Etiket arşivi: islamiyet

ABD’de Müslüman Olmak Nasıldır Öğrenmek için Başörtüsü Taktı

Woldt, ABD’de Müslüman olmak” üzerine gözlem yapmak amacıyla bütün ülkeyi baştan başa dolaşan 5 Amerikalı antropoloji öğrencisinden biri. Zaman zaman tesettüre bürünerek sıradan Amerikalıların Müslüman kıyafetine tepkilerini ölçüyor.

Yüzü dışında bütün vücdunu kapatan siyah “abaya” ile yürüyen Hailey Woldt adlı kız öğrenci, Alabama’nın küçük bir kasabasındaki restorandan içeri girerek, tuvalete doğru yürüdü.”Bu teröristin burda ne işi var?” “Senin gibileri burda istemiyoruz” gibi tepkiler bekliyordu. Kendisini ilk gören kadının bir anda ağzı açıldı, çenesi düşecek gibi oldu. Sonra birden tebessüm etti.

22 yaşındaki Katolik Woldt, “O küçük tebessüm bile, kendimi çok iyi hissetmeme sebep oldu” diye anlatıyor tecrübesini. Woldt, “ABD’de Müslüman olmak” üzerine gözlem yapmak amacıyla bütün ülkeyi baştan başa dolaşan 5 Amerikalı antropoloji öğrencisinden biri. Zaman zaman tesettüre bürünerek sıradan Amerikalıların Müslüman kıyafetine tepkilerini ölçüyor. Müslüman bir antropoloji profesörün rehberliğindeki öğrenciler, Müslüman kimliği ve Amerikan kimliği algısı üzerine araştırma yapıyor.

20’li yaşlarındaki öğrenciler, amaçlarının ABD’nin 11 Eylül sonrasında girdiği travmadan çıkarak yeniden kuruluş ideallerine nasıl dönebileceğinin yollarını bulmak olduğunu ifade ediyor. Washington’daki American Üniversitesi İslami Çalışmalar kürsüsü başkanı Profesör Akbar Ahmad başkanlığında sonbaharda başlayan çalışmalar 6 ay sürecek. CNN’e konuşan Akbar Ahmad, 11 Eylül sonrasında İslam’ın ABD’de en çok konuşulan en fazla tartışılan din haline geldiğini ifade ederek, “Sosyal bilimci olarak ve bir Müslüman olarak, İslam ile ilgili tartışmalara katılmak, açıklamalar yapmak, araştırmalar yapmak benim için sadece akademik değil aynı zamanda manevi bir yükümlülüktü. Oturup seyirci kalamazdım” dedi. Ahmad’ın “Keşif Gezisi” dediği program çerçevesinde öğrenciler, ülkenin her köşesindeki birçok Müslüman camiini ya da çevresini de ziyaret ediyor. Müslümanların Amerikan kimliğini algılaması üzerine gözlemler yapıyor. Aynı öğrenciler Müslüman kıyafetleriyle ülkenin iç kesimlerindeki küçük yerleşim birimlerine giderek sıradan Amerikalının Müslüman kıyafetlilere karşı tepkilerini inceliyor. Buffalo’dan Miami’ye Nashville’den Iowa’ya bütün Amerikayı dolaşan öğrenciler zaman zaman sıradışı olay ve diyaloglara şahit olmuşlar.

Jonathan Hayden adlı öğrenci, ‘Ortabatı”da (Midwest) “hayatında hiç Müslüman biriyle karşılaşmadığını” söyleyen bir kadının sorusundan çok etkilendiğini anlatıyor.

‘Midewest’li kadının, “Müslümanlar da çocuklarını seviyor mu?” diye sorduğunu anlatan Hayden, “Evet diyebilecek kadar Müslümanları tanıyorduk ama bu soruyu sorabilmesi bile bizim için çok düşündürücüydü” şeklinde konuşuyor. Dünyada 1,4 milyar Müslümanın yaşadığına vurgu yapan Profesör Ahmad, yüzyılın ortalarında dünyada yaşayan her 4 kişiden birinin Müslüman olacağına dikkat çekiyor. Süper güç olarak Amerika’nın, dünya nüfusunun dörtte biri ile bu derece yüzeysel ilişki içinde olmaması gerektiğini savunuyor.

turkishjournal.com

Nakleden: Abdülkadir Haktsanır

Müslüman “Terörist” Olabilir mi?

