Kategori arşivi: Günlük Paylaşımlar

Hollanda’da Müslüman Askerlere İftar Verildi

hollanda.musluman.askerlere.iftarHollanda Savunma Bakanlığı, silahlı kuvvetlerinde görevli Müslüman askerlere iftar verdi. 2006 yılından bu yana geleneksel olarak farklı askeri birliklerde düzenlenen iftara bu yıl Kraliyet Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ev sahipliği yaptı.

Den Helder’deki Deniz Müzesi’nde verilen iftara, aralarında Türklerin de bulunduğu farklı rütbelerdeki Müslüman askerlerin yanı sıra Hollanda Silahlı Kuvvetleri temsilcileri, Savunma Bakanlığı yetkilileri ile bazı Müslüman sivil toplum kuruluşu temsilcileri katıldı.

Hollanda Silahlı Kuvvetleri’nde manevi rehberlik yapan Binbaşı Suat Aydın’ın okuduğu Kur’an-ı Kerim’le başlayan program, yaşamını yitirenleri anmak için gerçekleştirilen saygı duruşuyla devam etti.

Fas kökenli kabare sanatçısı Amar Ajouri’nin de sahne aldığı programda ev sahibi olarak konuşan Deniz Kuvvetleri Komutan Vekili Tümgeneral Rob Verkerk, ramazan ayının Müslümanlar açısından öneminden bahsetti.

Geçen sene Hava Kuvvetleri’nde düzenlenen iftara bu yıl Deniz Kuvvetleri Komutanlığı olarak ev sahipliği yaptıkları için mutlu olduklarını kaydeden Verkerk, iftar vesilesiyle farklı birliklerde görevli meslektaşları ve farklı inanç gruplarıyla tanışıp, karşılıklı görüşme imkanı yakaladıklarını ifade etti.

Savunma Bakanlığı’nın geleneksel hale gelen iftarlarını silahlı kuvvetlerde görev yapan İslam Manevi Rehberlik bölümüyle ortak düzenlediklerine de değinen Verkerk, Müslüman kökenli askerlerin yaptıkları katkıları anlattı.

Binbaşı Suat Aydın da gelenekselleşen bu iftar programlarında aynı masa etrafında bir araya gelerek insanlar arasında kaynaşmayı sağlamayı hedeflediklerini söyledi.

Manevi rehber olarak silahlı kuvvetlerde sıkıntı yaşayan askerlere yardımcı olmaya çalıştığını kaydeden Aydın, mesleğinin gereğini yerine getirirken büyük bir huzur duyduğunu anlattı. Binbaşı Aydın, orduda inancının gereklerini rahatlıkla yerine getirebildiğini de işaret etti.

Ramazanın insanları kaynaştırdığını, birbirlerini daha iyi anlamaya zemin hazırladığını belirten Binbaşı İsmail Nazlı da bu inisiyatifi alanlara teşekkür etti.

Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda Yüzbaşı olarak görev yapan Ekrem Karadeniz ise Türk ve Müslüman olmaları dolayısıyla azınlık konumunda olduklarını, bu bakımdan Bakanlığın bu tür manevi ve sosyal programlar düzenlemesinin oldukça önemli olduğunu dile getirdi. Farklı inançlara sahip olmanın silahlı kuvvetlerde bir sorun teşkil etmediğini aktaran Karadeniz, tam tersi bu durumun bir zenginlik oluşturduğunu vurguladı.

AA

Komünizm Pusuda!

Fransız Devrimi’yle beraber Materyalizm, Avrupa’da kabul ve itibar gören bir felsefe oldu. Materyalizm bir taraftan tüm Avrupa’da yayılırken, bir taraftan da çeşitli bilim dallarına uyarlandı. Charles Darwin, materyalizmi doğa bilimlerine uyarladı. Karl Marx ve Engels de sosyal bilimlere uyarladı. Materyalizmin doğa bilimlerine uyarlanmış şekli ”Darwinizm/ Evrim Teorisi” sosyal bilimlere uyarlanmış şekli ise ”Komünizm”dir.

Marxizm ve Darwinizm’in ortak yanı, her ikisinin de evrim teorisini takip ediyor olmalarıdır. Darwinizmde canlılar çatışarak gelişir fikri hakimdir. Güçlü güçsüzü ezer, güçlü olan ayakta kalır. Bu çatışma, canlıların gelişmesine sebep gösterilir.

