Kategori arşivi: Aile Sağlık

Siz Hala Çocuğunuzu Tehdit Ediyor Musunuz?

Bütün anne ve babalar gibi hepimiz çocuklarımızı en iyi şekilde yetiştirmeyi isteriz. Ancak bunu yaparken farklı yöntemler kullanırız. Kimimiz çocuklarımızı katı ve mesafeli kurallarla yetiştirirken kimimiz de daha yumuşak ve samimi yöntemleri seçebiliriz.

Anne ve babaların özellikle ilk 6 yaşa kadar olan dönemde yaptığı en önemli hatalardan biri çocuğu tehdit etmektir. Baskı ya da tehdit yoluyla çocuğun davranışını değiştirmeye çalışmak yapılabilecek en büyük hatadır. Çocuk değersiz olduğunu hissederek öfkeye kapılır. Nedense bazı ebeveynler çocukları ile oturup meselelerini konuşarak, tartışarak halletme yoluna gitmeyip, çocuklarına karşı genellikle anlamsız bir otorite kurmak isterler ve çocukların kendilerinden korkmalarını arzu ederler.

Unutulmamalıdır ki çocuk eğitiminde ve özellikle de ilk 6 yaşa kadar olan dönemde korku ve tehdidin eğitimde yeri yoktur. Çocuk korkutularak tehditle yola getirilemez; sevgi, anlayış ve yumuşaklıkla eğitilebilir. Küçük çocuklar, kendilerine bu çeşit tehditler yapılmasa bile sürekli olarak terk edilme ve sevilmeme korkusu geliştirmeye açık ve uygun durumdadır. Bu kaygı, çocukların düşüncelerini zaten ciddi biçimde etkilerken üstüne üstlük bir de büyükler tarafından tehdit edilmeleri bu korkuların sürekli olarak yaşanmasına neden olacaktır. Çocuğunuzun yapmasını istediğiniz davranışının dişlerini fırçalaması olduğunu düşünelim. Burada ebeveynin yanlış tutumunu şöyle örneklendirebiliriz. “Eğer dişlerini fırçalamazsan sana yatarken kitap okumam veya eğer dişlerini fırçalamazsan seni sevmem gibi.” Oysa ebeveynin çocuğuna şöyle seslendiğini farz edelim; “Yatma zamanı geldi. Yatmadan önce yapmamız gereken en önemli şey neydi? Burada ebeveynin yaptığı şey cezalandırıcı olmadan çocuğuna yatmadan önceki rutinleri hatırlatmak olmuştur.

Birde öyle bir tehdit türü vardır ki bence tehdit ve korkutmaların en tehlikelisi ve ilerleyen yıllarda aile içi iletişimin önündeki en önemli engellerden biri. Çocuğu en çok sevdiği veya sevmesi gereken kişi ile tehdit etmek ve onu onunla korkutmak, yani çocuğu babası ile korkutmak ve tehdit etmek. “Akşam baban bir eve gelsin yaptığın haylazlıkların hepsini bir bir anlatacağım. Sen o zaman görürsün Hanyayı, Konyayı.

Bu tip korkutmalarda çocuğun bilinçaltında baba ile ilgili şu sıfatlar ister istemez oluşmaktadır: “Cezalandıran, şiddet uygulayan, nefret eden…

Şimdiki aklım olsaydı: “Benim için dünyanın en değerli varlıkları olan çocuklarımı, eşimin benimle korkutmasına izin vermezdim. Uygun bir dille onlarla yaşadığı sorunları ben yokken kendisinin de hallede bileceği yöntemlerle çözmesini söylerdim. Bununla birlikte benim olmadığım zamanlarda yaşadığı problemlere ortak olmaya çalışır ve onunda iş ve ruhsal yükünü hafifletmeye çalışırdım.

Uzm. Dr. Kenan Taştan / NurNet.Org / Çocuk Eğitiminde Şimdiki Aklım Olsaydı Kitabından Alıntıdır.

Mutlu Evlilik Kalbin İlacı

Baypas ameliyatı geçiren kişilerin mutlu bir evlilikleri varsa, evli olmayanlara göre üç kat daha uzun yaşadıkları belirlendi.

