere değil, açılmış ellere rahmet indirir.

Nihat Hatipoğlu

Cemaat Din Değildir!

Cemaat Din Değildir!

 

     “Tarîkat, şeriat dairesinin içinde bir dairedir. Tarîkattan düşen şeriata düşer; fakat -maazallah- şeriattan düşen ebedî hüsranda kalır.” [1]

 

Cenab-ı Hakk’a nâzır ve ona vâsıl olan yollar, kapılar; âlemin tabakaları, sahifeleri, mürekkebatı nisbetinde bir yekûn teşkil etmektedir.

 

Âdi bir yol kapandığı zaman, bütün yolların kapanmış olduğunu tevehhüm etmek, cehaletin en büyük bir şahididir. Bu adamın meseli, gayet büyük askerî bir karargâhı hâvi büyük bir şehirde, karargâhın bayrağını görmediğinden, sultanın ve askeriyeye ait bütün şeylerin inkârına veya teviline başlayan adamın meseli gibidir.” [2]

 

            Bir saray, yüzer kapalı kapıları var. Bir tek kapı açılmasıyla, o saraya girilebilir, öteki kapılar da açılır. Eğer bütün kapılar açık olsa, bir iki tanesi kapansa, o saraya girilemeyeceği söylenemez.

 

            İşte hakaik-i imaniye o saraydır. Herbir delil, bir anahtardır, isbat ediyor, kapıyı açıyor. Bir tek kapının kapalı kalmasıyla o hakaik-i imaniyeden vazgeçilmez ve inkâr edilemez. Şeytan ise, bazı esbaba binaen, ya gaflet veya cehalet vasıtasıyla kapalı kalmış olan bir kapıyı gösterir; isbat edici bütün delilleri nazardan iskat ediyor. “İşte, bu saraya girilmez, belki saray değildir, içinde bir şey yoktur.” der kandırır.” [3]

 

Malumdur ki herbir insan bir alemdir. Kendi iki ayaklı cismani aleminin içerisinde var olan şeyleri açıp genişletsek karşımıza mini bir alem çıkacaktır. Ama bu hususi alemin şekli ve hususiyeti hakkında bir şey söylemek şimdi söz konusu değil.

 

Zaten insan olmanın bir hassası ise başkası ile de alakadar olmaktır. İnsanın fıtratı yani sistemi bu şekilde programlanmıştır.  “insan, insaniyet cihetiyle gayrın elemiyle müteellim olduğundan, hadsiz bir eleme giriftar oluyor.” [4]  “insan hattâ yavrulu hayvanat dahi, akrabasının ve evlâdının ve ahbabının lezzetleriyle ve saadetleriyle lezzetlenir, bir cihette mes’ud olur.” [5] insanın hem elem hem neşesi sadece kendi elinde de değildir. Bir yerde bir elim hadise veya sevince medar bir hadise ile insanı psikolojisi değişmektedir.

 

Bir insan tek başına olması bu cihetle düşünülmesi söz konusu olamaz. O halde “Kârgir kemerlerin taşları gibi..” [6] insanların içtimai münasetlerde birbiri ile tam manasıyla alaka peyda etmek mecburiyetinde kalacaktır.

 

İslamiyeti daha kolay ve etken ve etkili olarak yaşamak için de küçük hamiyet-i İslamiye manasında olan meslek ve meşrebler var. Bu meslek ve meşrebler ise deccalizmle bölgesel mücadele manasına gelmektedir. Ama bu mücadele maddi kuvvetle değil manevi sahada iman, ahlak, fazilet sahasındadır. “Evet talebe, profesör, meb’us, kim olursa olsun, mes’uliyet dairesi olanlar, muhitini tenvir ile mükelleftir. Bir vilayet, hattâ bir memleketin saadet ve selâmeti, tenvir ve irşadı ile mükellef olanlar, elbette çok daha ziyade müteyakkız davranmak mecburiyetindedirler.” [7]

 

Tenvir ve irşad sahasında ise meslek ve meşrebler çok sayıda var. Bu sayı ise ihtilaf ve tefrika yani ayrılık ve parçalanmak manasında değildir. Bir iş bölümü ve kategorize etmektir.  Mesela düşünün ki çiçek desem herkesin aklına farklı bir çiçek gelir menekşe, orkide, gül..

