Etiket arşivi: Çetin Kılıç

Talha Bin Ubeydullah (R.A.) Kimdir?

Talha Bin Ubeydullah (RA), 598 Mekke’de doğdu. Orta boylu, geniş göğüslü, geniş omuzlu ve iri ayaklı idi. Esmer benizli, sık saçlı fakat saçları ne kısa kıvırcık ne de düz ve uzundu. Güler yüzlü, ince burunlu idi. Saçlarını boyamazdı. Yürüdüğü zaman süratli yürür, bir yere yöneldiği vakit tüm vücudu ile dönerdi.

Şam’ın Busra kasabasında karşılaştığı bir rahipten, Mekke’den bir peygamber çıkacağını ona uymasını ona uyanların kurtuluşa ereceklerini öğrenir. Dedeleri kardeş olan Hazreti Ebu Bekir(ra)’e gidip olanları anlatır. Hazreti Ebu Bekir “ben Hazreti Muhamamed(sav)’in getirdiği dine onun peygamber olduğuna inandım iman getirdim” deyip birlikte Hazreti Muhammed(sav)’in yanına giderler. Hazreti Muhammed(sav) ona İslam’ı anlatınca hemen kelime-i şahadet getirip iman ederek, kurtuluşa eren kutlu gruba girmiş oldu. İlk iman edenlerin sekizincisidir.

İslamiyet’e girdikten sonra onu dininden vazgeçirmek isteyenler tarafından ve en yakın akrabaları dâhil olmak üzere Mekke müşriklerinden işkence gördü. Evlerine hapsedilmiş, günlerce aç ve susuz bırakılmıştır. Kardeşi Osman da Hazreti Talha(ra) vasıtasıyla iman etmiş, bu işkencelere o da tabi tutulmuştur. Hele namazlarını eda edecekleri zaman çektikleri sıkıntı ve kendilerine reva görülen işkence tahammülü mümkün olmayan cinstendi.

Talha(ra), Peygamber(sav) Efendimizin bacanağıydı. Hanımlarından dört tanesi Resulullah (s.a.v.)’ın zevcelerinin kız kardeşleriydi.

Talha (ra) erkek çocukların her birine bir peygamber ismi vermişti. Muhammed, İmran, Musa, Ya’kub, İsmail, İshak, Zekeriyyâ, Yusuf, İsâ, Yahya, Salih.

Kur’ân-ı Kerim’i hıfzedip usul ve kaidesine uygun okuyan ve “Kurra Hafızları” olarak adlandırılan ilk hafızlardandır.

Günlük geliri bin altın idi. Öksüzleri gözetir; fakirlerin ihtiyaçlarını görür, biçarelere yardım eder. Paraya ihtiyacı olanlara para verirdi. Teymoğullarının bütün muhtaçları, onun yardımları altında idi. Hz. Talha bunların dullarını evlendirir, borçlularının borçlarını öderdi.

Bir gün bir Bedevî, Hazreti Talha(ra)’ya gelerek akrabalık iddiasında bulunarak yardım istedi. Hazreti Talha(ra) bu akrabalık bağının çok önemli olduğunu söyleyerek, bir arazisinin olduğunu ve isterse onu almasını, isterse satıp parasını vermeyi teklif etti. Bedevî parasını almayı isteyince, Hazreti Talha(ra) araziyi satıp parasını Bedevî’ye verdi.

Hz. Talha çok büyük bir zenginliğin içinde bulunmasına rağmen gayet az yer, son derece sade giyinirdi, israf etmez ve israf edenleri sevmezdi. Bazen de çok güzel elbiseler giyerdi.

Servetinin büyük bir kısmını, cihat ordusuna sarf etmesi için Resûlullah’a getirdi ve: “Bunlar size Talha’nın küçük bir hediyesidir.” dedi.

Talha(ra)’ya cömertliği sebebiyle “el-Fayyâd” denirdi.

Çok cesur idi. Bütün gazalarda Allahü teâlâ’nın dinine hizmet ve şehitlik mertebesine ulaşmak için kahramanca savaşmış, Uhud’da kahramanlık destanları yazmıştır. Canını Peygamber efendimizi korumak için tehlikeden tehlikeye attı.

Uhud günü bir anlık dağılan İslam ordusunu gören müşrikler bunu fırsat bilip Hazreti Muhammed (sav)’in olduğu yöne doğru hücum ediyorlardı. Resûlullah (sav) tıpkı, askerî bir birlik gibi, sebat etmekte yerinden ayrılmamakta idi. Hazreti Talha(ra) “Düşmanın en şiddetli saldırıları karşısında Resûlullah’ın bir karış bile gerilediğini görmedim” buyurmaktadır.

