Kategori arşivi: Günlük Paylaşımlar

Tevafuklu Kur’ân ve Hamid Aytaç

Hâmid Hoca 1911 yıllarında İstanbul’da bulunan Bediüzzaman’la görüştü ve tanıştı. Bediüzzaman’la Beyazıt Camiindeki bir vaazını müteakip tanışan Hâmid Hocaya Bediüzzaman yakın alâka göstermiş. Daha sonra Çemberlitaş’ta yapılan bir toplantıda yine görüşürler. Bu toplantıda Hâmid Hoca Bediüzzaman’ın hazırlamış olduğu bir hitabeyi okur.

Bu görüşmelerin güzel âhenk ve tevafuku, yıllar sonra başka bir şekilde tezahür etti. Bediüzzaman’ın tesbit edip keşfettiği tevafuklu Kur’ân-ı Kerîmi şâheser bir şekilde yazmak, Hâmid-i Âmidî’ye, Diyarbakır’ın bu usta sanatkârına nasip olmuştur.

Hattat Hâmid Bey tevafuklu Kur’ân-ı Kerîm mevzuunda şunları ifade ediyordu:

1911 yazında İstanbul’da görüştüğüm, iltifatına mazhar olduğum Bediüzzaman Said Nursî’nin tevafuk esasına göre tertip ettiği bu tarz, Kur’ân-ı Kerîmin mucizeliğini, ebedîliğini, Hak Kelâmullah olduğunu, daha da net ve çok iyi bir şekilde gözlere gösteren bir tertip tarzıdır.

İslâm-Türk yazı sanatının son hattatı ve son üstadı sayılabilen Hâmid Aytaç’ın bu eseri, bir sanat şaheseri ve mukaddes kitabımızın ebedîliğinin pek çok delillerinden birisi olarak, kalbimizi, aklımızı ve hânelerimizi tezyîn edip süsleyecektir.

Mekke’de bu tevafuklu Kur’ân-ı Kerîmi gören bir islâm âlimi, “Kur’ân Mekke’de indirildi, ama İstanbul’da yazıldı” sözünü hatırlatarak, “Ben bu sözün sadece Osmanlılar devrine ait olduğunu zannediyordum. Fakat Hattat Hâmid’in bu şâheserini görünce, bu hakikatın kıyamete kadar devam edeceğine bütün kalbimle inandım” demiştir.

Hattat Hâmid Hoca, hattatlar için söylenen, “Nefes almadan veya az nefes alarak yazı yazdıkları için, uzun ömürlü olurlar” sözünün güzel bir misâli olarak doksan bir yaşına kadar yaşamıştır.

Hayatının son senesini, Bediüzzaman’ın talebelerinin müşfik alâkaları ve şefkatleri arasında geçirdi. 19 Mayıs 1982’de vefat etti.

Son Şahitler

Üstad’ın hayvanlara şefkat ve sevgisi

Erek dağında bir yaz mevsimi boyunca kalmıştık. Burada Üstad Hazretlerinin, hayvanlara olan şefkat ve sevgisinden de bir-iki misâl anlatmak isterim.

Dağlarda bol miktarda yaban elmalarına rastlamaktaydık. Biz bu elmalardan koparıp yemek istediğimiz zaman, Üstad mani olurdu.

Bizim hissemiz bağlarda ve bahçelerdedir. Bizim rızkımızı Cenab-ı Hak oralarda tayin etmiştir. Bu yabani meyveler, yabani hayvanların rızkıdır. Onların kısmetine dokunmamamız lâzımdır‘ derdi.

“Yine Erek dağından hayvan kestiğimiz zaman, hayvanın işkembe, ciğer ve barsak gibi organlarını bırakmamızı, hayvanların yiyeceklerini söylerdi.

