Kategori arşivi: Günlük Paylaşımlar

İslam Hizmetkârlarına Bir Teselliname

Bundan birkaç ay önce, amacı ve niyeti Allah’ın rızası ve İslam’a hizmet olan bir din kardeşimin, sosyal medyada ateistlerin saldırısına uğradığını duydum. Neler yazılmış diye bir baktım; akıllarına ve zekâlarına güvenen ateistlerin hiçbir fikri tartışmaya girmediklerini ve o kardeşime hakaretten başka hiçbir şey söylemediklerini gördüm ve üzüldüm. O günün akşamına kadar o üzüntü ve sıkıtı ile hep düşündüm ve bu düşünceler içerisinde uyudum. Sabah kalktığımda bütün bu olanların zihnimde değerlendirmesini yaptım. Eskileri düşündüm. Dine hizmet eden büyükleri düşündüm.

Başta Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (asm) geldi aklıma, Taif’e İslama davet için gittiği zaman taşlanması ve “onlar bilmiyorlar, bilselerdi yapmazlardı” deyişi geldi aklıma;

Sonra Hz. Zekeriya (as) geldi aklıma; Yahudilerden kaçarken içine sığındığı ağaçla beraber testere ile ikiye bölünmesi;

Sonra Hz. Meryem geldi aklıma, iffetli olduğu halde ona “sen iffetsizsin” denmesi ve edilen hakaretler sonrasında müthiş bir tevekkül ve muazzam bir sabırla “artık bana düşen, güzel bir sabır” demesi geldi aklıma;

Sonra sahabe efendilerimizden Hz. Ebu Bekir (ra) geldi aklıma. Peygamber Efendimiz Kâbe’yi ziyarete gittiğinde, Efendimize saldıran müşriklere karşı gelince bayılıncaya kadar dövülmesi ve kendine gelir gelmez Efendimiz Hz. Muhammed (asm)’ı sorması ve de “Vallahi Resulullahı görmeden hiçbir şey yemeyeceğim ve içmeyeceğim” demesi ve ayakta duramayacak kadar hasta olduğu halde Annesi ve Hz. Ömer’in kız kardeşi Ümmü Cemil’in yardımlarıyla Efendimizin yanına kadar gitmesi geldi aklıma;

Sonra türlü türlü eziyetlerle, işkencelerle dininden döndürülmeye çalışılan Hz. Bilal, Hz. Sümeyye .. Uhud’ta şehit edildikten sonra parça parça edilen Hz. Hamza geldi aklıma;

Sonra mezhep imamlarından İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri geldi aklıma. Dönemin Valisi tarafından kendisine razı olmadığı bir görev verildiği ve o bu görevi reddettiği için kırbaçlanıp zindana atılması ve bu eziyetlere sıkıntılara rağmen doğru bildiği davasından vazgeçmemesi geldi aklıma;

Sonra da Üstad Bediüzzaman Said NURSİ Hazretleri geldi aklıma. Müstebit, Yahudi uşağı bir kadronun, İslam dinini Anadolu’dan silmeye çalıştığı bir dönemde, Allah dediği için, İman hizmetinde bulunduğu için, insanlar cehennemde yanmasınlar diye uğraştığı için, tam on dokuz defa zehirlenmesi ve kasaba kasaba sürülmesi ve camları kırık zindanlarda, soğuklarda bırakılması, hakaretler ve türlü türlü eziyetler görmesine karşın; “Mademki nur-u hakikat, imana muhtaç gönüllerde tesirini yapıyor; bir Said değil, bin Said fedâ olsun. Yirmi sekiz sene çektiğim ezâ ve cefalar ve mâruz kaldığım işkenceler ve katlandığım musibetler hep helâl olsun. Bana zulmedenlere, beni kasaba kasaba dolaştıranlara, hakaret edenlere, türlü türlü ittihamlarla mahkûm etmek isteyenlere, zindanlarda bana yer hazırlayanlara, hepsine hakkımı helâl ettim.” Demesi geldi aklıma ve bütün bu aklıma gelenlerden ve Bakara Suresi 214. Ayetin bir kısmında geçen “Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?” ifadesine de dayanarak şu sonucu çıkardım.