İşte bu şiddetli günde yedisi muhacirlerden, yedisi ensardan olmak üzere on dört Sahabe de onunla birlikte sabır ve sebat gösterdiler. Peygamberimizin ( sav ) yanında bulunan ensardan on iki sahabe bu şekilde şehâdet şerbetini içtiler, Resûlullahın ( sav ) yanında Hazreti Talha bin Ubeydullah(ra)’dan başka kimse kalmadı. Hazreti Talha (ra) bir aralık Peygamber( sav) efendimize baktığında yüzünün kanlar içerisinde olduğunu gördü Peygamber( sav) efendimizin etrafını sarmış olan müşrikleri yara yara Peygamber (sav)Efendimizin yanına vardılar. Ona gelen oklara ve kılıç darbelerinin önünde set olarak O’nu korumaya çalışıyordu, Peygamber (sav) efendimizin güvende olmadığını gören Talha (ra), Peygamber(sav) efendimizi daha emin bir yere taşımıştır. Talha(ra) bu savaşta yetmiş yerinden fazla yara almış parmaklarının bazıları kılıç darbeleri sonucu kopmuştu.

Yeryüzünde Cennetlik bir kimse görmek isteyen Talha bin Ubeydullah’a baksın” hadisi şerifine mazhar olmuştur.

Hazreti Muhammed(sav)efendimiz; “Uhud günü yeryüzünde sağımda Cebrail solunda Talha bin Ubeydullah’dan başka bana yakın bir kimse bulunmadığını gördüm” buyurmuşlardır

Ûmmü Ebbân binti Utbe kendisiyle evlenmek isteyen başka sahabeler olmasına rağmen Hazreti Talha(ra)ile evlenmişti, Ümmi Ebbân hatun’a Talhâ bin Ubeydullah’la evlenme sebebi sorulduğu zaman; .

Onun ahlâkını bilirim. Evine girerken güler yüzle girer, evinden çıkarken mütebessim çıkar, Kendisinden istenildiğinde verir, kendisine bir iyilik yapıldığı zaman teşekkür eder. Bir kusur görünce affeder” diye cevap vermiştir

Şûra meclislerinin mümtaz ve değişmeyen âzalarından biridir. Müslümanlar birçok meselede kendisine müracaat ediyordu.

Hicret haberini alınca, bütün mallarını ve kazancını bırakarak Medine’ye göç etti. Peygamberimiz(sav) onunla Ubey bin Kâb (r.a.) arasında kardeşlik tesis etti.

Hazreti Ebu Bekir (ra) kendisinden sonra halifeliği kime bırakacağının istişarelerini yapıyordu. O’na, Hazreti Ömer(ra) bu makâma en çok lâyık olan zâttır. Cenâb-ı Hak sana; “Müslümanların işini kime terk ettin?” derse, açık bir alınla ve müsterih olarak; “Ömer(ra)’e bıraktım” dersin, diye tavsiyede bulunmuştu.

Hazret-i Ömer'(ra)in halifeliği zamanındada yerine aday olabilecekler arasında Talha bin Ubeydullah (r.a.)’ı göstermiş olmasına rağmen bundan feragat ederek Hazret-i Osman’ın (r.a.) halife seçilmesini destekledi ve biat etti. Bu dönemde münafıklar tarafından Müslümanlar arasında çıkarılan fitneler sırasında Hazret-i Osman’ın (r.a.) yanında yer aldı. Asilere karşı mukabelede bulunarak Hazret-i Osman’ı (r.a.) korumaya çalıştı. Hazreti Talha(ra) O’nu korumak amacıyla Hazret Ali (ra) ve Hazreti Zübeyr (ra) gibi oğullarını gönderdi. Oğlu Muhammed şiddetli şekilde âsilere mukabelede bulundu. Asiler tarafından Hazret-i Osman’ın (r.a.) şehid edilmesinden büyük üzüntü duydu. Hazret-i Zübeyr (r.a.) ile birlikte yeni halife seçilen Hazret-i Ali’den (r.a.) katillerin bulunup cezalandırılmasını istediler. Hazret-i Ali(ra), durumun çok karışık olduğunu, biraz beklemek gerektiğini ve daha sonra gerekenin yapılacağını kendilerine söyleyince, yanından ayrıldılar.

Cemel Savaşı’na doğru giden süreçte taraflar arasında bir içtihad farkı vardı. Hazret-i Ali(ra) adalet-i mahza ile devam edilmesinden yanaydı. Yani-daha önceki halifeler döneminde uygulana geldiği gibi “bir masumun hakkı bütün insanlar için, çoğunluğun selameti adına feda edilemez. Cenâb-ı Hakk’ın yanında hak haktır, küçüğüne-büyüğüne bakılmaz. Küçük hak, büyük hak için iptal edilmez. İnsanın rızası olmadan, hayatı da hakkı da feda edilemez.” fikrini savunuyordu.

Diğer taraf ise, adalet-i izafiye yani, çoğunluğun selameti için ferdin hakkının feda edilebileceği kanaatinde idiler. Cemaatin selameti için ferdin hakkı nazara alınmaz. Onlara göre İslâm coğrafyası çok büyümüş ve adalet-i mahzanın tatbiki mümkün değildir. Her iki taraf da halifenin katli ve kargaşaya sebep olup, Müslümanlar arasında nifak çıkaranların cezalandırılmalarından yana idiler. Hazret-i Ali (r.a.) bu konuda çok hassas davrandı. Çünkü adalet-i mahzanın uygulanabileceği bir durumda adalet-i izafiyenin uygulanması zulümdü.

