Etiket arşivi: islam

Amerika’da İslam ve Risale-i Nur

İslam tüm dünyada olduğu gibi Amerika’da da en hızlı büyüyen din durumunda. 11 Eylül’deki terör hadisesinden sonra beklenildiğinin tam aksine İslam’a karşı alaka gittikçe artıyor. Bu vesile ile müşahedelerimizi abi ve kardeşlerimizle periyodik olarak paylaşmayı muvafık gördük…hem şevk hem de duaya vesile olması ümidiyle.
Yaklaşık 300 milyon nüfusu olan Amerika’nın büyük bir yüzdesi Hristiyan. 20 milyon civarındaki mensubu ile Yahudilik ikinci sırada yer alıyor. İslam sıralamada üçüncü ve Müslümanların sayısı 10 milyon dolaylarında tahmin ediliyor. Bunun 4 milyonunuİslami ülkelerden göçmen olarak gelenler, 6 milyonunu ise yerli Amerikalı Müslümanlar oluşturuyor. Amerikalı Müslümanların 2.6 milyon kadarı Beyaz, geri kalan 3.4 milyonu ise Zenciler’den oluşuyor. Zencilerin bir kısmı Zenci milliyetçi bir teşekkül olan Nation of Islam’a (İslam Milleti) dahil ve sayıları 1.5 milyon civarında. Bunlar İslam’ın siyah ırka ait bir din, namazın gereksiz ve liderleri Muhammad Elija’nın da son peygamber olduğunu iddia ettiklerinden gayr-i Müslim’dirler. Şu anki liderlerinin ismi Louis Farakhan. Muhammad Elija’nın oğlu Warith’ud Din Muhammad’in 70’li yıllarda Malcolm X vesilesi ile sünni İslam’a ihtida etmesi o gündenberi Nation of İslam’dan sünni çizgiye yönelen bir akışı başlatmış ve bu mustakim Zenciler’in sayısı bugün 2 milyonu bulmuş durumdadır.
Müslümanların bilhassa son bir-iki yüz yıldır bu ülkeye gelmeye ve yerleşmeye başladıkları kesin olsa da tebliğ manasındaki organizeli gayretler hemen hemen elli yıl öncesinden öteye gitmiyor. Vakıa şu ki o günden bugüne İslami hizmetlere el atanlar Pakistanlı Müslüman kardeşlerimiz olmuş. Bu hizmetler neticesinde İslam’ın bu ülkede kendini kabul ettirmesiyle Arap kardeşlerimiz de -bilhassa Suudiler- devreye girmişler. Son on yılda gerek İslam’a olan alaka ve gerek İslam’a yapılan hizmetler katlanarak artıyor. İslam’ın elli yılı aşkın geçmişinde bugün 3 bine ulaşan cami ve mescidlerin hemen hemen yarısı bu son on yıl içinde açılmış.
Bu mesCidlerin hemen hepsinde her Cuma günü en az bir kişi ihtida ediyor. Bu, haftada 3 bin, ayda 12 bin, yılda yaklaşık 150 bin kişinin mescidlerde Müslüman olması anlamına geliyor. Her yıl Amerikan hapishanelerinde Müslüman olan 20 bin kişi, ferdi çalışan Müslümanların vesile oldukları binlerce kişi, özellikle internet üzerinden araştırarak İslam’ı bulan diğer binlerce kişiyi de eklerseniz yılda 500 bine yakın kişinin Müslüman olduğu gerçeğini kabul etmekte güçlük çekmezsiniz. Yakın bir geçmişte CNN şu an sayısı 10 milyon olan Müslümanların 2010 yılında nüfus itibariyle Yahudileri geride bırakarak İslam’ı ikinci din sırasına taşıyacakları haberini verdi. Yahudiler şu an 20 milyon. İslam kadınlar arasında daha hızlı yayılıyor. Müslüman olan her bir erkeğe mukabil dört kadın İslamı seçiyor.
İslamiyetin hızı artık bura Müslümanlarının bile yetişemeyeceği kadar yüksek. İnsanların İslamı tercih ve kabul etmelerinin sevindiriciliği kadar üzücü yanlarını da göz ardı etmemek gerekiyor. İslam’ı din olarak seçen her fert, her Müslümana yeni bir mes’uliyet olarak ekleniyor. İslam’ı seçinceye kadar bir sürü maniayla karşılaşan insanları Müslüman olduktan sonra çok daha fazla badireler bekliyor. Nasıl mı?
İnsanlar herşeye rağmen Müslüman oluyor. Müslümanların manevi sefalet ve perişanlıkları ve İslam’ın medyada terör olarak tanıtılmasına rağmen. Pakistan’ın Tebliğ Cemaati ve Arap Vehhabileri’nin katkıları her ne kadar inkar edilemezse de hizmet tarzları şimdi İslam’a büyük zararlar verecek bir aşamaya gelmiş durumda. Binbir güçlükler içinde Müslüman olan zavallı Amerikalılar “Pantalon paçası ayak bileklerinden aşağı sarkanların namazı olmaz, cehennemliktir. Sakalsız Müslüman olmaz.” diyen Pakistanlılar ve “Namazda takke takmak, cüppe giyinmenin aslı yoktur.” diyen Vahhabiler arasında yollarını şaşırmış durumdalar.