 

Bunların hepsi çiçek familyasındandır. Ne kadar çok çiçek çeşidi olursa o familya o kadar zengin demektir. Nasıl ki çiçek sadece gülden ibaret değilse islamiyete hizmet eden meslek ve meşreblerde sadece tek bir usul, metot ve tarzdan ibaret değildir. Tasavvuf mesleği, kelam mesleği, nurculuk.. gibi meslek var.

 

Bu meslek ve mesleklerin içisinde ki kollar manasında olan meşrebler ise birer zenginlik ve anlayış tarzıdır. Birbirini tamamlayan yap-boz parçaları gibidir. Bir takımın azalarıdır. Bir teşbihin taneleridir.

 

Bir teşbih tanesinden teşbih, bir çiçekten bahçe, bir un’dan ekmek.. olmayacağı herkesçe malumdur.

 

Din düşmanları bir zamanlar bu islami meslek ve meşreb zenginliğini birer ayrışma, kavga sebebi göstermek içindeler. Halende din düşmanları bu metot ve usul farkını körükleyerek Müslümanları tesanüdünü engellemek ve ittifak edip bir vücudun azaları gibi olmasını engellemek emelini gütmekteler. Ta Adem (as)’a secde etmeyen iblisten beri bu böyle olup kıyamete dek süreceği muhakkaktır.

 

Heyet-i içtimaiyenin kemaline ve terakkisine ilk ve en birinci basamaklar, uhuvvet ile muhabbettir.[8] Bizler ise meslek ve meşreblerimizde fark olsa da hepimiz islamiyetten birer cüz’üz. Kül olamak için ise maksadda ittifak ve ittihad edip bir olmamız gerekmektedir. Zındıka cereyanının bizleri birbirimize düşürtmeye çalışması karşısında uyanık olup onların oyununa gelmemeliyiz. Bunun için birbirimize muhabbet ve mütemmim manasında tamamlayıcı ve muavin olarak bakmalıyız.

 

“Kim olursa olsun, madem imanı var, o noktada kardeşimizdir. Bize düşmanlık da etse, mesleğimizce mukabele edemeyiz. Çünki daha müdhiş düşman ve yılanlar var.” [9] bu kaideyi içtimai hayata tatbik etmeliyiz. Kalblerimiz bir olduktan sonra metot ve usulde farklılık arzetmek ise daha çok kimseye ulaşmak için bir taktiktir. Tebrike şayandır.

 

Bunları kabul etmeyip İslamiyet’i sadece biz temsil ediyoruz gerisi sapıtmış, fırka-i naciye biziz gibi bir anlayışa sahip olmak ise ekseriya islami hizmetlerle yeni tanışan kimselerde görünmektedir. Bir süre sonra bu düşünce hakikatleri anlamakla herkesi kucaklayıcı ümmetçi bir anlayışa geçmektedir. Bu mevzu da yeni ferdleri İslamiyet muhabbeti ile alıp İslamiyet davası şuuru içerisinde eeritip tüm mü’minlere bir vücudun azaları gibi bakmasını sağlamak ise bu şuura ermiş olanların teavünü ve yardımıyla mümkün olacaktır.

 

Yoksa “hayat-ı içtimaiyeyi tamamen zîr ü zeber eden bir zehirdir ve hariçteki düşmanların parmak karıştırmalarına tam bir zemin hazırlamaktır.