Marx ve Engels de aynı diyalektik yöntemi benimsemiştir. Diyalektik, çatışma teorisidir. Diyalektiğe göre evrende ve toplumdaki gelişme, zıtlar arasındaki çatışma ile olur. Ortaya atılan bir fikir veya durum tezdir. Daha sonra bu teze karşı çıkan bir anti tez olur. Bu iki görüş çatışır. Ortaya çıkan sonuca da sentez denir. Bir süre sonra sentez, tekrar teze dönüşür ve bu çatışma böyle sürer gider…

Bugün komünizm dediğinizde akla ilk Lenin gelir. Lenin, komünizmi ilk uygulayan kişiydi. Lenin’e göre Avrupalı işçi sınıfı, burjuvanın kendilerine sağladığı imkanlarla uyuşmuştu. Bu nedenle bu devrimi işçilerle yapmak mümkün değildi. Devrim ancak, işçiler/proleterya adına, profesyonel devrimcilerden oluşan, askeri bir disipline sahip ”Komünist Parti” tarafından gerçekleştirilmeliydi.

Lenin, devrim için silahlı mücadeleyi benimsiyordu. Devlet görevlilerine suikast, kamu malını yakıp yıkmak komünist yöntemlerden bazılarıdır. 1917’de kanlı bir devrimle proleterya diktatörlüğü başladı.

Çoğunluk anlamına gelen Bolşevikler, zengin toprak sahiplerine çok acımasız uygulamalara başladılar. Özel mülkiyet kaldırıldı. Köylülerin elindeki tarlalar devletleştirilip ellerinden alındı. Tüm mahsul devlete aitti. Aç kalan köylü önce hayvanları ve çevresindeki otları yiyerek beslendi. Bunlar bitince ölümler başladı ve açlıktan ”yamyamlık” baş gösterdi. İnsanlar kendi çocuklarını değiş tokuş edip çocuklarını yemeye başladılar! Rejime muhalif kişileri ”Gulag” adı verilen, şartların çok ağır olduğu toplama kamplarına gönderdiler.

Açlık ve kıtlığın insan psikolojisinde olumsuz etkileri olduğunu bilen Lenin, bu tahribat sonucunda insanların Allah inançlarının azalıp, kiliseye karşı ayaklanmalarını amaçlamıştı. Halkın dine olan bağlılıklarını açlık yoluyla kırıp, toplumları tepkisizleştirmeyi amaçlıyordu…

Lenin, Stalin, Mao, Pol Pot… her biri devrim öncesi sosyal adalet vaadleri ile insanları kandırdılar. Devrim gerçekleşene kadar pembe bir tablo çizdiler. Ancak devrim sonrası bu pembe tablo, kanlı ve karanlık bir vahşete dönüştü. Geçtiğimiz yüzyıl, komünist ve materyalist felsefeler yüzünde 120 milyon kişinin vahşice ölümü ile sonuçlandı.

Lenin, komünizmde ”iki adım geri bir adım ileri” taktiğini benimsemiştir. Şu an komünizmi benimseyen herkes kendisine Lenin’i örnek alır. Komünizm, iki adım geride durduğu anlarda pusuda bekler. Komünistler fikirlerinden asla vazgeçmezler. Bir çatışma ortamı oluştuğunda, anında o ortamı kendi lehlerine çevirecek faaliyetlere başlarlar.

Halk çatışma ortamında sanki kendiliğinden hareket ettiğini zanneder. Ancak durum farklıdır. Profesyonel komünistler, bazen yaşlı bir adam, bazen genç bir kızın ağzından, devlet ve halkı karşı karşıya getirecek provokasyonlara imza atarlar.

Komünizmde ”örgütlü olan halk yenilmez” denir. Eğer halk örgütlü değilse, kriz anında biri bir tarafa gider, diğeri başka bir tarafa. Bu da komünistlerin işine yarar. Halkın bu tip kriz durumlarına karşı eğitilmesi, bilinçlendirilmesi gerekir. Çünkü halk, komünist bir ayaklanmaya karşı çok hazırlıksız.

Devletin anti-komünist, anti-darwinist fikri çalışma yapan ve halkı bu konularda bilinçlendiren birimler kurması hayatidir. Çünkü komünist ayaklanma zahiren bastırılmış gibi görünse de aslında pusudadır. İmkan bulduğu her ortamda, bir öncekinden daha ileri bir sıçrayışla ortaya çıkar. Halk, birlik mitinglerinde ne kadar kalabalık oluşturup komünist eylemlere karşı bir duruş sergilese de, komünist bundan etkilenmez. Komünist, o kalabalığı nasıl dağıtacağını bilir. Çünkü örgütlü ve planlı hareket eder. Nerede ne yapması gerektiğini bilir.

