Kategori arşivi: Günlük Paylaşımlar

Hastalar Risalesi-14 (Şiir)

DoktorEy şekva eden hasta

Gel biraz dinle beni

Söze kulak verirsen

Rahatlatacak seni

 

Bir düşünki hayatın

Daima güzel geçse

Sıhhat ve afiyette

Her an yeknesak gitse

 

Ademin ve yokluğun

Sana esef getirir

Hayatın lezzetini

Sıkıntıya çevirir

 

Adam vaktini çabuk

Geçireceğim diye

Ya sefahate girer

Ya da bir eğlenceye

 

Hapis müddeti gibi

Ömrüne düşman olur

Çabuk geçirmek ister

Sonra da pişman olur

 

Hâlbuki hareketli

Geçen insani hayat

Ona bir kıymet verir

Ayrıca güzel bir tat

 

Ömrüne ehemmiyet

Ve çokta değer verir

Hastalıklı vücuda

Lezzetini bildirir

 

Meşakkatte de olsa

Geçmesini istemez

Ve can sıkıntısından

Kat’iyyen “Of! Of!” demez

 

Demek ki meşakkatle

Ömrünün lezzetini

Çalışmakla anlıyor

Hayatın kıymetini

 

İstirahat ve sıhhat

Ömrü acılaştırır

Zamanı geçsin ister

Ve rahatsızlaştırır

 

Yerini afiyete

Devredip de gidecek

Verilen vazifeyi

Bitirip terk edecek

 

Diyecek ki: “Yerime

Sen gel de daimi kal

Bu hane yalnız senin

Otur afiyetle kal”

 

Hastalık misafirdir

Gerçek hakikat budur

İnsan iyileşince

Çabucak ta unutur

 

Ahmet TANYERİ

(21.04.2013 – Pazar)

www.NurNet.org

Cumanız Mübarek Olsun! (Cuma Duası)

Ebul Vefa Hz.’nin Duası

Ya Allah!

Dünya ve ahirette karşılaşacağım her bir korku için ‘lailaheillallah‘ ı,

Her keder ve üzüntü için ‘maşa’allah‘ı,

Her bir nimet için ‘elhamdulillah‘ı,

Hayret verici her şey için ‘subhanallah‘ı,

Her bir günah için ‘estağfirullah‘ı,

Her darlık için ‘hasbiyallah‘ı,

Her musibet için ‘inna lillahi ve inna ileyhi raciun‘u,

Her bir kaza ve kader için ‘tevekkeltu alellah‘ı

Her bir itaat ve isyan hareketi için ‘la havle vela kuvvete illa billahil aliyyul aziim‘i, hazırladım.

Ey Rabbım! Bize arttır da eksiltme, bizi şereflendir de hor ve hakir kılma, bize ver de mahrum bırakma, bizi seç de üzerimize ihtiyar etme.

Bizden razı oluver bizden kabul eyle. Ey Kerem sahibi! Ey esirgeyenlerin en merhametlisi! Duamı kabul eyle. Hamd alemlerin Rabbın’a mahsustur.

www.NurNet.org

Yavuz Selim’in Alevi katliamı kuyruklu yalandır!

Tarihçi yazar Yavuz Bahadıroğlu, Yavuz Sultan Selim döneminde Alevi katliamı iddialarının kuyruklu bir yalan olduğunu söyledi. Bahadıroğlu, “Yerli ve yabancı hiçbir kaynakta böyle bir belge yoktur. Bu iddiaların çoğu İran Safevi Devleti kaynaklıdır. Bir de İdris-i Bitlisi, Yavuz Sultan Selim’e biat etmiş ve ondan sonra ideal birliği sağlanmıştır.” dedi.

Moral FM’de Fethi Çağıl’ın sunduğu Radyobüs programına katılan tarihçi yazar Yavuz Bahadıroğlu, İstanbul’a yapılacak 3. köprünün isminin Yavuz Sultan Selim verilmesi üzerine bazı yazar ve yayın organlarının ‘Yavuz 40 bin Alevi’yi idam etti’ iddialarını değerlendirdi. Bahadıroğlu, Yavuz Sultan Selim’in 40 bin Alevi’yi katlettiği iddialarının bir zan ve fikirden öteye gitmediğini belirterek “Bunu yapanlar kendilerini muhalefet yapmakla yükümlü sayan bir gruptur. Sosyal medya ya da tweet diye tarihte bir kaynak yok. Bunlar ciddi meseleler. Burada uzmanlık gerektirir.’’ diye konuştu.