Kılık-kıyafet tartışmalarından bu sabık gayr-ı Müslimler henüz Allah ile İslam’ın tarif ettiği gibi tanışma fırsatı bulmuş değiller. Cenab-ı Hakk ile ilgili bildikleri tek şey Allah’ın kendi mazilerinde tanıdıkları gibi bir Zat olmadığı. Ama İslam, marifet-i ilahi’ye nasıl bir boyut kazandırıyor ondan haberleri yok. Yani Allah’ın nasıl olmaması gerektiğini anlıyorlar ama nasıl olması gerektiğini bilmiyolar.
Bu Pakistan ve Arabistan uzantılı (safiyane) tehlikelerin ötesinde, hasbi ve samimi bir şekilde Müslüman olmuş Amerikalıları tehdit eden ikinci diğer büyük bir tehlike de Ahmediye Tarikatı olarak bilinen Kadıyaniler ve başka bir takım grupların munafıkane ve dessasane planlarıdır. İslamın hızla ilerlemesine engel olamayacaklarını anlayanlar yeni Müslüman olanların safiyet ve itimatlarından yararlanarak onları İslam adıyla ama İslam dışında yönlendiriyorlar. Bu Kadıyanilerin bir televizyonları ve çok güçlü de neşriyatları var.
Yeni Müslüman olanları yakinen takip edip kasıtlı yanlış tercüme ettikleri kendi Kur’anlarını onların ellerine tutuşturuyorlar. Bunların bu tahripkar faaliyetlerine bir de hadisin varlığını kabul etmeyen, Kur’an’da beş değil üç vakit namaz zikredildiği, tesettürün Kur’an’ın bir emri değil Hz. Muhammed’in şahsi bir uygulaması olduğunu Kur’an’a dayandırarak iddia ve isbat gayretindeki radikalleri eklediniz mi günden güne sayıca artan Müslümanlar içinde onlara gayr-i Müslim günlerini aratacak ihtilaf ve dalaletlerin çok güçlü bir şekilde patlak vermesini akıldan uzak görmemek gerekiyor. Mustakim fert ve cemaatlerin bu yeni Müslümanları muhafaza için gösterdikleri gayret her ne kadar şu an için kafi gibi görünüyorsa da, şimdiden ciddi tedbirler alınmadığı takdirde bu gayretlerin bura Müslümanlarının yakın gelecekteki manevi selametlerini temine kifayet etmeyeceği aşikardır.
Amerika; münbit bir zemin ve İslam şimdi mergub bir meta. Alaka haddinden fazla, ihtida bir o kadar çok fakat ahmak dostlar bir türlü uyanmıyor, munafık düşmanlar bir türlü uyumuyorlar. Bir sürü dalalet yollarından zor bela kendini kurtarıp İslam’ın emin ellerine teslim olduklarına inananlar Müslüman olmuşken iken kendilerini ne tür dalaletlerin beklediğinden habersizler hem de korunmasız bir şekilde. Yük ağır ve bizler gayet azız, ne yapılmalı ve ne yapmalıyız?
Risale-i Nur bir kez daha kendisini tescil etti. Gerek hizmet metodu ve gerekse temas ettiği mevzuatı itibariyle Risale-i Nur hem İslam’ın nasıl temsil, hem bu insanlara nasıl tebliğ edileceği ve hem de İslamı kendilerine din olarak seçenlerin imanlarını bu vartalardan nasıl kurtaracaklarına dair ölçülü, dengeli bir usul ve muhteva kaynağı olduğunu bir kez daha isbat etti. Fakat bu eser nerededir ve nerede bulunur? Bu eseri Türkiye’nin kapalı kapıları ardında tutup Batı insanın keşfetmesini istemek ve beklemek, hem kendimize hem onlara en büyük fenalıktır! Bu eser bir an önce burada layık olduğu ellere ulaştırılmalıdır.
İslam’ın yükseliş trendine girdiği bu ülkede Risale-i Nur’un yeri nedir? Organizeli anlamda geçen elli yıllık Amerika İslami hizmetleri içinde Risale-i Nur’un varlığı görünmüyor. Her yerde ve herşeyden önce ve herkesin elinde bulunması gerekirken, kimsenin elinde bulunmaması ve haberi olmamasının sebebi nedir? Nur Camiası gerekli ve yeterli yatırımı yapmıyor mu?
Amerika Nur Talebeleri olarak her üç ayda bir, bir hizmetler mektubu takdim etmeyi muvafık gördük. Maksadımız hizmet ve faaliyetlerimizi teşhir ile bir hodfuruşlukta bulunmak değil, bilakis ne denli yetersiz kaldığımızı nazarlara arzetmek ve bu babta ehl-i himmet ve gayretin dua ve maddi-manevi teveccühlerini celbetmektir.
Amerika Birleşik Devletleri’nde 50 eyalet olup, aşağıda misallerini vereceğimiz hizmetler bu eyaletlerden yalnız biri olan Connecticut’taki bir kaç Nur Talebesi’nin sadece 2002 yılı Ağustos, Eylül ve Ekim ayları faaliyetlerini yansıtmaktadır.