Hazret-i Ali (r.a.) içtihadında haklı olmakla beraber, karşı tarafta Hazret-i Aişe (r.a.), Hazret-i Talha bin Ubeydullah (r.a.) ve Hazret-i Zübeyr (r.a.) gibi aralarında cennetle müjdelenen ve sahabelerin ileri gelenlerinin olmaları ve kesinlikle art niyet taşımamaları nedeniyle, onlara karşı ağır sözler sarf etmek İslâmî ölçü ve hassasiyetlerle bağdaşmaz. Hem vefat edip ahiret alemine göç eden insanları zemmetmenin gereği yoktur. Gereksiz kusurlarını, lüzumsuz ve zarara sebebiyet verecek şekilde beyan etmek, Ehl-i Beyt muhabbetinin gereği de değildir.

Talha (ra), Uhud Harbi’nden Mekke’nin fethine kadar geçen süre içinde yapılan bütün gazvelere katılmıştır.

Talha bin Ubeydullah 656 yılında kasım ayında İslam Devleti’nde yaşanan ilk iç savaş olan Cemel savaşında şehit olmuş 64 yıllık şeref ve haysiyet dolu bir ömrün sahibi olarak hayatta iken müjdelendiği üzere cenneti alaya göç etmiştir.

Hazreti Ali(ra) harp meydanını gezerken Hazreti Talha(ra)’yı ölenler arasında görünce çok üzüldü, pek çok ağladı. Kucağına aldı. Yüzündeki toprakları sildi ve “Ey Ebû Muhammed (Talha) semanın yıldızları altında seni toprağın üzerinde serilmiş olarak görmek bana pek ağır geldi, beni kalbimden vurdu. Keşke yirmi yıl önce öleydim” buyurdu. Hazreti Ali/ra), Hazreti Talha(ra)’nın namazını kendi kıldırdı.

Vefat ettiği zaman, miras olarak bir hayli gayrimenkul, nakit para ve değerli eşya bırakmıştır

Vefatından yirmi yıl sonra kızı Âişe bir gece rüyasında Hazreti Talha(ra)’yı gördü ve Ona “Yâ Aişe kabrimin bir tarafından sızan su bana eziyyet veriyor, beni buradan çıkar da başka yere defn et” diye tenbih buyurdu. Bunun üzerine kızı Âişe çok üzüldü ve akrabalarından bazılarını alarak kabr-i şeriflerini açtılar. Sızan sudan dolayı vücûdunun bir tarafı hafif yeşillenmiş ise de, diğer yerleri yeni defin edilmiş gibi ve bir kılına dahi zarar gelmemiş olduğu halde buldular. Başka bir kabre naklettiler.

Çetin KILIÇ /LÜLEBURGAZ

www.NurNet.Org

Kaynaklar: Kütübü Sitte,Sevgi Kutupları,Kevser,Talha Bin Ubeydullah,Ehli Sünnet Büyükleri.

Hz. Ebu Bekir Sıddık (R.A.) kimdir?

571 Yılında Mekke’de doğdu, Babası Kureyş’in Teym boyundan Ebu Kuhafe Osman, Annesi Sahrin kızı Ümmül Hayr Selma’dır. Asıl adı Abdül Kabe idi müslüman olduktan sonra Hz Muhammed (sav) ona Abdullah adını verdi, ayrıca Atik, Sıddık Yarı- gar sanlarıylada anılır. Müslüman olan ilk erkektir.

Mekke’de Kureyş’lilerin kan davalarına bakardı, daima uygun ve yerinde karar veren bir hakemdi.

Hz Muhammed(sav)’in atalarının dininden başka bir dinden söz ettiğini duyunca Resullulah’ın yanına giderek bizzat

-Ya Ebel Kasım sen kavminin , atalarının dinlerini kınıyor ve yeriyormuşsun öylemi?

Peygemberimiz(sav);

– Ey Ebu Bekir(RA) ben, sana ve bütün insanlara Allah’ın Resulüyüm, insanları bir olan Allah’a davet ediyorum şahadet getir; Deyince Ebu Bekir (RA) hiç irkilmeden, düşünmeden, dili sürçmeden, dolaşmadan Kelime-i Şahadet getirerek Sıddıkiyet makamına giden caddeye girmiş oluyordu.

Müslüman olmadan öncede Peygamber(sav) ile yakın dostluğu vardı, müslüman olunca bu dostluk erişilmez bir dostluğa bürünmüştür.

Zengin bir tüccardı, kırk bin dirheminin otuzbeş binini müslüman olan kölelerin hürriyetini kazanmaları için fidye olarak ödemiştir. Hz Bilal( RA) fidyesinide Hz Ebu Bekir (RA) vermiştir.

Yoğun baskılar neticesinde müslümanlar Habeşistan’a göçtüğünde o Peygamberimiz( sav) yanında kalan bir kaç müslümandan biri idi.

Hz Ebu Bekir (RA) “Allahım! Ahiret günü benim vücudumu o kadar büyütki cehennemde benden başkasına yer kalmasın!” diye dua etmiştir.