Bahadıroğlu, bu iddiaların gerçek olabilmesi o dönemin şehir ve toplum yapısının çok iyi bir şekilde araştırılarak şu bilgileri verdi: O dönemin şehirleri 3-5 bin kişiliktir. En büyük şehirler 10 bin kişilik falan. O dönemin köyleri ise 40 kişilik guruplar halinde. Şimdi 40 bin Alevinin kesilmesi 15 tane şehrin yok edilmesi anlamına geliyor.  Peki, o dönemden bugüne kadar o bölgelerde kaç tane yol ve inşaat yapıldı. Bu öldürüldüğü iddia edilenlerin  kemiklerine ulaşılabildi mi? O kadar kemik nereye gitti? Yavuz Sultan Selim’le ilgili bu iddialar zan. Zaten Türkiye’yi batıran da zandır. Bilimin olduğu yerde senin fikrinin ve zannının bir anlamı yok ki! Bilim konuştuğunda senin susman gerekir. Ciddi kaynaklarımızda ve tarihçilerin belge saydığı hiçbir kaynak böyle bir şeyi doğrulamıyor. 40 bin kişinin 10 bin kişinin öldürüldüğü bir belge yok. Ama iddia var. Vergi gelirlerinin düşmesi ve toplu mezarlarının bulunması var.”

Bahadıroğlu, “Kendilerini muhalefet yapmakla yükümlü sayan bir gruptur. Sosyal medya ya da twet diye bir kaynak yok.” ifadesini kullanarak tarihi kaynaklarla değil de zan ve fikirler üzerine yorumlayanlara “Bunlar ciddi meseleler. Uzmanlık gerektirir. Bilip bilmeden herkesin yorum yapması doğru değil. Tarihi de tarihçiler belgelerle tartışmalı.” diyerek sert çıktı.

Bahadıroğlu, Yavuz Sultan Selim’in çok idealist bir padişah olduğunu belirterek “Sırf Anadolu elden gidiyor, diye babasına iç darbe yapmıştır. O dönemde Şah İsmail Anadolu’da çok fazla hakim olmaya başlayınca devletin elden gideceğini düşünmüştür. Sırf ittihadı İslam yüzünden bunları yapmıştır. Ayrıca Büyük İskender’in geçemediği çölü 13 günde geçmiştir. 8 senelik padişahlık hayatına 80 seneyi sığdırmıştır. Padişahlığı ateşten bir gömlek olarak giymiştir.” diye konuştu. “Sürekli Yavuz Sultan Selim’i konuşanlar neden Şah İsmail hakkında bir şeyler söylemiyor?” sorusunu soran Bahadıroğlu, açıklamalarına şöyle cevap verdi: “Şah İsmail’in öldürdüğü on binlerce Sünni’den kimse neden söz etmez? Annesini öldüğüne dair çok ciddi iddialar var. Kafatasından şarap iddiası var. O dönemde Şah İsmail mezhepçilik yapıyor. Hem şeyh hem de hükümdar. Neymiş çok güzel Türkçe şiir yazmış. Ama o dönemde Şah İsmail’in aklı fikri Anadolu’da. Bir de Şah İsmail’in Müslümanlığı bizim bildiğimiz gibi bir Müslümanlık değil. Allah kavaramı da bizim bildiğimiz gibi değil. Şah İsmail kendisini O’nun yanına koymuş. Niye Osmanlı uleması İbn-i Kemal ve Hamze Bey gibi çok ciddi bir âlem ‘Bunlar kâfirdir’ emri verdi. Bunun yanında ‘Osmanlılar kâfirdir’ hükmünü kendisi veren Şah İsmail’de Anadolu’ya gelmiştir. Kendisinin getirdiği bir din var. O kadar ordunun içine girmiş ki Çaldıran yolunda Yavuz Sultan Selim’in çadırına kurşun yağdırdılar. Eğer Yavuz Sultan Selim, gözü kara bir padişah olmasa ve askerin içine atını sürmese farklı olabilirdi.”

Moralhaber.Net

Cumanız Mübarek Olsun! (Cuma Duası)

Allahım bizi bize döndür.

Bizi kapında durdur.