Çoğu gayr-ı Müslim 79 kişi ile tanışıldı. Burada mevcut bulunan birkaç Türkiyeli talebeden bu üç ay zarfında toplanan yaklaşık 2 bin dolar ile hepsine Risale-i Nur ve temel İslami bilgileri ders veren – abdest ve namaz tarifleri gibi- kitaplar verildi ve önemli bir kısmı müslüman oldu. Bunların içinde Amerika dışından, Almanya, Çin, Güney Afrika, Brezilya, Cezair ve Mısır gibi ülkelerden tanışılan ve Risale- i Nur gönderilen insanlar oldu.
Kitab-ı Mukaddes çalışmaları adı altında dindar Hristiyanlarla haftalık İncil sohbetleri oldu ve böylece kendilerine İslam ve Kur’an ile tanışma imkanı temin edildi.
İki farklı hapishanede Cuma namazları kıldırılıyor ve namazları müteakiben Risale-i Nur’dan sohbetler yapılıyor. Bu hapishanelerden birinde dört ay içinde dört mahkum Müslüman oldu ve bu sohbetlere Müslüman mahkumlar dışında Hristiyanlar da dinleyici olarak katılıyorlar.
Lise, Kilise, sivil kurumlar ve kolejlerden İslam üzerine sunumlar vermek üzere davetler alındı. Bu sunumların en büyük faydası dinleyicilerin özellikle medya etkisiyle edindikleri kötü İslam imajından sıyrılmalarıdır.
Yeni Müslüman olanlara bir mesjidde haftasonları Kur’an dersleri verildi ve veriliyor. Bu dersler vasıtasıyla bu insanlar Risale-i Nur ile tanıştırılıyor.
Binlerce insanın katıldığı ve senede birkaç kez düzenlenen büyük İslami sempozyumlardan birine iştirak edildi. Bu sempozyumlar iki ana kısımdan oluşur: konferanslar ve kitap fuarları. Bu fuarlarda Risale-i Nur’un tanıtım ve satışı yapıldı. Risale-i Nur’u henüz konferanslarda temsil etme durumda değiliz malesef.
Tüm bunların içinde en ehemmiyetli görünen bir hizmet internet vasıtasıyla dünyanın her yerinden insanlara ulaşmaktır. İslam’a ilgi duyan insanlar artık kaynak olarak interneti kullanıyor. İslam hakkında soruları olanlar İslami sitelere mesaj bırakıyor ve bu şekilde Müslümanlarla temasa giriyor ve kısa süre içinde de Müslüman oluyorlar. Bu tarzda tanışılan insanların her gün onlarcasına internet üzerinden email aracılığı ile cevap gönderiliyor. Bu vesile ile şimdi yüzlerce insan Risale-i Nur’u tanıyor, okuyor ve hayran kalıyor.
Bunlardan birinin Risale-i Nur ile alakalı müşahedelerini paylaşmak istiyoruz. Aşağıdaki satırlar on yıllık Müslüman ve Rusça dilinde Yardımcı Doçent olan birAmerikalıya ait:
Kısa tercumesi: Gönderdiğiniz kitapçıkları okuyorum. İnanılmaz eserler. Beni düşünmeye sevkediyor. Risale-i Nur’un tamamını derhal okumalıyım. Bu eserleri çok tenvir edici buluyorum. Nursi’nin eserlerinin bulunduğu bir internet sitesi buldum ve her yeni günüme bu eserlerden bir parça okuyarak başlıyorum. 
Yıllarca hep Kur’an’ın nurani hakikatlerini bir gün keşfedebilme hülyaları ile yaşadım. Şimdi inanıyorum ki Nursi’nin bu koca Nur hazinesi ile rüyalarım gerçekleşti.
İşte on yıllık bir Müslüman ama İslam’ı Risale-i Nur’u elde ettikten sonra keşfettiğini itiraf eden biri. Nice insanlar var ve nice yıllardır Müslümanlar ve Risale-i Nur’u okuyunca sevineceklerine mi üzüleceklerine mi karar veremeyen insanlar. Bir o kadar yılı Müslüman olup fakat İslam’ı anlayamadan yaşayadıklarına yanan insanlar.
Risale-i Nur henüz İslami hizmetler içinde yerini almış durumda değil malesef.Geri kalmak ve gecikmek hatadır. Her gün Müslüman olan bir o kadar adam da Müslüman olmakla acaba doğru yapıp yapmadığını soruyor kendine. Neden? Çünki aradığını Pakistanlı’da, Vehhabi’de bulamıyor. Onları İslam, İslam’ı da onlar sanıyor. Aradıkları Risale-i Nur’dur. O ise ortada yok. Çünki ihtiyaca orantılı yatırımda çok geriyiz, yetersiziz.
Cenab-ı Hakk’ın izni ile sebepler dairesinde, çok amaçlı kullanabileceğimiz büyükçe bir mülk bir dersanemiz, mevcudun birkaç katı elemanımız, daha çok kitabımız ve maddi kaynaklarımız olduğu takdirde daha güçlü, daha büyük çaplı ve organizeli açılacağımıza inanıyoruz. Bu vesile ile başta dualarınızı ve maddi-manevi teveccühlerinizi bekliyoruz.
Selam ve hürmetlerimizle.
İ.T. ve Connecticut Nur Talebeleri…
Sorularla Risale