İslam hoşgörü dinidir; insanı en kıymetli varlık olarak kabul eder; ma’sum insanlara karşı yapılan tecavüz ve hücumları büyük günahlar arasında sayar. Nitekim bahsini ettiğimiz Kur’an ayeti bunu haykırmaktadır: ‘Kim bir başka canı öldürmek veya yeryüzünde anarşi çıkarmak gibi bir suçu bulunmadan haksız yere bir cana kıyarsa, bütün insanlığı öldürmüş gibi olur. Kim bir canının kurtuluşuna vesile olursa, bütün insanlığı ihya etmiş gibi olur. Bizim peygamberlerimiz, onlara çok açık deliller getirdiler. Ancak bütün bunlardan sonra insanlardan çoğu yine yeryüzünde aşırıya gitmiş ve zulm etmişlerdir.’ (5: 32).

Gerçek şu ki, müslüman ölüme değil, sadece hayata hizmet eder. Bu hadise sebebiyle İslamın koyduğu iki temel hukuk prensibini asla unutmamalıyız:

Birincisi: Kur’an’ın ‘Bir suçlu bir başka suçlunun yükünü yüklenemez’ (6: 164). Yani bir cani yüzünden bir başka insan asla cezalandırılamaz. Hukukta cezalar ve suçlar şahsîdir.

İkincisi ise, berâat-i zimmat esastır. Yani suçluluğu isbat edilinceye kadar kimse suçlanamaz. Delil olmadan kimseyi cezalandırmak adalet değildir. Aksi isbat edilmedikçe insanlar masum kabul edilirler. Hz. Peygamber’in şöyle buyurduğu nakledilmektedir: ‘Bir mü’min, ma’sum bir insanı gayr-i meşru bir yolla öldürmediği müddetçe din dairesi içinde kendini koruyabilir.’

İslam selm ve müsâlemet yani barış demektir. Bu da göstermektedir ki, beden ve aklın gerçek barışı, ancak Allah’a itaat ve teslimiyetle mümkün olur. Bir müslüman da ancak toplum içinde uyum ve barış içinde yaşarsa mükemmel bir müslüman olur. Allah’a itaat ve kulluk içindeki bir hayat, kalb huzurunu doğurur ve toplum hayatında gerçek barışı temin eder (Kur’an, 13:28-29).

Allah’ın bütün peygamberleri, insanlığı doğru yola davet ederken bu hakikatı tebliğ etmişlerdir. Hz. Peygamber’in şu hadisini burada hatırlatmalıyız: ‘Şu üç şey vardır ki, iman dahil temel unsurlardır: – Ekonomik sıkıntıda olsalar dahi insanlara yardım etmek; – Bütün şevkıyle insanlığın barışı için dua etmek; İnsanın kendisine istediği adaleti herkese karşı icra etmek.

Hz. Peygamber yine buyurdu:

Bütün insanlar bir sürü gibidir; bu sürünün her bir ferdi diğerlerinin bekçisi ve çobanı gibi olmalı ve bütün sürünün sorumluluğunu üstlenmelidir.

Birlikte yaşayın, ittifak edin; ihtilafa düşmeyin; kolaylaştırın; biribirinize engel ve zorluk çıkarmayın.’

Komşusu aç iken tok yatan hakiki mü’min değildir.’

Allah’a iman eden müslüman bir kişi, başkasının canına ve malına zarar vermeyen kişidir.’

Kısaca ifade etmek gerekirse, İslam ne fertleri ve ne de toplumu ihmal etmemiştir. Bilakis her ikisi arasında tam bir uyum ve dengeyi kurmayı hedeflemiştir. İslamın mesajı, bütün insanlık içindir. İslam’a göre Allah, bütün âlemlerin Rabbidir (Kur’an, 1:1). Hz. Peygamber de bütün insanlığa gönderilmiş bir peygamberdir. ‘Ey insanlar! Ben sadece Allah’ın bütün insanlığa gönderdiği bir peygamberim“ (7: 158). ‘Biz seni sadece âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (21: 107).

