Kategori arşivi: Aile Sağlık

Evlilik ve Ailevi Sarsıntılar Hakkında Notlar

1 –İmam-ı Gazalî’nin, “-Evlenmek mi hayırlıdır, bekar kalmak mı?” sorusuna verdiği:
“-Hangisinde İslâmî hayatı daha iyi yaşayabilecekse, o hayırlıdır.” cevabı, bir Müslümanın evlilik ve eş seçimi kararı için çok önemli bir ölçüdür.

2 – Bilhassa bu manâda; “İyi bir evlilik, bekâr kalmaktan iyidir; bekâr kalmak ise, kötü bir evlilikten iyidir.”

3 – Aile ve aile içi eğitim konusunda eserler ve konferanslar vermiş, çok sayıda radyo ve TV programlarında  yer almış merhum hadis profesörü Prof.Dr.İbrahim Canan; “Kadın-erkek eşitliği, batıda ailenin çöküş sebebidir.” demekteydi. “Batılılaşma” hevesi ile, batı ailesinin çöküş sebebini, bu sebebin kötü neticeleri de ortaya çıkmasına rağmen almak hatadır. Medyada kadın-erkek eşitliğini yanlış manalarda kullanmakta ısrar ile savunmayı kendilerine dava edinenler vardır. Hakikatte ise, kadın-erkek eşitliği ancak kanunlar önünde vardır; onun dışında kadın-erkek eşitliği yaradılışa aykırıdır.

4 – Aile yapımızdaki sarsıntılar ve parçalanmalar, üzerinde önemle durulması gereken bir mevzu teşkil etmektedir ve bu mevzua çeşitli açılardan yaklaşımlarda bulunanlar olmaktadır. İslâmî esaslardan uzaklaşılan bir devlet yapısına geçilirken, 80 sene önce, Fransız Medenî Kanunu “Şimdilik” diyerek alınıp uygulamaya konulmuş; fakat 80 senede bir “Türk Medenî Kanunu” yapılamamış; aksine, ona yeni ve daha da zararlı hale getiren bazı yamalar da yapılarak, Fransız Medenî Kanunu muhafaza edilmiştir.

5 – “Kitap” ve “Sünnet”te (Kur’an ve Hadis’te) ailenin sağlam olmasının gerekleri de vardır. Bunlara muhalefet edilince, ailevî sarsıntılar ve parçalanmalarda sebepleri başka yerde aramağa lüzum yoktur. Medenî Kanun’dan önce yürürlükte bulunan ve 80 sene önce Medenî Kanun kabul edilince yürürlükten kaldırılan “Osmanlı Aile Nizamnamesi”, “Kitap” ve “Sünnet”e uygun olarak hazırlanmıştı.

6 –Bugün, evli bir kadının kocasına karşı vazifeleri unutturulmağa, tevil edilmeğe tahrif edilip “modern, feminist yorumlar” yapılmağa çalışılıyor. Bu hale maalesef bazı dinî yayınevlerinin neşrettiği kitaplarda da rastlanıyor. Bazı Müslüman erkeklerini günümüzde  evlenmekte çekingenliğe sevk eden sebeplerden biri de bu olmaktadır.

7 – Bediüzzaman’ın  80 yıl önce “Lem’alar” adlı eserinde “Yirmidördüncü Lem’a İkinci Nükte”de ve “Hanımlar Risalesi” adlı küçük boy risalede hanımlara iki sayfa içinde üç defa israrla “daire-i İslamiye içindeki terbiye-i İslâmiye”nin öneminden bahsedip ona vurgu yapmasının sebebi: O risalenin yazıldığı 80 yıl  öncesinden beri, gittikçe gelişen radyo, TV gibi iletişim imkanlarını alabildiğine kötü kullanarak, hanımları daire-i İslâmiye içindeki terbiye-i İslâmiyeden uzaklaştırabilmek gayretlerinin olmasıdır.

8 –  Bediüzzaman, ayni eserinde, kadınların perde arkasında gizli şer güçler tarafından bu şekilde hedef alınmasını sanki onların manevî bir ateş hattında ebedî hayatlarının kaybolması tehlikesi içinde oluşlarını kısaca tasvir eder gibi, onlar için “bîçare nisa taifesi” sıfatını kullandıktan sonra, muhtemelen içinde bulundukları büyük manevî tehlikeden habersiz ve bu tehlikeye karşı tedbirsiz ve savunmasız olanları kastederek onların “gafil kısmı” olarak vasıflandırmaktadır. Onun da dikkat çektiği gibi, yaklaşık 80 yıldır, kadını  bozmağa çalışarak sağlam aile yapımız  bozulmağa çalışılmıştır ve buna büyük bir inatla devam edilmektedir.