Bu tehlikeye karşı çare-i yegâne: Uhuvvet-i İslâmiyeyi ve esas İslâmiyet milliyetini o kuvvetin temel taşı yapıp, masumları himaye için, cânilerin cinayetlerini kendilerine münhasır bırakmak lâzımdır.” [10]

 

Bazı yeni fertler veya meslek ve meşrebi çok beğenen kimselerde çocukların kendi aralarında dediği benim babam senin babanı döver gibisinde benim cemaatim senin cemaatini döver gibisinden sözler sarfedilebiliyor. Halbuki bir taburu teşkil eden çeşitli bölüklerden tabur oluşur. Yoksa tek bir bölükten tabur, taburlardan alay, alaylardan tümen teşkil edilir. Muazzam bir kuvvet elde edilir.

 

Bu meseleyi zındıka cereyanı anlamış ki biz ehl-i imana çok şekillerde hücum ediyorlar ve bir cemaat suretinde duruyorlar. “ehl-i imana hücum eden ehl-i dalalet, -bu asır cemaat zamanı olduğu cihetiyle- cem’iyet ve komitecilik mayesiyle bir şahs-ı manevî ve bir ruh-u habis olmuş, Müslüman âlemindeki vicdan-ı umumî ve kalb-i küllîyi bozuyor. Ve avamın taklidî olan itikadlarını himaye eden İslâmî perde-i ulviyeyi yırtıyor ve hayat-ı imaniyeyi yaşatan, an’ane ile gelen hissiyat-ı mütevâriseyi yandırıyor.” [11] bizler de maddi ve manevi istidad ve kabiliyetlerimizi inkişaf ve inbisat ederek bir cemaat suretinde olan zındıka cereyanına mukabele edebiliriz. Yoksa bir cemaat suretinde olan zındıkaya tek başına mıkabele eden fertler kaybetmeye mahkumdur.

 

Hal bu iken bizler şahsi hukuka bakan kusurları sebebi ile islam davasında refiki olduğumuz kardeşlerimizin şahsi kusurları sebebi ile hücum etmemeliyiz.

 

“İnsanın hayat-ı içtimaiyesini ifsad eden bir de­sise-i şey­taniye şu­dur ki: Bir mü’minin birtek seyyi­esiyle bütün hasenâtını örter. Şeytanın bu de­sisesini dinleyen insafsız­lar,  mü’­mine adâvet ederler.

 

Halbuki, Cenâb-ı Hak, haşirde adalet-i mutlaka ile mizan-ı ekberinde a’mâl-i mükellefîni tarttığı zaman, ha­senâtı seyyiâta galibiyeti-mağlûbi­yeti noktasında hükmey­ler.

 

Hem seyyiâtın esbabı çok ve vücutları kolay oldu­ğun­dan, bazan birtek hasene ile çok sey­yiâtını ör­ter.” [12]

 

Mü’minler arasında var olan ve olması lazım olan uhuvvet ve muhabbet ile rıza-yı ilahi yolunda el ele ittihad ve ittifak ile islam davasına hzmet etmekle mükellefiz.

 

“ehl-i dalalete karşı mağlub olmamak için ve muhtaçları hakikata ve ihlasa davet etmekte bir şübhe bırakmamak için ve rıza-yı İlahîden başka o hizmet-i kudsiyeyi hiçbir şeye âlet etmemek için, bir cihette hayat-ı içtimaiye faidelerinden çekiniyorlar.” [13]

 

Davamızı tebliğ ederken Allah rızasından başka bir maksad gütmeden hizmet ederek muvaffak olabiliriz. Yoksa başka hesabı ve defteri olanlar günü gelir şiddetli bir şekilde bunun tokadını yer.

 

Meselemiz oculuk, buculuk, şuculuk değil. Zaten O, BU, ŞU Birer araçtır amaç değildir. Kur’an âyine ister, vekil istemez! [14] kanaat önderleri ve meslek ve meşrebler Kur’an’a bir ayinedir. Kur’an ve Hz. Peygamber (asv) yerine kaim olacak olan kimse ve şeyler değildir.

