Kategori arşivi: Haberler

Hür Adam’ın etkileri…

* * *

“Hür Adam” filminin, daha vizyona  girmeden  kendisini aşan sonuçları ve pozitif etkileri ile Said Nursi ve Risale-i Nur üzerine müzakere kapılarını, perdeden önce açtı. “Bundan sonra ne değişecek?” derseniz;

1- Nur talebeleri Risale-i Nur ve Bediüzzaman konusunda daha fazla akademik hazırlık ve belgeli metinlerle konuşmak zorunda olacaklar. Sükuneti, fikri derinliği  ve münakaşadan uzak diyalogu, sağduyu ve şefkat içinde elden bırakmadan.

2- Medya’nın Said Nursi eksenli yayını artacak. İlgisi, yeni boyutlar kazanarak devam edecek.

3- Devletin bazı derin mahfilleri, ellerindeki bazı bilgi ve belgeleri, rejim kaygısı ile çarpıtarak medyaya servis edebilirler. Buna karşılık delilli, akademik, uzmanca izah ve sabır isteyen bir süreç başarılı olacak.

4- İnsaflı, ön yargısı olmayan ve önceliğinde bu konu olmayan insanlar pozitif bir alaka duyacak ve yaklaşımları olumlu olacak.

5- Mustafa Kemal’e karşı bir çıkış ve tepkinin demokratik sabır ve çile ile nasıl başarıldığı gün ışığına çıkmış olacak. Said Nursi-Mustafa Kemal mücadelesi, arşivlerin açılmasını hızlandıracak ve yeni tartışma alanları oluşacak.

6- Üniversitelerin demokratikleşmesi ile paralel, Said Nursi ve Risale-i Nur üzerine akademik araştırma ve tezler artacak.

7- Devletin, rejim kaygısından uzak bir Said Nursi Enstitüsü ile kurumsal bir kamu desteği vermesi halinde, Risale-i Nur’un eğitim ve yayın zemini daha güçlü bir destek görmüş olacak.

8- Alimlerle zalimlerin kavgasında, mazlumdan yana insan hakkının tarafı olma eğilimi giderek artacaktır.

9- Türkiye’nin resmi tarihi ciddi anlamda sorgulanacak ve bazı kapalı alanlar açılacaktır.

10- Yeni filmlerin yapılması iştahı/arzusu, şimdiden yapımcıların zihnini meşgul etmeye başladı bile.

11- Nur talebeleri, bu film ile beklenmediği kadar kamuoyunun gündemine gelecekler. Şaşırtıcı bir şekilde Said Nursi-Nurculuk ve Risale-i Nur kavramları etrafında tartışmalar, ileri-geri münakaşa/müzakereler artacak. Burada, teyakkuzu elden bırakmamak, insafla bakmak, muhakeme içinde makul olanı vermek ve en önemlisi sonuna kadar sabırla nefsimizi/grubumuzu/algılarımızı katmadan muhatabımızla diyalogu sürdürmeyi başarmak, fütuhat kabilinden ihlaslı neticeler verecektir inşallah.

12- “Biz muhabbet fedaileriyiz.” fikrinin ekrana/yazıya/söze yansıdığı ve çevremizin bu şaşırtıcı duruş ve şefkatle Risale-i Nur’a ısındığı bir tarzın devamı, 100 yıllık şerefli mazinin yeni serlevhalarını yazdıracaktır inşallah.

Sonuç olarak;
2011,yeni müjdeleri Risale-i Nur adına seslendiriyor gibi. Vefatının 51. Yılı, Hutbe-i Şamiye’nin 100. Yılında, Üstadın mesajlarının Şam’dan Ankara’ya, İstanbul’dan Mekke’ye, Avrupa’ya, İslam ülkelerine ve diğer coğrafyalara  geçeceğini söyleyebiliriz. Şimdi Hür Adam’ı seyretmenin ve gündemi müspet beyan/hareket/yaklaşım ve sempati ile nuranileştirmenin vakti.