Neredeyse her boyutunun tartışıldığı evliliğin kalbe iyi geldiği bildirildi. Araştırmada, mutlu bir evliliği olan kişilerin baypas ameliyatı geçirdikten sonra evli olmayanlara göre üç kat daha uzun yaşadıklarına dikkat çekilirken, uzmanlar, daha uzun yaşamanın nedeninin, hastaların daha iyi yaşaması, ilaçlarını alması, doktor randevusuna gitmesi gibi konularda eş desteğinin pozitif etkisi olabileceğini, evliliğin kendine bakma sorumluluğu ve nedenlerini yükseltebileceğini ifade ediyorlar.

Los Angeles Times gazetesinin yansıttığı araştırmada, bundan daha fazlasının gerekli olabileceğine işaret edilerek, stresin, kızgınlığın, mutsuzluğun ve üzüntünün kalbi doğrudan etkilediği belirtiliyor. Ancak, insanlarınmutlu ve daha az stresli bir evlilikleri varsa bu durum kalplerini olumlu yönde etkileyebilir. Pittsburgh Sağlık Merkezi Üniversitesi stresin etkilerinden bazılarını şöyle sıraladı:

– Kalbiniz daha hızlı atar

– Kan basıncınız yükselir

– Damarlar daralır, kalp krizi riski artar.

Araştırmada, stresin kan şekeri seviyesini yükselterek tip 2 diyabete neden olduğu, yüksek kan şekerinin kalp için tehlike yarattığı çünkü dokularda zamanla sertleşmeye neden olabileceği belirtiliyor.

Bugün Gazetesi

Çocuklarınıza Güzellikle Mi Söylüyor Sunuz? Yoksa Güzellikle Mi Dikte Ediyorsunuz?

Çocuk ailenin aynasıdır.”

Çoğu ebeveynden zaman zaman duyduğum ve hayretle dinlediğim orijinal bir cümle vardır. Anne-baba yakınındaki kimseye dert yanarken sık sık şu cümleyi kullanır. “Benim çocuğa güzellikle söyledim anlamadı.

Arkasından şöyle bir cümle de gelir çoğu zaman: “O yüzden böyle yaptım, ne yapayım

İlk bakışta çok masum ve makul gibi gelen bu cümlenin gerisini dinlediğinizde aslında anne-babanın çok da makul bir şey yapmadığını görürsünüz. Aslında burada söyleme tarzından ziyade içerik konusunda ebeveynler yanlışa düşüyorlar. İçtenlikle söylemek gerekirse bizim anneler ve babalar, çocuk eğitiminde sevgi ve şefkatin ne kadar önemli olduğunu öğrenmişler, uygulamak istedikleri baskıyı da güzellikle uygulamaya başlamışlar. Çocuğa normalde davrandıklarından çok daha yumuşak bir şekilde, çok daha şefkatli bir ses tonuyla kabul ettirmeye çalışmışlar bazı şeyleri. Çocuk kabul etmezse de, “Eee ne yapayım, güzellikle söyledim olmadı, ben de sert davranmak zorunda kaldım” durumuna gelmişler.

Mesela çocuğu gitmek istediği bir yere göndermemek için çocuğa mantıklı bir açıklama yapmadan veya çocuğun mantıklı açıklamasına karşı kendi mantıklı gerekçelerini ileri sürmeden, “yavrum lütfen bak, ben gitmeni istemiyorum tamam mı canım, babanın sözünü dinle” demişler güzellikle. Çocuk da gitmemesini gerektirecek bir neden bulamadığı için itiraz etmiş babasının baskısına, babası da “otur oturduğun yerde, gitmiyorsun işte, izin vermiyorum, güzellikle söyledim anlamadın, gitmiyorsun işte” demiş.

Ertesi gün de arkadaşına durumu anlatırken “güzellikle söyledim anlamadı ben de öyle davranmak zorunda kaldım” demiş.

Güzellikle söylemek kavramının içinde yumuşak ses tonu kullanmak, nazikçe davranmak yok mudur? Elbette vardır, ama güzellikle söylemek sadece yumuşak konuşmak değildir. Cümlemizin içinde çocuğun hoşuna gitmese de mantıklı ve güzel gerekçeler sunabilmektir. Cümlemizin manasının da güzel olmasıdır yani, sadece söylenişinin değil.

Evet, güzellikle söylemek, olmasını istediğimiz şeyleri çocuklarımıza bir gerekçe sunmadan sadece yumuşak ses tonuyla söylemek değildir. Bir şeyleri nazikçe ve ses çıkarttırmadan kabul ettirmeye çalışmak değildir. Böyle zannedersek, muhatabımızı kendimizden uzaklaştırmış oluruz. Normalde kullandığımızdan çok daha nazik bir ses tonuyla muhatabımızdan bir şeyler istediğimizde ne olur biliyor musunuz? Muhatabımız şöyle düşünür: Yine nazik ve yumuşak konuşmaya başladı bizimki, bakalım şimdi ne isteyecek?