Allahım bizi, senin için sende ve seninle eyle.

Bizi sana hizmetle bahtiyar eyle.

Almamız da vermemiz de senin için olsun.

İçimizi senden başkasının sevgisine mekan olmaktan temizle, nehyettiğin yerleri bize gösterme. Emrettiğin yerlerde bizi, bize kaybettirme.

Zahirimizi (dışımızı) sana masiyetten (günah işlemekten), batınımızı (içimizi) da şirkten koru.

Bizi nefislerimizin elinden al, kurtar sana ulaştır.

Bütün fiil ve hareketlerimiz yalnız senin için olsun.

Yalnız sana güvenelim, sana dayanalım.

Senden başkasına asla güvenmiyelim, dayanmayalım.

Senden gafil olma bedbahtlığından bizi uyandır.

Bizi, sana taat, ibâdet, ve münacat elbiseleri ile giydir.

Kalblerimize ve özlerimize sana yakınlık zevkini tattır.

Nasıl ki gök ile yer arasını ayırdı isen, günahlarla bizim aramızı da aynen öylece ayır.

Bizi günahlardan uzak tut.

Nasıl ki gözün siyahı ile beyazının arasını biri birine yakın etti isen, aynen onun gibi, bizi de sana kulluğa, sana taate yakin et.

Günahlarla bizim aramızı aç. Tıpkı, sana masiyet bahsinde, Yûsuf aleyhisselâm ile Züleyha’nın arasını açtığın gibi.

Allahım! Bizi gaflet uykusundan uyandır.

Bizim kimimizi, kimimizden faydalandır.

Bizi yalnız kendinle meşgul eyle.

Taki nefislerimiz islah olsun. Nefislerimize sana gelen yolu göster.

Ömrümüzün kalan kısmını, senin yolunda meşguliyetle geçirelim!

(Amin)

Abdülkâdir Geylânî Hz.

www.NurNet.Org

Cumanız Mübarek Olsun! (Cuma Duası)

İmam Zeynelabidin Hz (RA)’nin Sahife-i Seccadiye Mecmuasından – Ramazan Ayıyla Vedalaştığında Okuduğu Dua

Allah’ım! Ey (nimet verdiği kimselerden) karşılık beklemeyen! Ey hiçbir zaman bağışta bulunduğuna pişman olmayan! Ve ey kuluna, ameline eşit olarak karşılık vermeyen! Nimetin avanstır; affın lütuftur; cezalandırman adalettir; öngördüğün hayırdır

Verdiğin zaman, bağışını başa kakmakla bulandırmazsın; esirgediğin (vermediğin) zaman, esirgemen zulüm değildir. Şükredene, şükrü sen ilham ettiğin hâlde, karşılık verirsin; hamdedene, hamdı sen öğrettiğin hâlde, mükâfat verirsin; her ikisi de rüsva olmayı ve mahrum bırakılmayı hak ettiği hâlde, öylesinin kötülüklerini örtersin ki, dileseydin rüsva ederdin; öylesine bağışta bulunursun ki, dileseydin mahrum bırakırdın.

Ne var ki sen, işlerini lütuf üzere bina etmişsin; kudretini affetmekle gösterirsin; karşı gelene halimce davranırsın; kendine zulümle kastedene süre tanırsın; sana dönmeleri için onlara mühlet verirsin; onları hemen cezalandırmayıp tövbe fırsatı tanırsın ki, helâk olanlarının sana karşı bir kanıtları olmasın; bedbaht olanları, ancak defalarca mazur görülüp aleyhlerinde birçok kanıt biriktikten sonra bedbaht olsunlar. Tüm bunlar, affından ve kereminden kaynaklanmakta, şefkatinden ileri gelmektedir; ey Kerim, ey Halim! Sen, (öyle şefkatli) bir mâbudsun ki, affına ulaşmaları için kullarına tövbe adında bir kapı açmışsın; şaşmasınlar diye vahyinden bir delil dikmişsin o kapıya.