İyi seyirler.

Not : İsmail BERK’in yazısından alıntı yapılmıştır.

 

‘Hür Adam’a muhteşem gala

‘Hür Adam’a muhteşem gala

Bediüzzaman Said Nursî’nin hayatından kesitlerin aktarıldığı ‘’Hür Adam-Bediüzzaman Said Nursî’’ filminin galası yapıldı. Maslak TİM Show Center’da gerçekleştirilen galaya çok sayıda sanatçı, siyasî ve Bediüzzaman’ın hizmetinde bulunan talebeleri katıldı. Gala gösteriminden önce Said Nursî’nin hayatı hakkında bilgi verildi.
Bediüzzaman Said Nursî’nin hayatını konu alan ‘’Hür Adam’’ filminin galası, Maslak TİM Show Center’da yapıldı. Filmin gala gösteriminden önce Said Nursî’nin hayatı ve kişiliği hakkında bilgi verilerek, hayatı boyunca cehaletle mücadele ettiği aktarıldı.
Filmde Said Nursî’yi canlandıran baş rol oyuncusu Mürşit Ağa Bağ, ilk zamanlarda rolü canlandırmakta zorlandığını, ancak zamanla alıştığını söyledi. Titiz bir çalışmayla çekimleri sonuçlandırdıklarını belirten Bağ, filmin beğenilmesini gönülden arzu ettiğini söyledi.
Senaryosunu Ahmet Çetin, Mehmet Uyar ve Mehmet Tanrısever’in yazdığı, yönetmenliğini Mehmet Tanrısever’in yaptığı ‘’Hür Adam’’ filminde, Bağ’ın yanı sıra Tarık Tanrısever, Engin Yüksel, Mesut Çakarlı, Bülent Polat, Halil İbrahim Kalaycıoğlu ve İsmail Hakkı gibi isimler rol alıyor.
Film, hayatı iman hakikatlerini anlatmakla geçen, Bediüzzaman Said Nursî’nin hayat seyri ve dâvâsı ‘’Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam’’ sözünden yola çıkarak anlatıyor. Dramatik biyografi olarak hazırlanan filmde, Said Nursî’nin, Eski Said-Yeni Said ve üçüncü Said olarak bilinen üç dönemi anlatılıyor. Film, Said Nursî’nin Tek Parti iktidarı tarafından sürgün olarak gönderildiği küçücük bir belde olan Isparta Barla’dan başlayarak bütün dünyaya yayılan eserlerinin zorlu yolculuğundan kesitler taşıyor. Bugüne kadar pek çok ilmî ve edebî çalışmaya konu olan Bediüzzaman’ın hayatı, maruz kaldığı baskı ve eziyetler, merak edilen ve karanlıkta kalan birçok yanıyla filmde yer alıyor.
Türkiye’de yarın vizyona girecek film, 13 Ocak’ta da Almanya, Hollanda, Avusturya, Belçika, İsviçre, Fransa, İngiltere ve Danimarka’da izleyiciyle buluşacak.
Bu arada, galadan önce Maslak TİM Show Center’ın önünde toplanan Ulusal Parti üyesi bir grup, filmi protesto etti. Ellerinde Türk Bayrakları olan ve çeşitli pankartlar açan göstericiler, bir süre sonra dağıldı. Gala sırasında salonda bulunan bir kadın ile yanındaki kişi de slogan atmak istedi. İki protestocu güvenlik güçlerinin müdahalesiyle dışarıya çıkarıldı.
Sanat ve siyaset dünyasından birçok ünlü ismin katıldığı galada Bediüzzaman’ın hayattaki talebelerinden Mehmet Fırıncı, Abdullah Yeğin, Abdülkadir Badıllı, Said Özdemir, Muhsin Konevi ile gazetemiz imtiyaz sahibi Mehmet Kutlular da hazır bulundu. Film sonunda yapımcı ve oyunculara plâketleri ağabeyler tarafından takdim edildi.
TANRISEVER’DEN ELEŞTİRİLERE CEVAP
Gala öncesi konuşan yapımcı ve yönetmen Mehmet Tanrısever, filmle ilgili yapılan eleştirilere cevap verdi. Tanrısever, “Meyvesi olan ağaç taşlanır derler ya demek ki güzel bir şey yaptık ki tartışılıyor. Demek ki bazı gerçekler meydana çıkıyor ki tartışılıyor. Tartışmalardan güzel şeyler olur, tartışılmadığı zaman korkun, çünkü orada demokrasi yoktur” dedi. Yaklaşık 20 senedir film yapmadığını hatırlatan Tanrısever, “2011 yılı benim için yeni bir çağ gibi oldu. Bakıyorum ki Türkiye’de demokratik bir diriliş var.
Bu filmde Türk–Kürt sorunu dünya barışına çok büyük katkı olacak” şeklinde konuştu. Filmin yapım maliyetinden de söz eden Tanrısever, “En pahalı film ne kadara yapılmış ise bu onların 2 katı diyebilirim. Bu filmde bin 50 figürasyon var, 2 bin 500 obje var, 8 haftada çekimleri bitti. Film, hem Osmanlı, hem Cumhuriyet dönemlerinde geçiyor ve siz düşünün ne kadara mal olduğunu” ifadelerini kullandı.
BEDİÜZZAMAN’I YAŞAMAYA ÇALIŞTIM
Filmde Bediüzzaman Said Nursî’yi canlandıran oyuncu Mürşit Ağa Bağ, filme hazırlık süreci boyunca 19 kilogram verdiğini söyledi. Bağ, “Elden geldiği kadar ne kadar yapsam bile kendisi kadar olmaz, mutlaka onun gibi yaşamaya çalıştım. Yememek, sabaha kadar namaz kılmak, bol bol yürümek, tabiî okumak. 4 ay kadar Mehmet Bey’in fabrikasında kaldım ve okudum. Proje öncesi 88 kiloydum ve en son çekimler esnasında 69 kiloya kadar düştüm” diye konuştu.