Diniyenin Zedelenmesi ve Sefahetin İntişarı, Cemiyeti Anarşiye Sevk Eder

Gerek Türkiye’de ve gerek beşer aleminde dehşetini artıran anarşiliğin bahsi yapılmazken, Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, cemiyet hayatında, anarşiyi netice verecek sebebleri, Kur’an nuru ile görmüş ve bundan 90-100 sene öncesinden, ta hayatının sonuna kadar, bu anarşi afeti ve tehlikesinden ısrarla haber vermiş, ikaz etmiş ve ıslahına çalışmıştır. Bugün de eserleriyle aynı ıslahat devam etmektedir.

Bu yazıda, Risale-i Nur Külliyatından anarşiliğe aid parçaların bir kısmını teyakkuza vesile olması için istifademize sunuyoruz.

Şeair-i İslâmiye ve Terbiye-i Diniyenin Zedelenmesi ve Sefahetin İntişarı, Cemiyeti Anarşiye Sevk Eder

[Kendi kendime hasbihal namındaki parçaya lâhika olarak]
ADLİYE VEKİLİYLE VE RİSALE-İ NUR’LA ALÂKADAR MAHKEMELERİN HÂKİMLERİYLE BİR HASBİHALDİR.

Risale-i Nur ve hakikî şakirdleri, elli sene sonra gelen nesl-i âtîye gayet büyük bir hizmet ve onları büyük bir vartadan ve millet ve vatanı büyük bir tehlikeden kurtarmağa çalışıyorlar…

Evet hürriyetçilerin ahlâk-ı içtimaiyede ve dinde ve seciye-i milliyede bir derece lâübalilik göstermeleriyle, yirmi-otuz sene sonra dince, ahlâkça, namusça şimdiki vaziyeti gösterdiği cihetinden; şimdiki vaziyette de, elli sene sonra bu dindar, namuskâr, kahraman seciyeli milletin nesl-i âtîsi, seciye-i diniye ve ahlâk-ı içtimaiye cihetinde, ne şekle girecek elbette anlıyorsunuz. Bin seneden beri bu fedakâr millet, bütün ruh u canıyla Kur’anın hizmetinde emsalsiz kahramanlık gösterdikleri halde, elli sene sonra o parlak mazisini dehşetli lekedar belki mahvedecek bir kısım nesl-i âtînin eline elbette Risale-i Nur gibi bir hakikatı verip, o dehşetli sukuttan kurtarmak en büyük bir vazife-i milliye ve vataniye bildiğimizden; bu zamanın insanlarını değil, o zamanın insanlarını düşünüyoruz.

Evet efendiler! Gerçi Risale-i Nur sırf âhirete bakar; gayesi rıza-yı İlahî ve imanı kurtarmak ve şakirdlerinin ise, kendilerini ve vatandaşlarını i’dam-ı ebedîden ve ebedî haps-i münferidden kurtarmaya çalışmaktır. Fakat dünyaya ait ikinci derecede gayet ehemmiyetli bir hizmettir ve bu millet ve vatanı anarşilik tehlikesinden ve nesl-i âtînin bîçareler kısmını dalalet-i mutlakadan kurtarmaktır. Çünki bir müslüman başkasına benzemez. Dini terkedip İslâmiyet seciyesinden çıkan bir müslim; dalalet-i mutlakaya düşer, anarşist olur, daha idare edilmez.

Evet eski terbiye-i İslâmiyeyi alanların yüzde ellisi meydanda varken ve an’anat-ı milliye ve İslâmiyeye karşı yüzde elli lâkaydlık gösterildiği halde; elli sene sonra, yüzde doksanı nefs-i emmareye tâbi’ olup millet ve vatanı anarşiliğe sevketmek ihtimalinin düşünülmesi ve o belaya karşı bir çare taharrisi, yirmi sene evvel beni siyasetten ve bu asırdaki insanlarla uğraşmaktan kat’iyyen men’ettiği gibi; Risale-i Nur’u, hem şakirdlerini, bu zamana karşı alâkalarını kesmiş; hiç onlarla ne mübareze, ne meşguliyet yok. (Emirdağ Lâhikası 1)
(Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, 1944’de Emirdağında ikametinden sonra yazdığı bu yazıda 40-50 sene sonra gelen anarşi tehlikesine dikkati çekmiş ve ikazda bulunmuştur.)
***

… İslâm düşmanlarının İslâm âlemini maddeten ve manen yıpratmak, sömürmek emellerinin başında kahraman Türk Milletinin dinî bağlardan uzaklaştırılması; örf âdet, an’ane ve ahlâk bakımından tamamen İslâmiyete zıd bir duruma getirilmek plânları vardı ve bu plânlar maalesef tatbik sahasına konmuştu!… (Tarihçe-i Hayat)
***

… Ehl-i imana hücum eden ehl-i dalalet, -bu asır cemaat zamanı olduğu cihetle- cem’iyet ve komitecilik mayesiyle bir şahs-ı manevî ve bir ruh-u habis olmuş, Müslüman âlemindeki vicdan-ı umumî ve kalb-i küllîyi bozuyor. Ve avamın taklidî olan itikadlarını himaye eden İslâmî perde-i ulviyeyi yırtıyor ve hayat-ı imaniyeyi yaşatan, an’ane ile gelen hissiyat-ı mütevâriseyi yandırıyor. Herbir müslüman tek başıyla bu dehşetli yangından kurtulmaya me’yusane çabalarken, Risale-in Nur (Risalet-ün Nur) Hızır gibi imdada yetişti… (Sikke-i Tasdik-i Gaybi)
***