Dine hizmet edenler sıkıntılar yaşadıklarına göre, bizlerin de ettiği hizmet eğer makbul ise bizlere de sıkıntı gelecek demektir.

Bu kardeşime edilen hakaretler, atılan iftiralar, söylenen çirkin sözler bunların hepsi yaptığı hizmetin makbuliyetine birer işaret ve günahlarına kefarettir, zira Hadis-i Şerifte “Allah yolundaki mümine isabet eden her yorgunluk, hastalık, sıkıntı, üzüntü, keder, hatta ayağına batan diken, günahlarına kefaret olur.” [Buhari] buyuruyor Efendimiz Hz. Muhammed (asm).

Ateistler tarafından susmasının istenmesi ise doğruları söylediğine ve kesinlikle susmaması gerektiğine, hatta daha çok çalışıp daha çok anlatması gerektiğine bir işarettir. Sizde biliyorsunuz ki hırsız içi dolu evin etrafında dolaşır ve yine biliyorsunuz ki meyve veren ağaç taşlanır.

Benim dava arkadaşıma hakaret eden o ateistler ve diğer tüm ateistler de şunu iyi bilsin ki; “meyve vermeyen, içi kurtlu ve hastalıklı ağaçlar, İman ilacı ile tedavi olmazlarsa ancak ateşte yanmaya yarayan bir odundan fazla bir şey olamayacaklar.”

Selam ve dua ile..

Halil İbrahim DEDE

www.NurNet

09/06/2014-Çorlu

Cuma Duası.. Cumamız Mübarek Olsun!

Yesteşir İsmiyle Bilinen Dua:

Seyyid b. Tavus “Mehcu’d-Deavat” adlı kitabında Hz. Emirul-Müminin Ali’den (as) şöyle naklediyor: “Bu duayı bana Hz. Resulullah (sav) öğretti ve ister zorlukta olsun ister rahatlıkta, bütün hallerde onu okumamı, kendimden sonraki imama da öğretmemi ve Allah Teala’yı mulakat edinceye kadar hayatım boyunca onu terk etmememi emretti ve buyurdu ki: Ey Ali! Her sabah ve akşam arşın hazinelerinden bir hazine olan bu duayı oku.”

Dua şöyledir:

“Bütün övgüler Allah’a mahsustur; o Allah’a ki, O’ndan başka ilah yoktur. Saltanat sahibidir, haktır, apaçıktır, bir veziri olmaksızın, kullarından bir kimseyle istişare etmeksizin tedbir edendir. Vasfedilmeyen ilktir, mahlukat fani olduktan sonra bâki kalacak olandır, rububiyeti yücedir, göklerin ve yerlerin nurudur, bir dayanağı olmaksızın onları yaratan ve yoktan varedendir.Onları yarattı ve onları birbirlerinden ayırdı. Sonra gökler O‘nun emrine itaata durdular ve yerler kazıklarıyla suyun üzerinde istikrar buldular. Sonra Rahman olan Rabbimiz yüce göklere ve arşa (tüm varlık alemine) kudret ve hakimiyeti ile ihata etti. Göklerde, yerde, onların arkasında ve yerin altında ne varsa hepsi O’nundur.

Şehadet ederim ki, şüphesiz sensin Allah, senin düşürdüğünü kimse yüceltemez ve senin yücelttiğini kimse düşüremez. Senin zelil ettiğini kimse aziz kılamaz ve senin aziz kıldığını kimse zelil edemez. Senin verdiğine kimse engel olamaz ve senin menettiğine kimse veremez.