9 – Aile yapımızdaki sarsıntılar ve bozulmalarla ilgili bu teşhisi koyduktan sonra çözüm ve tedavi yoluna gidilirse, belki başarılı neticelere ulaşılabilir. Aksi halde, bu teşhisi koymadan gösterilecek çeşitli gayretler neticesiz kalmağa mahkum olabilir..

Prof Dr. Mustafa Nutku

www.NurNet.Org

Dünyanın En Güzel Tablosu

Meşhur bir ressam, günün birinde dünyanın en güzel resmini yapmaya karar verdi. Bunun için dünya da en güzel şeyin ne olabileceğine dair bilgi toplamak üzere uzun bir yolculuğa çıktı.

Ağaçlık bir yolda giderken, beli bükülmüş yaşlı bir adamın yol kenarına oturmuş olduğunu gördü. Yanına giderek ona dünyanın en güzel şeyinin ne olduğunu sordu. İhtiyar hiç tereddüt etmeden:

İmandır” dedi.

Sonra, bir kasabadan geçerken, bir mabedin kapısı önünde toplanmış bir düğün kalabalığına rast geldi. Kalabalığın arasına girerek genç geline:

Dünyanın en güzel şeyi nedir sizce?” diye sordu.

Gelin, damadın gözlerinin içine bakarak:

Dünyanın en güzel şeyi olsa olsa aşktır!” dedi.

Ressam yoluna devam etti. Tozlu bir yolda giderken cepheden gelen yorgun bir askere denk geldi. Aynı soruyu ona da sordu. Asker:

Dünyada en güzel şey barıştır!” dedi.

“Ressam kendi kendine eğer bu dünyanın en güzel şeyleri iman, aşk ve barışsa ben bunların resmini nasıl yapabilirim ki? Diye düşünmeye başladı. O düşünceyle evine döndü.

Evinin kapısından içeri girdiğinde ise dünyanın en güzel manzarasının karşısında olduğunu düşündü. Çocukların masum bakışlarında “iman”, karısının gözünde “aşk”, evinde ise “barış” hali hüküm sürüyordu.

Bunlardan aldığı ilhamla ressam, dünyanın en güzel şeyinin resmini yapmaya koyuldu. Resim bitince de tabloya şu adı verdi:

Evim

Uzm. Dr. Kenan Taştan / NurNet.Org / Evliliğinizin Kaçıncı Kilometresindesiniz Kitabından Alıntıdır…

Hurmanın Faydalarını Biliyor Musunuz?

Malum Ramazan ayındayız ve Ramazanda iftar deyince akla ilk gelen hurma oluyor. Hurmasız açtığımız iftar vakitlerini sanki hiç iftar açamamış havasında yaşıyoruz. Bu kadar bağlanmışız hurmalara ama ne için belkide sırf o nur yüzlü Efendimizi (a.s.m) hatıra getirdiği için, onun iftarlarına bir parçada olsa ayak uydurmak için, Ey Habibim senin izindeyiz bizi sahili selamete ulaştır demek için. Cenab-ı Hakkın rızasını kazanmak için. Yoksa memleketimizde hurmayı nereden görecektik nasıl bu kadar sevecektik bilemeyeceğiz.

Peki hurmanın faydalarını biliyor musunuz?

İnternette dolaşırken hurmanın faydalarına görünce hemen sizlere sunmak istedik, aslında biz hurmayı bu faydaları için sevmiyoruz sırf Habib-i Ekremi (a.s.m) hatıra getirdiği için seviyoruz ama isterseniz bir parça faydalarınada göz atalım.

• Bedeni ve zihni gençleştiriyor.

• Vücudun ihtiyarlamasına engel oluyor.

• Kansere karşı koruyor.

• Damar sertliği ve kolestrole karşı koruyucu görevi yapıyor, şişmanlama tehlikesine yol açmıyor.

• Böbrek iltihabına ve kumlarına iyi geliyor.

• Saf hurma cildi besliyor, hamilelik ve güneş lekelerini yok ediyor, vücuttaki yara ve iltihaplara hurma, hakiki zeytinyağı ile krem kıvamına getirilip sürüldüğünde fayda sağlıyor.