Asırlar sonra gelen son asrın müceddidi Said Nursi Hazretleri’de “Bir kişi için cehennemde yanmaya hazırım” diyecektir.


Hz Ebu Bekir Kur’an-ı Kerim okurken ağlardı. (bizlerde ağlayamıyorsak ağlayamadığımıza ağlamalıyız). Hicrette Peygamberimiz(sav)’e arkadaşlık edeceğini duyduğundada sevincinden ağlamıştır.

Üç gün kaldıkları Sevr mağarasına ilk giren Hz. Ebû Bekir (RA) dir, mağarada keşif yaptıktan sonra Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) içeri girmiştir.

Mağarada iken ayağını bir yılan soktuğunda ve ayağı acıdığında o sırada dizine yatıp uyumuş olan Hz. Muhammed Mustafa (sav)’yı uyandırmamak için sesini çıkarmaması, ağlarken Hz. Muhammed’in uyanıp ne olduğunu sorduğunda, “Anam-babam sana fedâ olsun ya Rasûlullah” demesi olayı Ebû Bekir’in Hz. Muhammed’e olan bağlılığının örneklerinden sadece biridir.

Kur’an-ı Kerim’de onun için”İkilerin ikincisi“Vasfı zikredilmiştir.

Hz Ebu Bekir(RA) hayatında hiç içki kullanmamıştır.

Peygamber (sav) insanların iyi huyları üç yüz altmış tanedir, hepsi Ebu Bekir(RA)’da vardır buyurmuştur.

Mescid-i Haram’da Peygemberimiz(sav) ve diğer müslümanlarla birlikteydi. Orada bulunan müşriklere Allah’a ve Resulüne inanıp bağlanmalarının gereğini anlatıyordu, müşrikler ona ve diğer müslümanlara saldırdılar ortalığı alt üst ettiler Hz Ebu Bekir (RA)’i kanlar içinde bırakıp tanınmayacak hale gelene kadar dövdüler ta ki Teyme oğulları gelip Onu yarı ölü vaziyetinde evine götürene dek.

Akşama doğru ancak kendine gelen Hz Ebu Bekir (RA) “Hz Muhammed (sav)nasıl ?” Diye sormuş ve illa görmek istemiştir. Hava kararıp ortalık tenhalaşınca Ümül Cemil ve Annesine dayanarak Resulallah(sav)’ı görmeye gitmiştir. Burada Allah’ın Resulü(sav)’nü görünce kendisine sarılmış, öpmüştür, orada bulunan müslümanları da kucaklayan Ebu Bekir (RA), burada annesinin müslüman olması için Allah Resulü(sav)’nden dua etmesini istemiş,annesi de orada müslüman olmuştur.

Hudeybiye antlaşmasının şartlarının ağırlığını gören sahabeler antlaşmanın yapılmasına taraftar değilken Hazreti Ebu Bekir (RA) Peygamberimiz (sav)’e bağlılığını bir kez daha ortaya koyarak hiç itirazda bulunmamıştır.

Hazreti Ebu Bekir (RA) ak benizli, ince yapılı ,zayıf yüzlü, çukur gözlü ,seyrek sakallı, çıkık alınlı, kuru parmaklı idi. Peygamber(sav)’in emirlerini harfiyen yerine getirmek hususundaki gayretlerini izah etmek adeta imkansızdır.

Hz Ebu Bekir (RA) imanda, amelde, cömertlikte, ihlasta, ahlakta, her yönüyle bütün faziletlerde insanların en üstünüdür.

Bir gün içerisinde oruç tutup, cenaze uğurlayıp, fakir doyurup, hasta ziyaret ettiğinde, Allah Resulü(sav) “Bunlar bir kimsede toplandımı o muhakkak cennete girmiştir.”Buyurdular.

Bedir harbinde oğlu Abdurrahman’la çarpışmak isteyince Allah Resulü(sav) “Sen benim işiten kulağım, gören gözümsün” diyerek çarpışmalarına musaade etmemiştir.

Peygamberimiz(sav)’in ebediyete göçeceğini ilk fark eden, herkesten önce sezen ve göz yaşı döken Sıddık-ı Ekber’dir.

Peygamberimiz(sav) çok hastalandığında namazı kıldırması için Hazreti Ebu Bekir'(RA)i tayin etmiştir.

Kırk bin dirheminin on binini gece, on binini gündüz, on binini gizli, on binini aşıkare tasadduk etmiş. Allah’ın “Mallarını gece ve gündüz ve aşikare sarfedenler işte onlar Rab’lerinin yanında ecirleri sırf kendilerinindir ve onlara korku yoktur ve mahzun değildir onlar” buyurduğu Ayet-i Kerime’nin müjdesine mazhar olmuştur .

Hazreti Ali (RA)’de bu ayet indikten sonra sahip olduğu dört dirhemin birini gece, birini gündüz, birini gizli, birini aleni tasadduk etmiş, niçin böyle yaptığını soranlara “Ayet-i Kerime’nin müjdesine bende mazhar olmak istedim” diye cevap vermiştir.