Veya çocuk, annesi-babası hakkında şöyle düşünür: “Annem-babam yine başladı yumuşak yumuşak konuşmaya, canımı sıkacak bir şeyler söyleyecekler demek ki…

Doğru yapayım derken, yanlışın alasını yapmak bu olsa gerek. Güzellikle yaklaşayım derken çok daha çetrefilli sorunlara yol açmak ve muhatabın gözünden düşmek.

Çocuğa güzellikle yaklaşmak, özellikle kendi isteklerimizi kabul ettirmek için değil, her zaman yapmamız gereken bir şeydir. Çocuğa sadece belli durumlarda değil, her zaman yumuşak ses tonuyla ve nazikçe davranmamız gerekir. Ve güzellikle yaklaşmak demek, cümlelerimizin manasının da mantıklı ve olumlu, yani hikmetli olması demektir. Yani bir güzellik, bir fayda ifade etmesi demektir.

Uzm. Dr. Kenan Taştan / NurNet.Org / Çocuk Eğitiminde Şimdiki Aklım Olsaydı Kitabından Alıntıdır.

Boşanmak Üzere Olan Çift

Bulunduğun Aile Sağlığı Merkezine boşanma arifesinde olan bir çift gelmişti. Prensip olarak çiftleri önce tek tek dinledim. Gereken notları aldıktan sonra onlarla birlikte görüştük.

Eşlerden bayan olanın en büyük problemi eşinin kendisini sevdiğini hiç söylememesi ve onun içine ne yaparsa yapsın takdir etmemesiydi.
Hatta şöyle şikâyette bulundu:

“Doktor Bey bununla da kalmıyor en küçük hatalarımı bulup eleştirmesinin yanında onun için yaptığım onca güzel şeye bir iltifat etmesinden vazgeçtim bari bir eline sağlık dese. Bizimkinde nerde o incelik. Geçenlerde okulda nöbetçiydi. Bizim okulun nüfusu fazla, öğrenciler yaramaz. Çok yorulmuştur diye o gün ona bir sürpriz yapayım dedim. Evi tertemiz yaptım. Sildim, süpürdüm. Sevdiği onca yemeği yaptım ve bende o güne has özel kıyafetler giydim ve eşimi beklemeye başladım. Kapı çalınca bir heyecanla kapıya yöneldim ve kapıyı açtım. Bizimki bendeki hiçbir değişikliği fark etmedi. Doğruca mutfağa gitti ellerini yıkadı. Sofrayı o halde görünce;”

“Hanım misafir mi gelecek diye sordu?”

“Bende hayır tüm bunları senin için hazırladım dedim.”

Bizimki hiçbir şey söylemeden kızarmış patatesten bir tane aldı.

“Yahu hanım bunun tuzunu fazla atmışsın!” deyince bende şalterler attı. Açtım ağzımı yumdum gözümü.

“Allah senin layığını versin emi bey. Ben senin için sabahtan beri temizlik yapayım. Özene bezene sevdiğin yemekleri pişireyim. Saçıma başıma özen göstereyim. Sen gel de ilk işin patatesin tuzunu eleştirmek olsun. Öyle mi?”

Doktor bey tabi bu benim ilk kez başıma gelen bir şey değil. Bu adam benim kadrimi kıymetimi bilmiyor. Ne yaparsam yapayım illaki bir eksik buluyor. Kısacası beni sevmiyor.

Bu arada ben hanımın eşine yöneldim ve eşinizi seviyor musunuz? diye sordum.

“Tabi ki eşimi seviyorum doktor bey. Ben ona, onu sevdiğimi sık sık söylemem bu doğrudur. Çünkü bu benim yapımda yok. Ama ben davranışlarımla, hareketlerimle bunu ona gösteririm. Mesela klasik erkekler gibi eve gelir gelmez pijamalarımı giyip yanında öyle gezmem. Ona olan saygımdan hafta sonları bile traş olurum. Onunla bunca tartışmamız olmuştur ama onun bana yaptığı gibi sesimi yükseltip asla daha ona bağırmış değilim. Ben eşimi seviyorum ama onunla anlaşamıyoruz doktor bey.