Molla Hamid Ekinci / Son Şahitler

2012 Takvimleri Hazır

Ruba Vakfı’nın bu sene ki 2012 yılı takvimleri hazırlandı…

Bu sene verilen mesajlar:

Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Rıza-yı İlahîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlahiyeye karışmamaktır. Bizler asayişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde herbir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz. (Emirdağ Lahikası)

Biz Seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik. (Enbiya Suresi, 107)

Hem o koca güneşin ufûle meyletmesi işaretiyle insan bir misafir memur ve herşey geçici, bîkarar olduğunu ilân etmek zamanıdır. (9. Söz)

Dersim İsyanı ve Hulusi Yahyagil

1938’de bizi Dersim isyanını önlemeye ve bastırmaya memur etmişlerdi. İsyan dedikleri şey de, bazı dağ köyleri o yıl vergi verememişti. Bize verilen emir ise tek kelime idi: ‘İmha!..

Canlı bir şey bırakmayınız; genç-ihtiyar, çocuk-kadın ve saire.

“Bunların çoğu Rafızî (Alevi) idi. Fakat bu tarz bir muamele ile, bunlar salâh mı bulacaklardı? Ben kıt’a komutanı idim. En çetin ve zor vazifeyi de bize verdiler.

“Sen piyadesin, seni topla takviye etmek gerektir’ dediler.

“Müthiş bir hüzün ve ızrıdap içinde idim. Hz. Üstad benim bu hüznümü hissetmiş. Bu durumu kendisine yazıp soramadım. Nasıl yazabilirdim? Bu ızdırabımı kâğıda nasıl dökebilirdim? Tam merhum pederimle vedalaştım. Hayvana bindim gidiyordum. Bir de baktım, hizmet eri koşarak geldi. Elime bir mektup verdi. Mektubu açtım. Mektubu Üstad Kastamonu’dan Ürgüp Müftüsü olan kardeşi Abdülmecid vasıtasiyle gönderiyordu:

Hulusi’nin bir gailesi var, diye hissediyorum. Merak etmesin. Risale-i Nur’un şakirdlerine inayet ve rahmet, nezaret ve himayet ederler. Dünyanın meşakkatleri madem sevap verir, geçerler; o musibetlere karşı sabır içinde, şükür ile, metanetle mukabele edilmek gerekir. Hem o, hem sizler, bütün dualarımda ve kazançlarımda benimle berabersiniz.“[Kastamonu Lahikası s.10]

Az sonra isyân olan bölgeye gittik. Döndük dolaştık. O bölgesi terk etmişler, dağlara mağaralara çekilmişler. Rahmet-i İlâhîye yardımımıza yetişti. Elimizi kirletmeden ve kana bulaştırmadan bizi kurtardı.

Son Şahitler 1

Öğretmenlikten Ayrılma Kardeşim

Öncelikle Tüm Öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü Kutlu Olsun…

Öğretmenlikten ayrılma

“Siirtli zattan sonra Canyoldaş, meselesini anlatmaya başladı. Öğretmenlik mesleğinde çok sıkıntı çektiğini, kendisine huzur vermediklerini ve namazlarını kılamadığını söyledi. Üstad Canyoldaş’a cevaben; ‘Sen öğretmenlikten ayrılma kardeşim, devam et‘ dedi.

“Mesut’un da ne iş yaptığını sorup, öğretmen olduğunu öğrendikten sonra şöyle dedi: ‘Sen de öğretmenlikte devam et, kardeşim. Çocuklar istikbal için büyük bir sermayedir. Onları terbiye etmek bizim vazifemizdir. Kat’iyyen öğretmenlikten ayrılmayın.

“Sonra da bana döndü ve ‘Sen ne yapıyorsun kardeşim?’ dedi. Ben de, İstanbul’da Arapça tahsil ettiğimi ve Risale-i Nur okuduğumu söyledim. Üstad ‘İyi, kardeşim, Risale-i Nur’da Arapça var‘ dedi ve Hüsrev Efendi ile görüşmemi söyledi. Yirmi-yirmi beş dakika kaldıktan sonra gidip, iki-iki buçuk saat kadar da Hüsrev Efendi ile konuşup İzmir’e döndük. İlk ziyaretimiz böyle olmuştu.

Ali İhsan Özyurt / Son Şahitler 3