Hazreti Ebu Bekir (RA), iki yıl, üç ay ve bir kaç gün halifelik yapmış ve islamı sonsuz düzlüğe çıkarma başarısını göstermiştir. Ayrıca, Kur’ân âyetlerinin toplanmasını sağlamıştır. Hz. Muhammed (S.A.V.) zamanında peyderpey inen vahiy, kâtiplerce ceylan derilerine, beyaz taslara, enli hurma dallarına yazıldığı gibi, ashâbın çoğu da Kur’ân hâfızı idi. Ebû Bekir, Zeyd ibn-i Sâbit’in başkanlığında bir heyet teşkil ederek, herkesin elindeki âyetleri getirmesini emretti. Böylece bütün âyetler toplandı ve “Mushaf” meydana getirildi. Bu Mushaf Ebû Bekir’den Ömer’e, ondan da kızı Hafsa’ya geçti ve Hz. Osman zamanında çoğaltılarak Dârü’l-İslam’ın bütün vilâyetlerine dağıtıldı.

Yine; İki yıllık halifelik döneminde iki büyük zafer kazanmış İran ve Filistin O’nun zamanında feth olunmuştur.

Yediği bir zehirli yemeğin tesirinden 63 yaşında 23 ağustos 634 yılında Medine’de ahiret alemine göç etmiştir.

Kızı Hz Aişe’nin ifadesi “Vefat ettiğinde tek kuruş bırakmamıştır.”

Hazreti Muhammed Mustafa(sav) ümmetinin cennete ilk girenlerindendir.

Mubarek naaşı Allah Resulü(sav)’in irtihalinde kullanılan sedye üzerine konulup, cenaze namazını Hz Ömer (RA) kıldırmıştır. Kainatın Efendisi Hz Muhammed( sav )’in göğüsleri hizasına defnedilmiştir.

Kabre oğlu Abdurrahman (RA),Hazreti Ömer (RA),Hazreti Osman (RA) ve Hazreti Talha (RA) indirmiştir.

Allah Rahmet etsin bizleri Şefaatine mazhar etsin amin..

Çetin KILIÇ/LÜLEBURGAZ

www.NurNet.Org

Kaynaklar:

Sevgi kutupları

Kütübü sitte

kimkimdir.gen.tr

Not: Ümmetin Yıldızları ve En Güzel Örnekleri Olan Sahabelerin Hayatları İçin Tıklayınız

Sahabe Kimdir? Sahabeler Diğer İnsanlardan Üstün Müdür?

Sahabe-i kiram efendilerimizin faziletlerine geçmeden önce Sahabe ne demek? Üstünlükleri nereden geliyor? Kur’an-ı Kerim ve Resullullah Efendimiz (SAV) Sahabe Efendilerimiz hakkında ne buyurmuşlar?

Hz. Peygamber’i (SAV) gören, O’na iman edip kendisiyle birlikte hareket eden ve bu inancını koruyarak vefat eden kimseye sahabe denir. (1)

Essebebü ke’l fâil” (sebep olan yapan gibidir) hadisi şerifinden yola çıkarak Kur’anı kerimin ayetlerinin ve Peygamber efendimizin(sav) Hadis-i Şeriflerinin bize kadar taşınmasına sebep olan sahabe efendilerimiz, dünyadaki tüm müslümanların ibadetlerinde hisse sahibidir diyebiliriz.

Kur’anı Kerim’de Sahabe-i Kiram Efendilerimiz;

Fetih süresinde “Muhammed Allah’ın Rasulü’dür. Onunla beraber bulunanlar ve O’nun maiyetinde olanlar ise, küfre ve kafirlere karşı çok çetindirler” buyuruyor.

Muhacirlerden ve ensardan o ilkler, o önde gidenler ve birde ihsan şuuruyla onlara tabi olanlar var ya, Allah onlardan razı,onlarda Allah’an razıdır.” (Tevbe,9/100)

Onlarda (muhacirlerden)evvel orasını (Medine’yi) yurt ve iman ocağı edinmiş olan (ensar-ı kiram), kendilerine hicret edip gelenlere sevgi beslerler, severler onları. Onlara verdiklerinden dolayı kalplerinde en ufak bir hacet, talep, elem, pişmanlık da duymazlar. Kendileri fakru hacet içinde bile olsalar, onları öz canlarından daha üstün tutar, öz canlarına tercih ederler. Kim nefsinin hırsından ve cimriliğinden korunursa, işte böyledir muradına erenler, onlardır kurtulanlar.” (Haşr,59/9)

Ayet-i Kerimeler sadece bir kaçıdır.