Halkımızın ”Komünizm mi kaldı, Darwinizm mi kaldı” diyerek sorunu görmezden gelmek yerine; bir an önce sorunu farkedip çözüm olabilecek yollara gitmesi gerekir. Anti-darwinist, anti-komünist fikri mücadele, bu sorunu kökten çözecek tek çalışma olacaktır.

İbrahim Akın

Akgündüz: Said Nursi’nin Doğum Tarihi Mart 1878

Cihan Haber Ajansı’nın Araştırmacı Yazar M. Törehan Serdar’a dayandırarak yayınladığı Bediüzzaman Hazretlerinin doğum tarihine ilkişkin habere Prof. Dr. Ahmet Akgündüz’den itiraz geldi.

Akgündüz, “Bizim için her ne kadar, Bediüzzaman Hazretlerinin eserleri ve davası önemli olsa da, onun şahsiyeti ve hayatı hakkında sağlıklı bilgiler elde etmek de güzel bir hadisedir. Üstadın doğum tarihi konusundaki yanlış bilgileri tashih etmek, hem doğru bilgiye ulaşmak ve hem de gaybi işaretlere hürmet etmek açısından ehemmiyetlidir” diyerek, Bediüzzaman Hazretlerini doğum tarihi ile ilgili çalışmasını açıkladı.

BEDÎÜZZAMAN’IN DOĞUM TARİHİ HAKKINDA BELGELER KONUŞUYOR:

REBîÜLEVVEL 1295 HİCRÎ/MART 1293 RUMÎ/MART 1878 MİLÂDÎ

Bedîüzzaman’ın doğum tarihi konusunda ancak elimizdeki belgelere göre bir şey söylemek mümkündür. Aşağıda zikredeceğimiz belgelerden anlaşılacağı üzere, Molla Sa’îd’in doğum tarihi olarak 22 Temmuz 1322/4 Ağustos 1906 tarihinde yapılan nüfus tescil kayıtlarında 1288-1289 tarihleri doğum yılı olarak geçmiştir. Bunun Rumî olduğunda şüphe yoktur; zira ilmiye dışındaki memurlar o tarihlerde Rumî tarih kullanmaktadırlar. Kaldı ki, bu tarih Rumî kabul edilirse Bedîüzzaman’ın verdiği 1293 tarihine Hicrî kabul edilmesi halinde uymaktadır. Türkçe Nüfus belgesinde ise, 1289 Hicrî gibi kabul edilerek 1.7.1872 doğum tarihi olarak kaydedilmiştir. Bunların tamamen tahmini tarihler olduğu kanaatindeyiz. Doğrusu kendisinin ifadelerine dayanılarak hazırlanan Nüfus Tezkeresindeki Mart 1293–Mart 1878 ve Rebîülevvel 1295 tarihi olduğunu düşünüyoruz.[1] Bazı araştırmacılar 1877 yılını zikretmişlerse de, bu yılın hiçbir ayı, hem 1293 Rumî ve hem de 1295 Hicrî tarihlerle uyuşmamaktadır.[2]

1877 yılının Aralık ayının 30’u esas alındğında, 1293 tutsa bile Nüfus Tezkeresindeki Hicrî 1295’i 6 gün arayla tutmuyor

1878 Mart’ı esas alındığında ise, hem Rebîülevvel 1295, hem Mart 1293 ve hem de Bedîüzzaman’ın Mart ayında dünyaya teşrîfi ile alakalı rivâyetlerle uyuşuyor; ancak günlerin seçimi bizim tahminimizdir.[3]

Önemle ifade edelim ki, Bedîüzzaman’ın eserlerinde kullandığı tarihlerin ekseriyeti Rumî takvime göredir ve şayet Hicrî tarih kasdetseydi Arabî tarih yahut Hicrî tarih şeklinde kayıt düşerdi. Bunu nazara alarak aşağıdaki kayıtları okumakta yarar vardır; aksi takdirde hataya düşülecektir:

Isparta’nın saf menabi-i ilmiyesinden bir zât ki, Tarîkat-ı Aliyye-i Nakşiye rüesasından ve binikiyüz doksaniki (1292) veya bin ikiyüz doksanüç (1293) arasında dâr-ı bekaya teşrif buyuran Beşkazalızâde Osman-ı Hâlidî Hazretleri,[4] meslek-i ilmiye ve ameliyesiyle alâkadarane keşfiyat ve hâdisatını bir hüccet-i katıa gibi vârislerine vasiyet ve mahz-ı tebşiratlarını şöylece tevarüs eylemiştir. Hattâ Üstâd-ı muhteremimizin tevellüdüne tam isabetli olarak tarih-i mezkûrda “İmanı kurtaran bir müceddid çıkacak, o da bu sene tevellüd etmiş” demiş. Bundan başka dört evlâdından birisinin o zât ile müşerref ve mülâki olacağını ilâve etmiştir.[5]

Risale Haber

Nurs Köyüne 4 Milyonluk Yatırım Yapılacak

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin gözlerini dünyaya açmış olduğu köy olan Bitlis’in Hizan ilçesine bağlı Nurs Köyü, yapılacak olan 4 milyon liralık yatırımla inanç turizmine kazandırılacak.
Said Nursi gibi müstesna bir şahsiyetinin Bitlisli olmasından büyük kıvanç duyduğunu ifade eden AK Parti Bitlis Milletvekili Vahit Kiler, Nurs köyüne 4 milyon liralık yatırımla Bediüzzaman’dan kalan değerlere sahip çıkacaklarını söyledi.
Bediüzzaman’ın müstesna bir kişiliğe sahip olduğunu dile getiren Kiler, “Bediüzzaman, ilmi, vicdani ve fıtri yönden, döneminin müstesna şahsiyetlerindendir. Öngörüsü yüksek, yüreği Allah ve insan sevgisiyle dolu bir önderdir. Bitlis’i savunmasını yapmış, yaralanmış ve Ruslar’a esir düşmüş ancak acılara göğüs germeyi de bilmiş bir savaşçıdır. Aynı zamanda gönlündeki vatan sevdası ile ömrünün son nefesine kadar vatanına hizmet etmiş büyük bir vatanseverdir. Üstad Bediüzzaman’ın yazdığı eserlerle yaydığı ışık bütün dünyayı aydınlatmaktadır. Bu mümtaz şahsiyetin bizim toprağımızda, Hizan’da doğmuş olması bizim için kıvanç ve gurur sebebidir. Üstad’ı daha iyi tanıyabilmemiz ve tanıtabilmemiz için gerek Valiliğimiz, gerek üniversitemiz gerekse sivil toplum kuruluşları tarafından sempozyumlar ve çeşitli organizasyonlar yapılmaktadır.” diye konuştu.
“NURS KÖYÜNE 4 MİLYON YATIRIM YAPILACAK”
Bediüzzaman Said Nursi’nin dünyaya geldiği Nurs köyüne yapılacak yatırımlar hakkında bilgi veren Kiler, “Bediüzzaman’dan kalan değerlere sahip çıkma adına, Üstad’ın doğduğu ve yaşadığı topraklara vefa duygusu ile hizmet etmekteyiz. Her yıl Nurs’a gelen binlerce ziyaretçinin daha iyi şartlarda ağırlanması için çalışmalara başlamış bulunmaktayız. Nurs köyü için proje çalışmaları yaparak yaklaşık olarak 4 milyon 100 bin TL’lik ödenek aktararak layık olan hizmetleri yapıyoruz. Nurs köyünü inanç turizmine kazandırmak için gerekli tüm yatırımlar yapılacak. Proje kapsamında, Nurs ve bağlı köylerin yollarını, Nurs’un içme suyunu ve kanalizasyonunu yeniden, sulama suyunu ise sıfırdan yaparak köyün alt yapı ihtiyacını tamamlıyoruz. Köyde peyzaj çalışmaları ve çevre düzenlemesi yaparak köyü yaşanılabilir hale getiriyoruz. Üstad’ın doğduğu evin restorasyonuyla birlikte, köye gelen misafirlerin ağırlanacağı ve çeşitli programların yapılacağı ‘Bediüzzaman Said-i Nursi Kültür Merkezi’ yapacağız. Bu yapacağımız çalışmaların bitmesi ile birlikte kendisine karşı sorumluluklarımızdan bir kısmını yerine getirmiş olacağız.” şeklinde konuştu.
GEÇEN YIL KÖYÜN İSMİ ‘NURS’ OLARAK DEĞİŞTİRİLMİŞTİ
Öte yandan 1960 darbesinden sonra ismi ‘Kepirli’ olarak değiştirilen Nurs köyünün isim hakları, Bitlis milletvekillerinin girişimleri sonucunda İçişleri Bakanlığı’nın 28 Haziran 2012 tarihli genelgesiyle geri iade edilmişti.
Cihan

Siyaset Cereyanları Sizleri Dalalet Fıkralarına Karşı Perişan Etmesin!