Kutludur ismin, buyurmuşsun ki: “İçten bir tövbeyle Allah’a dönün. Umulur ki Rabbiniz, sizin kötülüklerinizi örter ve sizi (ağaçlarının) altından ırmaklar akan cennetlere sokar. O gün Allah, Peygamber’i ve onunla birlikte inananları utandırmaz; nurları, önlerinden ve sağlarından gider; derler ki: Rabbimiz, nurumuzu bizim için tamamla ve bizi bağışla. Hiç kuşkusuz, sen her şeye kadirsin.” (Tahrim, 8 ) Şimdi, sen bu kapıyı açmış, delilini de önüne dikmiş olduğun hâlde, o ağırlanma mahalline (cennete) girmekten gaflet edenin mazereti olabilir mi?! Sen, öyle (cömert) bir mâbudsun ki, kullarından alacağın şeyin kıymetini artırarak onu paha biçilmez kılarsın. Kullarının seninle ticarette kâr etmelerini, sana gelerek fazlasıyla kazanıp kurtuluşa ermelerini istiyorsun çünkü. İsmin kutlu ve yücedir, buyurmuşsun ki: “Kim iyilik getirirse, ona, onun on katı vardır; kim de kötülük getirirse, ancak onun misliyle cezalandırılır.” (En’am, 160)

Yine buyurmuşsun ki: “Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir tane gibidir ki, her başakta yüz tane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir.” (Bakara, 261) Yine buyurmuşsun ki: “Kendisi için kat kat artırması üzere Allah’a güzel bir borç verecek olan kimdir?” (Bakara, 245) Ve iyilikleri kat kat artıracağına ilişkin Kur’an’da indirdiğin diğer ayetler… Sen, o yüce mâbudsun ki, kullarına gayb âleminden öyle gerçekler bildirmiş, onları öyle şeylere özendirmişsin ki, eğer bildirmeseydin, gözleriyle onları görmez, kulaklarıyla onları duyup kavrayamaz, düşünceleriyle onlara ulaşamazlardı. Buyurmuşsun ki: “Beni anın, sizi anayım; bana şükredin ve sakın bana nankörlük etmeyin.” (Bakara, 152)

Yine buyurmuşsun ki: “Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artırırım ve eğer nankörlük edecek olursanız, hiç kuşkusuz, azabım çok şiddetlidir.” (İbrahim, 7) Yine buyurmuşsun ki: “Beni çağırın, size icabet edeyim. Hiç kuşku yok, büyüklük taslayıp bana ibadet etmekten kaçınanlar, aşağılanarak cehenneme gireceklerdir.” (Mü’min, 60) Böylece, seni çağırmayı (duayı) ibadet, terkini de büyüklük taslamak olarak adlandırmış ve terki için aşağılanarak cehenneme girmeyi vadetmişsin. Böyle olunca, onlar da nimetinle seni andılar; ihsanınla sana şükrettiler; emrinle seni çağırdılar; kat kat fazlasını almak üzere senin için sadaka verdiler ki, gazabından kurtulup hoşnutluğunu kazansınlar.

Eğer senin, kullarına yaptığını, bir yaratık diğer bir yaratığa yapmış olsaydı, iyilik vasfını alır, minnettarlıkla anılır ve mümkün olan her dille övülürdü. O hâlde, hamdına doğru giden bir yol, hamdını ifade edecek bir kelime ve hamdınla ilgili bir anlam var oldukça sana hamdolsun. Ey kullarına ihsan ve lütufta bulunarak onların övgüsünü kazanan; onları nimet ve bağışına boğan! Bize olan nimetlerin ne kadar yaygın, ne kadar boldur; özel lütufların ne kadar çoktur! Bizi, seçtiğin dine, hoşnut olduğun İslâm’a, kolaylaştırdığın yola hidayet ettin; katındaki yakınlığa, indindeki saygınlığa ulaşmada gözlerimizi açtın.

Allah’ım! Sen, o görevlerin seçkinlerinden, o farzların özellerinden birini, ramazan ayı kıldın. Bir nur olan Kur’an’ı o ayda indirerek, o ayda imanı (imanın gerektirdiği amelleri) kat kat artırarak, o ayda (geceleri ibadete) kalkmayı teşvik ederek ve içindeki bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’ni ululayarak onu diğer aylardan ayırdın; tüm zamanlar ve asırların içinden onu seçtin ve onu yılın diğer vakitlerinden üstün kıldın. Sonra da onun vasıtasıyla bizi diğer ümmetlerden üstün kıldın; onun fazileti için öteki dinlerin mensuplarını değil, bizi seçtin. Biz de emrinle gündüzünde oruç tuttuk; yardımınla gecesinde ibadete kalktık; belki oruç tutup ibadete kalkmakla rahmetin hâlimize şamil olur, bu vesileyle sevabını kazanırız diye.