Sen Allah’sın, senden başka ilah yoktur. Henüz dikilen bir gök, serilen bir yer, nur saçan bir güneş, karanlık bir gece, aydın bir gündüz, engin bir deniz, yüce bir dağ, hareket eden bir yıldız, aydınlık saçan bir ay, esen bir rüzgar, yağmur yağdıran bir bulut, ışık saçan bir şimşek, tesbih eden gök gürültüsü, nefes çeken bir can, uçan bir kuş, alevlenen bir ateş, akıp giden bir su yokken sen vardın. Sen her şeyden önce vardın. Her şeyi sen var ettin. Zengin ve fakir yapan sensin. Öldürüp dirilten sensin.

Güldürüp ağlatan sensin. Arşa sulta kurdun. Sen azimsin, sen yücesin ey Allah.

Sen öyle bir Allah’sın ki, senden başka ilah yoktur.Sen yaratan ve yardım edensin. Senin emrin galiptir. Senin ilmin geçerlidir. Senin tedbirin eşsizdir. Senin vaadın sadıktır. Senin sözün haktır. Senin hükmün adalettir. Senin sözün hidayettir. Senin vahyin nurdur. Senin rahmetin geniştir. Senin affın büyüktür. Senin fazlın çoktur. Senin bahşişin çok büyüktür. Senin ipin (vesilen) sağlamdır. Halk için imkan ve yardımın hazırdır. Sana yakın olan azizdir. Senin azabın şiddetlidir. Senin mekr ve muahezen şiddetlidir.

Sensin ey Rabbim her şikayetin mercii, her toplulukta hazır, her fısıldayışın şahidi, her hacetin nihayet, her hüznün gidericisi, her fakirin zenginliği, her kaçanın kalesi, he korkanın güveni, zayıfların pusulası, fakirlerin hazinesi, hüzünlülerin kederini gideren ve Salihlerin yardımcısı.

Böyledir Rabbimiz Allah, O’dan başka ilah yoktur. Kullarından sana tevekkül edene sen yetersin. Sana sığınana ve sana yalvarana yardım edensin. Sana sarılanın tutanağısın, Senden mağfiret dileyenin günahlarını bağışlarsın, zorbaları kahredicisin, azametlilerin azametlisisin, büyüklerin büyüğüsün, efendilerin efendisisin, mevlaların mevlasısın, imdada çağıranların imdadına koşansın, üzüntülülere şenlik ve esenlik verensin, zorda kalanların çağrısına icabet edensin, en iyi işiten ve en iyi görensin, hükmedenlerin en iyi hükmedenisin, en çabuk hesaba çekensin, merhametlilerin en merhametlisisin, bağışlayanların en hayırlısısın, müminlere hacetlerini verensin, salihlerin yardımcısısın.

Sen Allah’sın, senden başka ilah yoktur. Alemlerin Rabbisin. Sen yaratansın ve ben yaratılan; Sen maliksin ve ben memluk (temellük edilen) ; Sen rabsin ve ben kul; Sen rızık verensin ve ben rızıklanan; Sen bağışta bulunansın ve ben isteyen, Sen cömertsin ve ben ise cimri; Sen güçlüsün ve ben zayıf; Sen azizsin ve ben zelil; Sen gânisin ve ben fakir; Sen efendisin ve ben köle, Sen bağışlayansın ve ben günahkâr; Sen âlimsin ve ben cahil; Sen hilim sahibisin ve ben acele eden; Sen merhamet edensin ve ben merhamet edilen; Sen afiyet veresin ve ben mübtela; Sen icabet edensin ve ben zorda kalıp seni çağıran.

Şehadet ederim Sen Allah’sın, Senden başka ilah yoktur, istemeksizin kullarına ihsan edensin.

Şehadet ederim ki yegane Allah sensin, yeganesin, eşsizsin, ihtiyaçsızsın, teksin, dönüş sanadır. Allah’ın rahmet ve selamı Muhammed ve onun tertemiz Ehl-i Beyt’ine olsun.