Nursi Atatürk görüşmesinde yeni belge (video)

Tarihçi-Yazar Mustafa Armağan Said Nursi ile Atatürk arasında TBMM’de yaşanan görüşmeyle ilgili yeni bir belge açıkladı.

M.Kemal’i destekleyen milletvekillerden biri olan Karahisarı Şarki Mebusu Ali Sururi beyin kitabını bulan Armağan, o görüşmenin nasıl olduğunu şöyle anlattı:

“Karahisarı Şarki Mebusu Ali Sururi bey muhalif değil. Mustafa Kemal’in destekleyicisi bir kişi. Kitabını Milli Kütüphanede buldum. Bu hatıratta şöyle diyor: 25 Kasım 1922’de Meclisteydim akşam namazı sıralarında meclis dağılırken baktım başkanlık odasında Mustafa Kemal Paşa ile Bediüzzaman Molla Said-i Kürdi arasında bir tartışma var. Ben de dinledim. Bir saat kadar sürdü bu tartışma. Başlangıçta Bediüzzaman Kemal paşaya ve bazı arkadaşlarına yazdığı mektupta namaz kılmalarını tavsiye etmesi ve Meclisin hükümlerinin namaz kılmayan insanlar tarafından çıkartılırsa meşruiyyetini kaybedeceğini ifade etti.

“Mustafa Kemal paşa da ‘eğer mektubu yanlız bana yazmış olsaydın problem yoktu ama bütün milletvekillerine bunu yazdığın zaman benim kontrolümden çıkıyor olay. Bu mektup herkesin elinde olduğu için sakıncalı oldu’ dedi. Bediüzzaman da diyor ki ‘bunu sakıncalı olduğunu düşünmedim çünkü genel bir meseleydi herkesi ilgilendiren bir meseleydi hem size hem onlara yazdım.