Çünkü sen, katından umulanla dolusun; fazlından istenilen hususunda cömertsin ve sana yaklaşmak isteyene pek yakınsın. Bu ay, gerçekten de beğenimizi kazanarak aramızda kaldı; bizimle iyi bir birlikteliği oldu ve bize âlemlerin en üstün kazancını kazandırdı. Sonra da vakti dolunca, süresi bitince, sayısı tamamlanınca bizden ayrılıp gitti. Şimdi biz, ayrılığı bize çok zor olan, bırakıp gitmesi bizi üzüp ürküten, ahdini bozmamamız, saygısını gözetmemiz, hakkını ödememiz gereken biri gibi onunla vedalaşıyoruz. Ve diyoruz ki: Selâm sana, ey Allah’ın en büyük ayı ve ey Allah’ın dostlarının bayramı! Selâm sana, ey bizimle birlikte olan vakitlerin en değerlisi ve ey günlerin ve saatlerin içinde en iyi ay! Selâm sana, ey arzuların yaklaştığı, amellerin dağıldığı ay! Selâm sana, ey varlığı pek değerli, yokluğu can yakıcı dost; ayrılığı üzücü olan ümit kaynağı! Selâm sana ki, gelişinle bizi sevindirdin, mutlu ettin; gidişinle bizi üzdün, canımızı yaktın. Selâm sana ki, kalpler sende yumuşar, günahlar azalır.

Selâm sana ki, Şeytan’a karşı bize yardım eder, iyilik yollarını bizim için kolaylaştırırsın. Selâm sana ki, cehennem ateşinden kurtulanlar sende çok olur; hürmetini gözeten saadete erişir. Selâm sana ki, günahları silmekte, ayıpları örtmekte üstüne yok. Selâm sana ki, suçlulara çok uzundun; inananların gönlünde pek heybetliydin. Selâm sana ki, günler seninle rekabet edemez. Selâm sana ki, her yönden esenlik olan bir aysın. Selâm sana ki, birlikteliğin bıkkınlık getirmez; muaşeretin kınanmaz. Selâm sana ki, bize bereket getirdin; bizden günahların kirini yıkayıp giderdin. Selâm sana ki, seninle vedalaşmamız bıkkınlıktan, orucunu terk etmemiz yorgunluktan değildir.

Selâm sana ki, vaktinden önce aranırsın; kaybetmeden önce üzüntün yaşanır. Selâm sana ki, bereketinle birçok kötülük bizden uzaklaşır; birçok hayır bize ulaşır. Selâm sana ve içindeki bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’ne. Selâm sana ki, dün sana pek düşkün iken, yarın özleminle yanıp tutuşacağız. Selâm sana ve artık mahrum kaldığımız faziletine; elimizden alınan geçmişteki bereketlerine. Allah’ım! Biz; bedbahtların, vaktini bilmedikleri ve bedbahtlıkları yüzünden faziletinden mahrum kaldıkları bir sırada, bu ayla şereflendirdiğin, lütfunla ondaki ibadetlere muvaffak ettiğin, bu ayın ehli kullarınız. Onunla tanışmak için bizim seçilmemizin, onun yol yordamına hidayet edilmemizin velisi sensin.

Hakkını ödeyemedikse de onda tuttuğumuz orucu, kıldığımız namazı, az da olsa yaptığımız iyilikleri senin yardımına borçluyuz. Allah’ım! Kötülüğümüzün ikrarı, ihmalkârlığımızın itirafı olarak (iyi işlerimizden dolayı) sana hamdediyor ve kalbimizde duyduğumuz kesin pişmanlığımızı, dillimize akıttığımız samimî özür dileyişimizi sana sunuyoruz. Şu hâlde bizi, o ayda kaybettiğimiz büyük fazileti telâfi edebileceğimiz, elde etmediğimiz vazgeçilmez çeşitli hayırların yerini doldurabileceğimiz bir mükâfatla mükâfatlandır ve o ayda senin hakkını ödeyemediğimiz için bizi mazur gör. Ömrümüzü önümüzdeki gelecek ramazana ulaştır.