(Ey Rabbim) günahlarımı bağışla, ayıplarımı ört, kendi katından benim için geniş bir rahmet ve rızık kapısı aç; ey merhametlilerin en merhametlisi. Tüm övgüler alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Allah bize yeter, ne güzel sahiptir O. Güç ve kuvvet ancak yücelik ve azamet sahibi Allah’ladır.”

——

www.NurNet.Org

Mefatihu’l-Cinan kitabından alıntıdır.

Yazar: Şeyh Abbas Kummî

Derslerde Okunan Yerler Ve Okuyan İlişkisi

Muhyiddin, Kendisi Hâdî Ve Makbuldür. Fakat Her Kitabında Mühdî Ve Mürşid Olamıyor. (1)

Kendimi Ona Muhatab Addederek, O Kitabı Bana Hitab Ediyor Gibi Okudum. (2)

Hazmolmayan İlim Telkin Edilmemeli
Hakikî mürşid-i âlim koyun olur, kuş olmaz. Hasbî verir ilmini.
Koyun verir kuzusuna hazmolmuş musaffâ sütünü.
Kuş veriyor ferhine lüab-âlûd kayyını.

Biz Risale-i Nur Talebeleri, Risale-i Nuru vesile kılarak Kuran ve Sünnet çizgisinde edile-i şer’iyyeyi yaşayan ehl-i sünnet ve cemaat olan Müslümanlarız. Hayatımızın mühim bir yerinde Risale-i Nurun yeri vardır. Nasıl ki ilim en büyük fazilet arasında zikredilir bizler içinde Kuran ve Sünnet Musluğundan Risale-i Nur Maşrapasıyla Kana kana su içmekteyiz.

Üstadımız Bediüzzaman Said Nursinin telifatı olan Risale-i Nur Külliyatını okumak ve imani, iktisadi, içtimai, milli her şeyimizi ahirzamanın vazifelisi helaket ve felaket asrının adamının telifatı olan ve Dünyada Kur’an-ı Hakimden sonra en fazla dile tercüme edilmiş ve Türkiyede de müellif olarak Birinci sırada olan Risale-i Nur Külliyatını okumak hareket tarzımızı kafamıza heva ve hevesimize göre değil tab olduğumuz helaket ve felaket asrının adamının sistemine göre çizmek Risale-i Nur Mesleğinin Esasıdır!

Bilhâssa ve bilhâssa şurası çok ehemmiyetli ve pek mühimdir ki; en başta ve en evvel Risale-i Nur’u dikkat ve tefekkürle devamlı olarak okumak ve o muazzam eser külliyatındaki Kur’an ve iman hakikatleriyle kendimizi teçhiz etmek ve bu esas ve şartlarla, o hârika eser külliyatını bir an evvel ikmal etmektir. İşte bu nimet-i uzmaya nail olan her genç ve herkes; bire yüz bin kuvvetinde, kendine, vatan ve milletine faideli olur.

Biz Risale-i Nur Talebeleri Vahdaniyet vechesiyle aynı metni okur Ehadiyet Vechesiyle farklı manalar anlarız! هُوَ اْلاَوَّلُ وَاْلآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ bu hakikate göre de evvel, ahir, zahir, batın isimleri vardır. Ve eşhasta bu isimlere mazhariyetine göre ders okur.

Herkesin Risale-i Nurdan istifadesi görecelidir ve farklılık arz etmektedir. Kişi hangi esmaya ne derece mazharsa istifade etmesi ve ettirmesi de o nisbettedir. Herkes aynı yerden ders okur lakin esması farklı olması hasebiyle farklı açıklamalar ve temsiller getirir. Bu sebeple dersten istifade etmek ve ettirmekte farklılık arz etmektedir.

Yazının başında “Muhyiddin, Kendisi Hâdî Ve Makbuldür. Fakat Her Kitabında Mühdî Ve Mürşid Olamıyor.” İfadesi de buna bakmaktadır. Herkes Risale-i Nurdan istifade eder ama istifadesini herkese aksettirip istifadeye medar tutamaz. Benzin istasyonu olmak yerine benzin deposu olur. Depomuzun kalitesi ve hacmi ise mazhar olduğumuz esmaya göre de değişmektedir. Depodan istasyona giden süreçte Risale-i Nurun esasatına sadık olmaktır.