 

Bu ve daha nice sebeple Müslümanlar ve islama hizmet dava eden tüm meslek ve meşrebler sun’i ihtilafı ve cehaleti kenara koyup beraber organize olarak hizmet etmeliyiz.           “Haricî düşmanların zuhur ve tehacümünde dâhilî adavetleri unutmak ve bırakmak” olan bir maslahat-ı içtimaiyeyi en bedevi kavimler dahi takdir edip yaptıkları halde, şu cemaat-ı İslâmiyeye hizmet dava edenlere ne olmuş ki; birbiri arkasında tehacüm vaziyetini alan hadsiz düşmanlar varken, cüz’î adavetleri unutmayıp, düşmanların hücumuna zemin hazır ediyorlar. Şu hal bir sukuttur, bir vahşettir. Hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyeye bir hıyanettir.” [15]

 

Hiçbir cemaat, meslek ve meşreb din değildir! Din içinden bir şubedir. Unutmayalım Ki Din-i Mübin-i islama hücum eden nice zındıka cereyanı varken birde bizler kendi aramızda ihtilafla onların hücumlarını kolaylaştırmayalım. Safları sıklaştıralım ki şeytan aramıza nifak sokmasın! Bu mevzuda daha çok kelam edilebilir lakin mesele güneş gibi aşikar görülmektedir. Güneş varken güneşi vasfetmeye lüzum yoktur.

 

Yaşasın ittihad-ı islam! Yaşasın ittihad-ı islam!

 

“Biz âcizleri

böyle eserleri okumak şerefiyle müşerref kılan

Cenab-ı Hakk’a

binler, yüzbinler defa

hamd ü sena ediyoruz.

 

Bütün dünyanın asırlardan beri beklediği

ve nurundan istifade etmek için can attığı;

 fakat muvaffak olamadığı

böyle bir hazine-i ilmiyeyi bizlere

 okumayı nasib eden

o Hâlık-ı Zîşan’a

teşekküren âhir ömrümüze kadar

secdeden başımızı kaldırmasak

yeridir…” [16]

 

 

Selam  ve Duayla

Muhammed Numan ÖZEL

 

[1] Tarihçe-i Hayat ( 19 )

[2] Mesnevi-i Nuriye ( 180 )

[3] Lem’alar ( 89 )

[4] Lem’alar ( 116 )

[5] Asa-yı Musa ( 47 )

[6] Mesnevi-i Nuriye ( 144 )

[7] Tarihçe-i Hayat ( 29 )

[8] İşarat-ül İ’caz ( 84 )

[9] Kastamonu Lahikası ( 247 )

[10] Tarihçe-i Hayat ( 619 )

[11] Kastamonu Lahikası ( 55 )

[12] Lem’alar ( 88 )

[13] Tarihçe-i Hayat ( 731 )

[14] Sözler ( 740 )

[15] Mektubat ( 269 )

[16] Hanımlar Rehberi ( 140 – 141 )

 

 

 

www.nurnet.org

Ya Rabb-el Alemin! (Şiir)

O melun “bana ne” cilik bizleri yakandır,

Milleti perişan ediyor, hayli zamandır,

Bencillikten ötürü, çoğu yerinde sayandır,

Ya Rab, uyuyan milleti Lütfünle uyandır.

 

Çekilsin önümüzden, bu simsiyah perde,

Minare de ki ezan, sokmalı mabedi vecde,

Kusurlu abd, hüşyar gönülle yapmalı secde,

Ya Rab, uyuyan bu halkı, feyzinle uyandır.

 

Kur’an, Mü’minlerin kalbini Nurla doldursun,

İslam satırda değil, onla, gönüller dolsun,

Zerratı cihanda, bu yazı, çok net okunsun,

Ya Rab, bizi dini yaşamak için, uyandır.