Çiftlerin aslında birbirlerini sevdiklerini ama temsili sistemlerinin farklı olduğunu anladım. Birde eşlerin kişilik tipleri bir birinden farklıydı. Erkek 1 Numaralı bir kişilik tipine sahip yani mükemmeliyetçi biriydi. Haliyle işin doğru ve eksiksiz yapılmasını istiyor böyle olmayınca da hataları kolayca tespit edebiliyordu. 1 Numaralı kişilik tipinin diğer özelliklerini onlara anlattım. 1 numaralar hata bulma uzmanıdırlar. Takdir etme mekanizmaları çok fazla gelişmemiştir. Asla işlerini savsaklamazlar. İşlerini düzenli ve zamanında yaparlar. Eşlerden bayan olan ise 2 numaralı kişilik tipine sahipti. 2 numaraların temel özelliği yardım sever olmalarıdır. Bunlar çevrenin takdirini kazanmak için kendilerinden ödün verirler. İyi olmak etrafındakilere yardım etmek bunları çok mutlu eder. Ama tüm bunlara rağmen takdir edilmezlerse öfke patlaması yaşarlar. Tün bu bilgileri verdikten sonra onlara temsili sistemler hakkında da gerekli bilgiler verdim. Bu bilgilere çok şaşırdılar ve çok hoşlarına gitti. Karı koca öğretmen olan ve okumaya meraklı olduklarını söyleyen bu çift temsili sistemleri ve kişilik tiplerini (Enegram) ilk kez duyuyorlardı. Benden bu konuda daha fazla bilgi istediler bende Da Vinci’yi Bırakın Kendi Şifrenize Bakın! (Ziya Baran) kitabını onlara önerdim.

Daha sonra onlara Mevlana’nın Mesnevisinde geçen şu hikâyeyi anlattım.

Adamın biri çalıştırdığı dört kişiye bir miktar para vermiş;

“Bunu alın karnınızı doyurur “ demiş.

Adamlar parayı almışlar. İçlerinden Acem olan;

“Ben bununla “Engur” alacağım” demiş.

Diğer Arap olan ise;

“La, demiş, ben “İnep” isterim. Bu parayla bunu alacağım.”

Üçüncüsü bir Türk’müş:

“Ben onlardan hiç birini istemem ben “Üzüm” isterim” demiş.

Dördüncü Rum’muş:

“Bırakın bu saçmalıkları! Diye bağırmış. Ben “istafil” isterim.”

Derken önce seslerini yükseltmişler, sonra bağırmaya başlamışlar, nihayet kavga başlamış. Kıyasıya vuruşuyorlarmış. Hâlbuki hepsi de aynı şeyi istiyormuş. Dilleri farklı olduğu için ayrı ayrı şeyler istediklerini sanıyorlarmış.

Nihayet akıllı bir adam bu kavgayı görerek gelir ve onları durdurur, her birini tek tek dinler. Sonra ellerinden tutarak bir manavın önüne götürür üzümü gösterir. Her birine ayrı ayrı sorar:

“Sen bunu mu istiyorsun?” Her biri ayrı ayrı evet der.

Böylece kavga sona erer.

Bu hikâyeyi dinleyen bayan öğretmen hemen lafa atıldı:

Doktor Bey bu hikâyede ki akıllı adam siz mi oluyorsunuz şimdi?

Bende bozuntuya vermeden:

Takdir sizin” dedim.

Hep birlikte gülüştük ve aralarındaki problem devam ederse benden yeniden randevu alıp görüşme talep edeceklerini söylediler. Bu olayın üzerinden yaklaşık sekiz ay geçti. Beni aramadılar. Geçenlerde onlarla çarşıda karşılaştık, sadece boşanmaktan vazgeçmekle kalmamışlar, kendi okullarında ki öğretmen arkadaşlarına da bu temsili sistemleri anlatmışlar. Artık aralarında bir problem olduğunda bir birlerine hey sen 1 numara, ne var 2 numara diye sesleniyorlarmış. Tabi ki buna çok sevindim ve hoş bir şekilde ayrıldık.

Uzm. Dr. Kenan Taştan / NurNet.Org / Evliliğinizin Kaçıncı Kilometresindesiniz Kitabından Alıntıdır…

Genç kızlar neden evden uzaklaşmak istiyorlar?