Hadis-i şeriflerde Sahabe-i kiram Efendilerimiz;


“Ashabım hakkında uygunsuz sözler söylemeyin.Eğer sizden birinin Uhud dağı kadar altını olsa ve bunun tamamını Allah yolunda infak etse,bu,onların bir-iki avuçluk infakına, hatta yarısına bile mukabil gelmez.
” (2)

“Onları seven,beni sevdiği için sever;onlara buğzeden,bana buğzettiği için buğzeder. Onlara eziyet veren, bana eziyet vermiş, bana eziyet veren Allah’a eziyet etmiş sayılır. Allah’a eziyet vereni de, Allah hemen cezalandırır.” (3)

“İnsanların en hayırlıları, benim şu içinde bulunduğum asırda yaşayanlardır. (Ak çağ bu aydınlık çağdır) sonra onların peşinden gelenler(Tabiin), daha sonra da onların peşinden gelenler (Tebe-i Tabiin). Onlardan sonra(kötü) bir nesil gelecek. Birinin şahadeti yeminini, yeminide şahadetini geçecektir.” (4)

Allah kendisine kulluk serfiraz olanların kalplerine baktı, baktı da Hz. Muhammed’i (sav)seçti ve mahlukatına nebi olarak gönderdi. Sonra da insanların kalbine baktı (ve O’na ümmet olabilecek, kendisi gibi ısmarlama insanlar olarak) O’nun ashabını seçti; Onları dininin yardımcıları ve peygamberinin vezirleri yaptı.” (5)

Hadisi şerifler yine Sahabe efendilerimizi anlatan bir çok hadisi şeriften sadece birkaçıdır.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri de “Enbiyadan sonra nevi beşerin en eftali Sahabedir” buyurmaktadır.

“Bunun sebebinin üç hikmeti bulunduğunu söyleyen Bediüzzaman Hazretleri, bunlardan,

birinci sebep;  Sohbet-i Nebeviye öyle bir iksirdir ki, bir dakikada ona mazhar bir zât, senelerle seyr ü sülûke mukabil, hakikatın envarına mazhar olur. Çünki: Sohbette insibağ ve in’ikâs vardır. Mâlûmdur ki: İn’ikâs ve tebaiyetle, o Nur-u âzam-ı Nübüvvetle beraber en azîm bir mertebeye çıkabilir. Nasılki, bir sultanın hizmetkârı ve onun tebaiyeti ile öyle bir mevkiye çıkar ki, bir şah çıkamaz. İşte şu sırdandır ki, en büyük veliler sahabe derecesine çıkamıyorlar.

ikinci sebep; Çünki o zamanda, o inkılâb-ı azîm-i İslâmîde hayır ve hak bütün güzelliğiyle, şer ve bâtıl bütün çirkinliğiyle görülmüş ve maddeten hissedilmiş. Şer ve hayır ortasında öyle bir ayrılık ve kizb ve sıdk mabeyninde öyle bir mesâfe açılmıştı ki, küfür ve îmân kadar, belki Cehennem ve Cennet kadar beynleri uzaklaştı. Kizb ve şer ve bâtılın dellâlı ve nümunesi olan Müseylime-i Kezzâb ve maskaraca kelimeleri olduğundan, fıtraten hissiyat-ı ulviye sahibi ve maâlî-i ahlâka meftun ve izzet ve mübahatâ meyyal olan sahabeler, elbette ihtiyarlarıyla, kizb ve şerre ellerini uzatıp, Müseylime derekesine düşmemişler. Sıdk ve hayır ve hakkın dellâlı ve nümunesi olan Habibullah’ın (A.S.M.) a’lâ-yı illiyyîn-i Kemâlâtındaki makamına bakarak, bütün kuvvet ve himmetleriyle, o tarafa koşmak mukteza-yı seciyeleridir.

üçüncü sebep; Nübüvvetin velâyete nisbeti, Güneşin ayn-ı zâtıyla, âyinelerde görülen Güneşin misâli gibidir. İşte daire-i nübüvvet, daire-i velâyetten ne kadar yüksek ise, daire-i nübüvvetin hademeleri ve o güneşin yıldızları olan sahabeler dahi, daire-i velâyetteki sulehâya o derece tefevvuku olmak lâzım geliyor. Hattâ velâyet-i kübrâ olan veraset-i nübüvvet ve sıddîkıyet ki, sahabelerin velâyetidir; bir veli kazansa, yine saff-ı evvel olan sahabelerin makamına yetişmez.(6) buyuruyor.

Şüphesiz her sahabi aynı değildir

Mekke’de iman eden ilk Müslümanlar,  Aşere-i Mübeşşere, Hz. Hatice ve Bilal el-Habeşî gibi, Hz. Ömer’in İslam’a girişinden sonra Müslüman olan Dâru’n-nedve ashabı, Peygamberliğin beşinci yılında Habeşistan’a hicret edenler, bu tabakaya Birinci Habeş Hicretine katılan 11 erkek ve dört hanım ile İkinci Habeş Hicretinde yer alan yaklaşık 83 sahabi dahildir. Birinci Akabe Biatinde bulunanlar, Birinci Akabe Biatinden sonra Müslüman olup İkinci Akabe Biatine katılanlar, Hz. Peygamber daha Kuba’da iken Medine’ye giren Muhacirler, Bedir Harbine iştirak eden sahabiler, Bedir Harbi ile Hudeybiye Anlaşması arasında hicret edenler, Hudeybiye’de ağaç altında Hz. Peygamber’e biat edenler, Hudeybiye Anlaşması ile Mekke’nin fethi arasında hicret edenler, Mekke’nin fethi esnasında Müslüman olanlar, Mekke’nin fethinde ve Veda haccında Rasûl-i Ekrem’i gören çocuklar… diye katogorilere ayrılmaktadırlar.