• Şeker oranını ayarlayan tek meyvedir.

• İçerdiği demir sayesinde, Anemi hastalığını kaldırdığı tıbben ispatlanmıştır.

• Hurma çekirdeğinden öğütülmüş bir fincan kahve zihin açıcı, dinlendirici etki gösteriyor; asabilik-sinir bozukluğu ve strese iyi geliyor. Stresli ve gergin yaşantısı olanlara sabah, öğle ve akşam saatlerinde üçer adet hurma yemesi son zamanlarda tıp adamlarınca tavsiye edilmekte.

• B1, B2 vitaminlerinin bir arada bulunmasından dolayı karaciğeri kuvvetlendiriyor.

• Hurma berekettir ve açlığı dindirir…

Faydaları hep beraber müşahede ettik ve bir kez daha gördük ki dinimizde ne varsa arkasında hep hayır var nur var… Cenab-ı Hak bizi hak din olan İslamiyet’ten ayırmasın. Amin…

Ahmet Can

Balık Yağı Jelatinleri Helal Mi ?

“Zarf” denilince hemen aklımıza postaya veya kargoya vereceğimiz mektup veya diğer yazılı kağıtları içine koyup kapattığımız kağıttan yapılmış kap, kılıf, muhafaza gelir. “Mazrûf” da zarf kelimesinden gelir, fakat günlük hayatımızda daha az kullanılır: Zarflandırılmış, zarfa konulmuş gibi manâları yanında, mecazî olarak da; iç, asıl, muhteva manâlarındadır. Mektup zarfının içine konulmuş mektup, mazrûftur.

İlaç sanayiinde “zarf”ı jelatin, “mazrûf”u balık yağı veya başka bir ilaç olan İngilizce “softgel” denilen kapsüller vardır. Evvelce, eczanelerde balıkyağı, yalnız  şişelerde sıvı şeklinde satılır ve şurup şeklindeki ilaçlar gibi, şişeden kaşığa (ölçeğine) dökülerek kullanılırdı. İlaç teknolojisindeki ilerleme ile, ağır tadlı ve hoş olmayan kokulu balıkyağı, belli ölçekte, jelatin kapsül içinde ambalajlanmış hale de getirildi. Bu haliyle, ağır tadını ve hoş olmayan kokusunu hissetmeden, balıkyağını hap gibi yutabilmek mümkün oldu.

Ancak, sadece mazrûfunun balıkyağı oluşuna odaklanıp, onun kabı olan ve onunla birlikte yutulan zarfının mahiyetine kayıtsız kalmak, bir Müslüman için hata olur. Balıkyağı ve başka bazı ilaçların zarfı olarak kullanılan jelatin, İslâm şeriatına göre “helal” kabul edilebilecek cinsten (helal sertifikalı) değilse, haramdır ve yutulmamalıdır. Çünkü, başlıca domuz deri ve kemiğinden veya İslâm şeriatına göre boğazlanmış (zebiha) olmayan, leş sayılan, domuz dışındaki hayvanların deri ve kemiğinden mamuldür.

Bazı İslâm ülkelerinin talebiyle, sığır jelatini de yapılmaktadır. Fakat, kemik ve derisinden jelatin elde edilecek sığırların İslâm şeriatına göre boğazlanmış olmaktan başka, kan veya başka bir hayvanın eti ile beslenmemiş, bazı maksatlarla hormon verilmemiş olması da lâzımdır.

Helal jelatin konusunda halkımız bilinçli olmadığından, jelatin kapsülü, “Omega-3 yağ asidi (veya ilaç) alıyorum.” diye jelatin kapsülüyle birlikte bilinçsizce yutuyor! Yuttuğu jelatin kapsülün (bilhassa, kapsüller eğer gayrimüslim ülkelerden ithal malı ise), çok büyük bir ihtimalle haram menşeli jelatinden olabileceğinden habersiz bulunuyor.

Bu durumda, ne yapılması lâzımdır?
1 – Ya, bu jelatin kapsüllü ilaçlar, haram jelatinden olan zarfı sebebiyle hiç yutulmamalıdır;
2 – Veya, jelatin kapsülü iğne ile delinip iyice sıkılarak, içindeki (mazrûfu) madde sulu yemeklere, salata vs ye boşaltıldıktan sonra, jelatinden olan zarfın kendisi çöpe atılmalıdır.

“-Jelatin kapsüllü ilaçlara ve balıkyağına, temasta kaldığı haram jelatin maddesi bulaşmış ve onları da haram hale getirmiş olamaz mı?” şeklinde bir soru da akla gelebilir.