Bayram öncesi üniversiteye giden kardeşlerle konuşuyoruz, ne zaman gideceğiz ne zaman geleceğiz, program nasıl olsun da tefsir derslerimiz aksamasın diye meşveret ediyoruz. Bir tanesi bayramı ailesiyle beraber değil de İzmir’de halasının yanında geçireceğini söyledi. Biraz şaşırmakla beraber nedenini sorduk, 12 saat yolculuk yapıp memlekete gitmektense yakın olan halasında kalmanın daha uygun olduğunu düşünmüş. Biz de kardeşlerle fikrimizi beyan ettik: “Sen kız evlad olduğun için şefkate ihtiyacın var, ailenin de senin onlara destek olmana ihtiyacı var. Bayramı evinde anan baban, kardeşlerinle geçirmen daha muvafık” dedik. Sağ olsun kardeşimiz meseleyi anladı ve bayramda evdeydi. Dönüşten birkaç gün sonra gece 1:00 gibi telefonuma şu mealde bir mesaj atmış: “Abla gece gece rahatsız etmek istemem ama ailem için dua eder misin? Allah annemle babamın arasına muhabbet versin, artık evimizde huzur olsun, ağlamayalım..” O saatte bu kardeşimizi dua istemeye iten ne gibi bir durumdu bilemiyorum ama olayın görünen vechesi apaçık diyor ki: bu çocuk evde olduğu zaman mutlu değil! Anne baba arasındaki gerginlik bütün aileyi olumsuz etkiliyor ve neticede çocuklar şefkatli baba ocağını bırakıp bayramı evden uzakta geçirmeyi tercih edebiliyor.

Bunun çok örnekleri var, genç kızlar ya yatılı okullara yada henüz çok erken yaşta kendilerini tanımadan evliliğe girişmekle evden uzakta bir hayat kurmaya çalışıyorlar. Biraz çalışma azmi olanlar lisede bir yatılı okul ya da üniversite çağında başka şehre gidiyor, daha doğrusu kaçıyorlar; diğerleri de evlilik rüyalarına dalıyorlar. Nitekim babası doktor olan bir kızcağızımız evde çok münakaşa çıkaran annesinin negatif ortamından kurtulmak için 18-19 yaşında ailesinden habersiz, kaçarak evliliği tercih etmişti. Çok iyi bir ailenin kızı olan bu çocuk iyi bir lisede okumuş, sonra tesettüre riayet etmek için üniversiteye gitmemişti; ama evdeki gergin hava çocuğun iç dünyasını tahrip etmiş ki bir süre manevi eğitim alınan yerlere gitti, aradığı şefkati orada da bulamayınca çok bocalamıştı. Bir gün duyduk ki kendisinden haber alınamıyor; birkaç hafta sonra da inşaatta çalışan bir gençle internetten tanışmış, sonra ANLAŞMIŞ! Nüfus cüzdanını alıp anne babasının hiç haberi yokken nikahı kıymışlar. Sonra aile çok sahip çıktı ikisine de, iş ev bulmalarına yardım ettiler, bir de tatlı bebekleri oldu ama genç kızı dinleyince eşiyle uyum problemi olduğunu itiraf ediyor..

Şimdi elimizi başımızın arasına alıp düşünelim lütfen.. Bu genç kızları evden uçmaya zorlayan şey ne?

“Yediği önünde yemediği ardında” demek yeterli oluyor mu?

Fıtraten nazik ve ince olan hanımların ruhu, gergin, asabi, kavga olan ortamlarda ne kadar yara alıyor, ne kadar sıkılıyor, ne kadar şefkate aç kalıyor, düşündük mü?

Sonra demeyelim bizim kız illaki başka şehirde okumak istiyor veya evden gitmeye can atıyor..

Lütfen anne babalar, kurduğumuz yuvalarda çocuklarımıza sevgi, şefkat, paylaşım, iletişim dolu bir ortam sunalım. Bunun nasıl yapılacağını anlatan birçok kitap, yazı var; onları alıp tatbik edelim.

Ve evlenmeyi düşünen genç kardeşler! Eğer fedakarlık yaparak başkalarını mutlu etmek gibi bir meziyetimiz yoksa lütfen evlilikten uzak duralım; şefkatle, hoşgörüyle, paylaşımla hayat arkadaşımızı hoş tutabileceğimizi vaad etmiyorsak bu hasletleri kazanana kadar kendimizi eğitelim. Ta ki evlilik enkazı, ŞEFKATE AÇ, baba ocağına küskün çocuklar yetişmesin; ailesine bağlı, şefkatle olgunlaşmış, ruhen sağlam nesiller yetişsin.

Nâbi

http://www.nurnet.org/