Mektublardaki hakikatler sadece o şahsa ait olsaydı Külliyata dahil edilmezdi. Metinde geçen Muhyiddin Tabirini kaldırıp yerine kendimizi koymalıyız. Muhammed Numan, Kendisi Hâdî Ve Makbuldür. Fakat Her Kitabında Mühdî Ve Mürşid Olamıyor. Gibi okursak hakikatın hakikatına vakıf oluruz. “Vaziyet makuse olursa Kaziye de makuse olur.” Kaidesine iktida ve ittibaen mektubları ehemmiyetsiz hakir o şahsa münhasır koyarak hizmete istikamet malzemesi olan Lahikaları çöpe atar.

Ve heva ve hevesne göre hareket eder hizmette istikameti de kaybedip “hem hizmet-i Kur’aniyenin hizmetine taarruz, hem hakaik-i imaniyenin kudsiyetine hürmetsizlik etmiş oluruz.” Binaenaleyh kendimize istifade ettiğimiz hakikatları ilime çevirmişsek malumattan o zaman umuma telkin edilmelidir yoksa hazmedilmeyen malumatımızı ilim zannedip telkin etmek, hem ders dinleyene azap olur hemde yeni gelenler varsa bu ne, nasıl ders deyip tenkidi varsa kendisini haklı çıkartır.

Okunan yerler de böyledir. Okuduklarımız önce kendimiz anlamalı, muhatabın seviyesine göre bakılmalı ve anlaşılan hakikatlar Risale-i Nur Müvacehesinde Ders olarak okunmalıdır. Zaten ders okuyan kendisine kendi istifadesi okumalı ki ihlaslı ve istifadeli olsun. Aksi halde sadece ders okunmuş olur. Çay içilmiş olur.

Massedilen hakikatlar da başka yerlerle iltibas ettirilerek atıfları yapılmalıdır. Muhyiddin meselesindeki gibi olmamalıdır. Kendisi istifade eder başkasına istifade ettiremez kabilinden olmaması için dikkat edilmelidir. Bunun için tefekkürle, azami dikkatle, sürekli olarak, dem ve damarlara karışana dek, ihlas ve sadakatle okunmalı ve daire-i nuriyenin esasatına halel getirip sadakat ve iştirak-i amal-i uhreviye dairesinden düşmemek için say u gayret etmeliyiz.

Allah bizleri daire-i nuriyede sadakat ve ihlasla hareket eden Hakiki Nur Talebelerinden eylesin.

Selam ve duayla

Muhammed Numan ÖZEL

www.NurNet.org

[1]  Lem’alar  274

[2]  Mektubat  355

Cuma Duası.. Cumamız Mübarek Olsun!

Mevlana Hz (KS)’un duası:

Yâ Rabbi!
Bizim halimize bakarak muamele etme. Kendi ikram ve ihsanına göre bize muamele eyle.

Yâ Rabbi!
Kerem ve lütfunla hidayet ettiğin kalbe tekrar delalete, sapıklığa meylettirme. Belaları bizden sarf eyle, çevir ve değiştir. Ey affı çok olan günahları örten Rabbim, o günahlar dolayısı ile bizden intikam alma, bize azap etme.

Yâ Rabbi!
Biz nefis ile şeytana köpek gibi tabi olduksa da sen azap arslanlarını bize saldırtma.
Ey Hayy edebi diri olan Rabbim!
Talep ve dua üzerine nasıl olurda kerem etmezsin. Sen kerem sahibisin. Ey mahlukatın, yaratıkların, canlıların ihtiyacını gideren Rabbim sen varken hiçbir kimseyi hatırlamak ve ondan bir şey ummak layık değildir.