… Risale-i Nur, yalnız bir cüz’î tahribatı, bir küçük haneyi tamir etmiyor. Belki küllî bir tahribatı ve İslâmiyeti içine alan, dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhit kal’ayı tamir ediyor. Ve yalnız hususî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslaha çalışmıyor, belki bin seneden beri tedarik ve teraküm edilen müfsid âletler ile dehşetli rahnelenen kalb-i umumî ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun bâhusus avam-ı mü’minînin istinadgâhları olan İslâmî esaslar ve cereyanlar ve şeairler kırılması ile bozulmaya yüz tutan vicdan-ı umumîyi, Kur’an’ın i’cazıyla o geniş yaralarını Kur’anın ve imanın ilâçları ile tedavi etmeğe çalışıyor… (Kastamonu Lâhikası)
***

… Müslümanları, ecnebilerin âdâtına davet ve terk-i şeair-i İslâmiyeye teşvik ediyorlar. Halbuki her şeairde nur-u İslâma bir şuur ve bir iş’ar vardır. (Nurun İlk Kapısı)
* * *

Sedd-i Zülkarneyn Gibi, Cemiyeti Fitnelerden Muhafaza Eden Din Düsturlarının Zedelenmesi, Anarşiye Kapı Açar

… Rivayetlerde Hazret-i İsa Aleyhisselâm’a “Mesih” namı verildiği gibi, her iki Deccal’a dahi “Mesih” namı verilmiş ve bütün rivayetlerde
ﻣِﻦْ ﻓِﺘْﻨَﺔِ ﺍﻟْﻤَﺴِﻴﺢِ ﺍﻟﺪَّﺟَّﺎﻝِ ﻣِﻦْ ﻓِﺘْﻨَﺔِ ﺍﻟْﻤَﺴِﻴﺢِ ﺍﻟﺪَّﺟَّﺎﻝِ
denilmiş. Bunun hikmeti ve tevili nedir?

Elcevab: Allahu a’lem bunun hikmeti şudur ki: Nasılki emr-i İlahî ile İsa Aleyhisselâm, şeriat-ı Museviyede bir kısım ağır tekâlifi kaldırıp şarab gibi bazı müştehiyatı helâl etmiş. Aynen öyle de; Büyük Deccal, şeytanın iğvası ve hükmü ile şeriat-ı İseviyenin ahkâmını kaldırıp Hristiyanların hayat-ı içtimaiyelerini idare eden rabıtaları bozarak, anarşistliğe ve Ye’cüc ve Me’cüc’e zemin hazır eder. Ve İslâm Deccalı olan Süfyan dahi, şeriat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) ebedî bir kısım ahkâmını nefis ve şeytanın desiseleriyle kaldırmağa çalışarak hayat-ı beşeriyenin maddî ve manevî rabıtalarını bozarak, serkeş ve sarhoş ve sersem nefisleri başıboş bırakarak, hürmet ve merhamet gibi nurani zincirleri çözer; hevesat-ı müteaffine bataklığında, birbirine saldırmak için cebrî bir serbestiyet ve ayn-ı istibdad bir hürriyet vermek ile dehşetli bir anarşistliğe meydan açar ki, o vakit o insanlar gayet şiddetli bir istibdaddan başka zabt altına alınamaz. (Şualar – Beşinci Şua)
***

Hayat-ı içtimaiyeyi idare eden en mühim esas olan hürmet ve merhamet gayet sarsılmış. Bazı yerlerde gayet elîm ve bîçare ihtiyarlar ve peder ve vâlideler hakkında dehşetli neticeler veriyor. Cenab-ı Hakk’a şükür ki; Risale-i Nur bu müdhiş tahribata karşı, girdiği yerlerde mukavemet ediyor, tamir ediyor. Sedd-i Zülkarneyn’in tahribiyle, Ye’cüc ve Me’cüclerin dünyayı fesada vermesi gibi; şeriat-ı Muhammediye (A.S.M.) olan sedd-i Kur’anînin tezelzülüyle Ye’cüc ve Me’cüc’den daha müdhiş olarak ahlâkta ve hayatta zulmetli bir anarşilik ve zulümlü bir dinsizlik fesada ve ifsada başlıyor. (Kastamonu Lâhikası)
***

… Ye’cüc ve Me’cüc hâdisatının icmali Kur’anda olduğu gibi, rivayette bir kısım tafsilât var. Ve o tafsilât ise, Kur’anın muhkematından olan icmali gibi muhkem değil, belki bir derece müteşabih sayılır. Onlar tevil isterler. Belki râvilerin içtihadları karışmasıyla tabir isterler. Evet
ﻻ‌َ ﻳَﻌْﻠَﻢُ ﺍﻟْﻐَﻴْﺐَ ﺍِﻻ‌َّ ﺍﻟﻠَّﻪُ
Bunun bir tevili şudur ki: Kur’anın lisan-ı semavîsinde Ye’cüc ve Me’cüc namı verilen Mançur ve Moğol kabîleleri, eski zamanda Çin-i Maçin’den bir kısım başka kabîleleri beraber alarak kaç defa Asya ve Avrupa’yı herc ü merc ettikleri gibi, gelecek zamanlarda dahi dünyayı zîr ü zeber edeceklerine işaret ve kinayedir. Hattâ şimdi de komünistlik içindeki anarşistin ehemmiyetli efradı onlardandır.