Türkiye’de son dönemde yaşanan olaylar karşısında takınacağımız tavrın nasıl olması hususunda Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin yıllar önce Kastamonu’da talebelerine yazdığı mektup günümüz hadiselerine de ışık tutacak nitelik taşıyor. Bediüzzaman’ın Kastamonu Lahikası’nda geçen önemli tavsiyeleri şöyle;

Sakın, sakın, dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın. Karşınızda ittihat etmiş dalalet fırkalarına karşı perişan etmesin. “El-hubbu fillah ve’l-buğzu fillah” (Allah için sevmek, Allah için buğz etmek – Buhari, İman: 1.) düstur-u Rahmani yerine (el-iyazü billah) “El-hubbu fi’s-siyaseti ve’l-buğzu li’s-siyaseti” (Siyaset için sevmek, siyaset için buğz etmek) düstur-u şeytani hükmedip, melek gibi bir hakikat kardeşine adavet ve elhannas gibi bir siyaset arkadaşına muhabbet ve taraftarlıkla zulmüne rıza gösterip cinayetine manen şerik eylemesin.

Evet, bu zamanda siyaset, kalbleri ifsad eder ve asabi ruhları azap içinde bırakır. Selamet-i kalb ve istirahat-i ruh isteyen adam, siyaseti bırakmalı.

Evet, şimdi küre-i arzda herkes ya kalben, ya ruhen, ya aklen, ya bedenen gelen musibetten hissedardır, azap çekiyor, perişandır. Bilhassa ehl-i dalalet ve ehl-i gaflet, rahmet-i umumiye-i İlahiyeden ve hikmet-i tamme-i Sübhaniyeden habersiz olduğundan, nev-i beşere rikkat-i cinsiye, alakadarlık cihetiyle, kendi eleminden başka nev-i beşerin şimdiki elim ve dehşetli elemleriyle dahi müteellim olup azap çekiyor.

Çünkü, lüzumsuz ve malayani bir surette vazife-i hakikiyelerini ve elzem işlerini bırakıp afaki ve siyasi boğuşmalara ve kainatın hadisatına merakla dinleyerek, karışarak ruhlarını sersem ve akıllarını geveze etmişler ve bilerek kendi zararına fiilen rıza göstermek cihetinde, “Zarara razı olana şefkat edilmez” manasındaki “Er-razi bi’z-zarari la yunzeru lehu” kaide-i esasiyesiyle şefkat hakkını ve merhamet liyakatını kendilerinden selb etmişler. Onlara acınmayacak ve şefkat edilmez. Ve lüzumsuz başlarına bela getirirler.

Ben tahmin ediyorum ki, bütün küre-i arzın bu yangınında ve fırtınalarında selamet-i kalbini ve istirahat-ı ruhunu muhafaza eden ve kurtaran yalnız hakiki ehl-i iman ve ehl-i tevekkül ve rızadır. Bunların içinde de en ziyade kendini kurtaranlar, Risale-i Nur’un dairesine sadakatle girenlerdir.

Çünkü bunlar, Risale-i Nur’dan aldıkları iman-ı tahkiki derslerinin nuruyla ve gözüyle, herşeyde rahmet-i İlahiyenin izini, özünü, yüzünü görüp herşeyde kemal-i hikmetini, cemal-i adaletini müşahede ettiklerinden, kemal-i teslimiyet ve rızayla, rububiyet-i İlahiyenin icraatından olan musibetlere karşı teslimiyetle, gülerek karşılıyorlar, rıza gösteriyorlar. Ve merhamet-i İlahiyeden daha ileri şefkatlerini sürmüyorlar ki, elem ve azap çeksinler.

İşte buna binaen, değil yalnız hayat-ı uhreviyenin, belki dünyadaki hayatın dahi saadet ve lezzetini isteyenler, hadsiz tecrübeleriyle, Risale-i Nur’un imani ve Kur’ani derslerinde bulabilirler ve buluyorlar.

Risale Ajans