“Aralarında böyle bir görüşme geçtiğini yazıyor. Bir saat kadar bayağı hararetli bir tartışma geçiyor. Bediüzzaman da Meclisin önemini vurguluyor. ‘Siz Kur’an ve İslamı kurtardınız. Kur’anı omuzunuza kaldırdınız, Kur’an ise her sayfasında namazı emrediyor. Medemki Kur’anı böyle muhafaza ettiniz onun emri olan namazı da bütün müslümanları davet etmeniz gerekir ve mektubu size onun için yazdım.‘ Atatürk ‘bu şekilde yazılması benim açımdan sakıncalı oldu’ diyor. Çıkışta da Kemal paşa şöyle diyor. ‘Bediüzzaman’ı beğenmediğini söyledi böyle ulemadan ümmeti islamiyeye hayır gelmez’ dedi. Bu hatıratın önemi görüşmeyi doğruluyor olması.

İşte Video:

www.RisaleHaber.com

Şu büyük inkılâbın temel taşları sağlam gerek

İstanbul’daki çok ehemmiyetli ve muvaffakıyetli hizmetinden, Türk Milletine pek ziyade menfaatler husûle geldiğini müşahede eden Ankara hükûmeti, Bediüzzaman’ın kıymet ve ehemmiyetini takdir ederek, Ankara’ya dâvet ederler.

M. Kemal Paşa, şifre ile dâvet etmiş ise de, cevaben, “Ben, tehlikeli yerde mücahede etmek istiyorum. Siper arkasında mücahede etmek hoşuma gitmiyor. Anadolu’dan ziyade burayı daha tehlikeli görüyorum” demiştir. Üç defa şifre ile dâvet ediliyor. Eski Van Valisi, dostu mebus Tahsin Bey vasıtasıyla dâvet edildiği için, nihayet karar verir ve Ankara’ya gelir.

Ankara’da alkışlarla karşılanır; fakat, ümit ettiği muhiti bulamaz. Kendisi, Hacı Bayram civarında ikamet eder. Meclis-i Mebusan’da dîne karşı gördüğü lâkaydlık ve Garblılaşmak bahanesi altında Türk milletinin kudsî mefahir-i tarihiyesi olan şeair-i İslâmiyeden bir soğukluk gördüğü için, mebusların ibadete, bilhassa namaza müdavim olmalarının lüzûm ve ehemmiyetine dair bir beyannâme neşreder ve mebuslara dağıtır; Kâzım Karabekir Paşa da M. Kemal’e okur.
O beyannâme şudur:

Ey mücahidîn-i İslâm, ey ehl-i hâl ve akd!
Bu fakirin bir meselede on sözünü, birkaç nasihatini dinlemenizi rica ediyorum.

1. Şu muzafferiyetteki harikulâde nîmet-i lâhiye bir şükran ister ki, devam etsin, ziyade olsun. Yoksa, nimet böyle şükür görmezse, gider. Madem ki Kur’ân’ı Allah’ın tevfîkıyla düşmanın hücumundan kurtardınız; Kur’ân’ın en sarih ve en kat’î emri olan salât gibi ferâizi imtisâl etmeniz lâzımdır, ta onun feyzi, böyle harika sûretinde üstünüzde tevâlî ve devam etsin.

2. Âlem-i İslâmı mesrur ettiniz, muhabbet ve teveccühünü kazandınız; lâkin, o teveccüh ve muhabbetin idamesi, şeâir-i İslâmiyeyi iltizam ile olur: Zira, Müslümanlar İslâmiyet hasebiyle sizi severler.