Sahabe-i Kiram efendilerimiz çok namaz kılardı. Onların alınlarında ve yüzlerinde secde izini görebilirdiniz .Allah, onlara altlarından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır.

Hicret eden Sahabe Efendilerimiz yurtlarından,yuvalarından vazgeçmiş ve Mekkeden Medineye göç etmişlerdir. Medineli Sahabe Efendilerimizde onlara bağırlarını açmış kucaklamış, onları o günkü imkanlarının en iyisiyle barındırmışlardır .O nasıl barındırmak, o nasıl kucak açmak ki kendi aç yatmış misafirine ikram etmiş, iki eşi olanlar birini arkadaşına teklif edecek kadar fedakarlıkta bulunmuşlardır. Bu gününün insanının anlayamayacağı seviyede insanlık sdersi vermişlerdir.

Sahabe-i Kiram, Allah’a ve Peygamberine(sav) verdiği sözden asla dönmemiş, sadakatlarından zerre miktar taviz vermemişlerdir. Canlarını ve mallarını Allah yolunda seve seve feda etmişler. Vücutları lime lime doğranırcasına şehadete koşmuşlar kefenleri olmamacasına mallarını tasadduk etmişlerdir. İşte Hz. Hamza (R.A.), işte Hz Enes (R.A.) , perde açılsa gayb görünse yakınim artmayacak diyecek kadar imanları hiç ama hiç sarsılmadı, her biri birer yıldızdır onların, yolunu şaşırmış gemiler misali insanlık onlara bakarak onlara uyarak sahili selamete erebilir. Onlar ümmet içinde en temiz kalpli, kullukta en ileri ve dosdoğru olanlardır sadece ahireti düşünürler dünya umurlarında değildir, onlara cehennem ateşi değmeyecektir.”İnandık,tastik ettik ve teslim olduk ey Resulümüz” diyerek teslimiyetin en azami örneğini bizzat yaşayarak göstermişlerdir. Onlar sıradan insanlar değildir Allah katında makamları dereceleri vardır evliyalar asfiyalar gelebilir,büyük insanlar hayır ve fazilet sahibi kişiler gelebilir ama mutlak hayır ve fazilet ashab-ı kirama aittir, bu günün evliyası o makama eremez (Devam edecek..)

Çetin KILIÇ /LÜLEBURGAZ

www.NurNet.Org

(1)ibn hacer,el isabe

(2)Buhari

(3)Tirmizi

(4) Müslim

(5) Ebu nuaym

(6)Risale-i Nur 27.söz

Kaynaklar:

– Kütübü Sittte,

– Son Peygamber,

– Fethullah Gülen sohbetleri

Aşere-i Mübeşşere Kimlerdir?

Aşere-i Mübeşşere; “Hz. Muhammed’in daha sağlıklarında kendilerine doğrudan cennete gideceklerini müjdelediği Müslümanlığın önde gelen on kişisidir.”

Peygamber efendimiz buyurdu ki: “Ebu Bekr Cennet’tedir. Ömer Cennet’tedir. Osman Cennet’tedir. Ali Cennet’tedir. Talha Cennet’tedir. Zübeyr Cennet’tedir. Abdurrahman bin Avf Cennet’tedir. Sa’d ibni Ebi Vakkas Cennet’tedir. Said ibni Zeyd Cennet’tedir. Ebu Ubeyde ibn’ül-Cerrah Cennet’tedir.”

Bunların da en üstünleri Aşere-i mübeşşere; bunlardan en üstün olanları da, Hulefa-i raşidin yani dört halife olup, üstünlük sırasıyla hazret-i Ebu Bekr, hazret-i Ömer, hazret-i Osman ve hazret-i Ali’dir.

Hadislerde cennetlik oldukları topluca bildirilen bu sahabîlerden başka, Hz. Hatice, Abdullah ibn Ömer, Abdullah ibn Selâm gibi bazı sahabe de münferit olarak cennetle müjdelenmiştir (Müslim, Fedâîlü’s-Sahabe, 71; Tirmizî, Menâkıb, 26).

Bunlar, kendilerini Alah’a adamış ve erişilmesi güç mertebelere erenlerdir. Bu ve diğer sahabelerin hayatı bizlere örnek olmalıdır. Allah’ın ve Peygamber(sav) dostlarının sevgisiyle Allah ve peygamber(sav) düşmanlarının sevgisi aynı kalpte yer almaz. Sahabe Efendilerimizi tanımaz, hayatlarını öğrenmeden kusurlarımızn farkına varamaz, bize örnek ve rehber olacak ve bize cennetin kapılarını aralayacak bu güzide insanlardan gereği şekilde yararlanamamış oluruz.

