Kategori arşivi: Günlük Paylaşımlar

Edepsiz Reklamlar

Bir zamanlar İslam topraklarıydı bu topraklar. Hilafet Sancağının dalgalandığı ve İslami esaslara göre yönetilen topraklardı bu topraklar.  Ahlak seviyesi oldukça yüksek, dinini bilen ve yaşayan dindar Müslümanların yaşadığı topraklardı bu topraklar. Şimdi ise, hâlihazırdaki nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olmasına rağmen, televizyon kanallarında, internet sitelerinde ve diğer yayın organlarında, ahlaki kuralları ayaklar altına alan, edepsiz, ahlaksız, hayâsız ve de dinimizin yasakladığı, haram içerikli reklamlar yayınlanıyor maalesef.

Amacı, gayesi, hedefi, misyonu insanımızı yozlaştırmak olan, sahipleri Yahudi, Mason, yada satılmış Müslümanlar olan, televizyon kanalı ve internet sitesi sahiplerinin bu reklamları bu amaç, gaye ve misyon gereği yayınlıyorlar ve yayınlamaları da beklenen bir durum.

Ancak, dindar olarak bilinen, dini yayın ve programlar yapan, dine hizmet etme gayesinde olan, bazı televizyon kanalı ve internet sitelerinde. Ekonomik kaygılar gözetilerek, İslami hassasiyetler göz ardı edilerek, bu tür reklamlara yer veriliyor maalesef.

Bu tür reklamlara yer veren dindarlara birkaç hususu hatırlatma ihtiyacı hissediyorum, şöyle ki;

Birincisi: Haram bir reklamdan elde edilen reklam geliri de haramdır.

İkincisi: Bu yol ile kazanılan paranın haram olması hasebiyle bu paradan hayır ve bereket beklemeyin. O para ile dine hizmette olmaz.

Üçüncüsü: “Sebep olan işleyen gibidir” hadisine dayanarak; yayınlanan haram içerikli reklamları izleyip, günaha giren kişi sayısınca, bu reklamı yayınlayanların günah hanesine de günah yazılır.

Dördüncüsü: Bu tür reklamları yayınlayan internet sitesi ve televizyon kanalı sahipleri vefat ettikten sonra bile bu reklamlar yayınlandığı sürece günah defterlerine günahlar yazılmaya devam edilir.

Reklamlarda oynayan kişiler için de aynı durum geçerlidir. Oynadıkları haram içerikli reklamlar yayında olduğu sürece, günaha giren kişiler adedince günah, o reklamda oynayanın günah defterine günahlar yazılır. Bu reklam bu site ve kanallarda gösterildiği sürece günahlar yazılmaya devam edilir. Reklamda oynayan kişi ölse bile öldükten sonra günah defteri açık kalır ve günahlar yazılmaya devam edilir.  Bu reklamda oynama karşılığında aldığı para da haramdır.

Allah’tan korkan, ahret gününe inanan, televizyon ve internet site sahipleri, biz Müslümanları ciddi manada rahatsız eden bu reklamları yayınlamasınlar istiyoruz. Bu Reklamların karşılığından ne verilirse verilsin bu reklamları Allah rızası için almasınlar ve yayınlamasınlar.

Selam ve dua ile..

Halil İbrahim DEDE

23/09/2014-Çorlu

www.NurNet.org

Cumanız Mübarek Olsun! (Cuma Duası)

Rabbim! Günahlarım beni susturmuş; söyleyecek bir sözüm, ileri sürecek bir hüccetim (mazeretim) kalmamış. Sıkıntılarımın esiri, amellerimin rehini olmuşum.

Hatalarım arasında bocalayıp durmaktayım. Orta yolu şaşırmış, öylece kalakalmışım. Bulunduğum yer; hor ve zelil günahkârların, sana karşı cür’etkâr olan bedbahtların ve vaadini küçümseyen yazıkların yeridir. Münezzehsin sen! Hangi cür’etle sana karşı geldim?!

Neye aldanarak kendimi tehlikeye attım?! Ey Mevlâ’m! Sürçüp yüz üstü yere yığılmama ve ayağımın kaymasına acı. Hilminle cahilliğimi, iyiliğinle kötülüğümü bağışla.