Fakat, bu soru aslında bir vehim olmaktan ileri gidemez. Çünkü, yıllarca durduğu halde böyle ilaçların ve balıkyağı kapsüllerinin delinmeden veya dağılmadan ayni stabil halini muhafaza etmesi, jelatin kapsülle onun içindeki ilaçlar veya balıkyağı arasında ne fiziksel ne de kimyasal, karşılıklı bir etkileşimin olmadığını gösterir. Jelatinin fiziksel ve kimyasal özelliklerine dair literatür bilgileri de bunu teyid eder.

Jelatin; sıcak su, gliserin ve asetik asit içinde çözünebilir. Organik çözücülerde çözünmez. Jelatin kapsül zamanla delinmiyor veya dağılmıyorsa, içindeki ilaç veya balıkyağı jelatinle temas halindeyken, zarf ve mazrûfu her ikisi de, aslî bileşimlerini muhafaza ediyorlar demektir.

Balıkyağı ile onun içinde bulunduğu jelatin kapsülü göz önüne alındığında da, balıkyağı akışkan ve sıvı, onun kabı olan jelatin kapsülü ise oda sıcaklığında akışkanlık özelliği bulunmayan, toz halinde de olmayan yekpare bir katı olduğu için balıkyağı, içinde bulunduğu jelatin kapsülün temas yüzeyinde kısmen tutulur; fakat kapsülün jelatini, balıkyağıyla temas yüzeyinde balıkyağı tarafından tutulmaz ve birbirlerinden ayrıldıklarında, helal olan balıkyağı, jelatin kabından “haram bulaşmış” hale gelmez.

Prof. Dr. Mustafa Nutku

www.NurNet.Org

Çocukta Zeka Oluşumu

Dünyada, kıskanmadan insanın kendisinden daha iyi olmasını istediği tek varlık, kendi çocuğudur.

 Bize anne ve babalar tarafından en sık sorulan sorulardan biri de çocuklarının zekâ düzeyi ile ilgili sorulardır.

 –         Acaba eğitimle çocuğumun zekâsı artar mı?

–          Eğitimin yeri, anne ve babadan daha mı önemli?

–          Zekâ sadece doğuştan anne ve babanın genlerinden alınan bir özellik mi?

–          Zekâyı en çok etkileyen faktörler nelerdir?

Bu soruları çoğaltmak mümkün.

Her anne baba haklı olarak çocuğunun rahat, huzurlu, başarılı ve zeki olmasını ister. Bunun içinde onların iyi eğitilmeleri ve başarılı olmaları için ellerinden geleni yapmaya çalışırlar.

Öncelikle vurgulamamız gereken şey; bütün çocukların belli bir potansiyele sahip olarak doğduklarıdır. Ancak bu potansiyelin aktif hale getirilmesi ve var olan yetilerin daha fazla gelişmesi için aileye büyük görevler düşüyor. Çünkü zekânın oluşumunda etkili olan unsurlar arasında;

 –         Annenin hamilelik döneminde yaşadıklarının %20

–          Anne ve babadan geçen genlerin etkisinin %35

–          Doğumdan sonraki çocukların yetiştikleri çevrenin etkisinin %45 olduğu ispatlanmıştır.

İstatistikî verilerden de anlaşılacağı üzere çevrenin zekâ üzerindeki etkisi azımsanamayacak kadar çoktur.  Diyelim bir insanın boyu genlerinde 170 santimetre. O çocuk iyi beslenirse 1.70 santimetreye kadar boyu uzayacaktır. Aksi durumda boyu 1.60 santimetrelerde kacaktır. Zekâ da böyledir. Ortalama insanın IQ´su (zekâsı) 100 civarlarındadır. Çocuğunuzun potansiyel zekâsının 140 olduğunu varsayalım. Çocuk eğitilmediğinde veya olumlu çevresel impulsları alamadığında IQ 100´ler civarında veya daha aşağı seviyede kalacak demektir. Yani aslında var olan potansiyel kullanılmadığı için nakıs kalmış olacak ve deha niteliğindeki çocuğumuz vasat sınırlarda yaşamaya mahkûm olacaktır.