 

Müslüman olan, imanın icabını bilsin,

La kayd geçen bütün vaktini, bir anda silsin,

Mücahid olmaya ruhu, pervane kesilsin,

Allah’ım, uyuyan kalpleri hemen uyandır.

 

Asırlarca, çok milele önderdi bu millet,

Geçmişte ki celadeti bize, gene lütfet,

Bir an önce durabilsin, çektiğimiz zillet,

Tarihine yabancı kalanı, sen uyandır.

 

Milletleri nurlatmaya sebep, büyük işler,

Kur’ana feda olma gayretiyle, o genişler,

Lakin nerede bizde, bu kuvvetli sezişler,

Ya Rab, bizi sakın üzme lütfünle uyandır.

 

Rahmetinden kalbimize, nur inmeyecekse,

Feryatları, bir gün yurdumun, dinmeyecekse,

Kara geceler ülkemi ye’se gark edecekse,  

Sen, lütfünle koru, bizi feyzinle uyandır.

 

Kurtar bizi tekrar, küfre dönüş kazasından,

Yıllarca asırlarca, yaşanan kanlı yasından,

Kurtar şehit yurdunu, çekilmez acısından,

Kudretinle yaşat bizi, rüştünle uyandır.

 

Ya Rab, sana teslim olduk, başka yerimiz yok

Bizi çiğneyecek, düşmanların sayıları çok,

Masivanın yardım eline, bizim gözümüz tok,

Ya Rab, Rahim isminle, doyurup bizi kandır.

 

Abdülkadir HAKTANIR

Dünya Müslüman Alimler Birliğinden Önemli Uyarı!

Dünya Müslüman Alimler Birliği Başkanı Yusuf el-Karadavi imzasıyla yayınlanan açıklamada, “Dünya Müslüman Alimler Birliği, AK Parti döneminde özgürlükler, insan onuru ve hakları alanlarında aziz Türk halkının şahit olduğu ilerlemeleri, elde ettiği ilmi, siyasi, iktisadi ve içtimai kazanımları, daha önce çok yüksek seviyelerde olan enflasyon, yolsuzluk ve işsizlik oranlarının düşürülmesini ve Türkiye’nin AK Parti döneminde küresel ekonomik güç olarak yükselmesini büyük bir gururla takip etmektedir. Politika alanında Türk dış politikası, uluslararası güvenirliğe sahip olmayı ve Kürt meselesine yönelik doğru yaklaşımları ortaya koymayı başarmıştır” denildi.

Bu ve benzeri büyük başarıların farkına varan İslam düşmanlarının, İslam dünyasında özgürlük, onur ve kalkınmayla ilgili her başarılı girişimi baltalamak için Mısır, Libya ve Tunus’ta olduğu gibi ardı ardına komplolar sıralanmaya başladığına dikkat çekilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

“Onlar her istikrarlı bölgede (irademizi, servetimizi, ekonomimizi ve onurumuzu ele geçirmek için ) yaratıcı kaoslar oluşturmak istemektedirler. Maalesef toplumlarımız içerisinde yine bizzat Müslümanlar vasıtasıyla yıkım araçlarını oluşturmayı başarmışlar ve uygun zamanı kollayarak İslami, laik ve milliyetçi partileri de etkileri altına alarak yıkımı gerçekleştirmektedirler. Mısır’da olduğu gibi ve Türkiye’de devam etmekte olduğu gibi… İslam ümmetinin bu vahim durumu karşısında Dünya Müslüman Alimler Birliği, tüm Müslümanları saran tehlikelere karşı onları uyarmayı en önemli görevlerinden biri addeder. Bugün 11 Eylül 2001 olaylarından sonra teröre karşı ilan edilen üçüncü dünya savaşının her türlü İslami referanslara, deneyim ve başarılara karşı yürütüldüğünü ve bunun için milyarlarca doların tahsis edildiğini esefle görmekteyiz.