3. Bu âlemde, evliyâullah hükmünde olan gazi ve şühedâlara kumandanlık ettiniz; Kur’ân’ın evâmir-i kat’iyesine imtisâl etmekle öteki âlemde de o nurânî güruha refik olmaya çalışmak, âl-i himmetlilerin şe’nidir: Yoksa, burada kumandan iken, orada bir neferden istimdâd-ı nur etmeye muztar kalacaksınız. Bu dünya-i deniye, şan ve şerefiyle öyle bir meta değil ki, aklı başındaki insanları işbâ etsin, tatmin etsin ve maksud-u bizzat olsun.

4. Bu millet-i İslâmın cemaatleri, her ne kadar bir cemaat namazsız kalsa, hatta fasık da olsa, yine başlarındakini mütedeyyin görmek ister. Hatta, umum Şarkta, umum memurlara dair en evvel sordukları sual bu imiş: “Acaba namaz kılıyorlar mı?” derler. Namaz kılarsa, mutlak emniyet ederler, kılmazsa, ne kadar muktedir olsa, nazarlarında müttehemdir.
Bir zaman, Beytüşşebap aşâirinde isyan vardı. Ben gittim, sordum:
“Sebep nedir?”
Dediler ki:
“Kaymakamımız namaz kılmıyordu; öyle dinsizlere nasıl itaat edeceğiz?” Halbuki, bu sözü söyleyenler de namazsız, hem de eşkıya idiler.

5. Enbiyânın ekseri şarkta ve hükemanın ağlebi garbda gelmesi Kader-i Ezelî’nin bir remzidir ki, şarkı ayağa kaldıracak din ve kalbdir, akıl ve felsefe değildir. Madem Şarkı intibaha getirdiniz; fıtratına muvafık bir cereyan veriniz. Yoksa, sa’yiniz ya hebaen mensura gider veya sathî kalır.

6. Hasmınız ve İslâmiyet düşmanı İngiliz, dindeki kayıtsızlığ’ınızdan pek fazla istifade ettiler ve ediyorlar. Hatta diyebilirim ki, Yunan kadar İslâma zarar veren, dinde ihmalinizden istifade eden insanlardır. Maslahat-ı İslâmiye ve selâmet-i millet namına, bu ihmali a’mâle tebdil etmeniz gerektir. Görülüyor ki, İttihatçıların o kadar azim sebatı ve fedakârlıklarıyla, hatta İslâmın şu intibahına da sebep oldukları halde, bir kısmı dinde laubalilik tavrını gösterdikleri için, dahildeki milletten nefret ve tezyif gördüler. Hariçteki İslâmlar, dindeki ihmallerini görmedikleri için, onlara takdir ve hürmet verdiler ve veriyorlar.

7. Âlem-i küfür, bütün vesâitiyle ve medeniyetiyle, felsefesiyle, fünûnuyla, misyonerleriyle âlem-i İslâma hücum ve maddeten uzun zamandan beri galebe ettiği halde, âlem-i İslâma dinen galebe edemedi. Ve dahilî bütün firâk-ı dâlle-i İslâmiye de, birer kemmiye-i kalîle-i muzırra sûretinde mahkûm kaldığı ve İslâmiyet, metanetini ve salâbetini sünnet ve cemaatle muhafaza eylediği bir zamanda, laubaliyâne Avrupa medeniyet-i habîsesinden süzülen bir cereyan-ı bid’akârâne, sînesinde yer tutamaz. Demek, âlem-i İslâm içinde mühim ve inkılâbvârî bir iş görmek, İslâmiyetin desatirine inkıyad ile olabilir, başka olamaz, hem olmamış; olmuş ise, çabuk ölüp, sönmüş.

8. Zaaf-ı dîne sebep olan Avrupa medeniyet-i sefihanesi yırtılmaya yüz tuttuğu bir zamanda ve medeniyet-i Kur’ân’ın zaman-ı zuhuru geldiği bir anda, lâkaydane ve ihmalkârâne müsbet bir iş görülmez. Menfice, tahripkârâne iş ise; bu kadar rahnelere maruz kalan İslâm, zaten muhtaç değildir.