Ben, günahımı ikrar, hatamı itiraf ediyorum. İşte elim, işte perçemim! Yaptıklarımdan dolayı kısas edilmeye hazırım. (Mevlâ’m!) Yaşlılığıma, günlerimin bitmesine, ecelimin yaklaşmasına, güçsüzlüğüme, düşkünlüğüme ve çaresizliğime acı.

Ey Mevlâ’m! Dünyadan eserim kesildiği, yaratıklar arasında anım silindiği ve unutulanlar arasında unutulup gittiğim zaman bana acı.

Ey Mevlâ’m! Cismim eskidiği, organlarım dağıldığı, eklemlerim birbirinden ayrıldığı zaman çehrem ve durumum değiştiğinde bana acı. Başıma geleceklerden gafil ve bîhaber oluşumdan dolayı yazıklar olsun bana!

Ey Mevlâ’m! Kabirden çıkartılıp diriltileceğim gün bana acı. O gün beni dostlarınla haşreyle; sevdiklerinin içine kat ve (rahmetinin) komşuluğunda yer ver bana, ey âlemlerin Rabbi!

(İmam Zeynelabidin Hz.(RA)’nin Sahife-i Seccadiye Mecmuasından, Allah’ın Karşısında Hakirliğini İtiraf Etme Hakkındaki Duası)

www.NurNet.org

Tekkeler tarihi misyonuna geri dönüyor

Günümüzde tekke kelimesini duymayan kalmasa da, Tekke’nin ne olduğu, ne işe yaradığını ve ne amaçla kurulduğunu birçoğumuz bilmez. Farsça dilinde „tekye“ olarak bilinen kelime, dilimize tekke olarak geçmiştir ve „dayanılacak yer“ anlamına gelir.

Tekkeler, ayırt etmeden halkın tüm kesimlerinden insanların toplandığı, bir ilahi aşk ve İslamiyet sevgisinin öğretildiği insanlar arasında gönül bağlarının kurulduğu teşkilatlar ve vakıf esaslarına uyularak kurulmuş sosyal amaçlı dini eğitim ve öğretim kurumlarıdır.

Geçmişimizde Medreselerde, dini ilimlerle birlikte fen bilgileri okutulurken, tekkelerde de her Müslümana lazım olan ahlak bilgileri talim ettiriliyor ve nasıl uygulanması gerektiği, yaşatılarak öğretiliyordu. Nitekim İslam’ın ve insanlığın temeli de güzel ahlak değil midir?

Selçuklu ve Osmanlı devletinde tekke faaliyetleri toplumsal alanda önemli mesafeler kat etmiş, hayatın ilmi, kültürel, edebi, sanatsal, musiki ve bütün alanlarına girmiş, yön vermiş ve İslam Türk kültürünün oluşmasını sağlamıştır. Tekkelerin birer ilim irfan ocakları olması ile beraber nice ham yürekler pişirip, kemalini bulması ile beraber olgunlaşmıştır ve tarihimizin en önemli şairleri, edebiyatçıları ve musikişinasları yetiştirmiştir.

Medeniyetimizin bir parçası olan tekkelerin günümüzde eski hüviyetine dönme gayretleri, cılız da olsa, devlet bazında yeterli destek bulamasalar da, devam etmektedir. Eski birçok tekkenin varisi kalmamış veyahut kendi öz kimliklerinden uzaklaşmışlar ve tekkelerin Osmanlıdan günümüze kalan birçok tekke metruk ve virane haldedir.

Cumhuriyetimizin ilk yıllarında üzülerek biliyoruz ki birçok tekke yıkılmış, yakılmış veyahut tahrif edilmiştir.

Bu tekkelerden birisi de Kanuni Sultan Süleyman Han’ın vakfiyesi olan ve onun Şeyhi olan Ummî Sinan hazretlerinin Fatih Topkapı’da bulunan Ummî Sinan tekkesidir. Bu da maalesef Cumhuriyetin ilk yıllarında boşalttırılmış, yıkılmış ve yakılmış ve arazileri gece kondu yerleşimine açılmıştır. Ranta tebdil edilmiş, çay bahçesine çevrilmiş. İçerisinde sigara ve alkol tüketilen bir yer olmuş.

Umulur ki, Geylani İlim Kültür ve Eğitim Vakfı’nın (GİKEV) Ummî Sinan tekkesini yeniden ihya ve inşa etmesi ile yeni bir kapı aralanır, tekkeler tekrardan bir irfan ocağı olarak günümüzün manevi darlıktaki toplumuna tarihindeki manevi zenginlikleri tekrar iade eder.