İslam’da, bütün insanlar, renk, dil, ırk ve vatan farklılığı gözetilmeksizin eşit kabul edilmişlerdir. Bugün aydınlanma çağı denen çağımızda dahi, insanlar arasında zikredilen sebeplerle hala engellerin, ayırımcılığın ve farklı muamelelerin bulunduğunu inkâr edemeyiz. İslamiyet, bütün bu ayırımcılıkları ve imtiyazları ortadan kaldırmakta, herkesin Allah’ın mahluku olmak hasebiye eşit olduğunu aleme ilan etmektedir. İslamiyet gerçek manada beynelmilel bir bakışa sahiptir ve renge, kabileye, ırka, kana ve bölgeye dayalı imtiyazları şiddetle reddeder. İnsanlığa karşı yapılan her hücumu kınıyoruz. Masum insanları hedef alan bütün tecavüzlerden dolayı müteessiriz. Zalimlerin yanında mazlumların öldürüldüğü toplu katliamları, İslamiyet şiddetle yasaklamıştır. İslama göre, hiç bir kimse başkasının hatası sebebiyle mes’ul tutulamaz.

İslamiyet masum ve korumasız insanların öldürülmesine asla müsaade etmez. Şayet, bu tür katliamlar, taraflı basının ve haber kaynaklarının iddia ettikleri gibi, bazı müslüman fertlerden sadır olursa, İslam namına ve din namına bu zalim insanları suçlu ve günahkâr ilan ederiz. Zulm edenlerin, din, ırk ve cinsiyet farkı gözetilmeksizin mutlaka caydırıcı bir ceza ile cezalandırılması gerektiğini de önemle belirtmek isteriz.

Bu hadiseler karşısında, devletler ve fertler olarak şu hakikati unutmamalıyız: Siz bir gemide veya bir evde bulunsanız, sizinle beraber dokuz masum ile beraber bir cani olsa, bu gemiyi batırmaya veya o haneyi yakmaya çalışan bir adamın ne derece zulm ettiğini tahmin edersiniz. Onun zalimliğini semavata işittirecek derecede bağıracaksınız. Hatta, bir tek masum ve onun yanında dokuz cani de olsa, yine o gemi ve ev, hiç bir adalet kanunuyla batırılamaz ve yakılamaz. Aynı şey bu hadiseler için de geçerlidir. Biz bu kanlı ve vicdansız eylemleri kınarken, benzerlerini yapmanın da daha tehlikeli olduğunu hatırlatmak istiyoruz.

 Kaynak: www.sorularlaislamiyet.com

Batılı Aydınların Gözüyle Peygamberimiz -2

Batı dünyasına önderlik yapmış olan aydınların gözüyle Hz. Muhammed (s.a.v)

Almanya’nın yetiştirdiği en büyük aydınlarından olan ve buradaki en büyük üniversiteye ismi verilen ünlü filozof GOETHE’nin beyanatı: “Biz Avrupa milletleri, bütün medeni imkanlarımıza rağmen Hz. Muhammed’in (s.a.v) son basamağına varmış olduğu merdivenin daha ilk basamağındayız. Şüphe yok ki hiç kimse, O’nu geçemeyecektir.” (GOETHE)

“İnsanların büyüklüğü ne ile ölçülürse ölçülsün, Hz. Muhammed’den (s.a.v) daha büyük bir insan gelmeyecektir.” (LAMARTİNE)

“…Ben bu şayan-ı hayret insanı inceledim. Benim görüşüme göre, O’nu insanlığın kurtarıcısı olarak tanımak lazımdır. Daha şimdiden, benim milletime ve diğer Avrupa milletlerine mensup birçokları, Hz. Muhammed’in (s.a.v) dinine girmiş bulunuyorlar.” (Bernard SHAW)

 “İslamı seçmekle çağı seçtim. İslam’ın büyük peygamberi, “yarın ölecekmiş gibi ahirete, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalışın!” derken, herşeyi anlatmıştır. İslam, hem maddeye, hem manaya hükmetmiştir. (Reca CARUDİ)

Alman Devletinin Kurucusu PRENS BISMARK’ın beyanatı:

“Muhtelif devirlerde, insanlık alemini idare etmek için yaratıcı tarafından geldiği iddia olunan bütün semavî kitapları tam ve etrafıyla inceledimse de, tahrif olundukları için hiçbirisinde aradığım hikmet ve tam isabeti göremedim. Bu kanunlar değil bir cemiyet, bir ev halkının saadetini bile temin edecek mahiyetten pek uzaktır. Lâkin MUHAMMEDİ’lerin Kur’anı, bunların dışındadır. Ben Kur’anı her yönden inceledim, her kelimesinde büyük hikmetler gördüm. MUHAMMEDİ’lerin düşmanları, bu kitap MUHAMMED’in sözleri olduğunu iddia ediyorlarsa da, en mükemmel, hattâ en mütekâmil bir dimağdan böyle hârikanın zuhurunu iddia etmek, hakikatlere göz kapayarak kin ve garaza âlet olmak manasını ifade eder ki; bu da ilim ve hikmeti inkar etmek manasına gelir.

Seninle aynı asırda yaşayamadığımdan çok üzgünüm ey MUHAMMED! Öğretmenliğini yapıp tüm insanlara ulaştırmaya çalıştığın bu kitap (Kur’an), senin değildir; o Yaratıcının katındandır. Bu kitabın yaratıcının katından olduğunu inkar etmek, bütün ilimlerin inkarını ileri sürmek kadar gülünçtür. Bunun için, tüm insanlık alemi senin gibi her bakımdan mükümmel bir insanı bir defa görmüş, bundan sonra göremeyecektir. Ben, huzurunda kemal-i hürmetle eğilirim.” PRENS BISMARK

Fıransızların meşhur tarihçisi LAMARTİNE’nin beyanatı:

“Modern tarihinin en büyük şahsiyetlerini bile MUHAMMED’le (s.a.v) kıyaslamaya kim cesaret edebilir? Çağımızın en meşhur şahsiyetleri ancak maddi kuvvetler kurdular. Halbuki MUHAMMED (s.a.v), hukuk sistemlerini, kavimleri, dünyanın üçte birini ve üzerindeki milyonlarca insanı harekete geçirip, kötü alışkanlıklardan kurtulmalarını sağlayarak ahlaklı ve dürüst hale getirdi.” (LAMARTİNE)

Dünyada çok meşhur olan İskoç asıllı yazar ve filozof THOMAS CARLYLE ‘’Kahramanlar’’ adlı kitabında Hz. MUHAMMED’in (s.a.v) nasıl bir şahsiyet olduğunu adeta tüm dünyaya meydan okuyarak şu sözlerle ifade etmişti: “Şayet gayenin büyüklüğü, vasıtaların küçüklüğü ve neticenin azameti insan dehasının üç ölçüsü ise, modern tarihin en büyük şahsiyetlerini dahi, Hz. MUHAMMED ile mukayeseye kim cüret edebilir ki?”  (Thomas CARLYLE)

Yazdığı romanları dünyada herkes tarafından okunan ve klasikler arasında kendine yer edinen Rus Yazar TOLSTOY, Peygamber Efendimizin hadislerini derleyerek bir kitap yazmıştı. İşte Tolstoy’un, Rusya’da yazdığı fakat komünizm dönemde halka gösterilmesinde sakınca görülen kitabındaki beyanatlarından biri: ”MUHAMMED (s.a.v) her zaman Evangelizmin (Hıristiyanların) üstüne çıkıyor. O insanı ALLAH saymıyor ve kendini de ALLAH ile bir tutmuyor. Müslümanların ALLAH’tan başka ilahı yoktur ve MUHAMMED O’nun peygamberidir. Burada hiçbir muamma ve sır yoktur. Eğer insan seçme hakkına sahip olsaydı, aklı başında olan her Hıristiyan ve her bir insan şüphe ve tereddüt etmeden MUHAMMED’iliği, tek ALLAH’ı ve O’nun peygamberini kabul ederdi.” (TOLSTOY)

Batılı Aydınların Gözüyle Peygamberimiz

“Müslümanlık, Afrikalıları medenîleştirmiş, onları sanayi, ticaret vesair işleri inkişaf ettirmeğe sevk etmiştir. Müslümanların irşadıyla ve İslâmiyetin tesiriyle Afrika’nın her tarafında muhteşem şehirler tesis olunmuştur. Avrupa’lı seyyahlar buraları ziyaret ederek onları hemşehrilerine tavsif ettikleri zaman, Avrupalılar bunların ihtişamına inanmak istememişlerdi.” (Profesör Tomas Arnold’un “İslâm Tebliği” adlı eserinden. Bu eser “İntişar-ı İslâm Tarihi” ünvaniyle merhum Halil Hâlid Bey tarafından tercüme olunmuş ve Âsâr-ı İlmiye Kütübhanemiz tarafından neşrolunmuştur.)