Evet, ihtilâl-i Fransavîde hürriyetperverlik tohumuyla ve aşılamasıyla sosyalistlik türedi, tevellüd etti. Ve sosyalistlik ise bir kısım mukaddesatı tahrib ettiğinden, aşıladığı fikir bilâhere bolşevikliğe inkılab etti. Ve bolşeviklik dahi çok mukaddesat-ı ahlâkiye ve kalbiye ve insaniyeyi bozduğundan, elbette ektikleri tohumlar hiçbir kayıd ve hürmet tanımayan anarşistlik mahsulünü verecek. Çünki kalb-i insanîden hürmet ve merhamet çıksa; akıl ve zekâvet, o insanları gayet dehşetli ve gaddar canavarlar hükmüne geçirir, daha siyasetle idare edilmez. Ve anarşistlik fikrinin tam yeri ise; hem mazlum kalabalıklı, hem medeniyette ve hâkimiyette geri kalan çapulcu kabîleler olacak. Ve o şeraite muvafık insanlar ise, Çin-i Maçin’de kırk günlük bir mesafede yapılan ve acaib-i seb’a-i âlemden birisi bulunan Sedd-i Çinî’nin binasına sebebiyet veren Mançur ve Moğol ve bir kısım Kırgız kabîleleridir ki, Kur’an’ın mücmel haberini tefsir eden Zât-ı Ahmediye (Aleyhissalâtü Vesselâm) mu’cizane ve muhakkikane haber vermiş. (Şualar – Beşinci Şua)
***

… Bu üç-dört madde ile bizi ittiham edenler ve lüzumsuz, mahkemeleri bizimle meşgul eden gizli düşmanlarımız, şübhe yoktur ki; onlar ya siyaseti dinsizliğe âlet etmek istiyorlar veya komünist perdesi altında bu mübarek vatanda, bilerek veya bilmeyerek anarşiliği yerleştirmek istiyorlar. Çünki bir müslüman İslâmiyet dairesinden çıksa, mürted ve anarşist olur, hayat-ı içtimaiyeye zehir hükmüne geçer. Çünki anarşi hiçbir hakkı tanımaz, insaniyet seciyelerini canavar hayvanların seciyesine çevirir. Âhirzamanda gelecek Ye’cüc ve Me’cücün komitesi, anarşistler olduğuna Kur’an işaret ediyor. (Emirdağ Lâhikası II)
Said Nursî

Müslüman “Terörist” Olabilir mi?

İslam hoşgörü dinidir; insanı en kıymetli varlık olarak kabul eder; ma’sum insanlara karşı yapılan tecavüz ve hücumları büyük günahlar arasında sayar. Nitekim bahsini ettiğimiz Kur’an ayeti bunu haykırmaktadır: ‘Kim bir başka canı öldürmek veya yeryüzünde anarşi çıkarmak gibi bir suçu bulunmadan haksız yere bir cana kıyarsa, bütün insanlığı öldürmüş gibi olur. Kim bir canının kurtuluşuna vesile olursa, bütün insanlığı ihya etmiş gibi olur. Bizim peygamberlerimiz, onlara çok açık deliller getirdiler. Ancak bütün bunlardan sonra insanlardan çoğu yine yeryüzünde aşırıya gitmiş ve zulm etmişlerdir.’ (5: 32).

Gerçek şu ki, müslüman ölüme değil, sadece hayata hizmet eder. Bu hadise sebebiyle İslamın koyduğu iki temel hukuk prensibini asla unutmamalıyız:

Birincisi: Kur’an’ın ‘Bir suçlu bir başka suçlunun yükünü yüklenemez’ (6: 164). Yani bir cani yüzünden bir başka insan asla cezalandırılamaz. Hukukta cezalar ve suçlar şahsîdir.

İkincisi ise, berâat-i zimmat esastır. Yani suçluluğu isbat edilinceye kadar kimse suçlanamaz. Delil olmadan kimseyi cezalandırmak adalet değildir. Aksi isbat edilmedikçe insanlar masum kabul edilirler. Hz. Peygamber’in şöyle buyurduğu nakledilmektedir: ‘Bir mü’min, ma’sum bir insanı gayr-i meşru bir yolla öldürmediği müddetçe din dairesi içinde kendini koruyabilir.’

İslam selm ve müsâlemet yani barış demektir. Bu da göstermektedir ki, beden ve aklın gerçek barışı, ancak Allah’a itaat ve teslimiyetle mümkün olur. Bir müslüman da ancak toplum içinde uyum ve barış içinde yaşarsa mükemmel bir müslüman olur. Allah’a itaat ve kulluk içindeki bir hayat, kalb huzurunu doğurur ve toplum hayatında gerçek barışı temin eder (Kur’an, 13:28-29).