9. Sizin muzafferiyetinizi ve hizmetinizi takdir eden ve sizi seven, cumhur-u mü’minîndir ve bilhassa tabaka-i avâmdır ki, sağlam Müslümanlardır; sizi ciddî sever ve tutar ve size minnettardır ve fedakârlığınızı takdir ederler. Ve intibaha gelmiş en cesim ve müthiş bir kuvveti size takdim ederler. Siz dahi, evâmir-i Kur’âniyeyi imtisâl ile onlara ittisâl ve istinad etmeniz, maslahat-ı İslâm nâmına zarurîdir. Yoksa, İslâmiyetten tecerrüd eden bedbaht, milliyetsiz, Avrupa meftunu frenk mukallitlerini avam-ı Müslimîne tercih etmek maslahat-ı İslâma münafi olduğundan, âlem-i İslâm nazarını başka tarafa çevirecek ve başkasından istimdat edecektir.

10. Bir yolda dokuz ihtimal-i helâket, tek bir ihtimal-i necat varsa, hayatından vazgeçmiş mecnun bir cesur lâzım ki; o yola sülûk etsin. Şimdi, yirmi dört saatten bir saati işgal eden namaz gibi zaruriyat-ı diniyenin imtisalinde yüzde doksan dokuz ihtimâl-i necat var; yalnız gaflet, tenbellik haysiyetiyle, bir ihtimal zarar-ı dünyevî olabilir: Halbuki, ferâizin terkinde, doksan dokuz ihtimâl-i zarar var. Yalnız, gaflete, dalâlete istinad eden tek bir ihtimal-i necat olabilir.

Acaba dine ve dünyaya zarar olan ihmal ve feraizin terkine ne bahane bulunabilir? Hamiyet nasıl müsaade eder? Bahusus, bu mücahidîn kumandanlar ve büyük meclis taklit edilir. Kusurlarını millet ya taklit veya tenkit edecek ikisi de zarardır. Demek, onlarda hukûkullah, hukûk-u ibadı da tazammun ediyor. Sırr-ı tevatür ve icmaı tazammun eden ve hadsiz ihbârâtı ve delâili dinlemeyen ve safsata-i nefis ve vesvese-i şeytandan gelen bir vehmi kabul eden adamlarla hakikî ve ciddî iş görülmez.

Şu inkılâb-ı azîmin temel taşları sağlam gerek. Şu meclisin şahsiyet-i maneviyesi, sahip olduğu kuvvet cihetiyle, mana-i saltanatı deruhte etmiştir. Eğer, şeâir-i İslâmiyeyi bizzat imtisal etmek ve ettirmekle mânâ-i hilâfeti dahi vekâleten deruhte etmezse, hayat için dört şeye muhtaç, fakat an’ane-i müstemirre ile günde laakal beş defa dîne muhtaç olan şu fıtratı bozulmayan ve lehviyat-ı medeniye ile ihtiyacat-ı ruhiyesini unutmayan milletin hâcât-ı dîniyesini meclis tatmin etmezse, bilmecburiye, mânâ-i hilâfeti tamamen kabul ettiğiniz isme ve resme ve lâfza verecek ve o mânâyı idame etmek için kuvveti dahi verecek. Halbuki, meclis elinde bulunmayan ve meclis tarîkıyla olmayan böyle bir kuvvet, inşikak-ı asaya sebebiyet verecektir. İnşikak-ı asa ise, “Allah’ın dînine ve Kur’ân’a hep birlikte sımsıkı sarılın.” (Âl-i İmran Sûresi: 103.) âyetine zıttır.