Allah (cc) Hazreti Meryem’i alemlerin kadınlarına üstün kıldı, bununla beraber Rabbine gönülden itaatte bulunmasını, secde etmesini ve rüku edenlerle birlikte rüku etmesini emretti. Al-i imran süresinde böyle buyuruyor.

Tüm bunlardan, üstünlüğün Rabbimize inanıp emirlerini yerine getirmekle olduğunu anlıyoruz.. Nasıl secde edeceğiz? Allah’ın rızasına nasıl ereceğiz? Allah bizden neyi yapmamızı? Neyi yapmamazı istiyor? Neyi nasıl yapacağız? Bütün bunlar başta Peygamber(sav) efendimizi ve Sahabe Efendilerimizi tanımakla mümkün olabilir. Müslüman cemaati okuma alışkanlığını kaybetmemeli.

Her biri yıldız olan Sahabe Efendilerimizi kaybeder, unutur, bilmez, tanımazsak yolunu kaybetmiş gezgin misali nereye gideceğimizi bilemeyiz..

Gevşeklik göstermeyin, tasalanmayın; eğer iman ediyorsanız üstünsünüz.” (Âl-i İmrân, 3/139) mealindeki ayet-i kerime de belli bir hadise üzerine nâzil olmuş bulunsa bile, her devirdeki inananlar için çok önemli bir tembihtir (F.Gülen)

Ayeti kerimedeki üstünlüğü sadece silah ,savaş ve maddi güç olarak anlamamamız gerekir.

Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaadde bulunmuştur. “Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” (Nur 55)

Rehbersiz, öndersiz, lidersiz menzile ulaşılamaz, hele cennete varmak çok güç olsa gerek. Rehberimiz önderimiz liderimiz kimler ? Nasıl yaşamışlar? Hayatlarında nelere önem vermişler? Ve son durakları neresi olmuş? Gafletten uyanıp silkinip kendimize gelip tüm bunların ne anlama geldiğini öğrenmeli, hayata geçirmeliyiz. Allah’ın İnkar eden fasık kullarından değil, salih amel işleyen hoşnut ve razı olduğu kullarından olup vadettiği şekilde yaşadığımız korkulardan arınan mutlak emniyete kavuşan kullarında olalım inşaallah.

Çetin KILIÇ/LÜLEBURGAZ

Kaynaklar:

– Kütüb-ü Sitte

– Sevgi Kutupları

Doğu Ziyaretimiz

Kırklareli ve Lüleburgaz’dan yola çıkan grubumuzun ilk durağı Malatya idi, daha önce Lüleburgaz dershanesinde kalmış olan Kazım kardeşimiz, Reşit kardeşle beraber bizleri karşılayıp Malatya’da dershanede derse katılıp ilin ziyaret yerlerini dolaştık.

Sonra Elazığ da yapılmakta olan Hulusi ağabeyin mevlit törenine de katıldık, abilerden dersler okunarak yapılan mevlit, hafızların mevlit okumasıyla devam etti, yemek ikramı da yapılan mevlide katılım oldukça yoğundu.

Ziyaret grubumuzun bu kez durağı Diyarbakır’dı. HASEV Vakfını ve diğer dershaneleri de ziyaret eden grubumuza Mahmut kardeşimiz eşlik edip şehrin ziyaret yerlerini gezdirdi.

Urfa’da ve Adana’da da bir takım ziyaretler gerçekleştirdikten sonra Ankara’ya da uğrayarak Trakya dershanelerinden selamları ilettik bolca dualar alarak yolculuğumuzu Kırklareli’nde bitirdik.

Sonuç:

Gezdiğimiz ve ziyaret ettiğimiz tüm yerlerde oldukça hoş karşılandık doğunun misafirperverliğini bir kez daha müşahede etmiş olduk. Trakya’daki ne kadar güzel nurani hizmetler yapıldığını ve ayrıca yapılmakta olan dershanelerimizi anlattık. Hepsi “Maşallah Rumeli Bostanı çiçek açmış” dediler ve hizmetlerin inkişafı için hususi dualar ettiler ve bundan sonrada edeceklerini söylediler ve kucak dolusu selam söylediler.

Bu ziyaretin çok faydalı olduğunu, dershaneler arası ziyaretlerin mutlaka yapılması gerektiğini bir kez daha müşahede etmiş olduk. Hele Trakya gibi hizmetlerin doğuya nazaran daha az geliştiği mekânlardan, hizmetlerin yoğun olduğu beldelere gitmek insanın şevkini bin kat daha arttırdığını gördük. Ayrıca Asya’nın geri kalmışlığını meşveretsizliğe bağlayan Üstadımızı daha iyi anladık. Bilhassa Ülkemizin bir takım sorunlarıyla boğuştuğu bu zamanda doğu illerini ziyaretimiz çok isabetli olduğu kanaatine vardık. Bizim ziyaretimiz kadar doğu illerininde Trakya’ya ziyaretler yapması gerektiğini oralarda ziyaret ettiğimiz mekânlardaki ağabeylerimize söyledik sadece duymak yetmez görmekte gerekir diyerek herkesi Trakya’ya davet ettik.

Çetin Kılıç / Lüleburgaz