Allah’ın bütün peygamberleri, insanlığı doğru yola davet ederken bu hakikatı tebliğ etmişlerdir. Hz. Peygamber’in şu hadisini burada hatırlatmalıyız: ‘Şu üç şey vardır ki, iman dahil temel unsurlardır: – Ekonomik sıkıntıda olsalar dahi insanlara yardım etmek; – Bütün şevkıyle insanlığın barışı için dua etmek; İnsanın kendisine istediği adaleti herkese karşı icra etmek.

Hz. Peygamber yine buyurdu:

Bütün insanlar bir sürü gibidir; bu sürünün her bir ferdi diğerlerinin bekçisi ve çobanı gibi olmalı ve bütün sürünün sorumluluğunu üstlenmelidir.

Birlikte yaşayın, ittifak edin; ihtilafa düşmeyin; kolaylaştırın; biribirinize engel ve zorluk çıkarmayın.’

Komşusu aç iken tok yatan hakiki mü’min değildir.’

Allah’a iman eden müslüman bir kişi, başkasının canına ve malına zarar vermeyen kişidir.’

Kısaca ifade etmek gerekirse, İslam ne fertleri ve ne de toplumu ihmal etmemiştir. Bilakis her ikisi arasında tam bir uyum ve dengeyi kurmayı hedeflemiştir. İslamın mesajı, bütün insanlık içindir. İslam’a göre Allah, bütün âlemlerin Rabbidir (Kur’an, 1:1). Hz. Peygamber de bütün insanlığa gönderilmiş bir peygamberdir. ‘Ey insanlar! Ben sadece Allah’ın bütün insanlığa gönderdiği bir peygamberim“ (7: 158). ‘Biz seni sadece âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (21: 107).

İslam’da, bütün insanlar, renk, dil, ırk ve vatan farklılığı gözetilmeksizin eşit kabul edilmişlerdir. Bugün aydınlanma çağı denen çağımızda dahi, insanlar arasında zikredilen sebeplerle hala engellerin, ayırımcılığın ve farklı muamelelerin bulunduğunu inkâr edemeyiz. İslamiyet, bütün bu ayırımcılıkları ve imtiyazları ortadan kaldırmakta, herkesin Allah’ın mahluku olmak hasebiye eşit olduğunu aleme ilan etmektedir. İslamiyet gerçek manada beynelmilel bir bakışa sahiptir ve renge, kabileye, ırka, kana ve bölgeye dayalı imtiyazları şiddetle reddeder. İnsanlığa karşı yapılan her hücumu kınıyoruz. Masum insanları hedef alan bütün tecavüzlerden dolayı müteessiriz. Zalimlerin yanında mazlumların öldürüldüğü toplu katliamları, İslamiyet şiddetle yasaklamıştır. İslama göre, hiç bir kimse başkasının hatası sebebiyle mes’ul tutulamaz.

İslamiyet masum ve korumasız insanların öldürülmesine asla müsaade etmez. Şayet, bu tür katliamlar, taraflı basının ve haber kaynaklarının iddia ettikleri gibi, bazı müslüman fertlerden sadır olursa, İslam namına ve din namına bu zalim insanları suçlu ve günahkâr ilan ederiz. Zulm edenlerin, din, ırk ve cinsiyet farkı gözetilmeksizin mutlaka caydırıcı bir ceza ile cezalandırılması gerektiğini de önemle belirtmek isteriz.

Bu hadiseler karşısında, devletler ve fertler olarak şu hakikati unutmamalıyız: Siz bir gemide veya bir evde bulunsanız, sizinle beraber dokuz masum ile beraber bir cani olsa, bu gemiyi batırmaya veya o haneyi yakmaya çalışan bir adamın ne derece zulm ettiğini tahmin edersiniz. Onun zalimliğini semavata işittirecek derecede bağıracaksınız. Hatta, bir tek masum ve onun yanında dokuz cani de olsa, yine o gemi ve ev, hiç bir adalet kanunuyla batırılamaz ve yakılamaz. Aynı şey bu hadiseler için de geçerlidir. Biz bu kanlı ve vicdansız eylemleri kınarken, benzerlerini yapmanın da daha tehlikeli olduğunu hatırlatmak istiyoruz.

 Kaynak: www.sorularlaislamiyet.com

Yıldız Oyuncu İslam’ı Seçti

İngiltere Premier Lig ekplerinden Tottenham Hotspur’ın Togolu dünyaca ünlü futbolcusu Emmanuel Adebayor, ülkesinde düzenlenen bir törende Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldu.

Sezon arası tatilini geçirmek üzere ülkesinde bulunan 31 yaşındaki golcü, bir törende Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman olurken bu olay amatör bir kamera tarafından kaydedildi ve sosyal medyaya düştü.

Emmanuel Adebayor’un Müslüman olması hem sosyal medyada hem de mevcut kulübü Tottenham cephesinde yankı buldu.

Kariyeri boyunca Metz, Monaco, Arsenal, Manchester City ve Real Madrid gibi kulüplerde forma giyen 1984 doğumlu futbolcu, 2011-2012 sezonunda kiralık geldiği Tottenham’la daha sonra kalıcı sözleşme imzalamıştı. Adebayor, ülkesi Togo ile Dünya Kupası tecrübesi de yaşamış bir isim.