“İnsanlığa hizmet, Müslümanlığın şiarı ve medar-ı iftiharıdır. Bundan dolayıdır ki, Müslümanlık cihanşümul uhuvvet esaslarını ihtiva ve muhafaza etmiştir. İnsanlık bu esası kabul ve onunla âmil olduğu zaman mes’ud olacaktır.” (Hindistan’ın millî rüesasından Sarocni Neyda namındaki büyük kadının Londra’daki Voking câmiinde Müslümanlara hitaben îrad ettiği ve İslâm Mecmuası’nın 1920 senesinin Kânunusânisi nüshasında intişar eden nutkundan)

“İslâm çocukları, tahsillerine Kur’anla başlıyorlar. Çünki Kur’an, bütün dinî, dünyevî hakikatlerin menbaıdır. Fakat bu mekteblerin yanlarında, yine Kur’anın ilhamıyla, felsefe ve hikmet medreseleri vücud bulmuş, bilâhere bu medreseler, dârülfünunlar olmuştur. Bundan dolayıdır ki, Afrika’nın bugün bile dünyanın en karanlık noktası tesmiye olunan köşeleri fikrî, maddî terakkiler itibariyle muasırı olan Avrupa memleketlerinden çok yüksek bulunuyordu.” (Müslümanların asrî medeniyet üzerindeki tesiratı hakkında bir nutuk îrad eden H. S. Lider’in beyanatından)

“İslâmiyetin intişar ettiği sahalarda milletlerin seviyesini yükseltmek hususundaki büyük himmetlerini nazar-ı dikkate almamak mümkün değildir. Bu din sayesindedir ki, Afrika zencileri medeniyet ruhunu temsil edebilmişler ve aralarında adlî ve medenî idare tesis etmişlerdir. Müslümanlık bu akvam arasında bir hars ve bir medeniyet vücuda getirmiştir. İslâmiyetin istinadgâhı Kur’andır ve bu Kur’an bir berat-ı necattır.” (Mister Y. Moreyl’in 1922 de “Şimal Nicer” hakkındaki îrad ettiği nutuktan.)

“Kur’anın Medine’de nâzil olan âyetleri, İslâm cem’iyetini idare eden ve doğru yola sevk eden âyetlerdir.” (Stanley Lenpal’in “Kur’andan İntihablar” adlı eserinden)

“Kur’an dün olduğu gibi, bugün de mütemadiyen mütezayid insan kitlelerinden sadakat ve teslimiyetle karşılanmaktadır. Kur’an, putperestlik aleyhinde müttehid bir cephe vücuda getirmiştir.” (J. T. Batani’nin “Müslümanlık ve Akdeniz diyanetleri” adlı eserinden)

“Müslümanları medeniyet, hendese, heyet, mimarî, sanayi-i nefise ve felsefeyi inkişafa sevk eden zaferler, ancak Kur’anın insanları birleştirerek onları fazl-ü irfan servetini elde etmeye sevk etmesinden ileri gelmektedir.” (İngiltere’nin en büyük mütefekkir ve muharrirlerinden H. G. Vels)

“Müslümanların dini, Kur’an dinidir. Bu din, müsalemet, emniyet ve huzur dinidir.” (Piskopos Volter Meron’un “Müsalemete en doğru yol” adı ile Petersburg kilisesinde îrad ettiği konferanstan)

“Kur’anda siyasî riyakârlığı zerre kadar ifade eden hiçbir kelime yoktur. West Minister gazetesinin pek haklı olarak söylediği vechile, şarkta müstebid hükümdarları ve cebbarları zulüm ve ceberuttan men’eden bir şey varsa; o da onların karşılarında korkusuz ve lekesiz bir mürşidin okuduğu bir Kur’an âyetidir.” (Ud Frey Hicts)

“Kur’an, ihraz ettiği neticeler ve en muktedir iyi insanların dimağları üzerinde icra ettiği tesirlerle muhakeme olunduğu zaman, dünyanın en mukaddes ve en mükemmel kitabı olduğu anlaşılır.” (Leonard’ın “İslâmiyet ve ahlâkî ve ruhanî kıymeti” eserinden)