 

Makaleyi yazan: Bahar Kemiksiz

 

 

Arif Ağırbaş

https://www.facebook.com/arif.agirbas

https://twitter.com/Arif_Agirbas

arif.agirbas@hotmail.de

Nurcu Olmak Kolay, Nurcu Ölmek Zor !

“NURCU OLMAK KOLAY NURCU ÖLMEK ZOR.”

“ENBÜYÜK HİZMET ODURKİ, HİZMETE ZARAR VERMEMEKTİR.”

BÜYÜK ALİM MOLLA NUSRET ABİ ANLATIYOR…

Üstadın yanına gitmeğe karar verdim. Bu sefer biraz daha Risale-i Nur’a bağlılığım artmış, hocalığa, tarikata, evrad ve ezkara karşı biraz soğukluk gelmiş idi, acaba Üstad beni kabul eder mi diye düşünüyordum, çıktım gittim. Sanki babamı, akrabamı yeni görmüşüm gibi hiç çekinmeden serbestçe elini öptüm, yüzüne de baktım, Üstad tebessüm etti, elini öperken öteki eliyle başımı okşadı, üç sefer elini öptüm, hiç elini çekmedi, Üstad hep tebessüm ediyordu. Hâlbuki bir sefer bile elini vermezdi. “Ben seni talebeliğe kabul ediyorum” dedi. Sonra ağabeylerle yemek yedik, Üstadın arkasında namaz kıldık, Zübeyr ağabey tesbihatı ve “Âyet-ül Kübra” dan namaz dersini
yaptı, Üstad da ders anında sağ elinin içini sol elinin dışına vuruyor, mütemâdiyen “fesubhanallah!. fesubhanallah!. fesubhanallah!.” diyerek sanki dinlediği eseri o te’lif etmemiş, sanki daha evvel hiç okumamış da ilk defa duyuyor gibi tahayyür ve taaccüp ediyor, mütemadiyen “fesubhanallah, fesubhanallah…” diyerek dinliyordu.

Bana dört şey tembih etti.

1.Küçücük bir dersane aç.

2.Nâdir Ahmet’e selâm söyle

3.Nâzım Beyle imtizaç et.

4.Gazete gibi okuma!

Çıkarken yine Üstadın elini öptüm, Üstad yine tebessüm etti.

Zübeyr ağabey çıktıktan sonra bana sordu: “Üstad sana ne dedi, yâni gazete gibi okuma demekle Üstad ne demek İstedi?” Ben dedim: “Yâni acele okuma” diyor. “Yook öyle değil, sen hoca değil misin, sizde “meftuhane mahtumane” yokmu dur, kitaba başlayınca tatlı filan vermiyor musunuz?

Üstad diyor ki: “Başlamış olduğun kitabı sonuna kadar okuyacaksın, öyle başlıklara bakıp bakıp ta kapatmayacaksın, yâni bir yerine, sonra bir başka yerine bakıp okuduktan sonra kitabı katlayıp bırakmayacaksın, kitabı sonuna kadar okuyacaksın, Üstad bunu diyor” dedi.

“Nurcu olmak kolay, Nurcu ölmek zor.”

Üstad “Küçücük bir dersane aç” demişti. İşte bu küçücük dersaneyi açtık elhamdülillah. Üstad gibi Hulûsi ağabey de çok teşvik ediyordu, işte bu kardeşler de burada hizmet ediyorlar. Cenab-ı Hak rızası dâiresinde kabul etsin. Enâniyet, benlik, hodfuruşluk gibi afetlerden Cenab-ı Hak mahfuz buyursun. Üstadımızın meslek ve meşrebine mebni istikametimizi muhafaza etsek ne mutlu. Hodfuruşluk, enaniyet ve benlik ile, şan-ü şeref peşinde koşmak ile hiç kimse istikametini muhafaza edememiş, mebde ve müntehayı birleştirememiştir. Zübeyr ağabeyin sözüdür: “Nurcu olmak kolay, Nurcu ölmek zor.” Hulûsi ağabeyin de meşhûr sözü: “En büyük hizmet odur ki, hizmete zarar vermemek.” Demek ki hizmete zarar vermedin mi en büyük hizmet oluyor. Hizmet senden zarar görmesin.