Zekâyı geliştirmenin ilk kuralı kendi potansiyelimizin farkında olmak ve ondan sonraki aşama da baskın olan zekâ tipimizi bilmektir. Bu çocuk eğitiminde de böyledir. Anne-babalar çocuklarının baskın olan zekâ tipini bilirlerse çocuklarının eğitimini ona göre düzenleyebilir ve çocuklarını daha küçük yaştan itibaren kabiliyetlerine göre yetiştirebilirler.

Yukarıda da belirtmeye çalıştığımız gibi zekâ insana bahşedilmiş muazzam bir potansiyel olmasına rağmen, kullanılmadığı veya uygun eğitimlerden geçirilmediği zaman geliştirilemez ve o muazzam potansiyel kullanılamaz. Bunu bir ülkenin yeraltı zenginliklerine benzetebiliriz. O ülkede istediği kadar çok bor madeni, petrol, altın, gümüş yatakları vs gibi yeraltı zenginlikleri olsun eğer bu zenginliklerin farkına varılmaz veya değerlendirilmez ise o ülke iç ve dış borç batağından kurtulup da sosyal refah düzeyine ulaşamayacaktır. Günümüzde de insanlar kendi ve çocuklarının potansiyellerinin farkına varamadıkları için, normal yaşam standart’ının çok altında bir yaşam sürmektedirler.

Çocuğumuzun zekâsının (IQ) ne kadar olduğunun yanı sıra, nasıl bir zekâ türüne sahip olduğu, onu tanıma ve ona vereceğimiz eğitim açısından çok önemlidir. Günümüzde çocuklarımızın kapasitesini öğrenme adına en çok merak edilen konulardan biridir çocuğun zekâ düzeyi (özelliklede IQ). Oysa yapılan son araştırmalarda zekânın düzeyinden ziyade zekânın tipinin önemli olduğu ispatlanmıştır.

Yalnız burada özellikle yapılmaması gereken önemli bir husus; anne ve babaların çocuklarının baskın zekâ türünü tespit edip ille da ona göre meslek seçmeleri konusunda çocuklarını zorlamamalıdırlar. Çünkü çocuğun zekâ tipi, onun ileride hangi mesleği seçeceğinden çok, hangi yöntemle öğrenebileceğini ortaya koyar. Örneğin çocuğunuzda müzik zekâsı var diye ille de çocuğa müzik aleti almak veya konservatuara yazdırmak zorunda değilsiniz. İki saat matematik çalışıyorsa, bir saat de müzik dinlemesine imkân vermelisiniz.  Eğer anne ve babalar bunu yaparlarsa çocuk matematiği daha çok sevecektir.

Harward üniversitesi profesörü; Howard Gardner’in araştırmasına göre biyolojik temele dayanan sekiz farklı zekâ vardır. Çoklu zekâ teorisi denen bu araştırma her çocuğun bireysel farklılıklarını değerlendirmeyi temel alır.

Zekâ’nın Bölümleri

Sözel Zekâ: Kelimeleri etkili kullanma yeteneğidir. Bu çocuklar dinleyerek öğrenmeyi sever, duygu ve düşüncelerini sözel ifadelerle aktarırlar. Masal, hikâye ya da fıkra anlatmaktan çok zevk alırlar. İyi yazarlar, iyi anlatırlar, kitap okumayı severler. Anne-babanın onu konuşturmaya çalışması faydalı olur. Bu türden daha çok şair, yazar, gazeteci ve politikacı olur.

Sayısal (Mantıksal/Matematiksel) Zekâ: Sayıları akıllıca kullanmak ve sebep sonuç ilişkisi kurabilme yeteneğidir. Eskiden yapılan zekâ testlerinde sadece bu zekâ türü ölçülüyordu. Sebep-sonuç ilişkisi kurmayı ve “neden” demeyi severler, çok soru sorarlar. Bu çocuklar hesap yapmayı, sayı saymayı, mantık yürütmeyi, bir makineyi söküp nasıl çalıştığını görmeyi sever. Dama, satranç gibi düşündüren oyunları oynamaktan çok zevk alırlar. Bilim adamı, matematikçi ve bilgisayar programcısı olma ihtimalleri yüksektir.

Görsel Zekâ: Etrafındaki objeleri hayalinde canlandırma ve değerlendirme yeteneğidir.  Bu çocuklar işittiği bir şeyi değil de, gördüğü bir şeyi daha iyi akılda tutarlar. Yaşıtlarına kıyasla çizimleri ve resimleri güzeldir. Yapboz, labirent gibi görsel faaliyetlerden çok hoşlanırlar. Film ve slâyt gösterileri eşliğinde öğrenmeyi severler. Eğilimli oldukları meslekler; ressam, mimar, fotoğrafçı ve dekoratörlüktür.