Zaman, cemaat zamanıdır. Cemaatin ruhu olan şahs-ı mânevî daha metindir ve tenfîz-i ahkâm-ı şer’iyeye daha ziyade muktedirdir. Halife-i şahsî, ancak ona istinad ile vezâifi deruhte edebilir. Cemaatin ruhu olan şahs-ı manevî eğer müstakim olsa, ziyade parlak ve kâmil olur. Eğer fena olsa, pekçok fena olur. Ferdin iyiliği de, fenalığı da mahduttur; cemaatin ise gayr-i mahduttur. Harice karşı kazandığınız iyiliği, dahildeki fenalıkla bozmayınız. Bilirsiniz ki, ebedî düşmanlarınız ve zıtlarınız ve hasımlarınız İslâmın şeâirini tahrip ediyorlar. Öyle ise, zarurî vazifeniz, şeâiri ihya ve muhafaza etmektir. Yoksa, şuursuz olarak şuurlu düşmana yardımdır. Şeâirde tehavün, zaaf-ı milliyeti gösterir; zaaf ise, düşmanı tevkif etmez, teşcî eder.

“Hasbünallah ve ni’me’l-vekil. / Allah bize yeter O ne güzel vekildir.” (Âl-i İmran Sûresi: 173.)
“Ni’me’l-mevlâ ve ni’me’n-nasîr. / O ne güzel dost ve O ne güzel yardımcıdır.” (Enfal Sûresi: 40.) ***

Bu mebusana hitap, namaz kılanlara altmış mebus daha ilâve eder. Namazgâh olan küçücük odayı, büyük bir odaya tebdil ettirir. Bu parça, mebuslara ve umum kumandanlara ve ulemalara okutturulmakla, reisle şiddetli bir münakaşaya sebebiyet verir.

Birgün divân-ı riyasette, elli-altmış mebus içinde, karşılıklı fikir teâtisinde, M. Kemal Paşa, “Sizin gibi kahraman bir hoca bize lâzımdır. Sizi, yüksek fıkirlerinizden istifade etmek için buraya çağırdık. Geldiniz, en evvel namaza dair şeyleri yazdınız, aramıza ihtilâf verdiniz” der. Bu söz üzerine, Bediüzzaman, birkaç makul cevabı verdikten sonra, şiddetle ve hiddetle iki parmağını ileri uzatarak, “Paşa, Paşa! İslâmiyette, îmandan sonra en yüksek hakîkat namazdır. Namaz kılmayan haindir; hainin hükmü merduddur” der. Fakat Paşa tarziye verir, ilişemez.

(Bediüzzaman Said Nursî Tarihçe-i Hayatı, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-Mart 2006)