Türk halkına birlik çağrısı

Açıklamada, Müslüman Alimler Birliği’nin, tüm bileşenleriyle Türk halkını sabit değerleri etrafında bir olmaya çağırdığı belirtilerek, “Birliği sağlamak şeri bir farizadır. Bu nedenledir ki Türk halkının birlik olması gerekmektedir. Tefrikada herkes için tehlikeler, büyük yozlaşmalar ve fitneler vardır. Bu tehlikelerin boyutlarını en iyi Allah bilir. Birlik olmak aynı zamanda doğal bir zaruret ve büyük faydaların olduğu akılcı bir davranıştır. Tefrika ise bünyesinde tehlikeli yozlaşmaları barındırır” ifadelerine yer verildi.

Türkiye’de son on yılda her alanda gerçekleşen kazanımlara sahip çıkılması çağrısı yapılan açıklamada, “Ayrıca Türkiye’nin diriliş, gelişim, istikrar ve atılım bağlamında öncü bir model olabilmesi için bu kazanımları geliştirmeye davet eder. Birlik, mevcut ve geçmiş deneyimlere bakarak bu durumun yalnızca seçimle başa geçmiş meşru yönetime sahip çıkmakla, samimi vatandaşlık duygusuyla ve kişisel hesapları bir kenara bırakmakla mümkün olacağına inanır” denildi.

Birliğin, yolsuzluklarla, siyasi ve içtimai yozlaşmalarla mücadelenin vacip olduğu fetvasını verdiğine işaret edilen açıklamada, “Yolsuzluğun haram olduğuna dair bu fetvanın dayanağını oluşturan Kuran ve sünnetteki deliller bu fetvanın da üstündedir. Yolsuzluğun ekonomiye ve topluma büyük zararları vardır. Dolayısıyla yolsuzluğa karşı eldeki tüm meşru yöntemlerle mücadele edilmesi gerekmektedir” görüşlerine yer verildi.

Fitne çıkarmak haramdır

Açıklamada, fitne çıkarmanın, istikrarı zedelemenin ve yalan haber yaymanın haram olduğuna da atıf yapılarak, şu noktaların altı çizildi:

“Birlik, yine bu eylemlere medya aracılığıyla, parayla veya başka bir araçla katkıda bulunmanın haram olduğu fetvasını verir. Cenabı Allah Kuran’da : ‘ Fitne adam öldürmekten beterdir‘ (Bakara 191) demektedir.

Bir başka ayette ‘ Fitne öldürmekten daha büyüktür‘ demektedir. Fitne’den uzak durulması gerektiği ve kötü sonuçlarıyla ilgili çokça hadisi şerif bulunmaktadır.”

İslami hareketlere ve oluşumlara intisap eden insanların ise bu deneyimi savunmanın ötesinde görevleri vardır. Zira Türkiye’nin gerçekleştirdiği kazanımları korumak, devamlılığını sağlamak ve geliştirmekle yükümlüdürler. Çünkü bu deneyim herkesin çıkarınadır ve başarısızlığa uğratılmasının zararını da yine herkes çekecektir” sözlerine yer verilen açıklama, şu ifadelerle sona erdi:

“Birlik, İslam ümmetini, ulemayı, hatipleri ve salih kulları, Cenabı Allah’ın Türk halkını düşmanların ve kıskançların şerrinden ve hilebazların hilelerinden koruması için namazlarında halisane dua etmeye çağırır. Yine Türk hükümetini korumasını, adımlarını sağlamlaştırmasını, halkına, ümmetine ve ekonomisine daha çok hizmet etme yolunda muvaffak kılmasını, düşmanlarını ise kendi tuzaklarına düşmesini ve kötü planlarını başarısız kılmasını Allah’tan dua ile istemeleri çağrısında bulunur. Allah dilediğini yapmaya kadirdir.”

AA