Yâ Rabbi!
Ruhumda bir ilim katresi var. İlahi onu hevâ rüzgârıyla ten toprağından muhafaza eyle.
Ey ihsanı çok olan Rabbim!
Cefa içinde geçip giden ömre merhamet et.
Ey affetmeyi seven Rabbim!
Bizi affeyle. İsyan derdimize çare eyle.
Ey yardım isteyenlerin yardımcısı!
Bizi hidayete çıkar.

Yâ Rabbi!
Dua ve yakarışlarımızda sana layık olmayan sözleri bilmeyerek söyleyip hatalarda bulunmuş isek, o kelimeleri sen ıslah et ve duamızı kabul buyur. Çünkü sözlerin hakimi ve sultanı ancak sensin.

Ey Âlemin Yaratıcısı!
Kasvetli, kararmış, katılaşmış adeta taş gibi olmuş olan kalbimizi mum gibi yumuşat, feryadımızı, âh u vâhımızı, hoş eyle ki rahmetini celbetsin, çeksin. Hepimizi köle gibi kullanan bu serkeş nefisten bizi satın al. O nefis bıçağı kemiğe dayandı (zulmü canımıza yetti).

Yâ Rabbi! Sana ne arz edeyim. Çünkü sen gizli ve açık her şeyi bilirsin.

www.NurNet.Org

Resulullah(ASM)’ın Duâları -2 (Cumanız Mübarek Olsun)

Resûl-i Ekrem Efendimiz (ASM), Hz.Ebû Bekir’e (RA) şu duâyı öğretmiştir:

“Allahım! Peygamberin Muhammed aleyhisselam, dostun İbrahim aleyhisselam, sırdaşın Mûsâ aleyhisselam, Kelîme ve ruhundan olan Îsâ aleyhisselam hürmetine,

Mûsâ’ya inen Tevrat, Îsâ’ya inen İncil, Dâvûd’a inen Zebûr, Muhammed’e aleyhisselema inen Kur’ân hürmetine, bütün peygamberlerine yaptığın vahiy hürmetine,

Mahlûkâtın üzerindeki kazâ ve takdîrin, senden isteyenlere verdiğin, fakir ettiğin zenginler, zengin ettiğin fakirler, hidâyete ulaştırdığın sapıklar hürmetine; Mûsâ Aleyhisselâma bildirdiğin, kulların rızıklarını böldüğün yeryüzünün, hareketten sükûna erdirdiğin dağların, ayakta tuttuğun, arş-ı âzamı taşıttığın ism-i âzamın hürmetine;

Kur’ân-ı Kerîmde nâzil olan samed, ahad ve tâhir isimlerinin hürmetine; gündüzleri aydınlatıp geceleri karartan ismin hürmetine; azamet-i Kibriyân ve nûr-i vechin hürmetine,

Senin kuvvet ve kudretinle Kur’ân-ı Kerîmi okuyup anlamağı ve onu bütün vücûduma duyurmanı ve bütün hareketlerimi ona uydurmamı senden dilerim. Kuvvet ve kudret ancak sendendir. Yâ erhamerrahimîn.”

*                       *                                    *                                  *

Resûl-i Ekrem Büreyde’ye şöyle demiştir:

“Yâ Büreyde! Allahü teâlâ’nın, hayır murad ettiği kimseye tâlim buyurduğu duâyı sana öğreteyim mi?” Büreyde: “Öğret yâ Resûlallah” deyince Resûl-i Ekrem şöyle buyudular:

 “Allahım! Ben zayıf ve âciz bir kimseyim. Rızânı tahsil için sen beni kuvvetlendir, beni daimâ iyiliğe götür. Son emelimi İslâmiyet kıl.

Allahım! Ben âcizim, sen beni kuvvetlendir. Ben zelil bir kimseyim, sen beni izzetlendir. Ben fakirim, sen beni zenginleştir yâ erhamerrahimîn.”

www.NurNet.Org