Ulaştırdıktan sonra da lâyık olduğun kulluğu sunmakta, o ayın hak ettiği itaati yerine getirmekte bize yardım et ve bizi zamanın aylarından bu iki ayda (bu ve gelecek ramazanda) hakkını ödeyebilecek iyi işlere muvaffak eyle. Allah’ım! Muhammed ve Âline salât eyle ve bu ayda işlediğimiz küçük ve büyük suçları, içine düştüğümüz günahları, bilerek veya unutkanlıkla kendimize yaptığımız zulümleri ya da başkalarına ettiğimiz hakaretleri bize bağışla; örtünü kaldırarak bizi rüsva etme. Bu ayda düşmanlarımızı hâlimize sevindirme; kınayanların dilini üzerimize uzun etme. Tükenmeyen şefkatin, eksikliği olmayan lütfunla, bu ayda bizden yadırgadığın şeylere kefaret olacak, onları bağışlatacak amellere muvaffak et bizi.

Allah’ım! Muhammed ve Âline salât eyle ve bu ayın gitmesiyle başımıza gelen musibeti telâfi et; bayram ve iftar günümüzü bizim için mübarek eyle; bu günü, geçirdiğimiz en hayırlı, affını en çok çekici, günahı en iyi silici günlerden kıl ve gizli açık bütün günahlarımızı bize bağışla. Allah’ım! Bu ayın sıyrılmasıyla bizi de günahlarımızdan sıyır. Onun çıkmasıyla bizi de kötülüklerimizden çıkar. Bizi onunla en çok mutlu olanlardan, onda payı en bol olanlardan ve ondan en fazla nasip alanlardan kıl. Allah’ım! Kim bu aya hakkıyla riayet ettiyse, hürmetini hakkıyla koruduysa, gerektiği gibi hükümlerini yerine getirdiyse, lâyık olduğu gibi günahlardan sakındıysa, hoşnutluğunu kazanacak, rahmetini cezbedecek bir amelle sana yaklaştıysa, kudretinle aynısını bize de nasip et; fazlınla onun kat kat fazlasını bize ver. Çünkü senin fazlın eksiksizdir; hazinelerin kesinlikle azalmaz; aksine, dolup taşar; ihsanının kaynakları asla kurumaz ve bağışın minnetsiz, tertemiz bağıştır.

Allah’ım! Muhammed ve Âline salât eyle ve bize, kıyamet gününe kadar onu oruç tutanların, onda sana ibadet edenlerin tümüne vereceğin sevap kadar sevap yaz. Allah’ım! Müminler için bayram ve sevinç günü, İslâm ümmeti için toplanma, bir araya gelme günü kıldığın bu iftar günümüzde, işlediğimiz tüm günahlardan, geçmişteki tüm kötü işlerimizden, gönlümüzden geçen tüm kötü düşüncelerden, tekrar günaha dönme düşüncesi olmayan, bir daha hata yapmamaya azmeden biri olarak, şek ve şüpheden arınmış, halis bir tövbeyle tövbe edip sana yöneliyoruz. Bu tövbeyi bizden kabul buyur; bizden razı ol ve bizi bu hâl üzre sabit kıl.

Allah’ım! İçimizde cehennem azabına karşı öyle bir korku, cennet sevabına karşı öyle bir özlem meydana getir ki, tüm varlığımızla ibadetin tadını, günahın üzüntüsünü duyalım. Katında bizi, sevgini kazanan, itaate dönüşlerini kabul buyurduğun tövbe edenlerden kıl, ey adillerin en adili! Allah’ım! Babalarımızı, annelerimizi ve şimdiye kadar gelip geçen, kıyamete kadar gelecek olan tüm dindaşlarımızı bağışla. Allah’ım! Mukarrep meleklerine salât ettiğin gibi peygamberimiz Muhammed’e ve Âline salât eyle. Mürsel peygamberlere salât ettiğin gibi ona ve Âline salât eyle. Salih kullarına salât ettiğin gibi ona ve Âline salât eyle.

Onların hepsine ettiğin salâttan üstün bir salâtla ona ve Âline salât eyle; ey âlemlerin Rabbi! Öyle bir salât ki, bereketi bizi kuşatsın, faydası bize ulaşsın ve sayesinde duamız kabul olsun. Hiç kuşkusuz, sen, kapısına gelinen en kerim, kendisine güvenilen en yeterli ve ihsanı dilenilen en cömert zatsın ve sen her şeye kadirsin.

www.NurNet.Org