“Kur’anın kadr ü kıymetini, azametini, faziletini ve birçok nokta-i nazarlardan güzelliğini inkâr etmek, akıl ve mantıktan mahrum olmak olur.” (Londra’da intişar eden Near East “Şark-ı Karib” mecmuasının 13 Nisan 1922 tarihli nüshası)

 “Son bin üç yüz senelik buhranlar ve ihtilaller içinde Kur’an Türklerin, İranlıların ve Müslüman Hindlilerin kitabı olarak payidar olmuştur.” (Edvar Denison Ros’un “Sel”in Kur’an tercümesinin son tab’ına yazdığı mukaddemeden)

“Kur’an insanlara mükemmel bir terbiye dersi verdikten başka, onlara hayat-ı hususiyelerinde ahlâklı, âlîcenab, hayırperver, cesur ve şeci’ olmayı ve bütün Müslümanları sevmeyi öğretmektedir.” (Mister Arnold Havayt, İslâm Mecmuası, 1916 senesi Mayıs nüshası)

“Hakikat-ı halde imanın hakikî kitabı, fikre itminan veren kitab, ancak Kur’andır.” (Prencapta Siyh mezhebinin müessisi Baba “Nanak”ın Genem Sakihi adlı eserinden)

“Müslümanlık, medeniyetin meş’alkeşi olan Kur’ana müsteniddir. İslâmiyetin başlıca hususiyeti, hars ve medeniyetin esası, belki de en büyük rüknü olmaktır.” (Doktor İshak Teylor’un Times gazetesinde intişar eden bir konferansından)

“İslâmiyetin başlıca muvaffakıyeti, esasatını tatbike muvaffak olmasıdır.” (Herbert)    “Kur’an her asırda izini bırakmağa namzeddir.” (Mister Rodwell, Kur’anın İngilizce mütercimi)

“İslâm orduları Suriye’yi fethettikleri, yahut muzaffer bayraklarını Afrika’ya diktikleri, yahut Karadeniz’e vardıkları zaman, Kur’an hep beraberlerinde idi. Bundan dolayıdır ki, Müslümanlar fethettikleri memleketlerde mezalim irtikâb etmemişler ve bir millete Müslümanlığı kabul ettirmek için onu kılınçtan geçirmemişlerdir.” (Bolinson)

*  “Kur’an, Müslümanlara bir faikiyet hissi vermiştir. Bu öyle bir histir ki, büyük milletleri terakkiye sevk eden en büyük kudret olmuştur.” (Profesör Margolyt’un “Muhammedîlik” eserinden)

Nur Çeşmesi

Fransız Gaston Care’in İslamiyet İtirafı

Fransa’nın en maruf müsteşriklerinden Gaston Care, 1913 senesinde Le Figaro Gazetesinde, yeryüzünden Müslümanlık kalkacak olursa, müsalemetin muhafazasına imkân olup olmadığı hakkında makaleler silsilesi yazmış ve o zaman bu makaleler Şark gazeteleri tarafından tercüme olunmuştu. Fransız müsteşriki diyor ki:

Yüz milyonlarca insanın dini olan Müslümanlık, bütün sâliklerine nazaran, dünyanın kıvamı olan bir dindir. Bu aklî dinin menbaı ve düsturu olan Kur’ân, cihan medeniyetinin istinad ettiği temelleri muhtevîdir. O kadar ki, bu medeniyetin, İslâmiyet tarafından neşrolunan esasların imtizacından vücut bulduğunu söyleyebiliriz.

Filhakika, bu âlî din, Avrupa’ya, dünyanın imarkârâne inkişafı için lâzım olan en esaslı kaynakları temin etmiştir. İslâmiyetin bu fâikiyetini teslim ederek, ona medyun olduğumuz şükranı tanımıyorsak da, hakikatın bu merkezde olduğunda şek ve şüphe yoktur.

Fransız muharriri, daha sonra, Kur’ân’ın umumî müsalemeti muhafaza hususundaki hizmetini bahis mevzuu ederek diyor ki:

İslâmiyet, yeryüzünden kalkacak ve bu suretle hiçbir Müslüman kalmayacak olursa, barışı devam ettirmeye imkân kalır mı? Hayır buna imkân yoktur!

Gaston Care