Bedensel/Kinestetik Zekâ: Kişinin kendisini ifade etmesinde ve bir şeyler yapmakta bedenini kullanma (dans, mimik, pandomin) yeteneğidir. Yerinde duramazlar, spora ilgileri fazladır. El becerileri gelişmiştir. Çok rahatlıkla tamir işlerini yapabilirler. İyi taklit yaparlar. Bu çocuğa öğretirken atölye çalışması yaptırmak gerekir. Sporcu, aktör, dansçı, heykeltıraşların çoğu bu zekâya sahiptir.

Müzik (İşitsel) Zekâsı: Seslere hassasiyet gösterme kapasitesi ve kendisini müzikle ifade etme yeteneğidir. Nota, solfej bilmeseler bile, melodileri hemen akılda tutarlar. Müzik eşliğinde ders çalışırsa o bilgileri daha iyi akılda tutabilirler. Müzik aleti çalmaya heveslidirler. Müzisyen olurlar.

Sosyal (Kişiler Arası) Zekâ: Başkalarının ruh hallerini, hislerini, duygularını, mizaçlarını anlama kapasitesi ve yeteneğidir. İnsanları tanıma konusunda çok başarılıdırlar. Liderlik özellikleri vardır. Oynayarak, paylaşarak, konuşarak öğrenirler. Onu sosyal ortamlara sokup, sosyal becerilerini geliştirmesine fırsat vermek gerekir. Bu türden daha çok danışman, öğretmen, siyasi lider çıkar.

İçsel Zekâ: Hayal kurmayı, düşünmeyi severler, kendilerinin güçlü ve zayıf yönlerini iyi analiz ederler. Genelde tek başlarına çalışmayı ve oynamayı tercih ederler. İçine kapalı çocuk diye tanımlanırlar. İlgi duydukları şeyler veya hobiler hakkında çok fazla konuşmayı sevmezler. Bu çocukları düşünmeye, oturup kafa yorarak fikir üretmeye,  hayal kurmaya teşvik edebilirsiniz. İçsel zekâya sahip olanlar psikolog ve psikoterapist olmaya daha yatkındır.

 Doğa Zekâsı: Böcekler, hayvanlar, deprem gibi doğa olaylarına karşı ilgi duyarlar. Temiz ve yeşil bir çevre onlar için önemlidir.

Çocuklarımızın daha kolay öğrenmesini istiyorsak bu zekâ türlerini bilip çocuğumuzda baskın olan zekâ tiplerini tespit ettikten sonra eğitimlerini ve öğretimlerini buna göre düzenlememiz gerekir. Örneğin; görsel zekâsı olan çocuklar resimlerle ve video filmleriyle daha kolay öğrenirken, bedensel zekâsı olan çocuklar dokunarak, deneyerek, yaparak daha iyi öğrenirler. Matematik zekâlı çocuklar mantığa dayalı, sebep sonuç ilişkileriyle rahatça öğrenirken, müzik zekâlı çocuklar müzikle, dilsel zekâlı çocuklar ise dinleyerek ve okuyarak öğrenmede daha başarılı olurlar. Sosyal zekâlı çocuklar konuşup, iletişim kurarak, içsel zekâlı çocuklar ise tek başına çalışarak öğrenmekten zevk alırlar.

Zekâ tipi ne olursa olsun her çocuğun kuvvetli ve zayıf olduğu yanları vardır. Çocuk eğitiminde ve öğretiminde tek tip zekâya yönelik programların uygulanması içimizden çıkması muhtemel olan pek çok dahi çocuğun gelişimini engelleyecektir.

Şimdiki aklımız olsaydı; Öncelikli olarak çocuklarımızın baskın olan zekâ tiplerini öğrenir ve bir şeyi onlara anlatacağımız zaman baskın olan anlama tiplerine göre anlatırdık. Üçüne birden anlattığımız ve birinin iyi anladığı diğerinin daha az anladığı konuda daha az anlayanı suçlamaz, bunun sebebinin bizim anlatım tarzımızdan ve çocuğumuzun kişilik özelliğinden kaynaklandığını düşünüp onu daha iyi anlamaya ve onun özelliklerini daha iyi tanımaya çalışırdık.

Uzm. Dr. Kenan Taştan / NurNet.Org / Çocuk Eğitiminde Şimdiki Aklım Olsaydı Kitabından Alıntıdır.