Yeni Şafak

Bilinçli İngilizce Öğretmenlerine Çağrı

Hiç unutamıyorum Anadolu Lisesi’ne başlarken babamın bir maaşının tamamını okuyacağımız birkaç tane İngilizce kitabına verişini ve tüm bu paraların bizleri yıllarca hem maddi hem de manevi sömürenlerin ceplerine gidişinin bende  teşkil ettiği travmayı…

Bugünse bir devlet okulunda görev yapıyorum. Kendi İngilizce ders kitaplarını hazırlayamadığımızdan ve bu konuda bir strateji dahi oluşturamadığımızdan  hala yabancıların   gençleri   kimliğinden ve değerlerinden uzaklaştırmak için hazırlandığı  belli olan kitapları “mecburen” kullanıyoruz. Bu kitapların bizlerden götürdüğü değerlerimizin kıymetini idrak edemedik ve edemiyoruz…

Evet, evet… Tarihinde sömürmeyi alışkanlık haline getirmiş bir topluluğa farkında olmadan destek veriyor, hizmet ediyoruz. Hani Çanakkale’yi geçemeyince İngiliz Müstemlekât Nâzırı “Bu Kur’an Müslümanların elinde kaldıkça biz onlara hakiki hâkim olamayız. Ya Kur’an’ı ortadan kaldırmalıyız ya da onları Kur’an’dan soğutmalıyız” demişti. Sanıyorum, hatta eminim, bizlerin kullandığı  bu kitaplar  bu amaca hizmet ediyor. 

Artık büyük düşünmenin; kaliteli yayın bulamadığımız bahanesiyle yabancıların amaçlarına hizmet etmenin sona ermesinin, kendi değerlerimizin ön plana çıkartıldığı ve kalitesiyle kendinden sitayişle bahsettiren eserler ortaya koymanın zamanı geldi ve hatta çoktan geçti bile.

Neslimizi sivrisineğin ısırmasından koruyalım derken ejderhanın ağzına atmayalım.  Bizler de aynı kalitede, hatta daha kaliteli kitaplar yazmaya başlayabiliriz.

Bu fakir  bu heyecanla yola çıktı ve Allahın inayeti ile şu eserleri vücuda getirmeye vesile oldu.   

  “Aldığım maaşla ancak geçiniyorum. Böyle bir iş için ne param, ne zamanım ve ne de kabiliyetim var.” demedik.  Geçmişte kendimi öyle sanıyor ve günlerimi maişet derdiyle, boş hülyalarla geçiriyordum. Fakat niyet halis olunca Cenab-ı Hakk öyle kapılar açtı, öyle maddi ve manevi ikramlarda bulundu ki tabirinde âcizim.

İşte yazdığımız eserlerden bazıları:

  1. THE LAST PROPHET MUHAMMAD

24 kitaplık bu seri 6 seviyeden oluşuyor ve Hz. Muhammed’in hayatını anlatıyor. İçinde alıştırmalar, cevap anahtarı ve bilinmeyen kelimeler de mevcut.

  1. DROPS FROM THE LIGHT

8 kitaplık bu seri ise A2 ve B1 seviyelerinden oluşuyor. Risele-i Nur Külliyatı’ndan Küçük Sözler eserinin biraz daha hikayeleştirilerek, fakat hakikatler ihmal edilmeyerek yazılmış bir hikaye kitabı serisi.

  1. PEARLS FROM HADITHS

3 kitaptan oluşan ve A1 seviyesinde yazılan bu hikâye kitaplarında ise farklı çocuklarından başlarından geçen olaylara hadislerle çözüm yolu bulunuşu anlatılıyor.

  1. THE WONDER OF THE AGE

Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatını anlatan bu kitap serisi de A1 ve A2 seviyelerinde yazılmış olup, henüz baskıya alınmamıştır.

  1. ENGLISH THROUGH ISLAM

Son zamanlarda kaleme aldığım bu kitap ise bir İngilizce Gramer ve Pratik kitabı. Bu kitap yukarıda bahsettiğim üzere yabancıların (sözüm ona) İngilizce öğreten kitaplarına karşı, bizim kültürümüzü İslamî örneklerle anlatan bir eser. İçeriğinde bir yandan gayet kaliteli bir şekilde İngilizce grameri verilirken, diğer taraftan ayet, hadis ve müspet cümleler içeren örneklerle yapıların pratiği yapılıyor. Ayrıca düşündüren karikatür ve duvar yazılarıyla ders daha ilginç hale getiriliyor. Kitabın şu an A1 seviyesi yazılıyor ve Allah nasip ederse önümüzdeki yıl basılması planlanıyor. 

 Öyleyse, ey meslektaşım,

Haydi, sen de gelecek o kutlu nesil için bir katkıda bulun! Haydi, sen de tüm cihana iman ve ihlâsla neler yapılabileceğini göster! Haydi sen de artık kalemini eline al ve bir şeyler üretebileceğini göster.

(İncelemek için bu kitapla ilgili sunumdan bir parçayı orjinal yazıda görebilirsiniz. Tıklayınız!)

Fatih KARABULUT

İngilizce (Formatör) Öğretmeni – Yazar

Ulegder.net