LÜGATÇE

ağleb: Çoğunluğu, galibi.
a’mâl: Ameller.
an’ane-i müstemirre: Devam ede gelen örf, âdet ve gelenekler.
cereyan-ı bid’atkârâne: Dinin aslında olmayan, sonradan ihdas edilen adetleri dine sokuşturmaya çalışarak, dine zarar verme hareketi.
cumhur-u mü’minîn: Mü’minlerin umumu.
delâil: Deliller.
desâtir: Düsturlar.
dünya-yı deniyye: Adi, kıymetsiz dünya.
ef’âl: Fiiller.
ehl-i hâl ü akd: Zor meseleleri halledip sonuca bağlayanlar.
evâmir-i kat’iye: Kesin emirler.
evâmir-i Kur’âniye: Kur’ân’ın emirleri.
ferâiz: Farzlar.
fırak-ı dâlle-i İslâmiye: İslâmdan sapmış gruplar.
fıtrat: Yaratılış.
frenk: Avrupalı.
fünun: Fenler.
gürûh-u mücâhidin: Mücahidler grubu.
hâcât-ı diniye: Dinî ihtiyaçlar.
hebâen: Boşu boşuna.
hukuk-u ibâd: Kul hakları.
hukukullah: Allah’ın hukuku.
hükema: Filozoflar
icmâ’: Fikir birliği.
idame: Devam etme, ettirme.
ihtimal-i helâket: Helâk olma ihtimali.
ihtimal-i necat: Kurtuluş ihtimali.
iltizam: Lüzumlu görme, kabul etme.
inkılâb-ı azîm: Büyük değişim.
inkılâbvâri: İnkılâba benzer değişim, inkilâb gibi.
inkıyad: Boyun eğme.
inşikak-ı âsâ: Birliğin bozulması, bölünme.
intibah: Uyanma.
istimdad-ı nur: Nur ve aydınlık için yardım isteme.
işbâ: Doyurma.
ittisal: Ulaşma, bitişme, birleşme.
kemmiye-i kalile-i muzırra: Az miktarda zarar veren.
lâakal: En azından.
lehviyat-ı medeniye: Medeniyetin gayrimeşrû eğlenceleri.
maslahat-ı İslâmiye: İslâmın faydası, menfaati.
meclis-i âli: Yüce meclis.
medeniyet-i habise: Pis medeniyet.
medeniyet-i sefihane: Sefahate düşkün medeniyet.
mücâhidîn-i İslâm: İslâm mücahidleri, İslâm için çalışanlar.
rahne: Gedik, yarık, yıkık ve bozuk yer.
sa’y: Çalışma, çaba.
safsata-i nefis: Nefsin saçmalaması, yalan ve uydurması.
salâbet: Sağlamlık, kuvvetli bağlılık.
salât: Namaz.
sırr-ı tevatür: Bir sözün nesilden nesile sözüne güvenilir büyük bir kalabalık tarafından nakledilmesi sırrı.
sülûk: Yol alma.
şahsiyet-i mâneviye: Manevî şahsiyet.
şeâir-i İslâmiye: İslâma ait semboller, simgeler.
tazammun: İçine alma.
tehâvün: Ehemmiyet vermemek, önemsememek.
tenfiz-i ahkâm-ı şer’iye: Dini hükümlerin yerine getirilmesi.
teşcî: Cesaretlendirme.
tevâlî: Sürüp gitme.
tevkif: Tutma, durdurma.
vesait: Vasıtalar.
vesvese-i şeytan: Şeytanın vesvesesi.
zaaf-ı din: Dinî zayıflık.

Haber Kaynağı: YeniAsya

Malay bir genç ve Risale-i Nur

Edirne Esnaf Okuma programında Malezya’dan gelen İbrahim Ünal adında 15 yaşlarında bir genç vardı. 15 günlüğüne Türkiye’ye gelmişti. Aslında babası İrfan ağabey Çanakkaleli olup Malezya’da Malay bir hanımla evlenmiş orada yaşamaya devam etmekteydi. Oğlunu ilk defa Türkiye’ye gönderiyordu.

Oğlunu Türkiye’ye göndermesinin sebebi,  Çanakkale’de bulunan dede ve nenesinin dualarını almakla beraber Türkiye’deki Risale-i Nur hizmetlerini bizzat yakından görmesiydi. İbrahim, 15 günlük seyahatinin bir kaç gününü Çanakkale’de dedesinin yanında geçirmiş ve bu esnada tarihi yarım adayı gezmiş ve Çanakkale Savaşı hakkında bilgiler almıştı.

Bizimle anlaşacak kadar Türkçesi olan İbrahim kardeşimiz 15 gün boyunca Türkiye’de çeşitli bölgeleri gezme ve Risale-i Nur hizmetlerini görme imkânı oldu. Bizde onunla beraber Edirne’de okuma programında beraberdik.

4 dil bilen ve Kuran’dan yapmış olduğu ezber ve bu yaşta buralara hizmet amaçlı bir seyahat yapan çocuk elbette ki çocuk yetiştirmede nelere dikkat edilmesi gerektiğini ve neticesinde topluma ve millete faydalı nasıl insanlar yetişeceğini bizlere bir kez daha gösterdi. Aşağıdaki videoda İbrahim’i, Türkiye’deki istifadelerini ve daha fazlasını bulabilirsiniz.